Sayfalar

2 Mart 2013 Cumartesi

Kış Şiiri

Kapı açıldı, buharla doldu mutfak,
Soğuk, yuvarlana yuvarlana daldı içeri,
Her şey eskisi gibi oluverdi bir anda
Çocukluk yıllarındaki o akşamlar gibi

Hava kupkuru ve tertemiz
Ve dışarda, beş adım ötede
Süklüm püklüm duruyor kış
Yüzü tutmuyor içeri girmeye

Kış. Ve işte her şey ilk kez başlıyor sanki.
Ağarmış uzaklıklarına doğru kasımın
Uzaklaşıyor aksöğütler
Değneksiz ve rehbersiz körler gibi.

Nehir buz tutmuş, donmuş sepetçi söğüdü.
Ve konsol üstünde bir ayna gibi
Bir buz tabakasına, enlemesine
Yerleşmiş kara gök kubbesi.

Ve karşısında onun, yol kavşağında,
-yarı yarıya kara gömülmüş kavşakta-
Seyrediyor bu aynada kendini
Kayın ağacı, saçında bir yıldızla.

Ve gizlice sezmektedir ki o
Kış, harikalarla doldurmuştur her yeri;
Kır evini, uzakta görülen,
Ve kendi tepelerini...


Boris Pasternak
1944
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

Medeniyet

Şu haline bak da utan 
Ne okuma bilirsin ne sayı 
Ne üstünde var ne başında 
Ne midende ne kursağında 
Bari gel de görgünü arttır 
Medeniyet öğren ayı. 
Yemek masası nedir, peçete nedir, 
Çatal bıçak nedir gör! 
Giymek şart değil ya, 
Ayakkabı gör, gömlek gör, 
İngiliz kumaşı gör, naylon çorap gör, 
Jartiyer bile görsen faydası var. 
Tarak deyip de geçme 
Saçını tara da gör 
Kafan nasıl işlemeye başlar. 
Kanalizasyon gördün mü sen hiç? 
Gel de kanalizasyon gör, 
Yemek şart değil ya, 
Döner kebap gör, su böreği gör, 
Ekmek gör be ekmek, 
Ne görsen faydası var!


Melih Cevdet ANDAY

1 Mart 2013 Cuma

Kolları Bağlı Odysseus

Dördüncü Bölüm


1. 

Kara gemi Okeanos ırmağının 
Akıntısından kurtulup tanrısal 
Denizde Ayaye adasına varınca 
Onu kumsala çektik ve uykuya 
Dalarak tanrısal şafağı bekledik. 
Sabah sisi içinde doğan 
Gül parmaklı şafak 
Elpenor' un yüzüstü yatan ölüsünü 
Bulmuştu ilk önce kıyıda. 
Martı leşleri ve deniz kabukları arasına 
Törenle gömdük onu kederli 
Gönülle ve yanık yüzlü şaraptan 
İçerek dinledik Kirke'yi.

2. 

Tanrıçaların en tanrısalı 
Güzel belikli Kirke eyitti: 
"Sen Odysseus iki ölümlüsün 
Hades'i gördün daha yaşarken 
Güneş doğmayan neşesiz ülkeyi 
Günlerce karanlıkta kaldın 
Çünkü İthaca yaşatıyordu seni 
Tanrısal denizde ordan oraya 
Bin yıldır aradığın ada... 
Konağının sarsılmaz temeli 
İkarios kızı Penelopeia 
Ve erdemli dölün Telemakhos 
Bütün ülkün ve sevgin olan İthaca."


3. 

İyi dinle söyleyeceklerimi 
Her şeyi olduğu gibi anlatacağım sana 
Ki yeni uğursuzluklar yüzünden 
Denizler ortasında kalma bir daha. 
Önce Sirenlere rast geleceksiniz 
Koruyun onlardan kendinizi 
Yabansı ezgilerle büyüleneceksin 
Ordan çarçabuk uzaklaşmalı ki 
Büsbütün yok olmasın İthaca. 
Sirenleri aştıktan sonra kürekçilerin 
İki yol çıkacak karşına birden 
Acaba bunlardan hangisi? 
Artık onu orda sen bileceksin!"

4. 

Oysa İthaca'yı hiç görmemiştim 
Penelopeia yoktu, Telemakhos da, 
Ama İthaca kafamda onlardan kurulu idi. 
Tanrıçaların en tanrısalı 
Kirke'nin bile söyleyemediği 
Bu yolu bulup geçeceğim; 
Ama ne denli güç olursa olsun 
Bilerek varmak istiyorum şimdi 
Sirenlerin ezgilerini dinleyeceğim 
Dedim ve büyük bir mum peteğini 
Tunç hançer ucu ile ezdim çabucak 
Tıkadım kürekçilerin kulaklarını bir bir 
Orta direğe bağlattım kendimi.

 
5. 

Kürekçilerim hasatsız denizi 
Köpürttüler kürekleriyle, 
Tez yürüyüşlü gemi gün batarken 
Ulaştı Sirenlerin adasına, 
Yüreğim kopacak gibiydi 
Kanatlanıp uçacak gibiydi, ama 
Sirenlerin izi bile yoktu ortada. 
Yalnız bir ezgi, ta derinden 
Ta içerimden gelen bir ezgi 
Başladı yavaş yavaş yükselmeye; 
O yabansı, o büyülü türküleri ben 
Söylüyordum sağır gemicilere 
Yalnız ben duyuyordum Sirenleri. 
Kirke, bilge tanrıça, selam sana! 
Sağ salim geçtim kendimi.


...

Melih Cevdet ANDAY

Mart

Kan ter içinde bırakıyor güneş,
Dere coşup çağıldıyor, sevinçten delirmişçesine;
Hamarat bir sığırtmaç kadın gibi
Yapacak yığınla iş var baharın elinde.

Kar öksürmede, kansızlıktan dertli,
Filizlerin mavi damarları güçsüz daha.
Fakat, yaşam tütmede inek ahırından
Yabaların dişlerinden sağlık fışkırmada.

Ah, bu geceler, bu günler ve geceler!
Gün ortasında çıtırtıyla çözülen karlar
İğne ipliğe dönmüş çatı buzları
Uykusuz, geveze ırmaklar!

Tüm kapılar ardına kadar açık, at tavlası, inek ahırı,
Güvercinler yulaf topluyor karın üstünde,
Doldurmada taptaze kokusuyla havayı
Bütün bu canlılığın nedeni olan gübre ...


Boris Pasternak
1946
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

28 Şubat 2013 Perşembe

Kundura Boyacısına, Kiraz Ağacına, Çingene Kızına Dair

Sabahleyin evden çıkıyorum 
İnsanın işi var gücü var 
Gidip bir parka oturuyorum 

Bir boyacı dikiliyor der demez 
Bakar da bakar potinlerime 
Ne bakıyorsun bre Keyif benim değil mi? 
Boyatmayacağım işte. 
Nesini boyatacaksın diyor içinden 

Bir yandan da kaşını kaldırarak 
"Şu yerdeki senin mi ağabey?" diyor 
Bakıyorum, ayağımın ucunda leş gibi pis bir tarak, 
Alıp tarağı gidiyor. 

Derken işsizin, tembelin, haylazın biri 
Karşımdaki sıraya oturuyor 
Sadece otursa iyi 
Oturmuş bir de düşünüyor. 

Ne düşünüyorsun be adam?


Melih Cevdet ANDAY

Kımıltısız Arılar

Ah o kımıltısız arılar yangın tapınağında 
Halatlarını koparmış yırtıcı alınların yarası 
Şakıyan ve susan ağacı anlamın


Melih Cevdet ANDAY

Esin Perisi

Geceleyin beklerken gelişini onun
Yaşamım pamuk ipliğine bağlı sanki
Gençlik, şan, özgürlük nedir ki
Karşısında o güzeller güzeli konuğun

Geliyor kavalıyla, kaldırıp peçesini
Ve takılıp kalıyor gözlerine gözlerim
"Sen miydin?" diyorum "Cehennem'in sayfalarını
Yazdıran Dante'ye?" Yanıtlıyor: "Bendim."


Anna Ahmatova
1924
Türkçesi: Ataol Benramoğlu

27 Şubat 2013 Çarşamba

Kadeş Savaşı

Asi ırmağının bir yakasında 
Muvattali ayakta, askerleri arasında, 
Durmuş bakıyordu kıpırdamadan. 
Irmağın öbür kıyısında Firavun, 
Ramses, savaş arabasına çıkmış, 
Gözlerini dikmiş karşıya. 
İşte bütün bildiğimiz bu. 
Gerçi tarih uzun uzun anlatır, 
Ama bu bakışma kalır kalsa kalsa.


Melih Cevdet ANDAY

Son Karşılaşmanın Şarkısı

Buzdan bir el kalbimi sıkıştırıyordu sanki
Ama rüyada yürüyor gibiydim;
Sağ elimin eldivenini
Çıkarıp sol elime giydim

Bitmez tükenmez gibi geldiler bana
Oysa topu topu üç taneydi basamaklar
"Benimle öl..." diye fısıldadı
Akçaağaçların arasından sonbahar

"Aldatıldım ben ... Üzgünüm ...
Uçarı, kötü yazgım aldattı beni..."
Dedim ki "Ben de ben de öyleyim ...
Ölürüm ... ölürüm seninle sevgili..."

Son karşılaşmanın şarkısıydı bu
Dönüp bir kez daha baktım karanlık eve:
Yatak odasının penceresinde
Mumlar, kayıtsız, sarı bir ışıkla parlıyordu ...


Anna Ahmatova
1911
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

26 Şubat 2013 Salı

Hiroşima

Büyükbabam, babam, ben 
Küçük oğlan, kız, damat... 
Gelişimiz teker tekerdi 
Gidişimiz cümbür cemaat.


Melih Cevdet ANDAY

Şiir

İnsanların yakınlığında gizli bir sınır var
Ne tutku aşabilir onu, ne delice sevmek;
Varsın, tüyler ürpertici sessizlikte birleşsin dudaklar
Varsın, aşktan parça parça olsun yürek...

Dostluk da güçsüz kalır burada
Yüce ve ateşli mutluluk yılları da
Kayıtsızken ruh ve yabancıyken
Şehvetin ağırkanlı yorgunluğuna

Çılgındır o sınıra varmak isteyenler
Ve ona ulaşanları paramparça eder tasa ...
Neden çarpmıyor anladın mı şimdi
Yüreğim, okşayışlarının altında ...


Anna Ahmatova
1915
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

25 Şubat 2013 Pazartesi

Her Gece Böyle Değilim

Benim de öyle akşamlarım vardır. 
Kapıdan girince anama sarıldığım, 
Çocuklara karamela ve çekirdek getirdiğim, 
Meyhaneye uğramadan çakır keyif, 
Düşmanım yok, 
Gündeliğim cebimde, 
Küfretmeden 
Öyle tasasız döndüğüm akşamlar.. 
Benim de öyle akşamlarım vardır. 

Her gece böyle değilim.


Melih Cevdet ANDAY

Severim Çingene Obalarını

Severim Çingene obalarını
Islığını ateşin, kişnemesini tayların
Ayışığında hayaletler gibi duran ağaçları
Gecede, madeni bir hışırtıyla dökülüşünü yaprakların

Severim mezarlıklardaki bekçi kulübelerinin
Kapanık ve ürkütücü kuytuluğunu
Uzak çan sesini, tahtadan oyulmuş kaşıkları
Üstlerine duaların işlenmiş olduğu

Severim diri sessizliği ve akordeon sesini gecede
Ot ambarından yükselen buğuyu, üstüne çiy damlamış keneviri
Benim bu uçsuz bucaksız sevgilerime
Şaşıracaktır gelecek kuşaklar belki

Varsın şaşırsınlar; gülen gözlerimle ben
Yakalarım karanlığın ve ışığın masallarını.
Severim tahıl yığınlarını, boğuk bağırışını saksağanın
Yakındaki ve uzaktaki koruları ve ırmakları ...


Nikolay Klyuyev
Türkçesi: Ataol Behramoğlu