Sayfalar

30 Eylül 2017 Cumartesi

Anısına

Yaşamı bir baharda sona eren
küçük yabancı Merife için


Altınlaşıyor portakallıklar
limonluklar Lefke'de
Ama uyumaya nereye gidesin?
Ayazlı toprağa çıkacak dizlerin
(yarısı aşınmış topuklar
yarı kadın yarı çocuk bacaklar)
Uzattığı eli tut portakallıkların
Ve Lefke'deki limonlukların
kaldır başını yükseğe.
Olağan bir ömür on dokuz yıl
Söyleyin portakal bahçeleri toprağa düşenleri
ve bir yandan çürüyenleri
On dokuz çıplak portakal ağacı
çiçeksiz ve meyvesiz.
Ama uyumaya nereye gidesin?
Bir avuç ak toprak
Bir avuç kum nehirden
ve bir bardak yağmur suyu
gidermen için susuzluğunu.
Fakat bir düşünce verdik sana:
kanatlanması kuşun.
Yok olmadın.


Eli Peonidu
Çeviren: Neşe Yaşın - Mehmet Yaşın

Gel Gidelim Naime

Sana yazayım demiştim, fakat birden
engeller geldi aklıma. Dil, mektuptaki pullar,
ve binlerce el mektubun içindeki
çıplak ruhuma dokunacak.
Göçmen masasında duran iki kahve fincanından
başka bir şey kalmadı.
Küçük Kıbrıs'ımız, beşiğinde uyuyan bir bebek,
başının üstünde kuşlar ve deniz kızları dolaşıyor,
bebek acıkınca benim göğsümde süt, susayınca
senin göğsünde su. Eskiden olduğu gibi.

Sana yazayım demiştim, fakat birden
aramıza yabancı sözcükler girdi.
Göç, tecrit ve kaybolanlar.
O zamanlar ikimiz, bu sözcükleri küçümsüyorduk.
İkimiz, yanyana, avluda elişimize eğiliyorduk
ikimiz bu kelimeleri kitre ağacının köküne
gömmüştük. Hayatımız bir elişi, bir ırmak
bir kök, bir çiçek gibi akıp gidiyordu.

İkimiz de yağmuru bekliyorduk
Çevremizde tuzlu deniz ve kurumuş kuyular
Eğilerek bu kuyulara, ruhumuza sesleniyorduk.
Bir-iki Deprem!
iki-üç Açlık!
üç-dört Ateş!
ve çekirgeler!
ve Yılanlar!
ve Dolu!
Fakat yağmur gelmiyordu.
Karıncalar susuzluktan çıldırmışçasına
deliklerine toprak taşıyorlar ve diri diri
bu toprağın altına gömülüyorlardı.
Muhtarlar, bir haberci seçmek için
saatlerce uğraşıyorlar ve geleceği öğrenmek
için onu bilici Mabetine gönderiyorlardı
Fakat Mabet yıkılmıştı, bu son kardeş kavgasında
bu ani ölümde, bu yabancılar akınında
Ve sen gittin. Alıp başını kuzeye gittin
Kendi kendime soruyorum, benim yatağımda
nasıl uyuyabiliyorsun, benim hayaletlerimle nasıl
arkadaşlık kurabiliyorsun?
Ve sen gittin, Seni alıkoymak için hiçbir
şey yapamadım. Sense karşı gelemedin.

Gel gidelim, Çorbamız soğumuştur.
Ölüler darılmazlar, yalnız hayret ederler
her şeyin bitmediğine.
Gel gidelim Naime. Önümüzde kuru
bir ırmak, kuru otlar ve yükseklerde
yusyuvarlak, terli Ağustos güneşi.


Eli Peonidu
Çeviren: Neşe Yaşın - Mehmet Yaşın

Kardeşim Osman

Kardeşim Osman, yüreğimi açarım sana
sevginin karbeyaz bir lale gibi filizlendiği
mutsuzluğumu ve acımı birleştiririm seninkiyle
uzatırım elimi.

Kan yolu hiçbir yere götürmez kişiyi
nefret tohumlarını zorba yabancılar ekti
ve onların ürkütücü giyotini sallanmakta
başımızın üstünde.

Yıllar yılı dost yaşadık bu topraklarda
tatlı davranış, meyvelerini sundu bize
ve kucağında sımsıkı sardı
gözetti bizi.

Yağmurun altında ya da kızgın güneşte terleyerek
çalışırken tarlalarda, üzüm bağlarında
aynı ekmek somununu paylaşırdık
bu küçük işyerinde.

Orada üzünçler ve acılar yok oldu
ve düşlerimiz - güzel ve aynı
uzak yolculuklara çıkan
dostluk kayıkları gibi.

Bütün dünyanın Barış şarkılarıyla çınlayacağı
ve yeryüzünün bütün insanlarının
kardeş olacağı günü düşlerken
unuttuk birbirimizi


Kostas Kleanthis
Çeviren: Neşe Yaşın

Ölümsüz Bir El Sıkış

An gelir
an geçer
seslerini işitiriz
görürüz geçtiklerini
anılar penceresinden
Hepsinin önünde
Mişauli-Kavazoğlu
O güzel bayrakla.
izlerler.
Mihaili
Elya
Yahya
Eksintari
Hikmet-
Gürkan
ve Sella,
Kana banmış kalem
ve ötekiler.
Meşaleler taşıyarak geçerler
tarihin meşalelerini taşıyarak
ellerinde.
Karanfiller taşıyarak
ceketlerinde.

Binlerce el
alkış tutar onlara
ve karşı tepelerinden
Beşparmakların
binlerce yoldaş
zorlar yarı karanlığını
tanın.
Onlar da geçerler
yaklaşırlar
belgileri duyulur
"Barış dostluk
kardeşlik"
Dağlar ses verir
Yankı yol alır Mesarya'da
ve dolaşır gök mavisi
denizi.
Yaklaşırlar
ölçülü adımlarla
yavaş ama dimdik.
Uzatın ellerinizi
telörgülerin üzerinden
hazır olmalıyız
ölümsüz bir el sıkışa.


Antis Kanaklı
Çeviren: Neşe Yaşın - Mehmet Yaşın

29 Eylül 2017 Cuma

Ayrılık Çok Şey Getirdi

ayrılık
koyu bir başlangıç getirdi
yetmişdördün yazından sıcak ...

ayrılık
koyu bir özlem getirdi
yetmişdörtün yazından göçenlere ...

ayrılık
koyu bir bilinç getirdi
yetmişdördün yazından doğanlara ...

ve ayrılık
koyu bir inat getirdi
yetmişdördün yazından kalanlara ...


M. C. Azizoğlu
1 Mayıs 1978

Göçmencikler

Göçerken bir Kıbrıslı çocuk
kuzeyden güneye
unutmuş evinde melodikasını
unutmuş evinde melodikasını
en güzel şarkıları çalmak istiyor

Göçerken bir Kıbrıslı çocuk
güneyden kuzeye
unutmuş evinde badem ağacını
unutmuş evinde badem ağacını
hep ağlamak istiyor.

"Melodikanı vereyim
getir bana badem ağacımı" -

Ama aşamaz ki çocuklar
kocaman duvarları
Geçemez ki çocuklar
mayın tarlalarını.


Neşe Yaşın
Aralık 1978 - Ankara

Sevgilimin Türküsü

Sevgilimin türküsüydü deniz
mavi sesine demir attı savaş
sevgilim,
ölü asker.

Sevgilimin türküsüydü buğday
altın bakışlarına kelepçe vurdu savaş
sevgilim
ölü asker

Sevgilimin türküsüydü Barış
beyaz gülüşünü ikiye böldü savaş
sevgilim,
ölü asker.

Duyuyorum sevgilimi
türkü söylüyor ölü asker.
evimizin kapısını çalıyor mavi türküler.
Duyuyorum,
barış için en güzel türküleri söyler
savaşta ölenler.


Mehmet Yaşın

28 Eylül 2017 Perşembe

Ölüm Boş Bir Sayfadır

Ölüm boş bir sayfadır

Üzerinde ne geçmiş yazılıdır
ne de gelecek

Ne acı ne sevinç
ne sabır ne direnç

Üzerinde ne sevda yazılıdır
ne ekmek

Ölüm boş bir sayfadır


Zeki Ali
Toronto, 1982

Tay

Sen nasıl taysın be
Sen nasıl tay
Sen nasıl tay...

Günlerboyu aç
Ve günde üç öğün kırbaç ...

Sen nasıl gençsin be
Sen nasıl genç
Sen nasıl genç ...

Açlık bir yana da
Boyunduruk iğrenç ...

Tayım benim
Gerilmemiş yayım benim
Kopar ipini fırla
Dağlara kaç ...

Sen bağlı durdukça
Ve sırtında kırbaç
Ferman padişahın
Dağlar da padişahındır ...


Orbay Deliceırmak

Nötron

Cevriyemin bileziği Cevriyemin kollarında güzeldir ...
Tüfek icat olmuş, mertlik bozulmuş, o bir gazeldir ...
Artık yavrunuza değil, yavrunuzun beşiğine sarılın
Analar heyy analar
Beşikler ninnilerden güzeldir.


Orbay Deliceırmak

27 Eylül 2017 Çarşamba

Aşk Kokulu Memeli Sevgilime Bir Şarkı

Yurdumun güzel kokulu kavunları değil mi
besleyen senin de aşk kokulu memelerini,
gözlerin aşk rengini bu ülkeden almadı mı
yurdumuzun toprağından buğu gibi yükselen
kokudan almadı mı gövden sevda güzelliğini
ve güzel kadın sesin aşk mevsimi rengini,
bu toprağın şarkılarından almadın mı
bir sevişme çığlığı gibi güzelliğini,
seni de bu acılar ve sevinçler emzirmedi mi?

Sevgilim, güzelim, gözlerin aşk rengini
benim sevdalı gözlerimden almadı mı
gözlerin bir sevişmeden almadı mı rengini;
öyleyse sen de kuşatılmışsın bu kan tufanıyla,
sen de kulaçlıyorsun aynı acı denizlerini.
Seni kucaklayan gövdemden çıkan kıvılcım
senin sevda kokulu gövdenden de çıkmadı mı?
Öyleyse iyi aç sevgilim, güzelim ve bak
bu yaralı dünyaya, aşk irisi gözlerini


Fikret Demirağ
Lefkoşa, 13 Ağustos 1982

Yüreğin Karıştığı Şarkı

Bu haksız, bu kirlenmiş dünyada
sevgilere saygılı ol ey insan

Sevdalara saygılı ol
yüreklerin üstüne basıp geçme

Bulut sızan evlerin, dilsiz portakalların
Kanayan şarkısına kulak ver

Yüreğin arada bir bulutlansın
yaşama saygılı ol

Sevinçlere, acılara saygılı ol
küllerine bile basıp geçme

Bu yoğun insan kirlenmeleri
ey ozan, şiirinde yer bulsun

Çocukların uçucu çiçek yüzleri
sana bir şeyler anımsatsın

On beş deniz, yüz ülke gezsen
yurdunda olsun yüreğin

Saygılı ol ekmeğe ve şiire
yüreğin yaşamı uğultusunu duysun

Umutlara saygılı ol ey insan
kütlelerine bile basıp geçme


Fikret Demirağ
Lefkoşa, 8 Ocak 1984

Babil Daha Uzakta

Sevinme ilkyazın geldiğine
N'olursun sevinme
Bir yıl daha kocadık
Bir yıl daha tükendi hayatımızdan
Bir yıl daha

Anılarımız paslanıyor görüyor musun
Yalnızlık oluyor kurtlar gibi
Bir garip hal ortalıkta
Bir garip hal ortalıkta

Eski ilkyazlar nasıldı hatırla
Acep tükendi mi
Umut çeşmesinin suyu

Gençliğimizi kaçırdılar uzun soluklu atlarla
Peşlerinde çığlık çığlığa
Bir yarı aydınlıkta kaldık
Bir yarı aydınlıkta

Yitirdik sevinci ilkyaz sabahlarından
Eski serin rüzgarlar üşütür bizi
Artık koşamayız ayaklarımızda tutsak zincirleri
Babil her yıl daha uzakta
Babil daha uzakta


Özker Yaşın

26 Eylül 2017 Salı

Evrensel Yankılar

I.

dört yanım süt mavisi cam duvar
üstümde iç içe aydınlıklar
ışık
hava
ateş
kan
buğu
ve sihirli parmakların gezindiği doğal kubbe
durup haykırırım içimin bir boşluğundan
sesimin şimşekleri görünmese de
sarsılır göklerin en yüce katı
belki merih
belki satürn
yankılar verir
sesimin
sesi
belki neptünden
"gerçek olamaz bu" derim
bu evrensel ayna
bu anıt-yapı
peki
bu ses
kimin sesi
bir düş olmalı
kırılmış birazı dünden


Osman Türkay

Sıcak

Ne güzel bir kadın bu
açmış kollarını uyuyor
tozlu elma ağacının altında
bir pınarın başında.
Ezilmiş yoncaların üstünde vızıldıyor bal arıları.
Kadının göğüslerini gün ışığı örtmüş.

At sırtındayım, geçiyorum pınar başından.
Ne güzel bir kadın! Yere yayılmış saçları!
Utanarak başını çeviriyor atım.
Gün ışığı
avuç içi kadar.


Olcas Süleymanov
Çeviren: Ülkü Tamer

Sümbüle Yıldızı...

Sümbüle yıldızı
parlayarak belirince gökte,
kısrak sürüleri
ak sütler verince,
İncecik uzun kazlar geçince bozkırdan
karanlıkta acıyla bağırarak,
otlar yaşanmış demektir çayırlarda.
Kalk artık, Kıpçak ...
Parlak Sümbüle yıldızı
avuçlarında ölsün.


Olcas Süleymanov
Çeviren: Ülkü Tamer

25 Eylül 2017 Pazartesi

Sen

Sana can atıyorum erkekçe sözlerle,
Okşayan kımıltılar, derin susuşlarla,
Fışkıran kahkahalarla etlerimde yaralarla.
Sana can atıyorum sığınak
Kolların sarıp sarmalasın beni
Asmalardan daha güçlü.
Sana can atıyorum anılar ormanı
Huzur dolu bir ova ol bana.
Sana can atıyorum fırtınalı gök
Ve yağmurdan daha canlı durgunluk.
Can atıyorum sana, can atıyorum -
öyle güçlü bağlan ki bana
Varlığı yaratalım birlikte
Ve sonsuz öldürelim ölümü ...


Louise Gareau Des Bois
Çeviren: T. S. Halman

Günlük Ülkem

Kış ülkesinin kadınıyım ben
Ellerimi bağlamışlar
Buzdan iplerle.
Cendereye sokulmuş bir kadınım
Hala adını arayıp durduğum
Koskocaman bir ülkede.

Biliyorum bunu, duyuyorum
Soğuk parmaklarımın ucuyla,
Ansızın sarsıcı
Bir ateş fışkırıyor da
Buzlu dağları koparıp
Çözüyor şaşakalmış ellerimi.

Karanlığı yoklayarak
Açılıyor ellerim
Yeni bulunmuş bir evrene,
Daha dün bilmediğim,
Bir adı
Onlar söylüyor bana.

Ah benim günlük ülkem
İnsan ne uzun bir sabrın acısını
Çekmek zorunda seni sevmeyi öğrenmek için ...


Louise Gareau Des Bois
Çeviren: T. S. Halman

Unutulmuş Bir Adayım

Unutulmuş bir adayım
çamurlu çakıltaşından da kara
hareketlerle ve kanla kirli
sen takımada yaptın beni
birçok yığınını vardı
ellerim ve kollarım
kucaklamak ve okşamak için
çevremde akıp duran
ırmağı
artık üzerimden aşamayacak
ırmağı
ışıkların ve gecelerin ırmağı
akıp giden
toprağın ve suyun mağrur uzunluğu
bilmeyen yıldızlarda daha canlı ve saf.


Jean - Guy Pilon
Çeviren: M. Uyguner

Zamanın Seherinde Zaman

Taş çağı zamanları
o kadar uzak mısınız kulağımdan
mağaraların kahkahalarını duymuyorum artık.
Zamanın seherindeki zaman
taşıl kıvancın zamanı
kireçler dünyasının.
Anılar çakmak taşı uğulduyor başımda.
Savaş baltalarının, tamtamların, davulların zamanı
iğneler zamanı, çiçeklerin yırtıcı zamanı
yalnızlığın kumlarında yok olan.
Aşktan daha insancıl olan sfenksin kızarması.
Gözler bulacak yolunu barışın
aynalar ormanında
umutsuzluk bir yalandır orada binlerce maskeli.

Eriyen buz üstünde yalnayaktı küçük kız
yüreği de bir fenerdi sanki.


Gilles Henault
Çeviren: M. Uyguner