Sayfalar

22 Eylül 2018 Cumartesi

Korku

Korkuyorum anneciğim, nerde ellerin
Bu gecelerden ki kalbe aşina
Havalarda büyük misafirlikler dolaşıyor
Korkuyorum değerken karanlığın hayatına

Korkuyorum anneciğim, nerde ellerin
Bu adamlar ki çalışmakta
Sabahın temiz şarkıları
Yükselmiş bayraklar uzakta

Korkuyorum anneciğim ellerin nerde
Okşa benim saçlarımı rüyaya bedel
garip ninnilerle uyut beni
Korkuyorum yaşamaktan ki, çok güzel


Fazıl Hüsnü Dağlarca

21 Eylül 2018 Cuma

Hak’tan İnen Şerbeti İçtik Elhamdü Lillâh

Hak’tan inen şerbeti içtik elhamdü lillâh
Şol kudret denizini geçtik elhamdü lillâh

Şu karşıki dağları meşeleri bağları
Sağlık safâlık ile aştık elhamdü lillâh

Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
Birbirimize eş olduk uçtuk elhamdü lillâh

Vardığımız illere şol safâ gönüllere
Halka Taptuk ma’nîsin saçtık elhamdü lillâh

Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eyerlendi eştik elhamdü lillâh

İndik Rûm’u kışladık çok hay ü şer işledik
Uş bahâr oldu geri göçtük elhamdü lillâh

Dirfilli pınar olduk irkildik ırmağ olduk
Aktık denize daldık taştık elhamdü lillâh

Taptuk’un tapısında kul olduk kapısında
Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdü lillâh


Yunus Emre

Aklım Başıma Gelmedi Aşk Şarabın Tatmayınca

Aklım başıma gelmedi aşk şarabın tatmayınca
Kendiliğimi bilmedim gerçek ere yetmeyince

Kendi bilisiyle kişi hiç erişe mi menzile
Allah’a eremez kalır er eteğin tutmayınca

Var din îman gerek ise iyi diril bu dünyada
Yarın anda bitmez işin bugün bunda bitmeyince

Bülbül dahı âşık güle nazar Hak’tan olur kula
Bir keleci gelmez dile gönüllerde yatmayınca

Gönüllerde bu râzımı sakınmaz derdim sözümü
Âşık ne kutlanır söze aşk matâ’ın satmayınca

Biçâre Yunus’un sözün key âşık gerek anlaya
O kuş bilidir neylesin öğütlemez ötmeyince


Yunus Emre

Asu

Suçu büyüktü Âsû'nun göklerecek
Taş atmıştı güneşe doğru
Bilinmeyen türküsünde
Bilinmeyen çağından

Açtı uykusuzdu sayrıydı
Dolmuştu şeytanların soluğu derisine
Kötü bir ışık
Ve mavilikte duruşu çarpık ağaçların

Sövmüş Tanrısına sövmüş
Âsû Âsû
Yakılacak yakılacak
Âsû Âsû

Doymuşlar bir ilk zaman içinde
Ki sürer sıcaklığı karın karın
Kartalla doymuşlar yılanla doymuşlar
Doymuşlar yellerle yıldızla yalazla

Var olmanın yeğnikliği alna çizilmiş
Kötü ruhlar uyusun türlü boyalar içre
Ve ta masallara uzanır
Dudakların kızıl süsleri

Ağaç, davulların seslerinden
Âsû Âsû
Yeşiller allar sarılar
Âsû Âsû

Halay çeker korku
Uzak kuşakların acısına karışık
Yontulmuş taşlarda susar
Güçsüz yumuşaklığı etin

Büyünün kara kanını üfler boynuzlara
Toprakta kök
Açık bir esrikliktir apaçık bir uykudan
Ve avın kurtuluşu işte

Kişinin gücü Tanrının büyüklüğüne
Âsû Âsû
Yankılanır dağdan dağa insandan insana
Âsû Âsû

Devrilmiş gözleri ak
Patlamış ürküden göğsü
Bütün oba ateş bütün oba ölüm
Bütün oba çırılçıplak

Açlığı uykusuzluğu sayrılığı tükenmez ama
Düşer elleri
Yaşaması parlamaz ama Âsû'nun
Ölüsü parlar

Aydınlık yitiverir yeryüzü yalnızlığından
Âsû Âsû
Seni senin karanlığın sever ancak
Âsû Âsû


Fazıl Hüsnü Dağlarca

20 Eylül 2018 Perşembe

Ey Yârenler Ey Kardeşler Görün Beni N’ittim Ahî

Ey yârenler ey kardeşler görün beni n’ittim ahî
Ere erdim eri buldum er eteğin tuttum ahî

Canım bir gözsüz can idi içi dolu sen ben idi
Tuttum miskinlik eteğin ben menzile yettim ahî

Korkar oldum bir Tanğrı’dan bizâr oldum yatlı hudan
İşbu işim sağıncıla ben yoluma gittim ahî

Giderdim gönülden kini kin tutanın yoktur dîni
Ey yârenler ben bu sözü uludan işittim ahî

Anladım kendi hâlimi gözledim doğru yolumu
Tuttum ulular eteğin hazrete ben yettim ahî

Âşık isen miskin Yunus hazrete tutgıl yüzünü
Anlayana gevherdürür söz sarrafa sattım ahî


Yunus Emre

Baktığım Yüzde Gördüm Taptuğ’umun Nûrunu

Baktığım yüzde gördüm Taptuğ’umun nûrunu
Maksûdum bugün buldum n’iderim ben yarını

Yarınım bugün bana hoş bayram düğün bana
Düşte gelir ün bana işitin ahbârımı

Dostun haberi böyle nefsin sana yâr eyle
Bak dosta yarar eyle bu vücûdun şarını

Vücûda gelmeyince kimse Hakk’ı bilmedi
Bu vücuttan gösterdi dost bize dîdârını

Erin dîdârın gördüm güman terkini vurdum
Dost bahçesine girdim görmeye gülzârını

Dostun yüzü gül bana âşıkım bülbül ona
Kayıkmazam dört yana çün buldum aşk erini

Elüstü bi Rabbiküm Hak’tan nidâ gelince
Mü’minler Belâ deyip ettiler ıkrârını

Yunus küfür elinden şikâyete geldiler
Ey sultânım gerçek er kes gider zünnârını


Yunus Emre

Çocuk Kuş

Bir kuştu,
Allı allı bir kuş.
Her tüyüne bir çiçek bağladılar
Uçmadı o.
Bir kuştu,
Mavili mavili bir kuş.
Her tüyüne bir boncuk bağladılar
Uçmadı o.
Bir kuştu,
Yeşilli yeşilli bir kuş.
Her tüyüne bir çocuk kordelası bağladılar
Uçtu o.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

19 Eylül 2018 Çarşamba

Hakk’ı Buldum Er Yüzün Görmek İle

Hakk’ı buldum er yüzün görmek ile
Hakk’ı buldum er yüzün görmek ile

Ere erdim erde buldum maksudum
Bûlamâdım daşradan sormak ile

Her yere baktım ise er oturur
Gönlün aldım yüz yere sürmek ile

Hak’tan erer türlü nasib canlara
Olmaz imiş Kâ’be’ye varmak ile

Kâ’be senin eşiğindir bilmiş ol
Bûlamazsın yol çekip armâğ ile

Pınar îdim kıldı erenler nazar
Deniz oldum dört yana ırmağ ile

Geldi ün Yunus durudurdum uru
Gözüm açtı kulağım burmağ ile


Yunus Emre

Hoştur Eğer Yürür İsem Aşk Oduna Yana Yana

Hoştur eğer yürür isem aşk oduna yana yana
Pes yanmadan nice olam çün aşk odu düştü cana

Bu işler tamam olıcak halvet olur ma’şuk ile
Ma’şuk yüzün gören kişi gerek yana vü tükene

Her nesne çiğ olucağız ad olmayınca pişmez ol
Benim dirliğim çiğ idi aşk odu oldu behâne

Benim dost ile pazarım yaratılalıdan değil
Sever idik ma’şûkayı henüz gelmeden cihâna

Aşk ma’şûku Taptuk’durur Yunus kuldur ol kapıda
Gedâlarına lûtfetmek hem kaaidedir sultana


Yunus Emre

Sivaslı Karınca

Koca Kızılırmak köpüre köpüre
Akıyordu,
Bir telgraf direği dibinde,
Zamanlar kadar telaşsız ve köpüksüz,
Yürüyordu,
Sivaslı bir karınca.

Karşı kıyıdan parlak,
Kişniyordu,
Atlar doru doru,
Atların şarkısından ayrılmış,
Yürüyordu,
Atların mesafesini anlamaz.

Sesi, adımlarının sesi, memnun ve bahtiyar,
Duyuluyordu,
Kahraman.
Bir açlığın ayaklarınca aziz,
Yürüyordu
Yeryüzünden.

Rahat gidişinden belli,
Biliyordu,
Dağı, suyu, otları, lezzetle.
Başka karıncalardan kopmuş,
Yürüyordu,
Başka karıncalara.

Gayretle, çalışmakla, yorulmazlıkla,
Benziyordu,
Afrika'dakine, Çin'dekine, Paris'tekine,
Kara toprağın alnı üstünde, kara,
Yürüyordu,
Alın yazısından daha hür.

Yoktu fikirlerden, davalardan haberi,
Yürümüyordu,
Rüyası hiç.
Buğday tanesi üzre,
Yürüyordu,
Sivaslı bir karınca.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

18 Eylül 2018 Salı

Alem Düşman Olur İse Beni Dosttan Irımaya

Âlem düşman olur ise beni dosttan ırımaya
Dost kanda ise ben anda düşmanlık ayırımaya

Dost ehli bizim ile hem dost bundadır bize ne gam
Yüz bin cehd ederse düşman dost mahfili duramaya

Düşman bana n’idebile işim gücüm dosttan yana
Dost makamı can içinde düşman eli eremeye

Sultanlar âcizdir anda ne gönüldedir ne canda
Mahrumdur iki cihanda kim dost yüzün göremeye

Kime kim dost kapı aça düşmanı elinden kaça
Yunus ağzı güher saça değme ârif diremeye


Yunus Emre

Hakıykatin Ma’nîsin Şerh ile Bilmediler

Hakıykatin ma’nîsin şerh ile bilmediler
Erenler bu dirliği riyâ dirilmediler

Hakıykat bir denizdir şerîattır gemisi
Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar.

Bular geldi tapıya şerîat tuttu durur
İçeri giribeni ne varın bilmediler

Dört kitabı şerh eden âsıdır hakıykatte
Zira tefsir okuyup ma’nisin bilmediler

Yunus adın sâdıktır bu yola geldin ise
Adın değşirmeyenler bu yola gelmediler


Yunus Emre

Mavi

Ağaç taşı anlamaz
Gökyüzü MAVİ iken

Ağaç susuzluğu anlamaz
Gökyüzü MAVİ iken

Ben seni
Çok sevdiğimi anlarım
Gökyüzü MAVİ iken


Fazıl Hüsnü Dağlarca

17 Eylül 2018 Pazartesi

Arifler Ortasında Sofuluk Satmayalar

Ârifler ortasında sofuluk satmayalar
Çün sûfîye ihlâs oldu aşka riyâ katmayalar

Ye gel bildiğinden ayıt yahut bilenlerden işit
Teslîmin ucunu tutup hiç sözü uzatmaylar

Mumsuz baldır şerîat tortusuz yağdır hakıykat
Dost için balı yağa ne için katmayalar

Kıymetin duyar isen neye değer işbu dem
Erenlerin ma’nîsin bilmeze satmayalar

Miskin Âdem yanıldı uçmakta buğday yedi
İşi Hak’tan bilenler Şeytan’dan tutmayalar

Şirin hulklar eylegil tatlı sözler söylegil
Sohbetlerde Yunus’u hergiz unutmayalar


Yunus Emre

Aşk İmandır Bize Gönül Cemâat

Aşk imandır bize gönül cemâat
Kıblemiz dost yüzü dâimdir salât

Dost yüzün göricek şirk yağmalandı
Anın ’çin kapıda kaldı şerîat

Gönül secde eder dost mihrâbında
Yüzün yere koyup kılar münâcât

Münâcat gibi vakt olmaz arada
Kim ola dost ile bu demde halvet

Şer’at aydur sakın şartı bırakma
Şart ol kişiye kim ede hıyânet

Erenler nefesidir devletli rumuz
Onunla fitneden olduk selâmet

Belî kavlin dedik evvelki demde
Henüz bir demdir ol vakt bu saat

Derildi beşimiz bir vakte geldi
Din tamam olunca değer mahabbet

Doğruluk bekleyen dost kapısında
Gümansız ol bulur ilâhî devlet

Yunus ol kapıda kemîne buldur
Ezelden ebede dektir bu izzet


Yunus Emre

Yalnızlığım

Ilık bir su gibidir içimde yalnızlığım
Yalnızlığım, ruhumda uzak bir ses gibidir
Her sabah ufuklardan mavi şarkılar gelir
Ve her sabah ürperir içimde yalnızlığım

Güneşim aydan sarı, yarınım dünden zorsa
Sarsın artık ömrümü tunç kandillerin isi
Üşüyen ellerimden tutmalıydı birisi
Eğer benim gözlerim onları görmüyorsa

Bir camın arkasında açılıyor güllerim
Havuzum pırıl pırıl... yıkar bakışlarımı
İşler temiz ziyalar suya nakışlarımı
Ruhumun dünyasından eser tahayyüllerim

Rüya rüzgarlarında bir yaprak yalnızlığım
Düşüncem bir neydir ki ürperir perde perde
Belki bu mısralarım esecek gönüllerde
Fakat herkese uzak kalacak, yalnızlığım


Fazıl Hüsnü Dağlarca

16 Eylül 2018 Pazar

Mustafa Kemal'in Kağnısı

Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Herbir heceden heceden

Mustafa Kemal'in Kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş çok ihtiyardı çok zayıftı
Mahzundu bütün Sarıkız, yanısıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden

İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi daim
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden

Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gıcır gıcır
Nasıl durur Mustafa Kemal'in Kağnısı
Kahroldu Elifcik, düşünceden düşünceden

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana çocuk mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden

Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep
Kalır mı Mustafa Kemal'in Kağnısı bacım
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden.


Fazıl Hüsnü Dağlarca