Sayfalar

6 Ekim 2018 Cumartesi

Yaşayan Kül

Bizde duydum şimdi
Aramızda duydum şimdi
Üçü de birikmiş aşk olur ölümüne
Yalnız kırmızılaştı
Son ses:
“Yetiştirilmiş olsa bile ölü, otopsi olur
Etimiz çakıllarla
Yetiştirilmiş olsa bile ölü, önümüzde
bekleyen
Dedelerimizden bize dönen
geçmiş sonsuzlaşsa yardım istediğinde”

Üçü de boşalsa
Yalnız kırmızılaştı
Son ses:
“Büyüttü öfkemizden sallanır gibi bir duvarı
Kandil söndü sabahın gözlerinde
Ateş dondu kalınlaşan gelecekte
Kalplerimizi unuttu bu adımlar
Umudun sözünde soylu bir at"

Üç biriken de, büyüyor çakıl taşları gibi
Çakıl taşları gibi düşündürüyorlar, yalnız
kırmızılaşan
Son ses, bu ses:
“Ey tanrının sonu oldu:
(ayrıldı çivilenerek
üstüste dizilen ahşaplar)
Tanrım senin mübarek sözünde kulların üzgün
Oturduğumuz yeri sallar altından avuçların
nimeti
Dağıtır, bebek ve dedelerimizi-
Ey insanlar, sevginin bahçesinden yaşlı eser
rüzgar”

Üç boşalan iğrenç ömürden
Bizde boşalan
Şahdamarları yıldızların, ateş boşalır ve ölüm
gönderir:
Ürkütmüyor yangın, ecel olmuyor
Savaşan kemiklere, ey yokolan savaşçılar
Kim olursa zaman gelirse eğer,
Ölecek mi savaşanlar, hafifleyecek mi,
karanlığa gömülecek mi kavim?

"Göğüslerini açmış insanlar, sarkar sevgi
Yayılır, yarın böyle gizlenecek güneş
düşünüldüğü gibi
Kucaklayacak bizi batan ışığı ve uyandıracak
benzerimizi-böyle uyandıracak akan suyu"
Uyardım görüşümün azaldığını sizde,
görüşümün azaldığını
Uyardım çekin, uyardım çekin
Uyardım, sizi gözetlemek için gönderildiğimi
yeniden:
Kül oldu şüphe, şer oldu
Kusuldu haber gece ve gündüzünüzde
Bulunduğumuz yerde sis:
"Yiğitler savaşır düşmanlığın sesi
Vahşet binlerce hançerde
Azı dişler öğütür
Tırnaklar keskin hayat zehirli
Kahramanlar sert yüküm gibi
Temmuz yüküm gibi-baharla birlikte fışkırır
Çiçeklerle birlikte ve ekin ve güç
Yıldızların su aşkı,
Temmuz akan ırmakların dibinde soğuk su
Gök temmuz ağacın dalı nimeti
Yuvalarında saklanan güvercinler
Temmuz işte parlıyor.
Savaşçılar savaşıyor düşmanlığın giysisiyle
Temmuz düşmanlığını barındırır savaşanların:
Kurumuş ırmak çatlakları
bulutların yüzü gözbebeklerinden yağmur
Kan, akıyor bu kan
Sürüklüyor küçükleri ve yığıyor büyüklerde
Sürüklüyor nehirde
Komşuya kaymasın-burdan uzak değil
Kırmızı kapattı görüntümü.
Büründü vahşet ve karanlıkta parlıyor
düşmanlık
karanlık bizimle çatlar
Lübnan selvisinde çiçekler
Nehirde karanlık."

Ölüm, ey uyarmıştım, gençliğimizde
Ölüm hayatımızda
Irmaklar, döndü
Rüzgarla bir oldu
Tıkamadı mezarları anılarımızda
Yalnızca öldü dün
Öldü haçın üstünde
Döndü aşk ve göçtü
Denizleri görüyordu sığındığı yerden
Yangın aydınladı dönüşünü
Döndü aşk ve göçtü
Külden karanlık
Alevlendi ateş
Ve bu onun kanatlarıdır çiçeklerden sonra
şehrimde
Günlerden sonra çakıl yıllar
Gök gibi süsler içinde sevgili sevginin
kıyımını
Üstünde, uyandırın açlığımızı onunla
öldüğünde-kolay öldü
Kanatları, sınırlar bizleri hatta böyle küllenir.
Senin gibi ey uyarmıştım
Ey baharın bağrı es
Ey uçan vedanın uğraşı
Ey titreyen yol.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

5 Ekim 2018 Cuma

Aklın Ererse Sor Bana Ben Evvelde Nerde İdim

Aklın ererse sor bana ben evvelde nerde idim
Diler isen deyiverem ezelî vatanda idim

“Kaalû belâ” söylenmeden tertip düzen eylenmeden
Hak’tan ayrı değil idim ol ulu dîvanda idim

Eyyûb ile derde esîr iniledim çektim cezâ
Belkıys ile taht üzere mühr-i Süleyman’da idim

Yunus ile balık beni çekti deme yuttu bile
Zekeryâ’la kaçtım bile Nûh ile tûfanda idim

İsmail’e çaldım bıçak bıçak bana kâr etmedi
Hak beni âzâd eyledi koç ile kurbanda idim

Yusuf ile ben kuyuda yattım cefâ çektim bile
Ya’kub ile çok ağladım bulunca figanda idim

Mi’rac gecesi Ahmed’in döndürdüm arşta nalının
Üveys ile urdum tacı Mansur’la urganda idim

Alî ile urdum kılıç Ömer ile adl eyledim
On sekiz yıl Kafdağı’nda Hamza’yla meydana idim

Ezelîden dilimde uş Tanğrı birdir haktır Rasûl
Bunu böyle bilir iken sanma ki gümanda idim

Yere bünyâd urulmadan Âdem dünyâya gelmeden
Öküz balık evlenmeden ben ezelî anda idim

Yunus senin âşık canın ezelî âşıklar ile
Mülke bünyâd urulmadan seyrân u cevlânda idim


Yunus Emre

Ben Bir Aceb ile Geldim Kimse Hâlim Bilmez Benim

Ben bir aceb ile geldim kimse hâlim bilmez benim
Ben söylerim ben dinlerim kimse dilim bilmez benim

Benim dilim kuş dilidir benim ilim dost ilidir
Ben bülbülüm dost gülümdür bilin gülüm solmaz benim

Ol dost bana gelsin demiş sundum kadeh alsın demiş
Aldım kadeh içtim şarap artık gönlüm ölmez benim

Ne Tûr’um var ne durağım hiç yerde yok karârım
Hakk’a münâcât etmeye belli yerim olmaz benim

Sor sorduğum yeri bana gelirsen gösterem sana
Bir zerrece Hak’tan ayrı gözüm nesne görmez benim

Tur dağında bir tecellî gör Mûsî’yi neler kıldı
Yunus aydır hak katında sözüm geri kalmaz benim


Yunus Emre

Rüya

Rüyamda ellerimde yıldızlar
Güvercin kanatları üstünde giden
Ufukla kaplanan
Yangın kokusunu koklayan-kartaca çağları
Aynada yansır
Saçları gemi olur diyor
Ayna onunla yansır-keserek bağırsakları

Rüyamda yıldızları gördüm
Uçan denizlerinde batırır beni şahdamarıyla,-
Şahdamarı kesik,
Onda uçtu diyor ölen değerler
Yeni bir adla yarını yeni adla gönderdi
Yanarak
Ekin güneşte ve ufukta.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

4 Ekim 2018 Perşembe

Devrimci

1

Ey devrimci, gücün şiddetle eser, Zerdüşt’ün
iştahı kabarır, aşık olur mermim
Oysa senden sonra evren ?
Seni gösterir bu zelzele
Ellerimin altını didikleyen
İzinde
Dağılır
Senin kimsesizliğini sınırlar,
Dünyanı genişletir kışsa böyle,
Bu kış mahsur bırakır seni:
Sende bütün tarihi.


2

Hayatımın şarkısını söyledim sana
Sana büyüttüm devrimci ruhumu
Gündoğumunda yandım
Haçımı astım.
Bütün harfler marşımda
Yeni bir insan çamuru
Eski bir güneşin gözyaşını alarak
Gerçeği alarak...


3

Tarih çocuklaşır yüksek bağrımda
Ayaklanışımda
Karşılaşırım ölümün karanlığındaki beyaza
Bütün gündoğumunda


4

Göbekbağım benimle kazır toprağın üstünde
karşılaşırız
Arzuyu.
Göbekbağım benimle açar kapının kilidini
Ve kitabeyi
Benimle pencere olur göbekbağım düşün
kirpiklerinde
Olsa
Olmadı hiçbirisi, olsa.


5

Bizi büyüten süt unutuldu
Ölümümüz yeni bir bakir,
Şimdi kovulmuş dönse
yeniden.


6

Etrafımdaki yorgun evrenin gözlerindeki
karanlık
Görmez, solan yıldızlardan örülen yemenisini.
Ve damlamaz sabah esen yelde
Zarif,
Avunamaz
Kuruyan kumun suyuyla
Kurtulup,
Yakar karanlığın mumlarını


7

Üzgün günlerin yolunda
Dönen bu nesilse
Senin de emzirecek bir yavrun vardır. İşte
meme, dişler
Sana sürünerek sevgiyle, inanarak
Sana uzanacak eller vardır
Onlarla dünyayı bükecek
Senin de onunla kesilen yolu
Tamamlayacak.


8

Zerdüşt, evini toplar günün yorgunluğunda
O solan kandilimizin yağını döker.
Onların bulutlarında yüzer
Ve çadırını kurar
Sen namaz kılarsın ona ve arzularsın:
Sussuz, ey yorgun, ey yaratan, nerden
geleceksin?


9

Gündoğumunun karanlığında
Şafağı taşıyarak
Eser çığlık
Mevsimlerin aşkıyla.


10

Bizde filizlenir kayalıkların kirpikleri
Gözlerin
Bizde yağar bulutun gizi
Ve hasır
Bizde açığa çıkar insanların dağı
Yığılan
bütün nesneler bizde taşır baltasını
Ve değiştirir
Sızan su parlar
Ve akar.
Bütün nesneler bizde göğüs gerer
Başlangıç
Onu bir söz yumuşatır
Ve açığa çıkarır meçhul hüznünü.


11

Bütün yara
O bizim yüzümüzde açan gün.


12

Çığlık kısılır
işte o yankıyan sarı, onda ölüm barınır
Sarkar adımlarım gizi zulanın üstüne
Ve o azalır
Dağılmadan, bu mezar, olmayan mezar?


13

Arzularımızda açılaşan ey şarkılarım
Ve devrimleşen...
Zünnar*
Kırmızılaşır,
Ondan sonra;
Kitabım toprağımın üzerinde
Onunla kömürleşen fotoğrafı gibi,
Yarın yıldız olarak doğacak.


14

Nerde akrebin kuyruğu
Ne zaman sokacak kalbimin devrimini
Devletlerin namazını kılarım, rüzgarın
Sözcüklerin,
Seçerim seçerim beni çalkalayanı
Gece ve gündüzde
Hayatın merdivenlerinde
Nerde akrebin kuyruğu
Ne zaman açacağım evrenin kalbini?


15

Şehrimde parlar güneşin uzaklığı
İşte adımları


16

Hangi ateş
Aksa: “Alevin kalbi göründüğüm yıldızlarda"
Hangi ayrılık
Söylese: "gözleri mabettir."


17

Ben, bu gündoğumunun ölüsü gönderildi
bana
Mumunda bayram yaptım-
Benden sonra olsa taklidi gündoğumunun.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı


*Zünnar: Rumca'da kuşak. Vaktiyle hristiyan papazların çıplak tenleri üzerine kuşandıkları kıldan kaba, kalın ve sert kumaş.

Ol Kaadir-i Kün-feyekûn Lûtfedici Rahman Benim

Ol kaadir-i Kün-feyekûn lûtfedici Rahman benim
Kesmeden rızkını veren cümlelere sultan benim

Nutfeden âdem yaratan yumurtadan kuş üreten
Kudret dilini söyleyen zikreyleyen Sübhan benim

Kimini zâhid eyleyen kimini fâsık eyleyen
Ayıplarını örtücü ol delîl ü burhan benim

Bir kuluna atlar verip avret ü mâl çiftler verip
Hem birinin bir pulu yok ol Rahîm ü Rahman benim

Benim ebed benim bakaa ol kaadir-i Hay mutlaka
Hızır ola yarın sakka onu kılan güfran benim

Dört türlü nesneden hâsıl bilin benim işte delil
Od ile su toprag u yel bünyâd kılan yezdan benim

Ete deri süngük çatan ten perdelerini tutan
Kudret işim çoktur benim hem zâhir ü ayan benim

Hem bâtınım hem zâhirim hem evvelim hem âhırım
Hem ben oyum hem ol benim hem ol kerîm u han benim

Yoktur arada terceman ondaki iş bana ayan
Oldur bana veren lisan ol denize umman benim

Bu yeri göğü yaratan bu arş ü kürsü durduran
Bin bir adı vardır Yunus ol sâhibi-i Kur’ân benim


Yunus Emre

Kâ’be vü büt İman Benim Çerh Uruban Dönen Benim

Kâ’be vü büt îman benim çerh uruban dönen benim
Bulut olup havay’ ağıp rahmet olup yağan benim

Yaz yaratıp yer donatan gönlümüz evi hânedan
Hoşnûdum ata anadan kulluk kadri bilen benim

Yıldırım olup şakıyan şakıyıp nefsin dokuyan
Yer ka’rasında berkiyen şol oğulu yılan benim

Hamza’yı Kaf’tan aşıran elin ayağın şeşiren
Gözsüzlerin gözündeki boz pusarık duman benim

Et ü deri sünğük çatan hükmeyleyip diri tutan
Kudret beşiğinde yatan hikmet sütün emen benim

Âşık olan gelsin beri göstereyim doğru yolu
Makaamımdır gönül şarı ırılmayıp duran benim

Yere göğe bünyâd uran ırılmadan kaaim duran
Irmaklara göl çağıran adım Yunus umman benim


Yunus Emre

3 Ekim 2018 Çarşamba

Rüzgârda Yapraklar

1

Onlarla yürüyorum
Zamanı geldi tabutu taşımanın


2

Böyle dolaşırım Allah’a ulaştırıncaya kadar
gelenekleri
Tabutun üstüne örtülen örtüyle
Kendisinde değiştirip takdirederek lanetledi beni.


3

Adımların uzağımda çiçeklendi dedi:
"Hayat daralıp küçük bir deliğe yığılana
kadar külleri"


4

İşte bebekler
Tepiniyor mevsimlerde
Bütün kokular oynuyor
Yangınımdan mı titriyor yoksa
Kirpiklerime sığınıp
Kitabımda mı saklanıyor?


5

Yüzümde kuşluk vakti, etrafım, pas
Kapımda uyuyorlar
Azı dişi ve tırnak şeklinde
Yanağıma dallarım onlarla ve yıkarım
Kanımla damarlarımda akan.


6

Dönen meçhul azabın suskunluğunda
İğneyle dikerim korkumu
Geleneklerim köreldi: beni okuyan beni
yazan ufak yüzün nerde?


7

Vatanım bir ağaç kökü gibi çıplak uzanır
yarına Bu yarın ? yok! bu yarın olmadı.


8

insanların gündüzünde gösterildi
Mahsenden gelen ses
Toprak, oluştuğundan beri
Yarının mumlan söndürüldü,
Bizde yenilendi dedi:
"Bende inatı olur"


9

Senin için gerçeği söylüyorum
yanıldığımı anladım, hazırlan
Senin için yayılıyor yangın.


10

Bütün insanlar yeniden
Zaman istiyor.


11

Onlara gösterildi söylenen kan
Onlara adını
Hepsinden, etrafımdan,
Onlara söylendi: “kör ol”
Çözün size söyleneni.


12

Bükülür adımlar,
Giyinip geçmişin suretini
Ve söylenir: "hesapsız erkenden gidilir,
denenir başlangıç"


13

Tekrardan başlatırlar hayatı
Yalnız, açlık içinde bütün eller,
Ve sonun yarısı tereyağından:
Eşi yok kumun herhangi bir şarkıda
Yanmak yok alışkanlığın sonsuzluğunda.


14

Bende asileşir düşü
Kaybolduğum aşkın,
Çabam gereksiz bu çamurlu meydanda


15

Yok, yok seviyorum, seviyor güveniyorum:
Kanatlarını gerip asılan ufkun
İzini yırtarak...


16

Bıkkınlık saçılır
herzaman menzile doğru
Umuttan bir gölde.


17

Kanatlarımda açık delil
Benimle süzülür yolda
Yolda kül
Sönüyor, ateşin alevi.


18

Gördüğümü silerim
Örümcek ağı tutan haberleri de.


19

yarından sonra yaparım
Dünden evimi
Yerle bir olan dünden:
Ve güneşin nimeti...


20

Tarihim bana söyledi parçalanan adada:
“Hepsi saklandı alemde yetişen otlarda."


21

Çürüdü koruyan taşlar
Güneş-yok mu gören.


22

İpek ip üzülmedi
Boşalan boncuklara
Kuşluk vaktinden, kalan.


23

Kalıba dökülmüş taşlaşan onurum
türkülerim ve kuş kanadından kalemim ve
defterim.


24

Yok, ağaç meyvaya durduktan sonra solan
Cenin, görünür onda.


25

Sarmaşık duvarı aşsa bile
Bakire bir kızın düşlediği yazılacaksa...


26

Bahar söyledi:
“Her saniyede ben bile kaybederim, kaybolu-
rum"


27

Ben ışığın evi ama ışığım yok aydınlatacak:
Yok maşelemi sallayacak kibirli bir dağın
tepesi
Sevgilim yeşil deniz feneri.


28

Toplardamarımda uyur mutsuz düşüm, yavaş
yavaş ağlar gitarım
Gündoğumuna çizsem adımlarımı
Güneşin üstüne süzüldüğümü görsem


29

Sabah doğdu ben doğmadım
Kuru göllerin üstünde, ben
Ürkülüp ufalır kaybolurum
Sabrım bile terler
Sarhoş olurum yerküresinin bardağıyla
Duvara dayayıp kulağımı... anlaşılmayan sözler
Duyuyorum deliklerden.


30

Kendi şehrimde yürürüm önüm çukur
Kandan ürer kör tuzaklar
Kendi şehrimde inşaederim gökyüzünü şiirle
Ve dünyayı yıkar tırnaklarımla gömerim.


31

Göz kapaklarımın arasında oynadım
Gecenin cefası şehrin telanı,
Aldandım dostların hüznüne
Ve okun hedefini çizdim.


32

Dün, fışkırdı
Kazılan kafamda kayboldu kazılan
Tatlısuda durmayı düşlerim
Maledinirim tatlısuyu
Tatlısuda duran düşüm kesiliyor...


33

Ellerim uyudu, uyudu ellerimin damarları
Yorgun ter içinde döndüm
Kalbimin üzerinde yürüyorum,
görebildiğimin üzerinde
Yürüyorum yarını görüyorum,
Yürüyorum varamıyorum
Yakarım bütün engelleri
Bana süre tanınır kararsız.
Bu nedir? kendi vatanımda ve kendi
toprağımda
Vatansız yaşıyorum
Zamansız yaşıyorum
Bu nedir? Ben ne olsam ey yaratan...


34

Yolum çukurlar arasında
Marfa Gul*
Duvarlar etrafımda sağır
Amacım hüzün dolu varacağım yer doldu
Seninle, ey uzun yolum
Açık, engeller şimdi daha acı
İçinde, vatanımı sardı değişim.


35

Fışkırdı yırtılan eller
Zalimliğin yürüyüşünde
Rahmet fışkırdı yaklaşanda eridi güleryüzler.


36

Mantar bağlandı dilinde
Öldükten sonra kanıt, suskunluk.


37

Yürümen bile değişti
Altını ıslattın:
Üretmeden nasıl başlanılır.


38

Ey mümkünün yüzü, ufkun yüzü
Güneşin değişti, yangınında...


39

Derinliklerde kaybolurum
Garip dururum böyle,
Senin kalıbın şekli bir soru, veya yanıt.


40

Bu benden sonra yetişen nesil heder olmuş
eşya gibi
Bu nesil üstüme yıkılır bütün mülküyle
Çocuğa döner sonra, ancak bu onun tohumu
vatanımın derinliğinde
Bu onun yıkılışıdır küflenen giysinin
Bu onun kazılışıdır tıkanan dünün,
Çünkü güneş,
Bu nesil doğuyor benden sonra su gibi
Heder olmuş eşya gibi.


41

Devirdim çadırın iskeletini
Zamanın bir köşesine işte
Kayıp, göbeğinde diktiğim
zamanla yoruldum, yürüyorum.


42

Kurudu, kurudu damarlarım
İşte otlar, işte oynuyor, budanan asma
Altında hangi azınlıktı halkım?


43

Susuzluğum doldurdu bütün kapları
Kalbim akıntısında yüzüyor
Parçalamasın rüzgar.


44

Birikenin yanında bekliyorum Allah'ı
Gözlerimde mumdan nur
Ve alevden iki büklüm:
Yalnız o, onlar uğraşım.


45

Yok bizi
Yok bir an saracak kucak
Beni emziren annenin çukur göğüsü, geniş
cephe.


46

Yaşamdan sonra kim gördü Allah’ı
Gündüz gözleriyle geceyi yazar
Yapraklar yok olur sıcaklığıyla


47

Şimdi yaşatır sussuzluğu ve dağıtır
Ölenlerin mirasını


48

Bu insanlar ne zamandır çölde
Sönse bile... susasa bile...


49

Büzülüp hücrede iki kene üzerine:
Uçkurumun ipini sarkıtıp, şurda
Ölenin, yemeği doldurur iki tırnağımla


50

Ey yol gösteren mum ışığı
Ya şaşırırsam bu kısa yolu?


51

Uyandırırım yakınımda filizlenen kayıp
bitkileri:
Açığa çıkarıp adımlarımı
Bütün geleneğimden uzak gezinirim.


52

Yarın şaşkındır dedi:
"Fışkırdı hata söylenen
Sözler, uçtu dudağımdan
Yok artık fışkıran dallar”


53

Bu insanlar: inşaettiği
Herşey batar çölde


54

Başım yüzlerin altında
Sopalar kafaların üstünde
Şaşkınım umutsuzluğa
Ve gecem karanlığın artığı
Astı değerli gözlerini
Gözlerinin ardı kireç
Harflerini tercüme etsem
Şüphelenirim korkup yenilikten
Elmasımı matlaştırdılar.
Kazımaktan çatladı evim
İlk önce mahsen
O uzun dünya
İki ekmeği bağrına basıp
Dün, yarının ardında.
Vurmak için diktiğim yayla karşılaşırım
Çöken toprak irkitir
Zamanı içine gömer akşamı
Güneşin zamanı adımlarımda buz kesildi
Şaşırttı benim gördüğüm yolu, göremiyorum
Artık sezgim yok oldu.
Kalbim sümbülden ip
dağıldı kamışlar
İki göz kapağım ki odundan
Ağlamaklı titrer ansızın duygulanıp:
Yok, umut ölmedi
hala titriyor umudun gizi


55

Ölümden sonra
Yok, kesilmedi çığlık, benim çığlığım hala...


56

Bana anlatırsın ve ben işte hayattayım derin
uzak?
Nasıl araştırıldı hani sevgi hani arzu
Özlediğim, rüzgar toplamaya kararlı
Dilimin üstü demir?
Bana anlatırsın? gözlerimin rengini güneşin
parıltısını
Ve buz tutan adımlarımın rengini.


57

Cimri günlerin yemeği
Senden sonra büyür değeri


58

Kalbim dağılırsa eğer
Kımıldamadan kırılmadan
Gökyüzünün sınırında
Halka yandığını söyle:
Ölümümde savaşın,
Yaram yandı.


59

Etraf uyudu, şimdi kalbim sızlıyor
Gözlerim iki uzun beyazlık
Rüyada aydınlandı iki boş kap
Aldatan görüntüye varsayarım
Boşuna titriyor ölecek kalp
Ve bulut bir duman.


60

Derinde görünmüyorsa gizli söz
Kayboldu - işaret:
Derinde görünmüyorsa toprak
Hastanın horuldaması.


61

O garip ellerim ve yüzüm
Yolcu
Ve ölüm rüzgarımda
Sızlıyor batan gemimde
Ellerim o garip, garip
Yüzüm, şehrim garip
Bütün gün ıraklaştı
Benim olmadı an, yarının kibiriyle sıkışırdı,
bu başlayan yol.


62

Ey yok olan gözlerim yok afetme
Yok kayalaşmasın ellerimde dönen güneş
korkarım eğer söz çıplak kalırsa
Gözlerim donarsa kurak toprakta.


63

Eğer yol katlanırsa
Yangına karşı:
Dolaşan dalgada sordu batanı.


64

İnsanlarla beraber gelirim düşüyle dünyanın
Düşüyle giderim.
Amacım, bu bedene konuk olmak
Sabah, Çarpar iki kanat, aldı.


65

O ki, dağılmış tepe
Yangınla,
İçinde dinmeyen ateş
İçinde kalbinin.


66

Pencereler öğle sıcağında gözyaşı
Ve dağ defne ağacı ve mağralar
Yüksekten gözetliyor hüzünlü çam ağaçlarını,
hepsi birbiriyle sarılı
Ve yıllanmış incirler:
Gözkapakları yorgun düşer ağlamaktan,
sulamaktan
Suskunlukla bilenir dokuma iğnesi:
Güvercinler sınırlar kefeni
Mezar kazıyıcı oldu sesleri.
Gizli hayaldim
Duyarım çocukların çivilenen dilini avuçların
göbeğinde
Gözkapaklarını asılı anı sayarım yataklarını
Ama oynayarak küreyle, gök parlasa
rekleri gibi.
Uykusuz bir sohbetten hayaldim
Dedeleriyle oturur, beni torunları sanar
Garip kasidelerde gizimiz bütün gece:
“Karanlıkta delirdi içimizde yanan su
Açıktı bize şer ama yarıldı
Seviyor bizi, bizi alır toprak,
Bizi giyinir kokusu bir giysi gibi, bizi
saklar ipleri.
Ve koparır bekçi şaşkınlığından
Ahmakça öldürür veya öldürülür
Güzel atlar saldırdığında
Yıkılır ve öder bedelini çakıl taşları üstünde
Şaşırır, vuramaz tatlı sevgilileri armağanıyla"
Hayaldim;
Tutarım yolcu zamanın saçını, böyle
ağlamaklı
Güçlenip dönerim pencerelere
Yenilenirim, bebekler küçük
Mutlu bir haberle.


67

Karşımda kuş yuvası bakir bir kaside ve eski:
mutluluk içinde oynuyor toprak.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
1955-1957


* Marfa Gul: insanların önüne çıktığında çeşitli şekillere girdiği söylenen bir tür cin ya da yılan

Evvel Kâdim Önden Sona Zevâli Yok Sultan Benim

Evvel kâdim önden sona zevâli yok sultan benim
Yedi ıklîme hükmedip diri tutan Sübhan benim

Ben bu yeri yaratınca yer üstüne gök durunca
Ulu deniz mevc urunca Nûh’a tûfan veren benim

Dur dedim göklere durdu gökler dahı karar kıldı
Yüz bin türlü âdem geldi getirip gideren benim

Yûsuf ile çâha inen terâziye altın uran
Kafesini basaduran Mısr’ın ıssı sultan benim

Sûfî ile sûfî olan sâfî ile sâfî benim
Bel bağlayıp tâat eden ol kerim ü rahmân benim

Kaf’tan Kaf’a hükmeyleyen divleri hükmüne koyan
Yele binip seyran kılan bu mülke Süleyman benim

Yunus değil bunu diyen kudret dilidir söyleyen
Kâfir ola inanmayan evvel âhır heman benim


Yunus Emre

Evvel Benim Ahır Benim Canlara Can Olan Benim

Evvel benim âhır benim canlara can olan benim
Azıp yolda kalmışlara Hızır meded eren benim

Bir karâra tuttum karar sırrımı benim kim duyar
Gözsüz beni kaçan görür gönülde gizlenen benim

Kün deminde katre uran bir nazarda dünyâ duran
Kudretinden han döşeyip aşk nöbetin uran benim

Düz döşedim bu yerleri çöksü urdum bu dağları
Sayvan eyledim gökleri geri tutup duran benim

Dahı aceb âşıklara ikrâr ü din îman oldum
Halkın gönlünde küfr ile İslâm ile îman benim

Halk içinde dirlik düzen dört kitabı doğru yazan
Ağ üstünde kara dizen ol yazılan Kur’an benim

Dost ile birliğe biten buyruğu ne ise tutan
Mülk yaratıp dünya düzen ol bahçıvan heman benim

Hamza’yı Kaf’tan aşıran elin ayağın şeşiren
Simurg-u Kaf ardındaki ol oğulu yılan benim

Yunus değil bunu diyen kendiliğidir söyleyen
Kâfirdirür inanmayan evvel âhir neman benim.


Yunus Emre

2 Ekim 2018 Salı

Suskunluktan Sonra

Böyle haykırırım suskunluktan sonra içimde
demlenmeden sözü
Beni görenden haykırırım
Ey ayakta duramayan ey ölü kalan
Bu suskunluğun altında,
Haykırırım çocuklaşması için bu rüzgarın
Sabah olması için
dilim kanımda ve nağmemde
Haykırırım: beni görenden
Bu suskunluğun altında böyle demlenmeden
bende söz,
Haykırırım yalnızlığıma inanmanız için- benim
ve gölgemin.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Benim Canım Uyanıktır Dost Yüzüne Bakan Benim

Benim canım uyanıktır dost yüzüne bakan benim
Hem denize karışmağa ırmak olup akan benim

Irmak gibi ben çağlarım geh gülerim geh ağlarım
Nefsin ciğerin doğrarım kibr ü kîni yakan benim

Kırdım bu nefsin çerisin bir ettim burc u bârusun
Pâk eyledim içerisin milketini yuyan benim

Ben hazrete tuttum yüzüm ol aşk eri açtı gözüm
Gösterdi bana kend’ özüm âyet-i kül denen benim

Şah didârın gördüm ayan hiç gümansız belli beyan
Kâfir ola inanmayan ol dîdâra bakan benim

Benimdürür bu cümle iş hikmetim ile yaz u kış
Ben bilirim yad u biliş ırılmadan duran benim

Bu cümle canda oynayan damarlarında kaynayan
Küllî dillerde söyleyen küllî dili deyen benim

Nemrud odun İbrâhim’e ben bağ u bustan eyledim
Küfür yüzünden doğuban gene odu yakan benim

Ol Hallâc-ı Mansûr ile söyler idim Ene’l Hakk’ı
Benim gen’ onun boynuna dar urganın takan benim

Ol Hak habîbi Mustafâ mi’raca edince sefer
Ol dem canım hâk eyledim ol sırrını duyan benim

Şimdi adım Yunus’durur ol demde İsmâil idi
Ol dost için Arafât’a kurban olup çıkan benim

Çerh benim hükmümdedür(ür) her kanda ben oturmuşum
Mülk benim elimdedür(ür) yıkan benim yapan benim

Sa’d benim saîd benim Yunus dahı benimledir
İlm-i ledündür üstâdım ol esrârı (duyan) benim


Yunus Emre

Gökte Peygamber ile Mi’râcı Kılan Benim

Gökte Peygamber ile mi’râcı kılan benim
Ashab-ı suffa ile yalınacak kalan benim

Sabr ile kanaati hoş veriptir anlara
Kırk kişi bir gömleğe kanâat kılan benim

Kırkından birisine çaldım idi neşteri
Kırkından kan akıdıp ibret gösteren benim

Ömer-i Hattâb ile ham adl ü dâd işledim
Oğluyla fısk eyleyip hadde basılan benim

Abdürrezzak ol derviş yoldaş edindi beni
Hallâc-ı Mansûr ile dâra asılan benim

İbrahim Edhem baktı tâc u tahtı bıraktı
Hak yoluna uyaktı ol sırrı duyan benim

Mûsî Peygamber ile binbir kelime kıldım
İsî Peygamber ile göklere çıkan benim

Adımı Yunus taktım sırrım âleme çaktım
Bundan ileri dahı dilde söylenen benim


Yunus Emre

1 Ekim 2018 Pazartesi

Tanındı

Gecenin bedeniyle örülen ellerim, olmadı
Kopardığımda günü
Kirpiklerin altındaki taşlar olmadı
Ah! Kaç kere namazını kıldım tanrının inadına
Ve değerlerine
Ah! Kaç kere yedirdim gözlerimi ağaçların
açlığına
Ancak kırık dallarında kırılan oldum
Karşılaştığımda- ikinci gırtlağında
ben ve tanrı damlayan bir gün.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Haber Eylen Aşıklara Aşka Gönül Veren Benim

Haber eylen âşıklara aşka gönül veren benim
Aşk bahrısı olubanı denizlere dalan benim

Deniz yüzünden su alıp sunuveririm göklere
Bulutlayın seyrân edip arşa yakın varan benim

Yıldırım olup şakıyan gökte melâik dokuyan
Bulutlara hüküm süren yağmur olup yağan benim

Gördüm göğün meleklerin her biri bir işte imiş
Hak Çalab’ın zikrin eden İncil benim Kur’an benim

Gördüm deyen değil gören bildim deyen değil bilen
Bilen oldur gösteren ol aşka esîr olan benim

Sekiz uçmak âşıklara köşk ü saraydır bilene
Mûsî’leyin hayran olup Tur dağında kalan benim

Kalem çalınacak görgil haber böyledürür bil(gil)
“Kaalû bela” kelecisin bunda haber veren benim

Deli oldum adım Yunus aşk oldu bana kılavuz
Hazrete değin yalınız yüz sürüyü varan benim


Yunus Emre

Severim Ben Seni Candan İçeri

Severim ben seni candan içeri
Yolum ütmez bu erkândan içeri

Nereye bakar isem dopdolusun
Seni kanda koyam bundan içeri

O bir dilberdürür yoktur nişânı
Nişân olur mu nişandan içeri

Beni sorma bana bende değilem
Suretim boş gezer dondan içeri

Beni benden alana ermez elim
Kadem kim bâsa sultandan içeri

Tecellîden nasîb erdi kimîne
Kimînin maksudu bundan içeri

Kime cîdâr gününden şu’le değse
Onun şu’lesi var günden içeri

Senin aşkın beni benden alıptır
Ne şîrin derd bu dermandan içeri

Şerîat tarikat yoldur varâna
Hakıykat ma’rifet andan içeri

Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman’dan içeri

Unuttum din diyânet kaldı benden
Bu ne mezhebdürür dinden içeri

Dinin terk edenin küfürdür işi
Bu ne küfürdür îmandan içeri

Geçer îken Yunus şeş oldu dosta
Ki kaldı kapıdan andan içeri


Yunus Emre

30 Eylül 2018 Pazar

Tekrarlanan Yalnızlık

Tekrarlanan yalnızlık tekrarlanan son
Düşlerim onunla düşer bu mekana-
yaşarım bir adada alacakaranlık
Yaşarım insan gibi
Derin yalnızlıkla barışırım yalnızlıkla,
görüyorum
Tekrarlanan sonu.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı