Sayfalar

3 Nisan 2020 Cuma

Beowulf VII - Yeni Bir Saldırı

     Uykuya daldılar. Fakat Grendel'in dadanıp
geberinceye değin her gece gelerek
yaşattığı gibi altın salonda, yine
içlerinden birine pahalıya patladı uyku.
Her şey olup bitince bakıp gördüler ki
bir intikamcı varmış hala hayatta,
gününü bekliyormuş. Grendel'in annesi,
o cehennem gelini, gergefinde
kötülük dokuyormuş. Korkunç sulara sürgün
edilmişti, dondurucu derinliklere,
Kabil'in katletmesinden sonra babasının oğlunu,
öz kardeşini, elinde bir kılıçla.
Alnında katil lekesiyle sürüldü Kabil,
eşten dosttan uzak, neşeden yoksun
yaşadı yaban doğada. Ve bir alay
acayip canavarın ceddi oldu.
Bunlardan biriydi işte Grendel,
lanetli, yasaklıydı, yazgısı karaydı,
Heorot'un bekçisiyle buluşacaktı bir gün.
Yekindi, yüklendi, debelendi Grendel,
fakat Beowulf farkındaydı gücünün,
Tanrı'nın kendisine bolca bahşettiği.
Bu sebeple, bu kez de ona sığındı,
alemlerin yaratıcısına ve düşmanını yendi,
canını zor kurtardı cehennem zebanisi.
Zaviyesi yıkık, kolu kanadı kırık,
şefaatten uzak düşmüş düşmanı insanlığın,
mezarı olacak mağarayı güç bela buldu.
Ne var ki bu defa annesi düşmüştü yola,
kederli, kudurmuş, öç almaya aç.
     Soluğu Heorot'ta aldı, daldı salona.
Talihleri az sonra dönecek olan Dan
askerleri her şeyden habersiz uyuyorlardı.
Hücuma geçti Grendel'in annesi.
-Gücü oğluna göre azdı gerçi, fakat
bir Amazon'un kuvveti ne denli denk
değilse donanımlı bir erkeğinkine
o kadarcık bir farkla- İndirdi kılıcını,
keskin kenar, sivri uç, kanla ışıl ışıldı
yaban domuzunu yontup atarken
miğferin üstünden. Müteakiben,
sert kabzalı kılıçlar kapışıldı masadan,
kollar geniş kalkanlara kelepçelendi,
zırh giymek ya da miğfer takmak
o dehşet anında düşmedi akıllara.
Cehennem cadısı can havliyle dışarı
çıkıyordu gördüklerinde. Ele geçirdiği
bir savaşçıyı sıkı sıkı tutarak
pençeleri arasında, o pespaye yaratık
sınıra yürüyordu. Elindeki yiğit
en sevdiği dostuydu Hrothgar'ın, iki deniz
arasında en güvendiği. Uyurken gafil
avlanmıştı Grendel'in gözü dönmüş annesine
bu büyük asker.
     Beowulf başka bir yerdeydi.
hediyelerin takdiminden sonra Heorot'un
dışında özel bir daire tahsis edilmişti
Gotların gururu, gözbebeğine.
Gürültü ayyuka çıktı. Grendel'in kanlı elini,
ganimeti kapıp götürmüştü annesi.
Tuz biber ekti bu taze yaraya.
Bedeli çok ağırdı bu çatışmanın,
her iki taraf sevdiklerinin hayatlarıyla
ödemişlerdi. Ak saçlı savaşçı,
yaşlı kralın yüreğine od düştü
haberi duyunca: En kıdemli danışmanı,
can dostu canından olmuştu.
     Beowulf çabucak salona çağrıldı:
Dövüşlerin galibi, korkulan düşman
hızla geldi ekibiyle kralın huzuruna.
Vakur ve bilge Hrothgar onu bekliyor,
merak ediyordu makus talihini
ne dem döndürecek diye Tanrı.
Adamlarıyla beraber içeri girdi Beowulf,
her adımında gerinip gıcırdadı
döşeme tahtaları. Krala dönüp
gecenin nasıl geçtiğini sordu,
nefes nefese gelişinde bir gariplik
olmalıydı habercinin.
     Sonra Hrothgar,
"Geceyi sorma" dedi, "gözümüzü kırpmadık,
derdimiz geri döndü, eyvah Danlara!
Aeschere öldü. Yrmenlaf'ın ağabeyi,
can dostumdu benim, baş danışmanım,
sağ kolumdu kavgada çarpışırken saflar,
dövülürken miğferler art arda darbelerle
akıllı bir adamdı ve bir dostta
hayran olunacak her şeydi Aeschere,
ama işte kudurmuş katil, Heorot'a
gelip katletti onu. Kim bilir nerede
saklanıyor şimdi, şükredip sağ kaldığına,
dostumun cesedini afiyetle çiğnerken.
Dün geceye kinlendi, Grendel'i öldürdün ya,
çekip çökerttin ya o çetin kavgada,
bitmez yağmalarla yıldırmıştı bizi,
hayatıyla ödedi şükür, hepsini.
Demeye kalmadı, bir diğer canavar
şeytanın teşvikiyle tebelleş oldu,
kanı yerde kalmasın diye soydaşının.
Kalmadı gerçekten de, kederli askerlerim
böyle hissediyorlar büyük ihtimalle,
yok olup gidişine yanarken
kimseye hayır demeyen o cömert elin.
     "Salondan kimileri, ülkenin kuzeyinden
danışmanlar diyor ki, bunlara benzer
iki mahlukun gezindiğini görmüşler
bataklıklarda, bir başka alemde
iki dev yağmacı. Yine diyorlar ki,
biri kadına benziyormuş ve erkek
olsa gerekmiş öbürü, öyle görünüyormuş.
Yamru yumru bir yaratık,
normal bir faniden fazlaca uzun,
sıra dışı bir varlık, köylüler
Grendel diye bilirmiş onu eski günlerde.
Babaları yokmuş bunların, soyları ifritler,
hayaletlere dayanırmış. Herkesten uzakta,
kurtlarla tepelerde, rüzgarlı kayalar,
tekinsiz geçitlerde gezinir dururlarmış,
soğuk çaylar çağlayıp akarmış oralarda,
dağdan inip duman ve bataklığa karışırmış.
     "Buraya birkaç mil mesafede
kırağı kaplı bir koru var;
kıyısındaki düğüm düğüm ağaç kökleri
kara bir gölge düşürür dibindeki göle.
Geceleyin orada garip bir şey olur:
Su yanar. Ve şu ana kadar
dalan olmadı o gölün dibine, derinliği
bilinmiyor. Tazıların kovaladığı bir geyik
soluk soluğa buraya sığınsa da bazı,
ansızın döner, gölü geçmeyi denemektense,
peşinen razı olur peşindekilerle yüzleşmeye.
Göl o kadar korkunçtur yani.
Rüzgar esip fırtına kopar, kürüyüp
bulutları, gözyaşına boğarsa semayı,
kirli bir dalga kabarır da dipten
göğün tertemiz göğsüne değer.
Şimdi yine sana düştü işimiz.
Canavar nerededir haberin yok henüz,
gözün kesiyorsa ara, geçen defa ki gibi
başına hazineler yağdırırım yine,
sandıklarla altın, kanımızı yerde koymayıp
sağ salim dönersen aramıza."


Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl

30 Mart 2020 Pazartesi

Beowulf VI - Heorot'ta Kutlama

     Derken gün doğdu ve duyduğuma göre
hediye salonunda toplandı savaşçılar,
uzak kabile şefleri koştular akın akın.
Güzergahları üstünde, Grendel'in
hayretle baktılar ayak izlerine. Bir tek kişi bile
üzülmedi kaçışına. Düşe kalka,
tamamen tükenmiş, mücadelede mağlup,
kanla kirlete kirlere keçi yolunu
ölmeye gidişine şeytanın gölüne.
Kaynayıp fokurdadı kanlanan sular,
dalgalar kıvrandı, kusturucu pıhtılar
vurdu yüzeye. Yeryüzünde vadesi dolunca
balıklama dalmıştı bataktaki inine,
boğularak can vermiş ve cehenneme
teslim etmişti tesellisiz ruhunu.
     Yaşlı refakatçiler ve yanlarında gençler
ayrıldılar sonra. At sırtında bir grup...
doru küheylanlarla, keyifli m i keyifli.
Beowulf'un başarısı övüldü defalarca,
"Hiçbir yerde" dediler, "iki deniz arasında,
Kuzey'de ve Güney'de, yüksek gökler altında,
yani dünyada yoktur ondan daha layığı,
kalkan taşımaya ya da kraliyet tacına."
Suçlamaya kalkmadı fakat kimse
şanlı Hrothgar'ı. Şüphesiz, o iyi bir kraldı.
     Zaman zaman dörtnala devam ediyor,
kestane renkli atlarını kamçılayarak
yarışıyorlardı bir düzlük bulduklarında,
avuçlarının içi gibi bildikleri güzergahta
yol alıyorlardı. Bu sırada savaşçılardan biri,
geleneği hatmetmiş bir hikayeci,
eski kalıplara uygun, yeni bir konu
bulmuş, anlatıyordu Beowulf'un zaferini
sağlam bir vezinle.
     Wael oğlu Sigemund'a dair 1
söylencelerden kulağına ulaşanları aktarıyordu,
bütün maceralarını, mucizevi işlerini.
Fitela haricinde hiç kimse
bilmezdi amcasının boğuştuğu onca
fitneyi fesadı, fenalıkları.
Sırt sırta verirlerdi dar vakitlerde,
omuz omuza savaşırlardı, bu sebeple,
sırrını sadece yeğenine verirdi Sigemund.
Kim bilir kaç devi devirmişlerdi.
 
     Ama asıl ölümünden sonra
şahlanıp yürüdü Sigemund'un şanı,
cesareti göklere çıkarıldı gömüyü bekleyen
ejderhayı öldürdüğünde. Kır kayanın altına
indi, kötünün kötüsüyle yüzleşmeye,
yanına Fitela'yı almadan, yalnız başına.
O parıltılı pulları para etmedi,
kılıç deldi, ecel aldı ejderhayı.
Sigemund cesaretiyle ele geçirdi gömüyü,
dilediğince harcayabilirdi. Bir tekneye doldurdu
ve yeraltı yaratığı kendi ateşiyle
küle dönerken, demir alıp açıldı.
     Sigemund adı yayıldı her yöne.
Pek yiğitti gerçekten, gözünü budaktan
sakınmazdı, göğsünü siper ederdi askerlerine.
Aldı yürüdü bu yüzden, Heremod'un
seferleri seyrelip gücü zayıflayınca.
İhanet değdi, Jutland'de pusuya düştü,
katledildi kral. Üzüntüsü kemiriyordu içini,
dostlarına bir yüktü, daimi
kaygı kaynağıydı tüm asillerin:
O yılları görenler hayırla yad etmez
kralın tavrını; dara düştüklerinde
umutlarını boşa çıkarmasını beklemiyorlardı
çünkü kraldan, değil mi ki babasından kalan
toprağı, hazineyi ve halkım korumak,
tam manasıyla tahta layık olmaktır
vazifesi bir veliahtın? Beowulf işte buydu
dostlarının gözünde ve dünya yüzünde.
Oysa kötülük hakim olmuştu Heremod'a.


     Kumlu yollarda devam etti yarış
atlı grubun arasında. Gün ışıdı,
saat ilerledi. Soylular akın akın
kemerli salona koştular, herkes
merak ediyordu mucizeyi. Ve bizzat kral
Hrothgar, iyiliğin vücut bulmuş hali,
hazinenin muhafızı heybetle yürüdü
hareminden bu yana, yanında kalabalık
refakatçileri, resmi eşi ve onun nedimeleri.
     Salona varan Hrothgar şöyle hitap etti,
dikilip sarmaşıklı merdivende ve dikip
gözünü ahşap kolona ve Grendel'in pençesine:
"Her şeyden evvel, teşekkürler Tanrı'ya
ki bu güzel günü gösterdi bize.
Grendel'den çok çektim. Ama Göklerdeki Çoban
her yerde, her zaman yaratabilir mucizelerini.
Düne değin umudum yoktu yarama merhem
bulur muyum diye, ıstırabımı dindirecek
küçük bir teselli, binaların en güzeli
kokuşmuş bir kan gölüne dönmüşken.
Bu her şeyden çok üzüyordu hem beni,
hem canavar ve şeytanlara karşı haneleri
korumakla yükümlü yardımcılarımı.
Ama işte Tanrı'nın yardımıyla, bir yiğit
hiçbirimizin yapamadığı harika bir iş
başardı. Onu karnında taşıyan kadın
bilsin boşa gitmediğini çektiği çilenin,
kutlu bir oğul bağışlandığını kendisine.
Bu nedenle, Beowulf, seni değerli
oğlum sayıp bağrıma basıyorum.
Besle ve yaşat aramızdaki bu yeni bağı,
yiğitlerin en asili ve en yüreklisi,
yeryüzünde bir şey yok ki senden kıskanayım.
Daha sıradan işleri ödüllendirdim sık sık,
yanına yaklaşamayacak yiğitleri
takdir ettim, hak etmedikleri halde
ödüllere boğdum. Ama sen ölümsüz
kıldın kendini şanlı icraatınla.
Tanrı üstüne titresin hep ve hak
ettiğin hediyeyi versin sana."
     Ecgtheow oğlu Beowulf dedi ki:
"Müthiş bir iş başardık, mücadelemizde
bizi gözetti Tanrı ve böylelikle
bilinmeze kılıç çektik. Gerçi daha çok
sevinirdim boylu boyunca serilmiş
görseydiniz canavarı. Gönlümden geçen,
yapışıp yakasına, üzerine çullanıp,
çekip çalmaktı yere, çıplak elle
nefesini kesmekti doğrusu niyetim,
onu kıskıvrak, kıpırtısız bırakmaktı.
Fakat o kadar sıkı kavrayamamışım,
sıyrılıp kaçıverdi parmaklarımın arasından;
Tanrı'nın dileği buymuş, şiddetle direndi,
kurtardı postu ama ne pahasına?
İşte bakın, eli, kolu, omzu burada,
zavallı izleri bizi ziyaretinin.
Zaten pek fazla zamanı kalmadı,
o yarayla asla yarına çıkamaz.
Mahvetti sancısı onu, ah vah etci,
sarsıldı, sersem sepelek yola koyuldu.
Şimdi ise, tüm sürgünler gibi,
Tanrı'nın bilgece kararını bekleyecek."
     Böbürlenmeyi seven Unferth'in sesi
soluğu çıkmıyordu, açıktı çünkü her şey,
korkunç kanıt, kopuk el
sarmaşıkların altında sergileniyordu.
Pençesindeki her tırnağı, her pulu,
eli üstündeki her kılı o kafir yaratığın
çelikten çubuklardı sanki.
Dediler ki, hiçbir dövülmüş demir,
keskinliği kanıtlanmış hiçbir kılıç,
delemez kanlı kabuk bağlamış bu eli.
     Sonra Heorot'a tekrar tertip düzen
vermek için kollar sıvandı. Kadınlı
erkekli herkes işe koyuldu hemen.
Altın iplikler ışıyordu duvar dokumalarında, 2
göz alıcı manzaralar, o muhteşem
yapı demir destekli olmasına rağmen
epey hasar görmüştü. Menteşelerinden
çıkmıştı kapılar, çatı dışında
her yer harap olmuştu ve o günahkar
kıstırıp kuyruğunu kaçmıştı can havliyle.
Vakit saat gelince kurtulan var mı fakat?
Ruh sahibi hepimiz, yeryüzü sakinleri
ve tüm insan soyu kalkıp sofradan
uzanacağız daracık ölüm döşeğine.
      Sonra Halfdane oğlu salona yürüdü.
Kral da bizzat katılacaktı şölene.
Denir ki, efendilerinin etrafında Danlar
eşi görülmemiş bir grup olarak
oturmuşlar masaya, müthiş düzenli,
muhteşem bir kalabalık. Pek çok meşhur isim
yemeklere yumulmuş iştihayla, kupalar
elden ele geçmiş, iki güçlü akraba
Hrothgar ve Hrothulf kirişli Heorot'ta
çok neşeliymişler o gün, çın çın
arkadaşlık varmış havada. Henüz
kan davaları başlamamış Shieldingler arasında
ve dosta ihaneti öğrenmemişler daha. 3
     Ardından Halfdane oğlu altın
işlemeli bir bayrak verdi Beowulf'a,
zafer anısı bir miğfer, göğüslük ve mücevherle
süslü bir kılıç, son derece değerli.
Böylelikle, rahatça içti birasını Beowulf,
herkesin önünde ödüle boğulmak
ayıp bir şey değildi, şöyle bir
dost meclisinde dört değerli
hediye her vakit verilmezdi nihayet.
Önden arkaya kalın bir şerit koruyordu
miğferi, dövüş esnasında keskin demir
varamasın diye kalkanı kaldıran
elin sahibine. Sonra kral, "Sekiz
at getirin" dedi, "dizginleri altın."
Değerli taşlardan yapılmış bir desen
vardı birinin eğerinde. Bunun üstüne
kurulup Halfdane oğlu, koşmuştu
nerede kıyamet gibi kopuyorsa kavga,
en ön safta hem ve ölümüne.
Sonra Ing'in kanından gelen kral
silahlarla atları sunarak Beowulfa,
"Güle güle kullan!" dedi. Danların lideri,
hazineleri ve hanelerin bekçisi, böylece,
geleneksel saygı kurallarını gözeterek
teslim etti iki takım hediyeyi.
Taraf tutmayan bir tanık, mutlaka
fark ederdi fevkalade zarif
davrandıklarını ikisinin de.
     Diğerleri de unutulmadı:
Beowulf'la birlikte gemiye binip
hayatını tehlikeye atan herkesin
doldu kucağı kıymetli hediyelerle.
Grendel'in daha önce öldürdüğü Got
için uygun bir tazminat takdir
olundu alcın cinsinden. -O cesur
adam ve elbet önce Tanrı
bıraksa başkalarının da alırdı canını.-
O demler ya da şimdi, yani daima,
Tanrı'nın dediği olur, bundan dolayı
idrak sahibi ve ihtiyatlı olmaktır
en hayırlısı. Her kim ki uzun bir hayat sürer,
çok keyif yaşar, evet, bir o kadar da keder.
      Kahramanın gönlünü hoş kılmak için
çaldılar, söylediler. Bin bir serüven
nakledildi arp notaları eşliğinde:
Hazzın zirve yaptığı zamanlar oldu,
saray ozanı, mesela, söylencesini okudu
Finn ve oğullarının, Frizya'da gerçekleşen
vahşi saldırıyı, ki Danimarka kralı
Hnaef bu sırada kaybetmişti hayatını: 4

Jute'lar hakkında iyi
                               düşünemezdi Hildeburh:
Oğul ve kardeş,
                               ikisini de kaybetmişti
o masum ve harap,
                               ötekilerse harcanmış
muharebe alanında,
                               mızrağa geçmiş.
O şok olmuş kadın,
                               kederden yok olmuş
Hoc'un kızı-
                               kederine yanmasın mı
gece bitip de
                               yükseldiğinde güneş
canı bellediklerinin
                               görünce cesetlerini?
Hoşça kaim öyleyse
                               dünyada hazlar;
yiyip bitirdi savaş
                               Finn'in birliklerini,
birkaçı dışında.
                               Deyin öyleyse, nasıl
muhafaza etsin Finn
                               muharebe düzenini,
ve sonunda Hengest'i
                               nasıl haklasın,
ordusunu kurtarsın
                               düşman komutanından?
Bu yüzden bir ateşkes
                               yapılması önerildi, *
anlaşmanın şartları
                               aynen şöyleydi:
Sıkışacaklardı biraz
                               Danlar sığsın diye,
tahtlar burada
                               bir arada duracaktı,
ikinci şart her gün
                               hediye saatinde
Folcwald oğlu Finn
                               fitne fesat bilmeden
Danlara hörmet edip
                               Hengest ve adamlarına
altın bileklikler verecekti,
                               kendi Frizyalı beylerine
verdiklerine eşit miktarda,
                               moralleri yüksek tutmak için
bira salonunda.
                               Böylece taraflar
anlaşmaya imza koydular:
                               Finn kara kara
düşünüp yüksek sesle,
                               yemin verdi Hengest'e,
ki sağ kalan beylere
                               saygı gösterilecekti,
makamlarına göre.
                               Bu maddeye katiyyen uyulacak
sözle ya da hareketle
                               hiçbir kışkırtmaya ve tacize
mahal verilmeyecekti.
                               Denmeyecekti mesela. "Efendiniz
artık yaşamıyor,
                               bir baştan yoksunsunuz,
katlanmak zorundasınız
                               onu katleden düşmana."
Herhangi bir Frizyalı,
                               aksine hareketle,
ima ya da sataşmada
                               bulunursa, söz kılıca
düşerdi, kılıcın ağzında
                               çözülürdü düğüm.
Ölüleri yakmak için
                               bir yığın hazırlandı
göz alıcı çok altın
                               getirildi hazineden.
Shieldinglerin yüz akı,
                               kralları, yatmış,
alevleri bekliyordu.
                               Kana bulanmış
zırhlar, yaban domuzu
                               desenli altın miğferler
vardı yığında
                               ve elbet çok sayıda
dirimsiz bedenleri
                               Dan askerlerinin.
Derken Hindeburh
                               Hnaef'le beraber
yakılsın istedi oğlu,
                               dayısının yanında
ateşe konsun yeğen.
                               Kadınlar ağlaştı
ağıtlar yaktılar.
                               Kaldırıldı yiğit,
alevler kıvrıldı, duman
                               dikildi havaya.
Çevresinde durup
                               içten çığlıklar attılar
erirken başlar,
                               kabuk bağlamış yaralar
patır patır patlayıp
                               kan pıhtıları sıçratırken.
Tutuştu aç ateş,
                               iki taraftan da
camız gövdeleri
                               güp güp yuttu.
Dünde kalmıştı mutluluk,
                               dağılmıştı savaşçılar
hanelere, kalelere
                               her yanına Frizya'nın.
Kalan birkaçı
                               kaybını dostların
yüreğinde taşıyordu,
                               yokluğun yakan acısını.
Hengest kaldı,
                               iğrenç ve kanlı
o koca kışı
                               eli kolu bağlı,
yurt hasreti çekerek,
                               Finn'in yanında geçirdi.
O günlerde
                               hiçbir gemi
açılamazdı denize.
                               Dalgalar coşuyordu
deli rüzgarla,
                               buz derseniz
kilit vurmuş,
                               kapamıştı yolları.
Gitmeye niyetlenenler
                               ancak gelecek sene...
bugün olduğu gibi
                               ziyaret edince bahar
ışıltılı gökleri
                               ılık güneşiyle.
Kış geçmiş,
                               dünyanın kucağı güzelleşmişti,
sıla hasreti daha da
                               depreşiyordu Hengest'in içinde,
ama ondan da fazla,
                               bir intikam fırsatı
arıyordu, bir bahane
                               kavgayı başlatacak:
Juteları selamlamak
                               için sabırsızlanıyordu.
Bu nedenle hayır
                               demedi, Hunlafing
kucağına bıraktığında
                               kılıçların en mahiri,
Cenk Celladı'nı.
                               Jutelar iyi bilirdi
onun keskin tadını.
                               Kan döküldü,
kendi evinde
                               katledildi yiğit Finn.
Guthlaf ve Oslaf
                               gemileriyle dönüp
gündeme getirince
                               geçmişteki bir ithamı,
o vahşi pusunun
                               ve yaşanan her şeyin
Finn'di tek sorumlusu.
                               Taşmak zorundaydı
kalplerindeki nefret,
                               düşmanların kanıyla
kızıla boyandı salon.
                               Finn'in başı kesildi,
kraliçeyi esir aldılar
                               ve ne kadar
değerli eşya buldularsa
                               Finn'in duvarlarında
yüklenip gemiye
                               götürdü Shieldingler,
değerli taşları, kolyeleri.
                               Deniz yoluyla sonra
bu savaşçı birliği,
                               o soylu hanımefendiyi
Danimarka'ya geri,
                              
yurduna getirdiler.

     Şiir sona ermiş, ozan
görevini layıkıyla yerine getirmişti.
Memnuniyet dolu bir mırıltı
yayıldı masalara, muhteşem sürahilerden
içkiler sundu kızlar ve kraliçe
Wealhtheow başında altın tacıyla
gelip oturdu güzel iki adamın arasına,
birbirine henüz huzur içinde
yaslanabilen amcayla yeğenin.
Sözünü damaktan sakınmaz Unferth,
cümlenin aklına ve cesaretine hayran
olduğu genç -gerçi kardeşlerini
öldürmesi biraz gölgelemişti şöhretini-
kralın yanı başında yerini almıştı.
     Kraliçe şöyle dedi: "Şerefe cömert efendim;
kaldırın kadehinizi, eğlendirin
Gotları, usulü gereğince,
dostça sohbet edin, eli açık davranın
sevin ve sevinin, mutlu olun.
Tadını çıkarın beraberliğin ama çıkarmayın
hatırınızdan getirdikleri onca hediyeyi.
Heorot şimdi tertemiz. Ve doğruysa şayet,
bu savaşçıyı oğul sayacakmışsınız.
Sefasını sürün öyleyse imkanınız varken,
ecel gelip çatınca da, gitmeden evvel,
arkada kalanlara devredin krallığı.
Hrothulf'tan yana içim çok rahat,
asil biri o, küçüklere de kötü
davranmayacaktır. Ondan daha önce
ölürseniz eğer, küçükken kendisine
gösterdiğimiz sevgi ve saygıyı
hatırlayıp, haksızlık etmeyecek,
vaktiyle ona verdiklerimizin hatırına,
hoş tutacaktır her iki oğlumuzun kalbini."
Dönüp oğullarına baktı, masada başka
beylerin çocuklarıyla beraber oturuyordu
Hrethric'le Hrothmund, o iyi adam
Got Beowulf'sa ortasındaydı biraderlerin.
     Kupa ona sunuldu, kibar sözlerle
hoş geldin dendi ve hazine değerinde
hediyeler verildi cömertçe, hep altından:
Yüzükler, zırh, iki bileklik ve yeryüzünün
en zevkli işlenmiş zinciri. Zaten denir ki,
Hama'nın Brosing'e ait kolyeyi çalışından beri
tam takım halinde değerli taşıyla,
(Eormenric'in kötülüğünden kaçıyordu,
sonra parıltılı kalesine kapandı.)
görülmemiş böyle kıymetli bir kolye. 5
Swerting'in soyundan Got Hygelac'ın
bu zincir boynundaydı son seferinde
hazinesi ve ganimetlerini savunurken. Heyhat!
Fırlatıp attı felek onu da, kendini
dev aynasında görüp dalaştığı için
Frizyalılara hiç yoktan. Yığıldı kaldı
kalkanı altında, aynı mücevherli miğfer
vardı kafasında, köpüklü dalgaları
geçerken giydiği. Böylece ölü kral
Franklar'ın eline geçti. Göğüslüğünü aldılar,
boynundan zincirini, zira,
savaş sona erince, soysuz askerler
yağmalardı cesetleri. Ve bütün cephe
Ölü Gotlardan geçilmiyordu.
     Alkıştan inledi salon ve sonra
şöyle dedi Wealtheow herkesin huzurunda:
"Güle güle kullan bu kolyeyi
sevgili Beowulf, uğur olsun boynuna,
bu zırhı da al ve zerre zarar
gelmesin sana! Gücünle nam sal,
ve kendin gibi yetiştir iki yavrumu,
sana yok yok artık ve hayır haram.
Aldı yürüdü adın. Uzak yakın
her yerde herkes biliyor seni
ve bilecekler, çünkü nüfuz bölgen
yellerin yurdu kadar geniş şimdi
ve engin kayalıkları saran deniz kadar.
Bu yüzden, prensim, yaşadığın sürece
bahtın açık olsun ve bu hazinenin
kısmet olsun sana keyfini sürmek.
Şefkatle yaklaş yavrularıma, yani
tatlı sert ol. Tam bir güven
duyar burada herkes birbirine,
sevgiyle kucaklaşır ve sadıktır krala.
Tek bir gaye için beraberdirler,
halkımız ise her an hazır dövüşe,
yer içer ve ne dersem yaparlar derhal."
     Sonra yerine geçti. Su gibi
şarap içildi o eşsiz şölende;
kim nereden bilsindi başa gelecekleri,
alacağı o korkunç hali her şeyin,
askerleri bekleyen büyük tehlikeyi
karanlık çökerken usulca ve kral
Hrothgar odasına çekilmeye hazırlanırken?
Eski günlerdeki gibi kalabalık
bir grup serildi yattı yine salonda.
Masalar itildi, yataklar açıldı,
yastıklar yerleştirildi, fakat içlerinden biri
bir daha kalkmamak üzere koydu başını.
Başucunda cilalı ahşap kalkanları,
hemen yanındaki masada her adamın
takım taklavatı hazır duruyordu:
Yüksek miğfer, örgü zırh, uzun mızrak.
Mizaçlarında vardı her yerde, her vakit
tetikte durmak, acil bir durumda
kenetlenmek etrafında krallarının.
Düzgün insanlardı.
 
 
Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl
 
 
1. Orta Avrupa'nın Almanca konuşan bölgelerinde Sigemund efsanesi çok yaygındı.
Beowulf'un Sigemund'la karşılaştırılması çok yüksek bir övgü olarak anlaşılmalı.
2. Anglosakson soyluları duvarlarını harika işçilik ürünü kilimlerle süslüyorlardı. 
3. Bu dizeler Hrothgar'ın yeğeni Hrothhulf'un sonradan kuzenlerine ihanet edişine
bir göndermedir. 
4. Finn'in hikayesi oğlunu, kardeşini ve kocasını kaybeden Hildeburh'un açısından
aktarılıyor. Ozan çok yoğun bir anlatımı benimseyip, ayrıntılara girmekten özellikle
uzak duruyor. Nedeni hikayeye konu olan olayların zamanın dinleyicileri tarafından
zaten biliniyor olması. 
5. Beowulf'a verilen hediye Tanrıça Freyja'nın taktığı, sonradan kötü kral Eormenric'in
eline geçen kolyeye benzetiliyor.