Şiir, Sadece: 19. yüzyıl halk şiiri
19. yüzyıl halk şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
19. yüzyıl halk şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Kasım 2009 Salı

Muhabbet Küpünün Olsam Şarabı

Muhabbet küpünün olsam şarabı
Yar beni doldurup içer mi bilmem
Mamur olmak için gönül harabı
Bir mimar eline geçer mi bilmem

Aşıkın olmaz mı çile çekmezi
Çilenin olmaz mı boyun bükmezi
Helal süde katan haram pekmezi
Seçmek murad etse seçer mi bilmem

Bülbüle gül yarar deveye diken
Çiledir aşıkın boynunu büken
Tarlasına haram tohumu eken
Helal mahsulünü biçer mi bilmem

Kimi mevtasına kefen biçmiyor
Kimi helal rızık yiyip içmiyor
Yavrusundan köpek bile geçmiyor
Hak Seyrani'sinden geçer mi bilmem


Seyrani

Gönül Serden Geçer Yardan Geçemez

Gönül serden geçer yardan geçemez
Bağlanmış ikrara kavi özlüyüm
Her sözüm dinleyen özüm seçemez
Sırat köprüsünden ince sözlüyüm

Benim sözüm çürük değil sağ gibi
Çürük sözler erir akar yağ gibi
Üzerinden kervan geçer dağ gibi
Yokuşluyum sanma beni düzlüyüm

Yolcu ateş yanmak ile yol yanmaz
Erenlerin dokuduğu çul yanmaz
Cehennemde günah yanar kul yanmaz
Ben günahtan sürmelenmiş gözlüyüm

Seyrani aradım onu her yerde
Aşk-ı hakikatle düştüm bu derde
Tuttum günahımdan yüzüme perde
Rabbim divanında kara yüzlüyüm


Seyrani

Evvel Giymez İken İpek Mintanı

Evvel giymez iken ipek mintanı
Geyersin eğnine çul yavaş yavaş
Feragat kıl bırak aşk ü sevdayı
Olma bir dilbere kul yavaş yavaş

Heder olsa bir pul için her demin
Muhannet babına basma kademin
Emsaliyle konuşmayan ademin
Altun ismi olur pul yavaş yavaş

Soyundum libasım oldum uryanı
Seyrettim köşeyi çarhı devranı
Bu dünyanın işi bitti Seyrani
Başına bir çare bul yavaş yavaş


Seyrani

Eğlen Hocam Eğlen Bir Sualim Var

Eğlen hocam eğlen bir sualim var
İz'an nedir erkan nedir yol nedir
Seni bana gayet fazıl dediler
İçerimde bir yaram var bil nedir

Cennetin kapısın Sallallah açar
Şeriat işini Muhammed seçer
Seksen bin evliya yurdundan göçer
Onları bekleten mutlu kul nedir

Muhammed dinidir yaptığım tapı
Bozulmaz Mevla'nın yaptığı yapı
On iki bahçede kırk sekiz kapı
Eşiği bekleyen iki kul nedir

Kıldan ince derler Sırat'ın yolu
Önünde Devletlu ardında Ali
Üçyüz altmış birdir selvinin dalı
Dalında açılan iki gül nedir

Başına bağlamış al yeşil çember
Kokuyor ağzında misk ile amber
Seksen bin evliya yüzbin peygamber
Önünde gidiyor iki kul nedir

Seyrani der diyar diyar gezmedim
Kalem alıp kaşın gözün yazmadım
Elim ile bir gemicik düzmedim
Gemi nedir derya nedir yol nedir


Seyrani

Hak Yolunda Gidenlerin

Hak yolunda gidenlerin
Asa olsam ellerine
Er pir vasfın edenlerin
Kurban olsam dillerine

Torunuyuz bir dedenin
Tohumuyuz bir bedenin
Münkir ile cenk edenin
Silah olsam ellerine

Bir üstada olsam çırak
Bir olurdu yakın ırak
Kemiğimi yapsam tarak
Yar saçının tellerine

Vücudumu kavursalar
Yönüm yare çevirseler
Harman edip savursalar
Muhabbetin yellerine

Vakit kalmadı durmağın
Kaldır Seyrani parmağın
Deryaya akan ırmağın
Katre olsam sellerine


Seyrani

Seyrimde Bir Şehre Eyledim Nazar

Seyrimde bir şehre eyledim nazar
Gördüm elvan türlü meyhaneler var
Teşne var mı diye sakiler gezer
Ellerinde dolu peymaneler var

Bir takım doldurur bir takım sunar
Bir takım susamış bir takım kanar
Bir takım söğünmüş bir takım yanar
Bir takım çevrilir pervaneler var

Bir eli kaseli bir eli taslı
Bir takım keyifli bir takım yaslı
Bir takım deli var bir takım uslu
Bir takım aşk içre mestaneler var

Aşık olan mürşidine yan verir
Bu Seyrani dilden dile şan verir
Hast'olmadan pır önünde can verir
Nice bizim gibi divaneler var


Seyrani

Yiğit De Yiğidin Sırrını Gizler

Yiğit de yiğidin sırrını gizler
Sırası geldikçe dağları düzler
Kötüler yiğidin fırsatın gözler
Nasıl kaynamasın canı yiğidin

Cahille konuşma sözünü bilmez
Kötüyle konuşma meydanı olmaz
Konuş yiğit ile kahpelik gelmez
İlden ile gider ünü yiğidin

Daima yiğidin sözü sağ olur
Zenginlerin kavukçusu çok olur
Yiğit yerde kalmaz bir gün bey olur
Şardan şara gider şanı yiğidin

Serdari'nin dahi sözleri haktır
Kötü bir derd etti yürekte oktur
Dünyada yiğidin kıymeti yoktur
Kıymetini bilen hani yiğidin


Serdari

Nesini Söyleyim Canım Efendim

Nesini söyleyim canım efendim
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

Sefil ireçberin yüzü soğuktur
Yıl perhizi tutmuş içi koğuktur
İneği davarı iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur malımız bizim

Reçberin sanah bir arpa tahıl
Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
Tecelli olmazsa neylesin akıl
Dördü bir okkalık dolumuz bizim

Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim

Evlat da babanın sözün tutmuyor
Açım diye çift sürmeye gitmiyor
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor
Başımıza bela dölümüz bizim

Zenginin sözüne beli diyorlar
Fukara söylese deli diyorlar
Zemane şeyhine veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim

Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
Çalığından telef oldu bazımız
Kasım demeden buz tutuyor özümüz
Mayısta çözülür gönlümüz bizim

Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta satar
Hasırdan serilir çulumuz bizim

Zenginin yediği baklava börek
Kahvaltıya eder keteli çörek
Fukaraya sordum size ne gerek
Düğülcek çorbası balımız bizim

Serdari halimiz böyle n'olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Memurlar yakılıp viran olacak
Akıbet dağılır ilimiz bizim


Serdari

Üç Turna Uçurdum Yozgat Dağından

Üç turna uçurdum Yozgat dağından
İzin aldım ağasından beyinden
Başı boz dumanlı Çavuş köyünden
Erzurum iline konun turnalar

Çok olur Erzurum'un agası beyi
Önünüze gelen Bayburt'un dağı
Çayırlı çimenli yolların sağı
Aşkale ovasına konun turnalar

Aşkale ovasında telleri ırgan
Dertli aşıkların sinesin doğran
İhmal etmem turnam Tokat'a uğran
Kazova çölüne konun turnalar

Tez gelir Kazova'nın baharı yazı
Önünüze gelen Yenihan düzü
Çiftlikli çimenli koca Sivas'ı
Ulaşın köyüne konun turnalar

Ulaşın köyü de kökten Ermeni
Çıkıp delik taşta methin vermeli
Kafir mancınığı gözden ırmalı
Saççağız suyuna konun turnalar

Saççağız'dan kalkın Gürün'e uğran
Aşığın derdini gerekmez n'eylen
Albistan beyine çok selam eylen
Kızlar kalesine konun turnalar

Kızlar kalesi yüksek havalı uçun
Çavdar'ın gediği selamet geçin
Şol Koca Zeytin'den bir bade için
Maraş'ın altına konun turnalar

Maraş'tan aşağı Kafir dağları
Çıkarın karayı giyin akları
Elleri mızraklı Türkmen beyleri
Amuk ovasına konun turnalar

Amuk ovasında içerler şarap
Küçüğü büyüğü dil bilmez Arap
Koç yiğid vatanı şol koca Halep
İreyhan'dan yükün tutun turnalar

İreyhan'dan kalkın uğran Cisir'e
Çiftliği gerince varın Mısır'a
Seyir eylen gelip geçen esire
Orda vatan tutun turnalar

Sefil Ali'm dediceğin ararsan
Turnaların mevcudunu sorarsan
Yüz elli turnaya kail olursan
Verin ceremesin alın turnalar


Sefil Ali

13 Ekim 2009 Salı

Acep Sizler Hangi İlden Gelirsiz

Acep sizler hangi ilden gelirsiz
Bir haber sorayım durun turnalar
Sılada yarimden neler bilirsiz
Bana bir teseili verin turnalar

Gönüller perişan teller eğri
Dayanmaz cevrine aşıkın bağrı
Yolunuz uğrarsa o yare doğru
Üstüne kanadı gerin turnalar

Eski sözlerinde yarim durursa
Gözlerimin yaşı bir gün kurursa
Yolunuz o yana doğru varırsa
Ayrılık nicedir sorun turnalar

Ruhsat'ı sorarsa yanıyor bağrı
Gamınla bulandı gönülde ağrı
Haydi varın gidin o yere doğru
Önüne derdimi serin turnalar


Ruhsati

Gönlüm Darlandı Da Çıktım Dağlara

Gönlüm darlandı da çıktım dağlara
Gönlüm eğlencesi dağlar merhaba
Aktı çeşmim yaşı döndü çaylara
Çeşmim eğlencesi çaylar merhaba

Kırlangıcın kanadında temaşa
Orda biter nergis gibi menekşe
Benden selam söylen Sultan Bektaşa
Orda yatan gazilere merhaba

Yürüyen duvara dur dedi durdu
Nişan kalsın deyü belini verdi
Kara taşı hamur gibi yuğurdu
Mucizatın belli Bektaş merhaba

Ruhsati söylüyor dili dolaşık
Dostunu görünce şad olur aşık
Dünü günü yüz sürdüğüm gak ışık
Abı zemzem şifahane merhaba


Ruhsati

Bölük Bölük Olmuş Gelir Güzeller

Bölük bölük olmuş gelir güzeller
Önce giden boz mayaya kurbanım
Benim gelin ile çoktur amanım
Şu salınan kız mayaya kurbanım

Yine nerden geldi böyle durarak
Sağına soluna gerdan kırarak
Seher vakti her makamdan çalarak
Zülüfleri saz mayaya kurbanım

Ben de Ruhsati yim sanda cananım
Mevlanı seversen incitme tenim
Şimdi Kerem gibi yanacak tenim
Düğmelerim çöz mayaya kurbanım


Ruhsati

Yine Bahar Geldi Bülbül Sesinden

Yine bahar geldi bülbül sesinden
Sada verip seslendi mi yaylalar
Çevre yanın lale sümbül bürümüş
Gelin olup süslendi mi yaylalar

Sefil bülbül boyun eğmiş bakıyor
Sarı çiçek amber olmuş kokuyor
Senin ruyin kaddin beni yakıyor
Al giyinip feslendin mi yaylalar

Gül açılmış koku katıyor yelden
Okusam da anlamıyor bin dilden
Çekeyim derdimi ne gelir elden
Eğip boynun uslandı mı yaylalar

Ben de senin gibi ersem murada
Ah nideyim elimde yok irada
Ruhsati'yim gam yüklerim kirada
Beni görüp yaslandın mı yaylalar


Ruhsati

Mevlayı Seversen Gel Doğru Söyle

Mevlayı seversen gel doğru söyle
Bu yeşili alı kime düzüyon
Tavus kuşu gibi her yanın uygun
Bu zülüfü teli kime düzüyon

Gönlünden kim geçer kime aşıksın
Sırrına ser yetmez ne dolaşıksın
Karanlık gecede sen bir ışıksın
Bu çiçeği gülü kime düzüyon

Bu hilal kaşları kara gözleri
Bu şirin dilleri böyle nazları
Böyle dertli dertli güzel sözleri
Bülbül gibi dili kime düzüyon

Böyle Ruhsat alıp ruhsat vermeyi
Böyle erkan ile eve girmeyi
Böyle kakül kesip zülüf burmayı
İnce bele şalı kime düzüyon


Ruhsati

Siyah Sürme Çeksin Ela Gözüne

Siyah sürme çeksin ela gözüne
Eller beni kınar deyü korkmasın
Aldanmasın rakiplerin sözüne
Eski sözden döner deyü korkmasın

Bahar seli gibi dolup taşıp da
Bilmediğim karlı dağlar aşıp da
Minhaç gibi bir soysuza düşüp de
Kerem gibi yanar deyü korkmasın

Serbest salsın gemisini engine
Sakın keder getirmesin rengine
Ortalığın düzenine dengine
İnanır da kovar deyü korkmasın

Arzu edip baharını selini
Yetirmeyip sümbülünü gülünü
Duman çöküp yitirip de yolunu
Eski yurda konar deyü korkmasın

El yanında karar etmem yüzümü
Karda gezer belli etmem izimi
Hemen özü gibi bilsin sözümü
Ruhsati'yi sınar deyü korkmasın


Ruhsati

Keklik Gibi Taştan Taşa Sekerek

Keklik gibi taştan taşa sekerek
Gerdan açıp gelişini sevdiğim
Sağa sola taksim etmiş örgüsün
Onar onar bölüşünü sevdiğim

Onaltıya karar verdim yaşını
Yenice sevdaya salmış başını
El yanında yıkar gider kaşını
Tenhalarda gülüşünü sevdiğim

Sarardı gül benzim soldu diyerek
Hasret kıyamete kaldı diyerek
Hani Ruhsati de n'oldu diyerek
Arayıp da buluşunu sevdiğim


Ruhsati

Bela Babından Nasibim

Bela babından nasibim
Bal eyledim sabreyledim
Otuz yıl el kapısında
Kul eyledin sabreyledim

Zehir mihnet için saldın
Çekeceğim iyi bildin
Peder maderimi aldın
Lal eyledin sabreyledim

Tufanlar esti başımda
Halavet yoktur aşımda
Şu yirmi sekiz yaşımda
Dul eyledin sabreyledim

Aşkın zincirin kırdın
Yusuf gibi dara soktun
Kerem gibi nara yaktın
Kül eyledin sabreyledim

Ne devlet verdin ne de mal
Ne ziynet verdin ne de al
Tekrar gösterdin bir cemal
Del'eyledin sabreyledim

Sevda verdin mecaz deyu
Mecazıden gel vaz deyu
Didem yaşı Hicaz deyu
Sel eyledin sabreyledim

Uzak eyledin dostumu
Ateşe yaktın üstümü
Bilmeden soydun postumu
Şal eyledin sabreyledim

Tanıtmadın da haddimi
Pul ettin altın adımı
Büküp de elif kaddimi
Dal eyledin sabreyledim

Say edip belimi büktün
Gözümün güherin döktün
Nice bin haddeden çektin
Tel eyledin sabreyledim

Kendimi sanırdım dostun
Taaccüp ki bana küstün
Nastan itibarım kestin
Çul eyledin sabreyledim

Ruhsat seni sever candan
Ne candan derun-u dilden
Bari ayırma imandan
Yol eyledin sabreyledim


Ruhsati

Bir Gün Başın Son Yastığa

Bir gün başın son yastığa
Koyacaklar unutma ha
İki komşu gelir bir bir
Soyacaklar unutma ha

Gezer ölüm pazarında
Gelir bugün de yarın da
Bir tahtanın üzerinde
Yuyacaklar unutma ha

Bağlanır kanadın kolun
Nutka kadir olmaz dilin
Mirasçılar bütün malın
Yiyecekler unutma ha

Kan dolar gözün içine
Söz katma sözün içine
Yarım top bezin içine
Saracaklar unutma ha

Felek dinlemez nazını
Kabul etmez niyazını
Beş on kişi namazını
Kılacaklar unutma ha

İndirirler kara yere
Karanlık ıssız bir dere
Ne bir mum ne de bir çıra
Koyacaklar unutma ha

Yalnız kalırsın bikes
Evden barktan ümidi kes
Kayıptan işittin bir ses
Soracaklar unutma ha

Eğer yok ise imanın
Cehenneme varır canın
Semaya çıkar figanın
Yakacaklar unutma ha

Ruhsati ölüm korkusu
San ıslah eder herkesi
Kaldır dünyadan hevesi
Görecekler unutma ha


Ruhsati

Vardım Nazlı Yarin Ziyaretine

Vardım nazlı yarin ziyaretine
Dedim kalk gidelim dedi varamam
Dedim bu kadar mı vazgeldin benden
Dedi vazgelmedim ama varamam

Dedim kuzulara nasıl dayandın
Dedi evvel Allah sana güvendim
Dedim aşkın ile odlara yandım
Dedi biliyorum ama varamam

Dedim senin ile ahdim var idi
Dedi ki dünyada bahtım yar idi
Dedim benden gönlün ne tez farıdı
Dedi farımadı ama varamam

Dedim Ruhsat mıdır elde iradın
Dedi ki mahşere kaldı muradın
Dedim beni kabirde mi aradın
Dedi arıyorum ama varamam


Ruhsati

Bir Vakte Erdi Ki Bizim Günümüz

Bir vakte erdi ki bizim günümüz
Yiğit belli değil mert belli değil
Herkes yarasına derman arıyor
Deva belli değil dert belli değil

Fark eyledik ahır vaktin yiğittin
Merhamet çekilip göğe gittiğin
Gücü yeter soyar gücü yettiğin
Papak belli değil börk belli değil

Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti şu baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil

Başım ayık değil kederden yastan
Ah ettikçe duman çıkıyor festen
Harabe yüz tuttu bezm-i gülistan
Yayla belli değil yurt belli değil

Çarh bozulmuş dünya ıslah olmuyor
Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor
Ruhsati de dediğini bilmiyor
Yazı belli değil hat belli değil


Ruhsati