Şiir, Sadece: Adonis
Adonis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Adonis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ekim 2018 Pazar

Tuhaf Kaside

Nedir yazdığım soruyorum:
Tuhaf karım-küçük aşkın
Yaprağı eğer yeşillenirse, adaya doğru
Uçar kumru kanatları
Soluk soluğa
Nedir yazdığım, soruyorum?
Tuhaf,
Duvarın merdivenleri olur kirpikleri
Sonuç tuhaf, ruhumdan başkasını sever
Son sığınağa çağırıp boynu bükük
Bebekleri ürkütüp kaçırarak
Attığı adımı geri alır gibi bir körün, sonunda
Onunla açılır gözleri
Tuhaf, sonunda değişti bütün keskin kokusu
Sümbülün
Yandı sonunda
İşte geldiğim yol.

Biliyorum şüphesiz düşün uzunluğunu
Biliyorum şüphesiz şiirin uzunluğunu
Biliyorum şüphesiz gizin uzunluğunu
Biliyorum...
Üzülür toprak iki adıma
Üzülür evren iki kırıntıya
Biliyorum şüphesiz görünen evi
Uykusuz
Şüphesiz içtenliğini deniyorum
Baktım, bugün, yarın
Aşk böyle bakir şüphesiz
Ve uykusuz.
Nedir söylediğim soruyorum
Karım, bir vaha yarattı aşk ona benzer
Nedir söylediğim soruyorum:
Geri dönen boyun eğdi
Şiirin cahilliği gibi mevsimlerde ince ve kaba
Böyle görüyorsa görmesin, böyle
Nasıl parlıyor üzgün sabah
Nesneler nasıl parlıyor
Nedir söylediğim soruyorum:
karımın öfkesi mendilinde
Dönen boyun eğdi
Şiirlerin cahilliği gibi mevsimlerde.

Bunlar, onlar pencerelere tıkar kitapları,
mezarlığın eskimiş resmi gibi
Ufukta gökkuşağı
Sevinçle
Görünür
Ve uykusuz
Gibi, görünen evleri gibi
Uykusuz.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
Beyrut 4.12.1956

6 Ekim 2018 Cumartesi

Yaşayan Kül

Bizde duydum şimdi
Aramızda duydum şimdi
Üçü de birikmiş aşk olur ölümüne
Yalnız kırmızılaştı
Son ses:
“Yetiştirilmiş olsa bile ölü, otopsi olur
Etimiz çakıllarla
Yetiştirilmiş olsa bile ölü, önümüzde
bekleyen
Dedelerimizden bize dönen
geçmiş sonsuzlaşsa yardım istediğinde”

Üçü de boşalsa
Yalnız kırmızılaştı
Son ses:
“Büyüttü öfkemizden sallanır gibi bir duvarı
Kandil söndü sabahın gözlerinde
Ateş dondu kalınlaşan gelecekte
Kalplerimizi unuttu bu adımlar
Umudun sözünde soylu bir at"

Üç biriken de, büyüyor çakıl taşları gibi
Çakıl taşları gibi düşündürüyorlar, yalnız
kırmızılaşan
Son ses, bu ses:
“Ey tanrının sonu oldu:
(ayrıldı çivilenerek
üstüste dizilen ahşaplar)
Tanrım senin mübarek sözünde kulların üzgün
Oturduğumuz yeri sallar altından avuçların
nimeti
Dağıtır, bebek ve dedelerimizi-
Ey insanlar, sevginin bahçesinden yaşlı eser
rüzgar”

Üç boşalan iğrenç ömürden
Bizde boşalan
Şahdamarları yıldızların, ateş boşalır ve ölüm
gönderir:
Ürkütmüyor yangın, ecel olmuyor
Savaşan kemiklere, ey yokolan savaşçılar
Kim olursa zaman gelirse eğer,
Ölecek mi savaşanlar, hafifleyecek mi,
karanlığa gömülecek mi kavim?

"Göğüslerini açmış insanlar, sarkar sevgi
Yayılır, yarın böyle gizlenecek güneş
düşünüldüğü gibi
Kucaklayacak bizi batan ışığı ve uyandıracak
benzerimizi-böyle uyandıracak akan suyu"
Uyardım görüşümün azaldığını sizde,
görüşümün azaldığını
Uyardım çekin, uyardım çekin
Uyardım, sizi gözetlemek için gönderildiğimi
yeniden:
Kül oldu şüphe, şer oldu
Kusuldu haber gece ve gündüzünüzde
Bulunduğumuz yerde sis:
"Yiğitler savaşır düşmanlığın sesi
Vahşet binlerce hançerde
Azı dişler öğütür
Tırnaklar keskin hayat zehirli
Kahramanlar sert yüküm gibi
Temmuz yüküm gibi-baharla birlikte fışkırır
Çiçeklerle birlikte ve ekin ve güç
Yıldızların su aşkı,
Temmuz akan ırmakların dibinde soğuk su
Gök temmuz ağacın dalı nimeti
Yuvalarında saklanan güvercinler
Temmuz işte parlıyor.
Savaşçılar savaşıyor düşmanlığın giysisiyle
Temmuz düşmanlığını barındırır savaşanların:
Kurumuş ırmak çatlakları
bulutların yüzü gözbebeklerinden yağmur
Kan, akıyor bu kan
Sürüklüyor küçükleri ve yığıyor büyüklerde
Sürüklüyor nehirde
Komşuya kaymasın-burdan uzak değil
Kırmızı kapattı görüntümü.
Büründü vahşet ve karanlıkta parlıyor
düşmanlık
karanlık bizimle çatlar
Lübnan selvisinde çiçekler
Nehirde karanlık."

Ölüm, ey uyarmıştım, gençliğimizde
Ölüm hayatımızda
Irmaklar, döndü
Rüzgarla bir oldu
Tıkamadı mezarları anılarımızda
Yalnızca öldü dün
Öldü haçın üstünde
Döndü aşk ve göçtü
Denizleri görüyordu sığındığı yerden
Yangın aydınladı dönüşünü
Döndü aşk ve göçtü
Külden karanlık
Alevlendi ateş
Ve bu onun kanatlarıdır çiçeklerden sonra
şehrimde
Günlerden sonra çakıl yıllar
Gök gibi süsler içinde sevgili sevginin
kıyımını
Üstünde, uyandırın açlığımızı onunla
öldüğünde-kolay öldü
Kanatları, sınırlar bizleri hatta böyle küllenir.
Senin gibi ey uyarmıştım
Ey baharın bağrı es
Ey uçan vedanın uğraşı
Ey titreyen yol.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

5 Ekim 2018 Cuma

Rüya

Rüyamda ellerimde yıldızlar
Güvercin kanatları üstünde giden
Ufukla kaplanan
Yangın kokusunu koklayan-kartaca çağları
Aynada yansır
Saçları gemi olur diyor
Ayna onunla yansır-keserek bağırsakları

Rüyamda yıldızları gördüm
Uçan denizlerinde batırır beni şahdamarıyla,-
Şahdamarı kesik,
Onda uçtu diyor ölen değerler
Yeni bir adla yarını yeni adla gönderdi
Yanarak
Ekin güneşte ve ufukta.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

4 Ekim 2018 Perşembe

Devrimci

1

Ey devrimci, gücün şiddetle eser, Zerdüşt’ün
iştahı kabarır, aşık olur mermim
Oysa senden sonra evren ?
Seni gösterir bu zelzele
Ellerimin altını didikleyen
İzinde
Dağılır
Senin kimsesizliğini sınırlar,
Dünyanı genişletir kışsa böyle,
Bu kış mahsur bırakır seni:
Sende bütün tarihi.


2

Hayatımın şarkısını söyledim sana
Sana büyüttüm devrimci ruhumu
Gündoğumunda yandım
Haçımı astım.
Bütün harfler marşımda
Yeni bir insan çamuru
Eski bir güneşin gözyaşını alarak
Gerçeği alarak...


3

Tarih çocuklaşır yüksek bağrımda
Ayaklanışımda
Karşılaşırım ölümün karanlığındaki beyaza
Bütün gündoğumunda


4

Göbekbağım benimle kazır toprağın üstünde
karşılaşırız
Arzuyu.
Göbekbağım benimle açar kapının kilidini
Ve kitabeyi
Benimle pencere olur göbekbağım düşün
kirpiklerinde
Olsa
Olmadı hiçbirisi, olsa.


5

Bizi büyüten süt unutuldu
Ölümümüz yeni bir bakir,
Şimdi kovulmuş dönse
yeniden.


6

Etrafımdaki yorgun evrenin gözlerindeki
karanlık
Görmez, solan yıldızlardan örülen yemenisini.
Ve damlamaz sabah esen yelde
Zarif,
Avunamaz
Kuruyan kumun suyuyla
Kurtulup,
Yakar karanlığın mumlarını


7

Üzgün günlerin yolunda
Dönen bu nesilse
Senin de emzirecek bir yavrun vardır. İşte
meme, dişler
Sana sürünerek sevgiyle, inanarak
Sana uzanacak eller vardır
Onlarla dünyayı bükecek
Senin de onunla kesilen yolu
Tamamlayacak.


8

Zerdüşt, evini toplar günün yorgunluğunda
O solan kandilimizin yağını döker.
Onların bulutlarında yüzer
Ve çadırını kurar
Sen namaz kılarsın ona ve arzularsın:
Sussuz, ey yorgun, ey yaratan, nerden
geleceksin?


9

Gündoğumunun karanlığında
Şafağı taşıyarak
Eser çığlık
Mevsimlerin aşkıyla.


10

Bizde filizlenir kayalıkların kirpikleri
Gözlerin
Bizde yağar bulutun gizi
Ve hasır
Bizde açığa çıkar insanların dağı
Yığılan
bütün nesneler bizde taşır baltasını
Ve değiştirir
Sızan su parlar
Ve akar.
Bütün nesneler bizde göğüs gerer
Başlangıç
Onu bir söz yumuşatır
Ve açığa çıkarır meçhul hüznünü.


11

Bütün yara
O bizim yüzümüzde açan gün.


12

Çığlık kısılır
işte o yankıyan sarı, onda ölüm barınır
Sarkar adımlarım gizi zulanın üstüne
Ve o azalır
Dağılmadan, bu mezar, olmayan mezar?


13

Arzularımızda açılaşan ey şarkılarım
Ve devrimleşen...
Zünnar*
Kırmızılaşır,
Ondan sonra;
Kitabım toprağımın üzerinde
Onunla kömürleşen fotoğrafı gibi,
Yarın yıldız olarak doğacak.


14

Nerde akrebin kuyruğu
Ne zaman sokacak kalbimin devrimini
Devletlerin namazını kılarım, rüzgarın
Sözcüklerin,
Seçerim seçerim beni çalkalayanı
Gece ve gündüzde
Hayatın merdivenlerinde
Nerde akrebin kuyruğu
Ne zaman açacağım evrenin kalbini?


15

Şehrimde parlar güneşin uzaklığı
İşte adımları


16

Hangi ateş
Aksa: “Alevin kalbi göründüğüm yıldızlarda"
Hangi ayrılık
Söylese: "gözleri mabettir."


17

Ben, bu gündoğumunun ölüsü gönderildi
bana
Mumunda bayram yaptım-
Benden sonra olsa taklidi gündoğumunun.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı


*Zünnar: Rumca'da kuşak. Vaktiyle hristiyan papazların çıplak tenleri üzerine kuşandıkları kıldan kaba, kalın ve sert kumaş.

3 Ekim 2018 Çarşamba

Rüzgârda Yapraklar

1

Onlarla yürüyorum
Zamanı geldi tabutu taşımanın


2

Böyle dolaşırım Allah’a ulaştırıncaya kadar
gelenekleri
Tabutun üstüne örtülen örtüyle
Kendisinde değiştirip takdirederek lanetledi beni.


3

Adımların uzağımda çiçeklendi dedi:
"Hayat daralıp küçük bir deliğe yığılana
kadar külleri"


4

İşte bebekler
Tepiniyor mevsimlerde
Bütün kokular oynuyor
Yangınımdan mı titriyor yoksa
Kirpiklerime sığınıp
Kitabımda mı saklanıyor?


5

Yüzümde kuşluk vakti, etrafım, pas
Kapımda uyuyorlar
Azı dişi ve tırnak şeklinde
Yanağıma dallarım onlarla ve yıkarım
Kanımla damarlarımda akan.


6

Dönen meçhul azabın suskunluğunda
İğneyle dikerim korkumu
Geleneklerim köreldi: beni okuyan beni
yazan ufak yüzün nerde?


7

Vatanım bir ağaç kökü gibi çıplak uzanır
yarına Bu yarın ? yok! bu yarın olmadı.


8

insanların gündüzünde gösterildi
Mahsenden gelen ses
Toprak, oluştuğundan beri
Yarının mumlan söndürüldü,
Bizde yenilendi dedi:
"Bende inatı olur"


9

Senin için gerçeği söylüyorum
yanıldığımı anladım, hazırlan
Senin için yayılıyor yangın.


10

Bütün insanlar yeniden
Zaman istiyor.


11

Onlara gösterildi söylenen kan
Onlara adını
Hepsinden, etrafımdan,
Onlara söylendi: “kör ol”
Çözün size söyleneni.


12

Bükülür adımlar,
Giyinip geçmişin suretini
Ve söylenir: "hesapsız erkenden gidilir,
denenir başlangıç"


13

Tekrardan başlatırlar hayatı
Yalnız, açlık içinde bütün eller,
Ve sonun yarısı tereyağından:
Eşi yok kumun herhangi bir şarkıda
Yanmak yok alışkanlığın sonsuzluğunda.


14

Bende asileşir düşü
Kaybolduğum aşkın,
Çabam gereksiz bu çamurlu meydanda


15

Yok, yok seviyorum, seviyor güveniyorum:
Kanatlarını gerip asılan ufkun
İzini yırtarak...


16

Bıkkınlık saçılır
herzaman menzile doğru
Umuttan bir gölde.


17

Kanatlarımda açık delil
Benimle süzülür yolda
Yolda kül
Sönüyor, ateşin alevi.


18

Gördüğümü silerim
Örümcek ağı tutan haberleri de.


19

yarından sonra yaparım
Dünden evimi
Yerle bir olan dünden:
Ve güneşin nimeti...


20

Tarihim bana söyledi parçalanan adada:
“Hepsi saklandı alemde yetişen otlarda."


21

Çürüdü koruyan taşlar
Güneş-yok mu gören.


22

İpek ip üzülmedi
Boşalan boncuklara
Kuşluk vaktinden, kalan.


23

Kalıba dökülmüş taşlaşan onurum
türkülerim ve kuş kanadından kalemim ve
defterim.


24

Yok, ağaç meyvaya durduktan sonra solan
Cenin, görünür onda.


25

Sarmaşık duvarı aşsa bile
Bakire bir kızın düşlediği yazılacaksa...


26

Bahar söyledi:
“Her saniyede ben bile kaybederim, kaybolu-
rum"


27

Ben ışığın evi ama ışığım yok aydınlatacak:
Yok maşelemi sallayacak kibirli bir dağın
tepesi
Sevgilim yeşil deniz feneri.


28

Toplardamarımda uyur mutsuz düşüm, yavaş
yavaş ağlar gitarım
Gündoğumuna çizsem adımlarımı
Güneşin üstüne süzüldüğümü görsem


29

Sabah doğdu ben doğmadım
Kuru göllerin üstünde, ben
Ürkülüp ufalır kaybolurum
Sabrım bile terler
Sarhoş olurum yerküresinin bardağıyla
Duvara dayayıp kulağımı... anlaşılmayan sözler
Duyuyorum deliklerden.


30

Kendi şehrimde yürürüm önüm çukur
Kandan ürer kör tuzaklar
Kendi şehrimde inşaederim gökyüzünü şiirle
Ve dünyayı yıkar tırnaklarımla gömerim.


31

Göz kapaklarımın arasında oynadım
Gecenin cefası şehrin telanı,
Aldandım dostların hüznüne
Ve okun hedefini çizdim.


32

Dün, fışkırdı
Kazılan kafamda kayboldu kazılan
Tatlısuda durmayı düşlerim
Maledinirim tatlısuyu
Tatlısuda duran düşüm kesiliyor...


33

Ellerim uyudu, uyudu ellerimin damarları
Yorgun ter içinde döndüm
Kalbimin üzerinde yürüyorum,
görebildiğimin üzerinde
Yürüyorum yarını görüyorum,
Yürüyorum varamıyorum
Yakarım bütün engelleri
Bana süre tanınır kararsız.
Bu nedir? kendi vatanımda ve kendi
toprağımda
Vatansız yaşıyorum
Zamansız yaşıyorum
Bu nedir? Ben ne olsam ey yaratan...


34

Yolum çukurlar arasında
Marfa Gul*
Duvarlar etrafımda sağır
Amacım hüzün dolu varacağım yer doldu
Seninle, ey uzun yolum
Açık, engeller şimdi daha acı
İçinde, vatanımı sardı değişim.


35

Fışkırdı yırtılan eller
Zalimliğin yürüyüşünde
Rahmet fışkırdı yaklaşanda eridi güleryüzler.


36

Mantar bağlandı dilinde
Öldükten sonra kanıt, suskunluk.


37

Yürümen bile değişti
Altını ıslattın:
Üretmeden nasıl başlanılır.


38

Ey mümkünün yüzü, ufkun yüzü
Güneşin değişti, yangınında...


39

Derinliklerde kaybolurum
Garip dururum böyle,
Senin kalıbın şekli bir soru, veya yanıt.


40

Bu benden sonra yetişen nesil heder olmuş
eşya gibi
Bu nesil üstüme yıkılır bütün mülküyle
Çocuğa döner sonra, ancak bu onun tohumu
vatanımın derinliğinde
Bu onun yıkılışıdır küflenen giysinin
Bu onun kazılışıdır tıkanan dünün,
Çünkü güneş,
Bu nesil doğuyor benden sonra su gibi
Heder olmuş eşya gibi.


41

Devirdim çadırın iskeletini
Zamanın bir köşesine işte
Kayıp, göbeğinde diktiğim
zamanla yoruldum, yürüyorum.


42

Kurudu, kurudu damarlarım
İşte otlar, işte oynuyor, budanan asma
Altında hangi azınlıktı halkım?


43

Susuzluğum doldurdu bütün kapları
Kalbim akıntısında yüzüyor
Parçalamasın rüzgar.


44

Birikenin yanında bekliyorum Allah'ı
Gözlerimde mumdan nur
Ve alevden iki büklüm:
Yalnız o, onlar uğraşım.


45

Yok bizi
Yok bir an saracak kucak
Beni emziren annenin çukur göğüsü, geniş
cephe.


46

Yaşamdan sonra kim gördü Allah’ı
Gündüz gözleriyle geceyi yazar
Yapraklar yok olur sıcaklığıyla


47

Şimdi yaşatır sussuzluğu ve dağıtır
Ölenlerin mirasını


48

Bu insanlar ne zamandır çölde
Sönse bile... susasa bile...


49

Büzülüp hücrede iki kene üzerine:
Uçkurumun ipini sarkıtıp, şurda
Ölenin, yemeği doldurur iki tırnağımla


50

Ey yol gösteren mum ışığı
Ya şaşırırsam bu kısa yolu?


51

Uyandırırım yakınımda filizlenen kayıp
bitkileri:
Açığa çıkarıp adımlarımı
Bütün geleneğimden uzak gezinirim.


52

Yarın şaşkındır dedi:
"Fışkırdı hata söylenen
Sözler, uçtu dudağımdan
Yok artık fışkıran dallar”


53

Bu insanlar: inşaettiği
Herşey batar çölde


54

Başım yüzlerin altında
Sopalar kafaların üstünde
Şaşkınım umutsuzluğa
Ve gecem karanlığın artığı
Astı değerli gözlerini
Gözlerinin ardı kireç
Harflerini tercüme etsem
Şüphelenirim korkup yenilikten
Elmasımı matlaştırdılar.
Kazımaktan çatladı evim
İlk önce mahsen
O uzun dünya
İki ekmeği bağrına basıp
Dün, yarının ardında.
Vurmak için diktiğim yayla karşılaşırım
Çöken toprak irkitir
Zamanı içine gömer akşamı
Güneşin zamanı adımlarımda buz kesildi
Şaşırttı benim gördüğüm yolu, göremiyorum
Artık sezgim yok oldu.
Kalbim sümbülden ip
dağıldı kamışlar
İki göz kapağım ki odundan
Ağlamaklı titrer ansızın duygulanıp:
Yok, umut ölmedi
hala titriyor umudun gizi


55

Ölümden sonra
Yok, kesilmedi çığlık, benim çığlığım hala...


56

Bana anlatırsın ve ben işte hayattayım derin
uzak?
Nasıl araştırıldı hani sevgi hani arzu
Özlediğim, rüzgar toplamaya kararlı
Dilimin üstü demir?
Bana anlatırsın? gözlerimin rengini güneşin
parıltısını
Ve buz tutan adımlarımın rengini.


57

Cimri günlerin yemeği
Senden sonra büyür değeri


58

Kalbim dağılırsa eğer
Kımıldamadan kırılmadan
Gökyüzünün sınırında
Halka yandığını söyle:
Ölümümde savaşın,
Yaram yandı.


59

Etraf uyudu, şimdi kalbim sızlıyor
Gözlerim iki uzun beyazlık
Rüyada aydınlandı iki boş kap
Aldatan görüntüye varsayarım
Boşuna titriyor ölecek kalp
Ve bulut bir duman.


60

Derinde görünmüyorsa gizli söz
Kayboldu - işaret:
Derinde görünmüyorsa toprak
Hastanın horuldaması.


61

O garip ellerim ve yüzüm
Yolcu
Ve ölüm rüzgarımda
Sızlıyor batan gemimde
Ellerim o garip, garip
Yüzüm, şehrim garip
Bütün gün ıraklaştı
Benim olmadı an, yarının kibiriyle sıkışırdı,
bu başlayan yol.


62

Ey yok olan gözlerim yok afetme
Yok kayalaşmasın ellerimde dönen güneş
korkarım eğer söz çıplak kalırsa
Gözlerim donarsa kurak toprakta.


63

Eğer yol katlanırsa
Yangına karşı:
Dolaşan dalgada sordu batanı.


64

İnsanlarla beraber gelirim düşüyle dünyanın
Düşüyle giderim.
Amacım, bu bedene konuk olmak
Sabah, Çarpar iki kanat, aldı.


65

O ki, dağılmış tepe
Yangınla,
İçinde dinmeyen ateş
İçinde kalbinin.


66

Pencereler öğle sıcağında gözyaşı
Ve dağ defne ağacı ve mağralar
Yüksekten gözetliyor hüzünlü çam ağaçlarını,
hepsi birbiriyle sarılı
Ve yıllanmış incirler:
Gözkapakları yorgun düşer ağlamaktan,
sulamaktan
Suskunlukla bilenir dokuma iğnesi:
Güvercinler sınırlar kefeni
Mezar kazıyıcı oldu sesleri.
Gizli hayaldim
Duyarım çocukların çivilenen dilini avuçların
göbeğinde
Gözkapaklarını asılı anı sayarım yataklarını
Ama oynayarak küreyle, gök parlasa
rekleri gibi.
Uykusuz bir sohbetten hayaldim
Dedeleriyle oturur, beni torunları sanar
Garip kasidelerde gizimiz bütün gece:
“Karanlıkta delirdi içimizde yanan su
Açıktı bize şer ama yarıldı
Seviyor bizi, bizi alır toprak,
Bizi giyinir kokusu bir giysi gibi, bizi
saklar ipleri.
Ve koparır bekçi şaşkınlığından
Ahmakça öldürür veya öldürülür
Güzel atlar saldırdığında
Yıkılır ve öder bedelini çakıl taşları üstünde
Şaşırır, vuramaz tatlı sevgilileri armağanıyla"
Hayaldim;
Tutarım yolcu zamanın saçını, böyle
ağlamaklı
Güçlenip dönerim pencerelere
Yenilenirim, bebekler küçük
Mutlu bir haberle.


67

Karşımda kuş yuvası bakir bir kaside ve eski:
mutluluk içinde oynuyor toprak.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
1955-1957


* Marfa Gul: insanların önüne çıktığında çeşitli şekillere girdiği söylenen bir tür cin ya da yılan

2 Ekim 2018 Salı

Suskunluktan Sonra

Böyle haykırırım suskunluktan sonra içimde
demlenmeden sözü
Beni görenden haykırırım
Ey ayakta duramayan ey ölü kalan
Bu suskunluğun altında,
Haykırırım çocuklaşması için bu rüzgarın
Sabah olması için
dilim kanımda ve nağmemde
Haykırırım: beni görenden
Bu suskunluğun altında böyle demlenmeden
bende söz,
Haykırırım yalnızlığıma inanmanız için- benim
ve gölgemin.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

1 Ekim 2018 Pazartesi

Tanındı

Gecenin bedeniyle örülen ellerim, olmadı
Kopardığımda günü
Kirpiklerin altındaki taşlar olmadı
Ah! Kaç kere namazını kıldım tanrının inadına
Ve değerlerine
Ah! Kaç kere yedirdim gözlerimi ağaçların
açlığına
Ancak kırık dallarında kırılan oldum
Karşılaştığımda- ikinci gırtlağında
ben ve tanrı damlayan bir gün.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

30 Eylül 2018 Pazar

Tekrarlanan Yalnızlık

Tekrarlanan yalnızlık tekrarlanan son
Düşlerim onunla düşer bu mekana-
yaşarım bir adada alacakaranlık
Yaşarım insan gibi
Derin yalnızlıkla barışırım yalnızlıkla,
görüyorum
Tekrarlanan sonu.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

29 Eylül 2018 Cumartesi

Mezamir

İlk günün sonunda giderim-yüzüm parla-
yan şimşeklerde kaybolur düşüme ekmeğim
olsan derim:
Şimşeklerin yatağını toplarım ve adımı yaza-
rım üstlerine.

Ağaçlar adını değiştirip bana veriyor, çığ-
lığıyla yakınır taşlar, kolayca saklanırım yap-
raklarına-bu ordu ve silahım dallardır.

Yüzümü nakışlarlar yaranın ve rüzgarın
üstüne, suyun üstüne nakışlarlar öylece duru-
rum yüzlerine, alnımda dalgaların dinginliği.

Gelip uzaklara sığınırız uzaklar durur or-
da, böylece varamam kaybolurum ancak, şim-
di uzaklarda, uzaklar benim vatanım.

Gözyaşlarımı yaratır gibi dostlarımın va-
tanını yaratırım.
Böyle kaynaşır birbirine alemin kabukları, mil-
yonlarca yıldız gibi, böyle algılarlar kendi yüz-
lerini, böyle sanıp böyle vururlar kendi kanla-
rını bile, böyle söndürürler kendi yataklarının
gölgesini.

Onları kendi adımla çağıracağım, endi-
şeyle vururum ayaklarımı toprağa, kimse top-
lanmaz etrafıma, şimşek hızıyla gider alırım
onları ve yoklarım, ceylanların matemini giyi-
nirim, düşüme gösteririm sakin yüzümü ilane-
dilen insan girer- (bakıp görüyorum seni ey
Orefyos, öğrettiğin alemde nasıl olacağımı.)

     İlanederim dökülen yaprakların tufanını
     İlan ederim teknelerin gidişini.

Mağarada toplanırım, ölü bir dağ gibi
olurum ve fosile karışırım. Harabeleri oy-
natırım gayretimi yüklerim taşlara ve top-
rağa, bekleyen günlerimin üstüne yazarım ve
kırarım zamanın sayılarını, uzaklıklara uzum-
la derinlere dalarım ve uzakları terkederim
onlarla düzelir yolum.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı


Mezamir: 1. Düdükler. 2. Makamla okunan Zebur sureleri. 3. (Mızmar. C.) Koşu meydanları. 4. Çokluk, isim, eskimiş

28 Eylül 2018 Cuma

Aşk Arasında

Size soruyorum... bırakın, bırakın pencereleriniz teslim alsın
Gömsün aşkın gölgesini
Diyeceğim gözlerinizi şimdi kapasanız
Ben, şimdi, ufuk uzun uzun
İntiharı defalarca söylemekten kuruyan ağzım.

Seni seviyorum, kalblerin sütdamarları kalbime
hayat verse bile aşkımda bakir,
seni seviyorum, gözlerine sığınmış ışık,
sığınmış suyla dolan
Saçların kardan şalale kollarımdan akıp giden.

Seni seviyorum, ölüm tenimi okşuyor: nasıl yayıldı
Nasıl büyüdü; nasıl ihanet etti?
Nereye denizlerin neşesi
Nereye göçeden çiçekler
Olgun aykırı çamurunuzla?
Uzanırsın, ölüm gelir ve seni çukurda görür
Suskunluğumda düğümlenir sesin yanağında belirir yaratanın
okşar: nasıl dağıldı?
nasıl büyüdü, nasıl çürüdü?

Nerde görüp yaşadığım yıllar, etrafımda
dökülen evde sırları kalan
Seni boğdu siyahlar
Fırının alevinde.

Seni soruyor, bıraktığın, bıraktığın zaman
Ve bıraktığın mekan
Ve bıraktığın, bıraktığın kandil işte teslim oluyor
Aşkı karanlığa gömerek
Söylediğim: gözlerin kapanıyor
Ben, şimdi, gündoğumunu uzun uzun
Tekrarlayıp söylüyorum İkincisini: ah! geçmiş.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
15 Şubat 1954

27 Eylül 2018 Perşembe

İki Ölüm Şarkısı

1

Eğer ruhunu, bende tekrarlarsa ölüm suskunluğunu boğar
Uyuturum ben onda uyurum.


2

Ey ölümün ruhu bir ip uzatırsın boynuma
Boğarsın meçhul kalbimi;
Ey ölümün ruhu uzanırsın
Beni taşır göçü keşfederim
Ve görürüm yanıbaşımdaki insanları.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

26 Eylül 2018 Çarşamba

Ölüm

1

Evimizde babamın hatır günü
Güneş bütün hışmıyla yükseliyor evin tepesinde
Seviyordum, çok seviyordum
Yaratanda sıkışır gömüt
Asi gizini seviyorum gömülüşün
Toprağın mahmur çehresini
Seviyorum, bağrındaki ot kırıntılarını ve çamuru.


2

Ey ateşin alevi şayet alacaksan
Buzları çatlatma, selamı titretme
Ateş bağrın bir küre olsa
Yeri biz bekledik ahiret uyurken
Ateş yaşlı da olsan ancak
Seninle döndü o eski şaşkınlık
Geçerli zamana,
İşte güneş eski hatır günlerinde
İki gözkapağı altında battı çocuk
Çocuksa ufku da görür.


3

Evimizin üstünde parladı sessizlik ve suskunluk ağladı
Babam şimdi öldü, kökler kuru, ve yıllar ölü


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

25 Eylül 2018 Salı

Toprağın Söylediği

1

Toprak söyledi: arzu köklerimde
Başlar, benimle kımıldar bütün
Sorular, göğsümdeki açlığın güzelliği
Rüzgârla daha da güzelleşir.


2

Dallarımda yeşerecek bir günüm bile olmadı
Sesi çıkacak, nemi bile olmadı çiçeklerin
Yıldızlarla birlikte olgunlaşacak ekini bekleyen yok.
Çimenin ışıltısı yok taşlarda
Nerede evlerim, o bedenimdeki çığlık
Bütün hançerler bedenimde ve ben kışta saklı.


3

Belki bitkinliğin derinden vuruşu
Beni teslim alandan istila eder.
Belki giysilerimi giydirdiler dölün içinde
Avuçlarımda kuru otlar, kuru otlar
Belki... belki, siyah harflerdi
Kulaklara suskunluk düştüğünde
Çıksam uzanan bu ruhumun üstüne
Yaratırdım göğsümden insanı.


4

Kalk güneşle birlikte ey gençliğim ve kaynaştır
Uyuyan sağduyulu insanları, komşuya
Sen öğretirsin kadim yaşamı
Ona kalırsın solgun ve titrek.


5

Ben kendi köklerimle yaptım evimi
Ve yetiştirdim dağları siperim olsun diye
Kabaran uzun yamacında tozun
Zamana saklar gibi
Ben yaptım kendi köklerimden çocuklarımı
Onlardan çocuklar yaptım


6

Beni bağışlar çağlıyanımla yardığım
Kayalıklar, toprağımda bahar
Yalnız bizim kalbimiz güler, kalplerle
Teslim alır kaburga kaburgalarla
Kaç aklımız hayretle tökezledi
Yandık mumların alışkanlıklarında
Uzandık sussuz soluklarla
Aktı hayatları çağlayanla.


7

Ey özlediğim, ey onda derin
Yaratan meçhulu, çocuklaşır günler
Yalnış hesabı siler hayatımda da
Onda yanlış hesap yok, unutur günleri.
Benden sonra ufku, Benden sonra aşkın ışığını
Gölgesinde acılaştı selvi ağacı, gölgesinde
Tekrar uyudum orda, derinliğimde
Ama, hiçbir zaman uyumadı parlayan ışık.


8

Hangi yaratan işte gizi, işte düşü, açıldı işte
Dağıldı uzak meçhule...
Herkesi kendisinde topladı, yarattığında
Saç örgüsü büyüklüğünde hançeri.


9

Gündoğumuna taşıdı şehrimi peygamberler
Ömrüm gençliğimi geçti
Dedi: kim kucaklayacak ırmağı ve akacak
Boşalacak örgülü ırmaklarla
Doğuracak yeniden insanları, öldürerek ardımda, cehaletin kuşağını.


10

Halk umutsuz, mağlup olmaktan umutsuz
Umutsuzluk içinde eski bir kapı
Yürütür bağrında yıldızların sallantısını
Çığlık yaralı ve boğuk
Sorular onda delirir, nerde yarın
O yaratan görünmüyor, nerde yol?
Onların hepsi ayaklansalar bukağılarıyla
Parlayan hayin demirleriyle
Sabahın başlangıcında gün yorgun ve
Hain, baykuş çığlığı.


11

Atardamarım yok dolaşacak, dolaşacak şimdi
Yorgun umutsuz dolaşacak
Harman yeri haşatını soruyor buğdaydan
Buğday saklı toprakta
Sonunda azap bittirir ah!
Bu mevsimler yükselir çağlar boyu içine çeker tozları ahlarla feryatlarla
Şikayeti kayalıklara, kayalıklar.


12

Çarptığında büyük yıkıntı
Adımlar üstüne basarak hakaret ve rezaletle
Yaklaşarak yazar ileri gidenleri
Adımlarında kan ve katliam sarıyı okuyup, silene kadar yeşili
Yüzlerinde taze otu, solgun
Bütün evleri onda, dudakları donar...
Nedir bu şikayet, nedir bu söylediği?
Yapraklar parlar, delilikle, sığınır
Ölüm onda, yorgun gezmekten.


13

Eski dağ ve kışın kayalığı
Çorak toprakta mendil ekinler
Çığlık - uzakların üzerindeydi
Tarihin kirpiklerinde binlerce uykusuzluk
O bizde aşk aşkta süzülüyor
Uzaklar dolanıp sarar yaşayan dedeleri
Batıl, yıkar geleceğin zilleri
Kabuk bağlayan yarada veya dağda
Onunla da olmadı aşk örer rivayeti
Ve şimdilik kaldırırız minarelerin yüksekliğini.


14

Bu hayatın yolunu biz çoğlattık
Dünyanın devrimi için dövüşerek
Adımlarız zamanın kayalıklarını ve karşılaşırız
Suretiyle ardımızda bıraktığımız sert kayalıkların
Tanrının nuruydu halkın hayatı
Sıyrıldı karanlığın kara gözünden.


15

Dilin gerçeği, gerçeğiyle ölürüz
Ölürüz kırılarak veya başararak
Çıplaklığımız bizim olmadı, eğer giyinmesek
Bizim çıplak alnımızı saranı şimdi.


16

Ey üzülen bükülen ruhuyla yapar
Çardağını çölde, Sultanın
Etrafımızda yürütür gibi değirmen taşını
Çıldırarak, öfkemizi çınlatarak
Hangi gerçek büktü yüksek dağı
Evimizin damarlarında süzülen
Nedir bu, nedir bu yırtılan gerçek
Delilikle, avlar geyiği
Kibirli tembelliğiyle tesadüfen, tufan
Olsa bağrımdaki et.


17

Sende ey halk sende üzülür hayat
Uzaklarda söylenen söylenen söylenen
Gerçek değil akmayan serap ve bağışlamaz
Kumu avuçlar olmayan kumu.


18

Ey son nesil nerede büyüteyim seni ey nesil
Senin çukurunda mı öldü dünya?
Toprak yok, toprağında buğdayın ufku
Sallanıyor görünür olmayan hasat
Yorgun akıntında ninni duyarsın
Bukağında, sende delirir bukağın
Nasıl barınacaksın bütün toprağın dağlık
Hayret, hepsinde bukağı bağlı
Nerde ey nesil, nerde büyütsem seni ey nesil?
Öldün mü çukurunda dünyanın?


19

Üzüntümüz ağır olsa da, ancak
Göç edeni üzeriz
Bizim tarihimiz bizim gecemiz
Gülüşü yalandan gizlemek
Büyük gündoğumunda, eğilen zeytin dallarında
Kandil yaramızla karşılaşırız
Dağlarını yırtarız siyahla örtünen
Kayıp, buluruz meçhulü
Hayatı buluruz kainatı bile
Bin nesil onda bir biriyle kucaklaşan nesil.


20

Boşalan bedeni yaratırız ayrılan
Hayattan, neşeyle ateş gibi
Damlar avuçlarımdan yarılan kayalıklar
Üzgün, sallanan kayalıklar
Dedi: aşkımızdan da yeşildi
Şimdi gecemizin düşü yeşillendi çaresiz


21

Üzüntülü, uzun, azgındı, devrimin yüzünde
Hayatın şiddetini adımlar ve karşılaşırız
Adımlarımızın ardındaki güzelliğin kokusuyla
Güzel bedenler ekeriz gibi gizin derinine
Yükselecek güzel kokuyla saracağız dünyayı
İnşa edeceğiz güneşin önüne, kovarız
Bizden sonraki yıldızların uykusuz çığlığını
Bu efsanenin suyunu çivileriz.


22

Kışla kısalıp katlanan kanatlar
Festivalimizde yayılır
Parça parça dalgalar, kanatlar arasında
Hayretle çınlayarak yarar
Yorgun kirpiklerle dokunduğu caddelere
Rüzgarın çığlığı sallamadan
Görmeden akan yarayı, bizden
Uzak, sardı sararmış
Buğday gibi karşılıklı göğüsleri
Sarstı ve ayırdı yüzleri.


23

Tanrının önüne uzatır avucunu toprak
Çocukların avucunda birikir su
Feryattan soyuldu yüksek dağların dili
Dünyanın kokusu ve şairlerin ölümü
Gül oldu devrimin alnında açlık içinde
Soldu kirpikler üzüntüden
Bizde ekilir bütün toprak
Geriye kabuk kalır
Sökülen dişlerin ricasıyla: yarın yeşillenecek
Toprak, yarın sığınacağız gizlerimize.


24

Yarının çocukları güllerle oynayacak
Köklerimiz uzar ve kurtulur engellerden
Süzülür başka toprağa, bu halkla
Uyur, göçer, bu yüksek
Toprakta gizlidir minare
Dökülmeden azalan suyla misk kokular
Eğilip de karşılaşmadığımız selam
Uzaklaştıkça vurur hastalıklar
Hepimizi yokluk tüketir, tükeniriz yoklukla birlikte
Zamanın suratı asık evren iğrenç.


25

Bu evren evrenimiz ve bu dünyayı
Bize sevdirdiyse kuzey, güney yaşamının yeraltı şiddetiyse ancak
Gücümüz, bizi terkederse eğer, basite alırız.


26

Ben tanığım zamanın düşüne, kirpiklerimde
Ve çığlığımda yankıyor gençliğim
Bütün yarınlar okşar kapımı gece
Çalarım bin kapıyı
Açık kalan avucumu vururum kendi başıma
Üstüme dökülür, dökülür beyaza karışan siyah saçlar
Benim yüzüm uzaklarda, bütün güzelliklerle
Saklı olgun meyvelerde yolum
Hepsinin suyu kirpiklerimin toprağına
Topraktan örnek alır gücüm.


27

Kendi şehrim benim, onların büyük devrimleri
Ufkun gülüşü çatladı
Kökler ve mevsimler, toprağa dikilir
Bahar, hepinizde ey mevsimler,
Devrimde açılır bir kere yelkenli
Çıkmıyor rüzgar.


28

Ben onda köyün buğdayını ekerim
Ve gülü dikenlerini sökerim
Suskunluğum patlar kayalarda, yürür
Hendeklerde yanarım savaşlarda
Buğdaydaki köklerim fışkırır yıldızlara
İşte bu ekilen onda kalınlaşır
Uzayan tebessümüm yükselir kesilmeden
Ve zulüm mal edinmeden
Halkım ben... ey yenilen halk
Şimdi bütün nesnelerde görünüyorum.


29

Ben onun içinde dönerim., dolup taşarım
Sende saklananda dağılırım çoğalarak
Kalbinde uyandırırım meçhul gözleri
Uzaklar tıkanır sende
Kararsız dilsizleşir kesilen yol
Uçsuz bucaksız yol, korku içinde
Benimle olgunlaşır amaç, onda toplarım ufku
Şehrim: sahil ve kara
Nağmeyle çıkarım, nağmeleriyle, mekanımda
Kaybolurum rahatın ve onların arasında.


30

Hepsi kanımda: toprağımın içinde
Çiçek, yalnız bir küçük kız, küçük kız
Bütün cömert yeşilliğiyle teni
Kanatlarını kesti ellerimin
Kesildiğinde ölmeyeceğimi bilerek, ölür benimle
Dikilir kalan cepheye, adımlarımla
Belki yaşarım ney nağmesiyle
Titredi ve dağıldı kuş yuvalarında
Kanımda hepsi ve bütünüm onda:
Yalnız bir kız çocuğu bekler onu yalnız.


31

Benim ayakseslerim uzun yarınlar için miras işte evren uzun uzun bir zamanda
Benim ayakseslerim yeşil, kalbimin renginden
Yarasını örter benden önce
Benim ayakseslerim aşar solgun ölümün üstünden
Cehaletin kapısından akan irinden
Benim neslimi şaşırır, ben yalnız
Nesilden, ayrı düşen bütün nesilden
Nerdesin, hayatımın bağrındaydın
O büyük asıl ruhta.


32

Ben mühürlenen yarının devamıyım
Dağılandan sızan ışık
Ben mars yıldızının ışığıyla
Ufkun derin yanığı denizin güneşin karanlığı
Eski kanatlarda gizli
Ben devamıyım: tarihin bu yüzü
Toprağımla: yarının yoluyum
Yalnız olmamalıyım, hepsiyle hepimizle
Onda, sesler yutar beni dostça


33

Ben eskilere uzanan akar suyum
Tekrarlanan eski yeni evrende
Ayrılan evrenden, onlar içinde
Dünya ayrıldı başka sınırlarla
Bütün bireyler içinde uyanıktı
Bağrımda toplandı, güllerimi sordu
Şimdi başka bir ruhumda ve sondan, akar ırmaklar bedenime.


34

Ben milyonlarca atan nabız halkımda
Onunla kolay adımlar
Atarım uzanırım güvenle
Büyüttüklerinde yarayı
Ben gülleriyim bu toprağın, önünde
Itırın kokusu uzanan.


35

Şimdi onunla akar benliğim
Geceden dağılır sabahla dönerim
Şimdi onunla olsa benliğim, onunla yaşasa
Bedenim, uzanır şehrime
Tarihin gülleri açlıkla parlar
Alır malımın olgununu.


36

Onlar kim, Şehrimizde bizim caddemizi
Söken, bulunan gecemizde
Kalbin sayfasında bozan harflerimizi
Harflerimizin dudağında soru
Sevgiyle büyüyen ekinlerimizin fotoğrafında
Süsümüzde sarkan güllerimiz
Sızlayışımızda zamanın yanında parlayan
Avuçlarımızın sevgisiyle
Acı içinde bizi sarar kalp kalplerimiz
Varisi nesil neslimiz.


37

Bu şehrim zorla Şam oldu
Bağdat, Lübnan battı
Bizim dünyamızda bu leke güzel ve gerçek
Oysa insanı insan olarak yaratmıştık.


38

Kim gördü güneşin halkla birlikte savaştığını
Özleyerek kayıp uzaklığı?
Kim gördü döküldüğünü karanlığın toprağa
Şehrim: kayalık, gölge ve su?
Onunla ey güneş onunla garipleşiriz toprakta
Karşılaşırız koynunda
Tanır bizi üzerinde bindiğimiz dalgada
Giysileri yırtıp yaratır yeşili
Bize gösterir nesirdeki dizeleri
Ve yaşarız kalbinde peygamberlerin.


39

Bu dönüşümüz açığa çıktı: ufuk asılır
Çağımıza, ufuk bükülür
Gemiler durmaksızın varır kucaklara.. derinlere ilaç sürülür yanan etlere, bırakır
Meşeden sonra, selviden sonra
Ve yanan etlerden sonra dost
Şarkı söyler kıyıların arasında, kendi dilinde
Eski yolun ilk duyulan uzaklığında
Hepsinin kilitini kırıp uzakların
Özendirir bizi daha da uzaklara ve daha da derinlere...


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
1949-1950

22 Nisan 2017 Cumartesi

Beyrut İçin Bir Ayna

I.

Cadde bir kadındır,
Acılarında
Fatiha okuyan
Ya da haç çıkaran.
Göğsünde kanbur gece,
Heybesinde
Sızlanan gri köpekler
Ve sönmüş yıldızlar.

Cadde bir kadındır,
Gelip geçenleri ısıran.
Göğsümde uyuyan deve
Şarkı söyler
Petrol şeyhleri için.
Ve cadde bir kadındır
Yatağına düşen.


II.

Çiçekler resimlenmiş pabuçlara.
Yerle gök renk kutusuna hapsedilmiş.
Tarih,
Tabuta konulmuş mahzende dilim, dilim
Ve, çığlıklarında bir yıldızın ya da
ölen bir ulusun.
Erkekler, kadınlar ve çocuklar uyuyor,
Pantolonsuz,
Döşeksiz ...


III.

Bir nazarlık.
Kuşağa sokulmuş bir kese altın.
Uyuyor sayıklayan bir kadın,
Kollarında bir prens ya da bir hançer.


Adonis
Çeviren: Engin Koparan

Newyork'a Mezar'dan

Armut biçiminde çizildi dünya şimdiye kadar, meme şeklinde
demek istiyorum.
Ama bir mimar kurnazlığından başka bir şey olmayan gömüt
yazıtlı meme biçiminde: Newyork,
dört ayaklı uygarlık, her yön bir cinayet ve yol cinayete giden,
ve ara boşlukta
iniltilere deniz kazasına uğrayanların.

Newyork,

bir kadın-bir kadın heykeli.
Bir elinde Özgürlük dedikleri kağıt parçasını
Tarih dediğimiz kağıt tomarını tutmaktadır.
Adı dünya olan bir çocuğu boğmaktadır öteki eliyle.

Newyork,

asfalt renkli gövde, belinde nemli bir kemer. Yüzü: Kapalı pencere ...
Kendi kendime diyorum: Wait Whitman açacak penecereyi -"ilk
parolayı söylüyorum"- ama artık geri dönmeyecek bir tanrı duyu-
yor bunu yalnızca. Tutuklular, köleler, umutsuzlar, hırsızlar, hastalar
fışkırıyor boğazından. Ne yol var, ne de kaçak. Ve diyorum kendime:
Brooklyn Köprüsü! Whitman'ı Wall Streete bağlayan bu köprü
ama çimen yaprağını kağıt dolara bağlayan köprü ...

Newyork-Harlem

Kim o ipek giyotin halinde gelen, kim o Hudson benzeri uzun gömütte
giden? İnfilak et, gözyaşı töreni. Kaynaşın, yorgunluk nesneleri.
Mavi ve sarı güller ve yaseminler. Sivriltiyor uçlarını ışık ve iğnenin
battığı yerde doğuyor güneş. Kor gibi yanıyor musun, ey oylukla oyluk
arasına gizlenmiş yara? Ölümün kuşu uğradı mı senin oralara,
duydun mu sonunu hırıltının? ip ve acının gergefini işliyor boyun.
Kanda, melankolisi saatin ...,

Newyork-Madison-Park Avenue-Harlem

Çalışmaya benzeyen bir tembellik, tembelliğe benzeyen bir çalışma.
Sünger gibi doygun yürekler, saz gibi şişmiş eller, Çirkef yığınları ve
maskeleri Empire State'in, sac gibi titrek kokular salıyor Tarih:

Kör bir bakış değil bu, ama insan kellesi.
Çorak bir söz değil bu, ama insan dili.

Newyork-Wall Street-125. Sokak-Beşinci Cadde

Omuzlar arasında yükseliyor bir denizanası hayaleti. Esir pazarı bütün
soyların. Cam bahçelerinde bitkiler gibi yaşayan insanlar. Zavallı
görünmezler sızıyorlar içeri: Uzayın dokusunda toz, kurbanlar sarmalı.

Cenaze törenidir güneş
ve gün, kara davul


Adonis
Çeviren: Özdemir İnce

21 Nisan 2017 Cuma

Şiirler

I.

Bir ağaç yaprağı ailesi
oturmuş kaynağın başına
yaralıyor toprağı gözyaşlarıyla
ve okutuyor suya ateşin kitabını

ailem beklemedi dönüşümü
alıp başını gitti
ne ateş ne de izler


II.

İkarus geçti buradan
solgun yaprakların altına kurdu çadırın, ateşi kokladı
bitkisel odalarda, körpeliğinde tomurcukların
sarstı salladı gövdeyi sonra oturdu
tıpkı bir yumak gibi kendi gövdesine sarılarak.

Vecde geldi, sonra uçtu kanatlanıp
hiç yanmadı. İkarus şimdi dönüş yolunda.


III.

Mızrak taşımadım, ne de bir kafatası deldim
yazın ve kışın
bir kuş gibi göç ederim
açlığın ırmağında, onun büyülü ağzında

Sudandır yüzü ülkemin
egemenlik sürerim şaşkınlık ve acıda
kuraklık ve yağmurda
ha yaklaşmışım ha uzaklaşmışım, hepsi bir bana
ülkem ışıktadır
ve eşiğidir evimin toprak
Bir umut ormanı dikti
açlar
gözyaşlarının ağaç olarak bittiği
dalların gebe kadınlara yurt olmak istediği
bu özlü toprakta

hasat için yurt
Bir çocuktur her dal
uyur yeşil uzayın yatağında
kul eder şikayet ve iniltileri
Açların iç çekişleriyle yüklü durumda
yıkandı küller ormanında
geçip gitti acının kulelerini
yakınmaya başladı görünümden sonra.


Adonis
Çeviren: Özdemir İnce

1 Ocak 2010 Cuma

Adonis

Asıl adı Ali Ahmet Sait Eşber olan Adonis günümüz Arap şiirinin en büyük ustalarındandır. 1930'da Suriye'de Lazkiye'nin Kassabin köyünde doğan şair, ondört yaşına kadar burada yaşadıktan sonra üç yıl Tartus kentinde bir Fransız Lisesinde okumuş. Daha sonra Lazkiye'deki devlet okulunu bitirerek 1950'de Şam Üniversite'sine girmiştir. Burada Baudelaire ve Rilke'nin şiiriyle tanışan Adonis 1954'te buradan edebiyat ve felsefe lisansı almıştır. 1956'da Beyrut'a yerleşmiş 1960'ta da bir süre Paris'te kalmıştır. Beyrut'a döndükten sonra Lübnan uyruğuna geçen ve Beyrut iç savaşını orada yaşadıktan sonra Paris'e yerleşen Adonis 1971’de "Syria-Lebonan Award of the International Forum", 1986‘da "le Grand de İstanbul"da ilk Nazım Hikmet Uluslararası Şiir Ödülü'nü almıştır. Metin Fındıkçı'nın Rüzgarda Yapraklar adlı bu kitabından önce, Türkiye'de Necla Işık'ın çevirdiği Kutlamalar ve Özdemir İnce’nin çevirdiği New York'a Mezar adlı kitapları yayımlanmıştır.

  • Rüzgarda Yapraklar
  • Kutlamalar
  • New York'a Mezar