Şiir, Sadece: Ayten Mutlu
Ayten Mutlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ayten Mutlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2014 Perşembe

Kar Taneleri

ellerinden yağardı
en güzel yalanından dünyanın
bedenimde titreyen kar taneleri

hangi sevişme bir vedadan daha uzundur
nedir ki aşk çağımızda bir merhabadan başka?
demiştin ya, aşk
kış yorgunluğu gibi yürürken aramızda

bir merhaba yeterdi güneşi ısıtmaya

gecenin gömdüğü gümüş bir yıldız gibi
mermer bir unutuşun mücevherine
bağışladım kar sesini
yüreğinde
donup kalmış kışın merhametine

kurudu bir içdeniz, güneş çekildi
bir mevsim gözlerini bırakıp gitti
kar kokan bir rüzgarı çıkarıp sandığından

derken bir 'merhaba' sildi kendini
içimdeki ülkelerin haritasından

gecenin gömdüğü gümüş bir yıldız gibi
öyle sevdim ki, unuttum sevmeyi
bağışlamaz beni artık hiçbir hatıra


Ayten Mutlu

Nereye?

ömrün izdüşümünden
kırık bir çizgi gibi
sonrasız gelip geçen

kavakların sesinden
ayrışan kimya gibi
rüzgâr diline küsen

ey sen kesiştiğim güz
böyle gülsüz
nereye?

yıldız tozlarının diş izleriyle
soluğunda soluduğum kilitsiz
yüreğini koyup mendil cebine

soluk sahra güncesi, buluştuğum giz

sensiz
durmaz bu tül akşamsefalarında
cam kırığı geceden düşler de gider

bir üveyik bile geri kalmaz yangından

bu senin gittiğin ya
eşkiyalar inmez olur dağlardan

bırak çeksin tetiği bu aysız sayfa


Ayten Mutlu

O Düşler

o düşler
yüreğime yağmurlarla düştüler
geçerken içimdeki göçebe iklimlerden
beni bir kez olsun terk etmediler

o düşlerdi, anızlarda, çitlembik göllerinde
elmas küpelerinde çıngıllı sabahların
onlardı çılgın akasyaların
salkım saçaklarında
çangır çığlık uçuşan

çingene çiçekleri o köy evinin
göç yorgunu telgraf direkleri
günü-birlik kaygılar,
saz benizli sevinçler
elim- sende sevgiler, ak dikenler içinde

o düşlerdi gizlenen
yer altı kentlerinin loş tünellerinde
kıvılcımlar, korkular, yalınayak acılar
bataklıklar, ihanetler içinde

ve mercanlar içinde
mezarlıklar, karlar, buz tutmuş yollar
ateşler, genç ölüler
tutuşan parmaklıklar
karartılan ışıklar, çürüyen otlar
yalnızlıklar içinde

paramparça,
acımasız
ve korkunç güzeldiler

onlardı
kalbimde ateşlerle peşine düştüklerim
bir başıma soluksuz koştuklarım
onlaraydı, her yanlıştan bir kurşun

o düşler
kırılgan aşklar gibi mağrur
ve en baştan yeniktiler

nerde şimdi gözlerimden çalınan o gülüşler?

o düşler
köpüklerde eriyen martı sesleri
orman kokulu rüzgâr
yağmur sonrası inen derin sessizlik gibi
uzaklarda yittiler

-bana özlemlerin acı yeşili kaldı
derin nehirler gibi kocamış yeryüzünde

o düşler
yağmalayıp yüreciğimi
akan günle gittiler

ne yazık
ay ışığı bile onları geri veremez artık

örtün kalbim ıssızlığın mor yorganını


Ayten Mutlu

Ölüm

sırça atın mavi kanatlarına 
inen sabırsız balyoz 
karışırken yelesi rüzgârın saçlarına


Ayten Mutlu

Ölüm Gibi

işte sevişmek bitti
ölüm gibi devam ediyor gece

aşk henüz gidilmemiş bir ülkedir, diyorsun
ne kadar uzak gitsen çıkamazsın teninden
kendinden çıkamazsın ne kadar yakın gelsen

sessizce dinliyorum gecenin çanlarını
açık bir yara gibi çalıyor çanlar
vuruluyor sesinde çanların hayvanları

çıkamıyorum senden ne kadar uzak gitsem
sana varamıyorum
ne kadar yakın gelsem

gözlerinde
acının ürperen tenini okşuyorum
nereye akar, hangi ölü denize
istiridyeden koparılan incinin kanı
biliyorum

ölüm gibi devam ediyor gece
susamış bir yangını söndürerek kalbimde
çekiyorum körelmiş bir ateşin bayrağını
sesindeki çanların en yüksek kulesine

kapanıyor gecenin ağır kapısı
sonsuz mavi bir cam kırılıyor içimde

öpüyorum
öper gibi gözlerini son defa
ölüm gibi bir aşkın gözyaşlarını


Ayten Mutlu

Sen Gittin

rüzgârın şarkısı dindi
silindi ışıltısı akağaçların
bir karanfil daha düştü intihar akşamına
sen gittin

artık sonsuzca gittin
hangi hatmi açar artık bu kentin parklarında
örselenmiş yüreğinde gecenin
alıp gittin beklemeleri de

gittin
hangi dingin uykuda seninle giden
hangi düş avutacak yastığımda unuttuğun geceyi
bir bıçak kırıldı içimde
ey aşk
koru beni

yeniden başlamalar kapatsın kapıları
çeksin perdeleri alışkanlıklar
ödenecek ne kaldı
aşka

ah, yürüsem
bütün sokaklarını yürüsem ay ışığının
bütün kederleri denize giden


Ayten Mutlu

Sevdiğini Düşünmek

havuzlu bir bahçede
kuş sesleri gibi bir şey sevdiğini düşünmek
hapisten yeni çıkmış bir dostun
yanındaki iskemlede gülümseyen solgun yüzüne
dokunuvermek

düşünmek sevdiğini
çakıllara söylediğin o eskimeyen şarkı
yüreğinin en sıcak vuruşuyla
tutuşturmak sönen bir kıvılcımı

kaybolmuşken karanlığın içinde
çamurlarda bulduğun o yaralı kuş
yanıveren ışıklar uzak bir pencerede
yorgun ayaklarında düzlüğe varan yokuş

kalabalık sofralarda yerinin ayrılması
yalnız sana söylenmiş günahların
ağırbaşlı suskusu
akbardaklar kar altında uyurken
saçaktaki rüzgârın uğultusu

sevdiğini düşünmek
çekivermek denizden balıklı bir oltayı
çocukluğun gökkuşağı uçurtmasıyla
yakalamak en uzak yıldızları

tek başına bile kalsan yorgun kalabalıkta
bilmek haklı olduğunu
upuzun bir kavgada

ve anlamak ki sevmek
ilk ılık esintiye çiçeklerini açan
erik ağacı gibi kuşkusuz ve kaygısız
yüreğini serivermek
hayata


Ayten Mutlu

Sualimdir

al şafağı alda alazlandıran
ala günde gülhatmiyi güldüren
güzellikle yüreğinin arası
kaç adım a sevdiğim?

rüzgârda salınan başaklarını
ak una adayan akça buğdayın
onuruyla yüreğinin arası
kaç adım a sevdiğim?

gökçe çeç üstünde alıcı kuşlar
gömütlerde selvilenirken açlar
kavga ile yüreğinin arası
kaç adım a sevdiğim?

ceren hayat ensiz kılıç üstünde
sınanırken direnç gönül destinde
sevda ile yüreğinin arası
kaç adım a sevdiğim?


Ayten Mutlu

Taş Ayna

gecenin terli etinde
hayat, o ağır yele
savuruyor hiçliğin tozlarını
çınlayan reklam ışıklarına
demirli gölgelere

afişler kımıldıyor yorgun caddede
bir kahkaha, ipekten bir çekiçle
kırıyor taş aynasını
zamanın
rüzgâr kristalleri
dağılıyor gecenin ellerinde

dans ederek geçiyor şenlik alayı
ışıldayan altın külçeler gibi
gecenin buz tutmuş gözlerinde
parıldıyor
yalnız bir atın sessiz yaşları

hayat, o ağır yele
uçuşuyor
yıldızların sönmüş nefeslerinde
yaşlı bir at ölüyor
seğiren karlar üstünde

yaşlı bir at ölüyor
minicik bir yıldız gibi doğan bir at
bakıyor dünyaya soruların içinden
inleyen karlar üstünde

tanrılar ve adamlar görmüyor onu
zıplıyorlar gecenin neşeli güneşinde
bir geliyor bir gidiyor ışıklar
ürperen karlar üstünde

bir leke gibi duruyor at caddede
uçacak bir tüy gibi ağır ve ince
hayatın kıyıları uzaklaşıyor
soluyor kar çiçekleri yüzünde

dans ederek geçiyor şenlik alayı
kahkaha
çığlık
at
çöp yığını
hiç

gömülüyor
kalplerin çürüyen gecesine


Ayten Mutlu

29 Ekim 2014 Çarşamba

Telefonda

beni hiç merak etmemiştin sen
şimdi ben merak ettim,

sana ne oldu?
bu tınıyı bir yerden tanır gibiyim
gecenin bıçakları kalbime saplanırken
sözlerinden sesime dökülen yorgunluğu

hiç merak etmemiştin
kış güneşlerinin ağaçlarından
koparılmış bir yaprağın sarındığı uykuyu
ne zaman yağmurla insem ormanlarına
senin dallarında kuşlar uyurdu
ne oldu?

birdenbire anımsamış gibisin
bir yaz gecesi estiğin fırtınada
buzulun içine gömdüğün ruhu

beni hiç merak etmemiştin sen
küheylan bir rüzgar gibi çekip giderken
hiç merak etmemiştin savurduğun külleri

demiştin ya, unut beni
su bile dönüp bakmaz geçtiği kıyılara
beni eksik bir çan gibi
gömmüştün sesimden uzak uğultulara
şimdi ne oldu?

anlıyorum, seni de terk etmiş sevdiğin biri
üzülme,
ateş yakar ve söner
ve açmaya devam eder kır çiçekleri... 


Ayten Mutlu

Uyandırmak İçin Seni

uyandırmak için seni
ayışığı sonatından geceyi çaldım
ıssız bir şehre gittim hiç gitmediğin
sessizliğe bilmediğin şiirler fısıldadım

rüzgârların dindiği kıyılarda
öykünü dinledim ıslak kumlardan
deniz uyuyordu ayak ucunda
aramızda tüy gibi uçarken zaman

aralık perdelerden yüzüne düşen
ayın tenha seslerini okşadım
açıklarda yitmiş bir yelkenliden
eğilip sulara gölgeni öptüm

kimsesiz çocukların ince parmaklarıyla
dokundum düşlerinin kırılmış aynasına
eski resimlerin soluk çizgilerinden
ellerini seyrettim mağaralarda

uyandırmak için seni
bütün geçmişini yeniden yazdım
bir gül iliştirip yalnızlığına
unuttum ne varsa unutmadığın

uçucu bir kokuyla sardım yalnızlığını
bir dağ gecesi gibi ürperdi tenin
soluğundan soluğuma uzanan
uzun bir yol diledim

uyandırmak için seni
alnına solgun düşen saçlarını seyrettim
sonsuzluğu çağırdım avuçlarından
kayan bir yıldız gibi ölürken kalbim


Ayten Mutlu

Rüzgar

kadın kum tanesinden bile küçüktü 
daha küçüktü deniz kadındaki acıdan 

esip duruyordu o eski rüzgâr 
denize ve Samayolu'na aldırmadan 

ve kadın yürüyordu çıplak anılarıyla 
kumlara ve yıldızlara basmadan


Ayten Mutlu

Ve Gittikçe Irayan

buğulu bir camdan bakar gibisin
gözlerinde bu dalgın, bu yorgun bulut
yüreğimde güz kıyamet fırtınalar koparan
bu dargın bulut

yaban bir yağmur sonrası sesin
dallarına çekilmiş durgun bir çınar
gibi sakin
suskunluğu telâşsız sözlere sarıyorsun
yüreğim örselenmiş kırık kanatlarıyla
düşerken avucuna
anlamıyorsun

böyle mi biter aşklar
gün batımına uçan göçmen bir kuşun
yitivermesi gibi
bir rüyanın ansızın bitivermesi gibi

nasıl unutursun?
nasıl unutursun beni sevdin
harlı ateşler yaktın karanlığıma
aşkların haraç mezat satıldığı dünyada
yıldızları birer birer indirdin saçlarıma

seni sevdim
kocaman bir dağ gibi genişledi yüreğim

ne çok şeyimiz vardı anlatacak
kimsenin bilmediği ne çok şeyimiz
ne çoktuk, ikimizdik, ne çoktuk
ne güzeldik, hiç olmadığımız kadar

sen alır gelirdin kendini
beni getirirdin yüreğindeki
öyle anlardı, aşardık insanın yazgısını
nasıl unutursun?

giderdin
masamda söylenmemiş şiirleri bırakıp
sen gelinceye kadar
nasıl da yalnızlıktı yastığımda unuttuğun
ve artık hep yokluğun…

bir rüzgârdı, kapandı pencereler
son sesleri bunlar ezgimizin
duyuyor musun?
gidiyorum
kal, demiyorsun

şimdi bozkırlarda usul usul ağlayan
kahır yüklü ağır bir tren gibiyim
kimsesiz bir aşkın ayak izinden
uzak yıldızlara doğru yol alan
ve gittikçe ırayan
ve gittikçe ırayan


Ayten Mutlu

Yalnız Değildir İnsan

gece
ipince bir yağmur gibi indi
sustu sular
yıldızlar savurarak gümüşten saçlarını
toprakla öpüştüler

ufkun ulaşılmaz çizgisinde yer
yasladı yorgun başını göğün geniş göğsüne
bin yılların sevdalısı dalgalar
çakıltaşlarında harelendiler

titriyordu kirpikleri
uykusunda gülümseyen çocuğun
usul usul fısıldarken
sonsuzluğun o gizemli ezgisini rüzgarlar
Samanyolu'nda bir yerde
yalnız değildi insan
yalnız değildir insan


Ayten Mutlu

Yaralı Hayvanlar

ağır ölümlerdik hızın kanatlarında
sadece korkuydu bizi besleyen
ateşin ağzında yaşıyorduk gövdeyi

teni adımlıyorduk ateşin küllerinde
geceden sonrayı hiç bilmiyorduk
unutmuştuk nasıl sevdiğimizi
yaralı hayvanlardı aşklarımız da

yaralı hayvanlardık aşklarımızda
kendimizi ötekiyle değişiyorduk
çoğaldı yüzlerimiz azlığımızda
başkasıydık başkasını bilmeyen

ne çoktuk, var mıydık, sanıyorduk
uzun yolduk, yorulduk sesimizi
ormanları gömüp dallarımıza
sessizliğin köklerinde uyuduk

çürüdü sessizlikte köklerimiz de
değmeden okşadık etin yılanlarını
sanal sevişmelerin karanlığında
kalbimize buzdan şatolar kurduk

şatoların buz tutmuş kalplerinde
gövdenin ağzından öpüyorduk ateşi
yaralı hayvanlardık inlerimizde
korkuydu kanımızın yorgun bekçisi

korkuydu bekleyen kanımızın evini
zamanı yitirdik an’a sıkıştık
mermeri tırmalıyor içimizdeki hayvan
tümcesini yırtan bir kağıt gibi

kağıdını yırtan şaşkın bir tümce gibi
söküyoruz hayatın ilmeklerini
giyecek ben’imiz yok yalandan başka


Ayten Mutlu

Saklambaç

ebenin gözleri doğuştan kördü 
sobelemek isterken mavi Tansık Kuşu'nu 
açıldı gözleri ölümü gördü


Ayten Mutlu

Sen, Düşüm Benim

izlerinde içim gümüşleniyor
yerçekimsiz tozlarla uçuşuyor renklerim

ah, narin kürekleri savrulma duygusunun

tanıyorum ellerimle ürperen geyikleri
seslerin avcısına koşuyorum, gizlenen
yabanıl bir ışıkta saydamlaşıyor gizem

kıl heybemde bozkırın sirenleri
seriyorum kilimimi göçebe çadırına

ah, haritaların kılıçtan tapuları

bir barbar bir akıncı tenim
hoyratça dalıyor terinin ırmağına

ah, yılkıda koşuşan gecikmişlik duygusu
bu, atlarsız kalınan sabahın altın kurdu

dizlerinde gümüş, ah düşüm benim
kıl heybemde sirenleri bozkırın
gitmek gibi sızılı bir titreşim ışıklarda


Ayten Mutlu

Yalnızlık

ruhundaki delik deşik bıçkın kayığı 
terkedip girdapların çılgın dansında 
sığınmak mavisiz bir limana


Ayten Mutlu

Yol Ayrımında

hüzün ikizidir aşkın
birlikte otururlar yol ortasında

ah serkeş güzelliği elmas sevişmelerin
çağırmasın beni artık çılgın krallığına
diş izi çoğaldıkça bitiyor elma

kayalık dalgalarınla dinle beni
deniz çıplak uzanır tuzun beyazlığına
sen kendi düşlerinden asıldın mı hiç
yeni bir çığlık öğret yanıtlarına

hüzün derindeki izidir aşkın
birlikte susarlar yol ayrımında


Ayten Mutlu

31 Aralık 2013 Salı

Ayten Mutlu

Ayten Mutlu, Türk şair. 1952 yılında Balıkesir'in Bandırma ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni bitirdi. Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesinin üçüncü sınıfından ayrıldı.

İlk deneme, öykü ve şiirleri, ortaokul yıllarından başlayarak yerel gazetelerde yayımlandı. Daha sonra İmece, Yazko Edebiyat, Edebiyat 81, Varlık, Hürriyet Gösteri, Yaşasın Edebiyat, Şiirlik, Yeni Biçem, Düşlem, Sonbahar, Ludingirra, öteki-siz, Şiiri Özlüyorum dergilerinde ve değişik gazetelerde deneme ve inceleme yazıları ile şiirleri yayımlandı.

1997 İbrahim Yıldızoğlu Şiir ödülünde birinciliğe, 2001’de Yalova Uluslararası Şiir Etkinliğinin Şiir ödülüne 2005'te M.Sunullah Arısoy şiir ödülüne değer görüldü.

Ayten Mutlu'nun imgelerle yoğunlaştırılmış şiirinde bir yandan korkunun ve güzelliğin uyumlu bir biçimde birbirine karıştığı bir dünyanın kapıları aralanırken, öte yandan da onun kendisiyle mücadelesinin yansıdığı lirik bir atmosfer görülür.

Eserleri

  • Dayan Ey Sevdam (1984)
  • Vaktolur (1986)
  • Seni Özledim (1990)
  • Kül İzi (1993)
  • Denize Doğru (1994)
  • Çocuk ve Akşam (1999)
  • Taş Ayna (2003)
  • Yitik Anlam Peşinde (2004)
  • Ateşin Köklerinde (2005)
  • Uzun Gemide Akşam / Soir Dans le Bateau Long (Mustafa Balel'in çevirisi ile) [2008]