Şiir, Sadece: Canfeda
Canfeda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Canfeda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2013 Çarşamba

Fındık Faresi Büyüdükçe Tavanarası Küçülmüş, Fındık Kadar Kalınca Tavanarası Fındık Faresi Ölmüş

Kafka'nın "Fare" öyküsü üzre,
Gözüme nasıl büyük görünürdü
Şu Sirkeci Garı'nın lokantası!
Sekiz-on yıl kapalı durup yeniden açıldığında
Gittim baktım ki götiçi kadar kalmış
O hangar gibi yer...
Garsona sordum: Niye küçülttüler, dedim burasını?
Yok, amca, dedi, dokunmadılar hiç enine boyuna.
Siz fazla şişmanladığınızdan, size öyle geliyor.
Doğru dediği belki de...
(Üstelik garson Kafka'nın gençlik resimlerinden birine pek benziyordu.)
Ola ki yaşlandıkça, yaşlanıp şişmanladıkça,
Hiçdurma küçülen bu zemin-vatan ve tavan arasında
Dönmüşümdür ben de Kafka'nın faresine...

Yarın, mesela, orta yerimden çatlasam ne lazım gelir?...
Yine de içimden bir ses: Sen sen ol! diyor,
Kafka'nın öyküsündeki fareye emsal,
Cirit oyna oynayabildiğin kadar,
Bulduğun neyse mekan!
Ellerin, ayakların ve çükünle değilse de,
Hala genç kalan aklınla koşmaca oyna,
Duvarlara vursan da başını,
O tavanarası kadar kaldığında cürmün ve cirmin,
Ölmek ki senin başlayıp da bitiremediğin allahbilir kaçıncı bin şiirin...


Can Yücel

26 Mart 2013 Salı

Varsa Ölümün Arifesi

Bakayım siciline "emekli yüzbaşı" kaydı işlendiğine
Kendisi mirlivaydı...
Nası da sürerdi yavrum, gebelerden aşağı
Şiir-aşkın komutu üzre
Livalarını
O umarsız ve umulmaz güzellikteki benliğimize doğru!..

Gördünüz hepiniz arazide onu
Bütün piyade ve süvari tatbikatlarında...
Derken indirirdi bir paraşüt bölüğünü
Benlen karımı barıştırmak için,
Oturup patlıcan salatası yapardı
Unutmaz kırmızı biberi, sarımsağını...

O, aynı zamanda, Napoleon'un ordusunda
Mısırların, kıtaların ta önünde
Yürüyen bir trampete çocuktu
Waterloo veya 12 Mart'ta...
Belki de İspanyol İç Harbi'nde
Pisi pisine ölen bir Lorca...

Ben Turgut'la okuşup koklaştığımda
Yaşamanın umman soluğunu soluduğumda
Denize açılır olurdum hep
Fethe çıkarcasına "Dünyanın En Güzel Arabistanı"nı
Şiirimizin o en kızıl saçlı levendiyle...


Can Yücel

25 Mart 2013 Pazartesi

Batan Sal

Nuh'un sandalına serilmiş, güneşleniyorlar,
Tanrıya menus olan bu yaratıklar
Kimi de atmış kendilerini tufana
Kıçkırık kahkahalarıyla debeleniyor suda

Bu salı ve bu denizi, tacınızı, tahtınızı
Altınızdan tanga bir mayo gibi sıyırıp
                    atacak kimse yokmuş gibi!


Can Yücel

Uyumayan Umut

Uyumayan bir yatak...
İçinde uyuyanlarından önce
Tut ki uyandı bulut...
Ve sonra koynunda uyuyanlar
Çiftleşmeye başlayınca,
Havalarda oluşan bebek
Düşün artık ne kadar
Tayyareci olacak!..

Büyüyünce atmaz diğ'mi bu çocuk
Şiirlerin üstüne atom bombalarını?..


Can Yücel

Eleni Kapitanidis'in Evi

Asırdide bir kalyon sanki bu ev
Rüzgar vurdukça gacur gucur ediyor
Renzeleri, pencereleriyle
Ve dalgalar içinde nefes alıyor adeta
Bi açılıp bi kapanıyor tahtaları, herzenleri
Güler'le biz durup durup seviştikçe...

Ve ağaçlar haykırıyor dört bir köşemizden
Bizi de alın diyorlar
Kalyon olup cümlemiz de
Sizlen açılalım denize...


Can Yücel

23 Mart 2013 Cumartesi

Bir Doğaç Daha

Ben bu evi
Bu baba evini
Manolyalarıyla, fıstık ağaçlarıyla, gülibrişimleriyle
Ve televizyonun üstüne asılı Onun resmiyle
Helasının işlemeyen sifonuyla
Kitaplarıyla ve rutubetiyle
Güler'le aşktan herzaman dağınık yatağıyla
Anlar değil, gelecek çocuklarımızın kokularıyla
Ben bu evi bir saksofon solosuyla yıkıyorum
Duvarların nasıl çökeceğini
Damının göğsüme nasıl ineceğini bile bile
Ben bu evi yıkıyorum Cemil Bey'in bir taksimiyle
Kardeşlerimle taksim edilemeyen bu evi
Yıkıyorum nihaventten bir taksimle
İzale etmek için izale-i şuyuyu
Yıkıldı mı bu ev toprağın, kayanın üstüne
Benim tamburumla borazanımla
Görünecek açılan damından
Gündüzleri güneş
Geceleri yıldızlar
Aşkı taksim edilmesin diye bu evin
Cemil Bey'in taksimiyle ben bu evi yıkıyorum
Yıktığımda da yıkıntısı altında değil
Üstümde Güler var
Altımda toprak


Can Yücel

Hıdrellez

Bu, satırına bile dokunulmadan
Yani söylendiği gibi yazılmış, yazdırılmış,
Doğaçtan bir şiir denemesidir


Bütün kızlar, erkeklerin lodoslarına karşı
Hem giyinmiş hem soyunmuşlar
Hem de kapanmışlar içlerine
Badem taneleri gibi
Ve lodos vurdukça
O eteklerini kaldıran lodos
Doğdukça doğurdukça kendilerini
Kocasız bir bebek gibi...
Deniz Tanrısı gelecek de o güzelim kızları
Öpüp okşayacakmış...
Başka ve o yaşta
Niye beklesinler ki
Kayaların başında
O dallı giysileriyle
Kimi bekler ki onlar
Poseydon'dan başka
Bu kayalarda durmuş
Bu kızlar ne bekler ki
Bu aşk için boğulmaktan başka...

Hepsi de karaya vurup
Zeytinlerle keçiboynuzlarına
Kendilerini dağıtıp verip
Kökten çıkan dallardan
Yapraklar olmaya...
Rüyası bu Datça'nın
Kadınları okudukça
Okunacak bir güzel kadınlık ve güzellik
Datça olacak Dakça
Kadınların yarımadası...
Boşuna değil o dediğim
Burası Afrodiça...
Ve gördüğüm bütün herşey
Sevda, Aşk ve Tazelik
Ve Zeytinlerden ve yaşamaktan
Başka bişeyi olmayanların yeri...
Kara Maça'ya karşı...
Fallarda kurtulmuş görünen
Ademi Bademiyle
İyi bilir bir kişiynen
Yaşamı bilmeyiylen
Yaşanan belki de bir haç
Denizin üstüne vurulmuş...
Ama şekli derhal bozabilir
En ufak bir esinti.
Mesela bir hilal de olabilir.
Korkutucu olan şey benim gördüğüm
Ne haç, ne acı, ne haraç olmasıdır...
Burayı ben gözlerimi kapadıktan sonra dünyaya
Yaşamayı hızla öğrenemediğimizden ötürü
Bu yarımadaya, yarım yarım derken
Ufalaya ufalaya
Zaten bitirmişsiniz ya...
Ufalarsanız eğer
İki elim boynunuzdadır derler a...
Ben bu yarımadayı
Kucağıma kapıp öleceğim,
Ne gavurun, ne müslümanın...
Hiçbiriniz görmeyeceksiniz artık o güzel yeri
İşte bu şairin ve ölümün emri...


Can Yücel

Neyise Fali, O Çıksın Hali

Kahve falına bakıyorsun lokantacı Korsan Adem'in:
Üç düşmanı var, mazbut ve ızbandut
Fincanın kontıra yakasında,
Telvenin içinden ağarmış kocaman kocaman gözleriyle
Habeşçe puhu kuşları...

Mecbur döndürdün fincanı,
Bi ferahlık, bi ferahlık!
Bir kuyu görünüyor, fakat,
Şim'den tırmanmış ağzına Yusuf...
Yani havasındayken bizim Adem
Havva'sına kavuşmuş,
Bütün buz, çamaşır ve süpürge makineleriyle
Yeni bir Mesudiye...

Fincanı döndürme artık!
Yeter bu ufalanmış yüreğin somununa
Bu kadarcık azık!


Can Yücel

Kitabesiz Seng-i Mezar

Deniz moruna kaptı beni
Getiriyor götürüyor
Zifiri bir laciverdiye doğru...
Dalgalar ki yavaşlayan darbeleri kalbimin
Vuracak ve duracak elbet o ziftli kıyıya
Usuldan usul çırpıntılar halinde...

Denizboku çakıllardır benim mezartaşlarım...


Can Yücel

İkiden Biri

İnsan maymundan gelmiş
Var-kuramına karşı çıkan Sayın Kültür Bakanına
(Eldeki bilimsel veriler başka seçenek tanımadığına göre
Ve indi, izafi ve şahsi konuşmak istemediğimizden)
Soruyoruz, yüzüne ve gözlerinin içine bakarak:
Üstat, yoksa insandan mı geliyor maymun?


Can Yücel

Okuyana Rahmet

Mitralgözüyle karşı tepelerden
Biçtikçe siyah başaklarını gecenin
Horull uykularımıza kasteden
O tezayaklı eşkiya
Suyolcu Memet Pelivan,
Vadesi doldukta
Güneş müfrezelerinin yaylım ateşiyle
Vuruldu şafakta,
Yatıyor şimdi
Rahmet okusak da, okumasak da
Kanlar içinde upuzun
Dere boyunda

Eski dölyatağına dönüyor sanki
YAĞMUR


Can Yücel

Hayal Oyunu

Ellerindi ellerimden tutan
Ellerimdi ellerinden tutan...
Buraktığı anda ellerimiz ellerimizi
Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin
Kimbilir kaç martılar halinde...

Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin,
Dile gelmiş ilk Türlçeydik...
Henüz başlamış külrengi bahar,
Ne savaş, ne barıştık biz...

Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar
Manolyaya gece konmuş kumrular...


Can Yücel

Bu Da Benden Bir Otomatizma

Maruf Çin feylesofu LAO TZE (i.ö. 604)
Hayatın hiçliği karşısında
Konuşmanın beyhudeliğini
Ve sükutun faziletini izah için
Almış kalemi eline
Geçmiş masanın başına
Oturaklı ve okkalı bir yazı yazmış
Bir solukta
Tam yüzkırkbirbuçuk sayfa...


Can Yücel

22 Mart 2013 Cuma

Nur İndi

Dave Bruebeck'e


Kış kışlada kışlar iken
Karakuşi bir yazıylan
Kışkışlanıp, kıkışlanıp,
Akkuğulu yazmalarla
İner inmez yazılara
Elif oldu, ne demezsin!
Teliflerim, teleflerim
Sivil oldu savaşlarım...
Onbeş gündür kar yağdı,
Daha da yağacakmış, eyvah!
Yarına kalmaz, görürüm:
Bütün çocuklarıyla çocukluğumun
Ve tuşları üzerinden -ilahi!- bir orgun
Nur Baba gibi geçerken Bach!

Zeyil
Bu sulu kar ve bu pespaye şiir
Sürerse bu minval üzre
Bizi bilmem ama, aziz karilerim,
Gözlerimde hüzünlü ve tütsülü bir tebessüm
Yarına kalmaz, ben, fücceten ölürüm...


Can Yücel

Özdağlama Olayı

Başbakan televizyonda şöyle demişti:
Size bir tek soru soruyorum: "Kötü mü
yaptım? Ateşin üstüne kül mü ataydım? Kol
kırılsın Yen içinde mi kalsın demeliydik?..."
                                             Nokta Dergisi, 17 Mart


Kol kırılsın, evet ama
YEN gene içerde kalamaz mı, pekala
Tokyo'nun falanca bankasının
Filanca kasası içinde, mesela?


Can Yücel

21 Mart 2013 Perşembe

Neyzen Üzre

Onlar ki ezelden beri, feyli, zeyli senden, benden faide,
İfade ediyorum, ifade ediyorum ki derlerdi bize ikidebirde,
Vakt'erişip, gayrı bizden tehlikeye girdiğinde istifade,
Zıkkımlandıklarını izzet-ü ikbal ile istifra edecek yerde,
Mide fesadı sebebiyle ettiklerini lütfen ettiler ifade
Tedaviy'çin muhterem işkembelerini en IMF'en heyet-i
                                                                       idarelerde.


Can Yücel

Rumeli Türküsünden Bozma

Terzi kolların kırılsın
Terzi kolların kırılsın
Gerçek de bana dar geliyor
Viy amman amman
Viy amman amman
Veyl!


Can Yücel

Sizmografi

Dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş,
Her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş...
Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur
Kıpırdasın da gör!


Can Yücel

Görüntü

Vay yavrum saksağan
Kıdemli bir yargıç sanki
Görünmesi kaybolmakla beraber
Birken iki olup gitti...

Böylece adli tatil de bitti...


Can Yücel

Oktay Arayıcı'ya

Bir araycı fişeğiydi Oktay
Çaktıkça karanlığın çalparalarına karşı
Tanyerleri gösterdi bize yer yer
Ve perde perde

Ayak götürürken şimdi sahnemizden
Allah değil, bizcileyin allahlıklar
Razı olsun kendisinden

Bir solukta oyun bitti
Bir SOL daha anahtarken
Gürleyip güme gitti

Biz ne zaman kilit olacağız ki?


Can Yücel