Şiir, Sadece: Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirleri
Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ocak 2017 Salı

Balkon

II


Seni, bütün arzu, bütün ruh,
Hayallerle kaybolmuş denizin dibi,
Seni ki ne kadar, ne kadar yaşıyorum
Toprak altına giren hacimler gibi.

Aşkın vahşi sahillerinden haber verir
Önümüzde göklere başlayan ada.
Hayata ve manzaraya bağdaş kuran vücudumuz
Dolaşır iri kemikli masal dünyalarında.

Ruhumuz bir denizdir ki açılmış sükün için,
Sessizlik enginlere inen bir kuğu.
Giden çocukluğumu duyurmaktadır
Yıldızların sonsuz çocukluğu.

Gök nebatları sarkmış kıyılara
Girmiş meçhul göllere, meçhul hayvanları ruhun.
An'lar, yapayalnız, ayrılmış manzaradan,
Bir mezarın başında bir selvi kadar uzun!

Seni, aşk, uyku, lezzet,
Sıcak mevsimlerden kopmak üzere olan muzlar.
Vücudumdan geçen fikirler duyuyorum;
Geniş yaprakların satıhlarındaki rüzgar.

Önümde karanlığın en güzel yeri
Düşer atmosferlerin bahçesinden bir zambak,
Seni, en uzak mesafeler içinden,
Her şey'i gerilerde bırakarak!


Fazıl Hüsnü Dağlarca

9.

Ve sahilin çarpık ağaçları altından
Garip yarasalar geldi.
Gözlerinin rengi ne güzeldi.
Bir adamı uyurken öldürmeyiniz.

Ve meçhul, bitmez tükenmez rüyasında
Vakit geçirebilir.
Gözlerinin rengi ne güzeldi.
Ki en büyük. emanettir.

Ve kaybeder kendini gündüzün
Selamlar içinde herkes.
Gözlerinin rengi ne güzeldi
Hayata veda edemez.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

23 Ocak 2017 Pazartesi

Ağır Hasta

Üfleme bana anneciğim korkuyorum
Dua edip edip, geceleri.
Hastayım ama ne kadar güzel
Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.

Niçin böyle örtmüşler üstümü
Çok muntazam ki bana hüzün verir.
Ağarırken uzak rüzgârlar içinde
Oyuncaklar gibi şehir.

Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum
Ağlıyorsun, nur gibi.
Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha
Duvardaki resimlerle, nasibi.

Anneciğim, büyüyorum ben şimdi,
Büyüyor göllerde kamış.
Fakat değnekten atım nerde
Kardeşim su versin ona, susamış. 


Fazıl Hüsnü Dağlarca

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Toplumcularımız

Toplumcularımız ileri derlerken
Son sesleri asılı kalır dağa
Yok olur birey
Katarlar yaşamlarını
Bayrağa

Şehitler büyük toplumcularımız
Onlardır yurdumuzun ulusal beği
Uğruna-
Düştükleri toprak
Hepimizin ekmeği

Sonsuzluk çoğuldur
Neye yarar kamuya adanmamışsa can
Suyu ormanı yeraltını değil
Yabana vermezler bir yudum göğü bile
Onlardır ev ağaç soluk aldıran

Yalaza dönüşürlerken görevlerinde
Bizi aydınlatırlar birer birer
Onlardır büyük toplumcularımız
Besbelli bugünden yarına yurt boyu
Özgürlüğü söyliyecekler


Fazıl Hüsnü Dağlarca
Gösteri
Haziran 1983

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Cahit Sıtkı'ya Ağıt

Cahit Sıtkı ben seni nasıl ağıt edeyim
Binbir anı yaşarken binbir yıldızda
Bilsin yeni kuşaklar yalnızlıktan küçük bir şişe gelir
İkindi üstleri ıssız karanlık
Kim yavaş yavaş içiyorsa Cahit'dir

Sever yoldan geçenleri bulutu uçan kuşu
Kadınlar erkekler çalışırken güzel öpüşürken güzel her yerde
Gökyüzü yeryüzü mavilikle bir
İyimserdir ama durunuz
Kim canı sıkılıyorsa Cahit'dir

Orası, bağırsan bağırsan sesin çıkmaz dışarı
Orası soluğun kocaman bir devin ağzında
Duvarlar taş kapılar demir
Alıştığı bir şeydi yaşamak
Kim ölümden korkuyorsa Cahit'dir


Fazıl Hüsnü Dağlarca
Uzun İkindi

Sait'e Ağıt

Ölmüş Sait
Deniz mavisinden erken
Bunca sevgiden sonra
Ölmüş annesini öperken

Ölmüş eli ayağı uzak
Çamların üstü buğu
Olmüş çocuklar izin vermeden
Yüzünde sarışın çocukluğu

Yıldızlar gitmez gün doğmaz
Ölmüş korkunç uykusu yerde
Ölmüş belli belirsiz düşcek
Üşür balıklar öykülerde

Ölmüş
Ölmüş ağaç bir gölgesi iki
Ama neden ölmüş
Ölmek yaşamaktan iyi mi ki


Fazıl Hüsnü Dağlarca
Uzun İkindi

Çıplak'tan

Mut

Soyunuyorlardı
Ülkelerden
Yollardan
Kendilerine


İçeri

Soyuna
Soyuna
Kimse yok
Gibiydiler


Gün Ağarırken

Öyle seviştiler ki
Kadın erkekte kaldı
Erkek
Kadında


Kokudan Uyuyamamak

İki
Çiçektiler
Döktüler yapraklarını
Aralarına


Kök

Duyuyorlardı kanter içinde
Ağacın sallandığını değil
Kökün
Sallandığını


Fazıl Hüsnü Dağlarca

Bilgisayar'la Konuşmalar

Milyarları saysın çelik dev ne çıkar
Yaşamam tek
Kocaman bir gözüm kocaman bir ağız
İşte akar düşüncemde gece su
İşte akar yüreğimde su çiçek.

Anlatır mı beni hayır
Mavi yeşil kırmızı sarı
Değiştirir görüntüsünü evrelerce
Söyler mi söylemez mi upuzun
Nereler oraları.

Hayır sığmaz ki acıkmış ağaçlarım
Kendi elmalarına portakallarına dutlarına
Aydınlığın ağırlığını parlasa da yıldızlar
Ölçülerim sığmaz ki
Sayı gerçeğinin boyutlarına.

Derinliklerde yeryağ özlemdir
Mavilikle çağdaşken deveyle kuzu
Kimin sessizliği soyutsa o evren değil ha
Peki konuşa dursun
İkiyi sekiz üç dokuzu.

Ey bilgisayar'ağım ne gösterirsen göster şimdi
Yaşayacak kımıldamamalar içinde kımıldamalar
Sevgi uçsuz bucaksız
Ben olmasam da
Yokluğum var.


Fazıl Hüsnü Dağlarca
Nötron Bombası

29 Temmuz 2016 Cuma

Geçen Şey

Kocaman yıldızlar altında ufacık dünyamız,
Ve minnacık bir "hane":
Kokar kır çiçekleri gün ağarmadan,
Anısız, uykusuz,
Kokar nane.

Ta öncelerden beri mestolmuş herkes,
Bir bakıma her şey "mestane".
Hayal edilir nazlı yar yönlerden,
Aşk ile kuşlar süzülür,
Değişir gökler şahane.

Farkında değil gönül,
Sanki hepten divane;
İçimizden, dışımızdan
Geçer vakit
Zalim, zalimane!


Fazıl Hüsnü Dağlarca
Aç Yazı

Kızılırmak Kıyıları

Kardaş, senin dediklerin yok,
Halay çekilen toprak bu toprak değil.
Çık hele Anadoluya,
Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayrı,
O kadar uzak değil.

Çamı bitmiş, kavağı azalmış,
Gamla örtülü bayırlar, çıplak değil.
Yedi ay kıştan sonra,
Yeşeren senin yaşamındır,
Yaprak değil.

Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir,
Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.
Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan,
Mevsimler soğumus, sular azalmış,
Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil.

Parça parça yarılmış öküz ardında,
Parmağı üç pare, tırnağı ak değil.
Utanır elin ayağın,
Korkarsın yakından görsen,
Eli el değil, ayağı ayak değil.

Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar,
Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil.
Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna,
Uyandırmazsan,
Uyanacak değil.

Dertle, sefaletle yüklü,
Siyah leşlerle kararmış, berrak değil.
Çağlayan ne,
Akan kim,
Kızılırmak değil.

Kardaş, görmüyorum ama hala duyabiliyorum,
Geçmiş zamanlar gelecek zamanlardan parlak değil.
Vakte şahadet edercesine yükselmiş,
Akşam parıltısından, bütün zaferler üzerine,
Dağlar dalgalanmakta, bayrak değil.


Fazıl Hüsnü Dağlarca
Toprak Ana

Ağaçsız Köy

Ne kavak, ne kaysı, ne iğde, ne çam,
Rüzgarlar aman vermemiş, ha dememiş sabah sisi.
Ağaçsız kalmış köyümüz.
Kuşlar besmelesiz kalmış.
     Ne kavak, ne kaysı, ne iğde, ne çam.
     Netsem gönlümü avutamam.

Mevsimler değişir, eksilmez bendeki gam,
Bahar gelmiş, çiçek açmış, essah mı ağa?
Ağacım yok ki çizsin bozsun.
Yeşilin yazısını.
     Mevsimler değişir, eksilmez bendeki gam,
     Üç beş yaprak üstünde yatamam.

Bayırdan inince dal dal akşam,
Fakirlik, kimsesizlik bir kez daha artar.
Kara toprak sevmemiş bizi be,
Göndermemiş bir muhabbet, göndermemiş.
     Bayırdan inince dal dal akşam,
     Dal dal olduğum anlatamam.


Fazıl Hüsnü Dağlarca
Toprak Ana

28 Temmuz 2016 Perşembe

Ölü

Hangi mahallede imam yok,
Ben orada öleceğim.
Kimse görmesin ne kadar güzel,
Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.

Ölüler namına, azade ve temiz,
Meçhul denizlerde balık;
Müslüman değil miyim, haşa,
Fakat istemiyorum, kalabalık.

Beyaz kefenler giydirmesinler,
Sızlamasın karanlığım havada.
Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
Ki bütün azalarım hülyada.

Hiçbir dua yerine getiremez,
Benim kainatlardan uzaklığımı.
Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı...


Fazıl Hüsnü Dağlarca

Kainatın Akşam Yoklaması

Bir an, akşamın fikirden geçmesi,
Çık insandan son insana kadar, daima.
Kendimi ve herkesi boşlukta hissediyorum;
Dairemsi bir müddet iniyor ruhuma.

Bir an, coğrafyanın dışında,
Ve bütün sathı, atmosferin.
Sevgilerin en samimi olduğu saat;
En çok düşünceye benzedigi vakit, çiçeklerin

Bir an, zamanın gölgesi yüze değer.
Ve aralığı hayatın ölümün aralığı.
Bembeyaz bulutlar gibi geçer göklerden,
Kör bir adamın bahtiyarlığı.

Bir an; bütün anaların şefkati,
Ve maviliklerde rüyası, bütün genç kızların.
Merhametin büyük varlığı gibi silik,
Kalpteki ışığı gibi uçan yıldızların.

Bir an, kaybolmuş sonsuzluğu göz yaşlarının,
Hatıraların kaybolmuş mesafesi.
Bir misafirliğin ilk manzaraları kaplar,
Ve gurbet kaplar, herkesi.

Bir an, hayalden hendeseler dünyasında,
Kürelerin mesafelerindeki ahenk.
Bütün sessizliğiyle hayatın uzunluğu,
Denizlerden, gözlerde mazi olan renk.

Bir an üstümüzde elbise,
Kızını okşayan bir adamın avuçlarındaki sıcaklık.
Ve bütün atomları kaplar habersiz,
Gençlikleri ölümden uzaklık.

Bir an, bir an ki her şey farkında.
Her gün aynı vakit semadan geçer.
Ve susar bir insan gibi hüzünle,
Taşlar, bulutlar, ışıklar, fikirler.

Bir an ki cesaretin büyük sessizliği,
Hissin ve aklın sonsuz memleketinde.
Allaha mevcut veriliyor,
Kainat hazır ol vaziyetinde!


Fazıl Hüsnü Dağlarca

Devam Eden

Çeşmeler ki rahatsızlık verir kalbe,
Gece yarısı, geçen arabalar gibi.

Meçhul bir çocuk yastıkta yer değiştirir
Ve bir serinlik duyar hayatın nasibi.

Harap şehirleri çeviren çirkin dağlar,
Varlığın talihine iştirak etmek.
Ve bilinmez serçeler ki bahçeme kondurur,
İçim onları uzaktan severek.

Yüzüme değdikçe bazı bazı,
Beni dehşetle titretir elim.
Komşularım ki gündüzleri işe gider,
Gece ne yaparlar ah bilmek isterim.

Uyku içinde bir göl ki yalnız rüya,
Neden sonra yaşamak,
Dallar nedametle eğildi yerlere,
Kalmadı topraktan başka inanacak.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Yarı Aydınlıklar Ki Sahipsiz

Yarı aydınlıklar ki sahipsiz
Ve mavi serçeler sabahtan erken.
Çocuğum şarkı söyle sokaklarda
Sesin güzelliğini kaybetmeden.

Kapılar açılır ardına kadar
Kuşlar uçar hatıralar içinden.
Çocuğum bol bol masal dinle
Henüz inanırken.

En uzak gemileri korsanların
Seyretmek yıldızların silinmesini.
Çocuğum sor neden akşam oluyor
Ayıplamaz kimse seni.

Bazı sahillerin serinliği
Ve unutulmayan ilk demet.
Çocuğum sana yalvarıyorum
Ellerin çirkinleşmeden dua et.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

Vücudu Yaratmak

Toplansın baş ucuma dilenciler
Bir dilim ekmek lezzetinden bahsedelim.
Mevsimle vaktin arasında
Körler gibi karanlıktan emin
O kadar tenha, herkes hatırasında.

Şükür ateşleri yanar karşı dağlardan
Doymuş çobanların adeti.
Kuşların konduğu yalnızlık,
Anacak kaybolmuş saadeti
Kalbimiz daha sadık.

Sıhhat dolu hayvanlar emniyet verir
Abdal ve saygısız obur ve serbest.
Hülyamızda şehzadeler uyurken,
Hicap duymaksızın bahsetsin herkes
Vücudunu yaratmak zevkinden.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

Çocuk, Gece, Ayakkabılar

Gece olunca herkesten gizli
Bir işimiz vardı çok garip.
Ayakkabıları dizerdik kardeşimle
Hırsızlar gibi taşlığa inip.
Babamınkiler bir yanda benimkiler bir yanda
Biz iki erkek.
Gecenin ve mesafenin karanlığına karşı
Kim bilir neler düşünerek.


Fazıl Hüsnü Dağlarca

28 Nisan 2014 Pazartesi

Söyle Sevda İçinde Türkümüzü

Söyle sevda içinde türkümüzü
Aç bembeyaz bir yelken
Neden herkes güzel olmaz
Yaşamak bu kadar güzelken?

İnsan dallarla. bulutlarla bir,
Aynı maviliklerden geçmiştir
İnsan nasıl ölebilir
Yaşamak bu kadar güzelken?


Fazıl Hüsnü Dağlarca

19 Nisan 2014 Cumartesi

Sevgicek

Severdim
Severdim onu geceleri
Aydınlık taşlar sanki uyurdu
Sessizliğinde

Daha ötelere giderdi yeşilden
Ellerinde otlar
İnanırdı yıldızların birliğine
Mutluluğuna suyun yalazın

Öteki kuşları yaşardı
Dallar serçelerle doluyken
Yiterdi kendi aklığında
Uçsuz bucaksızdı düşü

Severdim
Düşünürdüm düşünürdüm ayrılışında onu görürken de
Baktıkça azalırdı
Öyle ince bir yüzü vardı ki


Fazıl Hüsnü Dağlarca

31 Aralık 2013 Salı

Fazıl Hüsnü Dağlarca




Fazıl Hüsnü Dağlarca doğumu 26 Ağustos 1914, ölümü 15 Ekim 2008, İstanbul, Türk şair.

26 Ağustos 1914 tarihinde İstanbul'da doğmuştur. Süvari yarbayı Hasan Hüsnü Bey'in oğludur. İlköğrenimini Konya, Kayseri, Adana ve Kozan'da, ortaöğrenimini Tarsus ve Adana ortaokulundan sonra girdiği Kuleli Askeri Lisesi'nde 1933 yılında tamamladı. Aile, Ataç, Çağrı, Devrim, İnkılapçı Gençlik, Kültür Haftası, Türkçe, Türk Dili, Türk Yurdu, Varlık, Vatan, Yeditepe, Yücel, Yenilik, Yön, gibi dergi ve gazetelerde şiirlerini yayımladı. 1935'te piyade subayı göreviyle Doğu ve Orta Anadolu'nun, Trakya'nın pek çok yerini dolaştı. Ordudaki hizmeti on beş yılı doldurunca, ön yüzbaşı rütbesiyle askerlikten 1950'de ayrıldı. 1952-1960 yılları arasında Çalışma Bakanlığı'nda iş müfettişi olarak İstanbul'da çalıştı. Buradan ayrıldıktan sonra İstanbul Aksaray'da "Kitap" kitabevini açtı ve yayıncılığa başladı. Ocak 1960-Temmuz 1964 yılları arasında dört yıl Türkçe isimli aylık dergiyi çıkardı. İlk yazısı 1927'de Yeni Adana gazetesinde yayınlanan bir hikâyedir, İstanbul dergisinde 1933'te çıkan "Yavaşlayan Ömür" adlı şiiriyle adını duyurmaya başladı. Varlık, Kültür Haftası, Yücel, Aile, İnkılâpçı Gençlik, Yeditepe ve Türk Dili dergilerinde şiirleri çıktı. Bugüne kadar kendisine birçok ödül verilen şair 1967'de ABD'deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından "En iyi Türk Şairi" seçilmişti. Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyesiydi. Dil Devrimine ilişkin düşüncelerini Türk Dil Kurumu Koçaklaması'nda şöyle dile getirmiştir:

"Türk Dil Kurumunu kurarken Mustafa Kemal’in tek mutsuzluğu vardı
Türkçeyi sevdiğini daha Türkçe söyleyememek
Kimilerinin şimdi tek mutluluğu var
Türkçeyi sevdiklerini daha Osmanlıca söylemek...."


Toplumculuğunun temelinde insana ve insan hayatına saygı yatan Dağlarca, bu yüzden hiçbir edebî akım ve kişiden etkilenmeden kendi kozasını örer. Çok yazan ve üreten bir şair kimliğiyle, bağımsız kalarak hiçbir şairden etkilenmemiş, hiçbir akımın etkisinde kalmayarak şiirlerini yazmıştır. Onun sanat anlayışını şu cümlesi özetler:

“Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir.”

Türkçeye bakışını ise "Türkçem, benim ses bayrağım" diyerek Türkçe Katında Yaşamak adlı şiirinde sergilemiştir.

"Türk şiirinin büyük şairi" olarak tanımlanan Dağlarca, 94 yaşında zatürre tedavisi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca, bu yılın ilk aylarında yaptığı bir röportajda ölümünden sonra Kadıköy'de yaşadığı evin müze haline getirilmesini vasiyet etmişti. Evini Kadıköy Belediyesi'ne bağışlayan Dağlarca, Mühürdar Caddesi'ndeki evinde kendisini ziyaret eden Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'e, evinin müzeye dönüştürülmesi için vasiyette bulunmuştu. 20 Ekim 2008'de Karacaahmet Mezarlığına defnedilmiştir.


Eserleri

Bir zamanlar Sözcü dergisinde (1960) ve Vatan dergisinde (1961-1962) yazdığı, özdeyiş niteliğinde kısa düz yazıları bir yana bırakılırsa, yalnız şiirle uğraşan ve şiirlerini Türkiye’nin hemen hemen bütün edebiyat dergilerine yaymış olan Dağlarca’nın kitapları.
  • Havaya Çizilen Dünya (1935)
  • Çocuk ve Allah (1940)
  • Daha (1943)
  • Çakırın Destanı (1945)
  • Taşdevri (1945)
  • Üç Şehitler Destanı (1949)
  • Toprak Ana (1950)
  • Aç Yazı (1951)
  • İstiklâl Savaşı-Samsun'dan Ankara'ya (1951)
  • İstiklâl Savaşı-İnönüler (1951)
  • Sivaslı Karınca (1951)
  • İstanbul- Fetih Destanı (1953)
  • Anıtkabir (1953)
  • Asu (1955)
  • Delice Böcek (1957)
  • Batı Acısı (1958)
  • Hoo'lar (1960)
  • Özgürlük Alanı (1960)
  • Cezayir Türküsü (1961)
  • Aylam (1962)
  • Türk Olmak (1963)
  • Yedi Memetler (1964)
  • Çanakkale Destanı (1965)
  • Dışardan Gazel (1965)
  • Kazmalama (1965)
  • Yeryağ (1965)
  • Vietnam Savaşımız (1966)
  • Açıl Susam Açıl (1967)
  • Kubilay Destanı (1968)
  • Haydi (1968)
  • 19 Mayıs Destanı (1969)
  • Hiroşima (1970)
  • Malazgirt Ululaması (1971)
  • Kuş Ayak (1971)
  • Haliç (1972)
  • Kınalı Kuzu Ağıdı (1972)
  • Bağımsızlık Savaşı-Sakarya Kıyıları (1973)
  • Bağımsızlık Savaşı-30 Ağustos (1973)
  • Bağımsızlık Savaşı-İzmir Yollarında (1973)
  • Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1973)
  • Arka Üstü (1974)
  • Yeryüzü Çocukları (1974)
  • Yanık Çocuklar Koçaklaması (1976)
  • Horoz (1977)
  • Hollandalı Dörtlükler (1977)
  • Balinayla Mandalina (1977)
  • Yazıları Seven ayı (1978)
  • Göz Masalı (1979)
  • Yaramaz Sözcükler (1979)
  • Çukurova Koçaklaması (1979)
  • Şeker Yiyen Resimler (1980)
  • Cinoğlan (1981)
  • Hin ile Hincik (1981)
  • Güneş Doğduran (1981)
  • Çıplak (1981)
  • Yunus Emre'de Olmak (1981)
  • Nötron Bombası (1981)
  • Koşan Ayılar Ülkesi (1982)
  • Dişiboy (1985)
  • İlk Yapıtla 50 Yıl Sonrakiler (1985)
  • Takma Yaşamalar Çağı (1986)
  • Uzaklarla Giyinmek (1990)
  • Dildeki Bilgisayar (1992)
  • İçimdeki Şiir Hayvanı (2007)
  • Mustafa Kemal'in Kağnısı
  • Yavaşlayan Ömür

Ödülleri

  • 1946 Cumhuriyet Halk Partisi Şiir Yarışması Üçüncülük
  • 1956 Yeditepe Şiir Armağanı
  • 1958 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü
  • 1966 Türkiye Milli Talebe Federasyonu Turhan Emeksiz Armağanı
  • 1967 International Poetry Forum Yaşayan En İyi Türk Şairi (ABD)
  • 1973 Arkın Çocuk Edebiyatı Üstün Onur Ödülü
  • 1974 Struga 13. (XIII) Şiir Festivali Altın Çelenk Ödülü (Yugoslavya)
  • 1974 Milliyet Sanat Dergisi Yılın Sanatçısı
  • 1977 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
  • 2005 Vehbi Koç Ödülü
  • 2008 Kültür Sanat Hizmet Ödülü