Şiir, Sadece: Hilmi Yavuz
Hilmi Yavuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hilmi Yavuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Kasım 2013 Pazartesi

Kanto

Denizdir en güzeli martıların
Martıların birazında ak köpük
Martıların martıların en güzeli
Aşktır

Nerde bir deniz buldumsa soyundum
Sonsuz kumsallar aldı yöremi
Kumsalların kumsalların en güzeli
Aşktır

Sen bir çocuksun annesi ezik beyaz
Sen bir çocuğu anlamak için birebir
Annelerin annelerin en güzeli
Aşktır


Hilmi Yavuz

Kilit

herşeyin kilide, bir kilide dönüştüğü günlerde;
herkesin bana bir eşya gibi baktığı günlerde;
kilitle beni,
ey eşya bakışlı sevgilim!

eski bir ceviz sandık gibi bırakıldığı yerde
ölü bir şairin,
taflanların arasında öylece duruyor olması
ve kimsenin ona yüz vermemesi gibi
anma gününde...
Kitab'ımı Yalnızlığa indirdiğim günlerde;
Aşkların bile ben geçerken eğildiği günlerde;
nehirlerin bir testiye sıkışıp kaldığı günlerde;
doğur cübbeni cüneyd;
cübbeni doğur;
beni kilitle cüneyd;
beni kilitle...

parmak uçlarıyla bir taflanı ufalayan şair;
elinde ulu bir ağaçla oynayan şair;
kendini doğum günü gibi hissediyor bu kentin,
ölü doğmuş bu kentin doğum günü gibi hissediyor
anma gününde...
bırakın hissetsin, beni kilitle!
je suis un vieux boudoir plein de roses fanées
çekmeceler açık dursun,
çekmecedeki solgun gülleri kilitle!

ve sandığı sulara bırak, bırak aksın o sandık;
onu var eden ulu ceviz ağacına doğru aksın,
herkesin bana bir eşya gibi baktığı günlerde...

kilitle, şiirin içindeki derin yaraya kilitle...


Hilmi Yavuz

16 Kasım 2013 Cumartesi

Kimlik Sonesi

ben aynada büyüdüm, aynalar ise bende, 
acıları gezerken, sözlerimizle ikiz;
birlikte olduğumuz, âh, o ürkünç bedende
bakarken kendimize, sevişen günlerimiz
birer birer görünüp dibe çöker, âh, kısır
bir yolculuk bizimki...hani durak, yol nerde?
hangimiz ötekine giz oluruz ya da sır?
aynı tende dağılır, ten aynada yiter de
fırtına saatlerde aşklardaki ince kum
üstüme yığılırken, akşamları kederle
-ve sanki sevişirmiş gibi ikindilerle
o dökülüp düşerse, kırılan ben olurum...

kimliğim öldü benim, çoktan geçtim adımdan,
âh, başka bir şey değilim aynalarımdan...


Hilmi Yavuz

Lavinia İçin Sonet

sana da yas yaraştığı söylenir, öyle değil!...
birden bir dal kırılır, hani düşer ya suya,
sen o akarsusun...akma!...kendine eğil,
orda gördüğün dalı, ey solgun lavinia,
sanki tanır gibisin...belki eski yerinden
göçmüş bir yaz sözünde unutulan zakkumu
usulca büyüttündü, akarak ta derinden;

anımsa, öpüşlerdeki taşı, çakılı, kumu...

nerde bir yaz olduysa o dalı taşır şimdi;
ah! al götür, al götür...bırakma bir kuytuda;
sen onu bıraktıkça ona yaraşırım şimdi
yas...ansızın köpüklerle sevişen bir duyguda...

kırık...o yaz aynalarda durulsun diye güyâ
sana yas değil elbet, yaz yaraşır lavinia...


Hilmi Yavuz

15 Kasım 2013 Cuma

Nazım Hikmet

hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız

biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkıfelek
gibi döndüre döndüre
bir mapustan bir mapusa yollandığımız

biz, ey sürgünlerin nâzım'ı derken
tutkulu, sevecen ve yalnız
gerek acının teleğinden ve gerek
lâcivert gergefinde gecelerin
şiiri bir kuş gibi örerek
halkımız, gülün sesini savurup
bir türkünün kekiğinden tüterken
der ki, böyle yazılır sevdamız

hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız


Hilmi Yavuz

Pir Sultan

alçacıktan uçarken yaza dokunan
sessizliktir belki ahşap kanatlı
kulluğa acı tuz vuran son atlı
bir hüznün soyadıdır pir sultan 

kalın turnalarda balkıyan gizle 
gök ekin çilerken geceye sazı 
bir gül derneğinin börklü sonyazı 
köpükten gömleği, yensiz denizde 

şimdi derin doğumlara koşan kim 
ey bin çiçek soluyan yağız dokuma 
sorguçlu düşlerle çattığın ova 
kızıl gülde konaklasın isterdin


Hilmi Yavuz

14 Kasım 2013 Perşembe

Sırası Gelince

acının vergisini verdik, gülün haracını ödedik
hüznü demirbaş defterinden düşmeye geldi sıra

sen ki eyvan ağıtlarda
sürekli ve ahşap bir gülümseme gibi durdun
gözlerin bozkırdan devşirme
yolların bozgundan derlenmiş
karanlık yolcusu turnaların ve kurdun
ey hüzünlere reâyâ olan derviş

acının vergisini verdin, gülün haracını ödedin
hüznü demirbaş defterinden düşmeye geldi sıra

tarlalarla uzar gider al kısrak
gökçe çiçek tozar durur sılalarla
oysa ölüm, bir uçtan bir uca
bir uzun kervansaraydır ki
savrulur günü saati gelince
yıkılır yırtıla yırtıla


Hilmi Yavuz

Size Bakmanın Tarihi

size bakmanın tarihi! siz
bir gonca kadar kendiliğinden
yazılmış olmalısınız
derin, korkunç  ve ergen
kalbim, sevdalara sığmayan kalbim
bir dağı içeriyor geçerken
siz o dağa sanki kış
ve sanki bıldır yağan karsınız
umarsız sözcüklere bulanmış

size bakmanın tarihi! siz
bir keteni köpürten yaz
ve inanılmaz
yalnızlıklarsınız; sadece
sizin olan o vahim, o beyaz
ve kuytu gurbet sesleriyle
işlenmiş yazdıklarınız
ve yanık, kavrulmuş dizelersiniz
kimbilir hangi sevdalara dolanmış

size bakmanın tarihi! bir
kalbime güvensem sizi hep
okurdum ben...ama nedense
hep aynı hüzün ve
hep aynı tutkuyla
bakmayı bilmediğimden, ne yapsam
bir ilenç, bir kargış
gibi ardımsıra geliyor şairliğim
o solgun yolculuğa adanmış


Hilmi Yavuz

13 Kasım 2013 Çarşamba

Taflan

ne zaman dinecek, ne zaman
bu taflan, bu taflan?

ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
bir 'hiçlik tadı'
ve ağzından
yıldızlar uçuran
ergin, yeşil ve yabanıl
bir yaz gecesi gibisin
yüzünde yolların gülüşü
ve yaz göğüne ilişkin
bir esenlik üretiyorsun
geçip giden fırtınalardan

ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
aşkların büyük yarlarıyla
kuşatılmış görüyorum kendimi
safran
ve ezilmiş yazlardan
bakışlarının kıyısız
açıklarına
gurbet ve cevahir taşıyan
bir gülüş söylencesi
geçer bir yazdan ötekine
derin anlatılardan

ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
bir dağın yırtmacından
ince bir dere yatağı
gibi kayan
yeşil tenini görüyorum
akşam
nasıl da yakışıyor yüzüne
ve sanki bir kayalığın içine
durmadan kendi kendini oyan
bir ferhâd gibiyim ben
ya da pusuda, karanlık
bir gül gibi
hem solan hem solmayan

ne zaman dinecek, ne zaman
bu taflan, bu taflan?

ey uçurum gözlü sevgilim!


Hilmi Yavuz

Tenha

her şiir boydanboya
bir ıssızlıktır artık
dizelerse giderek daha tenhâ

acının düzyazısı olmaya
hazır mı sözlerin kışı?
aşklar! onları yazan yaşasın
sarışı
n atlas kâğıtlarda yaz
ne güz okunur ağaçlar güyâ

sen sussan da susmasan da bir
tutup tutuştuğun hayale
ağırdan iri güller ve lale

düşer düştüğün melale
ve hüznü yeniden-okumak
için bir kitap olur dünya

ve her şiir boydanboya
bir ıssızlıktır artık
dizelerse giderek daha tenhâ


Hilmi Yavuz

12 Kasım 2013 Salı

Usandık

yaz günü! sen yine kendini anlat
sense kendini yinele ey gök!
sanki akıp gitmeyen bir su
bendini
zorlar gibidir...yararsız!
kalbimse üstüste nice sevdalar
görmüş bir höyüktü ki usandık

yaz günü! ölgün ve umarsız
işte hep burdayız, ne alır
ne satarız
hangi durak, hangi subaşı,
hangi konak
yetti o kadar...yorguna yol vermeye?
dağ yolları öyle yörüktü ki usandık

yaz günü! hep aynı ve yağız
atlar çıksın diye tek düze
dolanıp dururuz
sanki tepelerde durmayıp döner
gibi akşam gibi bitkin ve kararsız
bir kuştur şimdi buruk bengisu
ve gül şiire bir yüktü ki usandık


Hilmi Yavuz

Veda

daha başından beri hiç sevmedim yerimi:
adî gök, bayağı toprak!
bu lânetlenmiş yerde
iki arada kaldım;
bir betona gerilmiştim, ufaldım;
aşkları koparıyor bizi, hüznü öteki,
durmadan bir leşe konuyor akbabalar...

akşamlar biraz düşkün; yollar, kanayan yollar...
ay lağımda batıyor ve sözler hiçbir yerde;
her zaman kalbimizin yerinde ince duvar...
aldanış! belki uğursuz bir gölge
bulanmış kalmış...
belki her aldanıştan kalan siyah aynalar!
rüzgârı kuytulardan esirgemeyen ne varmış?
ve daima boğulmuş, yaralı yolculuklar...

dağ kendi güneşini çıkardı gitti;
ben kendi gülüme kapandım kaldım;
sustum, her sustuğum yerdeki kaybolmalar
çağırır akşamı...
akşam,
uysaldır, boynunu bükerek gelir,
ve teslim olur bana şiirler, elvedâlar...

işte ben gittim, herşeyi söyledim, gittim;
işte benden herkese,
herkese bir sonbahar...


Hilmi Yavuz

11 Kasım 2013 Pazartesi

Yalnızlık Bir Tarihtir

Yalnızlık bir tarihtir ikimiz
Dururuz odalarda bir giysi gibi
En kalın soluklarla çekiyor ipi
Kimbilir kimlere kalmışlığımız

Yalnızlık bir tarihtir sen misin
Bir geçmişi sürüp giden ak turna?
Ya benden önceydi ya da çok sonra
Bir halk türküsüne gül olan sesin

Yalnızlık bir tarihtir onlarda
Gök dediğin iki kuşun arası
Ey ilkyazlı gülüşlerin sonrası
Ansızın donuyor gül, bakışlarda


Hilmi Yavuz

Yaz! Sevgilim!

kuş uzuyor dizelerde
kalbimdir,
üretir
dinleyin:

bir zamanlardı, dağlar
ve onların ardı
ve yabanıl bir akarsu
gibi dadandın kalbime...
yaz! sevgilim!
yürürken kekiktin boydanboya
ve yüzün ne kadar gürdü

ah hiçliğe solan gülüm!

işte sürüp bulutlar
ve elmas
ağzından ölüm sözleri
üşürdün kalbime...
yaz! sevgilim!
ve sevda günleri ürettin boydanboya
gözlerin kimbilir ne kadar sürdü?

ah hiçliğe solan gülüm!


Hilmi Yavuz

31 Aralık 2011 Cumartesi

Hilmi Yavuz

Hilmi Yavuz 14 Nisan 1936'da İstanbul’da doğdu. Kabataş Erkek Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki eğitimini yarıda bıraktı. İngiltere'ye gitti. BBC'nin Türkçe bölümünde çalıştı. Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Türkiye'ye döndükten sonra çeşitli yayınevleri ve ansiklopedilerde görev aldı. Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Ortam gazeteleri ve çeşitli dergilerde "Ali Hikmet" imzasıyla inceleme, eleştiri ve denemeler yazdı. Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. İlk şiirleri Kabataş Erkek Lisesi'nde edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil yönetiminde çıkan "Dönüm" dergisinde yayınlandı. Bu dönemde daha çok İkinci Yeni akımının etkisinde imgeci şiirler yazdı. Sonraki yıllarda gelenekçilikle çağdaş bir bakışı kaynaştıran, biçim ve özün dengelendiği bir düzey sergiledi. İslam mistisizmi, özellikle de tasavvuftan yararlanarak kendine özgü bir sözcük dağarcığı geliştirdi. Halen Zaman gazetesinde kültür yazılarına ve Bilkent Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya devam etmektedir. Ayrıca İpek Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Talat Halman tarafından Şairi Azam sıfatı verilmiştir. BuTalat Halman ve Hilmi Yavuz arasındaki mizahi diyaloğun bir örneğidir.

Eserleri

Şiir

  • Bakış Kuşu(1969)
  • Bedreddin Üzerine Şiirler (1975)
  • Doğu Şiirleri (1977)
  • Yaz Şiirleri (1981)
  • Gizemli Şiirler (1984)
  • Zaman Şiirleri (1987)
  • Söylen Şiirleri (1989)
  • Ayna Şiirleri (1992)
  • Hüzün ki En Çok Yakışandır Bize (1989, toplu şiirler)
  • Gülün Ustası Yoktur (1993, toplu şiirler 1)
  • Erguvan Şiirler (1993, toplu şiirler 2)
  • Çöl Şiirleri (1996)
  • Akşam Şiirleri (1998)
  • Yolculuk şiirleri (2001)
  • Hurufi şiirler ( 2004)
  • Büyü'sün Yaz (2006)
  • Küller ve Zaman
  • Kayboluş Şiirleri(2007)
  • Yara Şiirleri (2012)
Deneme - İnceleme
  • Felsefe ve Ulusal Kültür (1975)
  • Roman Kavramı ve Türk Romanı (1977)
  • Kültür Üzerine (1987)
  • Yazın Üzerine (1987)
  • Denemeler Karşı Denemeler (1988)
  • Dil'in dili (1991)
  • İstanbul Yazıları (1991)
  • Okuma Notları ( 1992)
  • İstanbul'u dinliyorum (1992)
  • Modernleşme,Oryantalizm, İslam(1998)
  • Yazın,Dil ve Sanat ( 1999)
  • İslam ve Sivil Toplum Üzerine Yazılar (1999)
  • İnsanlar,Mekanlar,Yolculuklar(1999)
  • Özel Hayat'tan Küreselleşmeye(2001)
  • Budalalığın Keşfi (2002)
  • Kara Güneş ( 2003)
  • Sözün Gücü ( 2003)
  • Yüzler ve İzler ( 2006)
  • Batı Uygarlık Tarihine Teorik Bir Giriş (2008, Burcu Pelvanoğlu ile beraber)
  • İslam'ın Zihin Tarihi (2009)
  • Türkiye'nin Zihin Tarihi (2009)
  • Alafrangalığın Tarihi (2009)
  • Okuma Biçimleri (2010)
  • Belleğin Kuytularından (2010)
Anı - Günce
  • Geçmiş Yaz Defterleri (1998)
  • Ceviz Sandıktaki Anılar(2001)
  • Bulanık Defterler (2005)
Anlatı
  • Taormina (1990)
  • Fehmi K.'nın Acayip Serüvenleri ( 1991)
  • Kuyu(1994)
Ayrıca Hilmi Yavuz'la yapılan söyleşiler ve biyografik eserler de şunlar:
  • Şiir Henüz (söyleşi- derleme,1999)
  • Doğu'ya ve Batı'ya yolculuk(söyleşi,2003)
  • Şiirim gibi Yaşadım (biyografi ,2006)
Ödülleri
  • 1978 : Yeditepe Şiir Armağanı
  • 1987 : Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
  • 1998 : Türkiye Yazarlar Birliği fikir ödülü
  • Müstear isimle (İrfan Külyutmaz)yazdıklarından bir örnek; Muhsinpaşazade Enis Beyefendi’ye dair