Şiir, Sadece: Johann Wolfgang von Goethe
Johann Wolfgang von Goethe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Johann Wolfgang von Goethe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ocak 2013 Çarşamba

Has Tat Wahrer Genuss

Beyhude seninki, etkilemek için kalbini,
Bir kızın kucağını altınla doldurmak;
Kendine yetiştir aşkın meyvelerini,
Ki tadabilesin onları su gibi berrak.
Altın ancak yığınların oylarına değer,
Ama tek bir kalbi kazanamaz da.
Sen ki bir kız almak istersen eğer,
Git ve ver kendini, onun için ona.

Seni hiçbir bağ sarmayacaksa kutsal,
Ey Delikanlı, sımsıkı sık kendini!
Beşer hür yaşarken davranır uysal,
Ama yinede özgür olmayabilir fani.
Kendini sadece Birine yak yar;
Ve yüreği aşkla doluysa eğer,
Bırak şefkat örsün seni dapdar,
Vefa sarmasın istiyorsan meğer.

Sez, Delikanlı, ve hemen ardından seç
Bir Kız kendine, ki o da seçesin seni,
Gönlü güzel olsun, ötesinden vazgeç,
Ve seversin sende, ben gibi kendini.
Ben, ki anlarım bu sanattan inan,
Kendime bir çocuk beğendim,
Şimdi en güzel evlilik mutuna varan
Rahmeti eksik sadece rabbimin.

Revamdan başka derdi yok,
Ancak bana güzel görünmekle meşgul,
Yalnız yanımda sevecen, hem de çok,
Ve kibarca başkaları önünde kul.
Aşkımıza zaman zarar vermesin diye,
Aciz olan tarafa hiçbir hak tanımaz,
Ve lütfü daima merhamet dilesiye,
Ben de daima minnettar kalırım biraz.

Ben kanaatkarım ve hoşlanırım
Hemen, bana tatlıca gülümserse,
Masada sevgilinin ayaklarını
Kendilerininkine sehpa ederse.
Yanağından ısırdığı elmayı,
İçtiği bardağı, bana uzatırsa,
Ve yarım çalınmış buselerle
Başkalarına kapalı göğsünü açarsa.

Ve sessiz, muhabbet dolu saatlerde
Benimle beraber aşktan bahsederse
O dudakların sohbetini isterim de,
Aptalca, öpmekte diretmem nedense.
Nasıl da bir akıl, onu capcanlı kılan,
Ender bir cazibeyle dolar!
O fevkalade birisi, ve kaybolur an
Ancak, beni sevdiğinde çağ atlar.

Saygı beni ayaklarına doğru atar,
Hasret kendimi bağrına basar.
Bak, Delikanlı! Böyle tadını çıkar,
Akıllı ol ve ara bul, o duygu var.
Ölüm yolu yanından geçerken
Seni İngiliz türküsüne taşır,
Cennetin mutluluğuna ererken,
Sıratı hissetmezsin, o an’laşır.


Johann Wolfgang von Goethe
Dornburg, Eylül 1828

8 Ocak 2013 Salı

Hoşgeldin Ve Hoşcakal

Yüreğim hopluyordu, hızlıca atın üstünde!
Oluşmuştu düşünüldüğü gibiydi.
Akşam dünyayı beşikte sallıyordu,
Dağlarda gece asılıyordu;
Sis elbisesinde meşe dikilmişti bile
Üstüste yığılmış bir dev, orada,
Karanlıkta çalılar arasından
Yüz siyah gözlerle baktığında.

Seni gördüm, ve ılıman neşe
Tatlımsı bakıştan üzerime döküldü;
Kalbim tümüyle senin yanındaydı,
Her bir nefesim senin için.
Pembe renkli bir bahar havası
Hoş yüzü sardı,
Ve bana şefkat, ah Tanrılar!
Umdumki, haketmeseydim!

Ay bir bulut tümseğinden
Rayihadan tütsüyordu,
Rüzgarlar sallıyordu sakin kanatları,
Kulaklarımda korkunç uğulduyordu;
Gece binlerce canavar yarattı,
Ama cüretim körpe ve şendi:
Damarlarımda öyle bir ateş!
Yüreğimde öyle bir kor!

Fakat, ah, şafakla beraber
Ayrılık kalbimi daralttı:
Buselerinde nasılda bir sevinç!
Gözlerinde nasılda bir hüzün!
Yürüdüm, sen dikiliyordun boynun eğik
Ve ardımdan baktın yaş, yaş:
Ve genede, nasıl bir mutluluk, sevilmek!
Ve sevmek, Tanrılar, öyle bir mutluluk!


Johann Wolfgang von Goethe

7 Ocak 2013 Pazartesi

Huzur

Dağlara sinmiş huzur,
En küçük kıpırdanış yok yapraklarda,
Kuşlar ormanda suskun,
Sabret yakın birgün sende huzur bulursun.


Johann Wolfgang von Goethe

5 Ocak 2013 Cumartesi

İthaf

Dedikas


Sabah geldi, tekmeleri ürküttü
Sakin uykumu, beni halim saran,
Uyanırken, sessiz kulübemde
Giderken dağbaşı taze ruhumla;
Şenlendim, her attığım adımla
Yeni çiçeğe, dolu damlalarla salkan;
Yeni gün yükselirken meftun,
Ve herşey serinlendi, beni sevindirmek için.

Ve ben tırmanırken, çayırlar çınarından belirdi
Bir sis çizgi, çizgi yukarı.
Savuldu ve değindi, etrafımı çevirdi,
Ve büyüdü bedenimi kanatlarcasına serdi:
Güzel endamımı daha tadınamadan,
Çevre kapandı üzerime solgun vualla;
Hemen dökünmüş gördüm bulutlarla,
Kendimi kendimle kapanmış buldum seherle.

Aniden güneş delercesine aydınlandı,
Sis arasında berraklık görüle yazdı.
Burada sakin düşekaldı;
Bölündü yükselirken orman ve tepelerle.
Nasılda ümitlendim, ona selam verebilmeye!
Donuk tandan sonra iki kat daha güzel sandım.
Havalı mücadele hala bitmemişti,
Bir parıltı sardı ve gözlerim kamaştı.

Sonra, onları aç dercesine,
İçimden soğukkanlı yeni bir dürtü geldi,
Acele nazarlarla zorladım kendimi kabule,
Çünkü herşey yanıyor ve yakıyordu.
Baktım ki bulutlarla getiriliyor
İlahi bir hatun, gözlerimin önüne,
Öyle bir endam ki ömrümde görmedim;
Bana baktı ve beklercesine öylece dolaştı.

Tanımıyormusun beni? dedi tek bir ağızla,
Benden aktı sevgi ve vefa topraklara:
Anımsarmısın beni, kimi yaralarda
Hayatın pak merhemini döktüm?
Tabi bilirsin beni, ben, ebedi bağ,
Kalbin emel verir bana açıp kapanırken.
Sen değilmiydin kor yürek çırpıntılarıyla
Delikanlıyken bana özümsenirken?

Evet! diye haykırdım, mesut çökerken
Yere doğru, çok uzun sezdim seni:
Huzur verdin bana, genç uzuvlarımdan
Hırs içimde molasız eşelenirken;
Bana, enfes kuş tüyleriyle
Sıcak günde alnıma su serptin;
Bana alemin en iyi ihsanlarını verdin,
Ve her saadeti senden gelen, sadece isterim!

Sana isim vermiyorum, gerçi çok bahsedilir senden
Hatta fazlaca, ve herbiri kendinin bilir seni,
Her göz sana nişanlanmış zanneder,
Her birine ışıldaman olur hicran.
Ah, dalalete düşmüşken, çok yoldaşım vardın,
Şimdi seni tanımışken, sanki yapayalnızım:
Ben ferahımı sadece kendimle paylaşmalıyım,
Senin zarif parıltılarını örtüp kapatmalıyım.

Gülümsedi ve dedi ki: Bak, ne zekisin,
Ne muhtaçsınız, biraz açığa çıkmaya!
Güçbela ağır itham hayallerden emin,
Ancak çocuksu arzulara hakim,
Zannedersin yine insan üstüsün
İhmal edersin erkeğin görevini icra etmeye!
Başkalarından sen ne kadar farklısın?
Tanı kendini, dünyayla huzurda yaşa!

Af et beni, dedim, niyetim iyimserdi!
Gözlerimi beyhude mi açık tutmalıyım?
Memnun bir istek yaşıyor kanımda,
Senin nimetlerinin değerini biliyorum.
Ötekilere içimde asil kor büyüyor,
Ülküyü artık gömemem, istemiyorumda!
Neden bu yolu o kadar özlemle aradım,
Biraderlere onu göstermeyeceksem eğer?

Ve ben söylenirken, bana baktı yüce mahluk
Bir nazarla, insaflı ve merhametli hoşgörüyle;
Kendimi gözlerinde okuyabiliyordum,
Hatamı ve kusurumu, ve doğrularımı.
Hafifce güldü, o anda iyileşmiştim,
Yeni hoşnutluklara ruhum vardı:
Şimdi sağlam güvenlerle
Ona yaklaşabildim, yanına bakınabildim.

Aniden elini uzattı çizgilerin içine
Külfetsiz bulutlara ve kokulara rasgele;
Ve kapınca onu, o tutturdu kendini,
Çektirdi kendini, ve sis mis kalmadı.
Gözüm yine ovada gezinebilirdin,
Semaya bakındım, aydın ve celildi.
Onu sadece en temiz tülü tutar gördüm,
Onu saran ve binbir kıvrımlarla bürüyen.

Ben seni tanırım, tanırım zayıf taraflarını,
Ben bilirim, ne gibi iyilikler içinde neşreder!
-Dedi, sürekli böyle konuşur duyarım onu-
Kabul eyle burada, sana çoktandır ayırdığımı!
Mesut olana, hiçbir şeyden efkar dokunamaz,
Eğer bu hediyeyi alırsa sessiz gönülle:
Sabah muştusuyla örülmüş ve güneş berraklığı,
Şiirlerin perdesi, hakikatlerin ellerinden müjde.

Ve seni ve arkadaşlarını bunaltırsa
Öğleyin olunca, at onu havaya!
Birazdan akşam esintisinin serinliği hışıldar,
Etrafınızı buke-baharat kokuları sarar.
Endişe ağrıları, toprak duygular, susar,
Bulutlar yatağına dönüşür türbeler
Sakinleşir herbir yaşam dalgası,
Gün şefkatli olur, gece pırıldar.

Haydi gelin, dostlar, yollarınızda eğer
Hayatın yükü ezercesine bastırıyorsa,
Hattınızda bir tazecik yeni uğur varsa
Çiçeklerle bezenmiş, altın meyvelerle süslenmiş,
Beraber yarınki güne yürüyoruz!
Böyle yaşıyoruz, böyle mutlu olunuyoruz.
Ve sonra, torunlar bize yas ederlerken,
Onların neşeşine aşkımız ulaşsın erken.


Johann Wolfgang von Goethe

4 Ocak 2013 Cuma

Kurtuluş

Rettung


Sevgilim beni aldattı, güya
Beni neşeye düşman etti;
Hemen koştum akan suya,
Ve su önümden aktı gitti.

Dikildim kaldım çaresiz, suskun,
Kafam şişti, sanki sarhoşum;
Düşe yazdım nehre, vurgun,
Dünya takıldı bana, malum.

Bir an birşey duydum, çağırıyordu-
O tarafa ardımı dönmüştüm-
Bir sescik, hayran olası ötüm:
'Dikkat et kendine, derindir su.'

Tüm kanımdan birşey sızdı birden,
Gördüm ki, çok şirin bir kızdı;
Sordum: Adın ne? 'Sukızı! '
Ah güzel Sukızı! İyisin sen.

Beni ecelden beri tutarsın,
Sana ebedi canımı minnettarım;
Yalnız bu bence azdır sanırım,
Artık hayatımın da bahtısın!

Ona sefaletimi şikayet ettim sonra;
Gözlerini kapattı bir hayli hoş;
Öptüm onu, oda beni mayhoş,
Ve - bir daha mı, Ölmek asla.


Johann Wolfgang von Goethe

3 Ocak 2013 Perşembe

Manzara Ressamı Amor

Amor als Landschaftsmaler


Sabah bir kayanın tepesinde,
Hareketsiz, dalmıştım sisin derinine;
Gri tonlu gergin bir tül vardı önümde,
Örtmüştü hepsini enine boyuna yine.

Bir Oğlan yaklaştı, sokuldu yanıbaşıma,
Dediki: Ey Arkadaş, nasıl da dik dik
Donmuşcasına bakarsın boş bir kumaşa?
Boyamaya ve oynaştırmaya
Olan hevesini iyice yitirdin mi?

Döndüm kalfaya keza, ve düşündüm saklıca:
Kerata, bana ustalık mı taslıyor acaba!

Devamlı soluk ve avare kalmaksa amacın,
Dedi Oğlan, akıllıca birşey olamaz;
Bak, sana hemen bir tablo yapayım,
Hoş bir manzara boyamasını öğreteyim biraz.

Ve dimdik uzattı işaret parmağını,
Gül gibi kırmızı ve narin,
Oldukça açılmış halının üzerine,
Başladı parmağıyla çizmeye.

En üste güzel bir güneşi olgun kıldı,
Muazzam parlamasıyla gözlerimi aldı,
Bulutların kenarlarını altın yaptı,
Işıkları aralarından daldıra daldıra saldı.

Sonra hafif ve nazik taçlarını boyadı,
Zinde canlanmış ağaçların, tepeleri silsile geçti,
Ardarda sırasıyla seçti, bomboş arkalarda;
Aşağıları susuz bırakmadı,
Irmağı tamamen doğal yaptı,
Sırf güneşin ışıklarıyla pırıldarcasına,
Semadan derelere düşüp şarıldarcasına.

Ah, akarsuyun kıyılarında çiçekler açtı,
Ve orada, çayırda renkler vardı,
Altın ve Emay ve Erguvan ve bir de Yeşil,
Hepsi Zümrüt ve Yakut gibi, sanki değil!

Bunların üzerlerine ak ve pak göğü mineledi
Ve mavi dağları uzaktan uzağa,
Ki, büsbütün hayran ve tekrar yaratılmış gibi,
Bakakaldım kah Ressama, kah Tabloya.

Nasıl, dedi, kanıtladım sana di mi,
Bu sanattan gayet çok anladığımı;
Ama asıl zorunu ilave edeceğim şimdi.

Sonra hemen sivri parmağının ucuyla
Ve muazzam titizlikle ormanda,
Tam sınırında, güneşin ışıkları kuvvetle
Sarı topraktan geri çarptığı yerde
En tatlı kızı çizdi,
Terbiyeli, zarif giyinmiş ve kuşanmış,
Al yanakları doru saçlarının altında,
Ve yanaklarının rengi
Ressamın parmağının ta kendisiydi.

Hey gidi Oğlan! bağırdım, hangi üstat
Seni okuluna aldı ki,
Böyle tabi ve o kadar da kıvrak
Başlar ve bitirirsin hepsini?

Ben böyle konuşurken, öteden koptu
Bir rüzgar ve zirveleri oynattı,
Nehirde tüm dalgaları karıştırdı,
Mükemmel kızın eşarpını doldurdu
Ve, hayretler içindeki beni daha da şaşırttı,
Kız başladı, ayağını kımıldatmaya,
Yürüdü gitti gelmeye, yaklaştı bize,
Başıboş hocayla oturduğum yere.

Artık şimdi herşey, ama herşey kaynaşırken,
Ağaçlar, ırmak ve çiçekler ve perde
Ve kibar ayağı, en tatlı Perinin,
İnanıyormusunuz, ben hala kayamın tepesinde
Put gibi sessiz ve sakin beklemekteyim?


Johann Wolfgang von Goethe

2 Ocak 2013 Çarşamba

Mart

März


Aslında yalnız kar yağdı,
Sırası gelmemiş çiçeklerin,
Tüm çiçeklerin vakti vardı,
Tüm çiçeklerin vakti vardı,
Bizi sevindirmelerinin.

Güneşin bakışı aldatıyor
Işığı ılıman, yanlış.
Kırlangıç ise kandırıyor,
Kırlangıç ise kandırıyor,
Neden? Yalnız gelmiş.

Nasıl sevinsem tek başıma,
İlkbahar o kadar yakında?
Oysa beraber gelsek var ya,
Oysa beraber gelsek var ya,
Anında yaz da burada.


Johann Wolfgang von Goethe

1 Ocak 2013 Salı

Mignon

Bakma konuştuğuma, esasen susuyorum!
Zira gizemim görevim.
Aslında sana içimi dökmek istiyorum,
Ama engelim kaderim.

Vaktinde öteler güneşin seyrini
Karanlık gece, ve zorlar günaydına:
Sert kaya bağrını yarar gani,
Dünya alemden mahrum, olmaz haşa.

Huzur arar herkes dostun kuçağında;
Gam boşalır göğüsde yakınmakla;
Yalnız ahd kapamış dudaklarımı da;
Ancak yaradan kadir açmaya.


Johann Wolfgang von Goethe

Minyon = Sevgili



17 Aralık 2012 Pazartesi

Muhammed'in Şanı

Mahomets Gesang


Görün Taşpınarını,
Şenaçık,
Sanki Yıldız nazarı;
Bulutlardan aşağı
Beslemiş delikanlılığını
İyi ruhlar
Kayalıklar ortası çalılıkta.

Körpe genç
Oynuyor buluttan dışarı
Kaya taşların üzerine,
Şahlanıyor yine
Gökyüzüne.

Doruklar patikalarından
Rengarenk çakılları kovalıyor,
Ve er lider tekmeleriyle
Kardeş pınarlarını koparıyor
Beraberinde ileriye.

Aşağıda derede
Adım atmalarının altında
Çiçekler oluşuyor,
Ve çayır yaşıyor nefesiyle.

Ancak onu ne Gölgederesi,
Ne de bitkiler durduruyor,
Dizlerine dolananlar,
Aşk bakışlarıyla onu okşayanlar:
Ovaya dalıyor koşuşu
Yılansarılımsı.

Irmaklar sırnaşıyor
Cana yakın. Aha varıyor o
Ovaya, gümüşe alışıklı,
Ve ova onunla birlikte dikkat çekiyor
Ve ovanın akan nehirleri
Ve dağlardan inen çınarlar
Ona coşuyor ve ünlüyorlar: Kardeş!
Kardeş, kardeşleri al git,
Al da git ihtiyar babana,
İlelebet okyanusa,
Apaçık kollarıyla
Bizleri bekleyen.
Ah! Nafile açılan,
Özleyenlerini kucaklamaya;
Çünkü yiyor bizi bu ıssız çölde
Hasetli kum; Güneş yukarda
Kanımızdan emiyor; Bir tepe
Bizi gölcüğe köstekliyor! Kardeş,
Kardeşleri ovadan al,
Dağlardaki kardeşleri de al
Al, al da git babana!

Hadi hepiniz gelin! -
Ve işte büyüyor o şimdi
Daha fevkalade, en yakın kuşak
Hükümdarı yukarıya kaldırıyor!
Ve yuvarlanan utkuyla
Ülkelere ad veriyor, şehirler
Ayaklarının altında gerçekleşiyor.

Durdurulamadan çağlıyor devamlı,
Kulelerin alev doruklarını,
Mermer ocaklarını, kendisiyle dopdolu alemi
Geride bırakıyor.

Sedir binaları yüklüyor saten
Kocaman omuzlarına; hızla
Şanlanıyor gövdesinin üstünden
Bin bir bayrak havalarda;
Görkemliliğinin kanıtları.

Ve böylece sırtlıyor kardeşlerini,
Definelerini, evlatlarını
Bekleyen yaratana
Sefa köpürerek yüreğine.


Johann Wolfgang von Goethe
(1772/73)

13 Aralık 2012 Perşembe

Mülkiyet Üzerine

Mülkiyet:
Biliyorum ki ben,
Ruhumdan akıp gelmek isteyen düşünceler
dışında,
Hiçbir şeye sahip değilim.
Biliyorum ki ben,
Tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım
anlar dışında,
Hiçbir şeye sahip değilim.


Johann Wolfgang von Goethe

Neşe Ve Izdırapla

Neşe ile ızdırapla,
Düşünce ile dolu iken,
Tükenmez ezalar içinde,
Ümitler, tereddütler geçirirken
Kederler içinde yoğurulurken
Mesut olan,
Ancak seven ruhtur.


Johann Wolfgang von Goethe

Nezia’ya

Beni niçin dayanılmaz çekersin,
Ah, o depdebeye?
Uslu gençken mesut değilmiydim
O sıkıcı gecede?

Odama gizlice kapanmış,
Mehtapın ışığı altında,
Ürperten aydınlığıyla kuşanmış
Kanıksadım uykumda;

Rüyamda dolu dolu altın saatleri
Halis hevesle,
Tatlı simanı hissettikten beri
Yüreğimin en dibinde.

Hala benmiyim, onca ziyanın arasında
Oyun masasında tuttuğun?
Çoğu çekilmez zırvaların karşısında
Aslında lutfun?

Daha cazip gelir bana baharın çiçekleri
Şimdi artık koridorda olmayan;
Sen, Meleğim, nerdeysen, aşk ve şefkat veri,
Nerdeysen, orada doğa sana hayran.


Johann Wolfgang von Goethe


Not: Şiir Goethe’nin Lili’ye (Lili Schönemann) olan büyük aşkının asıl efkarını anlatır. İki farklı Dünyanın bireyleri olan sevgililer ancak gerekli mesafeyi koyarak vede koruyarak birbirlerini anlayabilmekle beraber ayrı ve oldukça mesut kalabilmişlerdir.

Nezia: Aşiretinden başkasına nikâhlanmış olan kadın.

Nisan

Gözler, söyleyin, söyleyin, ne dersiniz?
Dediğiniz pek de hoş şey ya,
En tatlının sedasından hatta;
Aynı manada sorsanız da siz.

Genede sualinizi anladım sanırım:
Bu gözlerin ardındaki vuzuhda
Aşk ve hakikat dolu bir kalb var
Şu anda yalnızlığıyla kanım,

Ağız tadında rahatı, huzuru olmalı,
Onca kısır ve körlerin arasında,
Nihayet bir iltifat bulmakla,
Beraber saymasını bilen itibarlı.

Ve ben bu şifreleri incelemeye
Dalmışken bu ara içimde,
Baştan çıkartın kendinizi sizde,
Benim bakışlarımı çözmeye!


Johann Wolfgang von Goethe

12 Aralık 2012 Çarşamba

Ormanda Yürüyordum

Ormanda yürüyordum
Öylesine ve kendimce
Ve hiçbir şey aramamak
İşte buydu niyetim.

Sonra gölgeler arasında
Bir çiçekçik gördüm,
Yıldız gibi parıldayan,
Bir göz gibi gülümseyen.

Yerinden koparmak isterken onu,
İncecikten bana:
Solup ölmemi istiyorsun.
Tutup kopararak beni? deyiverdi.

Onu kökleriyle birlikte,
Hiç incitmeden çıkarıp,
Güzel evin başındaki,
Büyük bahçeye taşıdım.

Büyük sakin bahçede,
Ektim onu yeniden.
Şimdi o küçük, güzel çiçek
Büyüyor durmadan, çiçek açıp, gülerek.


Johann Wolfgang von Goethe

Yaban Gülü

Bir çocuk, küçük, küçücük bir gül
Bir nazlı gül gördü kırda;
Doğan gün kadar güzeldi,
Yaklaştı koşup yanına
Baktı gülen gözleriyle.
Küçük, küçücük, pembecik gül
Bir küçük gül kırlarda.

Çocuk, dererim seni, dedi
Kırlardakı nazlı güle;
Gül de ona cevap verdi;
Batırırım dikenimi
Kalır sızısı elinde,
Katlanamam bu acıya,
Küçük, küçücük, pembecik gül
Bir küçük gül kırlarda.

Ama çocuk derdi yine
Kırlardaki küçük gülü;
Gül batırdı dikenini
Ah'larına hiç bakmadan
O katlandı acısına.
Küçük, küçücük, pembecik gül
Bir küçük gül kırlarda.


Johann Wolfgang von Goethe

Prometheus

Karart göklerini Zeus,
Duman duman bulutlarla;
Diken başlarını yolan çocuk gibi de
Oyna meşelerin, dağların doruklarıyla.
Ama benim dünyama dokunamazsın,
Ne senin yapmadığın kulübeme
Ne de ateşini kıskandığın ocağıma.

Su evrende siz tanrılardan
Daha zavallısı var mı bilmem:
Kurban vergileri
Dua üfürükleriyle beslenir
Haşmetli varlığınız zar zor.
Size umut bağlayan budalalar,
Çocuklar, dilenciler olmasa
Yok olur giderdiniz çoktan.

Ben de bir çocukken
Ne yapacağımı bilmez olunca
Çevirirdim güneşe doğru
Görmediğini gören gözlerimi;
Yakarışımı dinleyecek
Bir kulak varmış gibi yukarda;
Varmış gibi derdimle dertlenecek
Benimkine benzer bir yürek yukarda.

Azgın devlere karşı
Kim yardım etti bana?
Kim kurtardı beni ölümden,
Kim kurtardı kölelikten?
Su benim yüreğim değil mi,
Kutsal bir ateşle yanan yüreğim,
Her işi başarmış olan?
O değil mi coşup taşarak,
Yukarda uyuyanı aldatarak
Başımı beladan kurtaran?

Benim seni kutlamam mi gerek? Niçin?
Hiç derdine derman oldun mu sen
Derdine derman bulamayanın?
Gözyaşını sildin mi hiç
Başı darda olanların?
Kim adam etti beni?
Güçlüler güçlüsü Zaman
Ve önü sonu gelmeyen Kader, değil mi?
Onlar değil mi
Senin de benim de efendilerimiz?

Sen yoksa beni
yasamaktan bıkar mı sandın?
Kaçar çöllere giderim mi sandın
Açmıyor diye
Tüm düş tohumcukları?

Bak işte, yerli yerindeyim;
İnsanlar yetiştiriyorum bana benzer;
Bütün bir kuşak benim gibi,
Acılara katlanacak, ağlayacak,
Gülecek, sevinecek,
Ve aldırış etmeyecek sana
Benim gibi!


Johann Volfgang von Goethe

Sabit Esas

Stets derselbe


Pazarda dolaşıyorum
Kalabalıklar arasında,
Ve Dilbere rastlıyorum
Umumun tam ortasında;
Yürürüm ileriye, peşim sıra gelir hemen,
Sanki gölgem olur karşıdan;
Elbet hiç kimse farkedemez bizi, resmen
Birlikte kaynaşırız karışmadan.

"İhtiyar, yetmedi de, hatta!
Israrla Kızdan bahsedersin!
O sürmeli genç hayatta,
Ömre bedel inat eden sensin.
Şimdi hangisi gününü ballandırıyor?
Haydi, apaçık söyle."
Ah bakın, beni nasıl saf selamlıyor.
İşte sabit esas öyle.


Johann Wolfgang von Goethe

11 Aralık 2012 Salı

Salın Gitsin İnatçı Firarı

Laßt fahren hin das allzu Flüchtige


Salın gitsin inatçı firarı!
Ona her nasihat beyhude;
Hamarat fanide ısrarlı,
Hoş göç eder ebediyete.

Böylece beşeri kazanır zinde
Ardı ardına o körpe kudreti;
Yalnız tabiat, asıl güvence,
Ancak o yaşatır ilelebeti.

Takdirinde çözülür yüce meali
Malum ikinci vatanımızın;
Çünkü eski günler misali
Ezel kefil kılar ansızın.


Johann Wolfgang von Goethe

Seher İndi Semadan Aşağı

Dämmrung senkte sich von oben


Seher indi semadan aşağı,
Artık tüm yakınlar uzak;
Evvela yükselen ancak
Hoş ziyalı akşam yıldızı!

Herşey dolaşırken belirsize,
Sisler göğe doğru sızıyor;
Koyu karanlıklarda derince
Dinlenirken göl zıtlar yansıyor.

Şimdi, arazinin doğusunda
Seziyorum Ayın şanını perdahıyla,
Narin meranın saçak dallarıysa
Şakalaşıyorlar sonraki akında.

Oynaşan gölgelerin arasından
Titriyor Lunanın cazibesi Tan
Ve gözden dalıyor nem içeri
Serinliyor kalbin en dipleri.


Johann Wolfgang von Goethe

Sevgilinin Yakınlığı

Seni düşünüyorum, güneşin ışıkları denizden aksedince
Seni düşünüyorum, ayın pırıltıları kaynaklara vurunca.
Seni düşünüyorum, uzak bir yol üstünde tozlar havalanırken,
Karanlık bir gecede, dar bir tahta köprüde bir yolcu ürperirken.
Seni düşünüyorum, boğuk uğultularla orda yükselirken dalgalar.
Kulak kesilmek için koruluktayım, sık sık her şeyin sustuğu anlar.
Uzakta olsan bile ben senin yanındayım, sende yakınımdasın.
Güneş batıyor, biraz sonra, beni ışıtacak yıldızlar ne olurdu burda
Yanımda olsaydın


Johann Wolfgang von Goethe