Şiir, Sadece: Polonya Şiiri
Polonya Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Polonya Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Aralık 2013 Cuma

Düş Gördüm

Düş gördüm. Benliğimden uzak.
Var olduğumdan beri ve bulduğumdan beri kendimi.
bütün gün sırtımda taşıyarak
bilinmedik bir gecenin yıldızlı anahtarını.
Vaktiyle yoktum
O zaman gölgemdi
gösterin varlığımı.
Hoşça kal diyorum artık. Bundan sonra
görmeyeceğim bir daha seni!
Benden uzaklara git
gömül kötü bir uykusuzluğa
gözlerini açarak ve esneyerek.


Jeny Picowski
Çeviren: M. Uyguner

19 Aralık 2013 Perşembe

Çakıltaşı

Çakıltaşı
kusursuz bir yaratıktır

kendisinin dengi olan
sınırlarını iyi bilen
çakılsı bir anlamla doludur
baştan başa

İnsana bir şey anımsatmayan bir kokuyla
ne ürkütüp kaçırır, ne isteklendirir

ateşi de soğuğu da
tamdır ve onur doludur

büyük bir pişmanlık duyarım
onu elime aldığımda
soylu gövdesi hemen
yapay bir sıcaklığa bürünür

-Kendimize uydurmalıyız çakıltaşını
bize sonuna dek dingin
ve saf bir gözle bakacak olan


Zbigniew Herbert
Çeviren: Gürkal Aylan

18 Aralık 2013 Çarşamba

Vietnam

"Kadın, adın nedir?" "Bilmiyorum."
"Yaşın kaç? Nerelisin?" "Bilmiyorum."
"Niçin o tüneli kazıyordun?" "Bilmiyorum."
"Ne zamandır gizleniyorsun?" "Bilmiyorum."
"Niçin ısırdın parmağını?" "Bilmiyorum."
"Bizden sana zarar gelmeyeceğini bilmiyor musun?" "Bilmiyorum."
"Kimin tarafındansın?" "Bilmiyorum."
"Bu bir savaş, seçimini yapmalısın?" "Bilmiyorum."
"Köyün hala yerinde duruyor mu?" "Bilmiyorum."
"Şunlar senin çocukların mı?" "Evet."


Wislawa Szymborska
Çeviren: Tuğrul Asi Balkar

17 Aralık 2013 Salı

Yüzyıl Devrederken

Diğerlerinden çok daha iyi olacaktı, 20 inci yüzyılımız,
Ama bunu kanıtlayacak zamanı yok artık.
Yıllar sayılı,
adımı kararsız,
soluğu yetersiz.

O kadar çok şey oldu ki şimdiye kadar
olmaması gereken.
Olması gerekenlerse
olmadı.

İlkbahar olacaktı yolunda,
ve mutluluk da, öteki şeyler arasında.
Korku dağları ve vadileri terk edecekti.
Gerçek yalanın hakkından gelecekti.
Bazı felaketler
hiç yaşanmayacaktı bir daha
savaş gibi ve açlık gibi ve ötekiler gibi.

Bunlara saygı gösterilecekti:
savunmasızların savunmasızlığına,
güvene ve benzeri şeylere.

Kim bu dünyadan zevk almak istiyorsa
olanaksız bir görevle yüz yüzedir.

Akılsızlık komik değil.
Akıllılık neşe vermez.

Umut
o bildiğin aynı genç kız değildir artık
ve ötekiler gibi. Yazık.

Tanrı inanacaktı sonunda insana:
güvenilir ve güçlüdür,
güvenilir ve güçlü ama
hala iki farklı beşer olduğuna.

Nasıl yaşamalı-bana bunu sordu birisi mektupta,
pek çok şey gibi bunu da
sormak istediğim birisi.

Yeniden ve her zamanki gibi,
ve yukarıda görüldüğü üzre
daha acil sorunlar yoktur
denenmemiş olanlardan başka.


Wislawa Szymborska
Çeviren: Tuğrul Asi Balkar

16 Aralık 2013 Pazartesi

Bazıları Şiir Sever

Bazıları-
yani herkes değil. Herkesin çoğunluğu bile değil ama azınlığı.
Okulları hiç sayma, orada zorunlu,
ve şairlerin kendileri,
olsa olsa her bin kişiden ikisi.

Sever-
ama kimisi de tavuk suyuna şehriye çorbası sever,
kimisi yersiz övgüleri ve mavi rengi sever,
kimisi modası geçmiş atkı sever,
kimisi haklılığını kanıtlamayı sever,
kimisi bir köpeği okşamayı sever.

Şiir-
ama ne menem bir şeydir şiir?
Bir dolu sallantılı yanıt
verildi bu soruya.
Ama anlamıyorum ve anlamıyorum ve sıkıca tutunuyorum ona
düşmemizi engelleyen parmaklık gibi.


Wislawa Szymborska
Çeviren: Tuğrul A. Balkar

14 Aralık 2013 Cumartesi

Yıldızlara Dedim Ki

Yıldızlara dedim ki
birer şamdan olun
ve her elde
yedi kollu şamdan

Kayın ağacına dedim ki
kır at
ol
Ve işte kişniyor kayın ağacı
kuyruğuyla
kovuyor kuşları

Kendime dedim ki
akgürgen ol
akgürgen ol
Ve binlerce
pas renkli yaprak
oldum

Ve gürültüm uğuldadı
her türlü diliyle
sonbaharın


Jerzy Harasymowicz
Çeviren: Muzaffer Uyguner

7 Aralık 2013 Cumartesi

Umut

Hani bir başarabilirsek düşündüklerimizi eğer
Ve taşralı aklımızın
Ve özel gevezeliklerimizin
Küçük saksılarında büyüttüğümüz bütün güneşler
Aydınlatabilirse şu geniş ufku
Ve söylemek zorunda değilsek eğer dahi olduğumuzu ...

Çünkü bunu bizden başkaları söyler
Ve kutsal ışıklar
Gökkuşağı gibi kutsal ışıklar
...Eeeh gevezelik boşuna
Hani bunu bir başarabilirsek Baylar
Hah işte o zaman içelim allahına kadar ...


Jerzy Harasymowicz
Çeviren: T. Ciecierska-Chlapowa ve O. Güney

30 Kasım 2013 Cumartesi

İlkel Silojizm

Güzel olan hiçbir şey bedava değil
Gel gör ki güneşin batışı bedavadır.
Öyleyse güzel değil.
Ama Lord'ların cirit attığı "prima" bir lokalin
yüz numarasında kusabilmek için
Ödemek gerek fiyatını votkanın
Ergo.
Bu dans ahırında ayakyolu güzeldir
De, güneşin batışı değil.

Söyleyeyim size ki palavradır bu.

Güneşin batışını seyrettim
Ve ayakyolunu danslı gazinolarda.

O kadar bir fark görmüyorum pek aralarında.


Jerzy Harasymowicz
Çeviren: T. Ciecierska-Chlapowa ve O. Güney

23 Kasım 2013 Cumartesi

Yabancı Diller

Pipo içer mi baban
Evet babam pipo içer.
Yes my father smokes the pipe
Tekrar ettikçe bu cümle
Açacak sana dostum
Dünyaya
bir pencere.
Şeytanın gözlerinden daha güzel mi güzel
Bir barda oturduğun zaman Brodway'de
Şüphesiz soracaklar sana o an
Pipo içer mi baban
İşte o zaman yapıştır cevabını dudağında gülümsemen
Yes my father smokes the pipe
Görüyor musun bak
Ne harika...


Jerzy Harasymowicz
Çeviren: T. Ciecierska-Chlapowa ve O. Güney

16 Kasım 2013 Cumartesi

Erteleyiş

Öbür gün, evet, en erken öbür gün ...
Yarını, öbür günü düşünmeye ayıracağım.
o zaman çözümlenecek her şey, ama bugün değil...
Hayır, bugün değil, yapamam bugün.
Şu benim inatçı öznel nesnelliğim,
Gerçek yaşamımın bölünmeli uykusu
şu tutulduğum ve bitmek bilmeyen yorgunluk
tüm dünyanın yorgunluğu bir tramvaya binmek için ...
İşte öyle bir ruh ...
En erken öbür gün ...
Bugün salt hazırlanacağım.
yarın öbür günü düşünebilmek için
Hazırlayacağım bugün kendimi ...

Sonucu bu belirleyecek.
Şimdiden tasarladığım bir şeyler var ama kalsın;
bugün tasarı da yok
O işe yarını ayırdım.
yarın oturacağım masanın başına
dünyayı yenmek üzere.
Ama ancak öbür gün yeneceğim dünyayı...
Ağlamak geçiyor içimden
çok ve apansız ağlamak istiyorum
göstermeden içimden.
Hayır, fazla sormayın, bir sır bu
söyleyemem.

Çocukken bir hafta boyunca sevinirdim
pazar günü gideceğim sirke ...
Bugün beni sevindirebilen tek şey
çocukluğumun bir hafta süren pazar sirkleri.
Öbür gün başka bir insan olacağım.
yaşamım zafer kazanacak,
gerçek yanların, zekam, okumuşluğum
ve yetişkin her şeyim toplanacak
halka açıklanmak için ...
Ama en erken ertesi gün sabah açıklanmaya;
bugün uyumak istiyorum, tasarı işi yarın.
Bugün, nasıldı yahu: hangi gösteri
yaratacak yeniden çocukluğumu?
Yaratsın ki gidip biletleri alayım yarın
büyük oyun için öbür günkü ...
Hayır, daha önce değil...
Halkın karşısında öbür gün alacağım pozu
yarın çalışacağım.
Nihayet öbür gün görülecek
bugün olmadığım ben.
Öbür günden önce değil...
Ne denli üşürse sahipsiz bir köpek
işte öyle yorgunum ben.
Yorgunum sadece,
Sözümü yarına saklıyorum ya da öbür güne ...
Evet, belki öbür günden önce değil...
Gelecek ...
Evet, gelecek ...


Fernando Pessoa
14.4.1928
Türkçesi: Gürhan Uçkan

9 Kasım 2013 Cumartesi

Günlük 1968-1975

XXIX

Bir çiçekler devrimi mi?
Evet.
Ama örtmek için değil sadece
çiçek tozlarını yaslı Afrika'mızın
karanfilden bayraklarla.
Dişilikleri yemiş tadıyla yüklü
çiçekler gerek bize.


XXX

Kızıl kuşlar düştü ansızın
her gece öldürülen aydan,
ağaç kütüklerine kondular
bir mızrağın
erkekçe sivriliğiyle.
Gördük.
ateş örüyorlardı gagalarıyla,
kanat çırpıyorlardı,
yıldızların kanıyla alev alev.
ve direklerde
sallanıyordu
kanatları...

Bayraklar.


XXXIII (o yıpranmış çocukluk simgesiyle bitireceğim. Evimin karşısındaki bahçede bilye oynayan çocuk. Söyle. Şair, gerçek Devrimi'nin yitik sevincini söyle!)

Bahçenin köşesinde,
kör gözlerle çevrelenmiş bu bulutlu günde.
yeri kazmaya başladı çocuk,
ansızın durdu, eli yanmıştı.
eli yanmıştı duru güneşin lekeleriyle.
parmak derilerinin
tatlı umudunu
geride bırakarak ölen
o tanrıların gömdüğü güneşin lekeleriyle.
Yansın,
elin,
bileğin,
kolun.
Duru Ateş'in alevi.
bir gün o alevle kuracaksın bir başka dünyayı.
gölgelerde bir başka beyazlık belirecek.
katillerin gölgelerinde bile.
Haklı bir dünya.
fabrikalar dünyası,
ağaçlar yaprak değil,
rüzgarını taşıyacak kadın saçlarının.
Her taşta, her yemişte, her gölde, her çiçekte,
her yanardağda.
tam ortasında gezegenin
çiçek tozlarıyla yüklü yüreğinin vuruşunu duyacak herkes
- yanık ellerin çocuğu.


Jose Gomes Ferreira
Çeviren: Ülkü Tamer

12 Ocak 2013 Cumartesi

Kanıt

Oysa sen bilirsin cehennem alevlerinin ne olduğunu.
Anlatırsın da o alevleri; Somuttular,
Uçlarında yırtıcı kancalar vardır, etini koparıp
Didik didik ederler, kemiğe kadar. Sokakta yürüyordun
Bunlar olup biterken: Kırbaçlar indikçe kan fışkırıyordu.
Unutamazsın, hiç kuşkun yok: Bir cehennem var besbelli.


Czeslaw Milosz
Çeviren: Talat Sait Halman

11 Ocak 2013 Cuma

İthaf

Seni kurtaramamıştım,
Sen kulak ver bana.
Bu yalınkat sözlerimi anlamaya çalış
Çünkü bir başkası utandırır beni.
İnan bana, söz sihirbazlığı yok bende.
Sana sessizlikle bir bulut ya da ağaç gibi sesleniyorum

Beni güçlendiren, ölüm demekti senin için
Bir çağa veda ile bir yeniçağın başlangıcını karıştırdın,
Ve nefretin ilhamı ile şiirsel güzelliği,
Kaba kuvvetle narin düzeni.

İşte sığ Polonya ırmaklarının vadisi, apak sisin içine
Atılmış upuzun bir köprü. İşte yıkık bir kent.
Rüzgar senin mezarına martı çığlıkları serpiyor
Ben konuşurken seninle.
Şiir nedir ki kurtarmazsa
Ulusları, insanları?

Resmi yalanların suç ortağıdır,
Az sonra gırtlakları kesilecek ayyaşların şarkısı,
Liseli kızlara eğlencelik
Güçlü şiire özlem duydum ya ne olduğunu bilmeden,
Yararlı amacını geç öğrendim ya.
Kurtuluşumu işte bunda buldum, yalnız bunda.

Darı ve haşhaş tohumları dökerlerdi mezarların üstüne
Kuş biçiminde gelen ölüleri beslemek için.
Bu kitabı buraya ben senin için koydum.
Sen eskiden yaşamıştın.
Bir daha bizi ziyaret etme diye.


Czeslaw Milosz
Çeviren: Talat Sait Halman

10 Ocak 2013 Perşembe

Düşüş

Bir insanın ölümü, güçlü bir ulusun düşmesi gibidir.
Geçmişte kalmıştır yiğit orduları, kaptanları, yalvaçları.
Görkemli limanları, denizlerde egemen gemileri.
Ama artık o ulus, kuşatılmış kentleri kurtaramaz,
Antlaşma yapamaz başka uluslarla,
Kentleri boşalmıştır, halkı darmadağın,
Devedikeni kaplamıştır eskiden ekin dolu topraklarını,
Ülküsü unutulmuş, dili yitip gitmiştir:
Bir köy ağzı kalmıştır ta yükseklerde, dağ başlarında.


Czeslaw Milosz
Çeviren: T. S. Halman

9 Ocak 2013 Çarşamba

Armağan

Ne mutlu bir gün
Sis erkenden kalktı. Bahçede çalıştım.
Kırlangıçlar konuyordu çiçek açmış hanımeline.
Benim olsun diye can attığım bir şey yoktu dünyada.
Kimse imrenmeye değmezdi bence.
Unuttum acısını çektiğim kötülüklerin.
Eskiden de aynı adam olduğum, tedirgin etmedi beni.
Ağrı sızı duymadım bedenimde.
Doğrularken masmavi gökle yelkenleri gördüm.


Czeslaw Milosz
Çeviren: Talat Sait Halman

8 Ocak 2013 Salı

Şiir Sanatı

Ben hep daha geniş ferah bir biçime ulaşmaya çalıştım.
İstedim ki şiirim düzyazının baskısından özgür kalsın,
Yazarı ya da okuru yüce kıvranmalara sürüklemeden
Karşılıklı anlayış sağlasın aramızda.

Arsız bir şey var şiirin öz gerçeğinde,
İçimizde olduğunu bilmediğimiz bir şey fışkırıverir de
Gözümüzü kırpıştırırız bir kaplan ortaya atılmış gibi.
Aydınlıkta dikilip duran, kuyruğunu kamçı gibi vuran bir kaplan.

Onun için şiiri yazdıran bir ifrittir derler ki doğrudur.
Ama melek olduğunu söylemek abartmadır ne de olsa.
Kim bilir nerden gelir şairlerin gururu?
Ne kadar zayıf oldukları meydana çıkıyor da hep mahcup düşüyorlar.

Sağduyulu bir insan, bir ifritler kenti olmak ister mi ki?
Babalarının evindeymiş gibi rahat oturan, türlü diller konuşan.
Şairin dudaklarını ya da elini çalmakla yetinmeyen bu ifritler,
Kendi keyiflerine göre değiştirmeye çalışırlar şairin yazgısını.

Günümüzde marazi olan şeyler geçer akçe.
Belki de şaka ediyorum sanacaksınız.
Ya da diyeceksiniz ki sanata övgüler düzmek için
Yeni bir kinaye ve alay yöntemi bulup çıkardım.

Bir zamanlar hikmet dolu kitaplar okunurdu yalnız,
Acıya sefalete onlarla katlanırdık.
Alt tarafı, akıl hastalıkları doğuşlarından
Çıkıp gelen binlerce yapıtın sayfalarını çevirmek gibi değil bu.

Yine de dünya göründüğünden çok başka,
Biz bambaşkayız çılgınlıklarımızda kendimizi gördüğümüzden.
O yüzden, insanlar sessiz duruyorlar da erdemle
Saygısını kazanıyorlar hısım akrabanın, konu komşunun.

Şiirin amacı, tek bir kişi olarak kalmanın
Ne denli güç olduğunu hatırlatmaktır bizlere,
Çünkü evimizin kapısı açıktır, anahtarı yoktur,
Görünmez konuklar boyuna girip çıkarlar keyfince.

Şu söylediklerim, amenna, şiir değil,
Çünkü şiir seyrek yazılmalı, heveslenmeden, zorla,
Dayanılmaz bir baskı altında, ancak iyi ruhların -
Ecinnilerin değil - bizi dile getireceğini umarak.


Czeslaw Milosz
Çeviren: Talat Sait Halman

7 Ocak 2013 Pazartesi

Polonya Baharı

- Parça -


Burada, bu çorak ülkede
Traktör süren genç kız
Senin şarkıların bunlar, açtığın karıklar
Burada, Oder ile Bug arasında.

Burada senin gençliğin, ihtiyarlığın
Beşiğin ve mezarın
Burada senin o uslu acın
Yalnızlığın ve aşkın.

Zengin ettiler seni ve soydular.
Özgürleştirip zincirlere vurdular
Çağırdılar ve kovdular
Burada yalan söylediler sana

Burada - toprağa kök salmış durumda-
Tekrar bulabilirsin gözlerinin parıltısını
Zamanını adlandırabilirsin,
Mührünü açabilirsin dudaklarının
Omuzlarını salabilirsin dilediğince.

Geçen yılın o diri yaprakları
Mayıs'ını donatmıştın ya hani
Sararmış, savruluyor rüzgarın önünde
Boğulmaya gidiyorlar kafilelerle
Bizim Vistül'ün boz bulanık sularında.


Juliusz Zulawski
Çeviren: Özdemir İnce

Herakleitos'un Torunları

Yuvarlak zamana inanmıyoruz artık
ne de sarmal dağın dağlığına
bir düzendir geçmiş denilen şey
gelecek ise bir şaşırtmaca
Bir pencere açtılar bize
ama bir şey göremezsin
Dudaklar verdiler bize
aynı suyu tekrar içmeyelim diye
Ateşli düşler verdiler bize
ve tuhaf bir dil konuşan günlük yaşam
giderek alıştık ona
şimdi az çok anlıyoruz.


Adam Vazyk
Çeviren: Özdemir İnce