Şiir, Sadece: Romen Şiiri
Romen Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Romen Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2017 Pazartesi

Yıllar Geçiyor

Yıllar geçiyor -ovaların üzerinde upuzun bulutlar-
Ama artık bir daha geri dönmüyorlar.
Artık avutmuyor beni eskiden başımı döndüren ne varsa:
Masallar, çalgılar, oyunlar, boş inançlar.
Çocuk alnıma dinginlik armağanı getiren şeyler.
Anlamakta güçlük çekiyorum, oysa apaçık anlamları.

Bugün boş yere sarıyorsun beni gölgelerinle.
Gizemlerin saati, günün veda saati.

Hayatın geçmişinden bir ses koparmak isterdim,
Tekrar titreyesin diye sen, ruhum, onu duyunca.

Elim dolaşıp duruyor boş yere lirin telleri üzerinde.

Her şey yitip gitti gençliğin ufkunun arkasında
Ama tek sözcük çıkmıyor zamanın güzel ağzından!

Saatler, günler, aylar, yıllar yığılıyor arkamda.

Bense gittikçe gömülüyorum dipsiz karanlıklara.


Mihail Eminescu
Çeviren: Özdemir İnce

28 Eylül 2013 Cumartesi

Mektuplar

Sis. Bir tekenin alnı gibi parlak bir gecede yazıyorum sana.
Ve yeşil ceviz kabukları gibi acı ağzımın içi,
Birbirimizi unuttuğumuz için yazıyorum sana.
Gözkapaklarımızın kırpışmasıyla unutacağız diye
düşünüyorum.
Dinle, yürüyoruz. Birden düşüyor yüzüme dağınık saçlarım.
Rüzgar esiyor.
Dallar, tozla ağırlaşmış, hafif bir uğultuyla arıyor
birbirini,
Bir söğüt ağacı, bir de deniz. Durduk: kum dolmuş
sandallarımı silkelemek istedim.
Hepsi bu. Ayak bileklerin daha sevimli benim için
göklerden ve topraktan.


Maria Banus
Çeviren: Muzaffer Uyguner

27 Eylül 2013 Cuma

Külün Sesi

Bilmem ki ben kimim;
her şey ben oldu çıktı.
kimim bilmem, ama ağırım, gene de ben benim
Hafifim, ama ağırım, uğursuzluk gibi.
Ben taş,
ben sonuna ermemiş yaşam.

Katiller, benimle oynamayın,
ben canlıyım, parmaklarınızda
atın isterseniz denizlere beni,
ben külüm, dururum sizin kabınızda.

Haydi kaçın, külüm ben, girebilirim
bir gölge gibi kapınızın altından,
çarpabilirim uyuyan yüzünüze,
külden dudaklarımla sizi öpebilirim.


Eugen Jebeleanu
Çeviren: A. Kadir - A. Timuçin

26 Eylül 2013 Perşembe

Ölüler

Sevmediğim ölüler,
Beni unutan ay gibi soğuk
Çıkıveriyorlar karşıma.
Sıkılmış dişleri ile görünüyorlar.
Görünmez bir kılıca benzer
Soğukluklar ile izliyorlar beni.
Gözleri kapalı.
Görmek istemiyorlar beni.
Dudakları kalkık
Ve hor görücü,
Yırtamaz bir kağıt gibi.
Bu dudaklar der ki: -Bundan böyle,
Bizsiz yapın işlerinizi,
Bazıları der ki; -Hayır!
Belki de hiçbir şey demezler,
Bir şey söylemek istemezler.
Kayalar gibi çıplak
Ölüler çıkıyor karşıma
Ve yabanıl soğukluklar ile görünüyorlar
Ve hep
Emrediyorlar
-Kaç!
Sevmediğim ölüler.
Nasıl korunacağımı bilmediğim ölüler.


Eugen Jebeleanu
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Kanımda

Hayır, hiçbir şey yok söyleyecek.
Herkes gelebilir oraya avlanmaya
İsteyen gelebilir bulanık sulara-
Sırt çevirdim güneşe bile.

Başı kesilmiş şakrak kuşuyum.
Seyrediyorum dev ağaçları:
Her dalda asılmış biri var.
Beni de öldürsünler istiyorum.

Siz, savaşlara doymayanlar,
Şu meyveleri tadın bir kez de!
Sonra bir şeyim kalmayacak söylenecek.
Çirkef kokuşup kaynaşıyor.

Her adımda, dört bir yanda.
Direniyorum üzerinde bu taşın.
Ah! bugünkü tarih
Ağlıyor, dostlarım, kanımda.


Mihai Beniuc
Çeviren: Muzaffer Uyguner

25 Eylül 2013 Çarşamba

Höyüklü Alan

Yüklemiş yıldızları arabasına gece
Kasıp kavuruyor ortalığı bir rüzgar.
Bir İskit kralı uyuyor şu höyüğün altında
Öbüründe Got kralı var.

Yatıyor kılıçları yanlarında sessiz
Ki ne gövdeler doğramışlardı hayatta.
Duruyor olduğu gibi kemik sapları ya,
Pas yemiş şimdi keskin yüzlerini.

Bir savaş yeriydi daha dün
Şimdi ekinlerin dalgalandığı şu alan.'
Çiziktirmeye kalk bir sopayla toprağı
Ya bir kırık kargı çıkar ya kalkan.

Bir ot yığınına uzanıyorum yorgun.
Uğultusu geliyor derinlerden savaşların.
Askerler, sakallı askerler, başlarında tolga
Ve eyerlerinde atlarının düşman kelleleri asılı.

Başıboş kafilelerde uzun arabalar dizisi
Salkım saçak kadınlar ve çocuklar uğultusunda.
Bilmiyorum bir rüyada mıyım, uykuda.
O günlerinde miyim tarihin yoksa?

Yok hükmü kralların, kalmamış kudreti
Bağırıp çağırmaya bize, vurmaya başımızı.
Yanmış sönmüş solukları
Bir ak alev gibi her biri.

Kelebekleriz biz de kanatları süslü
Şafakta doğarız yok oluruz akşamla.
Üstünden toz olmuş sevgilerimizin
Samanyolu akar, o köpük ırmağı.


Zaharia Stancu
Çeviren: Yahya Benekay

24 Eylül 2013 Salı

Kıyıda

Deniz, burası, burası kum,
Denizdim ben, kumdum ben.
Bir sesim, bir yüzüm olduğu gün
Olduğu gün başladı çilem.

Ne güzel olurdu!.. Ne güzel olurdu.
Bin yıl önce rastlasaydım sana.
Ne güzel olurdu ... Ne güzel olurdu
Yüz bin yıl önce rastlasaydım sana!

Gökten çalardım ateşi... Çalardım ateşi
Prometeden önce, çok önce ondan,
Mağaramıza getirirdim, sana getirirdim onu
Yaz meyveleri gibi avuçlarımda.

Ceylanları vururdum oklarımla
Yaban sığırını ucu yakılmış kargımla
Göllerde cennet kuşunu yakalardım.
Cennetin ormanlarında verirdim sana.

Senin için altın balıklar avlardım
Şu masmavi denizde.
Olgun elmasını ayın koyardım önüne
Çoban yıldızının kırmızı kirazını.

Ah! Ne iyi olurdu, ne iyi olurdu
Dünya yaratılırken rastlasaydım sana.
Şimdi yapayalnız, kıyıda, yapayalnız,
Köpüklü dalgalar arasında görüyorum seni.
Kumda ayaklarının izini
Rüzgar silmiş, silmiş sular ...

Deniz burası, burası kum.
Denizdim ben, kumdum ben.
Kumdum ben, görmedin beni.
Denizdim ... Deniz olacağım yeniden
Kumdum, kum olacağım yine.
Kum olacağım, kum, muhakkak.


Zaharia Stancu
Çeviren: Yaşar Nabi

23 Eylül 2013 Pazartesi

Dünyanın Bir Ucunda

Dünyanın bir ucuna varmışım
Tahta bir tepsiye dokundum tık tık
Bir kapı açan yok bana.
Yok bir merdiven uzatan
Uçmak, çıkmak inmek için.

Dünyanın bir ucuna varmışım
Tahta bir tepsiye dokundum tık tık
Boşuna tınladı tepsi boşlukta.
Yer yaşamakta, gökler canlı,
Dünyanın bir ucu ıssız baştan başa.

Sen ey gökteki ay, gel yanıma
Süngersi taşlarınla gel.
Akşam yıldızı gel yanıma
Ateştense ateşinle
Buzdansa buzunla gel.

Sabahın bakırsı yıldızı
Sen gel bari yanı başıma,
Güldense gülünle gel
Çiydense çiyinle ...

Dünyanın ucu olmaz, ama vardım ucuna
Dünyanın bir ucunda iki büklüm yapayalnız,
Tam ucunda dünyanın.


Zaharia Stancu
Çeviren: Yaşar Nabi

21 Eylül 2013 Cumartesi

Güzelsin Sevgilim Benim

Yağmurun perdesini ellerin geçer,
Okşar gülüm damlaları ellerin,
Ellerin incedir Anka'nın sekişinden.
Güzelsin, sevgilim benim.
Arıyor ellerin gecenin saçlarında
Yanıp sönen ve altın hışırtısıyla
Göğün sessizliğini dağıtan
Minik yıldızları ...
Güzelsin, sevgilim benim.
Kar üstünde dolaşan ellerin,
İki mavi iz bırakıyor, bir kızak gibi...
Güzelsin, sevgilim benim.
Yazla gidiyor ellerin,
Gagaları açık iki turna sanki
Akıyor, artık görünmüyor ...


Nina Cassian
Çeviren: M. Roman - S. Sezer

20 Eylül 2013 Cuma

Şarkılar

Kör bir bülbül gibi şakıyorum.
Şarkı mı oluyorum, şarkı mı ben oluyor?
öyle yükseliyoruz ki bazen
Tutuşuyor ruhum.
Yanıyor ruhum
Tanrının sesinin duyulduğu
Ölülerin yakıldığı odun yığınında gibi.
Perilere, meleklere, mucizelere inanıyorum.
Dostlarım, taçlar koymayın başıma.

İçimizdeki sessizlik kadar şarkılar var içimde.
Bazen, bilmeden duyuyorum gücünü
Ve diz çöküyorum önünde onların.
Melek görünüyor çevremde.

Dudaklarım donuk ve yakıcı, mırıldanıyorum:
Oh! İnsanları ve acılarını söylemeliyim.
Fakirleri, çocukları ve açları ...
Ortasında ilahi korkunun.

Ateşin sözlerini duymaktayım
Nasıl yakmalıyım dünyayı
Ve nasıl kurmalıyım yeniden.
Sonra yapayalnızım, hiçbir şey bilmeden
Bana seslenen Tanrı'nın
Ateşli çalılığında.


Magda Isanos
Çeviren: Muzaffer Uyguner

19 Eylül 2013 Perşembe

Suçlu Muyuz?

Her an yatakta ya da sokakta.
Tarlada, kilisede ya da ormanda
Gündüz, gece, şafakta öldürür biri.
Orda mıydık biz? Şaşkın bakışlarımız
Yadsır ve bulanır. Kızar, elimiz
Kabul etmez suç ortaklığını. Nerdeydik ya biz?
Bir kan lekesi, yaygın.
Geçer babadan oğula, bütün cephelerde.
Vuranın elini gördüm, düşeni gördüm.
Bağırdıklarını duydum ... Gözlerim
Vuruşmanın kanıyla köreldi.
Ama sıcak silah aramızda hala.
Nedir adı, bilemem. Bunca çocuğun
Ellerinde kullanılacak yanı yok artık.
Oyunlarında, gülüşlerinde, boş düşlerinde
Eski yüreklerini öldürmesini bilen çocukların.
Aşıklar bir delinin damarında dolaşır oldular
Sonra kireç söndürür onları.
Her ceset örtülü karanlıklarla
Bir karga sürüsü gibi. Her şey boş.
Nereye gidiyorduk? Çevre hep uçurum.
Hangi bayrağı açmalı şehrin üstüne?
Bütün öldürenlerin suç ortağıyız.
Bir alın yazısı bu, yok kurtuluş.
Suç ortağıyız ama kimin?
Kocaman bir tıkaç hazırlayın
Susturmak için çığlığı!

Henüz doğmamış çocuklar
Uyusunlar huzur içinde, suçlu değil onlar.


Gellu Naum
Çeviren: Yaşar Nabi

18 Eylül 2013 Çarşamba

Haraç

Burun içindir göz diş içindir çiçek
kan içindir at meyve içindir insan
ve sonra bu ölümsüz ev
ve ıslak keçe içinde bıçak
sis dolu çekmeceler
erdemden söz eden sandalye
mektup kutuları dolu kağıtla
ve ayaklar ve kunduralara ve hüzünle
ve ağaç bir tüpte kelimeler
bilmemek nerede ve niçin olduğunu
her şey dengeli her şey dengeli


Gellu Naum
Çeviren: Muzaffer Uyguner

17 Eylül 2013 Salı

Duvar

Bir duvarım vardı
Gözlerimin önüne çekerdim, kör ederdi beni
Kulağımı kordum sağır ederdi
Dayandım mı üstüne yıkardı beni

Elimi uzatsam vururdu elime
Geçmek istesem söver sayardı
İri mor ve dörtgen bir duvar
Dörtgen tek penceresiyle

Ve her zerresiyle çağırırdı
Sözlerin ezdiği dişlerin yankısını


Gellu Naum
Çeviren: Yaşar Nabi

16 Eylül 2013 Pazartesi

Savaş Çocukları İçin Türkü

Sürü geliyor, sürü gidiyor
Kurt kayıyor buzda
Sürü geliyor sürü gidiyor
Bir kara adam geliyor uzaktan,
Babam kuvvetli, öldürecek onu,
Karlar içine yatıracak onu ...
Bir kara adam geliyor uzaktan.
Bir ninni söylüyor annem:
"Bir atlı ve onun mendili
Kapkara devi korkuttu ... "
Bir ninni söylüyor annem.

Uyusun, küçük bebelerim, ninni,
Yarın, küller uçup gidecek
Yarın, çiftçiler ekin ekecek
Uyusun, küçük bebelerim, ninni

Uğuldayın, uğuldayın mitralyözler,
Oğlum uyanıp sesleniyor bana.
Kızım uyanıp sesleniyor bana.
Öldürün, öldürün mitralyözler!


Maria Banus
Çeviren: Muzaffer Uyguner

29 Ocak 2013 Salı

Sana Ait Birkaç Şey

Bir daha anlıyorsun ki bir insan ölüyor,
Belki dostun olacaktı senin
Ve herkesten daha iyi sen koruyacaktın onu
Yalnızlığa karşı.

Başka bir yıldız altında doğmuştu,
Sen çekip çıkaracaktın onu belki de
Yatağından taşmış
Ölümün insafsız sularından.

Bir daha kabul ediyorsun işte
Uzak bir trajedinin belirsiz kokusunu.
Deli kanına giriyor ve herkes
Duyuyor seni suçlayan düşüşü.


Adrian Paunescu
Türkçesi: Muzaffer Uyguner

28 Ocak 2013 Pazartesi

Tay

Bu küçük, ıslak yüzlü tay,
minik kuyruğu ve ince burnuyla,
fırlayınca ışık içinden, ürperdim:
şaşkın bir bakış yerleşti yüzüme.

Önce bir dizinin üzerinde doğruldu tay,
sonra öbürünün, sonra da ayaklarından birinin;
dünya da böyle doğmuştu kaostan ansızın,
ilk anlarda böyle görünmüştü yeryüzü de.

Her yer kapkaranlıktı yeni doğan tay için
ama duyuyordu varlığını bir ışığın,
ve ağaçları, uzak bir ormandaki,
binlerce yıldırımın gürültüler yaptığı.

Yıldızların gürültüsünde uğulduyor ırmaklar,
canlı otların kokuları ile dopdolu rüzgar
ve onların arasında her şeyden önce Yeryüzü
bir şeyler fısıldayıp duruyor güzel taya.


Ion Alexandru
Türkçesi: Muzaffer Uyguner

26 Ocak 2013 Cumartesi

Türkü

Zaman zaman dalıyorum çocukluğuma,
başım yastıkta, dalıp gitmişim ...
Zaman zaman şöyle bırakıyorum kolumu,
parmaklar oynaşıyor bir peri masalında.
Zaman zaman saatlerle konuşuyorum,
ağaçtan bir güvercin sesleniyor oradan
yeni bir boş inancı anlatıyor bana
cambaz gibi binmiş de atın üstüne ...
Zaman zaman,
tembelliğin ağında
bir yaşamı düşünerek
donmuş kirpikler dalgalanıyor ...
Ağır ağır iniyor
yüzünden, kuyruklu bir uçurtma gibi
ve bir an öyle asılı kalıyor
elektrik tellerinin ortasında ...


Gabriela Melinescu
Çeviren: M. Uyguner

Sınır

Ararım kötülüğün başladığı yeri
aradığım gibi yağmurun sınırını çocukluğumda.
koşardım var gücümle,
yağmur bir yanımda, kuraklık bir yanımda.
bir yer bulabilirsem, derdim,
oturup düşünceye bir dalabilsem orda.
Ama yağmur hep dururdu
ben onun sınırını bulamadan,
ve yeniden başlardı yağmur
bilemeden nereye dek uzandığını gökyüzünün.
Büyüdüm umutsuzluk içinde.
Var gücümle koşarım bugün de
bulmak için o yeri,
iyilikle kötülüğü ayıran çizginin
oturup üstünde
düşünebileceğim o yeri.
Ama kötülük her daim erer sona
bulamadan ben onun sınırını,
ve başlar yeniden
nereye dek uzandığını öğrenmeden iyiliğin.
Ararım kötülüğün başladığı yeri
bir bulutlu, bir güneşli olan
bu dünyada.


Ana Blandaina
Türkçesi: A. Kadir - G. Fındıklı

25 Ocak 2013 Cuma

Gerekli Olan

Yaşlı doğmalı
Usla koyulmak için işe,
Sonra karar vermek
İlk dört yoldan birine gitmek için
Sorumsuzca yürümek isteği içinde.

Daha sonra gençleşmeli, delikanlı olmalı,
Olgun ve güçlü, varmalı yaradanın huzuruna.
Sonra bir genç gibi aşka düşmeli,
Çocuklarımız doğarken çocuk olmalı.
Bizden yaşlı olunca onlar
Konuşmayı öğretmeliler bize, beşiğimizi sallamalılar
Ve küçülmeliyiz yavaş yavaş.
Üzüm gibi, bezelye ve buğday gibi...


Ana Blandaina
Türkçesi: Muzaffer Uyguner

24 Ocak 2013 Perşembe

Romans

Kök olsam
gövdem ol isterim seni

Bir göl olsam gümüşten
Yüce bir çam ol koru beni

Usul uçan kartal olsam
Sen, özlemli şarkım ol derim

bir yolcuyum yeryüzünde
hep gezerim izinde.


Nicolae Dragoş
Türkçesi: M. Roman - S. Sezer