Şiir, Sadece: William Shakespeare
William Shakespeare etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
William Shakespeare etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ocak 2007 Pazartesi

Sonnet XXXI



Thy bosom is endeared with all hearts,
Which I by lacking have supposed dead;
And there reigns love and all love's loving parts,
And all those friends which I thought buried.
How many a holy and obsequious tear
Hath dear religious love stolen from mine eye,
As interest of the dead, which now appear
But things remov'd, that hidden in thee lie!
Thou art the grave where buried love doth live,
Hung with the trophies of my lovers gone,
Who all their parts of me to thee did give;
That due of many now is thine alone:
     Their images I lov'd I view in thee,
     And thou (all they) hast all the all of me.


William Shakespeare


Ölüp gitti sanarak özlediğim tüm dostlar
Senin güzel göğsünde bir araya geldiler;
Orda hem aşk hem aşkın varlığı hükümdar
Hem toprağa düştü sandığım sevgililer.
Yürekten inandığım sevgili yürekten çaldı
Yalvaran yaşlarımı nice cenazelerde
Ama bak onlar sende kaldılar göçseler de
Sen gömülü sevginin yaşadığı mezarsın
Yitirdiğim dostlardan kalma andaçlar orda
Benden ne aldılarsa hep senin olsun varsın:
     Artık yalnız senindir neler varsa onlarda.
     Hepsi birleşmiş sende; hepten seninim bende

Sonnet XXX



When to the sessions of sweet silent thought
I summon up remembrance of things past,
I sigh the lack of many a thing I sought,
And with old woes new wail my dear time's waste:
Then can I drown an eye, unus'd to flow,
For precious friends hid in death's dateless night,
And weep afresh love's long since cancell'd woe,
And moan the expense of many a vanish'd sight:
Then can I grieve at grievances foregone,
And heavily from woe to woe tell o'er
The sad account of fore-bemoaned moan,
Which I new pay as if not paid before.
     But if the while I think on thee, dear friend,
     All losses are restor'd and sorrows end.


William Shakespeare


Bazan geçmiş günlerden kalanları anarım
Bir araya gelince hoş sessiz düşünceler;
Aradığım şeylerin yokluğuna yanarım
Gönlümü yitenlerle çektiğim yaslar deler:
Yaş bilmeyen gözlerim boğulur da yaşlara
Ölüm gecesindeki sevgili dostlar için
Depreşir yüreğimde nice kapanmış yara
Yitip gitmiş yüzlere inlerim için için.
Geçmiş yaslar yeniden beni yürekten vurur
Acıları saydıkça bir bir içim kan ağlar;
Gönlüm eski dertleri anıp çile doldurur.
Borcum bitmemiş gibi yine keder borcum var.
     Ama sevgili dostum seni andım mı yeter:
     Bütün yitenler döner bütün acılar biter.

27 Ocak 2007 Cumartesi

Sonnet XXIX



When, in disgrace with fortune and men's eyes,
I all alone beweep my outcast state,
And trouble deaf heaven with my bootless cries,
And look upon myself, and curse my fate,
Wishing me like to one more rich in hope,
Featur'd like him, like him with friends possess'd,
Desiring this man's art and that man's scope,
With what I most enjoy contented least;
Yet in these thoughts myself almost despising,
Haply I think on thee, and then my state,
Like to the lark at break of day arising
From sullen earth, sings hymns at heaven's gate;
     For thy sweet love remember'd such wealth brings
     That then I scorn to change my state with kings.


William Shakespeare


Düşünce insanların ve kaderin gözünden
Aforozlular gibi, yapayalnız ağlarım;
İrkilir sağır gökler çığlıklarım yüzünden,
Bahtıma lanet okur, yüreğimi dağlarım;
Talihi yaver giden herkese gıpta eder,
Şu denli güzel olsam, dostlarım olsa derim;
Şunda sanata, bunda dehaya içim gider,
Oysa solda sıfırdır yapmak istediklerim;
Kendimden iğrenirken aklım sana doğrulup
Gönlüm kara dünyayı gerilerde bırakır,
Gün doğarken yükselen bir tarla kuşu olup
Cennet kapılarında kutsal ezgiler şakır;
     Öyle bir servettir ki sevgini anmak bile,
     Sultanlarla yer değiş deseler de nafile.

26 Ocak 2007 Cuma

Sonnet XXVIII



How can I then return in happy plight,
That am debarr'd the benefit of rest?
When day's oppression is not eas'd by night,
But day by night, and night by day, oppress'd?
And each, though enemies to either's reign,
Do in consent shake hands to torture me,
The one by toil, the other to complain
How far I toil, still farther off from thee.
I tell the day, to please him, thou art bright,
And dost him grace when clouds do blot the heaven:
So flatter I the swart-complexion'd night,
When sparkling stars twire not thou gild'st the even.
     But day doth daily draw my sorrows longer,
     And night doth nightly make grief's strength seem stronger.


William Shakespeare


Nasıl dönüp geleyim bedenim dinç gönlüm şen?
Dinlenmek nimeti hiç nasib olmaz ki bana?
Günün cefası huzur sağlayamaz geceden:
Gün gecenin gece günün kıyar canına.
Kanlı bıçaklı iki düşman değiller sanki.
Elele verip bana başlarlar işkenceye:
Biri hep işe koşar hep sızlanır öteki
Çalışmak beni senden uzaklaştırdı diye.
Günü hoş tutmak için “Sevgilim parlak” derim
“Aydınlatır gökleri bulutlar kararmışken.”
Yağız yüzlü geceyi över diller dökerim:
“Yıldızlar kör olunca sevgilimdir nur döken.”
     Ama gün işte her gün çilemi uzatıyor;
     Gece işte her gece derdime dert katıyor.

25 Ocak 2007 Perşembe

Sonnet XXVII



Weary with toil, I haste me to my bed,
The dear repose for limbs with travel tired;
But then begins a journey in my head,
To work my mind, when body's work's expired:
For then my thoughts (from far where I abide)
Intend a zealous pilgrimage to thee,
And keep my drooping eyelids open wide,
Looking on darkness which the blind do see:
Save that my soul's imaginary sight
Presents thy shadow to my sightless view,
Which, like a jewel hung in ghastly night,
Makes black night beauteous and her old face new.
     Lo, thus, by day my limbs, by night my mind,
     For thee, and for myself, no quiet find.


William Shakespeare


Yorgun argın alırım yatağımda soluğu:
Yatak yol yorgununa en hoş dinlenme yeri
Ama bu sefer başlar aklımın yolculuğu
Kafam çırpınır gövdem bitirmişken işleri;
Depreşen duygularım gurbet elden o zaman
Sana varmak isteyip uğrunda hacca çıkar
Baygınlaşan gözlerim açıldıkça durmadan
Sırf körlerin gördüğü karanlıklara bakar:
Hiç değilse ruhumda düş kuran bir göz var da
Görmeyen bakışıma senden hayal getirir
Hayalin karanlıkta elmas gibi parlar da
Korkunç geceyi süsler ona taze yüz verir.
     Gündüz bedenim gece aklım huzur bulamaz
     Gövdeyle baş senden de benden de kurtulamaz

Sonnet XXVI



Lord of my love, to whom in vassalage
Thy merit hath my duty strongly knit,
To thee I send this written ambassage,
To witness duty, not to show my wit.
Duty so great, which wit so poor as mine
May make seem bare, in wanting words to show it,
But that I hope some good conceit of thine
In thy soul's thought, all naked, will bestow it:
Till whatsoever star that guides my moving,
Points on me graciously with fair aspect,
And puts apparel on my tattered loving,
To show me worthy of thy sweet respect:
     Then may I dare to boast how I do love thee,
     Till then not show my head where thou may'st prove me.


William Shakespeare


Sevgimin sultanı ben kul oldum işte sana
Erdemin güçlendirdi benim görev duygumu;
Gönderdiğim bu yazı elçilik yapsın bana
Bir zekâ gösterisi değil hizmet belgem bu.
Böyle yüce görevi zavallı aklım belki
Anlatamaz da doğru dürüst cılız gösterir
Ama sendeki ruh ve düşün öyle güzel ki
Umarım işte onu bana çırçıplak verir.
Uğur doğar yazgımı yönelten yıldızlarda
Talihim başlayarak yaver gitmeye yine
Yırtık pırtık sevgime giyim kuşam sağlar da
Lâyık gösterir beni senin iyiliğine.
     Bir gün övüneceğim sevdiğim için seni
     O güne dek görünmem sınarsın diye beni.

24 Ocak 2007 Çarşamba

Sonnet XXV



Let those who are in favour with their stars,
Of public honour and proud titles boast,
Whilst I, whom fortune of such triumph bars,
Unlook'd for joy in that I honour most.
Great princes' favourites their fair leaves spread
But as the marigold at the sun's eye;
And in themselves their pride lies buried,
For at a frown they in their glory die.
The painful warrior famoused for worth,
After a thousand victories once foil'd,
Is from the book of honour razed quite,
And all the rest forgot for which he toil'd:
     Then happy I, that love and am beloved
     Where I may not remove nor be removed.


William Shakespeare


Yıldızların gözdesi olanlar övünsünler
İkballe iktidarla alımlı ünvanlarla;
Kader vermediyse de bana böyle bir zafer
Mutluyum en saydığım beklenmedik şanlarla.
Hükümdar gözdeleri ne güzel yaprak açar;
Güneşteki kadife çiçeğidirler ancak:
İçlerinde gömülü kalır kibirler şanlar
Çünkü kaş çatıldı mı her görkem yok olacak.
Savaşlarda gücüyle ün salan bir kahraman
Bin zafer kazansa da düşmeye görsün bir kez
Adı silinir şeref defterinden o zaman
Mertlik destanı artık anılarda süremez.
     Ben sevdim sevildim ya; hepten mutlu yaşarım
     Yoldan çıkartılamam ne de yoldan şaşarım.

Sonnet XXIV



Mine eye hath play'd the painter and hath stell'd
Thy beauty's form in table of my heart;
My body is the frame wherein 'tis held,
And perspective it is the painter's art.
For through the painter must you see his skill,
To find where your true image pictured lies;
Which in my bosom's shop is hanging still,
That hath his windows glazed with thine eyes.
Now see what good turns eyes for eyes have done:
Mine eyes have drawn thy shape, and thine for me
Are windows to my breast, where-through the sun
Delights to peep, to gaze therein on thee;
     Yet eyes this cunning want to grace their art;
     They draw but what they see, know not the heart.


William Shakespeare


Gözlerim ressam rolünü aldı ve kabartma çizgilerle
Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı;
Bedenime gelince o da bu resmin çerçevesi oldu işte;
Malum resmin konumundan bilinir usta ressamın sanatı.
Seni olduğu gibi yansıtan resim nerde diyorsan
Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin;
Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan
Göğsümdeki sergide asılı resme ulaşmalısın.
İşte bak gözler gözler için neler yapıyor!
Gözlerim senin şeklini çizdi seninkilerse
Gönlüme açılan birer pencere; güneş de bayılıyor
Onlardan içeri bakmaya sen varsın diye içerde.
     Ama gözlerin sanatında yine de bir eksiklik var:
     Gördüklerini çiziyorlar yalnız yüreği tanımıyorlar.

23 Ocak 2007 Salı

Sonnet XXIII



As an unperfect actor on the stage,
Who with his fear is put besides his part,
Or some fierce thing replete with too much rage,
Whose strength's abundance weakens his own heart;
So I, for fear of trust, forget to say
The perfect ceremony of love's rite,
And in mine own love's strength seem to decay,
O'ercharg'd with burden of mine own love's might.
O let my books be then the eloquence
And dumb presagers of my speaking breast,
Who plead for love and look for recompense
More than that tongue that more hath more express'd.
     O, learn to read what silent love hath writ:
     To hear with eyes belongs to love's fine wit.


William Shakespeare


Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp
Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali;
Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp
Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi
Unutuyorum kendime güvenim olmadığından mutlaka
Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini;
Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana
Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki.
O halde ne demek istediğimi bakışlarım anlatsın
Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar;
Aşkımı onlar açığa vursun derdime çare arasın;
Öyle ki hiç kalsın yanında durmadan konuşanlar.
     Ah sessiz aşk neler yazmış öğren artık okumayı
     Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...

Sonnet XXII



My glass shall not persuade me I am old,
So long as youth and thou are of one date;
But when in thee time's furrows I behold,
Then look I death my days should expiate.
For all that beauty that doth cover thee
Is but the seemly raiment of my heart,
Which in thy breast doth live, as thine in me:
How can I then be elder than thou art?
O, therefore, love, be of thyself so wary
As I, not for myself, but for thee will;
Bearing thy heart, which I will keep so chary
As tender nurse her babe from faring ill.
     Presume not on thy heart when mine is slain;
     Thou gavest me thine, not to give back again.


William Shakespeare


Yaşlısın deseler de bana inanmam aynalara
Gençlik ve sen aynı yaştasınız ya!
Ama zamanın yol yol izler açtığını görürüm de sende
Anlarım er geç bana da gelip çatacak ölüm.
Seni baştan ayağa saran şu güzellik var ya
Yüreğimin en gösterişli örtüsü de o işte benim.
Göğsünde yaşadıkça yüreğim yüreğinse ben de arttıkça
Kim der ki nasıl diyebilir ki senden yaşlıyım?
Yeni doğmuş yavruyu sakınır gibi ebesi
Taşıdığım yüreğin üstüne ben nasıl titreyeceksem.
Nasıl sakınacaksam kendimi kendim için değil senin için;
Öyle sakin işte sen de kendini ey sevdiğim!
     Geri gelir sanma yüreğin benim yüreğim öldükten sonra;
     Bana vermiştin onu unutma geri almamak üzere bir daha.

22 Ocak 2007 Pazartesi

Sonnet XX



A woman's face with Nature's own hand painted
Hast thou, the master-mistress of my passion;
A woman's gentle heart, but not acquainted
With shifting change, as is false women's fashion;
An eye more bright than theirs, less false in rolling,
Gilding the object whereupon it gazeth;
A man in hue, all hues in his controlling,
Much steals men's eyes and women's souls amazeth.
And for a woman wert thou first created;
Till Nature, as she wrought thee, fell a-doting,
And by addition me of thee defeated,
By adding one thing to my purpose nothing.
     But since she prick'd thee out for women's pleasure,
     Mine be thy love and thy love's use their treasure.


William Shakespeare


Yaradan kadın yüzü çizmiş sana eliyle
İstek dolu sevgimin efendisi dilberi;
İnce kadın yüreğin öğrenmemiştir hile
Bilmez kadınlardaki kancık döneklikleri;
Gözlerin daha parlak kahpelikten yoksundur
Neye bakarsa baksın altın yaldız kaplatır;
Erkeklerin en hoşu en hoş şeyler onundur
Erkekleri büyüler kadınları çıldırtır.
Seni yaratmış olsa kadın olarak önce
Yaradan bile çılgın bir sevgi duyacaktı
Ama bir hiç uğruna bir fazlalık verince
Varlığına doymaktan beni yoksun bıraktı.
     Değil mi ki kadınlar için yaratmış seni
     Sen sevgimi al onlar sömürsün hazineni.

Sonnet XXI



So is it not with me as with that Muse,
Stirr'd by a painted beauty to his verse;
Who heaven itself for ornament doth use,
And every fair with his fair doth rehearse;
Making a couplement of proud compare,
With sun and moon, with earth and sea's rich gems,
With April's first-born flowers, and all things rare
That heaven's air in this huge rondure hems.
O' let me, true in love, but truly write,
And then believe me, my love is as fair
As any mother's child, though not so bright
As those gold candles fix'd in heaven's air:
     Let them say more than like of hearsay well;
     I will not praise, that purpose not to sell.


William Shakespeare


Ben başka bir ozanım. Öbür manzumeciler
Boyalı güzel görür kalemi alır ele
Göğü tutup onunla yazdıklarını süsler
Her güzeli benzetir kendindeki güzele.
Hem de ne şatafatlı teşbihler çifter çifter:
Güneşle ay; toprağın denizin cevherleri
Nisan tomurcukları nice bulunmaz şeyler
Yeryüzünü kuşatan o cennet çemberleri...
Ben gerçeği yazarım benim sevgim gerçek ya:
İnan olsun sevgilim güzellerin güzeli
Ana yavrusu gibi pek parlak olmasa da
Gökyüzünde yanan o altın kandil misali. ..
     Onların boş lafları olamaz benim işim:
     Satacak değilim ki niçin övecekmişim.

20 Ocak 2007 Cumartesi

Sonnet XIX



Devouring Time, blunt thou the lion's paws,
And make the earth devour her own sweet brood;
Pluck the keen teeth from the fierce tiger's jaws,
And burn the long-lived phoenix in her blood;
Make glad and sorry seasons as thou fleet'st,
And do whate'er thou wilt, swift-footed Time,
To the wide world and all her fading sweets;
But I forbid thee one most heinous crime:
O, carve not with thy hours my love's fair brow,
Nor draw no lines there with thine antique pen;
Him in thy course untainted do allow
For beauty's pattern to succeeding men.
     Yet, do thy worst, old Time: despite thy wrong,
     My love shall in my verse ever live young.


William Shakespeare


Aslanın pençesini körlet Zaman ejderi
Doyur dünyayı kendi yavrusunun canıyla;
Kaplanın çenesinden sök o keskin dişleri
Alevlerden dirilen ankayı yak kanıyla;
İstersen kasırga ol şen mevsimleri karart
Rüzgâr kanatlı Zaman; yap aklına eseni
İstersen dünyayı yık güzel yüzleri sarart
Ama en kalleş suçtan alıkoyarım seni:
Sevgilimin yüzünü saatlerinle oyma
Köhne kalemin onu boğmamalı çizgiye;
Sakın sürüp giderken çirkin izini koyma
Sonraki insanlara güzellik kalsın diye.
     Geçkin Zaman yapsan da en şom kötülükleri
     Şiirimde sevgilim sonsuz yaşar dipdiri.

Sonnet XVIII



Shall I compare thee to a summer's day?
Thou art more lovely and more temperate:
Rough winds do shake the darling buds of May,
And summer's lease hath all too short a date:
Sometime too hot the eye of heaven shines,
And often is his gold complexion dimm'd;
And every fair from fair sometime declines,
By chance, or nature's changing course, untrimm'd;
But thy eternal summer shall not fade
Nor lose possession of that fair thou ow'st;
Nor shall Death brag thou wander'st in his shade,
When in eternal lines to time thou grow'st;
     So long as men can breathe or eyes can see,
     So long lives this, and this gives life to thee.


William Shakespeare


Seni bir yaz gününe benzetmek mi ne gezer?
Çok daha güzelsin sen çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgarlar örseler
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü yakacak kadar sıcak
Ve sık sık kararır da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel güzellikten ergeç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
     İnsanlar nefes alsın gözler görsün elverir
     Yaşadıkça şiirim sana da hayat verir.

Sonnet XVII



Who will believe my verse in time to come,
If it were fill'd with your most high deserts?
Though yet Heaven knows it is but as a tomb
Which hides your life and shows not half your parts.
If I could write the beauty of your eyes,
And in fresh numbers number all your graces,
The age to come would say, 'This poet lies,
Such heavenly touches ne'er touch'd earthly faces.'
So should my papers yellow'd with their age,
Be scorn'd like old men of less truth than tongue,
And your true rights be term'd a poet's rage
And stretched metre of an antique song:
     But were some child of yours alive that time,
     You should live twice,-- in it and in my rhyme.


William Shakespeare


Hiç kimse inanır mı şiirime ilerde.
Yazarsa baştan başa senin gerçek övgünü?
Tanrı bilir şiirim varlığını gizler de
Şimdi bir mezar gibi örter eşsiz yüzünü.
Anlatsam gözlerinin güzelliğini bir bir
Sayıp değerlerini tüketsem sayıları
Bir gün derler ki “Ozan yalancı mıdır nedir”
“Dünyadaki yüzleri okşamış mı ki Tanrı?”
Solgun tomarlarımı hor görerek yererler
Gerçeği az lafı bol bir bunak diye bir gün:
Hakkın olan övgüye ozan saçması derler
Ve şişirme sözleri antika bir türkünün:
     Ama yetiştirirsen bir yavru o günlere
     Yavrunla şiirimle yaşarsın iki kere.

Sonnet XVI



But wherefore do not you a mightier way
Make war upon this bloody tyrant, Time?
And fortify yourself in your decay
With means more blessed than my barren rhyme?
Now stand you on the top of happy hours;
And many maiden gardens, yet unset
With virtuous wish would bear your living flowers,
Much liker than your painted counterfeit:
So should the lines of life that life repair,
Which this (Time's pencil, or my pupil pen),
Neither in inward worth nor outward fair,
Can make you live yourself in eyes of men.
     To give away yourself keeps yourself still,
     And you must live, drawn by your own sweet skill.


William Shakespeare


Acaba neden: daha güçlü bir yol bulamam
Savaşmak için Zaman denen kanlı zalimle?
Ve çürümemen neden başka bir kutlu yoldan
Değil de yalnız benim kısır dizelerimde?
Şimdi en mutlu çağın doruğu senin yerin;
Bak can atıyor nice el değmemiş bahçeler
Erdemle sana canlı çiçekler vermek için:
Bu düzmece eşlerden sana çok daha benzer.
Ancak yaşam düzeltir yaşam çizgilerini;
Zamanın kalemi toy kalemim can katamaz
Ve iç değerlerinde dış görkeminle seni
Yansıtıp insanların gözünde yaşatamaz.
     Varlığını sebil et: sana kalır varlığın;
     Kendi elinle çiz ki sürsün bahtiyarlığın.

19 Ocak 2007 Cuma

Sonnet XI




As fast as thou shalt wane, so fast thou growest
In one of thine, from that which thou departest;
And that fresh blood which youngly thou bestow'st
Thou mayst call thine when thou from youth convertest.
Herein lives wisdom, beauty and increase:
Without this, folly, age and cold decay:
If all were minded so, the times should cease
And threescore year would make the world away.
Let those whom Nature hath not made for store,
Harsh featureless and rude, barrenly perish:
Look, whom she best endow'd she gave the more;
Which bounteous gift thou shouldst in bounty cherish:
     She carved thee for her seal, and meant thereby
     Thou shouldst print more, not let that copy die.


William Shakespeare


Gençliğin günden güne kalırken gerilerde
Bir yavru yaratırsan alsın diye yerini,
Dinçken hayat verirsen o körpe can ilerde
Senden göçen gençliğe varıp yaşatır seni.
Böyle sürecek akıl, güzellik ve başarı;
Yoksa cinnet, yaşlanmak, çürümek yer altında:
Hiç kimse düşünmese gelecek kuşakları,
İnsanlık sona erip giderdi üç batında.
Dünya çoğaltmak için doğmayanlarla dolu,
Kaknem, kakavan, kaba: kısırlıktan bitsinler;
Yaradan vermiş sana en iyiyi, en bolu,
Bu cömert armağana cömertçe karşılık ver.
     Seni kendine mühür yapmış, bunu böyle bil:
     Sen de eşler yap diye, ölüp git diye değil.

18 Ocak 2007 Perşembe

Sonnet X





For shame deny that thou bear'st love to any,
Who for thyself art so unprovident.
Grant, if thou wilt, thou art beloved of many,
But that thou none lovest is most evident;
For thou art so possess'd with murderous hate
That 'gainst thyself thou stick'st not to conspire.
Seeking that beauteous roof to ruinate
Which to repair should be thy chief desire.
O, change thy thought, that I may change my mind!
Shall hate be fairer lodged than gentle love?
Be, as thy presence is, gracious and kind,
Or to thyself at least kind-hearted prove:
     Make thee another self, for love of me,
     That beauty still may live in thine or thee.


William Shakespeare


Yazık! hem kıyasıya harcıyorsun kendini,
Hem gönlün yeltenmiyor hiç kimseyi sevmeye.
Biliyorsun, saymakla bitmez sevenler seni,
Ama besbelli sen aşk duymuyorsun kimseye.
Öldüren bir nefrettir yüreğindeki şeytan:
Hiç umurunda değil kazsan kendi kuyunu,
Çekinmezsin güzelim canevini yıkmaktan
Onarmak olmalıyken asıl amacın onu.
Sen tutum değiştir de cayayım düşüncemden,
Yumuşak bir sevgi koy nefret yerine bir yol;
Göründüğün gibi ol: cömert, sıcak, sevecen;
Hiç değilse kendine yumuşak yürekli ol.
     Aşkım uğruna bir ‘sen’ daha yarat kendine:
     Güzellik onda veya sende yaşasın yine.

17 Ocak 2007 Çarşamba

Sonnet IX





Is it for fear to wet a widow's eye,
That thou consum'st thy self in single life?
Ah! if thou issueless shalt hap to die,
The world will wail thee like a makeless wife;
The world will be thy widow and still weep
That thou no form of thee hast left behind,
When every private widow well may keep
By children's eyes, her husband's shape in mind:
Look what an unthrift in the world doth spend
Shifts but his place, for still the world enjoys it;
But beauty's waste hath in the world an end,
And kept unused the user so destroys it.
      No love toward others in that bosom sits
      That on himself such murd'rous shame commits.


William Shakespeare


Bir dulun gözleri yaş dökmesin diye mi sen
Tüketip duruyorsun kendini tek başına?
Ah! ardında hiç çocuk bırakmadan ölürsen
Dünya, dul kalmış kadın gibi yas tutar sana.
Senden dul kaldığında, yaş kurumaz gözünde,
Çünkü senin benzerin gelmeyecek ardından;
Ne var ki başka her dul, çocuğunun yüzünde
Kocasını görür de yeni güç alır ondan.
Savurganların yazık ettiği varlık, ancak
Yer değiştirir, dünya ondan yine zevk alır,
Ama harcanıp giden güzellik son bulacak,
Kullanmadan saklanıp ortadan kalkacaktır.
      Kim kendine karşı bu cinayeti işlerse
      O insanın gönlünde aşk bulamaz hiç kimse.

16 Ocak 2007 Salı

Sonnet VIII




Music to hear, why hear'st thou music sadly?
Sweets with sweets war not, joy delights in joy.
Why lov'st thou that which thou receiv'st not gladly,
Or else receiv'st with pleasure thine annoy?
If the true concord of well-tuned sounds,
By unions married, do offend thine ear,
They do but sweetly chide thee, who confounds
In singleness the parts that thou shouldst bear.
Mark how one string, sweet husband to another,
Strikes each in each by mutual ordering,
Resembling sire and child and happy mother
Who all in one, one pleasing note do sing:
     Whose speechless song, being many, seeming one,
     Sings this to thee: 'Thou single wilt prove none.'


William Shakespeare


Sen ki müziksin, müzik dinlerken hüznün niye?
Tatlılar kavga etmez; sevinç, sevinçle coşar.
Sana zevk vermeyene katlanırsın ne diye?
Can sıkanı bağrına basmakta ne anlam var?
Birbirine eş olan hoş seslerin uyumu
Yine de kulağına sıkıntı mı veriyor?
Bil ki ahengin sana tatlı bir sitemi bu:
“Parçaları dinleyip tümü unuttun,” diyor.
Dinle, iyi bir koca gibi, tek bir tel, nasıl
Yaratırsa eşiyle birlikte hoş bir ezgi,
Baba, çocuk ve mutlu ana, yapıyor fasıl:
Kulakları okşuyor tek bir sesin ahengi.
     O sözsüz şarkı sanki tek bir ağızdan sana
     “Değerin olmaz, “ diyor, “yaşarsan tek başına.”