Şiir, Sadece

8 Aralık 2014 Pazartesi

Şeyh Bedrettin Destanı XII

12. 

Rumeline ayak bastığımızda Çelebi Sultan Mehemmedin Selânik kalesindeki
muhasarayı kaldırarak Sereze geldiğini duyduk. Bir an önce Deliormana ulaşmak
için gece gündüz yol almağa başladık. Bir gece yol kenarında oturmuş
dinleniyorduk ki, karşıdan Deliorman taraflarından gelip Serez şehrine doğru
giden üç atlı, doludizgin önümüzden geçti. Atlılardan birinin terkisinde bir
heybe gibi bağlanmış, insana benzer bir karaltı görmüştüm. Tüylerim diken diken
oldu. Rehberime dedim ki:
Ben tanırım bu nal seslerini.
Bu köpükleri kanlı simsiyah atlar
karanlık yolun üstünden dörtnala geçip
hep böyle terkilerinde bağlı esirler götürdüler.

Ben tanırım bu nal seslerini.
Onlar
bir sabah
çadırlarımıza bir dost türküsü gibi gelmişlerdir.
Bölüşmüşüzdür ekmeğimizi onlarla.
Hava öyle güzeldir,
yürek öyle umutlu,
göz çocuklaşmış
ve hakîm dostumuz ŞÜPHE uykuda...

Ben tanırım bu nal seslerini.
Onlar
bir gece
çadırlarımızdan doludizgin uzaklaşırlar.
Nöbetçiyi sırtından bıçaklamışlardır
ve terkilerinde
en değerlimizin
arkadan bağlanmış kolları vardır.

Ben tanırım bu nal seslerini
onları Deliorman da tanır..

Filhakika bu nal seslerini Deliormanın da tanıdığını çok geçmeden öğrendik.
Çünkü ormanımızın
eteklerine ilk adımımızı atmıştık ki, Bayezid Paşanın diğer tedbiratı şaibe ile
ormana adamlar bıraktığını, bunların karargâha kadar sokulup Bedreddinin
müritliğine dahil olduklarını ve bir gece şeyhimizi çadırında uykuda bastırıp
kaçırdıklarını duyduk. Yani yol kenarında rastladığımız üç atlı Osmanlı
tarihindeki provokatörlerin ağababası idiler ve terkilerinde götürdükleri esir
de Bedreddindi.


Nazım Hikmet
Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı