Londra'dan geldi Mr. North.
Güherçile-zenginidir O. 
Önceleri bozkırda çalıştı bir zaman 
ırgat olarak, 
ne ki yükseldi sonra ve kayboldu ortadan. 
şimdi geri dönüyor, İngiliz pounduyla sarmalanmış. 
Yanında iki arap atı 
ve saf altından yapılma 
küçük bir lokomotif getiriyor. Armağan bunlar 
Başkan'a, nam-ı diğer 
Jose Manuel Balmaceda'ya. 
'You are very clever, Mr. North.' 
Ruben Dario gidip geliyor bu eve, 
bu başkanlık-sarayına, istediği zaman. 
Bir şişe konyak her zaman hazır ve nâzır. 
Genç Minotauro, gizlenmiş ırmağın sisine, 
ses sadayla aşıp giden, 
Mr. North için çıkılması çok zor olan 
büyük merdivenlerden çıkıyor yukarıya. 
Başkan yenilerde döndü geriye 
avutulmaz, güherçile dolu Kuzey'den, 
şöyle söyledi orada: 'Bu toprak, bu varsıllık 
Şili'nin olacak, bu beyaz maddeyi 
halkım için okula, yola, 
ekmeğe dönüştüreceğim ben.' 
Şimdi, sarayda, arasında bütün evrakların 
bakıyor ince profili, gergin bakışları 
çorak topraklarına güherçilenin. 
Soylu yüzü gülmüyor. 
Başın solgun alımı 
taşıyor ölmüş birinin antik damgasını, 
memleketin eski atalarından birinin damgasını. 
Bütün varlığı resmî bir tetkikde. 
Buz soğuğu bir rüzgâr bozuyor 
huzurunu ve düşüncelerini O'nun. 
Geri çevirmişti Mr. North'un atlarını 
ve o küçük altın makinayı. Bakmadan geri gönderdi 
onları sahibine, O büyük gringo. 
Elini handiyse kımıldattı, umurunda değildi. 
'Şimdi, Mr. North, hiç bir ayrıcalık 
veremem size, 
memleketimi City şirketinin gizli emellerine 
bağımlı kılamam.' 
Mr. North soluğu kulüpte alıyor. 
Yüzlerce viski geliyor masasına, 
yüzlerce akşamyemeği avukatlara, 
Parlamento'ya, şampanya 
muhafazakarlara. 
Çöküyor acentalar kuzeyin başına, 
teller geliyor, gidiyor ve geri dönüyor. 
Hoş pound ve sterlin 
örüyorlar altından örümcekler gibi 
gerçek bir İngiliz giysisini 
halkıma, terzi elinden çıkma bir giysi 
kandan, baruttan ve sefillikten yapılmış. 
'You are very clever, Mr. North.' 
Karanlık çevreliyor Balmaceda'yı. 
Günü gelince hakaret ediyorlar O'na, 
alay ediyor O'nunla aristokratlar, 
Parlamento'da tehdit ediyorlar O'nu, 
yeriyorlar, arkasından konuşuyorlar O'nun. 
Kavga için kışkırtıp yeniyorlar O'nu. 
Ama yeterli değil daha bunlar: gerçekleri de 
çarpıtmaları gerekiyor. Zengin üzümbahçeleri 
'fedakarca' davranıyor, ve alkol 
boğuyor o iğrenç geceyi. 
Şık giyimli gençler 
işaretliyor kapıları ve bir istilâ sürüsü 
saldırıyor evlere, atıyorlar piyanoları 
balkonlardan dışarı. 
Lağım benzeri 
bir aristokrat piknik 
ve Fransız şampanyası kulüpte. 
'You are very clever, Mr. North.' 
Arjantin elçiliği açtı 
kapılarını Başkan'a. 
O akşam hemen güvenlik diye 
yazdı elinin içine, 
kara bir kelebek gibi 
yükseliyor gölgesi içine 
gözlerinin bitkin gizemdoluluğunun. 
Ve gururlu alnı O'nun 
çıkıyor o küçük odanın 
yalnız dünyasından 
ve aydınlatıyor karanlık geceyi. 
Yazıyor temiz adını, 
öğretmenden öğrendiği 
büyük, derli toplu harflerle. 
Elinde tabancası var. 
Pencereden görüyor 
en son göreceği memleket parçasını 
ve düşünüyor Şili'nin yayılmış 
bedenini, gecede bir kitap sayfasıymışcasına 
uğramış saldırısına karanlığın. 
Yolculuğa çıkıyor şimdi de, ve görmeden kayıyor bakışları 
bir trenin penceresinde kayarcasına 
tarlalara, ev sürülerine, 
kulelere, sel basmış enlemlere, 
yoksulluklara, acılara, paçavralara. 
Hatasız bir düş kurguladı, 
bu umutsuz manzarayı değiştirebileceğine dair, 
halkın saldırılan bedenini 
koruyabileceğine dair bir düş. 
Şimdi çok geç, tek tük silah sesleri 
duyuyor, zafer kazanan komutanın bağırışını, 
o hain saldırının, ulumalarını 
'aristokrasi' 'nin, duyuyor 
son mırıltıları, büyük sessizliği, 
ve böylece kapatıyor gözlerini hayata.
Pablo Neruda
"Los libertadores"den "Canto General"
(1891)