Karanlıktaki anayurdum, Şilililer, iyi yıllar, 
iyi yıllar herkese, biri hariç herkese, 
çok azız bizler, iyi yıllar, hemşeriler, biraderler, 
erkekler, kadınlar, çocuklar, bugün uçuyor sesim 
Şili’ye, sizlere, kör bir kuş gibi çarpıyor 
camına ve çağırıyor seni uzaklardan. 
Anayurt, yaz örtüyor senin uysal, sert bedenini. 
Karların kızgın dudaklarla dörtnala okyanusa doğru 
terk ettiği dağ dorukları 
görülüyor yücelerde gökyüzünün kömürü mavi gibi. 
Bugün belki, bu zamanda, giymişsin yeşil bir tuniği 
seviyorum, ormanları, suları ve buğdayı hayat pahasına. 
Ve denizler boyunca, sevdim denizin taşıdığı anayurdu, 
yuvarladım gökkuşağı renkli evreni 
kumlu kıyılardan, istiridyelerden. 
Belki, belki... Kimim ben, ki değiyorum uzaklardan 
senin gemine, senin rayihana? Senden bir parçayım ben: 
gizli bir yıl yüzüğü ağacın, ansızın bulunmuş ağaçlarında, 
uysal orman gibi sessiz bir büyüme, 
senin yeraltı ruhunun mırıltılı külü. 
Terk ettiğimde seni, takip ediliyordum ve sakallarım 
uzamıştı ve fakirlik, giysisiz, kağıtsız 
bütün hayatım gibi o harflere, bir küçük 
çuvaldan başka bir şey değildi, iki kitap eklemiştim ben 
ve körelmiş akdikeni, yeni koparılmış ağaçtan. 
(Kitaplar: bir coğrafya 
ve Şili’nin kuşları hakkında Kitap) . 
Her gece okuyorum ırmaklarından betimlenişini senin: 
arıyorlar uykumu, sürgünümü, sınırımı. 
Dokunuyorum sana, trenlerine, atıyorum elimi saçlarına, 
ikircikliyim senin coğrafyanın 
demirli derisini düşünme konusunda, indiriyorum gözlerimi 
çatlaklardan ve kraterlerden ay yüzeyine senin, 
ve uyurken dolanıyorum sessizliğimde Güney’e doğru, 
sarılmışım senin tuzla çökmüş son şimşeğine. 
Uyandığımda (başkadır hava, ışık, cadde 
başkadır, tarla, yıldızlar) beni izleyen 
o körelmiş akdikeni eziyorum, 
Melipilla’da kesilmiş bir ağaçtan hediye verilmişti bana. 
Ve akdikenin zırhlarında görüyorum adını, 
acımasız Şili, anayurt, ağaç kabuğundan yürek, 
senin biçiminde, toprak gibi katı, görüyorum 
sevdiklerimin yüzlerini, uzatmışlardı bana ellerini 
akdikenler gibi, 
çölün, güherçilenin ve bakırın halkı. 
Dikenli ağacın yüreği 
bir çemberdir parlatılmış metal gibi düz 
koyu sarı renkli bir leke gibi katılaşmış kan, 
sarmalanmış kükürt sarısı ağacın süsenine, 
ve sıyırdığımda ben bu yaban ormanın temiz mucizesini, 
anımsıyorum düşmansı, buruşmuş çiçeklerini 
onların gücünün şiddetli kokusu savururken seni 
o dikenli ve sık sarmaşıklar arasında. 
Ve işte böyle izleyeceğim ülkemin hayatını ve koklayacağım, 
yaşayacağım onunla, yakacağım onların inatçı alazlarını 
içerimde, yok eden ve salıveren. 
Başka ülkelerde bakıyorum giysilerim arasından, 
Bir lamba gibi görüyorum kendimi caddeler boyunca dolanan, 
Onların kapılarından denizden bir ışığı yayarak: 
Bana verdiğin alazlı kılıçtı bu, sakladığım, 
akdiken gibi temiz, muhteşem, boyun eğmez.
Pablo Neruda 
"Evrensel Şarkı"nın"“Karanlıktaki Memleketime Yeni Yıl İlahisi" adlı bölümünden
1949