Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun
ne yapacağız şimdi? 
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar 
bulabilecek miyiz bir daha? 
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun 
ne yapacağız? 
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, 
ateşle suyun birleştiği 
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu? 
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler 
kazandırdın bana 
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları 
Bulutlar gibi, yaprak gibi uçarlar 
Düşerlerdi orada, uzakta. 
Yaşarken kendine seçtiğin 
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa. 
Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet 
sunuyorum 
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan 
Halkların kavgasını ve kavgamı benim 
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan... 
Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da 
yalnızım sensiz. 
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen 
yüzünden yoksun 
dostluğumuzdan, bana ekmek olan, 
rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan 
Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle 
Kuyu gibi kapkara zindanlardan 
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları 
Ellerinde izi vardı eziyetlerin 
Hınç oklarını aradım gözlerinde 
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin 
Yaralar ve ışıklar içinde. 
Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır 
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya 
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın, 
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun? 
Teşekkürler, böyle olduğun için! 
Teşekkürler o ateş için 
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.
Pablo Neruda