Şiir, Sadece: Mutlu Aşk Yoktur
Mutlu Aşk Yoktur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mutlu Aşk Yoktur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Haziran 2015 Salı

Garip Bir Şeydir Dünya

Garip bir şeydir dünya şunun şurasında artık
Bir gün gideceğim söyleyemeden her şeyi
Bu mutluluk anlarını yangın öğlelerini
Sarışın yıldızlarıyla gece sonsuz ve karanlık

Hiçbir şey değil sanıldığı kadar öyle değerli
Başkaları gelir Onların kalbi benimkisi gibidir
Hepsi de ota dokunmasını ve seni seviyorum demesini bilir
Ve seslerin yitip gittiği akşamda düş görmesini

Benim gibi yeniden yapar bu yolu başkaları
Başkaları gülümser Rastlanan bir çocukla
Çevrilecek başlar adları fısıldandığında
Başkaları seyredecek göz ucuyla bulutları

Hep titreyen bir çift bulunacak orada
Bu yüzden o sabah gün erkenden ağaracak
Her zaman orada su rüzgâr ışık olacak
Hiçbir şey geçmez ordan geçen yayadan başka

Aklımın ermediği bir şeydir işte
O ölüm korkusu insanın içindeki
Yeterince güzel değilmiş gibi
Göğün bir an için tatlı görünmesi bize

Evet biliyorum bir an kısa görünüyor olsa da
Böyle yaratılmışız sevinçler ve acılar
Dopdolu bir kupadan yalancı şarap gibi kaçar
Ve deniz sadece bir başlangıçtır susayışlarımıza

Ama her şeye rağmen zalim zamana rağmen
Yanıp yıkılmış yürek ve sırttaki ağır torba
Bu olanaksız seçim olmak'la olmuş olmak arasında
Ve ağızda buruşukluk bırakan acıya rağmen

Savaşa ve haksızlığa ve uykusuzluğa rağmen
Yüreğinizi kemiren bu tilki taşırken orda
Hüznü ve tanrı bilir kendi payıma
Yaşam boyu çalınmış bir çocuk gibi taşıdım ben

İnsanların kötülüğüne ve gülüşlere rağmen
Ayağı sürçtü mü ve canavarca nedenlerle
Size düşman edilen sırf zindan olsun diye
Sevdiğinizdendir ve büyük acı çektiğinizden

Dipsiz kuyularıyla kargışlı günlere rağmen
Nefreti seyreden sonsuz karanlıklara rağmen
Düşmanlara ve zincire vurulanlara rağmen
Tanrı'm Tanrı'm ne yaptığını bilmeyen

Yasa rağmen ve birden zayıfladığı anda kalbin
Etrafı her şeye inanmaya haksız saymaya hazır
Sizi ısıran bu şeye ilgisiz kalır
Sırf sizden öcünü almak için

Her yerde aynı zulüm ve dikâlâsı utanmazlığın
Size maledilen nasıl yayıldığı pek bilinmeyen
O çılgın fikirler düşünülmesine acı çekilmesine rağmen
Bir küfür ya da nağrayla sıkıntıyı azaltmaksızın

Bu cehennem Her şeye kâbuslara ve yaralara
Ayrılıklara yaslara hakaretlere rağmen
Ve tüm istenilenler yine de istenilen
Maviliğe bütün saçmasapan inancıyla

Her şeye rağmen size söylüyorum öyleydi bu yaşam
Ki beni dinlemek isteyene buradan seslenirken
Dudaklarımda bir tek söz teşekkür kalmış iken
Diyeceğim her şeye rağmen güzeldi bu yaşam


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Kara Mayıs

Çiçekli bahçelerinizin bütün leylakları
Küçük arabaların bütün leylakları
Örtmeye yeter miydi onlar Paris'te
Mezarlardan oluşan derin Mayıs'ı

Federes Duvarı'nın kızıl Mayıs'ı
Kırkların Mayıs'ı yüreklerimizin kan ağladığı
Ve kapkara bir Mayıs Politzer ayı diye
Sizlerin adlandıracağı


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Baharın O Bilinmeyen Kadını

Bir pazar köşesinde karşılaşır gözler
Bu garip iri gözler neyi neleri düşler

Ah yağmurdan sonra Paris'in çarpıntısı var
Acep beğenilir mi eskisi kadar

Nehrin üzerinde çiçek buketleri
Gidiyorlar saçarak tüm renklerini

Chaussee d'Antin'i göreceğim her zaman
Parma kaldırımlarını yosmaların ayağından

Akşamları ilgisiz insanlar ve arabalar
Gölgenin tül peçeleri ve maceralar

Trinite'ye doğru üç adım atılmıştı
Karar verinceye kadar ayrılınmıştı

Saint-Lazare Garı'nın gürültüsünde
Niye ağlar bu rastlantısal gözler niye

Ah Paris Paris şarkı söylemiyorsun
Başını çevirip ayağını sürüyorsun

Şimdi gaz saatidir savrukluklar saati
Ufacık meydanlar sır açmaya elverişli

Gaz saati geldi haydi yaksana onu
Niye yakmıyorsun Ne var ki Paris sustu


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

1 Haziran 2015 Pazartesi

Paris Köylüsü

I

Çocuk akıllı uslu dursun diye
Nasıl yığarlarsa önüne değersiz eşyaları
Belki de bildiğinden hangi alkolümün eksik kaldığını
Tesadüf bana kentimden resimler yağdırdı işle
Paris'in ağaçlarını bulvarlarını rıhtımlarını

Değişik alnı vardır makiyajı çıkarılan aktörlerin
Bakışlarsa şaşkın erken kalkan kişilerde
Yine de benim Paris'imdir o eski resimlerde
Ama bunlar tüfekleridir Muhafız askerlerinin
Şimdiki gibi bir tek otomobil yoksa cadde üzerinde

Islıkla çalınan bir ezgi beğenilirdi altmışlarda
Atların nalları altındaki kaldırımlar ayna gibi
Gördüğüm yıkık bir apartman duygulandırır beni
Bu geçip giden adam Baudelaire mi yoksa
Yoksa yenilik kokan Rivoli Caddesi mi

Doğrusu hoşuma gider geniş eteklikler döneminin düşünü kurmak
Louvre Sarayı kapandığında Tuileries tarafından
İpekli giysiler gecesinde geçerek şarkılı bir şatodan
İç kararması için geceyarısı avizeler çok parlak
O iç kararması ki mavi bir rengi var matbaa mürekkebine çalan

Nedense bir sessizlik çöker dörtlü danslardan sonra
Paris düş görür ve kimbilir ne gibi düşlerdir bunlar
Akademi üyelerine sormayın ondan anlamazlar
Paris'in sırrı ne Mabille balosunda
Ne Yaşlılar Konseyi'nde ne de sarayda var

Paris düş görür ve hiçbir zaman daha korku verici
Daha kızgın değilse de sessiz ama düş görünce
Bu köprüler düşünü rüzgâr kemerlerinde
Bu beyaz gözlü düşü masal tanrılarındaki gibi
Bu devingen düşü yaşayanların gözlerinde

Paris düş görür ama neyin düşüdür gördüğü bu saatte
İçiçe geçmiş ışığında sürükler hangi gölgeyi
Hayaletli bir şatodan daha çoktur onun hayaletleri
Ve aslan nasıl düşlerse terbiyecisini öyle işte
Bu yeni Antee için düş bir dünya şimdi

Paris uyanır ve şafak halkı
İner sisli adımlarla kenar mahallelerden
Habersizmiş gibi kendilerini harekete geçirenden
Hava çoktan yıkamıştır büyük ve solgun alınlarını
Kötü taranmış düşler de onlar gibi solar birden

Sen nehri üzerinde günün ağarışını görmeyen biri
Habersizdir elbet böyle büyük bir acıdan
Kendi kendini yalanlayan gece suçüstü yakalandığı zaman
Savunur bozguna uğrar kızarmış gözlerle edepsizin teki
Ve Notre-Dame bir mıknatıs gibi çıkar sulardan

Ne farkeder şu an İkinci İmparatorluk olsa
Ve başka yer değil de Paris olsa ne çıkar
Sabah erken saatlerde hep aynı öksürük var
Ve giyotin iyi kötü hep nefes alır orda
Bu ilk metro olmaksızın bir şafak hepsi bu kadar

Her şafak en büyük cezadır bazıları için
Yaşamaya mahkûm aldatılmış düşle
Ve gerçek çizmektedir pergeliyle
Bu kederli tebeşir çizgisini doğusunda Hal'lerin
Geçmez onu karanlık öyküler bile

Paris uyanır ve ben bu mit'leri yeniden bulmak için
Karanlığımızda kanımızı yakıp tutuşturan
Koyarım kızgın yüzümü ellerimin arasına o an
Kuşların öykündüğü şarkı yeniden dünyaya gelsin
Ve özgürlük deyince yanıtı Paris olan


II

Bir köprü görürüm gözlerimi kapayınca ben
Sen nehri dönmektedir acı topaçlarıyla
Ey onun büklümlü kollarında boğulanlar insan nasıl uyur orda
Bu bir köprüdür taş localarında akıp giden
Yuvarlak dinlenme yerleri fistolar oluşturur onda

Siyah tunçtan bir kral durur bir at üstünde
Ve geçtiği adada çifte çiçekler
Yeşilliği bir bahçe gülleri ise evler
Sanırsın bir gemi dökme demiri üzerinde
Onu sarsan ise eşya yüklü arabalar

Pont-Neuf ün şahdamarı titrer bir orkestra gibi
Bir prelüd duyarım yirmi yaş şarabımdan
Burda bir rüzgâr eser çok eski zamanlardan
At heykelin saçlarında ölmeye geldiği belli
Kent bir yürek gibi açar iki kanadını o an

Ölmenin gerekli olduğunu bilen benim yaşımdaki çocuklar
Külrengi göğe sahip bir kentti düşünü kurdukları
Biz bir yüzyılın en son doğan ve en son askere alınanları
Başımız bulutlarda ve çamurda ayaklar
Emir saatini beklerdik Paris'ten ayrıldık mı

Şarkı Panama'yı tekrar göreceksin dediği zaman
İlerde bir kan karanfilinin açacağı kişiler de
Saint-Mihiel ya da Neufchâteau'nun önünde bir yerde
Eller alevi nasıl sararsa şarkıcıyı öyle saran
Bıçağın ucuydu titreyişini duyarlardı içlerinde

O gün bu gün hep buldum sevdiğimde
Kentimin bir yansımasını sokaklarında bir gölgeyi
Unutulmuş anıtı yokolmuş geçitleri
Paris seni kendimden çok anlattım yazıp çizdiklerimde
Ve Paris kendi güneşimden çok yeğledim seni

Meşaleler kenti aşkın sonuna kadar yaktığı
Ağlayışlar kenti ağlamış olmaktan gülen
Yıldızsız Cennet gümüş gözlü Cehennem
Cinayetin örs olduğu geleceğin demirci dükkânı
Anılar tuzağı orda şan ve şöhrettir duvarlarla çevrilen

Alanlarda halktan gelen fırtınalar kopmaktaydı
Meçhul kahramanlar düşüyordu kolları sanki çarmıhta
Ya da siyah tören alayları caddeler boyunca
Orda sanki bir öfkenin yemini yazmaktaydı
Ey Paris rüzgârlara ninniler söylüyordun çıplak kollarında

Ölüm bir aynadır kendi pervaneleri var ölümün
İki uçludur hayatım bak aynı ateş bastı
İkinci defadır beni bir canavar kustu
Balinadan çıkmış Yunus gibiyim
Ne çâre kaybettim göğümü kentimi ve dostlarımı


III

Düşlerimin resmini bulmak için yeniden eğer
Ovarsam geçmişin mavileştirdiği gözlerimi
Neully'deki okulda eskiden yaptığım gibi
Orda bir bahar çiçek açar ve sürüp gider
Ve benim kadar yaşlanmadı onun danseden hayaletleri

Paris budur işte bu taşımakta olduğum gölge tiyatrosu
Benim Paris'im benden alınamamıştır tam tamına
Çığlık dudaklardan nasıl alınamamışsa
Kapıma koymak için ne çok gerek duyuldu
Söküp çıkarın yüreğimi Paris'i göreceksiniz orda

Ben şiirlerimi işte bu Paris'le yarattım
Sözcüklerimde damlarının o garip rengi var
Orda dem çeker güvercinlerin göğsü orda ışıldar
Paris senin üzerine kendimden daha çok yazdım
Ve acı vermedi bana yaşlanmak sensizlik kadar

Nice zaman sonra daha da zor olacak besbelli
Paris'ten ve benim ayrılığımdan söz etmek
Bulutlar Saint-Germain-des-Pres'den kaçıp gidecek
Bir gün kirpiklerin arasında bir damla gözyaşı gibi
Solgun ve yaldızlı Alexandre Trois köprüsü gibi bir şey gelecek

O gün dilerseniz bana geri verin ağıdımı
Kalbimin icadettiği yerde o taştan âlete
İmkân var mı çarmıhı Golgotha'dan sökmeye
Ariane ölmeye durur labirentten çıktı mı
Bu ezgi Magenta Bulvarı'nda söylenir söylenirse

Bir çaresiz acıyı dile getiren şarkı
Geceyarısı daha da hüzünlü Place d'Italie'den
Point-du-Jour'a benzer melankoli cihetinden
Uyku meleğinden de çok düşle yüklü parmakları
Sanırsın kâğıt helvacı bir sevinci haber veren

Adi ve tatlı bir şarkı sesin yavaşladığı
Bir akşam aşkı gibi yarınından kuşku duyan
Bir şarkı kadınları elinden tutup kavrayan
Barbes metrosunun altında söylenen bir şarkı
Etoile'de aktarma yapan Jasmin'de caddeye çıkan

Rüzgâr boş arsalara fısıldayacak dizelerimi
Kimsenin oturmadığı tahta sıralara dokunacak
Passy rıhtımında ağladığı duyulacak
Ve köprüler tekrarlayarak yüzüklerin vaadini
Bu dizelerle nişanlanıp yola revan olacak

Çocuk akıllı uslu dursun diye
Nasıl yığarlarsa önüne değersiz eşyaları
Belki de bildiğinden hangi alkolümün eksik kaldığını
Tesadüf bana kentimden resimler yağdırdı işte
Paris'in ağaçlarını bulvarlarını rıhtımlarını


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Şairden Partisine

Partim geri verdi bana gözlerimi ve belleğimi
Bir çocuktan daha çok bilmiyordum doğrusu
Kanımın onca kırmızı ve kalbimin Fransız olduğunu
Bildiğim tek şey vardı gecenin karanlık rengi
Partim geri verdi bana gözlerimi ve belleğimi

Partim geri verdi bana destanların anlamını
Görüyorum yün eğiriyor Jeanne boru çalıyor Roland
Kahramanlar çağıdır Vercors'da yeniden doğan
En basit sözcüklerde kılıçların şakırtısı
Partim geri verdi bana destanların anlamını

Partim geri verdi bana Fransa'nın renklerini
Partim benim verdiğin derslerinle çok yaşa
Her şeyi türkü bildim o zamandan bu yana
Öfkeyi ve sevdayı acıyı ve sevinci
Partim geri verdi bana Fransa'nın renklerini


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Fransız Marşı

Gelince mevsimi ihanetlerin
Ve mevsimi hapishanelerin

Çeşmeler bulandığı zaman
Sadece gözyaşlarıdır duru kalan

İşitilirdi çılgın haykırışlar
Yalan dolan sözler karşı çıkışlar

Yeşil insanlar ve akbabalar
Günümüzü karartmak için buradalar

Aç kalacaksınız dediler bize
El koydular ekmeğimize

Atın kitaplarınızı dediler
Bir köpek ancak sahibini izler

Bize üşüyeceksiniz dediler
Ve ülkeyi boy hedefi haline getirdiler

Bize dediler gözler yerde olacak
Boyun eğilecek ve susulacak

Bize dediler hepiniz diz çökecek
En güçlü olanlar bize gelecek

Kimilerini zindanlara sürdüler
Kimilerini alıp Almanya'ya götürdüler

Ama hesaba katmadılar Pierre'i ve Jean'ı
Ayrıca öfkeyi ve genç insanları

Ama hesaba katmadı hiçbiri
Yaşamak ya da ölmek diye karar verenleri

Saçlardaki rüzgâr gibi
Ateşsiz bir har gibi

Haçlı bir maceraya değil
Uzaktaki bir mezara da değil

Ama işgal altındaki vatan için
O nefret edilen işgalci düşman için

Kovalım kovalım nevzuhur efendilerimizi
Hırsızları katilleri ihanet edenleri

İyi tohum ayıklanır kötü tohumdan
Hem vatanını haketmelidir insan

Zalim ellerden kopardığı
Her bahçeyi ve her sokağı

Her meyve bahçesini ve her ambarı
Yabancı ellerden geri aldığı

Her dereyi ve her tepeyi
Her mezarı her kulübeyi

Her göleti ve yavru balıkları
Uçurumdaki fındıkları

Her burunu ve her dağın başını
Tarihimizin kanlı çayırlarını

Ve gökyüzünü merhametli ve kocaman
Orda ne bulut ve ne de alman

İnsan kurtarmalı sevdiğini
Kendisini kendisini kendisini


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Mutlu Aşk Yoktur

Bir şeye gerçekten sahip olamaz adam
Ne yüreğine, ne güçsüzlüğe, ne güce
Açtığında kollarını gölgesi dönüşür haç’a
Mutluluk, parçalanır sarmaya çalışınca
Garip ve sancılı bir ayrılıktır yaşam

Mutlu aşk yoktur

Hayatı silahsız insanlara benzer aynı
Hazır edilmişler değişik bir kadere
Sabah niçin erken kalkarlar boş yere
Kalacaklarsa akşam kararsız ve avare
Söyle bunları aşkım ve tut gözyaşlarını

Mutlu aşk yoktur

Güzel aşkım, tatlı aşkım, incinmiş can
İçimde taşırım seni yaralı kuş gibi adeta
O bizi anlamaksızın izleyenler var ya
O söyleyenler sözcüklerimi ardım sıra
Öldü senin parlak gözlerinde daha o an

Mutlu aşk yoktur.

Vakit yok artık hayatı öğrenmeye
Gece, ağlasın yüreklerimiz beraber
En sıradan şarkı nice felaket ister
Nice pişmanlıktır bir ürperiş için değer
Nice hıçkırık gerekir gitarla bir nağmeye

Mutlu aşk yoktur.

Acıtmayan aşk yoktur
Aşk yoktur ki yaralamasın canı
Aşk yoktur ki soldurmasın insanı
Ve hiçbiri büyük değildir sevmenden vatanı
Gözyaşı akıtmayan aşk yoktur

Aşk yoktur mutlu
Bizim aşkımız fakat bu.


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Terkedilen

Gitme canımın içi hayatım benim
Gökyüzü yitiriyor renklerini sensiz
Tarlalar çöl bahçeler çiçeksiz
Gitme

Gitme rüzgârın gittiği yere
Bütün kuşlar uçuyor işte sensiz
Ve bütün geceler ölçüsüz endazesiz
Gitme

Gitme suyun kaybolduğu yere
Hor görerek mutluluğunu camların
Ve yeşil dünyasını ağaçların
Gitme

Sakın gitme kan gibi
Elime sıçrayan yara açan bende
Sevgili gücüm güçsüzlüğüm işte
Gitme

Gitme ateşin kaçtığı yere
Otun gücü azıcık tükendiğinde
Hemen kül olur o gitsin diye
Gitme

Gitme sakın bulutlara
Fırtınalar dostu güzel kartalım benim
Senin cesaretinden ölebilirim
Gitme

Gitme sakın düşmana
Toprağını ve silahlarını alan
Sadece gözyaşlarının belleğine inan
Gitme

Gitme hayınlık olur bu
Bu nutuklar bu törenler bu şarkılar
Ne yaptığınızı bilen insanlar
Gitme

Gitme sana söylenen yere
Büyük lâflar dinleyip bayraklar üzerine
Bu kanayan yaraya dönüştüğünde
Gitme

Gitme sakın o zorbaya
Onun gücünü meydana getirmeye
Ve sevdiklerin için kelepçeler dövmeye
Gitme

Gitme Tüfeğini al
Köpeğini çağır gölgeleri kovala
Avcı, avcı sensin işte çok sayıda
Gitme

Al tüfeğini


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

İşkence Altında Türkü Söyleyenin Baladı

Tekrarlamak gerekseydi
Bu yolu izlerdim tekrar
Bir ses çıkar demirlerden
Söylediği hep yarınlar

Diyorlar ki iki kişi
Gece ona hücresinde
Fısıldamıştı Teslim ol
Hayattan bıkmışsın işte

Yaşayabilirsin yaşayabilirsin
Bizim gibi yaşayabilirsin
Söyle seni kurtaracak sözcüğü
Yaşayabilirsin üstünde dizlerinin

Tekrarlamak gerekseydi
Bu yolu izlerdim tekrar
Demirlerden çıkan seste
Dile geliyor yarınlar

Tek sözcük aralar kapıyı
Açılır ve çıkarsın Tek söz yeter
Malından olur cellat
Açıl susam Acılarına son ver

Bir tek sözcük bir tek yalan
Değiştirmek için yazgını
Düşün düşün düşün düşün
Sabahlar ne kadar tatlı

Tekrarlamak gerekseydi
Bu yolu izlerdim tekrar
Demirlerden çıkan sesi
Duyar yarınki insanlar

Söyledim işte her şeyi
Örnekse Kral Henri'den
Saltanatım için bir at
Paris için dinsel tören

Yapacak şey yok Gitsinler
Kanı üstüne dökülsün
Buydu onun bütün kozu
Bu masum yokolsun ölsün

Tekrarlamak gerekseydi
Bu yolu izler miydi tekrar
Demirlerden yükselen ses
Yarın yapacaklarım var

Ölüyorum ve kalıyor
Fransa aşkım ve reddim
Ey dostlarım ölürsem de
Bileceksiniz bunu niçin

Gelip götürdüler onu
Almanca konuşmaktalar
Teslim olmak ister misin
O ise sessiz tekrarlar

Tekrarlamak gerekseydi
Bu yolu izlerdim tekrar
Her darbede zincirlerle
Türkü söylesin yarınlar

Mermiler altında türküsünü
Söylerken kan içinde doğruldu
İkinci bir ateşle derhal
İşini bitirmek gerekiyordu

Başka bir Fransız türküsü
Takılıvermiş dudaklarına
Marseillaise'i bitirirken
Bütün insanlık adına


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

29 Mayıs 2015 Cuma

Gül Ve Muhabbet Çiçeği

Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan
Hayranıydı o dilberin
Askerlere tutsak olan
Merdivenlere tırmanan
Aşağıda nöbet tutan
Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan

Adının var mı önemi
Bu nur adımlarındaki
Kilisede olsa biri
Ordan kaçsa bir diğeri
Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan

Hem bağlıydı ikisi de
Dudak kol ve kalpleriyle
Diyorlardı o yaşasın
Ve görecektir yaşayan
Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan

Dolu yağdı mı buğdaya
Titizlik gösteren çılgın
Kavgasını kuran çılgın
Ortak savaşın içinde
Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan

Kalenin üst tarafından
Ateş etti bir nöbetçi
Silahıyla iki kere
Sendeliyor bir tanesi
Düşüp ölecek diğeri
Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan

Hapisteler Hangisinin
Daha berbat kereveti
Hangisidir en çok donan
Fare seçer hangisini
Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan

Âsi ne de olsa âsi
İç dökmemiz matem çanı
Ve zalim sabah geldi mi
Ölüme geçer yaşamdan
Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan

Tekrarlayarak adını
Aldatmadıkları kızın
Ve akıyor kızıl kanı
Aynı renk ve parlaklıkta
Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan

Akıyor ve karışıyor
Sevgi duyduğu toprağa
Yeni mevsim geldiğinde
Misket olgunlaşsın diye
Cennete kalpten inanan
Ve ona hiç inanmayan

Biri koşar biri uçar
Bretanya'dan Jura'dan
Ahududu veya erik
Ötecek cırcır böceği
Flüt veya viyolonsel
Yakıp yıkan çifte sevda
Tarlakuşu ve kırlangıç
Gül ve muhabbet çiçeği


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Fransa'm Benim, Selam Sana

Döneceğiniz vakit zira tam sırasıdır dönmenin
İstediğiniz kadar çiçek olacak
Çiçekler olacak renginde geleceğin
Döneceğiniz vakit çiçekler bulunacak

Yerinizi alacaksınız tatlılığı içinde bir ışığın
Çocuklar acı çekmiş ellerinizden öpecekler yine
Ve her şey yosun olacak altında yorgun ayaklarınızın
Bir müzik kalbinize ve bir sessizlik sizi dinlendirsin diye

Bahçelerin soluk alışı tam doğarken gece
Yaz yaprakları çayırların derinliği
Pencereye uğrayan kırlangıç az önce
Der gibi geldi bana selâm sana Marie

Selâm sana hortlaklardan kurtulmuş Fransa'm
Ey barışa kavuşmuş Sulardan kurtarılmış gemi
Türkü söyleyen ülke Beaugency Vendome Orleans
Çanlar çanlar çalın kuşların akşam duasını e mi

Selâm sana kumru gözlü Fransa'm benim
Acılarım feda olsun sevgim feda olsun sana
Fransa'm benim hem eski hem yeni derdim
Serçe dolu göğün ve kahraman dolu toprağınla

Fırtınaları dinen Fransa'm selâm sana
Benim herzamanki Fransa'm coğrafya seni
Bir avuç gibi açar denizin rüzgârına
Uzaklardan gelen kuş güvenlikte duysun diye kendini

Selâm sana Fransa'm göçmen kuşlar orda
Lille'den Roncevaux'ya Brest'dan Mont-Cenis'ye kadar
Kendi yuvasını terketmenin ilk defa
Ne anlama geldiğini öğrenmiş oldular

Sen vatansın güvercine ya da kartala
Cesaret de türkü de kat kat sende var
Selâm sana Fransa'm buğday da çavdar da
Çeşitlilik güneşinde sende olgunlaşırlar

Selâm sana Fransa'm halk orda beceriklidir
Günleri en güzel kılan işlerde
Ve selâmlamak için uzaklardan kente gelinir
Paris kalbim benim üç yıldır kurşuna dizilmiş boş yere

Mutlu ve güçlü sonunda takmışsınız bir eşarp gibi
Bu gökyüzünü hem tanıktır fırtınanın bir daha çıkmayacağına
Özgürlüktür titreten harpların sessizliğini
Tufanın ötesindeki Fransa'm selâm sana


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Kahramanların Anısına Şaşılacak Derecede Benzeyen Bir Orman Üzerine

Hiçbir şey kitaplardaki gibi sona ermez hiçbir zaman
Bir ölüm bir mutluluk söylenmiş her şeyden sonra
Şövalye güzel kızı kurtarmaz hiçbir zaman

Ve son öpücükte tragedya başlar yeniden
Kısadır insan nefesi ve azıcık sallanmış olsa
Pazar'la uykuya dalar bakarsın pazartesi olmuş birden

Yaşam bir yulaftır rüzgârsa geçer ordan
Kararlı bir akorda varmadan hiçbir zaman
Üçüncü uyaklar gibi tarihin orda devamından

Artık geride kalan günlerin geri gelmeyen aşkı
Her şey bahanedir elbet garip dedikoducuya
Güzel bir havadan söz etmek için yağmur yağdı mı

Ya da ayrıldıkları vakit sonunda sevgililer
Geçirmek için yüzüğü başkalarının parmağına
Bir an bile durmasın gerçekleşmeyecek düşler

İşaretlerin alfabesini o iletir sadece
Gizli bir cümleyi geleceğe yazdırarak
Kızkuşlarının bilmeden kanat çırpışı gibi gökyüzünde

Sokaktan geçen biri ve onu durduran bir başkası
Alışılmış bir tavırla törelere uyarak
Selâm verir gösterir sigarasını

Ve sonra aldığı ateşle uzaklaşır
Ne haberleri var birbirinden Bir nefes bir kıvılcım
İnsan değişir ama ateş de incelik de hep aynı kalır

Efsaneyle dolu gece benek benek yıldızlar
Ezgiydi söylediği birazdan fısıldayacak size
Füg onu tekrarlar borudan viyolonsele kadar

Ve eski bir ormana benzer doğrusu
Bu basit yeşillikler nakısı
Orda uyur tekboynuz ve saka kuşu

Artık ne bir kıpırtı o eski şenlikleri andıran
Ne cinlerin dans ettiği o ay'lı gölet
Ne de bu gün bir yarar var gazete okumaktan

Orda eser yok artık Fransız gizlerinden
Peri kaçmış galiba bir çeşmenin dibine
Ve çiçek solmuş düşerek korsesinden

Artık yünlü kumaşlar var kadife ayarında
Artık başkaları mest menekşe şarabından
Bizim düşlerimizse karantina altında

Fakat güzel bir geçmiş günümüzde de var
Mezarların ortasında sürer hanımeli
Ve ot akşamleyin ateş böceklerini hatırlar

Belleğim notasız bir şarkı gibidir
Şövalyeleriyle dönen bir atlı karınca
Ve öğüttüğü nakarat Arthur devrinden gelir

Zamanın taçyaprağı düşer çalılıklara
Ordan boynuzlarını birdenbire gösteren
Sezar'ın kolyesiyle süslediği geyik çıkar ortaya

Ermin'dir orda gezen pınarın çağladığı yerde
Durup kulak kabartır fısıltılarına ecelerin
İri gözleriyle heyecan veren devlerin dizi dibinde

Yeşil meşeler anıları büyülü dilberlerin
Broceliande şakrak kuşların ünlü barınağı
Yazın gölgesinden de güzel orman bu sensin

Nerede olduğunu bilmem Arnaud de Mareuil dendiğinde
İnsana yolunu şaşırtan imgesel çalılığın
Ve ışık kızıldır sincabın sıçradığı yerde

Sarışın ve esmer Broceliande kollarımız arasında
Mavi Broceliande ki orda ışır keltçe adın
Ve sihirbazlar abrakadabra'larını çizer orda

Broceliande aç dallarını ve karanlığının
Boz mührünü işte koyun postlarıyla geliyorlar
Dua etmek için sular aksın diye

Her yıl Bellenton çeşmesinde


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

28 Mayıs 2015 Perşembe

C

Geçtim C köprülerinden
Her şey orada başladı birden

Bir şarkı o eski günlerden
Söz eder yaralı şövalyeden

Yolun üstündeki bir gülden
Açık bir kadın gömleğinden

Şatosundan çılgın bir dük'ün
Kuğuların yüzdüğü hendeklerden

Sonsuza dek nişanlı bir kızın
Dans etmeye geldiği çimenlikten

Ve buzlu bir süt gibi içtim
Yalancı şöhretlerin uzun şiirinden

Loire nehridir devrilmiş arabalarla
Düşüncelerimi alıp götüren

Ve kapsülü çıkarılmış silahları
Ve gözyaşlarını iyi silinmeyen

Fransa'm benim ey kimsesizim
Geçtim C köprülerinden


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Yalnız Adam

Yalnız adam bir merdiven
Bir yere götürmez insanları
Ve sarayların bütün kapıları
Farksızdır ona bir zulümden

Yalnız adamın eğiktir kolları
Nefesi çizgi çizgi gözü bir tane
Yastığı başka yerde
Uykusu sokak kadını

Yalnız adamın parmakları rüzgâr
Kül olur ona ne verilirse
Hiçbir şey alamaz hattâ zevk bile
Tozdan başka onu bulsa da tekrar

Yüzü yok yalnız adamın
O ancak yağmur için pencere
Ve gördüğün ağlayışlar onun üstünde
Âdeta parçası manzaranın

O kayıp bir mektuptur ancak
Yanlış adres mi vardı yoksa üzerinde
Sevgiler diyordu ama kime
Hangi eller onu yırtmış olacak


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Kalbim

Kalbim senin sesinde çırpınıyordu bir yelken gibi
Sen olan bir akşamdı kapılar örtüldüğünde
Ve bir giysinin dinlenişi gibi sandalye üzerinde
Görülen şeylerin bütün çıplak ve uzun geçmişi

Akşamdı bütün varolmamış akşamları andıran
Dünya kendiliğinden hatırladığında hemen her şeyi
Gazete okumak için vakit çok geç değil mi
Ancak kendi nabzının atışını duyuyor insan

Bir bahçenin hıçkırığı kanıyor bir yerlerde
Belki de bir tedirginlik köpeğiydi bu
Kulak uzun uzun inceler suskunluğu
Dinlerim dirseğime dayanarak ve birdenbire

Düş görmektesin işte


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Yarım Kalmış Şiir

Yalnız kuş bile susmadı
Soykırımın ortasında
Şarkı söylemiş savaşmış olacağız
Sevgilim güzelim nerelerdesin
Hayvan ve testi hamalları
İşte geliyorlar tatlı ve dikkafalı
Yeşilliklerle dolu Mayıs tarlaları
Tıpkı kilisedeymiş gibi azizlerin
Hayvan taşıyıcı hacıların yontuları
Baştanbaşa erdemlerle boyalı

Gelecek renklerin mevsimi
Henüz gücü yok gün ağarırken
Solgun yaralı tan'ın birleştirdiği
Hangi düş gökte geçer üstünden
Bitmek istemeyen gecenin
Eskisi gibi titremektesin yine
Ayrı düşmüş kalplerimiz düzgün gidiyor işte
Bir bahar bahara benzer
Sensizlik bu sadece, bir anı
Raharımız birliktelikten geçer

Zayıf düşmüş şaşkın güneş
Satılık bir otel kadar kederli
Yanmak istemeyen bir ateş sanki
Sanki geri verilmeyen bir öpücük
Bu sabah kapalı perdeler
İşte yine Flandres'ın sisi
Baharımız bekletecek bizi
Gökyüzünü anlamak kolay
Biz ayrı düştüğümüz zaman
Havanın tatlı olması gerekir mi

Mutluluk nedir Ürperiş olarak
Sadece zehirdi içtikleri
Verona'daki sevgililerin
Fakat sana bu maviyle dolu kadeh
Bu garip ses titreşimi benim şarkım
Tankların ve silahların arasından
Yükseliyor Yeteri kadar saftır
Üzerinden geçmek için duvarların
Ve tanıdığımız insanların
Ey sevgilim ey içimde kanayan yara


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur
10 mayıs 1940, sabah erken

Yitik Şarkılar II

Ölmek hoştur orda
Tatlı süresi aşkın
Erdi sona

Acı çektik
Yeter sen ne dersin
Kışın otlar üzerinde
Birlikteliği ikimizin

Onca yıl sonra
İçinde gözlerimin
Tüm güzelliği
Solmuş güllerin

Bir büyük kara güneş
Yanıyor önümüzde
O garip anılar
Geçmişte kalan işte

İki varlık yapıyor
Sabahların göğüne
Rengi uçmuş bir resim
Derin gökler üstüne

Sadece bir omuz
Bu aydınlık saatte
Dallardan söğüt
Yaprakları düşmekte

Yumuşak bir adım
Köşesinde sokağın
Kolunda bir bulut
Yitik rüzgârın

Biraz fazlası düş'ün
Mırıldanmanın azı
Gölge ve duvarın
Efsanesi yalanı

Ne olabilirdi insan
İzlenmiş başkalarınca
Sonra geriye kalan
Yaşamım ve yaşamınsa

Hele bir sabah olsun
Bizim yokluğumuzla
Ve yarınlar düşlesin
Anlam vermeyi ona


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur
1957

26 Mayıs 2015 Salı

Yitik Şarkılar I

Bir yavru köpeğin koşmasını
Kuşların gökyüzüne imzalar atmasını
Rüzgârın mavi çamaşırhaneyi sarsmasını
Çocukların gün boyu oynadığını görmek

Akşamın serinliğini duymak
İşitmek gıcırtısını bir kapının
Gölgede leylakları koklamak
Dolaşmak sokaklarında ilkbaharın
Yavaş yavaş zamanı öldürmek
Çıplak bir kol izlemek ışıkta
Girmek çıkmak uyumak sevmek
Avare dolaşmak ağaçların altında
İsmi konmamış binbir tatlı şey
Farkedilmekten çok yapılagelen
Binbir çeşit ayrıntı insancıl olmak için
Yarısı düşten ve yarısı sevinçten
Hiç ten de daha az bir hiç oysa hayat
Yine de güçlü işte kıvransa mutluluktan
Ve şarkılar takılır dilinizin ucuna
Şarkı söylediğine şaşar insan
Hiç'ten de daha az bir hiç Nefes alınır sade
Bu bir nefes bir gölge yoksa bir haz mıdır
Yürüyebilirim oturabilirim
Serindir taş else ılıktır
Ekmek su ve meyvelerin rengi
Öyle güzel şeyler var ki el değdirilen
Oradadır halka halka dumanlar
Geçen ve uzaklarda çığlık atan bir tren
Her şey nekadar da tatlı ve dingin
Barış sonsuz ve kesintisiz olduğu zaman
Neden söz ediyor bu geçen insanlar
Evlerine dönmeleri bekleniyor bu akşam
Hiç kuşkusuz çatlaklar oluşturuyor
Bu cam parçasının görünüşünü
Ama şarap topraktan alır
Kokusunu değil de ölülerin düşünü
Sarhoş olmak isteyen varsa olsun
Bu kötülükten ve zehirden
Ama senin yüzündeki güneş
Daha da güçlüdür yarattığı gölgeden
Hava kadar saf olan bu mutlulukta
Ne diye arayayım kafiyeleri
Bir tek gülücük anlatmaya yeter
İnsan olmanın müziğini


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur
1956

Dünkerk Gecesi

Ayaklarımızın altında yıpranmış bir kumaştı Fransa
Nedense karşı çıktı ağıraksak adımlarımıza

Öyle bir denizde ki yosunlarla karışmış ölüler
Piskopos başlıkları gibi batırılmış gemiler

Geçici karakol göğün ve suyun kıyısında yüz mil ötede
Malo kumsalı uzanır gider gökyüzünde

O atların çürüdüğü gecede yükselmektedir
Göçmen hayvanların tepinmesi gibidir

Geçit kaldırır çizgili kollarıyla ellerini
Yeniden buluruz içimizde eksik kalplerimizi

Jean-sans-terre'in yüreğinde atan yüzbin sevda
Hep yüzbin kez susacak mı acaba

Ey aziz Sebastian'lar yaşam ok attığında
Ne çok benzersiniz bana ne çok benzersiniz bana

Elbetteki beni dinleyecekler
Kalbi yerine hep yarasını seçenler

Ama ben söylediğim bu aşkı duyuracağım haykırarak
Geceleyin yangın çiçekleri daha iyi görünüyor bak

Bağıracağım bağıracağım yanıp tutuşan kentte
Damlardaki uyurgezerlerin dengesini altüst edercesine

Aşkımı bağırarak duyuracağım sabah erken
Bıleycinin Bileyci Bileyci diye bağırması geçip giderken.

Bağıracağım bağıracağım Sevdiğim gözler nerde
Siniz Tarla kuşum martım benim nerelerde

Bağıracağım bağıracağım toplardan daha yüksek bir sesle
Yaralılardan ve sarhoşlardan yüksek hem de

Bağıracağım bağıracağım senin dudağındır bardaklar
Benim o uzun aşkı içtiğim kırmızı şarap kadar

Kollarının sarmaşığı beni bu dünyaya bağlar
Ölemem ben Ölenler unuturlar

Gemiye binenlerin hatırlarım gözlerini
Dünkerk'te kim unutabilir ki sevdiğini

Atılan toplar yüzünden uyuyamam ben
Kim unutabilir alkolü o baş döndüren

İnsan boyu çukur kazdı her asker
Ve sanki mezarların gölgesini denemekteler

Taştan yüzler Delilerin hali tavrı
Hep bir önseziye benzer uykuları

Kumlar âşinâ değil bahar kokularına
İşte ölüyor Mayıs Kuzey'in kumullarında


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Gözyaşları Birbirine Benzer

Külrengi gökte fayans melekler
Külrengi gökte o boğuk hıçkırıklar
Hatırlamaktayım Mainz günlerini
Kara Ren'de ağlıyordu peri-kızlar

Daracık sokaklarda tek bıçak darbesiyle
Öldürülmüş bir asker buluyorlardı bazen
Bazen de bu zalim acımasız barışı
Yamaçlardaki taze beyaz şaraba rağmen

İçtim kirazların o saydam alkolünü
Alçak sesle edilen o yeminleri içtim
Ne kadar da güzeldi saraylar kiliseler
Yirmi yaşındaydım Anlamıyordum niçin

Ne biliyordum ki yenilgi konusunda
Yasak bir aşk olunca sana kendi ülken
Ve sesi gerekince sahte-peygamberlerin
Kaybedilmiş umudu bulmak için yeniden

Hatırlıyorum beni saran o şarkıları
O işaretleri tebeşirle çizilen
Sabahleyin duvarlarda bulduğumuz
Gizleri bir türlü çözülemeyen

Kim söyleyebilir bellek nerede başlar
Kim diyebilir nerde biter şimdiki zaman
Geçmiş zaman romans'la nerde buluşacak
Mutluluk nerde farksız sararmış bir kâğıttan

Düşlerinde sürüklenen çocuklar gibi
Rahatsız eder mavi bakışları yenilenlerin
Ve erlerin ayak sesleridir nöbet değişiminde
Sessizliğini bozan Ren bölgesinin


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur