Şiir, Sadece: 2016-11-06

12 Kasım 2016 Cumartesi

Uykusuz Gece

Nerde dolaşıyor gözlerim
Sevgilim?

Hangi seherdir parmaklarımda
Yansıyan böyle gümüş renkli?

Geceyi sararken pespembe şafak
Kaybolur her şey.

Kapanan gözlerin karanlığında
Gözler.

Duyuyor musun vücudumu
Seninkinin yanında titreyen?

Dilin ağzımda
Aydınlanıyoruz


Josef Hora
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Avignon Köprüsü Üstünde

Avignon Köprüsü üstünde
dans edilir,
Avignon Köprüsü
türkü söyler,
kısa sürer danslar
durmadan şırıldar su.

Avignan Köprüsü korkuluklarına
dirseklerini dayamıştı Papa,
Avignon Köprüsü üstünden
yüzyıllar gelip geçti;
Bugün bir Çek ozanı
orada geçiriyor iznini,
durmadan sırıklıyor su.

Avignon Köprüsü üstünde
allahaısmarladık!
Avignon Köprüsü üstünde
hoşçakal!
Selviler ve zeytin ağaçları,
insanı büyüleyen kırlar,
durmadan şırıldayan su.

Avignon Köprüsü üstündeyim
senin sayende,
Avignon Köprüsü üstünde
güçlü ve kuvvetliyim,
düşünüyorum ki geçti buradan
Bohemya Kıralı Charles IV,
durmadan şırıldıyor su.

Avignon Köprüsü üstünde
dans edilir,
Avignon Köprüsü
türküler söyler.
Prag Köprüsüne benziyor bu.
Uzun, uzun bir türkü.
Ve durmadan şırıldar su.


Karel Tornan
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Kavak Ağaçları

Ah kavak ağaçları, ipince, upuzun kavak ağaçları
Kasım ayı yakılmışlığında tarlanın
Büyük ve karanlık, orada dikilmişler
Donmuş, katılaşmış, kötü rüyalara benzer
Kavak ağaçları

Ah kavak ağaçları, yapraksız, çırılçıplak kavak ağaçları
Kocaman çitler, devlere benzer, karanlık ve kaygılı
Yalnız ve avuntusuz artıkları
Gibi yıkılmış, kül olmuş bir samanlığın
Kavak ağaçları

Ah kavak ağaçları, dimdik ve cansız kavak ağaçları
Çayır kenarları karanlık ve dilsiz
Cinlere benzer ruhlar çıkıyor Nirvana'dan
Boş tarlalara dimdik bakan
Kavak ağaçları

Ah kavak ağaçları, kendini beğenmiş kavak ağaçları
Görüntüleriniz gibi yitecek ruhum
Nirvana'ya mı yükseliyorum
Yolunu şaşırmış bir kargayım
Gecede uçuyorum


İvan Krasko
Çeviren: Kemal Kandaş

Baba Toprağı

İniyordu barışçı, sessiz gece
Gri ormanlar üstüne
Alçalan güneşin ölgün pırıltısında
Kankırmızı tarlalar
Ürkek, yabansı basıyorum toprağa, işsiz güçsüzün biri
Gurbetten geliyorum
Yüzüyor güneş, denizde kandan bir gemi
Sonsuza kadar

Toprak üstünde nemli ağırlığı ekin yığınlarının
Titrek ve hışırtılı
Yok kimse, el eden, adımı seslenen
Alnı kırış kırış biri
Gözlerinde bir soru, yumuşak, içten
Konuşmasız, azarsız, incitmeyen
Neden kodun gittin tarlaları
Kim görüp gözetiyor şimdi onları

Güpegündüz, öğle sıcağında güneşin, yine nemlisin
Toprak yığınında oluşan önsezi
Birikmiş gözyaşları yüzlerce yıldan
Mutsuz kullardan
Nasıl kuruyabilir-onlar çıktandır
Tutsaktır gözyaşlarına
Kızgın güneş yakıp kavurmak ister hala
Bir ağrıdır hala sürüp gider

Yaşlı elma ağacına bakıyorum
Bir yabancı, daha şimdi gelmiş
Kanlı toprakları atalarımın
Yurda döndüğümü anlıyorum
Acılı bir ses, bir iç çekiş, atalardan yükselen
Kalpte yeşeren
Toprakta çimleniyor ejderha dişlerinin izi
Tutsak eden önsezi


İvan Krasko
Çeviren: Kemal Kandaş

11 Kasım 2016 Cuma

Kanım Azaldı

Kanım azaldı
Ama ağzımdan akıyor hala.
Otlar bürüyünce mezarımı,
Ben ölünce,
Kim alacak yerimi,
Kalkanımı kim tutacak?

Dumanlara bürünerek geldim ocaklardan,
Gözlerim gece gibi karaydı,
Alevler fışkırıyordu burnumdan,
Şafakta olsun alacakaranlıkta olsun,
Karşısına dikildim o katillerin,
O para babalarının, o vurguncuların,
Madenlerden çıkıp geldim işte,
Varsın taçlar süslesin soylu başlarınızı,
Tutsak ettim hepinizi öfkemle,
Sıkılı yumruğumda hala kini var
Beskyd dağlarından gelen bir madencinin.

Kanım azaldı
Ama ağzımdan akıyor hala.
Otlar bürüyünce mezarımı,
Ben ölünce,
Kim alacak yerimi,
Kalkanımı kim tutacak?


Petr Bezruç
Çeviren: Ülkü Tamer

Appassionato

Gece göğünü severim
Çünkü çıplaktır.
Gün ışığı engeller çünkü
Evrenin çıplaklığını görmemi

Ey, yıldızlarla dolu çıplaklık!

Gizleme çekiciliğini!
Seni gözlemek istiyorum.
Senin maddenin bilmecesini çözmek tutkusu
Kucağına öyle bir güçle çekiyor ki beni!

Beni sev!
Gecem ol benim!


Lubomir Levçev
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Garcia Lorca'ya Şarkı

"Öldüğüm zaman gitarla gömün beni...''
F. G. Lorca


Nerde o kanlı Granada?
Nerde gömütün?
Kimlere sorayım, kimlere?
Durmadan kişneyerek
kumları eşen
sağrıları köpüklü taylara mı?
Yoksa gün görmüş kartallarına mı
Nevada doruklarının?

Uzak,
çok uzak Granada!
Mavi mi gökyüzü orada,
mersinler yeşil mi
bilmiyorum.
Ama sen Granada uğruna can verdin.
Ve orada
segedilyalar söylenen
İspanya toprağında
çürüdü kanlı gömlekleri kardeşlerimin.

Uzak,
çok uzak Granada'da.
Gözyaşı dökmek için değil arayışım gömütünü.
Şarkı söyleyeceğim başucunda,
neşeli ve iyimser bir havayla
dile· gelecek gitar.
Ve taşında senin
bir Kastilya kaması bileyeceğim
önümüzdeki savaşlar için.


Lubomir Levçev
Çeviren: Fahri Erdinç - Kemal Özer

10 Kasım 2016 Perşembe

Şimdiki Zamanı Yaşamak

Nerede yaşarsam yaşayayım,
nerede ölürsem öleyim;
sabahleyin,
erken,
sabahleyin,
insanlara dönüşünce yıldızlar
kuvvet çizgilerine doğru
ateşin vaftizine doğru
ilk birliklere ulaşmak için
ileri atılan isimsiz insanlara
dönüşünce yıldızlar,
ben de aralarındayım,
ben de yoldayım,
elinde Tanrı gövdesi gibi soğuk
kuru bir ekmek parçası...
yavaş yavaş dağılırken karanlık
ama doğan gün gerinirken hala
işte tam o sırada
duyarım
o biricik benzersiz tadını
şimdiki zamanın.

Mutluyum ben
bilsem de
ne denli tehlikelidir
mutlu olmak.

Coşkuyla haykırır ruhum ama
"Selam gün, yüksel doğan günün tanyeri,
Güvenebilirsin bana hala!"
Nerede yaşarsam yaşayayım
nerede ölürsem öleyim;
akşamleyin
geç bir saatte
akşamleyin,
yıldızlara dönüşünce insanlar

ve çekilince bulutsuz gökyüzüne,
tabii ben de aralarındayımdır ...
gün ışığı çekilir
ama kararsızken gece ...

İşte tam bu sırada
duyarım
ben benzersiz görkemini
şimdiki zamanın.

Rahatımdır
bile bile
ne denli tehlikelidir
rahat olmak.
Ruhum gülümser rahatça;
"Selam alacakaranlığı batan günün,
şimdi hala güvenebilirsin bana!"


Lubomir Levçev
Çeviren: Özdemir İnce

Hava Alanı

Uçarken öleceğim havalarda
Beyaz, uğursuz bulutlar arasında
Yitirmeden duyumları,
Tek bir izi bırakmadan.
Hiç kimse ağlamayacak arkamdan ...
Sadece pist bilecek
Nereden havalandığımı
Ve hatırlayacağım onun
Trajik aydınlığını

Ve eğer sen
Aramak istersen izlerimi
Hava alanına geleceksin
Alüminyum kanatlı
Devsel haçlar arasına.
Önünde dur saat tablosunun
Kocaman harflerle
Sayılar saatler
Ve mesafelerle
Konuşan benim ...

Dur orada
Önünde dur saat tablosunun ...



Vladimir Başev
Çeviren: Özdemir İnce

Ne Zaman Büyür Nehirler

Bir soru çıkmıyor hiç aklımdan:
Nehirler büyürlerken neden
Sessizce ayrılırlar doğdukları topraktan;
Üzülseler de sılayı bırakırken.

Neden kalmazlar sonsuza dek
Onları duru gözyaşlarıyla besleyen kaynakta
Avutan ezgilerle, yaşam veren
Bu derin gölgelikte, kayınların altında.

Yoksa çok mu dar geldi bu tepeler
Öğrendikleri şarkılar için:
Bu yüzden mi açık ovalara yöneldiler
Ötesine ağaçların, dağ geçitlerinin?

Ve nehirler ne denli büyürlerse
O denli uzak düşerler kaynaklarına.
Neden ama? Bu acımasız bilmece
Üzüyor beni yol ayrımlarında.

Fakat geçmişe, çocukluktaki evime
Döndüğümde dilsiz bir kederle dolar içim;
Çünkü büyürken insan olmaya ben de
Nehirler gibi bırakıp o yerleri gitmiştim...


Eftim Eftimov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

9 Kasım 2016 Çarşamba

Ve İnanıyorum

Ülkem, çok yazdım senin için
Ve hep yazacağım.
İçimde, düşüncemde,
Günümde, gecemdesin.

İşte böyle geçecek hayatım.
Ve inanıyorum, bana dudakların
Bir gün "Oğlum!" diyecek...
Ve kavuşacağım toprağına...

Sayısız ozana, sayısız yiğide
Beşiklik eden;
Ama katlanmayan
Tanrılara
Ve korkaklara.


Georgi Cagarov
Çeviren: Özdemir İnce

Anneme

Gözlerim kapalıyken yıldızlar parlar
Ve bildik dağlar belirir uzakta
Gök mavidir ve titrer donukça
Yükselir yalçın doruklar.

Küçük evler görünür saman damlı
Çift atlı araba ilerler kır yolunda
Ve iki ırmak, anam gibi tıpkı
Sevgiyle açar kollarını bana.


Georgi Cagarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Sorgudan Sonra

Boyu iki adım hücrenin, eni de...
Buzdan soğuk kıvrıldığın saman.
Kolunu uzatırsın; duvar.
Başını kaldırırsın; tavan.

Ve engin kırlar var az ötende
derin nehirler
dağ dizileri
kanat sesleri gökte
yurdun yani
ve alıp uzaklara
götüren yollar.

Arkadaşlar var az ötende
düşler
deniz kıyıları ...
Ve sen
savuna bildin
tüm bunları
topu topu
iki adımlık bir alanda...


Georgi Cagarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

8 Kasım 2016 Salı

Köylü

Kentlerin, gökyüzü yerine
katları vardır.
Kentlerin, kırlar yerine,
kaldırımları vardır.
Ay parıldamaz kentlerde geceleri
sokak fonerleri vardır.
Her yerde kapalıdır kapılar.
Her yerde bir giz.

Çekingen köylü
ezilmiştir burada.
Ve susar.
Yalnız bırakılmıştır,
yabancısıdır toprak.
Bir karanlıktır,
onun için
elektrikle aydılatılmış
ay ışıksız geceler.

Hüzünlüdür köylü,
o beklenmedik konukların
gürültüsüne alışıktır.

Yitik bakışlardan
tüm çiçek uzak
ama birtakım buketler var.
Bir iki saatte solan
buketler var.
Duyduğu uğultular
ama türküsü değil bu
tutkuyla uğuldayan kırların.

Bıkmıştı ineklerden,
köpeklerin havlamasından.
Horozların öttüğü saatlerde
uyanıyordu.
İğreniyor şimdi
şişelerde satılan sütlerden
ve piliçlerden
vitrinlerde
kadavralar gibi duran.
Şimdi,
oturmuş
böylesine gereksiz
bir köşede
gün batımında
susuyor ve iç çekiyor.
Bu o mu?
Ben miyim yoksa?


Pavel Matev
Çeviren: Özdemir İnce

Üç Kıta

Yakıcı yeli bekler gibi yaprak,
Tıpkı otun yağmur bekleyişi gibi
Bekliyordum seni, sabırla,
Ama tarlalarda, dikenli çavdarın yanında değil.

Her dakikanın sensiz geçtiği
O tramvay durağında,
Bana ne kırlardan, çavdarlardan,
Benim baharım yanıbaşımda.

Kentlinin budadığı ağaçta,
Tüm çiçeklerde, pazarlarda satılan.
Taa boz renkli parkelere kadar.
Ve sen geliyorsun, baharı taşıyarak!


Bojidar Bojilov
Çeviren: Özdemir İnce

Yoldaki Yalnız Kadın

Bir sakıncadır, bir tehlikedir bu
hala erkeklerin olan bu dünyada
yürümek yalnız başına.
Her dönemeçte bekler seni
pususu saçma rastlantıların.
Sokaklar yaralar seni
meraklı bakışlarla.
Yoldaki yalnız kadın.
Tek savunman senin
savunmasız olman.

Düşünmedin erkeği
dayanılacak bir destek gibi
yaslanılacak bir ağaç gövdesi,
sığınılacak bir duvar gibi
düşünmedin erkeği.
Düşünmedin erkeği
bir köprü, bir tramplen gibi.
Yapayalnız çıktın yola
eşit koşullarda tanımak istedin
ve istemedin hiçbir şey erkeği sevmekten başka

Uzaklara gidebilecek misin,
yoksa düşecek misin çamurlara?
Bilmiyorsun, direngensin ama.
Devirseler de seni yarı yolda
gene de bir yerlere varmış olacaksın
mutlaka.
Yoldaki yalnız kadın .
Her şeye rağmen yürüyorsun
Her şeye rağmen durmuyorsun

Hiçbir erkek
yalnız olamaz
bir kadın kadar.
Karanlıklar diker önüne
bir kapalı kapı.
Geceleyin hiçbir kadın
tek başına gidemez yolda.
Ama güneş, bir gardiyan gibi tıpkı,
açar uzayı sana
tan vakti.

Ama karanlıkta da yürüyorsun sen
çevrene korkuyla bakmadan.
Ve her adımın
bir güvenlik belgesidir
seni uzun süre korkutan
erkek için.
Adımlar çınlıyor taşlarda.
Yoldaki yalnız kadın.
en sessiz, en yürekli adımlar
aşağılanmış toprakta,
kendisi de yolda
yapayalnız bir kadın olan toprakta.


Blaga Dimitrova
Çeviren: Özdemir İnce

7 Kasım 2016 Pazartesi

Veda Şiiri

Karıma


Geleceğim bazen uykudayken sen
Beklenmedik, uzak bir konuk gibi
Sokakta bir başıma koyma beni
Kapıyı sürgüleme üstümden.

Usulca girecek, bir yere ilişeceğim
Bir zaman, karanlıkta, bakacağım yüzüne...
Ve yorgunluk gözkapaklarımı indirince
Seni kucaklayacak ve çıkıp gideceğim


Nikola Vaptsarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Ölümden Önce

Acımasız, dizginsiz bir kavga bu
Başsız, sonsuz, destansı.
Bir başkası dolduracak senden boşalan safı
Burada tek adam hesabı olur mu?..

Kurşuna diziliş; çürüyüş sonra ...
Her şey yalın, mantıksal, yaşamak gibi.
Fakat birlikte olacağız büyük fırtınada
Halkım, çünkü sevdik seni...


Nikola Vaptsarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu


Vaptsarov bu şiiri, "Veda Şiiri" ile birlikte, idama mahkum edilerek kurşuna dizildiği gün, idam mangası önüne çıkarılmadan hücresinde yazmış ve arkadaşlarına ulaştırabilmiştir.

Doğduğum Ülke

Doğduğum ülkede gün boyunca
Mavi gök gülümsedi durdu
Ve bütün gece, şafaktan önce
Yıldızlar görkemle parıldıyordu

Fakat akşam alacasında eve dönerken
İri adımlarla, işgünü bitiminde
Gördüm gizlenen düşmanımı
Gölgede, elinde bir tüfekle

Bana sevmeyi öğrettin anacığım
Seni sevdiğimce, tüm insanları ...
Herkesi sevmeye hazırım
Ama ekmeğim ve özgürlüğüm de olmalı ...


Nikola Vaptsarov
Çeviren: Ataol Behramoğlu