Şiir, Sadece: 2015-12-06

12 Aralık 2015 Cumartesi

Pırtıcıların Şarabı

Çoğu kez, bir fenerin kızıl aydınlığında
Rüzgâr zorbalık eder alevinde, camında,
Eski bir mahallenin iğrenç labirenti bu,
İnsanın fırtınayla fokurdayıp durduğu,

Bir pırtıcı geliyor, ha bire baş sallayan,
Sendeleyip, bir şair gibi duvara çarpan,
Önem vermez uyruğu olan hafiyelere
Açar bütün kalbini şanlı projelere.

Yeminler eder, nice kanuna imza atar,
Zalimi yere serer ve mazlumu dik tutar,
Asılı sayvan gibi gökkubbenin altında,
Mest olur erdeminin şaşaasından, orda.

Evet, geçim derdinin hırpalayıp ittiği,
İşin ezdiği, yaşın durmadan tükettiği,
Beli bükük, altında ev denen mezbelenin,
Bulanık kusmuğunda koskocaman Paris’in,

Dönerler evlerine, fıçı gibi kokarak,
Artlarında o dostlar, savaşta ağararak
Bıyıkları eskimiş bayraklar gibi sarkan
Sancaklar, çiçekler ve zafer takları her an

Yükselir önlerinde, ne tantanalı büyü!
Cümbüşünde, ışıklı ve çok baş döndürücü,
Güneşin, çığlıkların, davulun, borazanın,
Şanına şanlar katar aşk sarhoşu bir halkın!

Hafifmeşrep insanlar arasında bu sefer,
Göz alıcı Paktolos, şarabı altın eder;
İnsanın gırtlağıyla zaferlerini şakır,
Gerçek krallar gibi armağanlar dağıtır.

Sessizce ölüp giden koca lanetlilerin
Hıncını yok ederek ferahlık vermek için,
Tanrı, pişmanlık duydu ve uykuyu yarattı;
İnsan, Güneşin kutsal oğlu Şarabı kattı!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Şarabın Ruhu

Şişede şakıyordu, akşam, şarabın ruhu:
“Aziz ve yeteneksiz insan, bu şarkı sana,
Baştan başa ışık ve kardeşlik ile dolu,
Cam hücremde ve pembe mumlarımın altında!

Biliyorum, üstünde bu alevli tepenin,
Nice yakıcı güneş, eziyet ve ter lazım
Hayatımı yaratmak, ona ruh katmak için;
Ne var ki, kötücül ve nankör olmayacağım

Zira iş yorgunu bir kişinin kursağına
Düştüğüm vakit sonsuz bir sevinç duyarım ben,
Onun sıcacık göğsü tatlı mezardır bana,
Burası çok daha hoş soğuk mahzenlerimden.

Kulak ver yankısına pazar şarkılarının
Ve umuda, coşkulu kalbimde cıvıldayan!
Dirseklerini daya, kalkık dursun kolların,
Yücelteceksin beni ve kalacaksın hayran;

Tutuştururum esrik gözlerini eşinin;
Oğluna güç veririm, renk katarım yüzüne,
Yağ olurum ömrün bu narin atleti için
Güreşçiler kasını sağlamlaştırsın diye.

Cennet taamı olup düşeceğim gövdene,
Ölümsüz Rençper’in değerli tohumuyum ben,
Bunun için aşkımızdan şiir doğsun yine
Benzersiz bir çiçek gibi Tanrı’ya yükselen!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Şeytan Duaları

Sen ki, güzel mi güzel ve bilgice en yüksek,
Kara yazgılı Tanrı, övgüden yoksun Melek,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Ey sürgünler prensi, ey haksızlık edilen,
Yenilince her zaman ayağa kalkabilen,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Her şeyi bilirsin sen, yeraltılar kralı,
Dertlerin o tanıdık şifa dağıtıcısı,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Sen ki, cüzamlılara, lanetli paryalara,
Öğretirsin Cennet’in keyfini aşk yoluyla,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Sen ki, eski ve güçlü gözbebeğin Ölüm’den
Umudu, hoş çılgını, yaratırsın elbet sen!

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Mahkûma verirsin, bu mağrur, sakin bakışı
Lanetler darağacı çevresindeki halkı,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Kıskanç Tanrı nerede sakladı, bilirsin sen,
O değerli taşları, bir köşede bekleyen,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Keskin gözlerin tanır derin mahzenleri ve
Madenler halkı orda uyur kefen içinde,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Senin o geniş elin uçurumları gizler
Binanın saçağında yürürken uyurgezer,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Yaşlı kemiklerini, hayran, yumuşatırsın,
Atların çiğnediği geç kalmış bir ayyaşın,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Teselli etmek için acı çeken kişiyi,
Merhem yaptın kükürde katıp güherçileyi,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Kurnaz suç ortağı, sen, kendi mührünü vurdun,
Alnına hayâsız ve acımasız Karun’un,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Kızların gözüne ve kalbine sokmadın mı
Paçavralar aşkına ve acıya saygıyı,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Sürgünlerin bastonu, mucitlerin lambası,
Fesat karıştıranın, asılmışın papazı,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!

Tanrı Baba’nın kızıp yeryüzü cennetinden
Kovduğu insanlara babalık edersin sen,

Ey Şeytan, acı benim sonsuz sefaletime!


Yakarı

Şan da senin, şöhret de, yücesinde göklerin
Hüküm sürdün, ey Şeytan, dibinde Cehennem’in,
Yenik düşüp sessizce düşlere daldın, orda,
Bırak da ruhum Bilim Ağacı’nın altında,
Dinlensin sana yakın, sarksın o dallar yine
Bir Tapınak misali alnının üzerine!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

11 Aralık 2015 Cuma

Habil ile Kabil

I

Habil’in soyu, ye, iç ve uyu;
Tanrı sana gülümsüyor hoş görerek.

Kabil’in soyu, bir çirkefte diz boyu
Sürün ve öl sefalet çekerek.

Habil’in soyu, senin kurbanın
Büyütüyor İsrafil’in burnunu!

Kabil’in soyu, çektirdiğin azabın
Hiçbir zaman gelmeyecek mi sonu?

Habil’in soyu, gör ekinlerinin
Ve sürülerinin iyiye gittiğini;

Kabil’in soyu, barsakların senin
Gurulduyor yaşlı bir köpek gibi.

Habil’in soyu, baba ocağında
Karnını sıcak tut, öylece kal;

Kabil’in soyu, küçücük mağaranda
Soğuktan titre dur, zavallı çakal!

Habil’in soyu, sev üreyerek!
Çoğalacak altının senin de.

Kabil’in soyu, ey yanan yürek,
Dikkatli ol bu büyük hevesinde.

Habil’in soyu, şişip büyüyorsun
Tıpkı tahtakuruları gibi.

Kabil’in soyu, üstünden yolun
Al götür umarsız aileni


II

Ah, Habil’in soyu, senin leşin
Büyütür elbet tüten toprağı!

Kabil’in soyu, senin işin
Yeterli ölçüde karşılanmadı;

Habil’in soyu, utancındır artık :
Kılıç yenik düştü mızrağa yine!

Kabil’in soyu, gökyüzüne çık
Ve at Tanrı’yı yeryüzüne!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Ermiş Pierre'in İnkarcılığı

Ne yapar Tanrı bunca beddua ve laneti
Meleklerine doğru yükselen hemen her gün?
Uyur tatlı sesinde o korkunç küfrümüzün,
Karnı et ve şarapla şişmiş bir tiran gibi.

Zulüm çeken, işkence görenlerin çığlığı,
Bir senfonidir elbet kişiyi sarhoş eden,
Hazlarının bedeli bu kadar kana rağmen,
Tanrılar öç almaktan hiçbir zaman bıkmadı!

- N’olur, Zeytindağı’nı hatırlasana İsa!
Diz çöküp yalvarırdın bir sadelik içinde,
Ve o gülerdi gökten çivilerin sesinde
Pis cellatlar çakarken bedenini çarmıha,

Ne ki tükürdüğünü gördün tanrılığına
Pespaye bir mutfak ve muhafız birliğinin,
Ve duydun batışını sipsivri dikenlerin
Sonsuz bir İnsanlığı barındıran başına;

Kırılmış bedeninin o korkunç ağırlığı
Uzatırdı her iki kolunu iki yandan,
Kan ve ter sızıyordu solgun düşmüş alnından,
Herkes için olmuştun sanki nişan tahtası,

Düşledin mi bu parlak ve bu güzel günleri,
Gelmiştin sonsuz sözü gerçekleştirmek için,
Ve geçmiştin sırtında sevimli bir eşeğin,
Yollara çiçeklerin, dalların serildiği,

Orda yürek umut ve mertlik doluydu her an,
Kırbaçlamıştın bu pis tacirleri son güçle,
Hâkim oldun mu bari? Sapladın mı göğsüne
Mızrağını çok daha evvel bir pişmanlıktan?

- Bense çıkarım elbet, tıkırında her şeyi,
Düş ile işi kardeş saymayan bir dünyadan;
Kılıcı kullanayım ve öleyim kılıçtan!
Ermiş Pierre İsa’yı inkâr etmiş... ne iyi!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Aşk ve Kafatası

Eski Bir Tavan Süslemesi


Aşk bağdaş kurmuş insanlığın
Kafatasına,
Dil uzatıyor üzerinden bu tahtın,
Sırıtarak küstahça,

Baloncuklar üfürüyor neşe içinde
Havaya yükselen,
Kavuşturmak ister gibi o âlemlere
En ince tözden gelen.

Işıltılı ve narin bir küredir bu
Atılır ileri,
Çatlar ve saçar o kırılgan ruhunu
Altın bir düş gibi.

Her boncukta duyarım kafatasının
Yalvarışını inleyerek :
- “Bu, acımasız ve gülünç bir oyun,
Ne zaman sona erecek?

Zira budur işte havaya savurduğu
Zalim ağzının,
Katil canavar, benim beynimdir bu,
Etim ve kanım!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

10 Aralık 2015 Perşembe

Kythira'ya Yolculuk

Kalbim bir kuş gibi, çırpınarak sevinçten
Özgürce uçuyordu halatlar etrafında;
Yol alıyordu gemi bulutsuz gök altında,
Esrimiş melek gibi ışıltılı güneşten.

Neresi bu iç karartıcı ada? - Kythira,
Dediler, şarkılarda ünlenmiş bir ülke bu,
Tohuma kaçmışların adi Eldorado’su.
Hem bakın, ne de olsa, bu bir zavallı dünya.

- Tatlı gizlerin, sonsuz coşkuların adası!
Eski Venüs’ün anlı şanlı hayali işte
Uçar bir ıtır gibi senin denizlerinde,
Ve doldurur aşkla ve baygınlıkla ruhları.

Bol çiçekli ve yeşil mersinli güzel ada,
Sonsuza dek saygılı ona bütün kavimler.
Gül bahçesi üstünde buhurdan gibi tüter
Tapınan yüreklerin iç çekişleri orda

Ya da bir güvercinin sürekli dem çekişi!
- Kythira artık biri verimsiz toprakların,
Yırttığı o taş çölü yabanıl çığlıkların.
Sezmekteydim yine de benzersiz bir nesneyi!

Gencecik rahibenin, çiçeğe sevdalanmış,
Yürüdüğü gölgeli tapınak değildi bu,
Fistanını geçici meltemde savurduğu,
Vücudu gizli kalan ateşler içre yanmış;

Ne var ki geçiyorken kıyının yakınından
Ürkütmek’çin kuşları ak yelkenlerimizle,
Gördük bu üç ayaklı darağacıydı işte,
Tıpkı bir servi gibi, göğü karanlık kılan,

Kurbanları üstüne tünemiş zalim kuşlar
Hınçla yok ediyordu olgun bir asılmış’ı,
Sokarak, alet gibi, rezil gagalarını
Bu pis leşin kanayan son noktasına kadar;

İki göz iki çukur, ve deşilmiş karından
Barsaklar sarkıyordu uylukların üstüne,
Didikliyordu onu gaga darbeleriyle
İğrenç tatlara kanmış cellatları her yandan.

Ayak altında, bir dörtayaklılar ordusu,
Kıskanç dolanıyordu, burnu öyle havada;
Kocaman bir hayvan fır dönüyordu ortada
Sanki avenesiyle bir infaz sorumlusu.

Kythira’lı, güzelim göklerin çocuğu sen,
Katlanıp duruyordun bu küfre sessiz sakin
Cezasını çekerek rezil ibadetlerin
Ve günahların, sana bir mezarı çok gören.

Gülünç asılmış, bendedir senin acıların!
Duyumsadım görünce sarkan organlarını,
Kusuyormuşcasına, dişime çıktığını
Eski acıyla hınçtan oluşmuş bir ırmağın;

Önünde, âciz şeytan, anısı onca tatlı,
Vaktiyle bedenimi ufalamayı seven
Bu arsız kargalarla kara panterlerin ben
Duyumsadım tüm çene ve tüm gagalarını.

- Gökyüzü alımlıydı, denizse çarşaf gibi;
Artık her şey karanlık, kanlıydı benim için,
Yazık! İçindeymiş gibi kalın bir kefenin,
Bir başka benzetişte saklamıştım kalbimi.

Senin adanda, Venüs! ayakta duran ancak
O simgesel sehpaydı, asılmış görüntümle....
- Ah! Tanrı’m! seyredeyim bana güç kuvvet ver de
Kalbimle vücudumu tiksinti duymayarak!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Vampirin Değişimleri

Kadıncağız bir yandan, sönmüş kor üzerinde
Yılan gibi kıvranır ve korse demirinde
Göğsünü düzeltirken, bir yandan da mis kokan
Şu sözler akıyordu çilek gibi ağzından :
- “Nemli dudaklarım var, bilirim kaybetmeyi
Bir yatağın içinde o çok eski bilinci.
Kuruturum her yaşı mağrur memelerimde,
Güldürürüm yaşlıyı çocuk gülüşlerimde.
Yerini tutarım ben, çıplak görenler için,
Göklerin, yıldızların ve ayın ve güneşin!
Sevgili bilgin, öyle uzmanım ki ben hazda,
Bir erkeği sıkarsam çok korkunç kollarımda,
Veya ısırışlara gövdemi bırakırsam,
Çekingen, ayartıcı, dayanıksız ve sağlam,
Bu esrik döşeklerde kısır Melekler bile,
Elbet benim yüzümden giderdi Cehennem’e!”

Emerek iliğimi bütün kemiklerimden,
Dönünce ona doğru gücümü yitirip ben,
Aşk öpücüğü için, gördüğüm şey şu oldu,
Vıcık vıcık bir tulum, içi irinle dolu!
Kapadım gözlerimi, soğuk bir ürperişle,
Tekrar açınca diri bir aydınlık içine,
Yanımda, kanla doymuş izlenimini veren
Güçlü manken yerine, başka bir şey gördüm ben,
Titriyordu belirsiz iskelet bozuntusu,
Onların çıkardığı fırıldak sesiydi bu
Veya demir bir çubuk ucundaki tabela,
Rüzgârın salladığı kış gecesi boyunca.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Béatrice

Killi, kireçli, çorak topraklar üzerinde
Bir gün şekva ederken tabiata karşı, ve
Rastgele dolaşarak ben kendi düşüncemin
Hançerini bilerken üzerinde kalbimin,
İniyor öğle vakti gördüm başıma doğru
Kocaman ve ölümcül bir fırtına bulutu,
İçersinde meraklı, zalim cüceye benzer
Çok sayıda ifriti taşıyarak, bin beter.
Koyuldular çok katı beni incelemeye,
Bakan yolcular gibi hayretle bir deliye,
Duydum, aralarında fısıldaşıp güldüler,
Göz kırparak işaret verdiler ve aldılar :

- “Seyredelim hele şu insan müsveddesini,
Taklidi hüner sayan şu Hamlet gölgesini,
Gözleri çok kararsız ve rüzgârda saçları.
Büyük acı değil mi görmek bu şaklabanı,
Bu alçağı, bu kötü oyuncuyu, garibi,
O rol kesmeyi bilir, tıpkı sanatçı gibi,
Acısıyla şarkıya dikkat çekmek dileği
Kartalları, cırcırı, nehirleri, çiçeği,
Bizlere bile, eski sütunların yazarı,
Uluyarak anlatmak beylik hitaplarını?”

Ne ki (benim gururum üstündedir dağların
Hükmeder bulutuna, sesine şeytanların)
Çevirirdim egemen başımı elbet ben de,
Görmeseydim hayâsız bir sürünün içinde,
O suçu, ki ne yapsa sarsamadı güneşi!
Bakışları benzersiz, gönül kraliçesi,
Koyu iç sıkıntıma onlarla gülüyordu
Bazan verdiği pis bir okşayış oluyordu.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

9 Aralık 2015 Çarşamba

Alegori

Saçları şarabının içinde sürüklenen,
Bu bir güzel kadındır, edalıdır herkesten.
Bir aşkın pençeleri, zehri batakhanenin,
Hep kayar, hep kirlenir granitinde tenin.
Gülümser Ölüme ve dert etmez Sefihliği.
Bu ejderler ki her dem keser ve biçer eli,
Yıkıcı oyununda saygı duyuldu yine
Bu sapsağlam vücudun kaba azametine.
Tanrıça gibi yürür, dinlenir sultan gibi;
Müslüman inancı var, öyle bir zevk sahibi,
Ve açık kollarında, göğsünün doldurduğu,
Çağırır gözleriyle bütün insan soyunu.
İnanır ve bilir ki, bu döl vermez bakire
Mecbur kalmış olsa da dünyanın gidişine,
En yüce armağandır bir vücut güzelliği
Bu yüzden affettirir her türlü rezilliği.
O ne Araf’ı bilir ve ne de Cehennem’i,
Ve gelip de çatınca kara Gece saati,
Bakacaktır Ölüm’ün soğuk yüzüne elbet,
Tıpkı bir bebek gibi, - ne nefret, ne nedamet!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Kan Çeşmesi

Kimi zaman dalga dalga akar benim kanım,
Sanki hıçkırıklarla ahenkli bir çeşmeden.
Uzak bir mırıltıyla akışını duyarım,
Ve elimle yaramı boş yere ararım ben.

Kentin içinden, tıpkı tarladan geçer gibi,
Akıp gider, yolları adaya çevirerek,
Susuzluktan kurtarıp orda hemen herkesi,
Ve geçtiği her yere kızıl bir renk vererek.

Çoğu zaman diledim ayartıcı şaraptan
Beni ezen dehşeti bir gün uyutmasını;
Durultur gözü şarap ve inceltir kulağı!

Aradım ben aşk içre bir uyku, unutturan;
Ne ki aşk benim için iğneli bir yatakmış
Zalim kızlara içki sunmak için yapılmış!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

İki Rahibe

Sefahat ile Ölüm iki sevecen kızdır,
Öpüşleri harika, her yanı sağlık dolu,
Bağırları hep bakir, eski çarşaf kaplıdır,
Sonsuz çabaya düşüp çocuğu hiç olmadı.

Cehennemin gözdesi, ailenin düşmanı,
O tekinsiz şaire, fukara dalkavuğa,
Gösterirler bir yatak asla uğramadığı,
Kabristan ve genelev gürgenleri altında.

Ve bol küfürlü tabut ile yatak odası
İki rahibe gibi, sırasıyla sunarlar
O müthiş zevkleri ve korkunç tatlılıkları.

Ne zaman gömeceksin, mundar Sefahat, beni?
Rakip Ölüm, ne zaman aşıya niyetin var,
Pis mersinler üstüne kara servilerini?


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

8 Aralık 2015 Salı

Cehennemlik Kadınlar

Dalgın bir sürü gibi kumsalın üzerinde,
Bakışlarını deniz ufkuna doğrulturlar,
Şaşkın ayaklarında, sokulgan ellerinde
Tatlı baygınlıklar ve acı ürperişler var.

Bir kısmı, uzun uzun sır vermeye sevdalı,
Koruların dibinde, orda ırmaklar çağlar,
Heceler durur ürkek bir çocukluk aşkını,
Genç fidanların yeşil koruluğunu oyar.

Ötekiler, kız kardeş gibi, ağır ve ciddi
Yürürler hayaletle dolu kayalıklardan,
Gördü Ermiş Antonius çıkışını lav gibi
Çıplak göğsün ve kendi eğiliminin, ordan.

Akışkan reçineler ışığında, birçoğu,
Ve dilsiz kovuğunda putperest mağraların
Azgın arzularının yardım çağrısıdır bu,
Bakkhos, uyutucusu en eski azapların!

Boynu şaldan hoşlanan bir başka bölümü de,
Bir kırbaç saklayarak giysileri altında,
Karıştırır loş orman ve ıssız gecelerde,
Arzunun köpüğünü acının gözyaşına.

Ey şeytanlar, ejderler, bakireler, kurbanlar,
Gerçeği hakir gören o çok büyük fikirler,
Dolu dolu çığlıklar ve gözden akan yaşlar,
Sonsuzu arayanlar, sofular ve satirler,

Ruhum izledi sizi cehennemlerinizde,
Zavallılar, seviyor ve acıyorum, bilin,
Dinmemiş susuzluklar, kasvetli acılar ve
Kalplerinizle dolmuş aşk testileri için!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Cehennemlik Kadınlar

Delphine ile Hippolyte


Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran,
İçine koku sinmiş minderler üzerinde,
Düşlüyordu kızlığın perdesini kaldıran
Güçlü okşayışları, saf bir duygu içinde.

Fırtına bulanığı bir gözle arıyordu,
Uzaklaşmış göğünü günahsız yaşamanın,
Sanırsın ki başını mavi bir ufka doğru
Çeviren bir gezgindir, ötesinde sabahın.

O yorgun gözlerinin ağırlaşan yaşları,
Kırgın, uyuşuk hali, hazları kasvet veren,
Hurdaya çıkmış silah gibi, mağlup kolları,
Yansıtıyordu narin güzelliğini hepten.

Ayakları ucunda, sakin ve neşe dolu,
Ateşli gözleriyle onu yiyordu Delphine,
Avını gözleyen bir hayvana benziyordu
İzini bırakarak üstünde dişlerinin.

Önünde kuvvetli ve kırılgan güzelliğin,
Kibirli, şehvet dolu bir hazla içiyordu
Zaferinin şarabını ve derlemek için
Tatlı bir teşekkürü, uzanıp ona doğru.

Arıyordu gözünde sararmış kurbanını
Dilsiz neşidesini bir zevkin söylediği,
Ve bu yüceden yüce, bitimsiz bir şükranın
Gözkapağından çıkan uzun âhıydı sanki.

- “Hippolyte, aziz yürek, ne dersin sen bunlara?
Anlıyor musun şimdi, sunman gerekmez senin,
Onları solduracak şiddetli rüzgârlara
Kutsanmış kurbanını ilk açan güllerinin.

Öpüşlerim hafiftir susinekleri kadar,
Okşarlar duru büyük gölleri akşamleyin,
Yârin öpüşleriyse tekerlek izi açar,
İzi gibi araba ve saban demirinin;

Onlar zalim toynaklı, öküz ve at koşumlu
Ağır araba gibi geçecekler üstünden...
Hippolyte, kız kardeşim! Yüzünü bana doğru
Çevir ruhum ve kalbim, bütünüm, yarımım, sen,

Çevir haydi yıldız ve gök dolu gözlerini!
Bir tatlı bakış için, tanrısal umut diye,
En karanlık zevklerin kaldırıp peçesini,
Uyutacağım seni sonsuz düşler içinde!”

Ve Hippolyte o zaman kaldırıp genç başını:
- “Nankör değilim ben, asla değilim pişman,
Delphine’im, çok ağrım var, içim dışım sıkıntı,
Akşam berbat bir yemek yemişim gibi, inan.

Duyarım hücumunu ağır kokuların ben,
Perişan hayallerin kara taburlarını,
Beni işlek yollara yönlendirmek isteyen,
Orda kanlı bir ufkun her yandan kapattığı.

Son derece tuhaf bir eylem mi yaptık yoksa?
Açıkla bana, lütfen, acımı ve korkumu :
Titriyorum “Meleğim!” dediğin zaman bana
Ve birden dudaklarım gidiyor sana doğru.

Bana hiç öyle bakma, benim düşüncemsin, sen!
Sonsuza dek sevdiğim, biricik kız kardeşim,
Sen orada kurulmuş bir tuzak bile olsan
Ve bir de başlangıcı büyük felaketimin!”

Delphine silkeleyerek dağınık saçını ve
Demir sacayağında tepiniyormuş gibi,
Tekinsiz göz, konuştu zorbanın sesi ile :
- “Kim anlatabilir, kim, aşk varken Cehennem’i?

Binlerce lanet olsun o yaramaz düşçüye,
İlk defa arzuluyor aptallığa düşerek,
Namus karıştırmayı aşka değgin her şeye,
Kısır ve çözülmez bir sorunla sevişerek.

Gizemli bir ahenkle birleştirmek isteyen
Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi,
Bu kıpkızıl güneşte, adına aşk denilen,
Hiç ısıtamayacak kötürüm bedenini!

İstersen git ve ara, şapşal bir yavukluyu;
Koş, temiz kalbe zalim öpücüklerini ver:
Ve, mosmor, pişmanlıkla, korku ve dehşetle dolu
O dağlanmış göğsünü yeniden bana gönder...

Dünyada yalnız üstat hoşnut edilebilir!”
Ama çocuk sonsuz bir acı sergileyerek,
Çığlık attı: “ - İçimde genişliyor açık bir
Uçurum, biliyorum; bu uçurumdur yürek!

Volkan gibi yakıcı ve boşluk gibi derin!
Hiç doymaz bu canavar, bu sızıldanıp duran,
Ve bitmez susuzluğu asla Eumenides’in,
Meşalesiyle onu kanına kadar yakan.

Örtük perdeler bizi ayırsın bu âlemden,
Ve yorgunluk, getirsin bizlere dinginliği!
Derin göğüslerinde yok olmak isterim ben,
Yakalamak bağrında mezar sessizliğini!”

İnin, durmadan inin, açması kurbanlar,
İnin dibine kadar sonsuz bir cehennemin!
İnin en derinine, orada bütün suçlar,
Kırbaçlanır gelmeyen rüzgârıyla göklerin,

Kaynar karmakarışık fırtına ıslığıyla,
Çılgın gölgeler, koşun, arzunun ucuna dek,
Gem vuramazsınız hiç kudurganlığınıza,
Zevkleriniz dünyaya cezayı getirecek.

Taze ışık hiç düşmez mağaralarınıza;
Duvar çatlaklarından hep sıtmalı buğular
Süzülür tutuşarak bir fener gibi orda,
Sızar vücudunuza pis ve iğrenç kokular.

Sizin hazlarınızın dehşetli kısırlığı
Dindirir susuzluğu ve gerer cildinizi,
Ve tensel arzuların öfke dolu rüzgârı
Çırpınır teninizde eski bir bayrak gibi.

İnsanlardan çok uzak, serseriler, mahkûmlar,
Aç kurtlar gibi geçin çöllerin arasından;
Yazdırın yazgınızı gem vurulmayan ruhlar,
Ve kaçın içinizde var olan sonsuzluktan!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Lesbos

Yunan zevki ve Latin oyununun annesi,
Lesbos, ordadır esrik veya baygın öpüşler,
Güneşin en sıcağı, karpuzun en tazesi,
Orda süslenir şanlı geceler ve gündüzler;
Yunan zevki ve Latin oyununun annesi,

Lesbos, orda öpüşler çağlayanlar gibidir,
Dipsiz uçurumlara korkusuz atılırlar,
Koşarlar hıçkırarak, gülerler arada bir,
Sarsak, gizemli, derin, durmadan kaynaşırlar;
Lesbos, orda öpüşler çağlayanlar gibidir!

Lesbos, Phryne’ler orda birbirlerini çeker,
Orda asla yankısız kalmaz ah edişleri,
Paphos gibi her yıldız sana ibadet eder,
Sapho haklı olarak kıskanabilir seni!
Lesbos, Phryne’ler orda birbirlerini çeker,

Lesbos, sıcak ve baygın, hoş gecelerin yeri,
Aynalarında kısır bir arzuyu yansıtan!
O çukur gözlü kızlar, ki âşık bedenleri
Besler meyvelerini bir olgunluğun her an;
Lesbos, sıcak ve baygın, hoş gecelerin yeri,

Bırak çatsın Platon ağırbaşlı kaşını;
Kurtarırsın kendini seliyle öpüşlerin,
Soylu, sevecen, tatlı ülkelerin sultanı,
Bitmemiş, tükenmemiş güzel inceliklerin,
Bırak çatsın Platon ağırbaşlı kaşını.

Kurtarırsın kendini sınırsız işkenceden,
O arsız yüreklere ceza diye verilmiş,
Parlak gülüşü bizden çok uzaklara çeken
Başka gökler altında hayal meyal görülmüş!
Kurtarırsın kendini sınırsız işkenceden!

Hangi Tanrı yargılar, senin yargıcınım, der
Ve mahkûm eder; Lesbos, işten solmuş alnını,
Altın terazisiyle hiç tartmamışsa eğer
Denize akıttığın gözyaşı tufanını!
Hangi Tanrı yargılar, senin yargıcınım, der?

Bizlerden neyi ister haklı haksız yasalar?
Gönlü hep yüce kızlar, adaların şerefi,
Dininiz kutsal elbet öteki dinler kadar,
Ve aşk hesaba almaz Cehennem’i, Cennet’i!
Bizlerden neyi ister haklı haksız yasalar?

Sadece beni seçti, Lesbos, bu yeryüzünde
Gizini şakı diye çiçek bakirelerin,
Ve çocukken yer aldım ben kara gizeminde
Gözyaşları karışmış aşırı gülüşlerin;
Sadece beni seçti, Lesbos, bu yeryüzünde.

İşte o günden beri Leukades tepesinde
Beklerim tıpkı keskin gözlü nöbetçi gibi,
Gözleyen gece gündüz göklerin mavisinde,
Bir, iki, üç direkli titrek yelkenlileri;
İşte o günden beri Leukades tepesinde

Anlamak için deniz hoşgörülü, iyi mi,
Kayalarda çınlayan hıçkırıkla iç içe,
Sapho’nun tapılası o giden cesedini,
Bir gün Lesbos’a geri getirecek mi diye,
Anlamak için deniz hoşgörülü, iyi mi!

Erkek ruhlu Sapho’nun, hem şair, hem sevgili!
Venüs’ten daha güzel, sararmış hali ile!
- Mağlup olmuş mavi göz, acıların çizdiği
Karanlık bir halkayla kirli kara gözüne
Erkek ruhlu Sapho’nun, hem şair, hem sevgili!

- Venüs’ten daha güzel doğrulup yeryüzünde,
Dökerdi servetini duru kalmışlığının,
Kızından memnun yaşlı Okeanos üstüne
Işıldaması ile kumral gençlik çağının;
Venüs’ten daha güzel doğrulup yeryüzünde!

- O Sapho ki, kâfirlik ettiği gün ölmüştü,
Hor görerek uydurma dini ve tapınmayı,
Güzel teni hoyrat bir hayvana yem olmuştu
Hoyratın kof gururu belirledi cezayı
O Sapho ki kâfirlik ettiği gün ölmüştü,

O günlerden bu güne Lesbos yakınır durur,
Evrenin ona şeref, şan katmasına rağmen,
Acının çığlığıyla her gece sarhoş olur
Issız kıyılarından göğe doğru yükselen!
O günlerden bu güne Lesbos yakınır durur!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

7 Aralık 2015 Pazartesi

Kurban

Bilinmeyen bir üstadın çizimi

Şişe, sırmalı kumaş, mermer, tablo, kösnüyen
Mobilyalar arasında,
Mis kokan giysilerin o yerleri süpüren
Görkemli kıvrımlarında,

Ilık bir odada, seradaymış gibi, hava
Tekinsiz, tehlike dolu,
Can çekişen demetler, camdan tabutlarında
Ölmek için soluduğu,

Başsız bir ceset akıtıyor, bir nehir gibi,
Canlı ve kırmızı bir kan,
Suya kanmış bir yastıkta, bezin bol bol içtiği,
Farkı yok susuz çayırdan.

Karanlıkta doğup gözü bağladığı kadar,
Solgun hayallere benzeş,
Saçlarının kasvetli yığınıyla ve kibar
Mücevherleriyle bir baş,

Düğün çiçeği gibi, masada bırakılmış,
Dinleniyor; ve, düşünmeden,
Yarı karanlık, beyaz ve belirsiz bir bakış,
Kaçıyor dönmüş gözünden.

Yatakta, çıplak gövde gamsız sergiliyor, tam
Bir terk edilmişlik hali
Ölümcül bir güzellik ve gizli bir ihtişam
Tabiatın bahşettiği;

Ayağında altın işli, pembemsi bir çorap var,
Kalan bir hatıra gibi;
Bakış sanırsın elmas, jartiyer alev saçar,
Gizlenmiş göz misali.

Acayip görünüşü bu yalnız kalışın ve
Aşk yorgunu dev bir portrenin,
Kendi haliymiş gibi açıklıyor kem göze
Orda kara bir sevdayı,

Suçlu bir eğlenceyi, cehennem busesinden,
Ve acayip şölenleri,
Perde kıvrımlarında kulaç atıp eğlenen
O kötücül melekleri;

Ve bakıldığı zaman zarif fakirliğine
Etrafı incinmiş omzun,
Biraz sivri kalçaya ve her dem oynak bele
Öfkeli yılan sanırsın,

Henüz çok genç bir kadın! - Azdırılmış ruhu ve
Bunalan hisleri onun
Yarı aralık mıydı susuzlar sürüsüne
Kayıp, gezgin arzuların?

O intikamcı adam, yaşarken, onca aşk ile,
Hiç memnun edemediğin,
Yerine getirdi mi bari uysal teninde
Sonsuzluğunu isteğinin?

Cevap ver, pis kadavra! ateşli bir kol ile
Kaldırıp saçından yukarı,
Söyle bana, korkunç baş, o soğuk dişlerine
Yapıştırdı mı “hoşça kal’ı?

- Alaycı dünyadan uzak ve pis kalabalıktan,
Meraklı yargıçlardan da,
Rahat uyu, rahat uyu sen, garip yaratık, insan,
Gizem dolu mezarında;

Dünyayı dolaşıyor kocan, ölümsüz şeklin
Bekler onu, uyuşa da;
Hep vefalın olacak ölene kadar senin
Ve bağlı kalacak sana.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Yıkım

Her an dolanıp durur dört bir yanımda Şeytan;
Çevremi kuşatan bir incecik havadır bu;
Solur, duyarım, odur ciğerlerimi yakan
Ve doldurur içimi sonsuz, suçlu bir arzu.

Bazan o büyük Sanat aşkıma kulak verip
Bürünür kadınların en fettanı şekline,
Canı sıkıldığında bahane icat edip
Alıştırır dudağımı pis aşk iksirine.

Böylece iter beni, Tanrı gözünden uzak,
Yorgunluktan perişan, soluğum tıkanarak,
Sıkıntının ıssız ve derin düzlüklerine,

Ve kirli giysileri, deşilmiş yaraları
Atar şaşkınlık dolu gözlerimin içine,
Ansızın bir Yıkım’ın o kanlı aygıtını!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Pipo

Bir yazarın piposuyum ben;
Güney Afrikalı veya Habeş,
Sahibim sanki bir esrarkeş,
Bakanlar okuyor yüzümden.

O, acıyla dolup taşarken,
Tüter, olurum bir kulübe,
Tarladan dönecek çiftçiye
Mutfakta yemek pişerken,

Bir dumanda, devingen, mavi,
Ateşli ağzımdan yükselen,
Sarıp sallarım ruhunu ben,

Öyle bir merhem yaparım ki
Yüreğine ferahlık verir,
Ruhunu yorgunluktan kurtarır.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri