Şiir, Sadece: 2015-12-20

26 Aralık 2015 Cumartesi

Körler

Gerçekten pek korkunçlar! ruhum, seyret onları;
Belli belirsiz gülünç; ve mankenlere benzer;
Dehşet verici, garip, sanırsın uyur gezer;
Nereye saplanmış, sır, koyu göz yuvarları.

O gözler ki tanrısal kıvılcımı gitmiştir,
Uzağa bakar gibi, bakıp dururlar göğe;
Ağırlaşmış bir başı kaldırımlar üstüne
Düş’le eğdiklerini kimseler görmemiştir

Ve geçerler sınırsız karanlığın içinden,
Bu sonsuz suskunluğun içinden. Ey kent sen!
Böğürüp şarkı söyler, gülerken çevremizde,

Acımasız şekilde zevke safaya düşkün,
Bak! sürükleniyorum! onlardan daha şaşkın,
Diyorum : Ne arıyor bütün bu körler Gök’te?


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Küçük Kocakarılar

Victor Hugo’ya


Eğri kıvrımlarında o eski başkentlerin,
Orada, dehşet bile, kapılır bir büyüye,
Garip yaratıkları, suyuna tirit, şirin,
Gözetlerim tekinsiz huyuma uygun diye,

Bu pörsük umacılar vaktiyle kadındılar,
Eponine veya Laı's! Kambur, çarpık ucube
Veyahut iki büklüm, sevelim! candır onlar.
Delik eteklikler ve soğuk libas içinde

Sürünürler, insafsız poyrazla kırbaçlanıp,
Arabaların titrek sesinde fırdolayı,
Ve kutsal eşya gibi böğürlerinde sıkıp,
Çiçek veya harf işli küçücük bir torbayı;

Seke seke yürürler hepsi bir kukla kadar;
Güç yürürler, sanırsın bunlar yaralı hayvan,
Veya oynarlar zorla, zavallı çıngıraklar
Ki orada ipini çeker zalim bir Şeytan!

Kırılmış olsalar da, gözleri burgu gibi,
Gece, suyu uyumuş bir kuyu ışık veren;
İlahi gözleri var, küçük bir kız misali,
Işıldayan her şeye hep şaşıran ve gülen.

- Hiç gözlemlediniz mi, pek çok yaşlı kadının
Tabutu küçücüktür, çocuklarınki kadar?
Bilgin Ölüm içine bu benzer tabutların
Aşırı, garip zevkin bir simgesini koyar,

Ne zaman bir hayalet görsem güçsüz, dağınık,
Paris’in kalabalık tablosuyla kesişen,
Sanırım ki her zaman, bu çok narin yaratık
Gidecek tatlılıkla bir beşiğe yeniden;

Ne var ki, geometri üstünde düşünerek,
Araştırırım, bakıp bu çarpık uzuvlara,
İşçinin daha kaç kez şekil vermesi gerek
Bütün bu vücutların konacağı kutuya.

- Bu gözler kuyulardır bir milyon gözyaşından,
Potalardır soğumuş demirin işlendiği...
Bu gizemli gözlere karşı koyamaz insan
Ağır bir mutsuzluğun emzirip beslediği!


II

Merhum Frascati’nin aşka düşmüş Vestale’i;
Thalie rahibesi, yazık! ki adını bilen
Yalnız medfun suflördü; o ünlü hercaiyi
Vaktiyle Tivoli’nin çiçeğinde gizlenen.

Hepsi mest eder beni! bu sıskalar içinde
Öyleleri de var ki acıyı bal eylerler,
Dediler kanadını al diyen Özveri’ye :
Güçlü Hippogriffe, bana göğün yolunu göster!

Biri, vatan yüzünden alışkın faciaya,
Öteki, kocasına tarifsiz acı verdi,
Beriki, oğlu için delik deşik Madonna,
Hepsi gözyaşlarıyla nehir kurabilirdi!


III

Ah! İzledim bu küçük kocakarıları ben!
Bir tanesi, güneşin battığı bu saatte
Kızıl yaralarla gök kana boyanıyorken,
Oturuyordu, dalgın, bir bank üzerinde,

Dinlemek için zengin bir bando konserini,
Askerlerin kimi kez dolduğu bahçemizde,
Ve altın akşamlarda, insanın gönendiği,
Onlar yiğitlik döker kentlilerin kalbine.

O, hâlâ dimdik, mağrur ve her kurala uyar
Ve iştahla içerdi bu savaş şarkısını,
Bazan gözünü açıp bir kartal gözü kadar;
Mermer alın defne taç için yaratılmıştı!


IV

Böyle geçiyorsunuz, sabırlı ve iyimser,
Kargaşası içinden yaşayan şehirlerin,
Kan ağlayan anneler, yosmalar, azizeler,
Adlarınız yaşardı belleğinde herkesin.

Siz ki zarafetsiniz, belki de şeref ve şan,
Kimse bilmiyor sizi! bir ayyaş, abuk sabuk,
Geçerken azarlıyor anlarmış gibi aşktan;
Arkanızda hopluyor aşağılık bir çocuk.

Varlığından utanan, ey buruşuk gölgeler,
Ürkerek geçersiniz yoklayıp duvarları;
Ve kimse selam vermez, ey garip talihsizler!
Ey sonsuzluğa layık insan muşmulaları!

Ben ki uzaktan şefkat ile süzerim sizi,
Ürkek gözüm, ayrılmaz hiç adımlarınızdan,
Ben sizin babanızmış gibiyim, oh ne iyi!
Gizli zevkler tadarım haberiniz olmadan :

Gördüm çiçek açıyor o toy tutkularınız;
Tattım ak veya kara kayıp günlerinizden;
Kabaran yüreğime haz verir suçlarınız!
Ve ruhum ışıldıyor bak erdemlerinizden!

Yıkıntılar! ailem! ve ey türdeş kafalar!
Her akşam benden size bir “hoşça kal” cümlesi!
Yarın neredesiniz, ey seksenlik Havva’lar,
Üstünüzde Tanrı’nın aman vermez pençesi?


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Yedi İhtiyar

Victor Hugo'ya


İnsanla dolup taşan bir kent, bir düşler kenti,
Gündüz bu görüntüye her geçen durup bakar!
Bu dev kitlenin ince damarlarıysa, sanki
Ağacın özsuyudur, her yanından giz akar.

Sabahleyin bir ara kasvetli bir sokakta
Boyları sis içinde yüksek görünen evler,
Oyuncuların ruhuna benzeyen bir ortamda,
Taşmış bir nehrin iki rıhtımı gibiydiler,

Kirli ve sarı bir sis her yana nem saçarken,
Yürürdüm bir kahraman gibi öfke içinde,
Ve usanmış ruhumla sürgit tartışarak ben,
Çöp arabalarının sarstığı mahallede.

Sarı pırtılarıyla ansızın bir ihtiyar,
Islak göğe öykünen bir tavır içersinde,
Gözlerinde ne fitne ve ne de fesatlık var,
Sadaka yağdıracak bakışı kendisine,

Öyle göründü bana. Sokmuş gözbebeğini
Safraya; ve bakışı kırağıya kesmişti,
Uzun kıllı sakalı bir kılıç gibi sertti,
İleri fırlamıştı Yahuda’nınki gibi.

Kamburlaşmış değil de, kırılmış sanki, beli
Bacaklarıyla tam bir dikaçı kuruyordu,
Böylelikle bastonu tamamlayıp şeklini
Bir görünüş ve topal bir adım veriyordu

Sakat hayvandan veya üçayak Yahudiden.
Yürüyordu karlara, çamurlara, batarak,
Pabuçları altında sanki ölüyü ezen,
Kâinata kayıtsız ve hattâ kin tutarak.

Ve ardındaki benzeri: sırt, baston, sakal, gözler,
Kılık aynıydı, aynı cehennemdendi, bir de
Bu yüzyıllık ikizler ve barok hayaletler,
Yürüyorlardı aynı adımlarla meçhule.

Hangi alçak oyuna hedef olmuştum veya
Hangi kötü tesadüf beni hor görüyordu?
Zira saydım yedi kez, çoğalıp her dakika,
Bu ihtiyar sayısı yediye varıyordu!

Kaygımı garip bulan ve kuruntuma gülen,
Ve yakalayamayan kardeşçe ürperişi,
Çok iyi düşünmeli, onca çökmeye rağmen
Bu yedi ucubede var bir sonsuzluk hali!

Görür müydüm ölmeden önce sekizinciyi,
Katı kalpli Sosie’yi, alaycı, başa bela,
Kendi kendinin oğlu ve babası Phoenix’i?
- Ve dönerdim sırtımı cehennem alayına.

O her şeyi çift gören bir ayyaş gibi kızgın,
Eve döndüm, kapımı kapadım korku dolu,
Hastalıklı, perişan, zihin bulanık, coşkun,
Gizem ve saçmalıkla açılmış bir yara bu!

Boşunaydı aklımın yön vermesi dümene,
Fırtına çabasını bıraktı pusulasız,
Ruhum dans ediyordu, sanki bir yaşlı tekne,
Gudubet bir denizde yelkensiz ve kıyısız!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

25 Aralık 2015 Cuma

Kuğu

Victor Hugo'ya.


I

Andromakhe, sizi düşlüyorum! O çayı,
Acınızın sınırsız görkemiyle dul iken
Işıldayan zavallı ve hüzünlü aynayı,
Yalancı Simoeis’i, gözyaşıyla beslenen,

Bolluk getirdi hemen verimli belleğime
Tam geçtiğim sırada ben yeni Carrousel'den.
Eski Paris yok artık (bir şehrin biçimi de
Çabuk değişir, yazık! bir faninin kalbinden).

Ancak zihnimde kalmış barakalar mevkii,
Kurulmak için hazır çadırlar ve kalaslar,
Camlarda parıldayan bir yığın eski püskü,
Ve otlar, bataklıkta yosun tutmuş kayalar.

Orda vardı eskiden bir hayvanat bahçesi;
Orda gördüm, bir sabah, soğuk gökler altında
İş saati, çöplüğün meydana getirdiği
Çıt çıkmayan havada karanlık bir kasırga,

Orda gördüm, kaçmıştı kafesinden bir kuğu,
Kaldırıma sürterek perde ayaklarını,
Beyaz teleklerini yerde sürüklüyordu.
Susuz çay yakınında açarak gagasını

Yıkıyordu, asabi, tozda kanatlarını,
Ve diyordu, yüreği dolmuş doğduğu gölle :
“Gök, ne zaman gürlersin? ne zaman yağarsın, su?”
Bu bahtı kara, garip ve uğursuz söylence,

Bazan bir göğe doğru, Ovidius’u andırıp
Göğe doğru, alaycı, zalimcesine mavi,
Gergin boynu üstünde aç başını uzatıp
Tanrı’ya sitemlerde bulunuyordu sanki!


II

Paris değişiyor, ne ki hiçbir şey değişmedi
İç dünyamda! Saraylar, yapı iskelesi, taşlar,
O eski mahalleler, benim’çin alegori,
Ve taştan daha ağır bende aziz anılar.

Ve Louvre’un önünde de bir imge ezer beni:
Çılgın haliyle büyük kuğuyu düşlerim, ki
Sürgünler gibidir o, hem gülünç, hem de yüce,
Ve dinmez bir arzuyla kemirilmiş! ve sizi,

Andromakhe, büyük kocanın kollarından
Düşmüş pespaye hayvan, ellerine Pyrros’un,
Boş bir mezar yanında esriyip boyun kıran,
Hektor’un dulu, yazık! karısı Helenos’un!

Düşünüyorum, zayıf, veremli zenci kızı,
Tepinerek çamurda fersiz gözle arayan.
Afrika’nın kaybolmuş ceviz ağaçlarını
Sisin sonsuz duvarı arkasında yer alan;

Asla bulunmayacak bir şeyi yitireni,
Ve boğulurcasına gözyaşı dökenleri
Ve Acı emenleri, tıpkı dişi kurt gibi!
Çiçek gibi kurumuş sıskacık öksüzleri!

Ve böylece zihnimin sürüldüğü ormanda
Eski bir Anı üfler borudan nefesini,
Düşünürüm o yitik tayfaları adada,
Tutsak ve mağlupları!... ve daha nicesini!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Manzara

Arzum, temiz bir kalple çoban şiiri yazmak,
Göğün yanı başında müneccim gibi yatmak,
Ve tatmak hayal içre, çan kulesine komşu,
Tören ilahisini, rüzgârın savurduğu.
Başım avuçlarımda, çatıdaki odamdan,
Göreceğim işliği, çene çalan, şakıyan;
Kuleler, saç borular ve bu kentsel direkler,
Bir de sonsuzu hayal ettiren büyük gökler.

Ne tatlıdır, doğarken seyretmek sis içinde
Gökyüzünde yıldızı, lambayı pencerede,
Kömür ırmaklarının arşa yükselişini,
Ayın solgun bir büyü ile dökülüşünü.
Göreceğim baharı, yazı ve sonbaharı;
Kapayacağım bütün kapı ve pancurları,
Peri saraylarımı kurmak için gecede
Tekdüze karlarıyla kara kış geldiğinde.

Mavimtrak ufuklar düşlerim ben o zaman,
Bahçeler, fıskiyeler, mermerlerde ağlayan,
Sabah akşam şakıyan öpücükler ve kuşlar,
Bu çocukça şeyler, ki çoban türküsünde var.
Penceremde boş yere hırçınlaşan Kargaşa,
Hiç baş kaldırtmayacak yazı masamdan bana;
Ve dalmış olacağım elbette ben zevkine
Baharı hatırlamak için istençle yine,
Niyetim kalbimdeki o güneşe el atmak,
Harlı fikirlerimden hoş bir hava yaratmak.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Çalar Saat

Çalar saat! uğursuz, kaygısız, korkunç tanrı,
Parmağını doğrultur ve bize der : “Hatırla!”
Aman vermez Acılar saplanacak yakında
O korku dolu kalbin sanki nişan tahtası.

Derinlerde kanatlı bir periyi andıran
Belli belirsiz bir Zevk yitecek ufka doğru;
Bütün bir mevsim için insana sunulan bu,
Hazzın bir parçasını kemirir senden her an.

Saatte tam tamına üç bin altı yüz defa,
Fısıldar her Saniye : Hatırla! - Hızla akan,
Böcek sesiyle, Şimdi der : Ben Geçmiş Zaman,
Ben emdim hayatını kendi pis hortumumla!

Remember! Ey savurgan! Esto memor! Hatırla!.
(Benim maden gırtlağım bütün dilleri bilir.)
Sen ey ölümlü çılgın, dakikalar cevherdir,
İçindeki altın’ı almadan sakın atma!

Hatırla ki açgözlü bir kumarbazdır Zaman
Hile yapmadan her el kazanır! bu bir yasa,
Giderek küçülür gün; gece büyür; hatırla!
Hep susuzdur uçurum; su çekilir saattan.

Derken saat çalacak ve o tanrısal Kader,
Ve eşin yüce erdem, hâlâ bir kız olarak,
Ve son Pişmanlık bir de (eyvah! bu en son durak!),
Ve diyecek : “Geç kaldın! ey koca ödlek, geber!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

24 Aralık 2015 Perşembe

Sevimli Dehşet

Şu külrengi ve garip gökten,
İniş çıkışlı yazgına benzer
Boş ruhuna hangi düşünceler
İniyor? Sapık, cevap ver hemen.

- Açgözlü bir doymazlıktır ki,
Karanlık ve belirsiz şeyden
Şekvam yok Ovidius gibi,
Sürülmüş Latin cennetinden.

Gökler yırtılmış kumsal gibi,
Ve gururum yansıyor sizde;
Bulutlarınız yas içinde

Cenaze arabasıdır düşlerimin,
Işıklarınız ise kalbimde
Yansımasıdır o hoş Cehennem’in.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Acının Simyası

Biri ateşiyle ışıtır seni,
Öbürü yas tutar sende, Doğa!
Birine derken : Ölüler Evi!
Öbürüne : Hayat ve tantana!

Kollayanımsın sen meçhul Hermes
Ve her zaman korkutansın beni,
Simyacıların o en hazini
Kral Midas’a kılıyorsun eş.

Çeviririm altını demire,
Seninle cenneti cehenneme;
Sevimli bir kadavra bulurum

Bulutların kefeni içinde,
Ve kocaman lahitler kurarım
Göksel kıyıların üzerinde.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Hiçliğin Zevki

Eskiden savaşçıydın, ey kasvetli ruh, heyhat,
Mahmuzuyla coştuğun o Umut, buna rağmen
Süvarin değil artık! Yat utanca düşmeden,
Ha bire tökezleyen zavallı ihtiyar at.

Kalbim, boyun ey, katlan; hayvanca uykuna yat.

Mağlup ve kötürüm ruh! Üçkâğıtçı ihtiyar,
Ne aşkın, ne savaşın tadı var senin için;
Hoşça kal boru sesi, ezgisi flütlerin!
Küskün bir kalbi artık ayartmayın, arzular!

Kokusunu kaybetti o güzelim ilkbahar!

Vücut nasıl donarsa içinde sonsuz karın,
Bak, her an, her saniye beni yutuyor Zaman;
Şu yuvarlak küreye bakıyorum yukardan,
Meraklısı değilim sefil sığınakların.

Ey çığ, al beni götür, içersinde karların!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

23 Aralık 2015 Çarşamba

Saplantı

Ormanlar, korkunçsunuz bana katedral kadar;
Ulursunuz org gibi; lanetli kalbimizde,
Sonsuz yas odaları, yaşlı hırıltılar var,
Yanıt bulur yankılar De profundis’inizde.

Hıncım sana, Okyanus! atılıp düşüşünü,
Ruhum kendinde bulur; mağlup olmuş kişinin
Hıçkırık ve hakaret dolu zor gülüşünü,
Duyuyorum kocaman gülüşünde denizin.

Ne severdim, ey gece! olmasa şu yıldızlar
Bildik bir dil konuşur onun parlak ışığı!
Ve arıyorum boşu, karayı ve çıplağı!

Öyle perdelerdir ki zifiri karanlıklar,
Gözümden binlercesi fışkırıp orda yaşar,
Tanıdık bakışlarda yitip gitmiş varlıklar.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Düşsel Bir Gravür

Yalnız tek süse sahip bu acayip hayalet,
O da, karnaval kokan pis bir taçtan ibaret,
İskeletin alnında gülünç şekilde duran,
Mahmuzsuz ve kırbaçsız kişidir at koşturan,
Kendi gibi hayalet, bu akıl almaz atı,
Ki saralıya benzer salya sümük suratı.
Giriyorlar uzaya yaptıkları atakla,
Çiğniyorlar sonsuzu tekinsiz bir toynakla,
Ve süvari sallıyor parlayan kılıcını
Hedef alıp atının çiğnediği yığını,
Sarayı denetleyen prens gibi korkusuz,
Geçiyor mezarlığı, soğukkanlı, ufuksuz,
Eski ve yeni çağın halkı orda duruyor,
Üstlerine beyaz ve çiğ bir güneş vuruyor.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Sonbahar Sonesi

Bir billur kadar saydam, gözlerin der ki bana:
“Nedir ey garip âşık, senin için değerim?”
- Alımlı ol ve sorma! Her şeye kızgın kalbim,
O eskil hayvancığın safiyeti dışında,

Ne cehennem gizini göstermek ister sana,
Uzun bir uyku için bana el eden ninni,
Ne de aşkla yazılmış kara söylencesini.
Tutkuya kin duyarım, akıl ziyandır bana!

Sessizce sevişelim. Kulübesinde Sevda,
Pusu kurmuş, geriyor öldürücü yayını.
Tanırım onun eski savaş araçlarını:

Cürüm, korku, çılgınlık! - Sen ey solgun papatya!
Benim gibi sonbahar güneşi misin yoksa,
Beyazdan da beyazım, ey soğuk Margarita?


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

22 Aralık 2015 Salı

Sisina

Düşleyin Diana’yı takım taklavatıyla,
Ormanları dolaşan veya çalılar aşan,
Saçı, bağrı rüzgârda, onca şatafatıyla,
En yetkin süvariye kibirle okur meydan!

Gaddar Theroigne’yi görmüşlüğünüz var mı,
Yalınayak bir halkı hücuma teşvik eden,
Yanak ve göz ateşte, yok sayıp hayatını,
Kral merdivenini, elde kılıç, çıkarken.

Böyledir Sisina da! O tatlı bir canavar,
Hunhar olduğu kadar merhametli ruhu var;
Cesareti çıldırmış barut, davul sesiyle,

Aman diyene silah indirir, çıkmaz sesi,
Alevlerle yıkılan kalbi ise, elbette,
Layık olanlar için gözyaşı hazinesi.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Öğle Sonu Şarkısı

Yaramaz kaşların her ne kadar
Gariplik veriyorsa da sana
Benzemez bir meleğin tavrına
Ey gözleri ahu, büyücü yâr,

Ey vefasız, tapıyorum sana,
Ey tutkularımın en korkuncu!
Canla başla bağlılığıdır bu
Rahibin her zamanki putuna.

Hemen her çölün ve her ormanın
Sinmiş kokusu gür saçına,
Davranışı yansıyor başına
Gizin ve anlaşılmaz olanın.

Bir koku dolaşıyor teninde
Buhurdanın çevresindeki gibi;
Karanlık ve sıcacık bir peri,
Çekicisin akşam gibi sen de.

Ah! en kuvvetli iksirler bile
Veremez verdiğin rehaveti,
Ve öyle bir okşayışın var ki,
Yeniden can verir ölülere!

Kalçaların ise âşık olmuş
Hem sırtına, hem göğüslerine,
Yastıkları ayartırsın yine,
O tavırlarınla, çok yorulmuş.

Çoğu zaman, yatıştırmak için
Gizem dolu aşırı öfkeni,
Isırık ve öpücüklerini
Ciddi olarak, esirgemezsin.

Gülüşlerin ile, o alaycı,
Beni üzüyorsun, esmerim, ve
Koyuyorsun kalbim üzerine
Gözünü ay gibi, öyle tatlı.

Saten pabuçlarının altında,
Altında ipek ayaklarının,
Ben, sahibi büyük bir kıvancın,
Deham da, kaderim de orada,

Seninle şifa bulan ruhumda,
Şendendir renk ve şendendir ışık!
Ey patlamaya hazır sıcaklık
Benim o kapkara Sibirya’mda!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Bir Madonna'ya İspanyol Zevkine Uygun Adak

Kurmak isterim sana, sevgilim, ey Madonna,
Bir yeraltı sunağı, sıkıntımın ucunda,
Ve kalbimin en siyah, en loş yerini oymak,
Dünya zevkinden uzak, alaycı gözden uzak,
Bir yuva, altın rengi ve lacivert mineli,
Orda yükseleceksin eşsiz bir Heykel gibi.
Saf madenle kaplanmış o parlak dizelerle,
Ustaca donatılmış billur kafiyelerle,
Büyük mü büyük bir Taç öreceğim başına;
Ve Kıskanç bir şekilde, ey ölümlü Madonna,
Barbar işi bir Manto dikeceğim sana ben,
Kaba ve sert ve ağır, astarı tüm şüpheden,
Albenini hapseden bir bekçi kulübesi;
İnci’yle değil, bütün Gözyaşları’mla işli!
Senin elbisen, benim Arzu’m olur, titreşir,
Dalga dalgadır Arzu’m, hem iner, hem yükselir,
Doruklarda sallanır, kuytularda dinlenir,
Pembe beyaz tenine öpücükler giydirir.
Yapacağım o saten Pabuç’lar nişanesi
Saygı’mın, o ilahi mağdur ayakların, ki
Gevşek bir kavrayışla bir düzene konacak,
Sadık bir kalıp gibi izleri korunacak.

Gümüşten Ay’ı ince işçiliğime rağmen,
Yontup ondan Basamak elde edemezsem ben,
Koyacağım içimi kemiren o Yılan’ı,
O kin ve tükürükle kabarmış canavarı,
Topukların altına, çiğneyip eğlen diye,
Alacağına şahin muzaffer Kraliçe.
Görürsün her Düşünce’m, dizilmiş Mum’lar gibi,
Çiçekli sunağında Bakireler Ecesi,
Yıldız yıldız yansılar yapıp mavi tavana,
O ateşten gözlerle baktığını hep sana;
Ne zaman bende her şey olursa sana hayran,
Her şey Günnük, Aselbent, Mür kesilecek o an,
Beyaz ve karlı tepe, Ruh’um o zaman ancak
Bir buhara dönüşüp sana doğru çıkacak.

Ve senin Meryem rolün hem artık son bulsun ve
Aşk ile barbarlıklar birlikte olsun diye,
Kara şehvet! ben yedi ana Günah’tan, gör bak,
Pişmanlığın celladı, çok keskin yedi bıçak
Yapacağım, duygusuz bir hokkabaz misali,
Hedef alıp aşkının en derin köşesini,
Saplayacağım senin çırpınan Yürek’ine,
Hıçkırarak taşan ve sel olan Yürek’ine!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

21 Aralık 2015 Pazartesi

Sonbahar Şarkısı

I

Yakında dalacağız soğuk karanlıklara;
Hoşça kal, gür ışığı kısa yazlarımızın!
Duyarım düşüşünü ölümcül vuruşlarla
Avluların taşında çatırdayan dalların.

Bütün kış benliğime dolacak elbet: öfke,
Hınç, ürperti, dehşet, katı ve güçlü emek,
Ve, güneş gibi, senin kutup cehenneminde,
Kalbim kızarıp donmuş bir taşa dönüşecek.

Titrer, kulak veririm devrilen her kütüğe;
Hem daha boğuk değil sesi darağacının.
Ruhum nasıl da benzer yıkılan bir kuleye
Darbeleri altında o hoyrat koçbaşının.

Sanırım, bu tekdüze darbeyle salınırken,
Bir yerlerde acele çakılan bir tabut var.
Kimin için? - Dün yaz’dı; işte sonbahar, gelen!
Bu gizemli gürültü bir veda gibi çınlar.


II

Severim yeşilini badem gözlerinizin,
Tatlı güzellik, ne ki her şey çok acı bana,
Hiçbir şey, ne aşkınız, ne oda, ne şömine,
Dengi değil denizde ışıldayan güneşin.

Yine de sevin beni, ey kalp! annelik edin,
İyilik bilmeze ve yaramazın tekine;
Âşık veya kız kardeş, daim anlık zevkine,
Şanlı bir sonbaharın veya batan güneşin.

Kısa meşgale! Mezar bekliyor; yutmak için!
Ah! bırakın, koyayım başımı dizinize,
Tadayım, hasret kalıp beyaz ve kızgın yaza,
O solgun ışığını mevsim sonu günlerin!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Semper Eadem

“Nereden gelir, diyordunuz, bu garip hüzün,
Pis çıplak kayalara deniz gibi yükselen?”
Yürek bağbozumuna bir kez düşmeye görsün,
Çekilmez olur hayat. Bu bir sır, çok bilinen.

Yalın bir acı işte, ne gizli ne de saklı,
Ve sevinciniz gibi apaçıktır herkese.
Vazgeçin aramaktan, siz ey güzel meraklı!
Susun lütfen, sesiniz çok tatlı olsa bile!

Sus, ey bilgisiz kadın! ey ruh, coşkuya tutsak!
Çocuk gülüşlü ağız! sımsıkı bağlayarak
Ölüm tutuyor bizi Hayat’tan daha önce.

Bırak kalbimi, bırak yalanla sarhoş kalsın,
Güzel bir düş kadar güzel gözlere dalsın,
Ve uyusun kirpiklerinizin gölgesinde.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri


Semper Eadem: Her zaman aynı şey.

Hayalet IV Portre

Hastalık ve ölüm çevirir küle
Bütün ateşleri bizim’çin yanan.
Aşk ve şevk dolu bu iri gözlerle,
Kalbimin boğulduğu bu ağızdan,

Bu öpüşten merhem gibi etkili,
Bu coşkudan bir ışık kadar keskin,
Ne kalır? Ruhum, bu dehşet verici!
Sadece üç çizgi, soluk bir resim,

Ölür, benim gibi bir yalnızlıkta,
Ve Zaman, o küfürbaz ihtiyar ki
Sürtünüyor her gün sert kanadıyla...

Hayat ve Sanat’ın kara katili,
Öldüremeyeceksin bende kalanı
Zevkim ve şanım olan kadını!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri