Şiir, Sadece: 2015-05-17

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Elsa Sevdası V - Avignon

25 Eylül 1946

Rüzgâr kemeriyle oynar burada
Mutlu ya da mutsuz bir anının
Güzel Avignon serüvenler kenti
Orda her şey benzer susanlara
Taşıyarak olağanüstü sırlarını
Aşk orda kuşanır resmin aydınlığını
Açıklaması yok ikimiz varız işte
Jüliet ya da Laura hem daha da saf
Ölüp gider Elsa sen kapatırsan gözlerini


6 Kasım 1946

İnsan boş yere galip sayar kendini
Burası Elsa'nın kenti
Ve o kırık köprünün altından
Rhone nehri ile yüreğim geçer
Römorkörlerin iniltisi bir de
Geçer Rhone nehri ve yüreğim
Ve sarhoş olduğu sevda
Ve çıt diye kırılan uzun şarkısı
O'nun çok kıskandığı
Gemiciler durdurun yüreğimi
BURASI ELSA'NIN KENTİ


6 Kasım 1946

Onsekiz yıl kollarımla kuşattım seni
Surları nasıl kuşatmışsa Avignon'u
Onsekiz yıl kokulu bir tek gün gibi
Aşkımın seni dört bir yandan çevirdiği
Daha şimdiden kırmızı dalları var sonbaharın
Kış daha şimdiden altın renkli dalların altında
Ama sevgili çocuğum kış ne yapabilir
O Tanrı'sal fısıltı kalırsa içimizde
Duman yükselirse ateş söndüğü vakit
Ve dutların o siyah tadını korursa gece


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

Elsa Sevdası IV - Senin İçin

Hatırlarım bir zindanı
Hiçbir şeye benzemeyen
Bir mezarlık hatırlarım
Farkı yoktur memleketten
Biraz kan o meydanda
Geçenlerin ayağında
Hatırlarım ben bu garı
Orda üstleri aranan
Şaşkın düşmüş insanları
Askerleri kül renginde
Paris'in güzel çölünde
Hatırlarım binlerce şey
Bir ölüyü uyur gibi
Yolcular acele etti
Tren devrilmişti sanki
Akşam yakılan bu köyden
Kapkara bir tablo çıktı
Acınası o üç mezar
Hatırlarım hatırlarım
Tekrarlamak bir şey değil
Kulak verilen radyoyu
Yolda bir adımı dostu
Yalancı mıdır anılar
Her şey basit mi o kadar
Alev bilir ancak külün
Eskiden ne olduğunu
Elsa senin için işte
Söylemekteyim bunları
Bu yangın anılarını


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

Elsa Sevdası III - Ekim Ezgisi

Upuzun duvağa benzeyen bir ezgi
Hiç bitmeyen eksilmeyen bir ezgi
Bir Ekim ezgisi hüzün veren bir ezgi
Mayıs ayından çok daha tatlı
Bittiği anda yinelenen bir ezgi

Gökyüzünü yeterince mavi bulan
Deli bir ufkun sancısı var gözlerinde
Gök O'nun için değil ki zindan
Sevmek ölçüsüz sevmek gerek
İnsana yetmez akıl öyle her zaman

Kadife elleriyle güzel sonbahar
Bu bir şarkıdır hiç söylenmemiş
Bu şarkısıdır bizim aşkımızın
Bu şarkısı işte soylu güllerin
İçleri gün rengidir onların

Var mıdır böylesine derin bir hıçkırık
O tensel yoklukları dile getirmek için
Halkalar gibi suda yaratılan
Sözcükler eşdeğer mi hiç müziğine
O büyük arzunun yürekte saklı duran

Bir ezgi Elsa bir çılgınlık ezgisi
Hiç bitmeyen eksilmeyen bir ezgi
Bir Ekim ezgisi hüzün veren bir ezgi
Mayıs ayından çok daha tatlı
Upuzun duvağa benzeyen bir ezgi


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

22 Mayıs 2015 Cuma

Elsa Sevdası II - Yağmur Damlalarını Kıskanırım

Yağmur damlalarını kıskanırım
Öpücüklere fazla benzediğinden
Her parlak şeyin gözleri
Kıskanmak için haklı bir neden

Kıskanırım kıskanırım
Arıların sokmalarını bile
Kıskanırım unutkanlığı ve belleği
Uykuyu ve terkedilişi de

Seçmiş olduğu kaldırımı
Rüzgârın okşayan ellerini
Benim o diri kıskançlığımdır
Düş görürken uyandırır beni

Kıskanırım bir şarkıyı bir sitemi
Bir nefesi ve bir sızlanmayı
Kıskanırım kıskanırım sümbülleri
Hoş bir kokuyu bir anıyı

Kıskanırım kıskanırım heykelleri
Boş ve fettan bakışlarını
Kıskanırım susmayagörsün
Kıskanırım önündeki boş kâğıdı

Bir gülüşü ya da bir övgüyü
Bir ürperişi kış gelince
Değiştirdiği elbiseyi
Yeşeren ağaçları bahar mevsiminde

Ateşi sevdiğini görüp
O'nu izleyen bir dalı
Geceyarısının şafağında
Saçlarındaki tarağı

Kime vurulmuş dersiniz
Taktığı firuzelerle
Ah gecedir beni ezip geçen
Alaycı gölgeleriyle

Kıskanırım her mevsimde
Bin çivi batmış sanki
Öyle ki çıldırabilir insan
Kıskanırım kıskanç bir köpek gibi

Azıcık gecikmiş olsa
Kıskanırım tüm dünyayı
Her tavrı bir sırdır O'nun
Kıskanırım kıskanırım gitarları


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

Elsa Sevdası I - Korkunç Korkular Yaşıyorum

Korkunç korkular yaşıyorum
Yazdığı o üç satır yüzünden
Eldivenleri masanın üzerinde
Bir karakedi yolumdan geçen

Kuş, yıldız ya da merdiven
Her şey buz gibi kötü bir işaret bana
İnsana korku veren bir dille
Ondan söz eder bütün bir dünya

Cuma'nın bana bıraktığı bu
Cumartesi O'nunla ne yapacak kimbilir
Çekinirim bir sözcük O'nu incitir diye
Söylenen her şey bana korku getirir

Hem öyle niçin sessizliğe bürünmek
Yandaki odada durup dururken
Bir sırdır O'nun bu suskunluğu
Benim için farkı yok işkenceden

Korkunç bir korkuyla çekinirim ben
Var olabilen hemen her şeyden
Yanlış anlaşılabilen bir cümleden
Kaldırım taşlarından kiremitlerden

O uyuyor bense ölmüş sanıyorum
İşte bir önseziş daha
Kalbim bir kapı gibi çarpar
Bir an için dışarıya çıkınca

Kömür tozlarıyla dolu bu dünya
At tekme atar ısırır köpek
Sen deli misin Giyiniyorsun
Sokağa çıkacaksın demek

Sokağa çıkacaksın Ne serüven
Hem de bensiz kötü bir oyun bu
Öylesine korkarım arabalardan
Ateş kadar korku verir bana su

Günlerimin tümü O'nunla dolu
Evren ise O'nun yansımasıdır
Kırlangıçların hemen ardında
Gökyüzü olduğu gibi kalır

Cezayir menekşelerinin sapıklığı
Parmaklarının arasındadır gözleri
Elleriyse soğuktan bembeyaz olmuş
Damların üstündeki karlar gibi


Louis Aragon
Elsa Sevdası
Mutlu Aşk Yoktur

40'ların İkinci Richard'ı

Yurdum farksızdır yedekçilerin
Terkedip gittiği bir tekneden
Ve tıpkı o hükümdar gibiyim
Daha talihsiz talihsizlikten
Acılarımın kralıyım ben

Yaşamak artık savaş oyunu
Hayır yok gözyaşlarına yelden
Ver onlara benim olmayanı
İğrenmeliyim sevdiğim her şeyden
Acılarımın kralıyım ben

Yüreğin atışı durabilir
Kan akabilir sıcaklık vermeden
İki kere iki artık dört değil
Hırsızlar uçtu uçtu oynarken
Acılarımın kralıyım ben

Güneş ister doğsun ister ölsün
Gök çok şey yitirdi renklerinden
O tatlı Paris'i gençliğimin
Elveda Quai-aux-Fleur baharı derken
Acılarımın kralıyım ben

Susun kavgacı gürültücü kuşlar
Kaçın ormanlardan gözelerden
Artık karantinada sizin şarkılar
Kuşçunun kurduğu egemenlikten
Acılarımın kralıyım ben

Acı çekmenin de var bir zamanı
Jeanne d'Arc Vaucouleurs'e erişirken
Ah bölün parçalayın Fransa'yı
Günün o solgunluğu içinden
Acılarımın kralıyım ben


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

21 Mayıs 2015 Perşembe

Leylaklar Ve Güller

Ey çiçek açma ayı ey değişimler ayı
Sen ey bulutsuz Mayıs bıçaklanmış Haziran
Hiçbir zaman unutmayacağım ne gülleri ne leylakları
Ne de ilkbaharın bağrında sakladıklarını hiçbir zaman

Hiçbir zaman unutmayacağım o acı görüntüyü
Tören alayını çığlıkları kalabalığı ve güneşi
Aşkla yüklü tankları Belçika'nın hediyelerini
Titreşen havayı ve arıların vızıltısı ile dolu yolu
Savaştan önce kazanılan erken zaferi
Öpücük kırmızısının önceden haber verdiği kanı
Ve coşkun bir halkın çepeçevre leylaklarla donattığı
Tankların zırhlı kulesinde dimdik ölüme gidenleri

Hiçbir zaman unutmayacağım Fransa'nın bahçelerini
Yokolmuş yüzyılların âyin kitapları gibi
Ne de akşamların şaşkınlığını sessizliğin esrarını
Geçtiğimiz yol boyunca uzanan gülleri
Çiçeklerin karşı koymasını bozgun rüzgârına
Korkunun kanadında geçen askerlere
Alaycı toplara çıldırmış bisikletlere
Acemi kampçıların zavallı giysilerine

Ama nedendir bilmem bu imgeler tufanı
Hep aynı durağa geri götürür beni
Sainte-Marthe'a Bir general Kara cıvıltılar
Bir Normandiya villası ormanın kenarında
Çıt yok Düşman dinleniyor karanlıkta
Paris'in düştüğünü söylediler bize bu akşam
Hiçbir zaman unutmayacağım ne leylakları ne gülleri
Ne de kaybettiğimiz iki sevdayı hiçbir zaman

İlk günün demetleri leylaklar Flandres leylakları
Ölümle yanakları süslenen gölgenin tatlılığı
Ve siz bozgun demetleri narin güller
Uzaklarda yangın rengine çalan Anjou gülleri


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

İlkbahar

Uzun çığlıklarını dinliyordum Escaut üzerindeki mavnaların
Ve gece uyanıyordu ateşli bir kadın gibi
Radyoda şarkılar ne var ki o da yaralamakta aşkın
Dolandığı bu beylik havaya düşen yüreği

Bir kız düş görüyordu bir geminin güvertesinde
Yanına uzanmış bir erkek bu gördüğüm neydi düş görürken herkes
Bir ses yükseldi ordan Yakında görüşmek üzere
Fısıldıyordu Norveç'te de ölündüğünü bir başka ses

Ey sınır halkı ey sınırların halkı özlemleriniz her an
Kanallar gibi akıp gidiyor yabancı bir ülkeye
Fransa burda bitiyor burda ise Belçika'dır başlayan
Gökyüzü hiç değişirmi bayrakların değiştiği yerde

Hep onu beklemekle geçti bütün yılımız
Gelsin diye bu güzel ay gözlerin menekşeye kestiği
Bir şarabı yaşarken yorgun damarlarımız
Elma ağaçlarının çiçekleridir günün tülden peçesi

Hep onu bekledik bu yeni doğan Mesih'i
Aşktan ölen bu Tann'yı otlar biçilmeden önce
Bu kez o kadar çok bekletti ki bizi
Hiç kimse inanmıyordu hapishaneler bile

Toprak rengi ve dünyaya kapalı miğferlerle
Maskelerle ve yüreklerimizin nasırıyla asker olarak
Bizdik gözetleyen çağcıl canavarları hem de
Bütün kış elde silah yükümüzü iki büklüm taşıyarak

Herkes güler çıplak yatanları düşündüğü zaman
Bir de çocukları kaykay'larıyla ortasında sokakların
Ah elbette ki Euler iki gözü de kör olan
İncelemiştir eşitsizliğini gezegen yıldızların

Ama bizler gözden yoksun bizler aşksız ve beyinsiz
Kendimizin dışında yaşayan hayaletler
Bizdik yenilenmeyi boş yere bekleyen biz
O eski küfürleri icâdeden de bizler

Yaşayacak mıyız tekrar ey sahte ölüler yoksa
En sonunda açılan bir kapı mıdır bu
Çıkıp gelen ilkbahar mı ve sanki bir dokunuşla
Rüzgârı allak bullak eder onun kokusu

Oysa kimin için çiçekler sevdiğim senin için yalnız
Ve en güzel ilkbahar ne yapacağım bilmem
Sensiz en güzel Nisan sensiz en güzel Mayıs
Sensiz ancak bir yastır sensiz ancak cehennem

Geri verin göklerimi müziğimi verin bana
Eşimi verin bana onsuz ne renk ne de şarkı
Mayıs tensel bir yokluk o yanımda olmayınca
Güneş bana bir hakaret gölge ise büyük acı

Taze akıllar genç çılgınlıklar
Nereye gider kralların hortlakları
Ve çağcıl Ofelia'lar
Bizim korkunç dünyamızdır
Değiştirir Danimarka Krallığı'nı

İnsan Çürümüş senin krallığın
Vah vah zavallı Yorick sen
Ve zavallı Pierre zavallı Guillaume
Ölmüşsünüz düşcül düşlerden
Amerika'yı keşfetmeden

Savaş istemedi Kral
O sever daha çok tragedyaları
Eskiden kabul etmişti saray
Hesabıyla ünlü Inaudi
Kraliçe alkış tutmadı

Hazreti sorarsan o mezarlıkta
Kalbi delik bilmem hangi bakanın
Polonius ise kapının alt yanında
Çivilenmiş sıçan gibi duvarda geberiyor
Hamlet hey Allah'ım bu iyi bir oyun

Ceplerinizi doldurmaya her zaman hazır
O fazla kişiye benziyorsunuz
Rosenkrantz Guldenstram kuklalar
Siz ki size hoşgörüyle davrananı
Para yüzünden öldürüyorsunuz

Ama bu dizeleri gösterdiğim
O başçavuş yardımcısı var ya
Benzediğim her şeyde yitip gidiyor
İlle de kim olduğumu bilmek istiyor
Ve ben Kim bilir diyorum ona

Bu gösterilerin anahtarı bende
Hoşuma gidiyor Ben diyebilmek
Bu giz iyice hırpalanır
Sizi incitiyorsa ne yapalım yani
Oyunun sırrı bende kalır

Nereden bileyim ben kimim siz kimsiniz
Ey atsız atlılar zira
Aradığınız vakit yem torbalarınızda
Teneke tabağınızı veya bardağınızı
Baloyu dansı dibeği düşlersiniz

Sizin gibi düş kurulur Prens'im
Pekâlâ hakkımız var biraz da
Olmak ya da olmamak Hayret doğrusu
Kırları dolaşırız biraz
Arazi arabalarımızla

Bize ilgi duyan kadınlar
Okumaya çalışırlar amblemlerimizi
Sfenksler bunu dragon süvarileri bilir
Ve ideal DLM'ler
Sorunlarıyla cedelleşirler

Sigara dans içki ve yemek
Ve yürek ah çeker Mayıs gelince
Hem insan kalbi değişmedi ki
Aynı şekilde çılgın belki daha da çok
Shakespeare'li günlere göre

Küçük ve büyük Kuşak üzerinden
Ölüm geçiyor sevgilileriyle
Benim sevdiğimse en güzeli
Sen sus genç şaşkın ya da yalan söyle
Artık geçti o uzun yeminlerin saati

Nedense bizi terkediyor özgürlük
Büyük bir gürültüye neden oluyor
Onun kullandığı güzelavrat otu
Can çekişip duruyor Elsanor'da
Sevgilim konuşma Kal burda

Karartma Yer ve gök fenersiz
Kadın diyor ki Artık açma kollarını
Erkeğin kulağı mızıkalara sağır
Oysa odur dolduran sesiyle geceyi
Ey Fortinbras'nın trompetleri


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Yirmi Yaş Valsı

Rüzgâr için iyi gece için iyi soğuk için iyi
Yürüyüş ve çamur ve mermiler için iyi
Efsane için iyi çile yolu için iyi
Uzun akşamlar ve varolmayış için iyi müthiş balo
Orda dansedeceksin küçükken benim dansettiğim gibi
İnsanlık-dışı bir orkestra partisyonunda
Korku için yaylım ateş için fareler için iyi
Güzel ekmek kadar iyi ve marul kadar iyi

Fakat kur'a çekmiş erlerin güneşi doğuyor işte
Dönüyor yirmi yaş valsi Paris'in içinde

Mazgaldaki korku ve tanyerindeki rakı için iyi
Bekleyiş fırtına ve devriyeler için iyi
Ve sinyallerin yükseldiği sessizlik için iyi
Gençlik geçmektedir yürekse paslanmakta
Aşk ve ölüm için iyi unutuş için iyi
Savaşların gölgesiyle yağmurun mantosu içinde
Başka yatak yok kıvrılıp yatmış canlı asker-çocuklar
Ne var ki boyunuza göre önceden kazılmış mezar

Meyhanelerden geçiyor yirmi yaş valsi
Patlıyor metro ağızlarında bir kahkaha gibi

Ey eski dönemler yokolmuş düşler
Onbeşliler onaltılılar onyedililer dinleyin Mırıldanarak
Bizim gibi söylüyorlar bu şarkıyı ve bizim gibi inanarak
Ve bizim zamanımızdaki gibi Bağışlasın onları Tanrı
Yaşamlarından üstündür onlara göre bir tek sarhoşluk ânı
Bir çılgınlık ânı bir mutluluk ânı
Ne haberleri var ki dünyadan ve yaşamak belki de
Genç yaşta ölmekmiş Anneciğim sadece

Bunun için iyi şunun için iyi İyi iyi iyi Sevgili
dostlarım gidiyorum Yirmi yaş Silah altına alınmak için iyi

Ah başlıyor vals ve dans eden kişi âdet üzre
Broşlar satın alıyor esmer tenli seyyar satıcılara
Fakat Madelon'un kızı şarkısını söylüyor bu kez
Kırkımı geçtim Onların yirmi yaşı yakındır bana
Saint-Germain bulvarı ile Saint-Honore sokağı
Kırklıların sırmalarla süslü yakaları
İyi sözcüğü tekrarlanır altın yaldızlı harflerle
Onlarla birlikte yaşamın eğlenceli olduğuna inanmak
istiyorum ben de

Unutacağım unutacağım unutacağım unutacağım
Sürüklüyor beni yirmi yaş valsi Unutacağım
Kırk yaşında olduğumu 40 yılında


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ayrı Düşmüş Sevgililer

Bir garda tıpkı sağır ve dilsizler gibi
Acıklı bir dil konuşarak gürültünün koyulaştığı yerde
Garip hareketler yapıyor ayrı düşmüş sevgililer
Kışın ve silahların beyaz sessizliğinde
Ve gecelerin bakarasında oluşmaya geldiği vakit yeniden
Düş onun ateş parmakları bulutlarda kesişirse
Ne yazık ki demir kuşların üzerine olur
Bu tarlakuşu değil Ey yabanıl Romeo'lar
Ve bülbül de değil cehenneme dönen gökte

Ağaçlar insanlar duvarlar
Hava bej rengi bej ve bej
Anılar gibi duygulandılar
Karla kaplı bir dünyada
Geldiği an Fakat aşk da
Yine bulur arpejini
Hüzün dolu bir mektup ölesiye
Hüzün dolu bir mektup ölesiye


Kış birisinin yalnızlığına benzer
Kıştadır şarkı söyleyen kristaller
Donmuş şarabın anlamsızlaştığı yerde
Hüzünlü bir türkünün yavaşladığı yerde
Ve beni saran müzik
Çalar çalar çalar saatleri
Yelkovan döner ve gıcırdar zaman
Yelkovan döner gıcırdar zaman

Altın eşim kasımpatım benim
Mektubun niçin o kadar acı
Seviyorsam seni niçin mektubun
Açık denizde bir geminin batması gibi
Öylesine çığlıklar atar
Acı rüzgârların bastırdığı çığlıklar
Kendi uyaklarının titreyişiyle
Kendi suçlarının titreyişiyle

Sevgilim geriye kalan ne var
Sadece sözcükler bizim dudak boyamız
Sadece donmuş sözler bir ökseye takılan
Gün ki umutsuz şekilde doğar
Düş görür sürünür ölür doğar yeniden
Gesvres şatosunun hendeklerinde
Borunun benim için çaldığı yerde
Borunun senin için çaldığı yerde

Biricik hazinemizi yaratacağım bu sözcüklerden
Azizlerin önüne konan sevinç dolu buketler
Ve onları uzatacağım tatlım bu sümbülleri
Bu yörekent leylaklarının yavşanların mavisini
Ve kadife bademi dallarıyla satılan
Mayıs panayırlarında o beyaz çanlar gibi
Mügenin bizim toplamaya gitmeyeceğimiz taa
Taa ah çiçekli sözcükler gevşer orda
Çiçekler döker çiçeklerini esintisiyle rüzgârın
Ve kapanır gözler cezayir menekşeleri gibi
Yine de şarkılar söyleyeceğim senin için yankı verinceye kadar
Seni sonsuz sevecek olan yüreğimdeki kırmızı kan
Bu nakarat bir tralallam gibi gelebilir insana
Belki de bir gün söylediği sözcükler
Bu yıpranmış bu basit yüreğin işareti olacak
Şahane bir dünyanın bir tek sen bileceksin
Güneş panldıyorsa ve titriyorsa sevda
Bunun nedeni sonbaharda bile inanmayarak ilkbahara
Ben başkalarınınkine benzemeyen bir tralallam söylemiş olacağım


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Yirmi Yıl Sonra

Zaman tekdüze arabasını buldu yeniden
Yeniden koştu ağır ve kızıl renkli öküzlerini kıştır gelen
Gök altın yapraklar arasında çukurlar açıyor
Elektroskopik Ekim ayı titredi ama kendinden geçiyor

Charles'lı günler işte Korkak krallarız biz
İneklerimizin gevşek adımlarına uymuştur düşlerimiz
Haberimiz yok gibidir tarlaların dibindeki ölümden
Habersizdir batan güneş tan'ın yapıp ettiklerinden

Terkedilmiş evlerin içinde dolaşırız
Şikayetsiz fikirsiz zincirsiz ak çarşafsız
Aydınlık gün hortlakları öğle hayaletleri
Aşktan dem vuran bir yaşamın görüntüleri

Tekrar kavuşuruz biz de alışkanlıklarımıza
Unutuşun vestiyerinde yirmi yıl sonra
Bin Latude hücrelerinde hep o eski havalarda
Ve sanırsın hiçbir şey etki etmez onlara

Mekanik cümlelerin çağı yeniden başlar
Ve insan gururunu günün birinde boşlar
Romans'dır dudaklarda kalan aptalca ezgi
O radyo sayesinde çok fazla dinlediği

Yirmi yıl Sadece bir çocukluk süresi
Ve bu ağabeyliğimizin sert cezası değil mi
Küçükleri tekrar görmek yirmi yılın ardından
O günkü masumları bizimle gitmiş olan

Yirmi yıl sonra Bu alay dolu bir başlık yaşamımızın
Tümünü kapsayan ve Baba Alexander Dumas'nın
Üç alaycı sözcüğünde yolunu şaşırır düş
Senin sevdiğinin gölgesine bürünmüş

Bir tek o vardır en güzel ve en tatlı
Bir tek odur suda duran bir kızıl Ekim tıpkı
Bir tek o hem korku ve hem umut aşkım
Ve yazmasını bekleyerek günleri saymaktayım

Sen o olgun yarısını aldın ancak yaşamdan
Ey kadınım bu bize cimrice verilmiş olan
Fakat mutlu geçen olgunluk dolu yıllar
İkisi diyorlardı bizden söz açanlar

Hiçbir kaybın olmadı bu kötü delikanlıdan
Uzaklarda bir işaret gibi yoklara karışan
Daha doğrusu okyanus kıyısına çizilmiş bir harf gibi
Onu tanımadın sen bu gölgeyi bu hiç'i

İnsan değişir elbet gökteki bulutlar gibi
Yüzümde gezdirirdin tatlı tatlı elini
Ve alnım büründüğü o kaygılı hâl üzre
Duraklayıp saçların aklaştığı bir yerde

Ey aşkım ey sevgilim var olan bir tek sensin
Bu hüzünlü saatinde batan güneşin
Orda yitirmekteyim şiirimin ipini
Yaşamımın ipini ve sevinci ve sesi
Çünkü sana tekrarlamak istiyordum Seni sevdiğimi
Ama bu söz acı veriyor bana sensiz söylendi mi


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Nadiejdinsk 1895

İki yol dünyaya geldi bu sene
Biri demiryolu öteki çıplak ayaklar için
Türküsü o tanımadığımız kişilerin
bir baca gölgesinde

Nadiejdinski Zavod Fabrika
topraktan çıkıyor çiçeklerle
Bahar acılarımıza gülüyor işte
Gökyüzü gözlerinin hemen yanıbaşında

Ağustosun uzun akşamları nedense
kimse bilmez düşürür yıldızları
çok yavaş tatlı tatlı
rastlanan gözler gibi felâket günlerinde

En büyük olay ateştir orda
Bizim gibi açtır demir ocağı
Uykusuz gecelerin yok biteceği
Gölge bekler erkeği kadınıyla

Haftanın bu son günü senin de
dostum gözlerin kapanıverir
Sabah kendiliğinden çıkıp gelir
rengi uçmuş tören alayı ile

Yaz sona erdi işte sonbahar
kış ise sevmez çıplak ayakları
Hiç kimseden bir şey ne istedi ne aldı
yanımıza kadar gelen çocuklar

Ey dönen dünya ey atlıkarınca
Ama kasanın başındaki patronlar
bizi zehirleyen havayla yaşıyorlar
Kar yine kar yine kar


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

19 Mayıs 2015 Salı

Can Simidi

Bir kar'ın kar'ına
bir çocuk bir kez
attı kendi canını
ve bilmiyordu
kapatıyor gözkapaklarını

Bir çift
Bir erkekle bir kadın söylemek istediği
bir kez bir kez
bütün bir yol boyunca
bir çift ikisinin meydana getirdiği

Soğuk ve sıcak bir kez
Oysa az daha
Oysa başlamıştı
şarkı söylüyordu
yediği bir çörek güneşte çörek

Çöreğin resmi suda
Bir kez suda bir kez
bir su nehriydi bu
Su ıslatır bembeyaz
Islak çiçek


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Çağdaş Kurtlaşma

Hüznün çoğu adalar arasında
dilencilik yapan kör bir general olmadığı gibi
Opera Caddesi de değildir sabahın üçünde
İnsan hüznüne sınır yoktur
Her zaman konacak bir taş vardır piramidine gözyaşının
Emin misiniz acı duyduğunuzdan boğulmuş bir kadın kadar
her şeyin bittiğini bildiği an artık boğulacağından
Emin misiniz daha iyi olmadığından
boğulmuş olmak eğer önümüzdeki saatlerin bıçaklarını düşünürsen
Ben çoktan yaşamaktayım son dakikamı
Görünmeyen ve süren bir can çekişmesidir çiğnediğim kum
Zaman zaman berberde kestirdiğim alevler
ne olduğumun işaretidir içimdeki kara cehennemin
Tıpkı mezarsız kalan cesetler gibi
İnsanlar dolaşmakta gözlerimin bahçesinde
Anlaşılmaz düş görenler
ya da ben mi tokat yedim kurumuş bir elden
bu kalabalık çölde bu çorak çiçekler arasında
Seviyor ve seviliyorum Bir tek şey yok bizi ayıran
Niçin hüzne bulaşmalı o şahane yüreğinde aşkın
Başını sallıyor herkes Biliyorum Baştanbaşa aptallık
Seviyorum ama yaşam yine de ölünceye kadar çekilmez
Seviyorum ama yine de biraz sonra ulumam gerekecek
Ayaklarımla sürüklüyorum hayalet mantosunu artdüşüncelerin
Bir olgunlaşma zinciri en içsel acılarla
şıngırdıyor son derece zavallı ayaklarımda
Seviyorum ve sevişiyoruz fakat bir batışın ortasında
fakat bir kılıcın ucunda ve yapamam
görmek istemem sana vereceği acıyı
Sevgilim senin gözlerin bu hazdan uzak kalmakla dönmüş gözlerin
Kerpetenle çıkarılsın yüreğim benden
kopan başımla da bitsin bu iş
Mürekkebe benzer bir süt içiyorum ve öğle vakti
bataklıktaki kömür gibi
orda solmaktadır yosun kendime benzettiğim aynalarda
Seni seviyorum seviyorum ama
atlamak anında bir ambardayken Sabırsızlık
Çirkin sabırsızlık çok acıyıp acımayacağını öğrenerek
Evren belki de yargılar bir suçluyu benim kişiliğimde
ve hataları ve tutumu kaydedecek sadece
Sabah gazetelerindeki metresinin yanında uyurken
kafasını kesen bu adam mahkemede ağlıyordu
Yatak odasında öldürmüştü onu ve ardından
ilkin bir bıçak sonra da testere ile kilerde
koparmıştı sevimli başı koymak amacıyla vücudu
maalesef dar gelen bir çuvala
Mahkemede hıçkırarak ağlıyordu
Biz palmiye ağacının yapraklan gibi değil miyiz
Onlar ki yapışık büyür çiçek açar ve meyve verirler
bir imge sunmak için olgun aşktan
Sonbahar ışıklı düş dolu elleriyle geliyor
Nedir bana gözyaşı döktüren bu suç
Aşkım yaşıyor bak Hadi görün sevgilim
Hiçbir şeyi kanıtlayamazsınız Yalancı kanıt bir orman gibi yeşil
yayılıyor kargaların boş yere öttüğü ufukta
Yalnız her ağaçta sallanan asılmış biri var
ve kan lekesi her yaprakta
Hangisi en kötüsüdür göğün şafağın ya da akşam ziftinin
Bilmem nedir beni alıkoyan bulvardaki insanları ısırmaktan
Bir tufanın ilk dalgası olabilir içimde yükselen hüzün
ki onun yanında bayağı bir vidanjörün devrilmesi gibi
Binbeşyüzkırkbirdeydi hatırlıyorum
Pavia yakınlarında
yakalandığım vakit dolaştığım kırda
hastalığımın ilk belirtileriyle boğuşurken
gerçeği söylediğimde inanmak istemedi köylüler
Beni kızgın bir kurt gibi görmek istemediler
insan derim nedeniyle ve deneysel bilimin
sürekli şüphecileri
bendeki kurt derisinin deri ile et arasında
saklı olduğunu itiraf ettiğim zaman
hançerleriyle yardılar gövdemi kol ve bacaklarımı
gözden geçirmek için melankolik savlarımı
Yüzüme dokunmadılar
korkunç şiirselliğinden korkarak yüz çizgilerimin
İten nedir beni mezarlarda ulumaya
Çürümüş sevgililerin uyuduğu
tozu mutlak şekilde karıştırmaya sürükleyen nedir beni
Topraktan neler çıkarıyorsun sanki canlı ışığa
yetmez mi canlıların yaralan
Banadır elektrik sandalyesinde ölüme mahkûm edilmişlerin
karanlık konuşması
en son sözcükleri giyotine gidenlerin
Varoluş oyulmuş bir gözdür İyi anlayın beni
oyulan bir göz her an
sonsuz bir harakiridir Kuduruyorum
görünce çığlıklarımın karşısındaki aptal sessizliği
İşte bunun için iki yüzlü çukurlardan çıkarmak istiyorum
şiddetli bir ölümden ölenleri korkan gözbebekleriyle
duvarlar arasından çıkarmak istiyorum felâketzedeleri
ki hâlâ dehşet saçar duruşlarıyla iskeletleri
ve son derece uyar yaşadığımız bu günlere

Komşu hanım tam diyordu ki
kendini suya atanlar vardır
Dünyaya salyayla gelen köpüren bir hayvansam eğer
çok kolay olurdu işi bitirmek

Sevgilim sevgilim duyuyor musun bu küfrü
Aşkın solgunluğu değil ölümün solgunluğu da değil
kurtların solgunluğudur yüzümdeki
Ölmek elimde değil bu koca çiçek yüzünden
dayanamadığımdan çeneğinin kapanmasına

Büyük bir ilerleme kaydedilmiş işkence konusunda
benim üzerimde kobay olan benim
Yırtıcı bir kobay iki eli
iki kapıya sıkıştırılmış
aşk ölüm
ve soyut devler zorluyor bu iki kapıyı
sanki hiçbir çaba harcamadan yapılan
bir müzikhol numarasının kendine güvenen rahatlığıyla
Hiç farketmedin mi saygısız sözlere benzediğini öpücüklerimin
dört bir yana çekilen kölelerin son söyleyebildikleri
Hiç farketmedin mi beni öldürürken benim seni sevdiğimi
Hep son defaymış gibi zevk alıyorum senin kollarında utanmadan
Kolların o kadar güzel ki
en korkuncu işte

Her şey çok yabanıl şekilde sona erecek
Sevgilimi hayvanlara attırırdım senin yerinde olsam
ya da bir ruh doktoruna götürürdüm onu gizlice
ya da kanına girerdim gözümü bile kırpmadan
sevgilim
uykusundayken çıplak ve renksiz
birlikte geçirdiğimiz güzel günlerin uyuduğu
mezarlar etrafında ortaya çıksın kurtlar sevgilim


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Harabelerde Bağıra Çağıra Okunacak Şiir

İkimiz tükürelim ikimiz
Sevdiğimizin üzerine
Sevdiği üzerine ikimizin
Dilersen zira bu ikisi
Tam bir vals havasıdır ve tahmin ediyorum
Aramızda geçen karanlık ve o eşsiz şeyi
Terkedilmiş aynaların diyalogu gibi
Emanete alınmış bir yerde belki Foligno
Ya da Auvergne yöresi La Bourboule
Kimi isimler uzak bir gökgürültüsüyle yüklüdür
İster misin tükürelim ikimiz bu büyük yörelere
Orada kiralık küçük otomobiller gezinmekte
İster misin zira bir şey daha gerekli
Bir şey
Bizi birleştirsin ister misin tükürelim
İkimiz bu bir valstir
Bir çeşit rahat ağlayış
Tükürelim küçük otomobilleri tükürelim
Tükürelim emir böyle
Bir aynalar valsi
Bir diyalog hiçbir yerde
Dinle bu kocaman yöreleri orada rüzgâr
Sevdiğimizin üzerine ağlar
Birisi bir attır yere dirseğini dayar
Öbürü bir bez sallayan ölü öbürü
Senin adımlarının izi Boş bir köyü hatırlıyorum
Yanmış bir dağın omuzunda
Senin omuzunu hatırlıyorum
Senin dirseğini hatırlıyorum
Senin çamaşırını hatırlıyorum
Senin ayak seslerini hatırlıyorum
Atsız bir kenti hatırlıyorum
Yanıp tutuşan bakışını hatırlıyorum
Boş kalbim bir ölü Mazeppa bir atın
Önümde götürdüğü dağdaki o gün gibi
Coşku koşuşumu hızlandırdı katledilmiş meşeler arasında
Geleceği sezerek kanayan o sırada
Mavi kamyonlar üzerinde zayıflarken gün ışığı
O kadar çok şey hatırlıyorum
O kadar çok akşam
O kadar çok oda
O kadar çok basamak
O kadar çok öfke
O kadar çok durak bomboş yerlerde
Ki orda gizemin ruhu uyanıyordu yine benzer şekilde
Kör bir çocuğun çığlığına bir sınır istasyonunda
Hatırlıyorum
Geçmiş zamanda konuşuyorum Canınız isterse
Alay edin sözlerimin sesiyle
Sevdi Vardı Geldi Okşadı
Bekledi Gözledi gıcırdayan merdivenleri
Ey kaba güçler ey hayalet gören bir insanım ben
Bekledi bekledi derin kuyuları
Öleceğimi sandım beklemekten
Sessizlik kalem açıyordu sokaklarda
Bu oflayan puflayan taksi başka bir yerde ölmeye gidiyor
Bekledi bekledi boğuk sesleri
Kapının önünde kapıların dilini
Evlerin hıçkırığını bekledi
Tanıdık eşyalar alıyordu sırasıyla
Bekledi hayaletsel görünümünü bekledi
Kaçan mahkûmların Bekledi
Bekledi Allah belânı versin
Bir ışıklar zindanından ve birdenbire
Hayır Aptal Hayır
Budala
Ayakkabı yürüdü yün halının üzerinde
Yeni dönüyorum
Sevdi sevdi sevdi ama ne kadar çok bilemezsin
Sevdi geçmiş zaman bu
Sevdi sevdi sevdi sevdi sevdi
Ey kaba güçler
Ne kadar da cüretkâr oluyorlar
Aşktan bir yeğen öyküsüymüş gibi söz açanlar
Yuh be tüm bu dalavereler için
Biliyor musun ne zaman gerçek bir öykü olur
Aşk
Biliyor musun
Her nefes faciaya dönüştüğü zaman
Günün renkleri bir gülüşün sonucu olduğu zaman
Bir hava bir gölgenin gölgesi ortaya atılan bir isim
Her şey yandığı ve aslında bilindiği zaman
Her şey yandığı
Ve söylendiği zaman Her şey yanıyor
Ve gök etrafa dağılmış kum tadındayken
Aşk ahlâksızlar aşk sizin için
Beraber yatmaya varmak demek
Varmaya
Ya sonra Ha ha bütün aşk bundadır
Ya sonra
Konuşabiliyoruz ne olduğunu
Yıllarca birlikte yatmak
Duyuyor musunuz
Yıllarca
Vebalılarla dolu bir geminin güvertesinde
Düşen yelkenler gibi
Geçenlerde gördüğüm bir filmde
Teker teker
Beyaz gül kırmızı gül gibi ölmekte
Onca duygulandıran nedir beni
Bu son sözcüklerde
Belki son sözcüğü bir sözcük ki
İçinde her şey merhametsiz korkunç onarımı olanaksız
Ve acı Panter sözcüğü Elektrik sözcüğü
Sandalye
En son aşk sözcüğü düşünün bir kez
Ve son öpücük ve en son
Gevşeme
Ve en son uyku Bak ne garip
En son geceyi düşünüyordum ben sadece
Ah her şey bu korkunç anlama geliyor
Ben en son anları demek istemiştim
En son vedalaşmaları en son nefesi
En son bakışı
Dehşet dehşet dehşet
Yıllar boyunca dehşet
Tükürelim dilersen
Birlikte sevdiğimize
Aşka tükürelim
Açık kalmış yataklarımıza
Suskunluğumuza ve fısıldaşmalara
Yıldızlara olsalar bile
Senin gözlerin
Güneşe olsa bile
Senin dişlerin
Sonsuzluğa olsa bile
Senin ağzın
Ve aşkımıza
Olsa bile
SENin aşkın
Tükürelim dilersen


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Tek Sözcük Söylemeden

Ihlamur gecesi Yaz
Alçak sesle konuşuluyor kapılarda
Herkes dinliyor benim ayak seslerimi
ve kalbimin atışlarını asfaltın üzerinde

Size ne benim çektiğim acılardan

Gecenin meşin gözlüğü Çıplaklık
Denize giden yol
kendi içime taşıyor beni
Mek parmak kala yok olmama

Acının polipleri öbek öbek
Yosunlar Mercanlar Biricik dostlarım benim

Gölgede kimse anlayamaz sızlanmalarımın nedenini
Simsiyah bir kalleşlik
ENTRİKA (bildik bir hava)
Köklerin en iyisi bu
HER DERDE DEVA


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Çiğ Işıklar Gazinosu

Moda olmuş plajlarda bir akşam bir ezgi çalınır
Bu ezgiyle küçük atlar korkunç hızlı koşar
Ve kız düşüp bayılır ve Weber'in adını mırıldanır
Bendenizse Webr der ve denize bakar


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Taş Çatlatmak

Kış günleri Kıymıklar
Arkadaşım gözleri kızarmış
Yürüyor cenazenin ardından Ayna
Ölüyü kıskanıyorum

İnsanlar sinekler gibi ölüp gidiyorlar
Yanılgımı söylüyorlar alçak sesle
Mavi güneş Çatlak dudaklar Korku
Sokaklarda dolaşıyorum kötülük düşünmeden
şairin imgesiyle ve tuzakçının gölgesiyle

Bana eğlenceler sunuyorlar portakallar
Dişlerim Ürperti Ateş Saplantı
Tüm mangallar hurda pazarına
Yapacağım tek şey kaldı soğuktan ölmek
herkesin önünde


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur