Şiir, Sadece: 2017-08-06

12 Ağustos 2017 Cumartesi

Yaralılar

Biz yoksuluz
Yavrularımıza kupkuru meme
Çocuklarımıza bayat mı bayat ekmek
Su desen kıt giyecek de yok

Dağılmışız yurdun dört bucağına
Uzak dağlar arasında soğuk vadilerde
Bizleri fırtınadan çiğden koruyan
Ya bir çadırdır ya bir teneke kulübe

Oysa yanıbaşımızda
Sımsıcak evlerinde sapasağlam
Soydaşlarımız kardeşlerimiz

Bulunmasına bulunur zamanla
Kederlilerin umutsuzların derdine çare

Ama vakit dar yaralar derin
Bir yanda giysiler karınları doyanlar
Öte yanda yalınayaklılar yemek bulamayanlar
Bağdaşamayan iki ayrı dünya

Vakit dar sızlamaya başlıyor yaralar
O kapandıkları sanılanlar da
İmdat dileyen açlar
Yalınayaklılar acılar içinde


Şlomo Tanni
Çeviren: Nesim Eskin

Alaca Karanlık

Böyle akşamlar masmavidir ortalık,
Gökten bir parça düşmüş gibi
Evlerin ağaçların üzerine;
Çıplak kadın üzerinde çarşaf.

Böyle akşamlar keyfim yerinde,
Umutla sarmaş dolaş
Çaresizlik, keder, sıkıntı;
Bir deniz havasıdır esen tepede.

Böyle akşamlar bilirim.
Işın demeti düşmüş gibi
Kımıldayan deniz dibinde;
Çölün kayalığında yankı.


Şlomo Tanni
Çeviren: Nesim Eskin

Çok Yürekliler

Çok yürekli şu koca Tel-Aviv kentinin dilencileri
Nasıl temsilcisi olmayı göze alabiliyorlar Tanrı'nın
O Tanrı ki kendisi sürüp çıkardı
Bütün sesleri, çığlıkları dağlara doğru
Bırakarak arkasında
Cıvıldamayan kuşlar
Kara kara dumanlar
Ve kocaman bir ateş.
Bir gün gelecek
yetmişi birden
yatırılacaklar yakıcı asfaltı üzerine bu kentin,
ve eriyip hepsi
yola karışıp
yol olacaklar.
Bir saat önce toprağa gömdüler onu.
İçimde şimdi haykırışlar yükseliyor
Taş duvarları üzerinde Kudüs'teki odamın.
Çoktan ışıkları söndürdüler aşağıda
Ama içimde hala inildiyor rüzgar
Ve haykırıyor onun adını
Guivat - Shaoul çamlarında. Acımasızca
Hoşlanıyor korkunç öyküsünden bu genç insanın,
Bir saat oluyor gömdüler bu
Genç insanı ve konuşma yapmadı hiç kimse
Mezarının başında.


Adamiel Koşman
Çeviren: Özdemir İnce

Evinde Efendi Olmak

Kendi evinin efendisi olmak, rüzgarda
ölçülmek, incir ağacının altında oturmak,

izlerini sürmek bağları harap eden
tilkilerin, toprağın kitabını okumak,

Görkemini tanımak gönderilen ışığın, onun
ayaklarına, sakınmak aşırılmış sudan, ateşten sakınır gibi

İki kez dokunmak ve nesneye, aysız oturmak her gün ve bakmak
bulutlara doğru.

Geçen kim mülkü, geceleyin,
denize giden yol üzerinde.


Dan Pagis
Çeviren: Özdemir İnce

11 Ağustos 2017 Cuma

Özyaşam Öyküsü

İlk vuruşta öldüm ve gömdüler beni
Bir taşlı tarlaya.
Karga öğretti ana babama
Beni ne yapacaklarını.

Ünlüyse bugün ailem, çokçası benim sayemde
Kardeşim cinayeti keşfetti,
Anababam, gözyaşlarını,
Ben de sessizliği.

Sonra herkesin gayet iyi bildiği şeyler.
Geliştirildi bulgularımız. Bir şey başka bir şeyi getirdi
Buyruklar verildi. Ve kendi tarzında öldürdü kimileri
Ve kendi üslubunca ağladı kimileri

Ad sıralamayacağım şimdi
Okura saygı nedeniyle,
Çünkü başlangıçta ürkütür ayrıntılar
Ama sonra bıktırırlar.

Bir kez ölebilirsin, iki kez hatta yedi kez,
Milyarlarca kez ölebilirsin istersen.
Ben de yapabilirim bunu.
Hücrelerim gizlice ulaşabilir her yere.

Çoğalmaya başlayınca yeryüzünde Kabil,
Karnında çoğalmaya başladım toprağın ben de,
Ve o zamandan bu yana geride bıraktı gücüm onunkini.
Terk edip onu askerleri bana katılıyorlar.
Bir şey değil daha, öcümün yarısı bile değil.


Dan Pagis
Çeviren: Özdemir İnce

Yaz Zamanıydı

Yaz zamanıydı, sonuydu sanırım yazın
Ve son bir kez doğudan batıya göçtüğünde
Ayak seslerini duyduğumu anımsıyorum.
Ve dünyada mendiller yitiriyordu,
Ve kitaplar, insanlar.

Yaz zamanıydı, sonuydu sanırım yazın
Öğle sonrasında sonsuz saatler vardı,
Sen vardın;
Ve ilk kez
Kefenini giydiğinde
Farkına bile varmamıştık
Çiçeklerle kaplıydı çünkü üzeri.


Yehuda Amichai
Çeviren: Roni Margulies

Vücutlarımızın Gölgesi Gibi

Vücutlarımızın gölgesi gibi
Buralarda yaşadığımızın belirtisi kalmayacak yakında.
Ardımız sıra kapanacak dünya,
Kumlar düzelecek yeniden.

Var olmadığın tarihler
Görünür oldu daha şimdiden,
Üzerimize yağmayacak yağmurların
Şimdiden bulutlarını üflüyor yel.

Ve şimdiden adın gemilerin yolcu listelerinde,
Ve kayıt defterlerinde
Adları bile
Yüreğimi daraltan otellerin.

Bildiğim üç dil,
Gördüğüm ve düşlediğim tüm renkler:

Hiçbiri işime yaramayacak.


Yehuda Amichai
Çeviren: Ronj Margulies

10 Ağustos 2017 Perşembe

Bu Yüzyılın Ortalarında

Bu yüzyılın ortalarında birbirimize döndük
Yüzlerimizin yarısı ve dolu gözlerle
Eski Mısır'dan bir sahne gibi
Bir an, öylece.

Saçlarını okşadım
Geldiğin yöne doğru,
Çağırdık birbirimizi,
Bilinmez kentlerin adını söyler gibi
Yol boyunca
Kimsenin uğramadığı kentler.

Şarap gibi
İnsanları içiyor dünya ve sevilerini,
Unutmak için,
Unutamıyor
Ve Filistin tepelerinin etekleri gibi
Huzur bulamayacağız hiçbir zaman.

Bu yüzyılın ortalarında birbirimize döndük,
Beni bekleyen vücudunu gördüm gölgelerin arasında
Daha o zaman sıkılıyordu sırtımda
Uzun bir yolculuğun deri kayışları.
Ölümlü kalçalarına övgüler düzdüm,
Geçici yüzümü övdün sense,
Saçlarını okşadım gideceğin yöne doğru,
Sonunun peygamberi derine dokundum
Uykusuz ellerine dokundum
Belki bir gün şarkılar söyleyecek dudaklarına dokundum.

Çölün tozları kapladı
Üzerinde yemeye zamanımız olmayan masayı,
Fakat parmağımla
Adının harflerini yazabildim tozlara


Yehuda Amichai
Çeviren: Roni Margulies

Demir Kırıntıları Arasında

Demir kırıntılarıyla paslı düşler arasında
Buldum seni

Yitmiştin şaşkın avuçlarımda:
Yüzün mü bu? Omuzların mı bunlar? Gecenin saçları mı?

Koyu yalım ve uykuya dalmış ağzın.
Nasıl da unuttu yıllar gözlerini!

Belirdiler işte çevrende senin
Sivri mızraklar halinde

Üstünde senin beyaz ve ince kabartma
Gidip gelen rüzgarlarda

Buldum seni -
Rüzgarın ortasında yaralı yüzüm ve kollarım alabildiğine açık.


Touvia Rubner
Çeviren: Özdemir İnce

Güne Güneş

Gene yeşil güneş çamlarda,
Hem açık hem koyu ışınlar,
Gecenin süslediği günler güzel
Korkulu yıllar sonunda.
Bir kuş şarkı söylüyor güne,
Düşsel yağmur yüklü bulutlar,
Ölüler toprak altında,
Yıldızlar koca uzayın göbeğinde,
Sınırdan sınıra gidip gelen insanlar
Yolluyorlar ses kuşlarını birbirlerine.
Haftadan haftaya, gücendirir ve kafasını kurcalar daha
Bunlar canlı kalacak gözlerimde
Kendimi yaşadıkça bir gün daha.


Touvia Rubner
Çeviren: Nesim Eskin

9 Ağustos 2017 Çarşamba

Dünya Ulusları

dünya ulusları
sizler sizler ki bilinmeyen yıldızların
güçleriyle sarılı makaralar gibi
dikersiniz ve dikileni yeniden ayırırsınız
sizler ki dilin karmaşıklığına çıkarsınız
arı kovanına girer gibi
tatlıda sokmak
ve sokulmak için

dünya ulusları
sözcüklerin evrenini yok etmeyiniz

kin bıçağıyla kesmeyiniz
soluk alışımızla doğan sesi

dünya ulusları
biri yaşamak deyince ölümü duyurmasın
ve beşik deyince kan demek istemesin

dünya ulusları
sözcükleri kaynağında bırakınız
çünkü onlardır ulusları
gerçek göklere götürebilen
ve görünmeyen yanıyla onların ardında
gecedir bir maske gibi esneyen
onlardır yıldızların doğuşuna yardım eden


Nelly Sachs
Çeviren: Sedat Umran

Hazırdır Bütün Ülkeler

bütün ülkeler hazırdır
ayağa kalkmaya haritadan
yıldız derilerini silkip atmak için
denizlerin mavi yüklerini
sırtlarına alıp düğümlemek için
dağlarını ateş kökleriyle
kasketler gibi geçirmek için
duman çıkaran saçlarına

acılarının son ağırlığını
bavullarında taşımak için bir koza kurdu gibi
onlar ki onun kanatlarında bir gün
yolculuklarını sona erdirecekler


Nelly Sachs
Çeviren: Sedat Umran

Yoktan Yaratmadım

Yoktan yaratmadım bu ışığı ben,
Babamdan da kalmadı.
Bağrımdan çıkardım onu, bağrımdan,
Bağrımdaki taştan çıkardım.

Bir kıvılcımdır, durur bağrımdaki taşta,
Bir kıvılcım ancak, ama her şeyim benim.
Ne zorla elde ettim, ne de çaldım onu ben,
Bende, benim içimde.

Gün olur tükenmez acılarımdan,
Yüreğim sızlar sanki,
Boşanır, gözlerime taşar kıvılcım,
İner mısralarıma.

Sonra da ısıtıp yüreğinizi,
Söner kendi közünüzde.
Ah işte soluğumla, kanımla tutuşturup
Çıkardığım yangın ...


Hayim-Nahman Bialik
Çeviren: Sait Maden

8 Ağustos 2017 Salı

Altına Al Beni Kanatlarının

Al beni, altına al kanatlarının,
Kızkardeşim, anam ol benim.
Başıma bir sığınak olsun kucağın
ve bir yuva, dualarıma.

Yarı karanlıkta, akşam üzeri,
Sana dertlerimden söz açsam.
Gençlik hiç tükenmez derler, derler ya,
Söyle bana, nerde gençliğim?

Anlatılmaz, daha neler var;
Gönlüm, deli gönlüm odlara yandı,
Sevgi hiç tükenmez derler, derler ya,
Geri çağrılır mı bir daha sevgi?

Yıldızlar, aldattı yıldızlar beni,
Kaçtı benden kurduğum düşler,
İşte şimdi hiçbir şeyim yok,
Hiçbir şeyim yok şu yeryüzünde.

Al beni, altına al kanatlarının,
Kızkardeşim, anam ol benim.
Başıma bir sığınak olsun kucağın
Ve bir yuva, dualarıma.


Hayim-Nahman Bialik
Çeviren: Sait Maden

Miguel Hernandez'e

Miguel, ben de toprağım, ben de
ölüm yoktur, yoktur ölüm,
göğüslerimiz üzerinden arabalar geçerse,
duyumsarsam bende sürdüğünü hayatının,
senin sustuklarını ben söyleyebilirsem,
dilimi öğrenirse bir başka ülke,
senin hasatınsam ben, senin hasadın benimse,
ellerimiz varsa, aletlerimiz varsa ellerimizde,
yoktur ölüm, ölüm yoktur, Miguel,
toprak adımızdır bizim, herkesin adıdır,
ve ölmez, toprağa gömülse de toprak.


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

Elleriyle Yaşayanların Türküsü

İstemiyorum başkalarının malını mülkünü
İsteğim yok kesinlikle
kendi ekmeğimden ve bir parça havadan başka.

Çiçek istiyorum, çiçek istiyorum yalnızca
ve ekmeğimi istiyorum kendi ellerimin ürünü olan.


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Halk

Binlerce kez öldürdüler seni.
Her gün öldürdüler seni.

Dayayıp sırtını duvarlara
delik deşik ettiler gövdeni
kurşunlarıyla.

Nasıl yaşayabiliyorsun hala?
Ve senden niçin korkuyorlar?


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

Bu Gece

Kaldırın, kaldırın gözlerimden
şu sisini yüzyılların.
Bir çocuk gibi görmek istiyorum
her şeyini dünyanın.

Kederlendiricidir, sabahları
hep aynı şeyleri görmek.
Bu kanlı geceyi
ve reziller rezili hayatı.

Ama bir gün gelecek
bir gün ki bambaşka.
Ve ışık da gelecek
inanın inanın bana.


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

Elimi Üzerine Koyuyorum İspanya'nın

Elimi üzerine koyuyorum İspanya'nın
ve ant içiyorum adını boş yere yazmamaya.
Kökünden kesebilirsiniz elimi, eğer
yalan yere yemin edersem bir gün
İspanya'ya ve onun halkına.


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

Alkışla Seçilen

Bir yanlış anlaşılma oldu aslında.
"Sandık başına!" diye haykırdı halk,
ama o "Silah başına!" anladı, "Silah başına!" dedi.
Gururu okşandı ve şahlanıp
tüfekle, tabancayla ve yasayla
bir yığın insan öldürdü.

Kınına sokarken kılıcını, konuştu:
"Demokrasi yetkinliktir, olgunluktur" dedi.
Alkış tuttu bu sözlere halk. Sustu ölüler,
aldırmadılar bile, başka ne yapsınlar?

İradesi gerçekleşti halkın.
Bundan böyle eğer -sessizlik-
isterseniz Şefiniz olurum artık.
Parmağını kaldırabilir yalnızca
aranızda böyle düşünmeyen varsa.

Ezici bir çoğunlukla bütün cesetler
ona mezarlığın başkomutanlığını verdiler.


Angel Gonzalez
Çeviren: Özdemir İnce