Şiir, Sadece: İspanyol Şiiri
İspanyol Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İspanyol Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Kasım 2017 Salı

En Çok, Neden Severim Özgürlüğü

Anlatayım, neden delisiyim, özgürlüğün en çok:
Diyelim, keyfimce yaşam yine buyruğumda,
Diyelim, tutmuşum elimde şarap dolu bir bardak,
Özgür olma duyusunu götürmüşüm dudaklarıma
Diyelim, bir de, Rachel'im gelmiş; bütün tutkusuyla,
güzelliğiyle

Yanakları kıpkırmızı, aylardan bir altın Ağustos.

Anlatayım özgürlüğün neden benzersiz tadı:
Diyelim, bir polis karakolundayım yine;
Üniformalar, küf kokan odalar, küfürler
Diyelim, bir tabanca sallanır burnumun ucunda
Hep eski işkenceleri hatırlatan anılar,
Yaralı ülkemi çeviren duvarlarda.

Diyelim, Conchita'yla ben, bir elmayı bölüşürüz
İlkyaz rüzgarlarının okşadığı çayırlarda,
Dudaklar bir çağrıyı fısıldar,
Öpücükler sonra bir çiçek avuçlarda.

Diyelim, üzerimi arar hoyrat eller, şiir defterimi
Alırlar kalemimi cebimden; alırlar İspanya'mı, alırlar
yüreğimi

Diyelim, cüzdanımda resim-resim anılar.

Şimdi zindandayım ama yine de tutamam kahkahamı;
Güneşi tevkif ederler mi dersiniz
Pırıl-pırıl cümbüşüyle çıkmış yola Cordoba'dan
Yakalayıp tutarlar mı benim gibi işkenceye.


Vidal De Nicolas
Çeviren: Engin Aşkın

Özyaşam Öyküsü

Çok korkunçtur benim günahım:
yıldızlarla doldurmak
istediğim insanın yüreğini.
İşte bu yüzden parmaklıklar ardında
tam on dokuz kış
yitirdim gençliğimi.
Çocuktum attıklarında hapse beni
ardından ölüme mahkum edildim,
soldu yapraklarımın ışığı
taş duvarlar arasında.
Ama izi yoktur damarlarımda
o "İntikam meleği"nin gölgesinin:
Benim düşler gören acımın
İspanya'dır tek çığlığı.


Marcos Ana
Çeviren: Özdemir İnce

Açıklıyorum

Bağışlanma falan istemiyorum. İstemiyorum
benzi sararmış sesin bir dirhemini bile,
sırtımdaki yaşam yüküne bir bağışlanma.

Nefret ediyorum yerlere kapanan güçsüz sesten
ve diz çöküp salya sümük ağlayan yürekten,
nefret ediyorum tozlara bulanan alınlardan
ve o bin parçaya bölünen düşüncelerinin ışığından.

Bağışlanma falan istemiyorum. Kavuşturmuyorum
yakarmak için titreyen ellerimi.
Gurur ormanları tutuşur sözlerimde
karanlık öcün kapıları yıkılsın diye
insanlar kurtulsun diye çarmıhlarından
-ağlayıp sızlanmadan- direndiğim zaman.

Bağışlanma falan istemiyorum. Gösteriyorum
işte elinde bir baltayla insanların yaşamında
egemenlik süren o gaddar kadavrayı,
ve şimdi de başkalarına örnek olsunmuş diye
mızrak ucunda gezdirmek istiyor benim kesik başımı.

Bağışlanma falan istemiyorum ben.
Sahiplerine veriyorum bayrakları.
Geçiriyorum işte elden ele
yenik yüreğini mahpus halkımın.


Marcos Ana
Çeviren: Özdemir İnce

13 Kasım 2017 Pazartesi

Son Türkü

Gönül mü? Seni okşayan sudur
ve seni söyleyen türkü.

Gönül mü? Bir kapıdır
açılan ve kapanan.

Gönül mü? Sudur
kımıldayan, sürüklenen,
burgaçlanan ve öldüren


Miguel Hernandez
Çeviren: Eray Canberk

Türkü

Su kenarına götürmek istiyorum seni,
fışkıran denizi andıran türkünü dinlemeyi.

Su kenarına gideceğim sarılıp sana.
Coşup taşacaksın su gibi coşkuyla.

Su kenarında öpüp koklamak isterim seni.
Suyun köpüğü sana gülmeyi öğretmeli.

Suyun kenarında sevmek için seni kadınım,
görmek, kucaklamak, sana sahip olmak muradım.

Denizde yitip gitmiş suyun kenarında,
ne yitirir kendini, ne çıkar ortaya.


Miguel Hernandez
Çeviren: Eray Canberk

Sesim Karada Ölürse

Sesim karada ölürse
deniz düzeyine indirin onu,
götürüp kıyıya bırakın.

Deniz düzeyine indirin onu,
beyaz bir savaş gemisinin
kaptanı yapın.

Ey denizci nişanlarıyla
süslenmiş sesim:
yüreğin üstünde çapa,
çapanın üstünde yıldız,
yıldızın üstünde rüzgar,
rüzgarın üstünde yelken!


Rafael Alberti
Çeviren: Ülkü Tamer

Gırnata'ya Hiç Gitmemişin Baladı

Federico Garda Lorca için


Denizlerce, ovalarca, dağlarca uzakta!
Ağarmış saçlarımı başkaları görüyor şimdi.
Hiç gitmedim Gırnata'ya.

Ağarmış saçlarım, yok olmuş yıllarım.
Yok olmuş eski patikaları bulurdum ama
Hiç görmedim Gırnata'yı.

Yeşil bir ışık dalı uzatın bana.
Kısa bir dizgin, dörtnala adımlar verin.
Hiç gitmedim Gırnata'ya.

Hangi düşmanlar tutmuş kalelerini?
Özgürlüğü yankıyor mu rüzgarda?
Hiç gitmedim Gırnata'ya.

Kim tutuklamış bahçelerini?
Çeşmelerinin akışına kim zincir vurmuş?
Hiç gitmedim Gırnata'ya.

Gelin, hiç gitmemiş olanlar Gırnata'ya.
Kan var orada, beni çağıran kan.
Hiç gitmedim Gırnata'ya.


Rafael Alberti
Çeviren: Ülkü Tamer

11 Kasım 2017 Cumartesi

Ayrılış

Eğer ölürsem,
Bırakın açık kalsın balkonum.

Küçük oğlan portakal yiyor.
(Görüyorum balkonumdan.)

Rençber buğdayları biçiyor.
(Duyuyorum balkonumdan.)

Eğer ölürsem,
Bırakın açık kalsın balkonum.


Antonio Machado
Çeviren: Ülkü Tamer

Santiago

Yağmur yağar Santiago'ya,
Sevgilim, aşkım benim.
Gölgelerden parlar güneş,
Ak çiçeği göklerin

Yağmur yağar Santiago'ya
Karanlık akşamlar.
Gümüşlerin, uykuların çimeni
Boşalmış ayı kaplar.

Taşların ağıdıdır
Sokakta yağmur sesi.
Savrulur rüzgarlarda
Denizin külüyle gölgesi.

Denizin külüyle gölgesi,
Hepsi çok uzaktalar.
O günlerin suyu şimdi
Yüreğimde kımıldar.


Antonio Machado
Çeviren: Ülkü Tamer

Güle Kaside

Gülün
aradığı yoktu doğacak günü:
ölmeyecek gibi dalında,
başkaydı peşine düştüğü.

Gülün
ne bilimdi ne gölge düşündüğü:
ten ve düş sınırı,
başkaydı peşine düştüğü.

Gülün
aradığı yoktu gülü.
Kımıldamadan gökte
başkaydı peşine düştüğü.


Antonio Machado
Çeviren: Sait Maden

Olağanüstü Aşka Gazel

Bütün kireciyle
kötü kırların işte
bir aşk sazına dönmüştün, ıslak bir yasemine.

Güneyle ve aleviyle
kötü günlerin işte
bir kar uğultusu kesilmiştin içimde.

Gökler ve korlar
zincir takıyor ellerime.

Kırlar ve göklerse
kırbaçlardı ne kadar yara varsa gövdemde.


Antonio Machado
Çeviren: Sait Maden

4 Ekim 2017 Çarşamba

Granada'da Cinayet

I.

Namlular arasında yürüyordu gördüm,
O uzun caddenin tam ortasında
İlerde, bir ıssız tarla beliriyordu,
Erkenci yıldızlarla, gündoğumlarının beklediği
Sonra silah sesleri ve Lorca öldürülüyordu,
Gün doğuyordu, son nefesini verdiği an
İdam mangasının buz kesilmiş yüzünde
Bir korku vardı ki; çağların tanımladığı
Kapatıp gözlerini sözde duaya durdular,
Lorca'nın cesedinde ölümsüzlük başlıyordu,
Kana bulanmıştı alnı, elleri, gövdesi
Ah, Granada'da cinayet işleniyordu,
Granada'da, onun bir şair gibi sevdiği
Lorca, Granada'da can veriyordu.


II.

Gördüm, o caddede, ölümle birlikte yürüyordu,
Yüzünde izi bile yoktu o tanımsız korkunun
Güneş neredeyse parlıyordu, çekiç sesleri başlıyordu doklarda,
Demir ocaklarında, madenlerde
Garcia Lorca, birden, ölüme sesleniyordu,
Ölüm Lorca'yı dinliyordu:
"Dostum, senin sesindi, o ölümcül palmiyelerden kopan
Mısralarında yankılanan daha dün,
Senin soğuğundu, şarkılarımı donduran
O elindeki araktı benim alınyazım
Dinle, tenimin şarkısını, sende olmayan
Şu gözlere bak, sende olmayan
Bak sende olmayan, şu dağınık saçlara
Hep eskisi gibi gene, sensin gene ölüm,
Seninle yapayalnız başlamak sonsuza,
Okşarken rüzgarıyla son defa Granada."


III.

Gördüm işte, şurada yürüyordu
Kardeşlerim, dostlarım, yiğitlerimle
Bir şair için şu anıt yüceliyor
Elhamra'da, taşların, düşlerle yoğrulduğu
Suların ağladığı, bir çeşmenin üzerinde,
Bir ses derinden, "Cinayet" diyordu,
"Granada" diyordu, "Granada" diyordu.


Antonio Machado
Çeviren: Engin Aşkın

Aşkım Mı?

Aşkım mı?.. Söyle bana anımsar mısın
bu yumuşak kamışları,
bükülgen ve sarı,
derenin kurumuş yatağındaki?

Anımsar mısın gelinciği
kırların üzerinde kara bir tül gibi
yazın kavurup bıraktığı
solgun gelinciği?

Anımsar mısın donmuş güneşi,
alçak gönüllü, sabahleyin,
ışıldayan ve titreyen güneşi
buz tutmuş bir çeşmenin üzerinde?


Antonio Machado
Çeviren: Eray Canberk

Gözlerinde

Gözlerinde bir giz yanıyor, el değmemiş
kızıl yonca, can yoldaşım benim

Nefret ya da aşk -bilir miyim bunu?- kara sadağının
bitmez tükenmez ışığında

Bedenim gölgeye serilene ve sandalların kuma gömülene kadar
sen benim yanımda olacaksın.

-Susuzluk mu yoksa yolumun üstündeki su musun sen?
Söyle bana el değmemiş kızıl yonca, can yoldaşım benim.


Antonio Machado
Çeviren: Eray Canberk

8 Ağustos 2017 Salı

Miguel Hernandez'e

Miguel, ben de toprağım, ben de
ölüm yoktur, yoktur ölüm,
göğüslerimiz üzerinden arabalar geçerse,
duyumsarsam bende sürdüğünü hayatının,
senin sustuklarını ben söyleyebilirsem,
dilimi öğrenirse bir başka ülke,
senin hasatınsam ben, senin hasadın benimse,
ellerimiz varsa, aletlerimiz varsa ellerimizde,
yoktur ölüm, ölüm yoktur, Miguel,
toprak adımızdır bizim, herkesin adıdır,
ve ölmez, toprağa gömülse de toprak.


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

Elleriyle Yaşayanların Türküsü

İstemiyorum başkalarının malını mülkünü
İsteğim yok kesinlikle
kendi ekmeğimden ve bir parça havadan başka.

Çiçek istiyorum, çiçek istiyorum yalnızca
ve ekmeğimi istiyorum kendi ellerimin ürünü olan.


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Halk

Binlerce kez öldürdüler seni.
Her gün öldürdüler seni.

Dayayıp sırtını duvarlara
delik deşik ettiler gövdeni
kurşunlarıyla.

Nasıl yaşayabiliyorsun hala?
Ve senden niçin korkuyorlar?


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

Bu Gece

Kaldırın, kaldırın gözlerimden
şu sisini yüzyılların.
Bir çocuk gibi görmek istiyorum
her şeyini dünyanın.

Kederlendiricidir, sabahları
hep aynı şeyleri görmek.
Bu kanlı geceyi
ve reziller rezili hayatı.

Ama bir gün gelecek
bir gün ki bambaşka.
Ve ışık da gelecek
inanın inanın bana.


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

Elimi Üzerine Koyuyorum İspanya'nın

Elimi üzerine koyuyorum İspanya'nın
ve ant içiyorum adını boş yere yazmamaya.
Kökünden kesebilirsiniz elimi, eğer
yalan yere yemin edersem bir gün
İspanya'ya ve onun halkına.


Jesus Lopez Pacheco
Çeviren: Özdemir İnce

Alkışla Seçilen

Bir yanlış anlaşılma oldu aslında.
"Sandık başına!" diye haykırdı halk,
ama o "Silah başına!" anladı, "Silah başına!" dedi.
Gururu okşandı ve şahlanıp
tüfekle, tabancayla ve yasayla
bir yığın insan öldürdü.

Kınına sokarken kılıcını, konuştu:
"Demokrasi yetkinliktir, olgunluktur" dedi.
Alkış tuttu bu sözlere halk. Sustu ölüler,
aldırmadılar bile, başka ne yapsınlar?

İradesi gerçekleşti halkın.
Bundan böyle eğer -sessizlik-
isterseniz Şefiniz olurum artık.
Parmağını kaldırabilir yalnızca
aranızda böyle düşünmeyen varsa.

Ezici bir çoğunlukla bütün cesetler
ona mezarlığın başkomutanlığını verdiler.


Angel Gonzalez
Çeviren: Özdemir İnce