Şiir, Sadece: 2013-09-29

5 Ekim 2013 Cumartesi

Ode

Bir gün gelip ölümü öğreneceğimden kuşkuluydum!
Ölümsüzcesine genç, paltoma sarılmış
Düşçü gözlerimi yalnızlığın yıldızına
Kaldırırdım.

Birdenbire sen çıktın yolumun üzerine
Acı, sen, o baldan da tatlı acı...
İçtim dizginsiz ölümün şerbetini son damlasına
Kadar.

Diri diri yanıyorum, kıvranarak Nessus gibi.
Zehir içmiş yiğit giysili Herkül gibi ya da.
Söndüremem ateşimi artık bütün denizlerin
Sularıyla.

Kendi düşümle, gözyaşlarımla tükeniyorum.
Kendi yaktığım ateşle, yalımlarla eriyorum.
Dirilir miyim bir gün parıltılar içinde tıpkı
Bir Anka gibi?

Yok olup gitsin artık o baş döndüren gözler!
Geri dön yüreğime sen ey kederli kayıtsızlık!
Sakin sakin ölebileyim diye, ver bana, bana
Kendimi ver.


Mihail Eminescu
Çeviren: Özdemir İnce

Bir Yastıkta Olacağız Seninle

bir yastıkta olacağız seninle...


Pazar da olsa pazartesi de
Aksamda ya da sabah geceyarısı öğle
İster cennette ister cehennemde
Aşk benziyor birbirine
Dün'dü bunu sana söylediğimde
bir yastıkta olacağız seninle...

Evet bu dün'dü bu ise yarın
Yolum olarak bir tek sen varsın
Kalbimi verdim avuçlarında kalsın
Ne güzel yol alıyor seninkisiyle
Ama hepsi ömrü kadar insanın
bir yastıkta olacağız seninle...

Sevgilim varolan olacak yeni
Gökyüzü bir çarşaf üzerimizde
Seni kollarımla kuşattım işte
Ve içim sevdanla pır pır etse de
Dilediğin istediğin sürece
bir yastıkta olacağız seninle...


Louis Aragon

Dekorlar

Ne kadar ufuk değişsekte
Yürekte ahenksizlik kalan
Kişiler kişiler kişiler
Bütün bu saçmalıklar içinde
Sadece dekoru bize kalan

O alıp hep eve getirirdi
Aptal ve yobaz olanları
Okurdum tembelce uzaklaşmayı
Mevsimden kaçan bir gün gibi
Sadece dekoru bize kalan

Ne kadar balık değişsekte
Bütün sulardır tatlı olan
Bütün gözyaşları buharlaşan
Aylar geçip skor yazan
Sadece dekoru bize kalan

Ne kadar hapishane değişsekte
Ruhumuz ve bedenimiz taşınan
Aylar geçip skor yazan
Bu kadar iğrenç ihanetteler
Ateşler ve esinlikler
Sadece dekoru bize kalan

Kalp bu ekmek gibi kırdığımız
Sığırcık kuşları onu gagalayan
Gitmeliydim kalmak oldu hatamız
Meşalenin son ışığından
Sadece dekoru bize kalan


Louıs Aragon

4 Ekim 2013 Cuma

Aile Albümü'nden

Annemi anımsıyorum
sebze yerdi boyuna
boyuna bir şeyler
kemirirdi
"benim de en kötü yanım
sebze yemek"
derdi

öteki annem ışığa çıkarmıştı beni
elektrik ışığına
günışığının altına

üçüncü annem ise
aç olduğu için
her saat başı düşerdi
oturduğu gökdelenden

Babamı anımsıyorum
oturduğu koltuğu
gözlüğünü kederini
yerini soluğunu

Parçalara bölünüyordu albüm
bir kurt kemiriyordu çünkü onu
ailem semiriyordu
bir başka ailenin etiyle

Sevinçten de geçebilir
bir fotoğrafın gülümseyişi


Luiza Neto Jorge
Çeviren: Ülkü Tamer

Dorukların Uykular Üstüne Yükseldiği Yer

Büyük kayalar bana dedi ki aramıza geliyorsun ama
Seni saran bu yürek yok mu hiç yeryüzünde
Başımı salladım ve öldü diye yanıtladım
Dilsiz koca kayalar diz çöktüler önümde.


Louis Aragon

3 Ekim 2013 Perşembe

Kimse Irmağı İki Kere Geçemez

I.

Kimse ırmağı iki kere geçemez
ırmaklar ölüme akar çünkü
ya da
akarak yaşarız biz
ırmaklar ölürken.

Kaynağının en alçak noktasına tutturulmuş her şey
canlıları koşmaz
denizler koşar
buluşmamak için bir daha
o uzak eşitlikte. 


II.

Biri daha ölecek
birkaç gün sonra
doğanın utkusu için
can verecek.

Yükselmeye başlar
yerler
bozulur büyü.

Yörünge çürür
güneş inanmaz.


Luiza Neto Jorge
Çeviren: Ülkü Tamer

Elsa'nın Gözleri

Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde

Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdaylar üzerinde

Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın kırılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar

Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım
Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde
Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan'ım

Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın
Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri.


Louis Aragon

2 Ekim 2013 Çarşamba

Haritadaki O Kenti Buldum Sessizce

Haritadaki o kenti buldum sessizce
hızla: bir damla
karanlık. Kanda balıklar gibi atan
tozları buldum.
Hızla, sessizce, haritada-
başka renkte bir harf bulur gibi
yapraklar arasında.
meşelerde titreyen yapraklar arasında.
sessizce.
Ayçiçeğinde bir damla karanlık-
o mektup, o sessiz kent,
kan gibi atan.

Haritanın kuzeyindeydi kentim,
karanlık Avrupa denilen uzaklıkta.
Titriyordu balıkları
yapraklarda titreyen harfler gibi
bir başka rengin tozları: kendini bulan
bir ayçiçeği
Avrupa'da bir damla gibi.
O kenti buldum, dikenlerdeki harfler
biçilen tahtalara bakıyorlardı,
güller kadar ağır. Kuzeyindeydi
sessizliğin, sessizlikle biçilmiş
bir özsu damlası gibiydi.

Kanatlarım olduğunu gördüm düşen
bir armut gibi. O hızla
kent bana doğru uçtu haritada.
Kanda atan balıklar gibiydim -sessizliğin
balıkları, yapraklı balıklar. Yazdım
biçilmiş tahtaların üstüne
sessizliğimi. Karanlık özsu
akıyordu haritasından ayçiçeğinin,
o Avrupa haritasının. Kan karanlığında
titreyerek
bir başka rengin yapraklan gibi
o yaprakların harfleri gibi.

Yakalıyorum kentimi, kanat çırpıyor
haritanın göğünde. Yakalıyorum
yazdıklarımla onu,
içimde yapraklar titriyor,
Avrupa'da.
Kendime çekiyorum onu
karanlık bir aşkla: hızlanıyor balıklar
ve tozlar arasında buluyorum
o anıtsal harfi.
Seviyorum, akıyor sessizce
bir başka renkte biçilmiş bir tahtada:
uçan bir armut gibi.
Avrupa'nın ayçiçeği gibi.


Herberto Helder
Çeviren: Ülkü Tamer

Elsaya Şiirler

Sana büyük bir sır söyleyeceğim Zaman sensin
Zaman kadındır İster ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
Sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
Bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
Daha beter seni kaçak
Seni yabancı bilmekten
Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
Tanrım ne ağırdır sözcükler Asıl demek istediğim bu
Hazzın ötesinde sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün sevgim
Sen ki benim saat-şakağımda vurursun
Boğulurum soluk alıp vermesen
Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Her söz
Dudağımda bir dilenen zavallı
Acınacak birşey ellerin için kararan birşey bakışının altında
İşte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
Boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
Kaba konuşmamdan gücenme benim Bu konuşma
Ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Bilmem ben
Sana benzeyen zamandan söz açmayı
Bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
Tıpkı uzun bir süre garda
El sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
Bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Korkuyorum senden
Korkuyorum yanın sıra gidenden Pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.


Louis Aragon

1 Ekim 2013 Salı

Pierro Della Francesca'ya Övgü

I.

Birden seziyorum ki çırılçıplak her şey
sessizliğin birden son bulması gibi
güçlü yontularda ve gölgenin evcilliğinde
bizimle ve yaşamla
biten bir uzun öykünün çınlaması.


II.

Eldeğmemiş -yalnız bir ses. Vücut başka bir şey.
Vücut, günler gibi değişir daima.
Her şeyin dayanağı güneş
değişmez yalnızca. 


III.

Sessizlik
birden kırılması ışığın,
uyuyan vücutta doğan
gizli bir kımıltı,
birden uyanıyor zamanın sesi
müzik ve ölüm uçurumu
tanrıların bütün sesini duyuran
ve dünyanın ateşini.


IV.

Tutamayacağım ölümsüz acı
dünyanın büyük dönüşü.
Sessizliğin çınlıyor.
Ellerin dokundu eşyaya. 


V.

Ölüm gibi mükemmeldir kar
seçtiği dudakların arasında konuşur.
Sabahları melekler de konuşur. 


VI.

Zamana bırakarak bitirdi beni
beni bul ve yönelt beni
kaderimin son bulacağı
ülkeye 


VII. 

İyilik salıyor köklerini
el değmemiş başka günü müjdeleyen gecede.


Alberto De Lacerda
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Güller Ve Leylaklar

Sen ey o çiçekler ey o değişmeler ayı
Bulutsuz geçen mayıs bıçaklanmış haziran
Bir daha artık ne o gülleri ne o leylakları
Bir daha o ilk yazı unutamam hiçbir zaman

O korkunç kuruntuyu unutamam bir daha
Alayı çığlığı kalabalığı güneşi
Aşk arabalarını Belçika hediyelerini
Havayı o arı uğultulu yolu sonra da
O sakınmasız utkuyu kavgaları aşan
Öpüşmenin kızıla döndürdüğü o kanı
Çılgın halkın leylaklarla donattığı
O ölüme gidenleri unutamam artık dünyada

Kutsal o eski zaman betiklerine çalan
Fransa bahçelerini unutamam bir daha
O akşamları büyüsünü o sessizliğin
Gülleri yol boyunca ki gülleri sonra da
O bozgun yeline karşı duran çiçekleri
Alaycı topları o bisikletleri şaşkın
Korkunun kanadı üstünden geçen erleri
O perişan kılıklarını konaklıyanların

Ama neden bilmem bu benzetme kasırgası
Durmadan hep aynı noktaya getirir beni
Saint-Marth bir general kara bir dal yığını
Orman yanında bir köşk Normandiya biçimi
İşte tıs yok düşman karanlıkta dinleniyor
Birden bize Paris düştü diyorlar bu akşam
Dünya da ne o yitirdiğimiz aşkı bir daha
Ne o gülleri ne de o leylakları unutamam

Flandres leylaklarını demetlerini ilk günün
O tatlı izini yanakları söndüren ölümün
Sonra sizi kaçışın gülleri taze güller sizi
Yangın rengine çalan Anjou gülleri sizi 


Louis Aragon

30 Eylül 2013 Pazartesi

Sağlıklı Belirsizlik

Ben o kadar sessizken böyle gelme n'olursun
bahçede oturmuşum gözlük bile takmışım
n'olursun gelme
güçsüz ve gülümseyerek gelme
başını eğerek önüne
gelme
Öylesine yaklaşıyordum ki
yeniden yaratılmalara bile dokunacaktım nerdeyse
yere bakıyordum
hepsini görüyordum sağlıklı minicik taşların
sessizce oturuyordum bahçede
soluk alıyordum
duyuyordum damarlarımdaki kıpırtıları bile
o hafif kıpırtıları
her şey kendi doruğundan dökülüyordu
kollarım ağırlaşmıştı kendi ağırlıklarıyla
başka kanadım yoktu
Güçsüz ve sağlıklı çıkageldin ansızın
ve ansızın sert düğümü oldu bahçe
doğaya ilişkin bilgilerimin
Uslu sanrılarımdan geçiyorum şimdi
Sessizce oturuyordum orada
gözlük bile takıyordum
başını eğmiştin önüne
İçimi çalılar gibi saran bu duyguyu anla
anla n'olursun


Ana Hatheryl
Çeviren: Ülkü Tamer

İnanmıyorlar Bana

İnanmıyorlar bana inanmak istemiyorlar
Boşuna yazıyorum dilim dişim tırnağımla kanımla kemanlarımla
Boşuna yazıyorum uyaklarımla
Gecede dalların eski dilini bilmeyen biri gibiyim
Asılmış suların üstünde
Konuşmak kara dilin erkeğin ve kadının
Birbirine tutuşmuş iki ele yabancı biri gibi konuşmak
Konuşmak mutluluğun çılgını gibi
Öpücüklere benzemeyen sözcükler var ya
İşte o sözcükleri yitirmiş bir ağzın dili ile konuşmak
Tüm bunlardan yakınan bir edayla konuşmak

Dolup taşıp ta sanki susmak istiyor gibi
Ey sözlerin ötesinde yetkin ses
Şarkının yüceliği çığlığın çığlığı
Bir an geliyor nota ulaşılmaz seslerin şarkısını söylüyor
Kulak duymuyor artık yükseklerdeki müziği
İnanmıyorlar bana inanmak istemiyorlar
Boşuna konuşuyorum ilkyaz'la ve orglarla
Boşuna konuşuyorum gökyüzünün tüm heceleriyle
Bilinen şeylerin özel orkestrasıyla
Ve sağır onikiliklerin bayağılığıyla
Boşuna konuşuyorum barbar çalgılarla
Boşuna söylüyorum onu duvarlara vuran yumruğumla
Boşuna söylüyorum derebeyinin ormanlarını ateşe verir gibi
boşuna söylüyorum onu savaş ilan eder gibi
Alev yutan cambazın ağzındaki alev gibi
İnanmak istemiyorlar bana Kendilerine benzer birini
yaratmışlar benden belki de
Belki döküntülerini giydiriyorlar bana
Alıp gezdiriyorlar beni kendileriyle
Dizelerimi söylüyorlar benzetip kendilerine
Dizelerim onlara tatlı şarkılar oluyor
Biraz da onların satlık malıyım ben
Beklerken bir yol olmayı
Sözcüklerindeyim ben
Okul kitaplarındayım
Rezillik yapamam bu bana yasak

Boşuna haykırıyorum ben
Sana aşık birinden başkası değilim diye


Louis Aragon