Şiir, Sadece: 2017-11-12

18 Kasım 2017 Cumartesi

Kırık Şiirler

Seni bekliyorum

yokluğun boşaltıyor odayı
bir bıçağın yumuşak ağzı

lamba
gölgelerin tükettiği

Halının üzerinde
adımlarının kırıntıları

Toplamam gerek
hepsini birer birer
seni var etmek için yeniden.


* * *

Bir duvar, bir kertenkele

Bir bisiklet enkazı
eğilmiş bir dal

Bir kadının karnı
yeşil düğmeli

İki bacak
ve Cythere'e tramvay bileti

Kafasını yitirdi
diyor insanlar

Budalalar
Yitirmiş olsaydı

elbette bulurdu biri.


Paul Thierrin
Çeviren: Özdemir İnce

Mevsimler

Şu anda ilkbahar ölse
ağaçlar gitmez mi
ormanlara.

Şu anda sonbahar ölse
ağaçlar girmez mi
topraklara.

Şu anda kış ölse
ağaçlar dönmez mi
ağaçlara.

Şu anda yaz ölse
ağaçlar başlamaz mı deli danalar gibi
dolaşmaya.


Arthur Steiner
Çeviren: Ahmet Necdet - Gertrude Durusoy

Doğanın Bir Parçasıyım Ben

Doğanın parçasıyım ben, şiirler yazarım.
Yalnız doğa da değilim. Olsaydım bir taş ya da bir ağaç olurdum.

Onun bir kesitinde yaşıyorum, görmezlikten gelemem bunu.
O benden daha güçlü. Daha büyük. Çok zaman dilsiz, yine de
çok konuşkan.

Her şeyin aslıdır o. Hüzünlü ve güzel, durgun ve devingen, yıldırıcı
ve zorba. Hem kendisine tutsak, hem o kadar değişken.

Doğada yaşar insan. Evinden çıkmasa da. Onu fark etmese de,
rahatsız olsa da ondan.

Şiirler yazarım ben, doğanın bir parçasıyım,
imgeler üretir yaşam. Bir yığın imge, tanımadığım. Tedirginlik
duyduğum, imgelerin biri gelir biri gider. Yine de mutlu olurum,
bir teki gelmese bile.

Doğayı unutmak, yaşamı unutmaktır bir bakıma.
Büyük bir tehlikedir bu, benim için ve başkaları için.

Yaşam tehlikedir zaten, ve şiirler yazarım ben.


Arthur Steiner
Çeviren: Ahmet Necdet - Gertrude Durusoy

Figure III

çözülmüş saç kaplar sürülmüş toprağı
ağız hafifçe dokunur ufka
dizler yoklar birbirlerini

boşlukta eller sürdürür savaşlarını
biri kansız bir kedigil - kanlar içinde
kırmızı bir eldiven giymiş ötekı-sıkılı yumruk

göz kendini tüketir kendi ağının göbeğinde
- bilmeksizin hala kanat salladığını
üstüpüye gömülü yüreğin


Vahe Godel
Çeviren: Özdemir İnce

17 Kasım 2017 Cuma

Başkadır Bu Akşam

Akşam karanlığı
Hafif bir duman gibi yayılıyor
Kıyılar boyu.

Tam bir sessizlik.


Rina Chany
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Bekleyiş

Uzaklarda sessizlikler içinde
Hayalimi dokuyorum
Gecelerden
Ve denizlerden

Odun yığınlarında
Esintilerde
Heykelini yapıyorum
Dumanlardan
Ve yellerden

Bütün yenilikler battı,
Yalnız adımlarındır
Çiğneyen
Çiğneyen
Çiğneyen
Zamanlarımı


Rina Chany
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Sen Uyurken Küçüksün

Sen uyurken küçüksün,
Kötü düşlerin olamaz senin.
Saçlarının gümüş parıltısı
Ansıtır korkunç uzakları.
Gözlerin kapalı kayıp gidiyorsun
Kollarımın arasından, sonra usumdan.
Avuçlarım öyle boş ki ölümcül,
Düşten yana da yoksul.


Moşe Dor
Çeviren: Nesim Eskin

16 Kasım 2017 Perşembe

Yükseklik

Sabahın damı
Karıyor
Masmaviliğini yüksekliğin.
Bir parça
Göl.
Damın kenarına
Kuşlar konmuş
Temizlemeye suratlarını karadan.
Bana verilen
Bir saatlik sabah
Ne vakte kadar?


Etamar Yaoz-Kest
Çeviren: Nesim Eskin

Yorgunlar Parkı

Yorgunlar parkında sıra.
Mürekkep bir gökyüzü
Yassı ve beyaz damları üstünde
Doğduğum kentin.

Kalkmazsam
Gün ışıyacaya dek oturabilirim denizde,
Bölük pörçük, sürekli,
Bir nokta gibi cümle sonunda.

Pilotlar maden kanatlarını gerip
Engin yıldızlara dokunuyor.
Kadınlar uzanmış kuma,
Bir şeylerini yitiriyorlar azar azar.

Aşağıda liman.
Güney - batı rüzgarı.
Bir adımlık tuzlu su.
Benden de azar azar bir şeyler yitiyor.


Haim Guri
Çeviren: Nesim Eskin

Macera

Balıkçı köyündeki kadın
Söz edince bana gidip de gelmeyen kocasından
Ve kapısının önünde can verişinden denizin her akşam
Ses çıkaramadım
Sedef gözlerine diyemedim ki
Kocasının döneceğini bir gün
Ve denizin dirileceğini yeniden.

-Gün olur sana söyleyecek
Bir söz bulamam-


T. Karmi
Çeviren: Nesim Eskin

15 Kasım 2017 Çarşamba

Kudüs

Biliyordum düşümde, düş yok olmaz öyle bir düş gibi
Biliyordum düşümde, binlercenin bende gördüğüydü bu düş.
Uyandım. Geceyarısı. Aydınlatan kim gün ışığıyla karanlığını
gecenin?
Olduğu yerde duruyor güneş, devinimsiz, düşümdeki pencerede,
Gibeon'da olduğu gibi tıpkı, anımsıyorum,
İşte, yaklaşıyor gün olan gece, gece olmayan gece,
Sonsuz gün geliyor ortasına gecenin. Sönmeyecek bir daha
artık.
İşte ışıldadı sabahın ışığı. Uyandım, işte karşımda. Kudüs,
İşte görüyorum onu, görüyorum onu binlerin gözüyle.
Görülmüş, duyulmuş bir şey midir acaba -
Aynı anda binlerin gözüyle
düşlenen bir düş?


Amir Gilboa
Çeviren: Özdemir İnce

Nerede?

Nerede
idi ve ne zaman.
Sorma. Sorma.

Şöyle başlanabilir: işte deniz
kum düş kuma dönüşen düş.
Yalnızca şu da söylenebilir:
çekiliyor deniz.

Bu deniz
bildiğimiz
günlük ekmeğimiz gibi
ve hiç de basit değil
senin yenilenen aşkın gibi

Deniz hakkında kötü söz söyleme.
Sis - kıyıda parçalanan bir dağ.
Karanlığın yürek hoplamaların dan korkun
bir yaz sabahı. Düşünün hücreleri
donuk korkmuş bir kaplumbağanın zırhı gibi.
Ne şarkı ne kiriş ne dalga.
Kabuğun içinde yürek.
Tanrı gibi kaygısız saat.


David Rokeah
Çeviren: Özdemir İnce

Kurtulmuşların Korosu

biz kurtulmuşlar
oyuk kemiklerimizden ölüm flütlerini kesmişti
sinirlerimizde ölüm yayını gezdirmişti
gövdelerimiz bozulmuş musikisi ile
hala yakınmaktadır
biz kurtulmuşlar
hala ilmikler boyunlarımız için atılmış duruyor
önümüzde mavi havada
hala kum saatleri damlayan kanımızla doluyor
biz kurtulmuşlar
hala korku kurtları bizi kemiriyor
bizim yıldızlarımız toza gömülü
biz kurtulmuşlar
sizden dileğimiz
bize güneşi yavaş yavaş gösteriniz
bizi yıldızdan yıldıza adım adım götürünüz
yeniden yaşamayı yavaş yavaş öğretiniz
yoksa bir kuşun şarkısı
çeşmede bir kovanın dolduruluşu
bizim kötü mühürlenmiş acımızı açabilir
sizden dileğimiz
bize ısıran bir köpek göstermeyiniz
olabilir olabilir ki
bizler toz halinde ufalanabiliriz
gözlerinizin önünde toz halinde dökülebiliriz
bizim dokumuzu ayakta tutan nedir
ruhları geceyarısında ona kaçanlar
bedenimizi kurtarmadan önce
an'ın kayığına kaçanlar
gözlerinizi tanıyoruz
fakat ayrılık bizi bir arada tutuyor yine
tozdaki ayrılık
bizi sizlerle bir araya getiriyor


Nelly Sachs
Çeviren: Sedat Umran

14 Kasım 2017 Salı

En Çok, Neden Severim Özgürlüğü

Anlatayım, neden delisiyim, özgürlüğün en çok:
Diyelim, keyfimce yaşam yine buyruğumda,
Diyelim, tutmuşum elimde şarap dolu bir bardak,
Özgür olma duyusunu götürmüşüm dudaklarıma
Diyelim, bir de, Rachel'im gelmiş; bütün tutkusuyla,
güzelliğiyle

Yanakları kıpkırmızı, aylardan bir altın Ağustos.

Anlatayım özgürlüğün neden benzersiz tadı:
Diyelim, bir polis karakolundayım yine;
Üniformalar, küf kokan odalar, küfürler
Diyelim, bir tabanca sallanır burnumun ucunda
Hep eski işkenceleri hatırlatan anılar,
Yaralı ülkemi çeviren duvarlarda.

Diyelim, Conchita'yla ben, bir elmayı bölüşürüz
İlkyaz rüzgarlarının okşadığı çayırlarda,
Dudaklar bir çağrıyı fısıldar,
Öpücükler sonra bir çiçek avuçlarda.

Diyelim, üzerimi arar hoyrat eller, şiir defterimi
Alırlar kalemimi cebimden; alırlar İspanya'mı, alırlar
yüreğimi

Diyelim, cüzdanımda resim-resim anılar.

Şimdi zindandayım ama yine de tutamam kahkahamı;
Güneşi tevkif ederler mi dersiniz
Pırıl-pırıl cümbüşüyle çıkmış yola Cordoba'dan
Yakalayıp tutarlar mı benim gibi işkenceye.


Vidal De Nicolas
Çeviren: Engin Aşkın

Özyaşam Öyküsü

Çok korkunçtur benim günahım:
yıldızlarla doldurmak
istediğim insanın yüreğini.
İşte bu yüzden parmaklıklar ardında
tam on dokuz kış
yitirdim gençliğimi.
Çocuktum attıklarında hapse beni
ardından ölüme mahkum edildim,
soldu yapraklarımın ışığı
taş duvarlar arasında.
Ama izi yoktur damarlarımda
o "İntikam meleği"nin gölgesinin:
Benim düşler gören acımın
İspanya'dır tek çığlığı.


Marcos Ana
Çeviren: Özdemir İnce

Açıklıyorum

Bağışlanma falan istemiyorum. İstemiyorum
benzi sararmış sesin bir dirhemini bile,
sırtımdaki yaşam yüküne bir bağışlanma.

Nefret ediyorum yerlere kapanan güçsüz sesten
ve diz çöküp salya sümük ağlayan yürekten,
nefret ediyorum tozlara bulanan alınlardan
ve o bin parçaya bölünen düşüncelerinin ışığından.

Bağışlanma falan istemiyorum. Kavuşturmuyorum
yakarmak için titreyen ellerimi.
Gurur ormanları tutuşur sözlerimde
karanlık öcün kapıları yıkılsın diye
insanlar kurtulsun diye çarmıhlarından
-ağlayıp sızlanmadan- direndiğim zaman.

Bağışlanma falan istemiyorum. Gösteriyorum
işte elinde bir baltayla insanların yaşamında
egemenlik süren o gaddar kadavrayı,
ve şimdi de başkalarına örnek olsunmuş diye
mızrak ucunda gezdirmek istiyor benim kesik başımı.

Bağışlanma falan istemiyorum ben.
Sahiplerine veriyorum bayrakları.
Geçiriyorum işte elden ele
yenik yüreğini mahpus halkımın.


Marcos Ana
Çeviren: Özdemir İnce

13 Kasım 2017 Pazartesi

Son Türkü

Gönül mü? Seni okşayan sudur
ve seni söyleyen türkü.

Gönül mü? Bir kapıdır
açılan ve kapanan.

Gönül mü? Sudur
kımıldayan, sürüklenen,
burgaçlanan ve öldüren


Miguel Hernandez
Çeviren: Eray Canberk

Türkü

Su kenarına götürmek istiyorum seni,
fışkıran denizi andıran türkünü dinlemeyi.

Su kenarına gideceğim sarılıp sana.
Coşup taşacaksın su gibi coşkuyla.

Su kenarında öpüp koklamak isterim seni.
Suyun köpüğü sana gülmeyi öğretmeli.

Suyun kenarında sevmek için seni kadınım,
görmek, kucaklamak, sana sahip olmak muradım.

Denizde yitip gitmiş suyun kenarında,
ne yitirir kendini, ne çıkar ortaya.


Miguel Hernandez
Çeviren: Eray Canberk

Sesim Karada Ölürse

Sesim karada ölürse
deniz düzeyine indirin onu,
götürüp kıyıya bırakın.

Deniz düzeyine indirin onu,
beyaz bir savaş gemisinin
kaptanı yapın.

Ey denizci nişanlarıyla
süslenmiş sesim:
yüreğin üstünde çapa,
çapanın üstünde yıldız,
yıldızın üstünde rüzgar,
rüzgarın üstünde yelken!


Rafael Alberti
Çeviren: Ülkü Tamer

Gırnata'ya Hiç Gitmemişin Baladı

Federico Garda Lorca için


Denizlerce, ovalarca, dağlarca uzakta!
Ağarmış saçlarımı başkaları görüyor şimdi.
Hiç gitmedim Gırnata'ya.

Ağarmış saçlarım, yok olmuş yıllarım.
Yok olmuş eski patikaları bulurdum ama
Hiç görmedim Gırnata'yı.

Yeşil bir ışık dalı uzatın bana.
Kısa bir dizgin, dörtnala adımlar verin.
Hiç gitmedim Gırnata'ya.

Hangi düşmanlar tutmuş kalelerini?
Özgürlüğü yankıyor mu rüzgarda?
Hiç gitmedim Gırnata'ya.

Kim tutuklamış bahçelerini?
Çeşmelerinin akışına kim zincir vurmuş?
Hiç gitmedim Gırnata'ya.

Gelin, hiç gitmemiş olanlar Gırnata'ya.
Kan var orada, beni çağıran kan.
Hiç gitmedim Gırnata'ya.


Rafael Alberti
Çeviren: Ülkü Tamer