Şiir, Sadece: 2017-09-17

23 Eylül 2017 Cumartesi

Durgunluk

Su damlaması
karanlıkta
ve gürültü
fazla gürültü
güvenle
ilerleyen
ve duran
hayvanlar
Düşen
kayalar
çakıl
parçaları
yivlerden
ve orada
ayılar
fareler (görülmekten
kızgın)
yılanlar
kertenkeleler
ağaçlar
arasında
yavaşça
yürüyen geyikler
ve sonra
yolun kıyısında
ben
sigara içen
kızgın
geceyarısı
saatte
100 mil
tuzlu
ve korkunç
yolun kıyısında
tek canlı
kımıldanıyor
hiçbir şey


Alfred W. Purdy
Çeviren: M. Uyguner

Garcia Lorca'nın Anısına

Garcia Lorca,
Bırakırlar mı sandın
Yakaya takılı
Sonsuz yas çiçeğini?
Hiç sezmiş miydin
Işıltılı sözlerinin seni
Yabancı gibi göstereceğini,
Kötü kişi yapacağını seni?

Granada kılını kıpırdatmadı,
Seni serseri gibi öldürdüler;
Granada unuttu cinayet gününü,
Unuttu hangi çukura gömüldüğünü,

Çingeneler, çiftçiler, paşalar,
Papazlar, turistler
Ses çıkarmayan zenginler
Şimdi umursamadan yürüyüp
Geçiyor senin üstünden.

Oiga hombre!
Sorun herkese.
Bir yerde
Gömülü
Bir gümüş kafatası var.


Eldon Grier
Çeviren: T. S. Halman

Güzelim Ülke

Mayıs güzeller güzeli bir ülkeydi;
Dünyadaki tüm çocuklar sanki hacca çıkmış
Yazı karşılamak için; yolda hayvanat bahçesine
Uğrayıp altın kaplanla yalnız aslanın
Üstündeki büyüyü bozmuşlardı.
O çocuklar, zebraları kahkahaya elçi
Atamışlar, tavşanları renklerin naibi olarak
Kabul edip otlarla örtülü dağın üstünde
İzlemişlerdi tavus kuşunu, dalmış düşünüyordu,
Gördüler ki onun boyu bosu gururdu
Bir kalem güzelliğe kaydını yaptılar
Güzelliğin başlığı ağırdır, başı hafif.
Bataklıkta kuğular
Musiki gibi rahat kayıyordu. Çocuklar şöyle dedi:
"Dokunmayın onlara, uyku gibi yumuşacık yastıklar yapsınlar
"ve uyku, ölüm gibi derin olsun." Çocuklar öyle dediler
Ve rahat bıraktılar kuğuları.

Çevrelerinde kent akıp gidiyordu; çocuklar gördü ki
Ceketlerden mandalina sarısı fışkırıyor,
Hem de fıstıkiler, allar, morlar -
Yollar, allı pullu panayırlar gibiydi
aşk çıkıyordu talihlilere,
Büfede dilencilerle kraliçeler bir arada,
Ah bu ne hengame yaz mevsiminin sarayında
Çocuklar dizi dizi yürürken ilahiler söylüyorlar Mayıs'a,
Ne övgüler söylüyorlar Mayıs'a ve çayırlara.


Miriam Waddington
Çeviren: T. S. Halman

Trajedinin Doğuşu

Ben şiir yazınca mutlu oluyorum en çok.
Aşk, iktidar, zafer çığlıkları da
bir şey, hem de bir hayli;
ama bir şiir, tıpkı bir havuz gibi
suyu da içeriyor, yansımayı da.
Doğada bölünmüş ne varsa benim içimdedir,
ağaç da ağacın küfü de
bende kıvama varır;
ben caneviyim onların. Değişsinler,
atışsınlar, sağa sola sapsınlar alev gibi
ben onların ağzıyım, hizmetindeyim onların.

İyice görüyorum, kösnülü pervaneler
kokuyla ve güneş aydınlığıyla kocaman
dalıyorlar tehlikeli çalılıkların içine
ya da gelip duran gölgelerini düşürüyorlar
yıllardan bir yıl, dört başı mamur tanrılar
ayaklarını koysunlar diye,
çiçeklerden yaptığım bahçenin üstüne:
o tanrılar, yükselen düzenlerin dostudurlar,
onlar destekler bu coşkulu düşünceleri
ve ta oralardan bağışladıklarını bildirirler
başkaldıran kanları.

Ben sessiz bir deliyim, gözyaşlarının yanıbaşında,
canına kıyılmış bir şey gibi yatıyorum
ağaçların evi olan
yeşil havada ya da yaslanmışım çarçabuk alev alan
havanın nice ardıçların kanatlarıyla
üstüne devrildiği bir iskemleye;
biliyorum, tam mevsimi,
yapraklarla tomurcuklar fışkırıyor
ve canlı ne varsa hazırlıyor kendi ölümünü
bir yandan da ta uzaklarda bir yerden
gelmiş birisi söndürüyor dünyanın doğum günü mumlarını.


Irving Layton
Çeviren: T. S. Halman

22 Eylül 2017 Cuma

Bir Pencere, Bir de Masa, Kuzeyde

Maviden alacakaranlığa derken ışıklar çıkageldi.
Olup bitenler bu kadar yanıldı işte
Ta kentin üzerinde.
Kuşların, kanatlar üstünden, çığrışması değil,
Aşağılarda yaz akıp giden bir yeşillikti,
Durumu sorarsanız kaya gibi ağırbaşlı.
Biz feylesoflara gelince
İzledik
Dünyanın bir ucundan bir ucuna:
Caddeler, takların uzaklığıdır,
O kemerli boylamlar,
Geçitlerin odak yeri
Kutup gecesi.
Buzlar kapladı parkı
Bir pembe kayak yeri
Bir bando öttürüyor da öttürüyor
Sevinç içinde
Sokaklar sonsuza dek koşu tutturmuş
Kuzey de kuşlar da yükseklerde uçuyor
Onlar bizim onurumuzun yoldaşı
Ve muhteşem ülkenin dört bucağında
Işıklar yandı artık.


Ralph Gustafson
Çeviren: T. S. Halman

Sözcüklerin Ruhu

Ne çok sözcük birikti dünyada
Ama ne parayla, ne güç kullanarak
Onu mülkiyetine geçirebilirsin
Kilitleyemezsin çekmecene
Satın alamazsın
Sözcük, çok şükür, ortak malıdır herkesin

Sayısız kere farklı dudaklar
Tek ve aynı sözcüğü yineler
Ve değişir önemi yeniden
Sayısız ağızda her sefer

Başkadır kokusu ve çınıltısı
Kimi kez küstahça ister, kimi kez yalvarır
Onu söyleyenin ışığını ve karanlığını
Bir köle uysallığıyla yansıtır

Pek çok ince ayrıntıyı gizler kendinde
Anlamı daha fazla değildir bir giysiden
Her sözcüğün kendi ruhu var
Konuşanın ruhuna benzeyen


David Kugultinov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Bir Çocuk Ağlayışı

"Çocuklar ağlaya ağlaya büyür" diyor atasözü
Fakat bir çocuk ağlayışı duymaya göreyim
Çevremdeki dağlar yasa batıyor sanki
Öylesine ağrıyor yüreğim

Anımsıyorum, uğursuz savaş yıllarında
Kan içinde kaçan çocukları, yanıp yıkılmış yollardan
Tüm evren ağlıyormuş gibi gelir bana
Bir çocuk ağlayışı duyduğum zaman


Kaysın Kuliyev
Çeviren: Ataol Behramoğlu

21 Eylül 2017 Perşembe

Çınarlar Yine Acıyla Hışırdıyor

Çınarlar yine acıyla hışırdıyor
Yine onursuz bir savaş var bir yerlerde
Kardeş kardeşe nişan alıyor
Ve ölüm mazlumu buluyor yine

Bomboş sokakta oğlancık
Okula gidiyor ve dönmüyor geri
Kapanıyor üstüne kederli sözlerim
Acılı bir anne gibi

Yine bir yerlerde köyler yakılmış
Ağlıyor kurban ve cellat gülmede
Oysa çok olmadı göreli o düşü
Artık kan akmayacaktı hiçbir yerde

Bulutsuz düşler, nasıl da kolay
Dağıttı sizi uzak gümbürtü
Uzaklarda olsa da
Ucu bana dokundu çünkü

Varsın tek bir kaya üstünde gürlesin gök
Dingin kalamaz hiçbir kaya
Kederlenir her ağaç
Kesilen kendi olmasa da


Kaysın Kuliyev
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Lermontov'a

Benim için çok kimseden daha yakın ve değerlisin
Üstelik yaşıtız da
Ben de on dördüncü yılda doğdum
Sadece bir yüzyıl sonra

Hükümdarın yüce buyruğuyla
-Gözden düşen dost-
Kuzeydeki yurdundan
Kafkas derbentlerine sürülmüştün
İşin bitirilsin diye bir dağlı kurşunuyla

Kurşunlar vızıldadı dağ köyünde
Ve bağırdı sığınağından dağlı:
Korkma!
Kafkasyalı bilir kime nişan alacağım...

Bacım güneşten önce kalkar
Yufka ekmeği pişirirdi sana
Üzengini tuttuğum olurdu
Sen eğere sıçradığında

Yazgıma teşekkür borçluyum
Orada, yüce karlar ülkesinde
Çömelip de ocak başında
Sana İsmail Bey öykülerini çevirdim diye

Ve tüylü halının altında
Uyku öncesinde
Gerek görmezdin başucunda silah saklamaya
Sen, basit bir dağlıyı öylesine yücelten ölümsüz şiirlerde...

Derdim ki:
"Ne olur, az daha kal!"
Fakat sen yamçının siyah kanadını neşeyle savurmuş
Ve gabardin eğere oturmuştun bile...

Dağlarımızda at koşturan delikanlı
Seni biz başka dinden saymıyoruz
Ben sol yanında yüreğimle
Kaysın Kuliyev sağda
Sana siper oluyoruz...

Dağ dorukları düşünceli ve dalgın
Yıldızlar birbirleriyle konuşuyor
Gençsin sen ve sonu yok yolların
Ardın sıra yüzyılların tozu uçuşuyor...


Alim Keşokov
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Konu

Bitirirken önemsiz bıkkınlığını
Bir cigarayla dişlerinin arasında,
Gördün cenaze alayını kendinin.

Örneğin,
Toparla saçmalıkları
Ve bir ateş yak
Ve bir umutsuzlukmuş gibi bu
Sırıt yalnız başma.

Ve tutkum şahlanır şahlanmaz
Felsefeye
Ve
kelebeğe karşı,
O ben'im işte,
O'nun için değil ama,
Herhangi biri için'im yalnız.


Fujitomi Yasuo
Çeviren: İhsan Doğan

20 Eylül 2017 Çarşamba

Minerva'nın Fısıltısı

Takma bir bıyık bulamadım
Senin beğenine uygun.

Şaşırıp kaldığın o dörtyol ağzında
Eşi güçlüydü, biliyor musun,
Ve evin yolunu tuttum ben hıçkırarak

Seni bir yere götüreyim, mesela bu akşam bir çeşme başına,
Çünkü daha iyi olacak, yeniden başka bir dingin güne gelmemiz:
Buraya geliyor Madame Carossa!

Yağmur için birkaç küçük bulut toplamaya geldim;
Yeterince toplanmış zaten şimdiden.
Ama yanılgıya düşmekten korkuyorum yarınki Oratoryo'da;
Hanna'nın şarkısını söyleyeceğim tüm bu olanlardan sonra.

Birden bulutlar ağırlaştı;
Hemen koşup pencereleri kapamalıyım,
Çünkü ayakları üşürse eğer
Bay Mozart hasta olacak.


Mitsuko Inoue
Çeviren: İhsan Doğan

Bir Adam

Biliyor ki
Bacakları arasında bir kadının
Bir çiçek
Açar değişe değişe
İlkbahar
Yaz
Sonbahar
Kış.
Duraksamadan konuşuyor adam
Geleceği okuyan bir büyücü gibi
Tok sesi
Utandırıyor kadını
Tepeden tırnağa
İstiyor ki
Sevgilisi ölsün çabukça
İnanması için
Tek onun olduğuna.
Aydınlık bir kış günü
Kadının ardına düşüp:
"Ölürsen
Ben taşıyacağım tabutunu" diyor.
Acele ediyor
Yeşermiş kaysının kızarması için
Açması için zorla tomurcuk gülün.
Sanıyor ki
Ellerinin ayasıyla dokununca
Olgunlaşır ve düşer bir kadın,
Avuçları hep nemli
Yehova gibi tıpkı.


Takiguşi Masako
Çeviren: Eray Canberk

Ölünün Ardında Bıraktığı

1. Ölünün ardında bıraktığı
Bir kadın
Ve bir çocuk
Hepsi o kadar
Bir mezar taşı bile yok.

2. Ölen kadının ardında bıraktığı
Solmuş bir çiçek
Ve bir çocuk
Hepsi o kadar
Bir elbise bile yok

3. Ölen çocuğun ardında bıraktığı
Burulmuş bir bacak
ve kurumuş gözyaşı
Hepsi o kadar
Bir anı bile yok ardında

4. Ölen askerin ardında bıraktığı
Bir kırık tüfek
Ve çığırından çıkmış bir dünya
Ardında ne bırakabilirdi başka
Bir rahat gün bile yok

5. Bu ölülerin artlarında bıraktıkları
Yaşayan ben
Yaşayan sen
Kimse yok başka
Kimse yok artık


Santaro Tanikawa
Çeviren: Y. N.

19 Eylül 2017 Salı

Üç Ses

Uzaktan geldi ses
Ses çok uzaktan geldi
Daha sessizdi tüm fısıltılardan
Daha tizdi tüm çığlıklardan
Daha derindi tarihin derinliklerinden
Emden Denizi'nin 10.830 metresinden daha derindi
Sözcüklerdeki deniz
Aşıyordu yalnızca ozanların bulduğu yitik denizi
Yarıyordu dünyanın en soğuk atmosferini
Dünyanın en güzel filosunu denizin dibine batırıyordu
Krallarımızı ve tutku kentlerimizi denetleyen güç
Ölü denizlerimizi ve bitkinliğimizi yeniden yaratan güç
Uzaktan geldi ses
Ses çok uzaktan geldi

Ah çünkü
Çünkü biz suç işlemeyiz
Biz terör istatistikleriyiz, terör istatistikleri
Biz arzunun bildirişiyiz, arzunun bildirisi
Suç işlemeyiz biz

Ah çünkü
Biz tek bireyler değiliz
Biz sürüyüz, topluluğuz
Kişileştirilmiş topluluğuz biz

Gözyaşlarında geldi ses
Ses tek bir gözyaşı damlasında geldi
Daha zayıftı zayıf olan her şeyden
Daha acınasıydı acınabilir her şeyden
Daha yoğundu beyaz sıcağında yüreğin
İkibin yıl önce yalnız ölen birinin acılarından daha yoğun
Sözcüklerdeki sevgi
Aşıyordu yalnızca ozanların bulduğu yitik sevgiyi
Parıldıyordu dünyanın en yakıcı ışık gösterisinde
Dünyanın o en çok kavrulmuş boğazından aşağı dalıyordu
Enerjilerimizi ve derilerimizi mahveden güç
İnançlarımızı ve öpücüklerimizi yok eden güç
Gözyaşlarında geldi ses
Ses tek bir gözyaşı damlasında geldi.

Ah çünkü
Çünkü sevgiyle yok edemeyiz
Biz tutkunun gizli planlarıyız, tutkunun gizli planları
Biz bunalımın bilgisiyiz, bunalımın bilgisi
Sevgiyle yok edemeyiz biz

Ah çünkü
Biz tek bireyler değiliz
Bir sürüyüz, topluluğuz
Kişileştirilmiş topluluğuz biz

Aştı Zamanı ses
Ses aştı bir tek anı
Daha acılıydı getirdiği gelecek tüm geçmişlerden
Daha parlaktı getirdiği geçmiş tüm geleceklerden
Daha keskindi tanrının acımasından
Tokyo Merkez Standart Zamanına göre akşam sekizde
Şubat meridyeninden geçen arabanın ışığından daha keskindi
Sözcüklerdeki zaman
Aşıyordu yalnızca ozanların bulduğu yitik zamanı
Öpüyordu dünyanın en soluk yanaklarını
Akşam güneşini dünyanın en çürümüş ufkunda batırıyordu
Kalıntılarımızı ve yapayalnız tren istasyonlarımızı çalan güç
Bilimimize ve kanımıza yalancı tanık olan güç
Aştı Zamanı ses
Ses aştı bir tek anı

Ah çünkü
Çünkü ölçmeyiz biz
Biz ölümsüzlüğün ilanıyız, ölümsüzlüğün ilanı
Biz boşa harcama siyasetiyiz, boşa harcama siyaseti
Ölemeyiz biz

Duyuyorum sesi
Ve en sonunda gebe bırakacağım annemi
Duyuyoruz sesi
Ve cesetlerimiz atılacaklar akbabaların üzerine
Sesi duyuyor


Tamuro Ryuichi
Çeviren: Yusuf Eradam

Uçarı Dizeler

Önlerinde birer acı kahve, gizlice
aşktan konuşmaya çalışıyor aşıklar.
Kaim bir sesle
"Aşk" demek istiyor erkek
Ama "Yarın" diyor onun yerine.

"Yarın, savaş, ertesi gün..."
Bütün yükünü taşıyordu yirminci yüzyılın
Duvarda asılı duran takvimin yaprakları;
Köre yol gösteren kör gibi.
Yumuşacıktı kadın;
Bir adada büyümüştü
"Aşk" sözcüğünün ondokuz yüzyıl bilinmediği bir adada;
Ondoküz yüzyıl ağzına almamıştı bu sözcüğü;
Ama şimdi tedirgindi işte bir kar fırtınasının uğultusunda
Az sonra patlayacak olan kar fırtınasının, dışarda.
Önlerinde duruyordu acı kahve
Ama tedirgindi aşıklar.


Shozo Kashima
Çeviren: Özdemir İnce

Şiir

Doğduğu zaman ay
Bir bataklığı andıran zevk bahçesinin üstünde
Başlar o yürümeye

Bildirge içinde, dilekçede, söylevde
Ve kalabalıkta,
Radyoya doğru, cigaraya, çakmağa doğru
Ve naylon çoraplara.
Sürükler onu düşünceleri
Daha yakınına çıplaklığın.

El çırpmalara, alkışlara doğru
Eller ve eller ve eller
O yürür
Ve birden denizi görür.
Ama artık değildir onun bu deniz.
Yapma göğüslerin hızında
Akşam taraçası önünden geçer.
Yürümeye başlar o önüne eğilerek,
Çayın acılığına doğru,
Uzun, çok uzun bir yolculuğun ardından.


Kizu Toyotaro
Çeviren: İhsan Doğan

18 Eylül 2017 Pazartesi

Bir Sandalye Var Orada

Bir sandalye var şurada
Sağ yanımda -
Otur oraya
Sana "Otur" diyebileyim diye
Her zaman
Bir boş sandalye var
Sol yanımda.

Sevgilim
Ancak bir kez oturdun
Oraya
Çünkü bir anan, bin baban vardı
Ve bağlı olduğun bir tapınak,
Alıp görürdü seni kolayca
Bu dünyanın yasaları
Henüz oturmuştun daha.
Yumuşak başlı bir genç kız
Sadık bir dindar olman gerekiyordu
Bu dünyada.

Sevgilim,
Neler olman, kaça bölünmen gerekiyordu
Ama gene de sen,
Bir gece,
Kafesten kaçan bir küçük kuş gibi
Kaçarak dünyanın yasa ağından
Oturmaya geldin
Sol yanıma.

Uçup gitti mi yoksa
Bir gecede hayatım?
Ah, işte o gün bu gündür
Gece - gündüz
Bir boş sandalye
Var
Sol yanımda
Boş yere
Tekrarlayıp duruyorum aynı sözcükleri
Haydi otur
Bir boş sandalye var şurada.


Saburo Kuroda
Çeviren: Özdemir İnce

Parıldayan Görüntüler

Parıldayan görüntüler
Küllenen közler
Yavaşça akıp giden bir panorama gibi,
Kıpkızıl yanan, sonra kararan.
Ve yabansı tartımı insan cesetlerinin.
Var olan her şey, ne varsa var olabilen,
Yok oldu bir parlamayla. Dünyadan geriye kalan
Tersyüz olmuş bir trenin yanında
Şişen bir at cesedi
Tüten elektrik tellerinin kokusu.


Hara Tamiki
Çeviren: Yusuf Eradam

İnsanoğlu Bu

Bu
insanoğlu bu
Bak bir Atom bombası
Onu
Ne kılığa soktu.

Alev
Öyle kor-kun-ç
Yükseldi ki
Erkekmiş, kadınmış
Hepsi bir biçime girdi.

Şişmiş dudaklardan
İmdaaat... diye sızan
Baygın bir çığlık
Bu müthiş yanmış
İrinli bir yüz bu.

Bu insanoğlu bu
Bu
Bir insanın yüzü
Bu.


Hara Tamiki
Çeviren: L. Sami Akalın

Yıldızlar

Yıldızlar var Japonya üstünde
Petrol kokan yıldızlar
Yabancı aksanla konuşan yıldızlar
Eski Fordlar gibi tıngırdayan yıldızlar
Coca-Cola renginden yıldızlar
Buzdolabı gibi cızırdayan yıldızlar
Pamuk, yün ve cımbızla temizlenen yıldızlar
Formalinle sterilize edilen yıldızlar
Radyoaktivite yüklü yıldızlar.
Aralarında, yıldızlar var gözle görülmeyecek denli hızlı
Ve düzensiz bir yörüngede dönen yıldızlar
Taa derinlere
Evrenin dibine dalar bu yıldızlar.

Yıldızlar var Japonya üstünde.

Soğuk kış gecelerinde -
Her gece -
Ağır bir zincir gibi sallanırlar.


Taneka Iku
Çeviren: Yusuf Eradam