Şiir, Sadece: 2020-03-15

20 Mart 2020 Cuma

Beowulf III - Kahraman Heorot'a Geliyor

     Grendel'i duyduğunda Gotland'da
yurdundaydı Hygelac'ın yeğeni, 1
bir eşi daha yoktu yeryüzünde,
hem asil hem güçlüydü. Bir gemiyle
kuğu yolunu katedip bulacaktı o kralı,
bir koruyucu güce muhtaçtı madem.
Hiç çaba harcanmadı yola çıkmasın diye,
dil dökmedi yaşlılar, onu çok sevseler de.
Tersine, kehanetleri incelediler, tam
destek verdiler gitme dileğine ve
en seçkin gençleri seçip aldı savaşçı,
on dört adamıyla beraber binecekti tekneye.
Deneyimli bir denizciydi kendisi,
kılavuz istemezdi burunlarda, koylarda.
     Çok geçmeden suya inmişti gemi.
Kıyıdaki kayaların karaltısında
iskele tahtasını tırmanıp çıktı hepsi.
Deniz dalgalanıyor, kumlar kaynaşıyordu.
Kucaklar dolusu kuşamlarını,
göz alan silahlarını yığdılar güverteye
ve kunt karınlı gemi kararlılık içinde
demir aldı. Dalgaların sırtında,
boynunda köpüklerle, kuğu gibiydi,
kıvrık burnu karıştı enginlere
ve ertesi sabah hesapladıkları saatte,
ufukta karayı gördüler güverteden,
parlak kayaları, sarp uçurumları,
geniş burunları. Yolculuk bitmişti, 2
sahile inip gemiyi sağlama aldılar,
zırh ve silah şakırtıları sakinleyince,
şükranlarını sundular sağ salim kıyıya
varmalarına izin veren Tanrı'ya.
      Görevi sahili gözetlemek olan
Shieldingli nöbetçi burcundan bakıyordu,
gemiden indirilirken gözünü alan
muharebe malzemelerini görünce meraklandı,
kimdi bu gelenler, neydi gayeleri?
Doğruca kıyıya sürdü kısrağını
Hrothgar'ın bu hızlı süvarisi,
mızrağıyla meydan okuyarak,
"Dost musunuz, düşman mısınız?" dedi,
"Zırhlara bürünüp gelmişsiniz buraya,
koca karınlı geminizle geçerek denizi.
Uzun süredir burada sabit nöbetçiyim,
görevim korumak Dan kıyılarını.
Doğrusu daha evvel silahlı hiçbir birlik,
böyle dikkat çekmemeye çabalamadan,
veya danışmadan izin var mı diye
ayak basmadılar şu an bulunduğunuz yere. 
Ne de daha heybetli bir dövüşçü gördüm
şurada dikilenden: Şayet yanılmıyorsam
tam bir soylu. Belli ki laf olsun
diye taşımıyor savaş takımlarını.
Ama belki casussunuz. Bu yüzden,
daha fazla ilerlemenize fırsat vermeden
sormam gerek kimsiniz, hangi kıyıdan
ve nasıl bir gayeyle çıkıp geldiniz?
Suyun öte yanından gelen yabancılar,
ya yanıtlayın beni, ya da siz bilirsiniz!"
     Sözün kilidini açtı birliğin komutanı,
o seçkin şahsiyet, şöyle cevap verdi:
"Got soyundanız bizler, Hygelac'a bağlı,
Ecgtheow adıyla bilinirdi babam,
nam salmış bir savaşçıydı vaktiyle.
Nice kışlar gördü de günü geldi
göçüp gitti, ama değişik ülkelerde
birçok bilge kişi hatırlar onu hala.
İyi niyetlerle geldik ta nerelerden,
halkınızın kalkanı Halfdane oğlunu
görmek dileriz yolu gösterirsen.
Halfdane oğluna ciddi bir hizmet
sunmaktır amacımız, bu yüzden saklama,
biz bir şeyler duyduk ama ne kadar doğru?
Büyük bir bela varmış başınızda,
karanlık gecelerde ecel gibi gezermiş
ceset saçan bir canavar, Shielding ülkesinde.
Yürekten yardıma geldim, yol göstermeye,
düşmanını yenebilir Hrothgar ve huzura
erebilir kısmetse, kafasından kaygıyı
yüreğindeki yılgıyı kovabilir. Yoksa,
daha günlerce gözyaşı döker,
yası dinmez ufukta dikildikçe salonu."
     Gözü pek gözcü dimdik durup dedi ki:
"Basiret sahibi herkes bilir,
fersah fersah farklıdır vaat ve icra,
sözlerine inandım, kralınıza sadık
bir birliksiniz. Gelin öyleyse benimle,
silahlarınız, zırhınızla, zarar yok.
Bense arkadaşlarımdan sıkıca söz alıp,
'Göz kulak olun' diyeceğim gemiye:
katranı taze tekneye iyi baksınlar,
ki yine dalgaları yarsın burnu,
dönüş yolunda tekrar açılınca denize.
Got ülkesine sağ salim geri
götürsün bu yiğidi, böyle yürekli
ve yılmaz biri yara almadan
çıksın dilerim kavganın koynundan."
     Böylece yola devam ettiler. Devasa
gemileri güzelce bağlandı gergin halatlarla.
Kuyumcuların altından dövdükleri domuz
figürleri yanıp sönüyordu yanak 3
zırhları üstünde bu sert suratların,
onları koruyordu. Epeyce koştuktan
sonra seçtiler altın salonu.
Ona benzer bir başka bina
görmemişti hiçbiri: "Azamet"
yaşıyordu orada, ışığı yayılıyordu her yöne.
Nazik kılavuz görkemli kaleyi
ve ona giden kestirmeyi gösterip
şöyle dedi: "Şimdi ayrılmam gerek.
Her Şeye Gücü Yeten gözetsin sizi,
Yüce Tanrı işlerinizi tamama erdirsin."
     Çiğnenmiş bir yoldu, çabuk çıktılar,
örme demir giysiler gıcırdıyordu;
çarpıp çınlıyordu geçme halkalar.
Korkunç savaş kuşanılan ve silahlarıyla
varır varmaz, -denizde yorgun düşmüşlerdi-
sert keresteden geniş kalkanlarını
dayar dayamaz daha duvara,
banklara yığıldılar; yine şakırdadı
teçhizatları. Mızrakları toplayıp
dişbudak değneklerinden bir demet yaptılar.
Savaşçılar da seçkindi silahlan kadar.
     Sonra mağrur bir asker sorguladı
hepsini, neseplerini, geliş sebeplerini:
"Nereden geliyorsunuz, zırhlar giyinmiş,
yanak yastıklı miğferler, mızraklar,
kakmalı kalkanlarınızla? Hrothgar'ın bir komutanı
ve habercisiyim ben, ömrüm boyunca
böyle etkileyici ve bunca kalabalık
bir yabancı grubunu asla görmedim.
Sürgün değil, demirden yürekleriniz
sürükledi herhalde sizi Hrothgar'a"
     Yiğitliği dillere destan komutan
kaskı içinde kendinden emin,
metanetle dedi ki: "Hygelac'ın maiyetiyiz bizler.
Beowulf'tur benim adım.
Şayet kralınız, şanlı Halfdane oğlu
dinlerse beni, lütfedip gelsin derse
kendisine söylerim ziyaret sebebimi."
     Wendel Beyi Wulfgar bilgeliği,
savaşçılığı ve sağduyusuyla nam salmıştı,
"Mesajınızı ileteceğim" dedi, "meraklanmayın,
Danların dostu, yüzük yağdıran
soylu kralımızın katına varıp
ne düşünür öğreneceğim gelişinize dair,
uygun gördüğü cevabı getireceğim size."
     Böyle deyip kralının yanına döndü,
maiyetiyle beraber oturur buldu onu;
saray adabını bilen değerli subay
Hrothgar'ın önünde hürmetle dikilip,
sevgili efendisine şöyle seslendi:
"Got diyarından konuklar geldi,
engin denizi geçip varmışlar.
Başlarındaki adamın adı Beowulf,
huzura kabul diliyor kendileri,
resmi bir toplantı talep ediyorlar.
Saygıdeğer Hrothgar, hayır demeyin
ve bir cevap bağışlayın onlara.
Kılık kıyafetleri gerçekten asil
ve değerli olduklarının delili,
hele ki liderleri, hayranlık verici."
     Shieldinglerin koruyucusu Hrothgar konuştu:
"Daha toy bir oğlanken tanıdımdı onu,
babası Ecgtheow'u iyi bilirdim.
Got Hrethel, Ecgtheow'a gelin
verdi kızını, Beowulf böyle doğdu.
Köklü dostluğun gereği gelmiştir buraya.
Bir gemi dolusu hediye göndermiştim
geçmiş günde, kendisini görenlerden
müthiş şeyler dinlemiştim ona dair.
Derler ki otuz adam gücüne denkmiş
bir elindeki kuvvet. Kısmet oldu da
demek buraya düştü yolu,
Batı Danları yurduna. Onun yardımıyla
kurtuluruz Grendel'den, gönlümden geçen
budur ve kahramanlığına karşılık,
zengin bir hazine hediye etmek isterim.
Çabuk git şimdi, Gotları çağır.
Gelsinler beraberce içeri buyursunlar,
görünce söyle hepsine, hoş gelmişler,
safalar getirmişler Danimarka'ya."
     Salonun kapısında
Wulfgar hemen iletti haberi:
"Efendim, Danların fatih kralı buyurdu ki,
tanırmış aralarınızı. Heorot'a hoş geldiniz
diyor ve takdirle karşılıyor koca denizi
geçerek gelmenizi ta buralara,
miğferle, zırhla hem, savaşa hazır.
Şimdi huzura buyurun, ama haliyle,
kalkanlar burada kalacak, mızraklar da
görüşmenin sonucunu bir görelim."
     Kahraman doğruldu, kuvvetli dostları
sıkı sıkı sarmışlardı etrafını.
Bir kısmı nöbetçi kaldı silahlarla,
diğerleri izleyip değerli komutanı
Heorot'un çatısı altında huzura çıktılar.
Demircinin ince bir işçilikle döverek
yaptığı balık pulu zırhı parıldarken,
başında miğferiyle mağrur, konuştu Beowulf:
"Selam size Hrothgar!
Hygelac'ın erkanından, hatta kanındanım,
çok zaferler kazandım bugüne kadar,
Grendel'in haberi geldi derken.
Duyarsız kalamazdım: Denizcilerden duydum
dara düştüğünüzü bu destanlara
konu olan salonda, öyle ki sonunda
tamamen terk edildiğini, bomboş bırakıldığını
güneş gizlenir gizlenmez gök kubbenin altına.
Hal böyle olunca, sevgili Hrothgar,
tüm danışmanlar destekledi düşüncemi.
Bileğimin bükülmezliğini biliyordu hepsi.
Düşman kanına batık görmüşlerdi beni,
beş canavarla baş etmiş çıkarken sudan;
gece denizinde bir devler inine
dalıp dağıtmıştım koca bir sürüyü.
En büyük güçlüklere göğüs gererek
hep sordum ölen Gotların hesabını,
düşmanların hatasıydı, helak oldular.
Şimdi de Grendel'e geldi sıra,
teke tek dövüşerek vereceğim dersini.
Ey Parlak Danların kralı, Shieldinglerin Prensi,
Koruyucu Kalkanları, kırmayın beni bu yüzden,
bunca mesafeyi madem aşıp da geldim
yalnızca kendi adamlarımın yardımıyla,
bana düşsün Heorot'u temizleme şerefi.
Ne kadar doğru bilmem, duydum ki bu canavar
silaha tenezzül etmezmiş, tamam,
sırf hoşnut olsun diye Hygelac,
şanı çoğalsın diye, kaldırıp çöpe
atacağım ben de kılıcı, kalkanı:
Çıplak elle çıkacağım karşısına,
ölüm kalım kavgasına canavarla.
Ölüm kime düşerse Tanrı'nın takdiri
diye düşünsün artık. Diyelim Grendel
galip geldi: Korkunç bir gün demek;
kana kana içecek Gotların kanını,
çekinmeden çökecektir çiçeği burnunda
gençlerin üzerine, öncekilere yaptığı gibi.
Beni gömmek için telaşa girmeyin,
bulamazsınız çünkü ölü bedenimi:
Alıp beraberinde götürür bataklığa,
tıka basa doymuş, her tarafı kan
içinde geri dönerken; yuvasında yalnız
yiyecektir cesedimi çiğ çiğ, her yere
kanım sıçrayacaktır. Uzun sözün kısası,
ardımdan yas tutmaya, cenaze törenine
hacet yok: Ölürsem Hygelac'a
gönderin üstümdeki bu göğüslüğü,
Weland yapımı ve Hrethel'in yadigarıydı. 4
"Neyleyim, kaderi yolundan eylemek olmaz."
     Shieldinglerin Miğferi aldı şimdi sözü:
"Beowulf, dostum, kalkıp ta buralara
bizim için vuruşmaya gelmişsin, var ol.
Bir kan davası başlatmıştı baban,
Wulfing Kabilesi'nden Heatholaf'ı katlederek,
Ufukta savaş belirmişti, bundan sakınan
halkı sürgüne zorladı babanı. Buraya
Güney Danimarka'ya geldi işte o vakit,
şerefli oğullar diyarına, aştı da dalgaları.
Ben o günlerde henüz taç giymiş,
bu kahramanlar yurduna yeni yeni
hükmediyordum. Ağabeyim, Halfdane oğlu
ve benden daha becerikli Heorogar ölmüştü.
Kısaca, ben bitirdim kan davasını,
Wulfinglere bir gemi yükü hazine hazırladım.
Ecgtheow da bana biat etti.
     "Grendel'in sebep olduğu gamı kasaveti,
burada Heorot'a verdiği hasarı,
hakaretlerini anlatmak hiç hoş değil.
Birer ikişer eriyor birliğim,
kader onları süpürüp Grendel'e sunuyor.
Ama Her Şeye Gücü Yeten, hikmetiyle,
elbet bir son verebilir bu saldırılara.
     "Kadehler boşalıp cesaret veren bira
coşturunca duygularını, bazı delikanlılar
Heorot'u savunmaya soyunuyorlar sık sık,
kılıçlarını bileyip Grendel'i bekliyorlar.
Fakat güneş yürüyüp gün ağarınca,
hepsi masal oluyor, boş masalar
kalıyor geriye sadece, salonun
zemininde kalansa, vıcık vıcık kan.
Tüm vefalı dostlarım böyle vefat etti işte,
azaldı maiyetim. Ama şimdi masaya buyur."
 
 
Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl

 
 
 
1. Beowulf. Kahramanın adı birkaç sayfa sonra açıklanacak. 
2. Şimdiki İsveç'in bulunduğu güney sahilinden Heorot'un kurulu olduğu Danimarka'ya
ait Zealand adasına yapılan yolculuk.
3. Çeşitli kazılarda üzerinde yaban domuzu motifi bulunan miğferlere rastlanmıştır.
Yaban domuzunun saldırganlığı nedeniyle tercih edildiği sanılıyor.
4. Weland: Germen kültüründe efsanevi demirci, bu da zırhın ne kadar kaliteli olduğunu
gösteriyor.

16 Mart 2020 Pazartesi

Beowulf II - Heorot Saldırıya Uğruyor

       Geceleri gezinen bir kara şeytan,
koyu kin besliyordu o ara,
dahası, kanı donuyordu duydukça
şölenden yükselen şen sesleri:
Arpın telleri tınlar tınlamaz
şakımaya duruyordu duru dilli bir ozan:
İnsanın nasıl yaratıldığını naklediyordu,
dünyanın dört yanı dümdüz
bir ova halinde halk edilişini,
dünyaya fener olsunlar diye
göğe asılışını Güneşle Ayın,
yerin geniş kucağının yaprakla,
dalla cömertçe doldurulup
hayat verilişini hareket eden her şeye.
      
Kısaca, hayatından hoşnuttu herkes,
cehennem çukurundan çıkıp gelinceye dek
olanca şerriyle bir kara şeytan:
Grendel'di bu gaddar canavarın adı,
sınırlara musallat oluyor, meralarda
bomboş bataklıklarda barınıyordu.
       Tanrı'nın sürgün ettiği, Kabil'in soyundan
kovgun canavarlarla kalmıştı bir süre.
Habil'in canına karşılık ağır bir cezaya
layık görülmüştü Kabil, lanetlenmişti.
Bu sürgün sırasında insan yiyiciler, cinler,
kötücül ruhlar ve devler doğmuştu kanından.
Tanrı'yla dövüşürlerdi durup durup,
ağızlarının payını alıp otururlardı sonra.
      
Gece yarısını geçmişken, Grendel,
heybetli yapıya doğru yola çıktı,
içkilerini yuvarlayıp yatan Danları
ziyaret edecekti. Ziyafet sonrasında,
en seçme savaşçılardan oluşan bir grup
sızıp kalmışlardı, insani kaygılardan,
her tür acıdan uzak. Hızla hücum
etti cani canavar, doymaz bir iştihayla
ve dehşet saçarak daldı,
otuz yiğidi kaldırıp kaçırdı inine,
katliamın hazzıyla halinden hoşnut,
salak sarhoş sendeleyerek, parçalanmış cesetlerle.
      
Gün ışıyıp güneş yükselince
Grendel'in imha gücü apaçık görüldü:
Çalgı cümbüş bitmişti, çığlık çığlığa
ağlaştılar, yas tuttular sabahta.
Şanlı kral çöküp kaldı çaresizce,
hakareti taa yüreğinde hissetti,
içini çeke çeke bomboş gözlerle baktı
korkunç geceden geriye kalanlara.
Acısı dayanılmazdı ama daha bitmemişti,
çünkü ertesi gece zalim Grendel
yine vurdu ve vahim bir katliam yaptı.
Doğuştan kötüydü, pişmanlık duymuyordu.
Bunun üzerine, korkan kimseler
oradan uzaklaşmakta buldular çareyi,
çevredeki çiftlik evlerine çekildiler.
Göz önündeydi her şey, kimse göze alamazdı
salonu gözetleyen gözün gazabını,
kurtulan, aman deyip uzakta kaldı.1
      
Böylece Grendel üstünlüğü ele geçirdi,
Hükmü yetti Heorot'a tek başına,
sonunda bomboş kaldı binaların en büyüğü.
On iki kış geçti kederle dolu,
Shielding Kralı kahroldu kederinden,
çok geçmeden her yana yayıldı haber.
Hüzünlü türküler yakıldı yenik krala,
korkunç katliamını anlatan Grendel'in,
son vermek niyetinde değildi canavar kan dökmeye,
barışın yakınına bile yanaşmıyordu,
kan bedeli ödemeye... kimse onun
tazminat ödeyeceğini tahmin etmiyordu.2
Kimse güvende değildi, uzun gecelerde
bu gözü dönmüş, ölümcül gölge,
genç yaşlı gözetmeden çullanıyordu.
Pusuda bekleyip puslu bataklıklar
üzerinden süzülüp geliyordu. Sahiden de,
cehennem firarisi bu ifritler nerelerde
dolaşır bilinmez ki.
      
Böylece sürüp gitti,
her fırsatta felaket yağdırdı Grendel,
onmaz hasarlar verdi Heorot'a,
ışıltılı salonu karanlık bastıktan sonra
işgale geliyordu artık her gece.
Şu var ki, tahtın yanına yaklaşamıyordu,
Tanrı tarafından korunuyordu o taht.
Zor zamanlardı, zayiat ağır,
kederi kalındı Shielding Kralı'nın.
Sözü dinlenen danışmanlar,
memleketin en yüksek mevkide adamları
sürekli tavsiye veriyorlardı ani tacizlere
son vermek için yürekli yiğitlerle.
Pagan tapınaklarına gidip tanrılara
yakarıyor, yeminler veriyorlardı, yeter ki
yardıma yetişsindi o Ruhları Yok Eden.3
İnanışları buydu, Pagancaydı umutları.
Yüreklerinin bir yerinde, derinde,
cehennemi hatırlıyorlardı, ama haberleri yoktu
Hayır ve Şerrin Kaynağı, Yerin ve Göğün Kralı,
Her Şeye Gücü Yeten Yaradan'dan.
Ah yazık, zor zamanda
ateşe sarılmak zorunda kalan zavallıya,
ondan yardım umana, yönelecek başka
bir yeri olmayana. Ne mutludur oysa
ölümden sonra Yaradan'a yaklaşabilen,
huzur bulan, babanın şefkatli kucağında.
      
Yürek yoran günler art arda yığılıyor,
acısı bitmek bilmiyordu Halfdane oğlunun,
koyu bir korku kaplıyordu kalpleri,
gecenin kabusu asla gecikmiyordu.


Anonim
Eski İngilizce'den Uyarlayan: Seamus Heaney
İngilizce'den Çeviren: Nazmi Ağıl



1. Çiftlik evleri daha çok bekar işçiler içindi. Grendel Danimarka tahtının merkezi
olan şölenevini işgal etmekle yetinip çevredeki öteki binalara dokunmuyor. (ç.n.)
2. Anglo-Sakson kanunlarına göre cinayet işleyen birinin kurbanın ailesine kan bedeli
ödemesi gerekiyordu. Bu uygulamanın amacı kan davalarını, dolayısıyla daha
fazla kan dökülmesini önlemekti. (ç.n.)
3. Hıristiyanlar eski Pagan tanrılarını Şeytanla bir tutuyorlardı. (ç.n.)