Şiir, Sadece: 2018-04-15

21 Nisan 2018 Cumartesi

Saklı Su

Fatma Dikmen'e saygıyla


Bütün uzaklara gittim
Hepsinin de dönüşü vardı.

Toprakla güneş arasında kısılmış bir çocuk
Yakamı hiç bırakmadı

Gitmesem ölürdüm
Kocaman bir yalnızlıktı dönüp geldiğim.

Gözyaşına batmış bir kadın
Hala emzirir ezikliğimi.

Yaşlandıkça keşfettiğim tek gerçek
İçimdeki çocuk ölümden çok korkuyor.

Bir susma ustasıydı babam
Ölümünden on yıl sonra acıyla sevdim.

Deniz Gezmiş için çırpınan kız
Bilmek istiyorum şimdi nasıl yaşıyorsun.

Elif elif ağlardı Zeki Müren dinlerken
Neden bir kar yağışıdır anneannem aklımda.

Bir mitingte gözlerimin dolması
Ben sosyalizmi hep sevdim.

Onurudur ömrümün Amsterdam'da gördüm
Acının nasıl iyiliğe döndüğünü.

Sebebini sen söyle ey doyumsuz ilkgençlik
Hangi kadını sevdiysem mutsuzluk verdim.

Bir tek gitmek yatıştırdı, o da bir süre
Ölüm gerçekten "asude bahar ülkesi" mi?..


Şükrü Erbaş
Adam, 1999 Şiir Yıllığı

20 Nisan 2018 Cuma

Bir Yiğit de Bir Güzeli Severse

Bir yiğit de bir güzeli severse
Emrettiği yere hemen gitmeli
Ardına düşmeyle güzel sevilmez
Güzelleri koşup koşup bulmalı

Zehirdir kötünün ekmeği yenmez
Merd olanın ışığı sönmez
Bir güzel seversen sözünden dönmez
Sevdiğinin halından da bilmeli

Dolandım dağları borlara düştüm
Kız senin derdinden odlara düştüm
Çaresi bulunmaz dertlere düştüm
Dostunun derdine ortak olmalı

Karac'oğlan der ki n'olup n'olmadan
Dost ağlayıp düşman bize gülmeden
Biri ölüp biri ile kalmadan
Ölecekse ikisi de ölmeli


Karacaoğlan

Bir Sofra İsterim

Bir sofra isterim kimse sermedik
Bir yayla isterim kimse konmadık
Bir güzel isterim yad el değmedik
Ellenmiş de bellenmişi n'ideyim

Severim güzeli nice olursa
Boyu uzun, beli ince olursa
Severim atımı dinçce olursa
Kovulmuşu yorulmuşu n'ideyim

Karacaoğlan der ki kolu kırarım
Nedir yüce dağlar size zararım
Ararsam pınarın gözün ararım
Bulanmış da durulmuşu n'ideyim


Karacaoğlan

Döktü Rengini Sessizce

Eflatun esintiler içinde titredi incecik
Aynı içten kokuyla iki ayrı erguvan
Birisi bir küçük evin içedönük bahçesinde
Süsledi sevgisini iki pembe avucun
Öbürü bir mezar başında öksüz
döktü rengini sessizce...


Şükrü Erbaş
Aykırı Yaşamak

19 Nisan 2018 Perşembe

Bir Kız Bana Emmi Dedi

Değirmenden gelirim beygirim yüklü
Şu kızı görenin del olur aklı
On beş yaşında kırk beş belikli
Bir kız bana emmi dedi neyleyim

Bizim ilde üzüm olur ala olur
Sızılaşır bozkurtları aç olur
Bir yiğide emmi demek güç olur
Bir kız bana emmi dedi neyleyim

Birem birem toplayayım odunu
Bilem dedim bilemedim adını
Elbistan yanaklı Kürdler kadını
Bir kız bana emmi dedi neyleyim

Karacoğlan der ki noldum nolayım
Akar sularınan bende geleyim
Sakal seni makkabınan yolayım
Bir kız bana emmi dedi neyleyim


Karacaoğlan

Bir Ayrılık Bir Yoksulluk

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm


Karacaoğlan

Hayaletli Ev: Bir Melodram

Kimse yaklaşmıyor parmaklıklara,
Yana yatmış "Kiralık" levhası,
Otlar bitmiş tarhların ortasında,
Yosunlar kaplamış çoktan taşları;

Ama bir panjur gıcırdıyor bazı,
Bacadan bir duman tütüyor sanki,
Bir yerlerden garip bir tıkırtı,
Bir şeyler kımıldatıyor perdeleri.

Duvarın dibindeki sıra belli hala ılık,
Tınlayıp dursa da kurşun saçaklar
Ve rüzgarda boğuk bir hıçkırık
Boş havuza yağarken yapraklar.


Şavkar Altınel
Donuk Işıklar

18 Nisan 2018 Çarşamba

Bir Adam Hasmını Utandıramaz

Bir adam hasmını utandıramaz
Elde külliyetli var olmayınca
Pervane sem'ini uyandıramaz
Başta sevda, kalpte nar olmayınca

Nice mertler durur, mert ülkesinde
Adam heveslenir eğlenmesinde
Diyar-ı gurbetin car kösesinde
Eğleşilmez kisb u kar olmayınca

Karac'oğlan der ki, sözün bilmişi
Tedbirle görülür dünyanin isi
Ne etsin, neylesin alemde kişi
Felek Mustafa'ya yar olmadıkca


Karacaoğlan

Benden Selam Eylen

Benden selâm eylen şol nazlı yara
Her beni gördükçe gülüp durmasın
Aldırdım aklımı oldum divâne
Aklımı başımdan alıp durmasın

Kız seninle böyle miydi pazarım
Kara kaşlarında kaldı nazarım
Yol üstünde kazmasınlar mezarım
Yar gelip geçtikçe yanıp durmasın

Kız seninle bir bahçecik dikelim
Ayvasından turuncundan satalım
Gel sarılıp bir gececik yatalım
Ahu zarım sende kalıp durmasın

Karacaoğlan der ki Hakk'a bakadur
Yollar çamur belki çöker bükedur
Çekemem kahrını bağrım yufkadur
Arada haberin gelip durmasın


Karacaoğlan

Övünüyorum

evine uzak daktilosuna yakın genç bir kadının
güneş girmiştir kır çiçekli perdesinden
küçücük mutfağına.

dolap açılmış, su uyanmış, ayaklanmıştır
çatal bıçak tabak ve dünden kalan
yarım kilo kıyma.

kolay değil, şu öğleüstü
dakikada otuz sözcüğün
ağırlığı var parmaklarında.

sevgili karım, övünüyorum seninle
şarkıma şarkı karıyor kanın
tomurcuklanıyor damarlarımda.


Mehmet Müfit
İstanbul'un Ağır Sultanları


17 Nisan 2018 Salı

Behey Ala Gözlü Dilber

Behey ala gözlü dilber
Vaktin geçer demedim mi
Gözlerin olmuş harami
Beller keser demedim mi

Bak şu kaşa, bak şu göze
Ciğer kebab oldu öze
Yakasız gömlekler bize
Felek biçer demedim mi

Yüzün bedir kaşın kalem
Nasib olup bir dem görem
Kime razılıktır bu alem
Konan göçer demedim mi

Deryalarda gezer gemi
Sukkedir tutinin yemi
Sürelim devrani demi
Devran geçer demedim mi

Karac'oğlan, cömertle
Benim işim yok namertle
Kahbe felek bin fendile
Gönlüm alır demedim mi


Karacaoğlan

Dörtlük

Karac'oğlan der ki bizi kayıran
İki canı birbirinden ayıran
Muhammet sofrasında karnın doyuran
İki elle zehir yemiş gîb'olur.


Karacaoğlan

Ne Zaman

ne zaman geceye koysam başımı
sana akar yastığımdaki nehir
şehir yıkar bütün köprülerini
anılar kilitlenir

ne zaman soluğunu getirse rüzgar
ay kendini derin göllere atar
titreyerek söner bir yıldız daha
öksüz kalır çocuklar

ne zaman sesine karışsa yağmur
çayır kuşlarının şarkısı biter
sürer atlarını uçurumlara
bütün göçmen kavimler

ne zaman saçların gelse aklıma
ellerimi koyacak yer bulamam
yanar zaman, çıplak kalır içimde
o vahşi orman

ne zaman bir serap seni getirse
kervanların yolu ıssıza düşer
çölde yalnız kalır kumral bir kadın
kuma resmini çizer

ne zaman sana benzer bir yolcu görse
ardına takılır gider trenler
yollara çığ düşer kaybolur izin
üstüme yıkılır bütün tüneller


Ayten Mutlu
Çocuk ve Akşam

16 Nisan 2018 Pazartesi

Bana Kara Diyen Dilber

Bana kara diyen dilber
Gözlerin kara değil mi
Yüzünü sevdiren gelin
Kaşların kara değil mi

Boyun uzun belin ince
Yanakların olmuş konca
Salıverirsin kolunca
Beliğin ince değil mi

Utanırım akar terim
Güzellikte yok benzerin
En sevgili makbul yerin
Saçların kara değil mi

Beni kara diye yerme
Mevlam yaratmış hor görme
Ala göze siyah sürme
Çekilir kara değil mi

Hind'den Yemen'den çekilir
Gelir Bağdad'a dökülür
Türlü taama ekilir
Biber de kara değil mi

Göllere konan kuğunun
Kanadı beyaz çoğunun
Çöldeki Arap beyinin
Çadırı kara değil mi

İller de konup göçerler
Lale sümbül biçerler
Ağalar beyler içerler
Kahve de kara değil mi

Evlerinde sular akar
Güzelleri göze bakar
Hublar yanağına sokar
Sümbül de kara değil mi

Karac'oğlan der maşallah
Bir gün görürüm inşallah
Kara donludur Beytullah
Örtüsü kara değil mi


Karacaoğlan

Aşam Dedim Karlı Dağın Başından

Aşam dedim, karlı dağlar başından
Yüce dağlar koç yiğide dağ m'olur
Ağrır bedenim, sızlar yaralarım
Bu yarayı ceken yiğit sağ m'olur

Sıra sıra dikemedim söğüdü
Ben başıma veremedim öğüdü
Elleri göğsünde görün yiğidi
Yiğit mağrur gezmek ile bey m'olur

Öğüt versen, bana öğüt kar etmez
O yarin hayali karşımdan gitmez
Kementle bağlasam, kolun bağ tutmaz
Yarin zülüfünden özge bağ m'olur

Karac'oğlan der ki, fani dünyadan
Korkmaz mısın haram ile zinadan
Ayırır seni anan babandan
Gurbet ile düşen yiğit sağ m'olur


Karacaoğlan

Üç Gül

Üç gül atıldı boyuttan yere
suya düştü biri
dere nanesine takılı kaldı biri

Fisiltiyle uzayıp yitiyordu ırmak.
ardına bakamazdı mesafe
ağlayan su, duru su

Uyan güzel, uyku ölümdür
Karşıki dağın karı eridi
Üç gül takılınca yakaya

Kırılıp çözüldü yol
kavak yaprağını döktü
ırmak yanlamasına döndürdü önünü

Üç gül çoğaltınca mutluluğumuzu
ırmak, yol bir de kavak.
keşfedilmeyene konuk gittiler
ozanlara sordular gülün ömrünü

Son gidişin olmaya
kır çiçeği tadında daha daha gel
dediler

Üç gül sevişti yüreğe
Ayçe'ye Betülce'ye, Esin'e dönüştü herbiri


Müslim Çelik
Peryavşan

15 Nisan 2018 Pazar

Etamin

Elmanın
nara değdiği gün,
kış.

Nakşı derin bir kadın.
Üşür ve işler.
Dağ: Çömelir.
Geyik: Düşer.
Avcı: Vurur.
Kurşun: Kaçar.

Gölde maral
sesi büyür.


Sina Akyol
Ayda Tümör İzleri