Şiir, Sadece: 2018-03-04

10 Mart 2018 Cumartesi

Yasak Aşk

Uzun uzun düşlerde ürperir çocuk
Tedirgin uykulardan uyanır çocuk
Silkinir mahmurluğundan acıkır çocuk
Sevgiler büyütür sevilir çocuk

Bir bahar coşkusu duyar içinde
Çarşaflar yataklar yorganlar yasak
Odalar tenhalar öpüşler korkak
Perdeler açıksa çekinir çocuk

Bir çocuk bir çocukla oynuyor gibi
Söylese içinden geçeni bir bir
Bir duyan olursa utanır çocuk

Korkular ayıplar yasaklar dağ dağ
Yıkılmış umutsuz anlamsız çocuk
Tedirgin uykular uzun düşlerde
Akıldan korkular geçer ya çocuk
Sevgiler öpüşler coşkular durur
Gömer coşkusunu ve uyur çocuk


Aydın Hatipoğlu
Çömçe Gelin

Sessiz Konuşmaların Acıklı Yorumu

Her sabah kokusu yolumu keser, bir damlacık,
"kokla beni" der dalında yeni açan limon çiçeği;
"beni koklamakla yurdunu da koklamış olacaksın."
"Kulak ver!" der altından geçtiğim zeytin ağacı;
"yaprak hışırtılarımda dinlemiş olacaksın zamanı."
"Okşa beni!" der bir yaz kavunu, "kokla sarı kokumu."
Bilir, onu okşamakla yurdumu da okşamış olacağımı,
ve kokusunda toprağın anne kokusunu duyacağımı.

"Yaramı elle!" der bir delikanlı, "kolumun kopuk yerini",
"toprağımızın kanadığını duyacaksın elleyince yaramı";
bilirim, yarasını elleyince içimde bir yer kanayacağını.
"Gözlerim ne anlatır, bak hele, ne anlatır gözlerim?"
diye sorar gibidir bir savaş ölüsünün gencecik dul kadını;
bilirim, gözlerini okumaya asla dayanamayacağımı.
"Oku yüzümü!" der gibi bakar savaş ölüsünün çocuğu;
nerden bilsin öyle bir yüzün kolay okunamayacağını.

"Dokun bana!" der yasemin, beyaz yaz akşamı gelini;
kokusu avuçlarıma siner, beyazlığına bulaşırsa ellerim
bilir sanki bir daha kolay kolay tüfek tutamayacağımı.
"Yürüt bizi!" der gibidir yurdumun dağları, ovaları,
"gölgemizde dinlen!" duruşunda bilge zeytin ağaçları.
Ve serin, ince yaz suları der gibi: "Kulak ver bize!"
Kandan geçmiş bir adamı delirtmek istiyorlar yani,
acıdan çıldırtmak istiyorlar savaş görmüş adamı!

Utançtan öldürmek istiyorlar, sanki anlamadım mı!


Fikret Demirağ
Adıyla Yaralı

9 Mart 2018 Cuma

Sevgi Bazı Düzenlerde...

Sevgi bazı düzenlerde
bir kınalı kekliktir
uçar iken kanadından vurulur

Gider gelir bir sevda ağlar gecede...

Kin öyle bir kasırga gibi eser
ki rüzgarında çocuk yapraklar
ve yontuların saçları bile savrulur

Gider gelir bir çaylak ağlar gecede...

Barış bir şarkılı gençliktir
bazı dönemlerde tam alnından vurulur
gül yürekler göğüs-kafeste çürütülür

Gider gelir bir umut ağlar gecede...

Umutlar kavgalarda omuz omuzadır
durmadan gerilir bir çelik şarkı teli
durmadan şafağın vaktine saat kurulur

Gider gelir bir şarkı ağlar gecede...

Sevgi bazı düzenlerde
bir yaralı kekliktir
uçar iken kanadından vurulur

Gider gelir bir yürek ağlar gecede...

Durmadan şafağın vaktinde saat kurulur
hiç kuşkun olmasın kınalı keklik
hiç kuşkun olmasın yaralı gençlik

Her şeyin hesabı bir gün sorulur...


Fikret Demirağ

Kızım Ürkek, İçli Bir Kuştur

Kızım Uzay'a


Bu buz, bu cam, bu beton doğa
hem isterim, hem istemem dokunsun sana
bu yapay, bu soğuk, bu ölü doğa

Hem isterim, hem istemem kaplasın seni
bu kirli, bu çarpık kent uğultusu
hem isterim, hem istemem kaplasın seni

Hayat bağışlamaz bir kaplandır, kapmasın seni,
bu çılgın, acımasız düzen rüzgarı
çılgın bir kaplandır, kapmasın seni

Bir parçan yıldızlar çağında olacaktır,
kaçınılmazsın atom, bilgisayar çağına,
isterim bir parçan da kalsın doğaya·

Bu buz, bu demir, bu beton doğa
hem isterim, hem istemem dokunsun sana
bu taşıl, bu yapay, bu ölü doğa


Fikret Demirağ
Dinle Şarkımı

Gündelik

Kapalısın
kendi dört duvarında
gündüz -biraz sınırsız-
gece -evde odada-

seni kim örseliyor
kendinden başka
yürü yollardan yorgun
avut ama avunma

yaşa tarifelerde
etiket fiyat ve zam
gülümse katlan hoş gör
yüreğin burkulduğu zaman


Eray Canberk
Yüreğin Burkulduğu Zaman

8 Mart 2018 Perşembe

Bursa Deniz Değildir

Ve ulu çınarlar gölgesinde gururlu bir aşk
Büyüdü eski zamanlar kadar
Söyler bir özge yoksulluğu yalnızlıkta şimdi
Dallara kanat çırpan kumrular konar

Ne büyük ne sonsuz bir akşam vakti
Yeşil yollar yeşil türbe gazinolar
Kim kime bakınca tutkun olmazki
Romans'da demlenen bir çay kadar

Susardı bir dalgın ova varlığından habersiz
Kendisini bir masalda unutarak bakardı
Usul usul düşerken ağaçlara sonbahar

Gökyüzü hiçbir zaman öyle güzel öyle cömert olmadı
Uzanırken çırılçıplak kollarına Bursa'nın
Ki o yüzden mavinin mutluluk kaldı adı


Halil Uysal
Yersu

Acılı Türkü

Dalı neden böyle acımasızca
Kırdı basa basa meyvaları
Neden masmavi denizde akşam
Çeviriyor yırta yırta sayfaları

Kapkara gökler altında içimizin
Yığın yığın dumanları tütüyor
Soğuk karanlıklara kapatılıyor
Gönlümüzün ışıl ışıl suları
Şimdi her bakışında insanı korkuyla
Yontuya döndürenler egemen
Şimdi geçemezsin ıssız denizlerden
Şimdi melek yüzlerinin altında
Yılan yumurtaları kaynaşıyor

Dalı neden böyle acımasızca
Kırdı basa basa meyvaları
Neden incecik derelerde sular
Yalnızlığa sürüklüyor akşamları


Afşar Timuçin
Savaşçı Türküleri

Çocuğun Övgüsü

Islanıyor yaprakları güllerin
Çözülmez gibi duran sis altında
Sen bu gülleri bilirsin
(Düşler gibi işlemiş çocukluğuna)

Güzlerde ıslanan denizleri bilirsin
Sen her şeyde varsın çocuksun çünkü
Dünyada güneşsin ilk günden beri
Resimlerde aysın aydedesin
(Bir gün alıp gitmiştin geceyi)

Daha o gün gördüm bütün kavgayı
Gülüp geçtin (Savaşmaktır gülmek
Çünkü sen de savaşçısın
Çocuk olmak kolay mı)

Umudun en yalını en doğrusu
Senden öğrenildi her çağda
Var olan bütün sularda anlamsın
(Belki biraz kuşkusun akşamlarda)
Denizlerde gemisin denizsin hiç bitmeyen
Güllerde pembeliksin morluksun zambaklarda


Afşar Timuçin
Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz

7 Mart 2018 Çarşamba

Kaçak

Işıkları bir yakıp söndürme Kaptan beni korkutamazsın
Beni kimse korkutamaz artık durduramaz bu yerlerde
Çünkü aklıma koydum, çünkü kaçacağım

Karanlık kişiler yolları tutmuş sürekli bekliyorlar
Yakalasalar bir yengeç kollarıyla-hesap tamam
Ola ki birşeyler yapmadım birşeyler beklemedim onlardan
Kendimce yaşamak istedim salt-bırakmadılar.

Mutluluk yalanlarına inanmadımsa
Neden suçlarlar beni sorumlu kendileri aslında.

Sen de gezemeden sokaklarda sere serpe
Yedi rengin yokluğunda evden hiç çıkmasan
Sesli düşünürken kırılsa ortasından kalemin.
Kendini dinleyip dinleyip de kahretsen herşeye
Bu çıldırtıcı yalnızlıkta boğulduğun yetmez gibi
Kanına ekmek doğrasalar üç öğün - dediler kodularla
Böylesine kavga, böylesine insanlık, böylesine anlayış
Tasarladığım yaşantıyı tasalı sonlandırsa ilk baştan
Üstelik parsları utandıran bir bakışla Kaptan
Kasap çengelindeki ete değil sana baksalar
İşte o zaman - asıl o zaman - başlardı yıkıntın
Bunalmışlığımın nedenini anlardın.

Bu güne dek nasıl direndimse yine direnmek mümkündü ama
Ne olduysa seni gördükten sonra oldu
Anbarıyla güvertesiyle gemini gördükten sonra hem
Falımda uzun yollar çıkıyor o günden beri
Bir başka sesleniyor tuttuğum şarkılar hep
Unutmak için herşeyleri kaçıp kurtulmak için herşeylerden
Alınmış sabahların uykusuz rüyalarınca
Görmediğim ülkelerin isterik çağrısına koşuyorum şimdi.

Bırak Kaptan rahat bırak ışıklar yansın
Ben de bilmiyorum kimliğimi sorma bana
Nerede ineceğimi hele hiç
Yalan söyliyemem diyorum yorgunum diyorum sorma başka şeyler
Suçsuzum, parasızım, kaçağım bütün bildiğim bu-beni anla
Anla artık uyuyacağım yerimi göster.


Türkân İldeniz
Yeni Şiirler
1958

Mandolin

Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan
Kır kahvesinde çocuklara çalardı
Temmuz örerken evini sarmaşıkla

Çan çiçekleri göğsünde kuru kalbi
Serilince bahçeye rakı sofrası
Kucağında mandolin, mandolin ve parmakları

Ne yalnızlık kalır ne aşk
Ne gizlice bildiği av şarkıları
Ay dudağında kuruduğu zaman
Ve ne zaman görse çocukları

Serin yaz geceleri penceresinden
Balkona akınca gölgesi
Saçlarında deniz ve uçuşan şapkası
Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan

Şimdi kış ve uykusuz çocuklar
Uzak bir mandolin kulaklarında kalan


Ergin Günçe
Gencölmek

Evde Kalmış Kızların Masalı

I.

Sonraya bırakılmış güzel günler varken
İçlerinde mavi bir çocuk da vardı

Zaman mor atlarıyla eriklere başı değerek geçer
İçlerinde sinsi bir kedi vardı gülerken

Durgun günler saçlarını aka boyuyor
Kaç yıldır bilirim çil bir horoz taşırlar gözlerinde

Çocuklara söğüt düdükleri dağıtırken iyi bilinen mayıs
Bir ses uyur kulaklarında elmalar çürüten


II.

Bir gün sen çiçek açmış limon ağacı
Onlar üzülür açıp yüreğini gösterirsen

Bir horoz, bir kedi, bir ev birikir içlerinde her yaz
Her yaz: bir buğdayla başlayıp bir yağmurla biten


III.

Bizim oralara da uğrarsa o gün ölüm
Açarlar o üç kız pencereyi

Yüzlerinde ince bir gülümseme
Limon çiçeklerine eğilir gibi


Ergin Günçe
Gencölmek

6 Mart 2018 Salı

Görüşme Yeri

I.

Ve nasıl dalıyor insan konuştukça
Sanki bir balıkçı kahvesindeyiz
Mavisine ağlar gerili
Deniz az uzağımızda
Bir kızın dudağında
Bir günaydın güzelliğinde
Yorgun kayıklar duruyor
Kimi karaya çekili kıyıda
Kimi salınıyor sularda
Ve masamızda Paşababçe'li bardaklarda
Antalya'lı bir dallı çay
Şimdi ne yana koysak akşam oluyor
Ve birazdan dostun omuzunda
Son derece yaralı bir üveyk gibi
Göğsünün üstünde kurşun güzeli bir karanfille
Gelip konacak masamıza soluk soluğa
İspanya içsavaşından kalma
Kırmızılar sultanı, bir bardak şarabı
Ve bekliyoruz
Frederico Garcia Lorca'yı


II.

Nereden oluyor bu sıtma sarısı
Bu kirli tavan, taş duvarlar
Yani uçurduğumuz bir güvercin miydi
Nerde deminki o havalar

Ve parıldıyan bir bıçak gibi karanlıkta
Saplanıyor akla, ortaçağlı pırangalar
Çıkarılıp hangi küflü sandıktan
Vuruluyor aklın ışığına
Yüreğin sevgisine
Ve omza vuran bir el
Ayırıyor insanı
Bir cigara içimlik düşlerinden
Ekmekte, tuzda kömürde gördüğümüz
Uğrunda burada olduğumuz o el
Gösterip bilinçsizliğin karanlığında
Kim kimden yana tanımazlığını
Buz ediyor şimdi bir yaz göğünde
Bir gülün, bir güle değen sıcaklığını


Metin Demirtaş
1968

Yak Bir Cigara

Yürüsek bulur muyuz o havaları
Alkol almış, az üzgün
Bir sevdanın ilk günlerinde
Ürkütülmüş yalnızlığıyla güvercinlerin
Dağılan bir akşamın serinliğine

Kararsız nereye dursa şimdi
Hüzne eğik dallar
Mutluluklar ya bilinmez şimdi
Öğretir sonra gelen acılar

Ne zaman geçsek o köprülerden
Bir ufak rakı dönüşü köprülerden
Abanmış korkuluklara
Mırıldanırken o şiiri
"Sous le Pont Mirabeau coule le Seine"
Dalıp gitmiş akan sularla sevdalara
Hey Apollinaire
Yak bir cigara


Metin Demirtaş
Görüşme Yeri
1965

Ağıt

Bu toprakta kalır adın
Tohumların arasında
Yeşilinde tarlaların
Başakların sarısında

Yıllar geçse de aradan
Kopar gelir ırmaklardan
Işır yine kurşunlanan
Dostlarının yarasında

Günü gelir dağa çıkar
Yıldızlardan şiir çeker
Kanımızı siler yıkar
Suların en durusunda

Bir annedir bir kardeştir
Ovalarda bir ateştir
Sırasında hayat verir
Ölüm saçar sırasında

Bayrak olur bize yarın
Rüzgarıyla ilkbaharın
Dalgalanır genç kızların
Gözlerinin karasında


Ülkü Tamer
Sıragöller

5 Mart 2018 Pazartesi

Ben Sana Teşekkür Ederim

Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
Serinlik vurdun korulara, canlandı serçelerim;
Sen mavi bir tilkiydin, binmiştim mavi ata,
Ben belki dün ölmüştüm, bekli de geçen hafta.

Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.


Ülkü Tamer
Soğuk Otların Altında

Konuşma

- Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
Üstelik gece imiş ses gelmiyor kümesten;
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

İyi nişan alırdı kendini asan zenci,
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
- Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.


Ülkü Tamer
Soğuk Otların Altında

Güz Çizgisi

Nasıl sevişiyorlar öyle uzun
Yenilmeden bütün bir güzle
Nasıl öpüşüyorlar soluksuz
Temmuzun dudaklarıyla Eylülde

Deniz kıyıları ıssız yaz sinemaları
Seslerinin üzerine konan serçe
Gene konar mı sonradan
Güz anılara doğru çekilmişse

Güze çekilmişse ve kumsalda
İz bırakmamışsa gittiği yönden
Aşk yeter pusula mı
Anıların yitik yolunu gösteren


Ergin Sander
Varlık Şiirleri Antolojisi