Şiir, Sadece: 2018-12-02

8 Aralık 2018 Cumartesi

Bir İhtiyar

Gidiyorlar!
Atları, terkileri,
Göğüslerinde gümüş köstekleri yoktur.
Gidiyorlar!
Baş açık, yalın ayak, ardı arkasına
Ümitten gayri ekmekleri yoktur
Sen
Vermişsin de sırtını meşeye
Koca ihtiyar!
Yolların, yolcuların
Akşamla değişen şeylerin haricindesin.
Hatıralarınla yaşıyorsun:
İşte yine
Getirdiler bohçasını önüne
İşliği, çakmağı, tabakası
Çorabı, çakısı, ayakkabısı
Ve Zonguldak treni,
Zonguldak madeni, kömür havzası,
Çakmağı, işliği, ayakkabısı.
Ötede insanlar gidiyorlar.
İşte yine getirdiler bohçasını önüne:
Sarsan bir cigara daha
Vursalar orta telden Emrah'ı
Yüreğin tutar mı söylemeğe
Başa gelen halleri?
Bir buçuk ay gezdin dağları
Avutmadı gönlünü
Toprak kokusu, kekik kokusu, çiğdem, çiçekler.
Keklikler konardı
Bir o taşa bir bu taşa
Ha deyip de çekemedim tetiği.

Kınasını oynatamadığın
Düğününde oynayamadığın
Körpe kuzu düştü yadına,
İndin bahçeye:
Dayadın sırtını duta.
Domatesler kızarmıştı,
Yılı değildi bal armudunun,
Adam boyunu geçmemişti tınaz
Sonra malum...

Şimdi toprağa bakamıyorsun.
Çifte salsan kara öküzü
Gözlerine bakamıyorsun.
Bütün gözler onun gözleri
Bütün çalışanların emeği,
Onun emeği,
Sonra malum...
Zonguldak treni
Kömür dağları, kömür madeni
İnsanlar gidiyorlar
Gurbete,
Şehire,
Kara,
Sen bir efkar gelmiş de ağlıyorsun.


Enver Gökçe
Söz, 1946

7 Aralık 2018 Cuma

Yar Yüreğim Yar Gör ki Neler Var

Yar yüreğim yar gör ki neler var
Bu halk içinde bize güler var

Ko gülen gülsün Hak bizim olsun
Gaafil ne bilsin Hakk’ı sever var

Bu yol uzaktır menzili çoktur
Geçidi yoktur derin sular var

Girdik bu yola aşk ile bile
Gurbetlik ile bizi salar var

Her kim merdâne gelsin meydana
Kalmasın cana kimde hüner var

Yunus sen bunda meydan isteme
Meydan içinde merdâneler var


Yunus Emre

Aşk ile Gelen Erenler İçer Ağuyu Nûş Eder

Aşk ile gelen erenler içer ağuyu nûş eder
Topuğa çıkmayan sular deniz ile savaş eder

Biz bu yoldan üşenmedik erenlerden usanmadık
Kimseyi yavuz sanmadık her ne eder kolmaş eder

Kolmaşa verdik sözünü söz ile döktük yüzünü
Yaban canavları gibi bilenler ondan şeş eder

Bu sohbete gelmeyenler Hak nefesi olmayanlar
Sürün onu bundan gitsin durur ise çok iş eder

Câhildir mâ’nîden almaz oturur karârı gelmez
Öleceğini hiç sanmaz yüz bin yıllık teşviş eder

Dağ ne kadar yüksek olsa yol onun üstünden aşar
Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterdi vu hoş eder


Yunus Emre

Kirtim Kirt

Can yoktu ki sevdalara düşe,
Kurt yoktu ki kızıl kana üşe
Yoktum ki yol geçe
Yoktun ki haber ulaşa
Gül yoktu ki, dal yoktu ki...

Ve döne döne ateş
Döne döne madde
Gökler yarıla dürüle
Dağlar savrula devrile,
Kırıla döküle yıldız
Sular evrile çevrile
Döğüşe döğüşe madde
Değişe tokuşa madde

Öyle bir vakte erdi ki devran
Döne döne esir
Döne döne gaz
Döne döne atom
Döne döne madde
Döğüşe çekişe madde
Vuruşa vuruşa madde
Ve zaman değişe değişe
Yosun titreşe, yeşilleşe
Işık dura değişe
Öyle bir vakte erdi ki devran
Ha dedi kırdı zincirini
İçerdeki adam
Demir bağrışa bağrışa
Zindan çağrışa çağrışa
Şöyle buyurdu ki Yusuf
Dört kitaptan daha büyük:

"Demek bu hayat,
Önce sana bana yük
Demek su kimin
Toprak kiminse
Motor, elektrik ve ışık kiminse
Demek sultan odur.
Demek insan bölük bölük.
Yaşıyorsan ölüyorsun demek.
Nasıl yaşıyorsan
Öyle düşünüyorsun demek
Demek insan
En yüce mertebede hayvandır
Yeni anladım
Alet kullanan ve yapan.
Tilki tarlayı masallarda sürer,
Manyetoyu çeviremez tavşan.
Devril başımdaki kader
Dökül dilimdeki yalan
Tutuş beynimdeki kibrit
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt"

Bir yandan demirciler
Demir döğer denge denk
Bir yandan boyacılar
Boya vurur renge renk
Bir yanda
Kurtuluş savaşları
Bir yanda esaret
Bir yanda termonükleer çağ
Bir yanda balistik şirret

Evvel madde
Ahir fikir
Dolan göğümdeki hava
Salın yanımdaki fakir
Salın proletarya
Geber başımdaki bit
Kirtirn kirt
Kirtirn de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı


Kirtim kirt: Dokuma tezgahlarının çalışırken çıkardıkları ses.

6 Aralık 2018 Perşembe

Eğer Dilim Bende İse Kimse Bana Nesne Demez

Eğer dilim bende ise kimse bana nesne demez
Gönlüm ger revanda ise âlemde karâr eylemez

Eğer gözüm bakar ise baktığına akar ise
Gördüğün benim der ise oda düşer âr eylemez

Eğer aklı başta ise gönlü de ol tuşta ise
İkisi bir işte ise düşman bana kâr eylemez

Düşman benim nefsimdürür var tama’la hırsımdurur
Tama’ ile hırsa uyan gönüllerde yer eylemez

Gönüllerde yer eylemek Muhammed’e gelmişdürür
Müstafâ’ya ümmet olan tamuda karâr eylemez

Oldur bu işleri düzen cümle nakışları yazan
Can gövdeden gidiceğiz ye niçin diller söylemez

Öldüren ol dirgören ol Yunus imdi Hakk ile ol
Hak’tan artık hiç kimsene yok nesneyi var eylemez


Yunus Emre

Aşk Erine Dünyâda Ne Harir ü Ne Palas

Aşk erine dünyâda ne harir ü ne palas
Zira kim gönlü onun kibr ile tutmadı pas

İş amel ile biter lâyık olursa yeter
Gerekse uryan yürü gerek ise giy atlas

Diler isen eresin ferâgat menziline
Var kanâat dârında nefsi boğazından as

Nefs-i cüz’î varlığın akl-ı küll’e ulaştır
Varlığın yoğa değşir kalmasın sende heves

Bu kamu tâatların başı miskinlik imiş
Gel imdi miskin Yunus tama’ın yayını yas


Yunus Emre

Bu Balaban'ın Dünyadan Göçtüğüdür

Aklı karalı seçilirken su,
Aklı karalı seçilirken ova,
Aklı karalı seçilirken dağ
Çakal, kurt, kuş, yılan ve tosbağa
Ve ışırken ıpıl ıpıl üzümler
Işırken orman
Yusuf kuytuda otururdu
Gözünü kekitmeden
Elinde filinta tüfek...
Karşıdan gelirdi Balaban
Ak yelek, gümüş köstek
Atı zorlayı zorlayı.
Yusuf bağırttı barutu
Yalağın kenarından:
"Al" dedi "lan"
Düştü Balaban
Kanı şorlayı şorlayı
.................................


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı

5 Aralık 2018 Çarşamba

Şükür Hakk’a Kim Dost Bize Ayıttı Dost Yüzüne Bak

Şükür Hakk’a kim dost bize ayıttı dost yüzüne bak
Açtım ben de gönlüm gözüm sultânımı gördüm mutlak

Çünkü gördüm ben Hakk’ımı Hakk ile oldum (ben) biliş
Her nereye baktım ise hep görünendir cümle Hak

Açık duvacık kapısı dostları için ol Hakk’ın
Dostu olmak diler isen dostlardan oku bir sebak

Hicaptasın bugün seni göstermezler belli sana
Hicap dediğimi anla dünyalıktır gözden bırak

Sen seni bilemeyince eren nazar kılmayınca
Senliğini ara yerden gidermezsen oldu tuzak

Yedi deniz ü dört ırmak seni mısmıl eylemeye
Çünkü işin ol Hakk ile olmadısa kaldın ırak

Evliyâdır Hak kapısı Yunus’durur kapucusu
Aşk ile geldi bu yola aşkı edindi hem durak


Yunus Emre

Ma’nî Evine Daldık Vücud Seyrini Kıldık

Ma’nî evine daldık vücud seyrini kıldık
İki cihan seyrini cümle vücudda bulduk

Bu çizginen gökleri tahtes - serâ yerleri
Yetmiş bin hicapları cümle vücudda bulduk

Yedi yer yedi göğü dağları denizleri
Uçmak ile tamuyu cümle vücudda bulduk

Gece ile gündüzü gökte yedi yıldızı
Levhte yazılı sözü cümle vücudda bulduk

Mûsî ağdığı Tûr’u yoksa Beytül - Ma’mûr’u
İsrâfil çalan sûru cümle vücudda bulduk

Tevrât ile İncil’i Furkan ile Zebur’u
Bunlardaki beyânı cümle vücudda bulduk

Yunus’un sözleri hak cümlemiz dedik saddak
Nerd’ istersen orda Hak cümle vücudda bulduk


Yunus Emre

Uy Kirpi Kız Kirpi

Kırmızı parıltılı ve narin
Bir kiraz dalı
Irgalandı
Has bahçenin içinde
Döktü çiçeğini bir bir
Ve gazaba geldi
Eğinli Bekir:
"Yıkılsın İstanbul," dedi
"Yıkılsın İzmir
Lan hani benim ekmeğim,
Bu ne bok kader
Toprağım yok, tarlam yok.
Ne kadar
Toprak var dünyada oysa
Ömrübillah herkese yeter"

Irmağın üstünden
Bir sürü geçti allı pullu
Herhal meri keklik
Gider öyle gider.
Havada bulut
Havada alaca karga
Karganın ağzı var dili yok
Bekir'in arkası yok.
Dedi karga: yok
Ahmed'in de yok.
Demiri eriten kömür
Yiğidi eriten kahır
Ölem desen ölemezsin ki
Dünya dediğin de ne ki
Bir alabalçık sökemezsin ki
Dünyanın halısı kilimi çok

Bekir'in tarlası yok
Bir kirpi açıldı dikeninden
Gelincik yüzlü!
Uy kirpi kız kirpi
Bekir'in tarlası yok
Dedi kirpi: yok
Mehmed'in de yok.
Munzur'un başı kar ile duman
Bu belalı başınan
Kime gidem yavri
Avuçta yok elde yok
Bir çekirge atladı
Eğri bacağıynan
Çekirgenin ağzı var dili yok
Bekir'in tarlası yok
Dedi çekirge: yok
Zeyneb'in de yok.


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı

4 Aralık 2018 Salı

Ger Uluya Vardın İse Sûret Nakşı Ne’ndir Senin

Ger uluya vardın ise sûret nakşı ne’ndir senin
Ma’nîye yol buldun ise işbu dünyâ ne’ndir senin

Sen dünyânın terkin urgıl gelip aşk oduna girgil
İlerki menzile ergil geri kalmak ne’ndir senin

Bu vücûdun sermâyesi od u su vu toprak değil
Her biri aslına gider gaafil olmak ne’ndir senin

Büt-hâne vu şarap-hâne mescid oldu gerçek cana
Bir pulun varmaz ziyana yalancılık ne’ndir senin

Çünkü ahrete kavisin ko bu yalancı da’vîsin
Mâl ü hazîne sevisin âşık isen ne’ndir senin

Benimdir diye derersin Hak’tan da’vî mi edersin
Pâdişah suçuna bakmaz güm-râh olmak ne’ndir senin

Dün ü gün kaygılar yersin, n’ideyim yoksulum dersin
Ol cömerttir rızkın verir kaygı yemek ne’ndir senin

Yegil yedirgil bîçâre eksilirse Tanğrı vere
Bir gün tenin yere gire geri kalan ne’ndir senin

Yunus ol aşk badyasından sen iğen esrik olmuşsun
Bî hod iken erdin Hakk’a ayık olman ne’ndir senin


Yunus Emre

N’idelim Bu Dünyâyı N’eyleyip N’itmek Gerek

N’idelim bu dünyâyı n’eyleyip n’itmek gerek
Dâima aşk eteğin komayıp tutmak gerek

Çalab’ım bu dünyayı kahır için yaratmış
Gerçeğin gelenlerin kahrını yutmak gerek

Ol yarınki yollara anda yoldaş isteyen
Bu dünyâda dostunu kılavuz tutmak gerek

Uçmak uçmak dediğin kulları yeltediğin
Uçmağın sermâyesi bir gönül etmek gerek

Erenlerin âhına dağ taş katlanamadı
Kalkanı demir ise okları atmak gerek

Yunus er nazarında tâze güller açılmış
Gerçekler bülbül ise nazarda ötmek gerek


Yunus Emre

Başlangıç

Zaman akar, zaman geçer,
Zaman zindan içinde;
Biz mapusta gürül gürül yatardık
Yılan çıyan içinde.
Getirdiler ite kaka bir yiğit,
Ayak çıplak
Ak bir mintan içinde.
Zaman zaman içinde
Işık duman içinde

Ve raviyan-ı ahbar
Ve muhaddisan-ı rüzigar
Şöyle rivayet
Ve hikayet ederler kim:
Beni adem zor bezirgan içinde
Vardı bir Balaban.


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı

3 Aralık 2018 Pazartesi

Aşksızlara Verme Öğüt Öğüdünden Alır Değil

Aşksızlara verme öğüt öğüdünden alır değil
Aşksız âdem hayvan olur hayvan öğüt bilir değil

Boz yapalak devlengice emek yeme erte gece
Onun işi göz sepektir salıp ördek alır değil

Şah balaban şahin doğan zihî övmüş onu öven
Doğan zayıf olur ise doğanlıktan kalır değil

Kara taşa su koyarsan elli yıl ıslatır isen
Heman taş gene bayağı hünerli taş olur değil

Yunus olma câhillerden ırak olma ehillerden
Câhil ne var mü’min ise câhillikten kalır değil


Yunus Emre

Eyâ Gönül Açgıl Gözün Fikrin Yavlak Uzatmagıl

Eyâ gönül açgıl gözün fikrin yavlak uzatmagıl
Bakgıl kendi dirliğine kimse aybın gözetmegil

Şöyle dirilgil halk ile ölüceğiz söyleşeler
Bâki dirlik budur canım yavuz ad ile gitmegil

Diler isen bu dünyayı âhırete değşiresin
Dün ü gün kılgıl tâati ayak uzatıp yatmagıl

Gördün ki bir derviş gelir yüz vur onun kademine
Senden Şey’ullah edince kaşın - karağın çatmagıl

Dünya çerb ü şirindürür âdem gerekir yiyesi
Kem nesneye tama’ edip köşüp köpürüp yutmagıl

Söylediğin keleciyi işittiğin gibi söyle
Kend’ özünden zireklenip birkaç söz dahı katmagıl

Nefse uyup beş parmağın birden iletme ağzına
Kes birisin ver miskine gerek ola unutmagıl

Yunus kim öldürür seni veren alır yine canı
Yarın göresin sen onu er nazarından gitmegil


Yunus Emre

Bu Yusuf'un Dünyaya Bir Hoş Geldiğidir

1.

Ay karanlık
Gecedir.
Anamdır.
Yatar Of'ınan.
Kıpır kıpır
Ağrısı şuracığında,
Karnının
En yumuşak
Yerindedir.
De gayri
Gel kan revan
Türkülerle gel,
Ağıtlarla
İnce sularla.
Yusuf kardaş,
Ak kardaş!
Bu senin
Dünyaya,
Hoş gelip
Sefalar
Getirdiğindir.


2.

Bir hışımla
Geldi geçti
Şu dağları
Deldi geçti
Kim?
Kim?
Kim?
Kim?
Kim olacak?
Yusuf
Yusuf.


3.

Bentleri
Yıktı
Su;
Kısrağa
Aştı
Aygır at.
Yaşamak
Değişti
Gün oldu.


Enver Gökçe
Yusuf ile Balaban Destanı

2 Aralık 2018 Pazar

Sanat ve Sanatçı Üzerine

Bugün şairi ve şiiri eski anlayış ve tariflerin çerçevesinden kurtar­mak zamanı gelmiştir. Bu, sanatçıyı -insanlığını inkar demek olan­ sosyal gerçeklikten tecrit edip onu "soyut boyutta" bir yaratık saymak ve sanatçının yarattığı eserleri: "Tanrısal bir ustalık", "bir ihsan", "bir Tanrı vergisi saymak", belirli bir sosyal topluluğun görüşlerini yay­maktan başka bir şey değildir.

Doğayı ve toplumu bir gerçek olarak almayan, doğa ve toplum olaylarını, insan ve akıl üstü izahlarla, mantık dışı endişelerle kavra­maya çalışan bir felsefe anlayışı sanat ve entellektüel hayatımıza adamakıllı işlemiştir. Kafaları bu pisliklerden kurtarmak ve her şeyden evvel bir insan olan, doğaya ve topluma sımsıkı bağlı bulunan sanatçı­nın sosyal varlığını ortaya koymak lazımdır.

Sanatçıyı sosyal problemlerin, halk hayatının, sosyal davaların dışında görenler, menfaatleri icabı, rahata alışık olanlardır, sosyal ge­lişmenin hızlandırılmasından korkanlardır, taşlaşmış, yosun tutmuş değerleri muhafaza etmek isteyenlerdir, hastalıklı melankoliklerdir. Oysaki hayat bütün hareketi, aktivitesi, ileri atılışlarıyle diri, canlı ve değişiktir. Hayat dinamizmine can katan, hayatı öven, kötülükleri protesto eden, insanlığımızı yükselten sanatçılardan huylananlar, on­ları fildişi kulede tutmak istiyorlarsa, korktukları içindir.

Ressam olsun, müzisyen, aktör, romancı, şair olsun, genel olarak or­taklaşa bir işçilikleri vardır. Renkle, sesle, kelimelerle, artistik-sosyal bir dünya kuruyorlar. Hayatımızı yazmış-çizmiş oluyorlar. Bizi dile geti­riyorlar, gözümüzle, hayalimizle, sinirlerimizle oynuyorlar. Bir heykele dokunmak istemişizdir, bir bakış bizi kılıç gibi bölmüştür, bir çift sözle yumrukları sıkmış veya ağlamaktan yığılıp kalmışızdır. Çırılçıplak bir bozkır manzarasında belki ölüm, belki yaşamak arzusu duymuşuzdur. Bir tablonun, bir resmin, bir şiirin, bir bestenin bize ettikleri böyle şey­lerdir. Sanatçı, yaşadıklarımızı bize yaşatıyor, düşündüklerimizi düşün­dürüyor. Sanatkar kişi, bizi, en güzel, en çirkin, en unutulmaz şekilde, en dokunaklı, en gerçek şekilde hikaye ediyor, insanoğlunun hayatı, macerası, esprisi yaşatılıyor, sanatçı yaşadığımızı doğruluyor.

İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür. Sanatçı bizi nasıl düşündürmüşse öyle yaşamıştır. Ve bizleri de o türlü bir yaşayışa ve düşünceye çağırıyor. İnsan yaşayışının mahiyeti ve sanat eserlerinin ortak özelliği budur.

İnsanoğlu ise sosyal gelişmenin çeşitli konaklarında bir başka tür­lü yaşamış, bir başka türlü düşünmüştür. Üretim araçlarının, tekno­lojinin her değişmesinde yeni bir toplum düzeni ortaya çıkmış ve bu toplum tipine uygun düşen bir düşünce tarzı oluşmuştur. Her sanat eseri devrin sosyal-ekonomik şartlarına uygun bir içerik ve estetik anlayışı yaratmıştır.

Yüzyılımızın toplum tipi bölümlü bir toplum tipidir, bağdaşık ol­mayan, sosyal grup ve zümrelerin çatışmalarının içinde geliştiği ve bu sosyal grup ve zümre çatışmalarının gittikçe keskinleştiği bir toplum ti­pidir. Bu toplumun düşünce ve eylem gerçeği, karşıtlıklar taşımaktadır. Bundan dolayı bu tip bir toplumun sanat eğilimlerinin çeşitli yönlerde dalbudak salması, mevcut sosyal-ekonomik şartların bir sonucudur.

                                                                            ***

Bugünkü genç Türk şiiri, yüzyıllardan beri sürüp gelen eski şiirimi­zin son kalıntılarıyla yan yana. Yalnız, eski şiiri safdışı ede ede gelişiyor.

Bizim, artık insana tövbe dedirten ve altı yüzyıl süren bir klasik şi­irimiz vardır. Kendi şartları içinde büyük söz üstadları da yetiştiren ve cansız, insansız ve soyut olan bu şiirimizden kurtulmak için, yüzyıllık bir fikir ve sanat yolu da zorla katedilmiştir. İdealizm ve idealizmin klasik doğu edebiyatında önemli bir unsuru olan "soyutlama"cılık, bi­zim halk edebiyatımıza ve yeni edebiyatımıza dahi adamakıllı dam­gasını vurmuştur. Tanzimattan bugüne kadar olan fikir ve sanat ha­yatımızdaki gelişmeler ve yenilikler inkar edilemez. Bununla beraber yeni bir Türk şiiri ve romanı vs. ancak demokratik cumhuriyet devri­minden sonra doğal mecrasına yönelebilmiştir. Bugün Türk şiirinde ve şairleri arasında hala eski sanat değerleriyle yetişenler, hala eskiyi terennüm edenler, hala "soylu ve seçkin" sayılan, öznel bireyci mırıltı­larla kalem oynatanlar vardır.

Bugün şiirimizde, halk davalarına karışan, sosyal hayata saçının her teliyle bağlı olan sanatçılarımız vardır.

Bugün şiirimizde, eski söyleyişi, eski dünya görüşünü atan, hayata bilfiil katılan sanatçılarımız, hümanist kültürü, insanlığın daha iyi bir geleceğe olan inancını haykıran şairlerimiz vardır.

Bugün hala fikir ve sanat hayatımızda önemli mevkileri ve imkanları olan sosyal mürteciler ve sahte sanatçılar vardır.

Fakat her şeye rağmen genç Türk şairleri devrimci bir sanat anla­yışına varmışlardır. Şiir gökten yere inmiş, sokağa, "meydan"a çıkmış­tır. Günlük hayat, somut olan hayat, sosyal hayat, ızdırap hayatı, ümit bağlanan şeylerin hayatı, genç şairlerimizin yeni ilham kaynaklarıdır. Genç şairlerimizin çoğu, halkçı, demokratik bir içerikle beraber, yeni bir estetik de kurmuşlardı. Eski edebiyatımızın laf cambazlığı, eski dilimizin mollalığı, eski estetiğin şarklılığı yıkılmıştır.

Eski şiirin son kalıntıları tasfiye edilen söz alanında söyleyecek tek beyitleri kalmıyor. Bugünün şairleri hayat örsünde döğüle döğüle, pişe pişe günlük bireysel eğilimlerden de kurtulacaklar ve sanatımız daha yüksek ulusal ve hümanist bir karakter alacaktır.

Bu fikir ve eylem yüzyılında, sosyal ilerlemenin, insanlığın mut­luluğu yollarında; insanın birey olarak ödevi ne ise, sosyal topluluk­ların, örgütlerin, politikacıların ödevleri ne ise, sanatçının da ödevi odur: Sosyal gelişmeyi hızlandırmak, köhnemiş gerçekleri değiştir­mek, insanın insanca yaşamasını sağlayarak, şartları hazırlamak ve sosyal görevde bilfiil vazife almak, hayata bilfiil katılmak.
Hayatımızın ve aşkımızın şarkısını söyleyen şair, hakkımızı koru­yan şair, ulusumuzdan yana olan şair, hümanist şair, barışçı şair, biz­leri birbirimize sevdiren şair, kötülüklerin yok edilmesi için savaşan şair; meydan senindir.

Sanatın ve düşüncen gerçek olsun.


Enver Gökçe
Yeryüzü, Sayı 3, 15 Kasım 1951