Şiir, Sadece: 2018-02-18

24 Şubat 2018 Cumartesi

Sesini Dokuyan Ezgi'den...

I / ... Sözlerinin Yalınlığı


İlkin gözlerin geliyor, sözlerinin yalınlığı
kuşatıyor içimi ve bir kitaplığın raflarına
çarpan, yankıyan gülüşün koşuyor yanıma o an
nazlı, usul ellerin kıvrak sokuluyorsun bana
dolgun buğday başaklarında sesini bulan bir
ezgi gibiyim, yanındayım, dokunuyorum kumaşına.

Sözlerin yumuşak, ki sevecen sokuluyorsun bana
kıvırcık soluyuşunla, okşayan sardunya katmeri
duruşunla akıyorsun derin yüreğimin ırmaklarına.



II / ... Tenine Yakın


Nasıl da bir açılış içindeyim, tenine yakın
öyle seyrek dokunsam sıkı dokunsam da yine
dudaklarımda sözcükler, açıp gözkapaklarımı
kapayarak koklasam, ah endamlı haykırışlarla
dokuyorsun gökyüzümü, sesin sesime karılıyor
göğsüm mayalanıyor ay göğsünün sardunyasına

Has dokuyorsun ki içimi, bir dokumacının eli
oluyor senin ellerin ve dokularını bir iplik
yumağından sağılarak geçiyor sesinin yanına.


Tekin Sönmez
Ferhat'ım Şirin'imi...

Çakmaktaşı Kav Kıvılcım

Doğudan -ta uçtan-
batıya doğru ağaçlar altından
geçtim
kıyıyı güzelledim

Ya evler denize vurgun
ya deniz evlere aşık
öyle iç içe ve aydınlık
ki bir günü sağıyorlar gökinekten

Güneye doğru
ve hep uzaklaşarak denizden
çıvıp gittikçe zeytinlikler
deniz rengini döker
gök bulutunu

sürgünde ilk günün akşamına doğru

Eşim ve çocuklarım alıştığımız yerde
bahçemizde üzgün çiçek.
Ne ki elde avuçta
ucun ucun tükenecek

ucun ucun tükenecek günler de
tam yeni yeni dostlar edinirken
örneğin: Öğretmen Şevket
ince duyarlı ve devrimci
indirir gibi ak bir gemiyi denizlere
tam indirmişken içime yelkenini

hadi başka yere

Biliyorum
şimdi sırası değil bunların
çakmaktaşı kav ve kıvılcım
gibi sürüyorken yüreğimin üçlüsü
sırası değil
bir bozgunmuşçasına düşünmek sürgünü

Uslu mavi bir denizi
nasıl devindirirse denizaltı
öyle
alttan ve gitgide çoğalarak
başlıyor yüreğimde kabartı


Ruşen Hakkı

23 Şubat 2018 Cuma

Cezayir Ağacı

Sevgilim Cezayir beyaz bir duvar
Bir yanı akdeniz öbür yanı nar

Senin nar ağacın
benim denizim
ve duvar

Bir yasemin senin gibi Cezayir
Ve de zakkum gibi zehir

Aures'ten rüzgar
senin kokunu
bana getirir

Bütün gece Kablylie berberileri
Hurma dallarından denize geçti

Ama nice yıllar
göremedim bile
senin düşlerini

Kurşun kanatlarıyla tarihin
Derin ovasına uçuyor Konstantin

Ve göğsümü bir zeytin
dalıyla okşayan
yüreğin

Bu şiiri sevgilime adadım
Hadj Ali, Benzine ve öteki dostlarım

Kanlı bir gül çizgisiyle
ayrılırken haziran
ve kasım

Mor perdeleriyle Otel Aletti
Bir ateş ağacı gibi yandı gitti

Sevgilim
ayrılık
canıma yetti


Onat Kutlar
Pera'lı Bir Aşk İçin Divan

Kar Altında Kasımpatılar

Kar yağıyor kente
Ve üstüne ölülerimizin
Gelinlikler örneği beyaz yumuşak
Giydiğimiz soğuk ölüm giysisi
Üzgünsün üşümüşsün
Oysa ölüler üşümez ki

Öylesine karanlık ki gece
Kaybedebiliriz birbirimizi
Ansızın bastıran bu tipiden sonra
Çöktü üstümüze bir yoğun sis
Bırakma ellerimi tutan bana
Kapanıyor karda ayak izlerimiz

Erken gelen bir kış bu eylülde
Yaşadığımız yaralı bir güz
Sevgisiz bir çağı geçiyoruz
Tomurcuk yüklüydü körpecik dalları
Kar altında kaldı kasımpatıları
Doğal değil ölümümüz


Bedrettin Aykın
Eksik Bir Gökyüzü

Aşktır Geride Kalan

İnkar etmem aşkı
Ağzı bir elma tadı ağzımda

Sevdiği oyuncaklar
En güzeli mızıka

Derken geçer gider birdenbire
Güzelim yaz

Eylülle hüzün
Türkülerde yağmur

Uykusuz geceler ki
Çoktaaan unutulmuştur

Severdi her şeyi
Yollar uzun yürüse

Küçük çakıl taşları, birkaç sümüklüböcek
Bir serçe


Ali Püsküllüoğlu
Unutma Onları

22 Şubat 2018 Perşembe

Kar kar

Yağar kar
Ayak izlerimize ve geceye.
(En güzel beyazlıktır o, akşamları)
Kar yağar
Uzun, ince, çıplak bir kavağa
Ve ayak izlerine ikimizin.

Kar yağar
Şimdi soğuk hem yine soğuk
Yağar kar
Düşer ardımıza
Onun ölgün sessizliği.
Yağar kar

Kar yağar
Yağar Kar
Kar yağar hiç durmadan
Taaa kalbimize!

Dünyanın bütün garlarına
Yağar kar şimdi!

Keskin bir çığlık gibi yağar kar
Kar yağar
Yağar kar
Kar yağar!


Ali Püsküllüoğlu
Unutma Onları

Uzun Atlar Denizi

o zaman çarşılarımızı suladık
atları seyre gittik ikindilerde
çok sıcaktı terden bunalıyorduk
küçük tayın ağzı süt kokuyordu
çünkü sevdiğimizi söylemiştik

hiç böyle at görmemiştik
üstüne adam binemiyordu kahkahkah
çarşı esnafı soytarı olmuştu
- derken bütün atlar yatakta -
belediye başkanı sarhoştu

çok gülen ağızlar hep atlara
unutmuştuk kocaman ellerimizi
ne denli sıcaktı öyle o gün
ne de çok istemiştik denizi
- durmadan atlar çıktı karşımıza -

hiçbirinde yüzemiyorduk
kalkıp çarşıya indik gene
- bu ne biçim at, dedik, kahkahkah
kaldırımlara doldurduk sandalye
suladık çarşılarımızı oturduk


Ali Püsküllüoğlu
Uzun Atlar Denizi

Ülke

Eksik bir yaşama bu, -bir yanı çökük hem-
gece yarıları, pis, daracık sokaklar, sigara dumanlı inler;
evet, herşey ellerim bile; içki bardakları, kahkahalar,
bir gözü bende bir sarışın, cam çiziği bir keder-

Çünkü bu, en eski; bir ülke hem, en eski;
eskimek, odalarda. -çünkü bıkmak. sevilenlerden?
bir çağı çünkülemek -en eski- bir acıyla
bir kaçmayı, bir çirkinliği, bir yıkıntıyı-
bir silahı kuşanmak o ülkede.


Ali Püsküllüoğlu
Uzun Atlar Denizi

21 Şubat 2018 Çarşamba

Ozanın Gözü

Ne zaman titreşen küçük bir alev görsem
anımsarım Devrim Müzesi'ni Sofya'nın,
Sofya'da Devrim Müzesi'nde
bakmaktadır bir camın ardından
Geo Milev'in gözü dünyaya.
Koskoca bir tarihi aydınlatır
o gözdeki küçücük alev,
titreşip durmuştur yıllarca
bir çukurun dibinde
ha söndü ha sönecek.
Görürüm yenik düşenleri aydınlığa,
görürüm boğmak isteyen
kanlı ellerini kıyıcıların,
ve sırtımı ürpertir
bir alevin direnmesi
yıllarca toprak altında.

İşte ozan
- sökmüş ve sökecek tüm şafakların habercisi -
baktığı vakit yıllarca uzaktan
- boynu ipte
ve yanıbaşında cellat
ve dudaklarında "eylül mayısa dönüşecek" dizesi -
baktığı vakit gözlerimize
yansıtmaktadır o alevi.

Ozan öldürülse bile
öldürülemez çünkü tanıklığı
maddenin ışığıdır çünkü
ozanın gözü evrende.


Kemal Özer
Geceye Karşı Söylenmiştir

Yaşamın Bizden İstediği

Ve soyundu özel giysilerinden cellat,
elektrik telini körpe vücutlar üstünde
gezdiren o değilmiş gibi,
kıran o değilmiş gibi parmakların kemiklerini,
o değilmiş gibi bırakan al kanlar içinde,
yalıtmak için insanı onurundan
ne varsa aklın aldığı almadığı

hepsini tasarlayan o değilmiş gibi,
o değilmiş gibi buyuran ve yalanlayan,
göz yuman o değilmiş gibi bütün bunlara,
karıştı aramıza.

Otobüse biniyoruz aynı duraktan belki,
belki karşılaşıyoruz bir köşeyi dönerken,
ilerlese göz tanışıklığı biraz daha
selamlamak zorunda duyacağız kendimizi.
Ve ne kadar unutkan olursak biz
kurtulacak o kadar hesap vermekten,
huzurla bekleyecek yeni görevlerini.

Oysa titiz olmak, yaşamın bizden istediği,
hakkımız yok vazgeçmeye adaletten,
bağışlamaya hakkımız yok geçmiş günleri.
Sabrımız ne kadar yol açarsa acımaya,
ne kadar bağışlayıcı olursak bilelim ki,
o kadar elinden tutuyoruz zorbalığın,
hizmetine koşuyoruz yüreğimizi.


Kemal Özer
Sen de Katılmalısın Yaşamı Savunmaya

Amilcar Cabral İçin

23 Ocak 1973


Öldürdüler Amilcar Cabral'ı.
Bir yol, nedir ki tek başına?
Verdiği yemiş nedir ki bir ağacın?
Nedir ki bir evin kapladığı toprak?
Böyle düşünmez özgürlük savaşçıları
(Biliyordu Amilcar Cabral)
hiçbir yerinde dünyanın.

Herkese açık değilse bir yol,
esirgeniyorsa bir ağacın yemişi,
bir ev sökülüp alınmışsa sahibinden,
nerede olursak olalım
(biliyordu Amilcar Cabral)
kimse özgür değildir o ülkede

Gine, haritada küçük bir ülke,
Afrika'nın en eski insan pazarı.
Nerede olursak olalım
(biliyordu Amilcar Cabral)
bugün altın tozlarını devşirenle
dün insan alıp satanlar aynı.

Haksıza direnmek mümkün, boyun eğmemek güçlüye
doğru kavrıyorsak tarihin yazdıklarını.
Kavrıyorsa bizi, göğün altında bulunmak,
avuçlarımızın içi gibi yumuşacık.
(Biliyordu Amilcar Cabral)
ne insanlar düşünüldüğü kadar sahipsiz,
ne zafer sanıldığı kadar uzak.


Kemal Özer
Yaşadığımız Günlerin Şiirleri

20 Şubat 2018 Salı

Sürek

çözer birgün bukağılardan
atları genişliklere doğru
tutsak olanlarını kırların
şehirlerden itilmiş özsu

ağaç ağaç yürür ormanda
yaralanan derinlik
baltaların mavilediği göçebe uzay
izi sürülürcesine bir geyik

yeniden yaratılır birgün
yeni öyküler için toprak
bütün o kaçışlar dalgınlıklar
yüreğin usançlarını yaşamak

yeniden yaratılır duygu
göz göze gelişler yıpranıp unutulan
unutulan ağızları barbarların
boşlukta bir köprü kemeri kuşlardan


Kemal Özer
Tutsak Kan

Ağıt

annem mi bir kadın
geciken bir kadın geceyatısına
ölüm kendini göstereli babamın saçlarından
günübirlik bir kadın
üsküdar'la İstanbul arasında

babamdı sakalıydı babamın
bir akşam göle batırdı
çıkmamak üzere bir daha
hepsi de ekmek kokardı
sayısı unutulan parmaklarının

akşam bir attır bütün ülkelerde
serin esmer bir attır
terkisine çocukların bindiği


Kemal Özer
Gül Yordamı

Eylül Kızları

Ölüm uzak balkonundan yıldızların
Ağarırken Edirne eteklerinde
Ayışığı çizerdi eylül yüzüne
Dalgınlığı, kan tutan ince kızların

Güz yağmuru karanlık kirpiklerinde
Öpmeğe susamış haylaz oğlanlardı,
Bir esmer, gecenin utancı vardı
Kuytu gözlerinin en ıssız yerinde.

Okşadıkça toy bedenlerini rüzgar
Aşkı yada ölümü soyunurdular
Koklanmış bir karanfil yorgunluğunda.

Yüzlerinde çapkın dili alevin
Kan tutan ince kızlar aşk uykusunda
Açan üzgün ay çiçekleriydi evin.


Erdoğan Alkan
Ekuanil Çiçekleri

19 Şubat 2018 Pazartesi

Vurdum Duymazlar Ülkesi

Öldürmüşler
Kesip atmışlar dibinden
Koskoca ağacı
çaya
Ormanın gözü önünde
Tepe yaprakları
yemyeşil daha
Zifinler utansın
Morlarından
Kılını kıpırdatmayan güneş
Her yerinden atlayıp geçen
su utansın


Cengiz Bektaş
Onu Birden

Islak

Akdenize yağmur
Işık ıslak
Çınarlar sessiz ağır başlı avlu
Odalarda
Bir kilim turuncusu tutuşur


Cengiz Bektaş
Akdeniz

Bir Daha

Bir erkek eli bir dişi yüzünü çiziyor
Uzanıyor dişi Sevilere

Bir erkek eli biçim veriyor bir dişi yüzüne
-türküsünü söyler-

Uzanıyor uzanıyor dişi

Sokaklarda
Alanlarda
Odalarda odalarda

Erkek sevdiğini yaratıyor bir daha
Bir daha doğurur şimdi erkeğini dişi


Cengiz Bektaş
Akdeniz