Şiir, Sadece: 2014-03-02

8 Mart 2014 Cumartesi

Güherçile Adamları

Esmer kahramanların yanında, güherçiledeydim,
gezegenin katı kabuğunu
gübreleyen ince kar'ı kazanın yanındaydım,
ve gururla sıktım topraklı ellerini O'nun.

Dediler ki bana: "Bak kardeş, nasıl
yaşıyoruz biz,
burada Humberstone'de, Mapocho'da,
Ricaventura'da, Paloma'da,
Pan de Azucar'da, Piojillo'da. Nereye gidersen git,
anlat bu işkenceleri,
kardeş, anlat aşağıda,
Cehennem'de yaşayan kardeşini."


Pablo Neruda
La arena traicionada
Canto General 


Not: Güherçile, potasyum nitrat.

Gülüşün

İstersen yoksun bırak beni ekmekten,
yoksun bırak beni havadan, ama
yoksun bırakma beni gülüşünden.

Yoksun bırakma beni gülden,
kopardığın süsenden,
sevincinde ansızın
çağıldayan sudan,
seni apansız doğuran
gümüş dalgadan.

Savaşımım amansız, ve dönüyorum
yorgun gözlerle
ara sıra değişmeyen
görünüşüne toprağın,
fakat gülüşün vardığında,
yükseliyor göğe ve arıyor beni,
ve açıyor benim için
bütün kapılarını hayatın.

Sevgilim, bu en karanlık zamanda
yayılıyor gülüşün,
ve birden görüyorsun
kanımın püskürdüğünü
caddedeki taşlara,
gül, çünkü
ellerim için gülüşün
serin bir kılıç olacak.

Güzün denize yakın
yükseltecek gülüşün
köpükten çağlayanını,
ve güzde, sevgilim,
beklediğim çiçek gibi
arzulayacağım gülüşünü,
o mavi çiçeği,
ses veren anayurdumun gülünü.

Gecede gülüşün,
gündüzde, ayda,
gülüşün
adanın dolambaçlı sokaklarında,
gülüşün seni seven
bu hantal erkekte;
fakat açtığımda
ve kapattığımda gözlerimi,
uzaklara gittiğimde,
geri döndüğümde,
esirge benden ekmeği, havayı,
ışığı, ilkbaharı,
fakat gülüşünü asla,
yoksa ölürüm ben.


Pablo Neruda
Kaptanın Dizeleri'nden

Kuru Ağaç

Yapraksız, yemişsiz, kuru kütük; kimsin sen benim için
Ki gece gündüz çıkıp önüme

Dallarının gıcırtılı ve titreyen karanlığını uzatıyorsun
Acındırmak için kendine.

Niye acıyayım, şimdi uzaklarda bir fırtına
hazırlanıyor gelip seni topraktan sökmek için.

Devrileceksin ve ilk kez karşılaşacak gökyüzüyle
ölü ve mutlu köklerin


Sandor Wöeres
Çeviren: Ataol Behramoğlu

7 Mart 2014 Cuma

Gün Gelecek

Kurtarıcılar, bu Amerika'nın
üzerindeki şafakta, sabahın
ıssızlaştırılmış karanlığında,
halklarımın sonsuz yaprağını
sunuyorum sana ve sevinci
kavganın her bir anından.

Mavi atlılar, düşmüş
zamanın uçurumuna,
yeni dikilmiş sancakları
ışıldayan askerler,
bugünün askerleri, komünistler,
metal dalgalarının
savaşan mirasçıları.
dinle buzullar arasından doğan
sevginin sade görev-ateşiyle
yükselen sesime:
aynı toprağız biz, aynı
halkız sürgündeki,
aynı kavgadır karışlayan
Amerika'mızın belini:
Gördünüz mü
biraderin karanlık mağarasını akşamın altında?
Hükmünü verdiniz mi
Umutsuz hayatının O'nun?
Halkın
çatlamış yüreği, terkedilmiş ve batmış dibe!

Kahramanın huzurunu almış biri
sakladı onu bir mahzende, biri çaldı
kanlı hasatzamanı yemişini
ve böldü coğrafyayı,
temelini attı düşmansı sınırların,
avutulmaz, kör gölgelerin bölgelerini.

Topla ülkelerden acıların
çılgın nabızatışlarını, yalnızlıkları,
sömürülmüş tarlaların buğdayını:
bayrakların altında bir şey filizleniyor:
O eski ses bizi çağırıyor yeniden.
Minerallerin köküne dek in dibe
ve ıssız yücelerine madenlerin,
insanın dünyadaki kavgasında bir parça ol
ışığa kararlı bu elleri hor gören
işkenceye rağmen.

Savaşan ölülerin size armağanı olan
bu günü bırakmayın. Her bir başak
yeryüzüne ekilmiş tohumdan fışkırır,
ve buğday gibi birleştirir sayısızca halk
köklerini, biriktirir başakları
ve yükselir evrenin berraklığına
bu zaptedilmez fırtınada.


Pablo Neruda
Los libertadores'den
Canto General

Şimşekler

Akşamın kıpkızıl dudakları
Yerde uykuya dalıyor duman.

Yanıp kül oluyorsun türküyle
Sisten bir ağır arabada.

Gülüşün geçiyor içimden
Çatıyı yalayan alev gibi.

Kurtlar alıp götürmüş arabacını,
Gölgeni karanlıklar.

Bir şeyler kalmış ardında bak:
Unutulmuş gül de haykıracak.


Sandor Wöeres
Çeviren: Yaşar Nabi

6 Mart 2014 Perşembe

Gündelik Ağıt

Abartılmış şehvetten ve kül düşlerden
taşıyorum soluk bir kuşağı, görünür bir sonucu,
yalnız yaşayan metalik bir rüzgârı,
açlıkla giyinmiş ölümlü bir hizmetkârı,
ve ağacın altındaki serinlikte, kendi yıldız gücüyle
çiçekleri aşılayan güneşin özünde,
altın gibi derime dokunurken sevinç,
uzanıyorsun orada, ey kaplan pençeli mercan hayalet,
cenaze üzüntülerinin nedenisin sen, alazlı birleşmesin,
orada pusuda uzanıyorsun toprak için, hayatta kalıyorum
aydan mızraklarının küçük titreyişiyle.

Çünkü pencere o boş öğün dalıyor içine
kanatlarında daha fazla hava olan güzelim bir günün,
estiriyor hiddet elbiseleri yukarıya, dolduruyor düş
şapkayı havayla, alazlanıyor durmaksızın kızgın bir arı.
Şimdi, hangi beklenmemiş adım gıcırdatır yolları?
Hangi avuntusuz istasyon dumanı, hangi kristal yüz,
ve çim tohumuyla bir eski faytonun hangi sesi?
Ah, tek tek, ağlayan dalga ve dağılıp giden tuz,
ve o göksel aşkın uçup giden zamanı,
aldılar konukların yerini ve beklentideki sesi.

Geride bırakılmış mesafelerden, vefasız hakaretlerden,
gölgelerle karışmış terk edilmiş umutlardan,
öldüren şirin el uzatışlardan
ve şeffaf toplardamar günlerden ve çiçekteki heykelden,
şimdi ne kaldı geriye kıt sözcüklerimden, zayıf ürünümden?
Sarı yatağıma ve yıldızla örtünmüş özüme
kim hem yakın değil hem de uzak?
Sıçrayışın gücü, buğdaydan bir ok
sahibiyim ben, ve göğsümde bekliyor apaçık bir yay,
ve zayıf bir vuruş, sudan ve inattan,
durmaksızın çatlayan,
iliğe kadar delip geçiyor ayrılışlarımı,
söndürüyor gücümü ve arttırıyor acılarımı.


Pablo Neruda
Yeryüzünde Birinci Konaklama'dan

Yaz

Nasıl söylesem? İşte güneşin altındayım
Tam öğle vaktinde yaşamımın.
Söyleyemem, her şey pek kolay olmadı öyle,
Ama başardım işte gene de kırk yıl sonra
Bir yaz yarattım kendi içimde.

Uçsuz bucaksız bir ülke görüyorsun;
Irmağımın üzerinde, rüzgarda, bir deniz var,
Balıkların pulları bir anı gibi parıldar,
Buğdaylarını orağa gelecek kadar olgun,
Diz çöküp otlarım saman oldular.

Daldır, daldır testini sulara
Her zaman suvardın beni tertemiz kaynağından,
Soyun sen de ısın yazımda benim,
Akşama daha çok var, çok var akşama,
Kavaklara değen gökyüzü yaldızlı lacivert hala.
Bırakma sakın, bırakma, sona ermesin gün,
Ve sen de sev beni, sev beni.


György Ronay
Çeviren: Özdemir İnce

5 Mart 2014 Çarşamba

Günden Güne Matilde

Bugün senin için: uzunsun
Şili’nin bedeni gibi ve hassassın
anason çiçeği gibi,
ve her bir dalında taşıyorsun
silinmez ilkbaharımızın şahitliğini:
Bugün günlerden ne? Senin günün.
Ve yarın dündür, ellerinde
izlemez günler günleri, ve yitmez hiçbir gün:
uyurken saklarsın güneşi
toprağı ve menekşeleri
küçük gölgende.
Ve böylelikle sunarsın bana
hayatı her sabah.


Pablo Neruda
El Mar y Las Campanas'dan

Siyah Gül

Gece gibi karaydı saçları
Gözleri kömür gibi karaydı
Karaydı üzerine çullanan korku
Karaydı içine atıldığı gaz odası
Karadır öldüğü toprak.

Karadır onun suçlayan varlığı
Karadır solup gidişi bu yeryüzünde
Yüreğindeki eksikliği karadır
Karadır sonsuza dek anısı
Bak, bir gül açıyor, o da kara.


György Ronay
Çeviren: Özdemir İnce

4 Mart 2014 Salı

Güneşle Portakallar Arası

Güneşle portakallar arası
ne kadardır metre hesabı?

Alazlı yatağında uyurken
kim uyandırır güneşi?

Göksel müzikteki cırcırböceği gibi
şarkı söyler mi toprak?

Kederin geniş, melankolinin
ince olduğu doğru mudur?


Pablo Neruda
Sorular Kitabı'ndan

Geyik

Her sabah bir geyik iner dağdan
İner ve evime gelir.
Yiyecek bir şeyler ister benden.
Ellerimden yer verdiğim yiyeceği.
Bir parça ekmek koy sen de bir kıyıya
Bakarsın geyikler gelir sana da ormanlardan
Ve bir şeyler yemek isterler senin de avuçlarından.


György Ronay
Çeviren: Özdemir İnce

3 Mart 2014 Pazartesi

Güney'de Açlık

Görüyorum Lota'nın kömüründeki ağlayışı
ve hor görülmüş Şili'lilerin buruşuk gölgesinin
toprağın derinindeki acı damarı delişini,
ölüşünü görüyorum, yaşayışını, katı külde gelişini dünyaya,
eğri büğrü, yayılmış toprağa güya dünya
gelmiş sadece ve gitmiş öylece
kara toz ve alevler arasında,
ve gerçekleşen tek şey
kışın öksürükleriydi, bir sıtma ağacı yaprağının
ölü bir bıçak gibi düştüğü kara suyun içinden
çiftesiydi atın.


Pablo Neruda
América, no invoco tu nombre en vano
Canto General'den

İspanya, İspanya

İki gündür yağıyor böyle; pencereyi açar açmaz
ışıldıyor karşıdan Paris'in damları
bir bulut çörekleniyor masama
yansıyor yüzümde ıslak bir parıltı.

Evlerin üzerinden, olukların diplerinden
sırılsıklam kurumlar yakarıyor bana.
Ben ki yapışkan çamurlar, haberlerle kirlenmişim
Oturmaktayım utanç duyarak bu alacakaranlıkta.

Ey bizi kırbaçlayan kara kanatlı savaş!
dehşetin geziyor sınır boylarında
kimse ekmiyor öbür yanda, kimse biçmiyor.
Yok artık, bağlarda devşiren parmaklar da.

Yavru kuş şakımıyor, güneş yanıp tutuşmuyor -
gökyüzünde, anneler çocuksuz bundan böyle.
Yalnız senin kanlı ırmakların, İspanya
köpüre köpüre akmakta.

Yeni ordular doğacak ama, gerekirse yokluktan
çılgın kasırgalar gibi
ordular, yerin altından
yaralanmış tarlalardan.

Özgürlük! Senin geleceğine inliyor insanlık!
Bu akşam vaktinde, sana ulaştırdılar şarkılarını.
Ağır sözler ve ıslanmış bir yüzle
yoksulluğu Paris'in söyledi sana bunları.


Miklos Radnoti
Çeviren: Erdal Alova