Şiir, Sadece: 2017-09-03

9 Eylül 2017 Cumartesi

Mermer

Göz kamaştıran YUNAN
Ve ROMA yüceliği
Toza dönüşür yeryüzünde.

Alır götürür bir gün
Onları esen rüzgar

Ben kalırım:
İnsan eli değmemiş gibi hiç
Beklerim
Yaratıcı ustamı.


Stein Steinarr
Çeviren: Ata Karatay

Duydum Yaklaşıyorlardı

Duydum yaklaşıyorlardı
alaca karanlıkta beklerken
yol üstünde tozlu yolda

Adam yürüyordu atı çekerek
eli sımsıkı tutmuştu yuları
sanki yularla büyümüştü eli

Kadın sarılmıştı çocuğa
öyle soluktu ki
geceye yaldızsız geceye doğru

Dedim ki sizler tıpkı
önceki gibisiniz
yolda bu göçmenler yolunda

ama sığınacak yer neresi
nereye saklanacaksınız
umudunuzla hepimizin umuduyla?

Hiçbir şey söylemeden baktılar bana
ve sonra silinip gittiler
geceye, karanlığa ve geceye


Snorri Hjartarson
Çeviren: Talat Sait Halman

Büyük Kervan

Bir bilen yok nerde başlamış yolculuk
Kim yönetir şu koca kervanı
Katılmışız alaya tümümüz noksansız
Kimimiz isteksiz, kimimiz oyuna katılır gibi

Çeşitli yükleriyle ağır ağır ilerlemede
En aşılmaz yollarda hayal katarı
Çağ çağ sürüklene sürüklene bir gidiş bu
Ve ölüm bu uzun yolculuğun tek amacı.


Tomas Gudmundsson
Çeviren: Ata Karatay

Kara Atlar

Bir Madonna gibi temiz
Ve aydınlık yüzünde
Birdenbire şaha kalkıyor yağız atlar.

Bunları da korkmadan bağrıma basmam gerekiyor


Peter Curman
Çeviren: Lütfü Özkök

8 Eylül 2017 Cuma

Ben ve Ötekiler

Uzun süre inandım varlığına iliklerime dek
Bir noktaya varmanın, bir amaca ulaşmanın
Yalnız bana özgü bir gerçek var sandım.
Ama şimdi anlıyorum yaşamın anlamını
Başkalarına ne değin bağlı olduğumu,
Başkalarının koşullarını paylaşma zorunluğunu
Ve kimliğinin başkalarıyla birlikte doğduğunu,
İşte bundan ötürü kendimi toplum hizmetine adadım.
Ben imtiyazlı bir ülkede imtiyazlı bir vatandaşım,
Bu olağandışı ülkede olağandışı bir yaşamım var,
Konum bunlarla ilgili,
Hem İsveç'te oturup hem de pasaportumu yakmak
Ya da haritanın herhangi bir noktasına taşınmak,
Akıl karı değildir derim.
Ama bu Zenginler Kulübünde yaşadığıma tanıklık etmek
Ve televizyonda yoksul ülkelerin yoksulluğunu görmek
Acı verse de gene haklı çıkarıyor yazarlık mesleğimi.


Peter Curman
Çeviren: Lütfü Özkök

Kısa Şiirler

Kıvançla sıktım yumruğumu
Denize karşı
Bağırdım sonsuzluklara
Egemenlik ulusundur
Egemenlik denizindir

Kıyıdaki çakıl taşlarına uzandım
Verdim dudaklarımı ilk gelen dalgaya
Aktı içime hafif tuzun tadı tertemiz
Ve ılık bir ışık

Doğruldum, kahkahalar fırlattım
Dolandım kayalıklar arasında
Sıktım yumruğumu yaklaşan fırtınaya
Sudan tattım üç kez
Yekindim kalktım, deniz de kalktı benimle


Göran Sonnevi
Çeviren: Lütfü Özkök

Orhan Veli'yi Düşünüyorum

I.

Limon rengi bir gök altında kulağıma şarkılar çalındı.
İşittim kötülüğün soluk alışını
Açık arazisinde kara düşüncelerin.
İşte bugün geliyorum billurların mesafesinden
Doğunun yıldızlarını göğsünden içmek için
Ey dilinde güvercinlerin tünediği,
Yalın içkilerle kadınların sevdalısı!
Ey şiirlerindeki güzelliğin
Kelebek hafifliğini hapsetmeye çalıştığım ozan kardeş!


II.

Yurdumda kar meydanlarda ölürken
Savsaklamanın uyuşukluğu kaplar içimi.

Yurdumda çalınır o ezici, kahredici
Avrupai ölümün tekdüze oda musikisi.

Yurdumda kar, genç kızların düşleri gibi kokar
Beyaz dallar altında okurken yabancı şiirlerini.


III.

Her gece bir gündüzün içine akar,
Her tedirgin pencere bir çığlık fırlatır
Kapanırken karanlığın göğsüne.
An olur uzak ülkeler özlenir,
An olur zamanın anaforu kösnüyle içilir.
Ama bugün seni düşünüyorum ey yaşamın kırdığı ozan!


IV.

Görüyorum ölümünü herkesinkine benzeyen,
Görüyorum yalınlığını kahramanlara yaraşan,
Duruyorum bir dakika hayale dalmak için
Gök denen şu koskoca erinçin altında.


Lasse Söderberg
Çeviren: Lütfü Özkök

7 Eylül 2017 Perşembe

Fare Gibi

Bağdaş kurmuş soluk alıyorum
Mezarıma yakın.
Ha desem içindeyim,
Ha desem dışındayım,
Ha desem içindeyim.

Dışarda kar yağıyor,
Şimdiden eskimek istemiyorum.
Hiç istemiyorum.

Dışarda kar yağıyor,
Öyle şairane öyle usul usul...

Yararı dokunur mu sağlığıma
Soluk alsam daha yavaş?

Ay, ne bu rüzgar böyle!
İşte kapandı pencere birden
Bir tabutun kapağı gibi.


Sonja Akesson
Çeviren: Lütfü Özkök

Aracılık

İş eder misin kendine
Dişlerini sıkıp
Sövüp saymayı?

Yok öyle şey.

Tası toprağı toplayıp
Buralardan gitmek mi?

Yok öyle şey.

Aşka gelip savaş açmak
Tabak çanağa
Ya da yumruk atmak mermer aynalara?

Yok öyle şey.

At kendini denize
Vur usturayı damara?

Yok öyle şey.

Peki elin kalem de mi tutmaz,
Bir şiircik olsun yazamaz mısın?

Yok öyle şey.


Sonja Akesson
Çeviren: Lütfü Özkök

Başlangıcı Geri Çağırma

Geri çağırmaya heveslenme başlangıcı
Bakarsın yaklaşıverir son,
Ama son diye bir şey yok ki,
Salt geçişler var.
Işıktan karanlığa
Karanlıktan ışığa.
Bir de sen varsın büyüyen,
Hiç durmadan büyüyen.


Maria Wine
Çeviren: Lütfü Özkök

6 Eylül 2017 Çarşamba

Özleyiş

İlona,
Düşlerinde bir başkası olursun
Benden uzak, kendinden uzak.
Bir yaralı kanat mıdır kumlarda sürüklediğin
Yoksa dalgalar mı arkandan gizlice vuran?
Yolunu mu şaşırdın kardan bir dünyada
Çelikten çanı vururken sessizliğin
Bir başka balığın yuttuğu balık mısın
Karnına yavaş yavaş kayıp
Öldüresiye tıkayan
Yoksa rüzgarın o korkunç diline karşın
Taş üstünde biten çiçek misin
Yoksa kendi içine kapanan
Ve uyanışı olmayan bir düşte
Salt düşen, durmaksızın düşen
Herhangi bir özdek misin?
Kime gülüyorsun böyle
Çocuksu yüzünle çıkınca ortaya,
Kiminle savaştasın
Olgun yüzün altında?
Boynunda açan ne, bir gelincik mi,
Karışırken organlarımız birbirine
Aşkın yılan düğümüyle?


II.

Yokluğunu duyuyorum İlona, kanıyor içim,
Ey ağaç dokuları gibi sımsıkı kapalı ağız!
Ey güvercinler geçtikten sonra kalan yeldeki alev,
Ekin tarlaları gerisinde yaz sisleri gibi yiten göğüs,
Kendi yelkenlerinde boğulan gemi,
Bir dövme gibi taş üzerine kazılan anı
Sabah çiğiyle ıslanan çiçekten kirpikler,
Bir çağlayan gibi ağır ateşten şehvet,
Dil altında yas, salyada ekim,
Hiçbir zaman kuramayacağım ev, düşten dumandan bir ev,
Tüm bir kuşağın yitirildiği kandan liman,
Bilinmez kentler üzerine yayılan bakır dumanlarında
Yeni doğan ay ve kayaların profili ey İlona,
Bir yusufçuk gözünde mahvolan ey mümkün hayat.


Artur Lundkvist
Çeviren: Lütfü Özkök

Adsız

Ne güzeldi mevsimlerin buzlarda dolanışı
Ve anısı sokakta yakılan çıraların,
Yıllar geçse de içimizi ısıtır
Yelde sağa sola savrulan isleriyle.

Ara sıra önemsiz olaylara tanıktık:
Kızağımızın kırılışı bayır başında
Ya da fırıl fırıl dönüşümüz buz tutan gölde.

Clary! Senle ben ikimiz yalnızdık.
Oturmuş sahildeki karlı fundalara
İşemiştik içine, anımsıyor musun?
Kahkahalar atmıştık birbirimize bakıp.
O kış zehir gibiydi, her yerde raşitizm,
Salgın hastalıkların bini bir para.

Clary! O harika cin gibi gözlerinle sen
O kış öldün, göğsün daha kabarmamıştı.


Harry Martinson
Çeviren: Lütfü Özkök

Bilinmeyen Deniz

Bilinmeyen denizde geçen her gün
Sürükler ardından sonu gelmez yarınları.
Çoğalır duyular kendiliğinden
Çevrilir kum bugünkü cama
Kavanozun içinde sıkışıp kalınır
Tıpkı kendi içine kapanan insan gibi
Denizin sonsuzluğu benzer bir cezaevine
Gözler mavi duvarda çaresizce dolaşır.
Ölesiye kahreder uzaklık seni
Ey bu denizlerin külrengi tayfası!
İşte böyle yakınlık ve uzaklık arasında
Pusulayı şaşırır kalır kişi oğlu.
Tapınağı yıkılır, gemisi batar ...
Yarat bu yüzden kendine bir düşünce sanatı
Gelecek yıllar için çığlığını taşıyan
Dayanabilmen için o günlere dek,
Dayanabilmen için o illere dek.


Harry Martinson
Çeviren: Lütfü Özkök

5 Eylül 2017 Salı

Denize Yakın

Okyanusun gürültüleri şu anda.
Kumsallar üzerine yuvarlanmakta gülle gibi.
Geçiciliğin bayraktan denen o kişi
Bu kıyıya ulaşmış,
Bu kumlara uzanmıştı.
Yersiz yurtsuz bir kraldı o.
Salt bir gün sürdü önderliği.


Harry Martinson
Çeviren: Lütfü Özkök

Granit

Taş haline gelmiş damarlarım
Atomlarım bir kaya içine sıkıştırılmış
Kısır ve kabayım
Sıcaktım bir çağda
Donmuşum şimdi
Sertleşmişim
Hiçbir güneş eritemez beni
Hiçbir soğuk çatlatamaz
Delemezler zırhımı öyle kolay kolay
Kaldıraçlar oynatamaz beni yerimden
Kayayım ben
GRANİT.

Ama istekliyim tüm koşulara
Yeşermek dilerim ormanlar gibi
Kuzey ışıkları gibi yanmak alev alev
Ya da ateşten yazılarla ışıldamak göklerde.
Seçtiğim:
Ölü yaşam yerine
Devinmek
Zaman ve sonsuzluk arasında.

Bahar ayaklarım ucunda ağlar durur
Yusufçuk yedi saatlik mutluluğunu yaşar çevremde
Ama ben bir tek maske ile
Tüm tutkularımı yansıtabilirim:
Ağır gelen bir granit ölümünde.

Köpürürüm öfkeden
Alnım kan içinde kalmıştır
Yüreğimi altüst eder acılar
Can yakıcı bir çığlık kopar içerimden:
Bir çağda sımsıcaktım ben
Buz gibiyim şimdi
Nice isteklerle doluyum ama
Ne fayda
Kayayım
GRANİT.


Elmer Diktonius
Çeviren: Ata Karatay

Aradığın Burda Yok

Sakin ol çocuğum, yok aradığın burda
Salt gördüklerindir var olan:
Orman, sis ve rayların uzanışı,
Çam ağaçlarını örten karlar bir de.
Belki uzakta, çok uzak bir ülkede
Meltemlerin estiği masmavi bir gök vardır
Duvarlarında güller, yollarında palmiyeler
Ama hepsi bu kadar.
Arama yok burda o sıcak dudaklarınla öpeceğin şey
Bilirsin, dudaklar da zamanla soğur gider.
Yürek her şeye bedeldir deme yavrum,
Deme boşuna yaşamaktansa ölmeyi yeğ tutarım.
Ne istersin ölümden?
Bir duysaydın gövdenden yayılan o kokuyu
Anlardın yılgısını kendi kendine kıymanın.
Zorunluyuz çocuğum, zorunluyuz sevmeye
Yaşamın upuzun sayrık saatlerini
Ve özlemin kısacık yıllarını
Bir aralık çöllerin çiçeklenmesi gibi.


Par Lagerkvist
Çeviren: Lütfü Özkök

4 Eylül 2017 Pazartesi

Tape Mark

Başım omzuma bastırılmış, onların dönüşünü
seyrediyorum, güneşten otuz kez daha parlak
yavaş yavaş kımıldatıncaya kadar parmakları ve gelirken meydana
çoğunluğu şeylerin, bulutun doruğunda,
dönüyor hepsi köklerine ve çalışarak yakalamaya
giriyorlar bilinen mantar biçimine.

Saçları dudakları arasında, dönüyor hepsi köklerine,
göz kamaştıran ateş küresinde, onların dönüşünü
seyrediyorum, yavaş yavaş kımıldatıncaya kadar parmakları
ve çiçeklenmesine karşın şeylerin, giriyorlar
bilinen mantar biçimine yakalamaya
çalışarak gelirken meydana çoğunluğu şeylerin.

Göz kamaştıran ateş küresinde, onların dönüşünü
seyrediyorum varınca stratosfere gelirken meydana çoğunluğu
şeylerin, başları omuzlarına basılırmış
güneşten otuz kez daha parlak, dönüyor hepsi
köklerine, saçları dudakları arasında
giriyorlar bilenen mantar biçimine.

Kımıltısız yattılar konuşmadan, otuz kez
daha parlak güneşten, dönüyor hepsi
köklerine, başları omuzlarına bastırılmış,
giriyorlar bilinen mantar biçimine yakalamaya
çalışarak ve çiçeklenmesine karşın şeylerin
hızlıca yayılıyorlar, saçları dudakları arasında.

Gelirken meydana şeylerin çoğunluğu, göz kamaştıran
ateş küresinde, dönüyor hepsi köklerine,
hızlıca yayılıyorlar, yavaş yavaş kımıldatıncaya kadar parmakları
varınca stratosfere ve kımıltısız
yattığı zaman konuşmadan, otuz kez
daha parlak güneş yakalamaya çalışarak.

Dönüşlerini seyrediyorum, yavaş yavaş kımıldatıncaya
kadar parmakları, göz kamaştıran ateş küresinde,
dönüyor hepsi köklerine, saçları dudakları arasında
ve otuz kez daha parlak güneş
kımıltısız yattılar Konuşmadan, hızlıca
yayılıyorlar doruğu yakalamaya çalışarak.


Nanni Balestrini
Çeviren: Bedrettin Cömert

Yolculuk No. I.

Doğmakta güçlük çekti bu kez İsa.
Çocuk doğurmak kadar yorucudur tren.
Üç çocuğum ve bir oyuncak atım var.

Sayısız ayaklarımız var, öylesine üşüyoruz ki
yalan söylemek boşuna: yirmi beşime
basacağım ocak ayında, şimdi bekliyorlar beni
nasıl bir herif olduğumu anlamak zorundalar.

Kış parkında durduk, ama
delik deşik ediyor düdük sesleri
durup dinlenmeden bekleyiş sessizliğini.

İnen adamın bağıracak gücü var
(kimse çağırmadı onu) kamburu çıkmış
donuk göz bebekli patlak gözlü adamın,
söylemek, anlatmak isterdim ona
iyi geçmiş bir yolculuk öyküsünü
bir tekne öyküsünü anlatmak isterdim ona.

Şimdi bir halka yapmışız ateşin çevresinde
kağıt ateşinin ve ışıl ışıl ortalık
güzeliz hepimiz bakıştığımız zaman ve atkım
hala benim hırsızın boynunda.

Haydi, yola çıkıyoruz, yabancılar, yüzü bulunmayanlar,
kapattılar seni ve iyidir böylesi,
biri var Bologna'da bekliyor seni
tam geceyarısı gerçekleşecek
bir doğum mucizesine yürekten inanarak.

Bakıyordum
korku içinde peronlara: öldürecek beni
şimdi deli ve olanaksız elinden kurtulmam,
doğdu artık Efendimiz, önümde duruyor işte.


Elio Pagliarani
Çeviren: Özdemir İnce

Mavi Eşittir Cuma

Nasıl davranmalıyım, yenilecek mi sonunda
kara kanat, bilmeyi istedim (Almak için istenir oysa)

Şöyle dedi yıldız falcısı: (yazgı): genellikle iyi,
gerçekleşecek ve pişman olmayacaksınız, yanmasında parlak
hilal ay, çağı hesaba katarsak, azıcık bir hoşnutluk
(gün ortasında çayırda yüzmek), durumu
zorunlu kılabilir, Uranüs' ün veya uzaylardan gelen kış
kimi kız arkadaşla veya akrabayla çakışıyor, o işi yapmaktan
çekinmeyin,

ün sağlayarak ona (bahçeden makas gürültüsü)
saygınlığını azaltmak için hep yanınızda tutun nazarlığı,
oldukça tekdüze bir ay geçireceksiniz.
Akıl doktoru ise şöyle dedi: (düşle ilgili olarak):
geniş aydınlık boş sıkı koyu dolu yüksek derin
oynak murdar kımıltısız pis mi pis bulaşıcı tiksindirici
güler yüzlü gözdağı verici sınırsız ağrılı
zehirli vıcık vıcık çözük içe işleyici
dünyadır elinde bok tutan çocuk görüntüsü
suratsal yüzkızartıcı tanrısaldır dünya
kanlı keskin dölsel içi geçmiş ürkünç
savurgan baş döndürücü uydurucu değişimse!
kinci kurnaz inatçı aşık (içine kadar girerken girmeyi
bitiremediğin)

içseyrine dönmediğin sürece (bahçe kapısının sarmaşıktan güzel
bir eyer altı örtüsü var) ve
yanıtladım: ne güzel bir huzur var burda, nesneler yüzeylerini
kazıyorlar: arkama dönmek istiyordum, ama kaçmıştı ağlayarak.



Alfredo Giuliani
Çeviren: Bedrettin Cömert

Artık Yetmez

Ortalıkta suskunluk varsa,
gözler gülümseyerek bakıyorsa,
gözyaşları yüreklerden uzaksalar,
her şey tatlı, güzel, uyumluysa,
her şey görünüyorsa yerli yerinde,
o zaman böylesi mutluluktan
ne kalır bize?

Oysa ortalıkta sürüklenir durur
insanların gözyaşları, sicim gibi,
konar acımız
sonsuz çayırlarına toprağın,
dilsiz ağaçların bağrına
girer acımız,
sürükler acıyı hava ordan oraya,
dirilikten soluya soluya sessiz sedasız
beklersek zamanın sonunu.

Bugün artık yetmez .
şiirlerde anlatmak yaşamı,
almalıyız hayatı kendi ellerimize
kurmak için geleceğini dünyanın
vakit geçirmeden.


Italo Volpe
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış