Şiir, Sadece: İsveç Şiiri
İsveç Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İsveç Şiiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2017 Perşembe

Bir Heykel Olmaktan Bıktım

Bıktım artık bir heykel olmaktan
Kimsenin göremeyeceği bir hiç olmak istiyorum
Gövdeme bakan hayran hayran
İnsanlardan da bezdim artık
Hani açık ağızları, dilsiz gözleriyle
Taştan ayaklarıma sürünenlerden.
Ve adi düşünceleriyle aynalarda
İliklerime değin beni üşütenlerden.
Yüz yıllardır dinledim
Zaman denen kanlı oku,
Öldüren, öldüren, salt öldüren.
İnsanların gizlerini, kuşların gizlerini,
Mevsimlerin gizlerini durmadan dinledim.
Gizler, gizler sonu gelmeyen gizler,
Tekrarlana tekrarlana içi boşalan gizler.
Bıktım artık bir heykel olmaktan
Taş yüreğim, tulu, perişan
Hiçbir küreğin kazmakla varamayacağı
Yerin altına girip yitmek istiyorum,
Toprakla birlikte şarkı söylemek istiyorum,
Toprak yemek istiyorum,
Toprak olmak istiyorum.


Maria Wine
Çeviren: Lütfü Özkök

Yakınlarda Bir Telefon Olsaydı...

Yakınlarda bir telefon olsaydı
Hastaneye haber verirdik
Ya yetkisiz birinden öğüt ister
Ya da artık elinden bir şey gelmeyen
Bir doktora baş vururduk.
El altında bir sedyemiz olsaydı.
Belki yola çıkar otomobil beklerdik.
-Benzini bombardıman uçaklarına gitmemişse-
Ya da bir köylü arabası
-Atlarına ordu el koymamışsa-
Ya da yedek bir sedye
-Kaputtan ve değnekten-
Bir kilimcik olsun birkaç dal parçasıyla;
Gene de bir şeyler yapmak mümkündü o zaman
Ama içimizde kimsenin ne kaputu kalmış ne de kilimi

Diyelim ki sedyemizle kaputumuz var,
Tedavimiz de işe yaramış olsun.
O zaman yaralıyı yarasız yerinden tutup
-Yarasız yeri kalmışsa-
Altına ottan bir döşek yapar,
Sırtından doğrultmaya çalışırdık.
Ama madem ki yaralı sırtından ve ensesinden vurulmuş,
O zaman yan üstü yatırmaya uğraşır,
Yarasına dokunmadan taşımaya çalışırdık,
Ama mademki göğsünden de vurulmuş,
O zaman yarı yanlamasına yatırırdık,
Ama madem ki hem genişliğine hem uzunluğuna vurulmuş,

Tek çare: Bacaklarını kalçalarına dek bükmek
Ve incitmeden yavaşça taşıyabilmek,
Başı dik, bacaklar yukarda,
Tüzük gereğince,
Zaman uygun düşmese de
Durum böyle istiyordu.

Ama gel gelelim ne sedyemiz var
Ne görünürlerde bir yol
Ne otomobil, ne araba.
Ne doktora bir telefon
Ne de hastaneye.
Gaz bezleri tükenmiş
Pansumandan haberimiz yok.
Üstelik durum yüzde yüz umutsuz
Kan kaybı hesapsız
Acısı yürekler paralayıcı
Buna rağmen gene de yardıma kalksak
Mitralyözler bizi de biçecek
Parasını versek bile
Yok morfin can çekişene

Çarpış babam çarpış bir ceset uğruna
Ve gömme hukuku adına
Çürümüş organlarını
Batı kültürünün.


Karl Vennenberg
Çeviren: Lütfü Özkök

Faun

Bir hayvan ruhu var bende
O gözlerle bakarım sana.
Şunu bil
Ölümle ilişiğim
Salt güzellik uğrunadır.
Fazla duygum yoksa da
Gene onunla görürüm işlerimi.
İğrenmek elimden gelmez
Ama havlamayla melemeyi beceririm.
Eğer görürseniz tiksindiğimi bir şeyden
Bu, gövdenin kapsadığı anlamdandır.
Ya da bir istek,
O da aynı hesaba gelir.
Sakın ruhumu gövdemde arama.
O, tedirginlikle kendini gösterir.
Gizli düşüncelerim var sanma,
Onlar sana özgüdür, ey insan!
Zıt uçlarda bulunmaz,
Aralarda görünür
En çok üstüne titrediğin değer:
Ruhun koşulu tedirginlik ...


Gunnar Ekelöf
Çeviren: Lütfü Özkök

22 Kasım 2017 Çarşamba

Güzle Gelen

Rahat dur çocuğum, sakin ol ve bekle,
Bekle, yaban hayvanlarla gelen mucizeyi
Bekle, yıkılışını evrenlerimizin
Zaman denen nesnede hiçbir tat kalmayınca.
Sönmüş tüm yıldızlar süzülecek teker teker
Uyuyan adalara doğru
Ağaran güne dek, batan güne dek.
İşte o an, ne gündüzün ne de gecenin olacak;
Güneş toprağa girecek, ay taşların içine.
Sönmüş yıldızları getirecek kömürden gemiler.
O zaman, ah işte o zaman
Kanayan kapılar kendini her olanağa açacak,
Kansız kapılar büsbütün kapanmış olacak.
Yeryüzünü kaplayacak görünmeyen adımlar,
Havayı dolduracak işitilmedik sesler,
Kulakların zarı patlayacak derin sular dibinde.
Kentler çökecek, çanlar susacak.
Ve evleri okşayarak geçen mucizeyle
Sonsuzlaşacak zamanın o ölçülmez hüznü
Ölü bakışlarında ve uyuşmuş ışıklarda.
Sen çocuğum, bekleyeceksin sen gene
Suskun, tedirgin, evrenin değişişini
Kılın kıpırdamadan ağaran güne dek,
Kılın kıpırdamadan batan güne dek ...


Gunnar Ekelöf
Çeviren: Lütfü Özkök

Yaşamın Hiçbir Çekici Yönü Kalmayınca

Yaşamın hiçbir çekici yönü kalmadığı gün
İçimde öz suyun ve asidin yükselişi durduğu gün
Durgun bir yaşantıya vardığım gün
Kısacası, kendi kendime benzemeye başladığım gün,
- Bırakın beni gideyim!
Bırakın yaşayayım daha bir süre
Hür olarak başkalarına karşı,
Hür olarak kendime karşı!
Bırakın beni gideyim buralardan
Dostça ağaçlarla
Dostça denizle,
Taşlarla, yağmurla, güneşle
Hiçbir bağdan kopmadan,
Hiçbir şey istemeden, hiçbir suçum olmadan
Alıp başımı gideyim
Yalnız, yapayalnız!..


Gunnar Ekelöf
Çeviren: Lütfü Özkök

Zorlamayın Beni

Zorlamayın beni yadsımaya
Düşlerde görünen gerçeği
Gerçekte görünen düşü.
Zorlamayın beni
Kurt köpeklerinin tüylerini okşamaya,
Gazetelerle volkanları söndürmeye,
Dikenli kundura giymeye;
Çıplak ayaklarla salt ufka varmak mümkündür
Bir çocuk gibi kucağında fidan taşıyan.
Benim işim değil betimlemek aç gözleri,
Olayların dizisinde kanlı sözcükleri silmek;
Ben tutuşmuş çıraları loş ve perişan odalara atacağım,
Ezeceğim yaklaşan tüm bitleri,
Kıracağım atomatları zencilerin kara pamuklarıyla.
Bana göre değil urağanları dinlemek suların dibinde
Ahtapotları sümbüllerle beslemek.
Atlamasına atlarım, mahkum bir kuleden ölüme,
Orman yangınına, bir mezar taşı kurtarmak için;
İçmesine içerim güzelliği, sıçanlı nehirlerden,
Kırlangıçtı bir akşam göğünün temel taşını atmak için.
Ama gene de zorlamayın beni, gözlerimle gördüğümü
yadsımaya,
Bir bambu gibi diklemesine büyüyen tüzeyi,
Çam kozalaklarında sıcak sıcak kızaran
Ve bir şiiri kar kokan.


Artur Lundkvist
Çeviren: Lütfü Özkök

21 Kasım 2017 Salı

Yaşam

Ey yaşam, seni unutmayacağım ömrüm oldukça
Boğazıma sarıldığın o geceden beri.
Gençtim, körpeydim.
Gövdem sivilceli ve mosmor
Ellerin boğazımda zincirlenmişti.

Her gece yatağımın köşesinde
Dalıyorum o ıssız karanlıklara,
İnsanlar arasında yürüyorum korkuyla
Ellerin hep boğazımda.

Bir aralık boğulmam işten bile değildi.
Kesik kesik sözcükler geldi kulaklarıma
Karışırken kara toprak kanıma.

N'olduysa işte o anda oldu,
Duydum birden bire yaşadığımı,
Tüm ağırlığımca, tüm boyutumla,
İlk kez kuşkulandım o suskun boşluktan
Akarken taze kanım karanlık içine.

Ey yaşam, ömrüm oldukça seni unutmayacağım.
Boğazıma sarıldığın o geceden beri
Gençtim, körpeydim
Sivilceli ve mosmordu gövdem
Ellerin boğazımda zincirlenmişti.


Par Lagerkvist
Çeviren: Lütfü Özkök

9 Eylül 2017 Cumartesi

Kara Atlar

Bir Madonna gibi temiz
Ve aydınlık yüzünde
Birdenbire şaha kalkıyor yağız atlar.

Bunları da korkmadan bağrıma basmam gerekiyor


Peter Curman
Çeviren: Lütfü Özkök

8 Eylül 2017 Cuma

Ben ve Ötekiler

Uzun süre inandım varlığına iliklerime dek
Bir noktaya varmanın, bir amaca ulaşmanın
Yalnız bana özgü bir gerçek var sandım.
Ama şimdi anlıyorum yaşamın anlamını
Başkalarına ne değin bağlı olduğumu,
Başkalarının koşullarını paylaşma zorunluğunu
Ve kimliğinin başkalarıyla birlikte doğduğunu,
İşte bundan ötürü kendimi toplum hizmetine adadım.
Ben imtiyazlı bir ülkede imtiyazlı bir vatandaşım,
Bu olağandışı ülkede olağandışı bir yaşamım var,
Konum bunlarla ilgili,
Hem İsveç'te oturup hem de pasaportumu yakmak
Ya da haritanın herhangi bir noktasına taşınmak,
Akıl karı değildir derim.
Ama bu Zenginler Kulübünde yaşadığıma tanıklık etmek
Ve televizyonda yoksul ülkelerin yoksulluğunu görmek
Acı verse de gene haklı çıkarıyor yazarlık mesleğimi.


Peter Curman
Çeviren: Lütfü Özkök

Kısa Şiirler

Kıvançla sıktım yumruğumu
Denize karşı
Bağırdım sonsuzluklara
Egemenlik ulusundur
Egemenlik denizindir

Kıyıdaki çakıl taşlarına uzandım
Verdim dudaklarımı ilk gelen dalgaya
Aktı içime hafif tuzun tadı tertemiz
Ve ılık bir ışık

Doğruldum, kahkahalar fırlattım
Dolandım kayalıklar arasında
Sıktım yumruğumu yaklaşan fırtınaya
Sudan tattım üç kez
Yekindim kalktım, deniz de kalktı benimle


Göran Sonnevi
Çeviren: Lütfü Özkök

Orhan Veli'yi Düşünüyorum

I.

Limon rengi bir gök altında kulağıma şarkılar çalındı.
İşittim kötülüğün soluk alışını
Açık arazisinde kara düşüncelerin.
İşte bugün geliyorum billurların mesafesinden
Doğunun yıldızlarını göğsünden içmek için
Ey dilinde güvercinlerin tünediği,
Yalın içkilerle kadınların sevdalısı!
Ey şiirlerindeki güzelliğin
Kelebek hafifliğini hapsetmeye çalıştığım ozan kardeş!


II.

Yurdumda kar meydanlarda ölürken
Savsaklamanın uyuşukluğu kaplar içimi.

Yurdumda çalınır o ezici, kahredici
Avrupai ölümün tekdüze oda musikisi.

Yurdumda kar, genç kızların düşleri gibi kokar
Beyaz dallar altında okurken yabancı şiirlerini.


III.

Her gece bir gündüzün içine akar,
Her tedirgin pencere bir çığlık fırlatır
Kapanırken karanlığın göğsüne.
An olur uzak ülkeler özlenir,
An olur zamanın anaforu kösnüyle içilir.
Ama bugün seni düşünüyorum ey yaşamın kırdığı ozan!


IV.

Görüyorum ölümünü herkesinkine benzeyen,
Görüyorum yalınlığını kahramanlara yaraşan,
Duruyorum bir dakika hayale dalmak için
Gök denen şu koskoca erinçin altında.


Lasse Söderberg
Çeviren: Lütfü Özkök

7 Eylül 2017 Perşembe

Fare Gibi

Bağdaş kurmuş soluk alıyorum
Mezarıma yakın.
Ha desem içindeyim,
Ha desem dışındayım,
Ha desem içindeyim.

Dışarda kar yağıyor,
Şimdiden eskimek istemiyorum.
Hiç istemiyorum.

Dışarda kar yağıyor,
Öyle şairane öyle usul usul...

Yararı dokunur mu sağlığıma
Soluk alsam daha yavaş?

Ay, ne bu rüzgar böyle!
İşte kapandı pencere birden
Bir tabutun kapağı gibi.


Sonja Akesson
Çeviren: Lütfü Özkök

Aracılık

İş eder misin kendine
Dişlerini sıkıp
Sövüp saymayı?

Yok öyle şey.

Tası toprağı toplayıp
Buralardan gitmek mi?

Yok öyle şey.

Aşka gelip savaş açmak
Tabak çanağa
Ya da yumruk atmak mermer aynalara?

Yok öyle şey.

At kendini denize
Vur usturayı damara?

Yok öyle şey.

Peki elin kalem de mi tutmaz,
Bir şiircik olsun yazamaz mısın?

Yok öyle şey.


Sonja Akesson
Çeviren: Lütfü Özkök

Başlangıcı Geri Çağırma

Geri çağırmaya heveslenme başlangıcı
Bakarsın yaklaşıverir son,
Ama son diye bir şey yok ki,
Salt geçişler var.
Işıktan karanlığa
Karanlıktan ışığa.
Bir de sen varsın büyüyen,
Hiç durmadan büyüyen.


Maria Wine
Çeviren: Lütfü Özkök

6 Eylül 2017 Çarşamba

Özleyiş

İlona,
Düşlerinde bir başkası olursun
Benden uzak, kendinden uzak.
Bir yaralı kanat mıdır kumlarda sürüklediğin
Yoksa dalgalar mı arkandan gizlice vuran?
Yolunu mu şaşırdın kardan bir dünyada
Çelikten çanı vururken sessizliğin
Bir başka balığın yuttuğu balık mısın
Karnına yavaş yavaş kayıp
Öldüresiye tıkayan
Yoksa rüzgarın o korkunç diline karşın
Taş üstünde biten çiçek misin
Yoksa kendi içine kapanan
Ve uyanışı olmayan bir düşte
Salt düşen, durmaksızın düşen
Herhangi bir özdek misin?
Kime gülüyorsun böyle
Çocuksu yüzünle çıkınca ortaya,
Kiminle savaştasın
Olgun yüzün altında?
Boynunda açan ne, bir gelincik mi,
Karışırken organlarımız birbirine
Aşkın yılan düğümüyle?


II.

Yokluğunu duyuyorum İlona, kanıyor içim,
Ey ağaç dokuları gibi sımsıkı kapalı ağız!
Ey güvercinler geçtikten sonra kalan yeldeki alev,
Ekin tarlaları gerisinde yaz sisleri gibi yiten göğüs,
Kendi yelkenlerinde boğulan gemi,
Bir dövme gibi taş üzerine kazılan anı
Sabah çiğiyle ıslanan çiçekten kirpikler,
Bir çağlayan gibi ağır ateşten şehvet,
Dil altında yas, salyada ekim,
Hiçbir zaman kuramayacağım ev, düşten dumandan bir ev,
Tüm bir kuşağın yitirildiği kandan liman,
Bilinmez kentler üzerine yayılan bakır dumanlarında
Yeni doğan ay ve kayaların profili ey İlona,
Bir yusufçuk gözünde mahvolan ey mümkün hayat.


Artur Lundkvist
Çeviren: Lütfü Özkök

Adsız

Ne güzeldi mevsimlerin buzlarda dolanışı
Ve anısı sokakta yakılan çıraların,
Yıllar geçse de içimizi ısıtır
Yelde sağa sola savrulan isleriyle.

Ara sıra önemsiz olaylara tanıktık:
Kızağımızın kırılışı bayır başında
Ya da fırıl fırıl dönüşümüz buz tutan gölde.

Clary! Senle ben ikimiz yalnızdık.
Oturmuş sahildeki karlı fundalara
İşemiştik içine, anımsıyor musun?
Kahkahalar atmıştık birbirimize bakıp.
O kış zehir gibiydi, her yerde raşitizm,
Salgın hastalıkların bini bir para.

Clary! O harika cin gibi gözlerinle sen
O kış öldün, göğsün daha kabarmamıştı.


Harry Martinson
Çeviren: Lütfü Özkök

Bilinmeyen Deniz

Bilinmeyen denizde geçen her gün
Sürükler ardından sonu gelmez yarınları.
Çoğalır duyular kendiliğinden
Çevrilir kum bugünkü cama
Kavanozun içinde sıkışıp kalınır
Tıpkı kendi içine kapanan insan gibi
Denizin sonsuzluğu benzer bir cezaevine
Gözler mavi duvarda çaresizce dolaşır.
Ölesiye kahreder uzaklık seni
Ey bu denizlerin külrengi tayfası!
İşte böyle yakınlık ve uzaklık arasında
Pusulayı şaşırır kalır kişi oğlu.
Tapınağı yıkılır, gemisi batar ...
Yarat bu yüzden kendine bir düşünce sanatı
Gelecek yıllar için çığlığını taşıyan
Dayanabilmen için o günlere dek,
Dayanabilmen için o illere dek.


Harry Martinson
Çeviren: Lütfü Özkök

5 Eylül 2017 Salı

Denize Yakın

Okyanusun gürültüleri şu anda.
Kumsallar üzerine yuvarlanmakta gülle gibi.
Geçiciliğin bayraktan denen o kişi
Bu kıyıya ulaşmış,
Bu kumlara uzanmıştı.
Yersiz yurtsuz bir kraldı o.
Salt bir gün sürdü önderliği.


Harry Martinson
Çeviren: Lütfü Özkök

Granit

Taş haline gelmiş damarlarım
Atomlarım bir kaya içine sıkıştırılmış
Kısır ve kabayım
Sıcaktım bir çağda
Donmuşum şimdi
Sertleşmişim
Hiçbir güneş eritemez beni
Hiçbir soğuk çatlatamaz
Delemezler zırhımı öyle kolay kolay
Kaldıraçlar oynatamaz beni yerimden
Kayayım ben
GRANİT.

Ama istekliyim tüm koşulara
Yeşermek dilerim ormanlar gibi
Kuzey ışıkları gibi yanmak alev alev
Ya da ateşten yazılarla ışıldamak göklerde.
Seçtiğim:
Ölü yaşam yerine
Devinmek
Zaman ve sonsuzluk arasında.

Bahar ayaklarım ucunda ağlar durur
Yusufçuk yedi saatlik mutluluğunu yaşar çevremde
Ama ben bir tek maske ile
Tüm tutkularımı yansıtabilirim:
Ağır gelen bir granit ölümünde.

Köpürürüm öfkeden
Alnım kan içinde kalmıştır
Yüreğimi altüst eder acılar
Can yakıcı bir çığlık kopar içerimden:
Bir çağda sımsıcaktım ben
Buz gibiyim şimdi
Nice isteklerle doluyum ama
Ne fayda
Kayayım
GRANİT.


Elmer Diktonius
Çeviren: Ata Karatay

Aradığın Burda Yok

Sakin ol çocuğum, yok aradığın burda
Salt gördüklerindir var olan:
Orman, sis ve rayların uzanışı,
Çam ağaçlarını örten karlar bir de.
Belki uzakta, çok uzak bir ülkede
Meltemlerin estiği masmavi bir gök vardır
Duvarlarında güller, yollarında palmiyeler
Ama hepsi bu kadar.
Arama yok burda o sıcak dudaklarınla öpeceğin şey
Bilirsin, dudaklar da zamanla soğur gider.
Yürek her şeye bedeldir deme yavrum,
Deme boşuna yaşamaktansa ölmeyi yeğ tutarım.
Ne istersin ölümden?
Bir duysaydın gövdenden yayılan o kokuyu
Anlardın yılgısını kendi kendine kıymanın.
Zorunluyuz çocuğum, zorunluyuz sevmeye
Yaşamın upuzun sayrık saatlerini
Ve özlemin kısacık yıllarını
Bir aralık çöllerin çiçeklenmesi gibi.


Par Lagerkvist
Çeviren: Lütfü Özkök