Şiir, Sadece: 2018

31 Aralık 2018 Pazartesi

Gülten Akın

Gülten Akın




Gülten Akın Cankoçak doğumu 23 Ocak 1933, Yozgat, ölümü 4 Kasım 2015. Türk şair ve yazar.


Yaşamı

Yozgat’ın Sorgun ilçesinde ilköğrenimini tamamladı. 1940’lı yıllarda memleketi Yozgat’tan Ankara’ya göç etti ve ortaöğrenimini Ankara Atatürk Anadolu Lisesi'nde tamamladı. 1955'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.

1956’da Yaşar Cankoçak'la evlendi; bu evlilikten beş çocuk sahibi oldu.Kaymakam olan eşinin görevi nedeniyle 1958-1972 arasında Anadolu’nun çeşitli ilçelerinde yaşadı. Gevaş, Alucra, Gerze, Saray ilçelerinde ve Kahramanmaraş'ta yardımcı avukatlık, avukatlık ve öğretmenlik yaptı.

1972'de Ankara'ya yerleşerek Türk Dil Kurumu Derleme ve Tarama Kolu'nda çalıştı. Kültür Bakanlığı Yayın Danışma Kurulu üyeliğinde bulundu. Demokratik kitle örgütlerinin yeniden kuruluşu çalışmalarına katıldı. İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Dil Derneği gibi örgütlerde kurucu ve yönetici olarak görev aldı. 1978'de emekliye ayrıldı. 1980’lerde Ankara’da bir banka soygununa katıldığı gerekçesiyle tutuklanan ve dosyası Şentepe Devrimci Yol davasıyla birleştirilerek önce müebbet hapse mahkûm edilen sonra cezası Yargıtayca bozulan oğlunun cezaevi günlerinde yaşadıklarını şiirine yansıttı. 42 gün (1986) adlı kitabında Mamak Cezaevi'nde süren açlık grevini anlattı. Yaşamını Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde sürdürdü.

4 Kasım 2015’te tedavi görmekte olduğu hastanede hayatını kaybetti. Cenazesi 6 Kasım 2015 cuma günü Kocatepe Camii'nden kaldırılarak Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.


Edebi Yaşamı

Son Haber gazetesinde ilk şiiri 1951'de yayımlandı. Ardından Hisar, Varlık, Yeditepe, Türk Dili, Mülkiye gibi dergilerde çıktı. Başlarda şiirlerinin konusu doğa, aşk, ayrılık, özlem iken, daha sonraları ise toplumsal sorunlar ağır bastı. 1980 öncesinde halkın yaşadıkları, onun da hayatına ve şiirine yansıdı. Daha sonraki şiirlerinde toplumsal sorunlara yöneldi. Gezip gördüğü yerlerden aldığı esinle zenginleşen ve coşkulu bir insan sevgisiyle yoğrulan şiiri, toplumsal sorunları, yaşam-halk ilişkisini öne çıkardı.

Şiirlerinde büyük ölçüde folklor öğelerinden yararlandı. Şiir üzerine yazılarını bir araya getiren "Şiiri Düzde Kuşatmak" (1983) kitabında, halk kaynağına inme isteğini, "Halkta var olan öz ve biçimi diyalektik olarak yükseltmek, şiiri yükseltirken halkın yaşamının ve yaşam biçimlerinin yükselmesine yardımcı olmak" sözleriyle açıklar. Şiirleri pek çok dile çevrildi ve kırktan fazla şiiri bestelendi. Bestelenen şiirlerinden biri, Sezen Aksu'nun 1993 tarihli albümüne adını veren Deli Kızın Türküsü’dür.

2008’de Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın ölümünden sonra Milliyet gazetesinin yaptığı yaşayan en büyük şair araştırmasında en çok oyu alan Gülten Akın, şiirinde bir doruk noktası olarak nitelenen Beni Sorarsan’ı 2013’te yayımlamış ve bu kitabı ile Metin Altıok Şiir Ödülü’ne layık görülmüştür.

Akın, şiir dışındaki edebi türlere fazla ilgi göstermedi ancak yedi adet kısa oyun yazdı. Ürettiği tiyatro metinlerinde kadın, evlilik, düzene yönelik eleştiriler, yoksulluk, yalnızlık, yaşlılık ve yabancılaşma gibi konular üzerinde durdu.

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil etkileri taşıyan ilk şiirlerinde simgeci, dolaylı bir şiir dilini
benimseyen Gülten Akın, Sığda'da, kendine özgü, başarılı bir şiire ulaşmış, Kırmızı Karanfil'de, halkın konuşma dilinden, ağıtlardan ve türkülerden başarıyla yararlanarak özgün bir sentez yaratmıştır. Ağıtlar ve Türküler ve Seyran Destanı, halk kültürü ve dilini özümseme alanında bilinçli bir çabanın özgün ve değerli ürünleridir. Özellikle Seyran Destanı'nda Nazım Hikmet'in epik şiir dilinin özümsenerek yeniden değerlendirilişi gözlemleniyor. İkinci Yeni şiirinin yeniden önemsettiği alegori, simge, v.b. biçim ögelerinden toplumcu bir şiir kurma yönünde başarıyla yararlanan Gülten Akın, bu ögeleri halk dili ve kültürüyle kaynaştırma becerisiyle; etkili, özgün ve inandırıcı ses tonuyla, çağdaş şiirimizde toplumcu bir yönelişin önemli ve seçkin bir temsilcisidir.

1950’li yıllarda yazmaya başladığı şiirleriyle, kısmen İkinci Yeni çizgisinde görülen, ancak 1970’li yıllardaki şiirlerinden itibaren bireysellikten toplumculuğa yönelen bir şairdir.

Şiirleri pek çok dile çevrilen ve kırktan fazla şiiri bestelenen Gülten Akın, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın 2008 yılındaki vefatından sonra Milliyet gazetesinin yaptığı bir araştırmada en fazla oyu alarak "Yaşayan En Büyük Türk Şairi" olarak gösterildi. Şiirinde bir doruk noktası olarak nitelenen Beni Sorarsan’ı 2013’te yayımladı. Akın aynı zamanda Aksu Bora'nın annesidir.


Eserleri

Şiir Kitapları

  • Rüzgâr Saati (1956)
  • Kestim Kara Saçlarımı (1960)
  • Sığda (1964)
  • Kırmızı Karanfil (1971)
  • Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı (1972)
  • Ağıtlar ve Türküler (1976)
  • Seyran Destanı (1979)
  • İlahiler (1983)
  • Sevda Kalıcıdır (1991)
  • Sonra İşte Yaşlandım (1995)
  • Sessiz Arka Bahçeler (1998)
  • Uzak Bir Kıyıda (2003) 


Bestelenmiş Şiirleri

  • Büyü Yavrum - Grup Yorum (1987), Edip Akbayram, Kemal Sahir Gürel (1988)
  • Deli Kızın Türküsü - Sezen Aksu (1993)
  • Siyah Beyaz (1989) -Sevinç Eratalay
  • Beni Unutma (1989) - Sevinç Eratalay
  • Ertuğrul'a Ağıt-Grup Yorum 


Ödülleri

  • 1955 - Varlık şiir yarışmasında birincilik ödülü
  • 1965 - Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü, Sığda ile
  • 1972 - TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda Başarı Ödülü, Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı ile
  • 1976 - Yeditepe Şiir Armağanı, Ağıtlar ve Türküler ile
  • 1991 - Halil Kocagöz Şiir Ödülü
  • 1992 - Sedat Simavi Edebiyat Ödülü
  • 1999 - Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü
  • 2003 - Dünya gazetesi Yılın Telif Kitabı Ödülü
  • 2008 - Erdal Öz Edebiyat Ödülü
  • 2014 - Metin Altıok Şiir Ödülü

Niyazi Akıncıoğlu

Niyazi Akıncıoğlu doğumu 1919, Kırklareli; ölümü 1 Şubat 1979, Ankara. Türk şair. Kırklareli'nin Kurudere köyünde doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Kırklareli’nde serbest avukatlık yaptı. 1 Şubat 1979 tarihinde Ankara SSK Dışkapı Hastanesi'nde ölmüştür.

1940 döneminin tanınmış şairlerindendir. İlk şiirlerini "Haykırışlar" adlı kitapta topladı. Daha sonra dönemin önemli dergilerinde şiirleri görünmeye başladı. 1950 yılında TCK'nın 142. maddesine aykırı eylemde bulunduğu savı ile tutuklandı, Kırklareli'nde "komünistlik" suçlamasıyla yargılandı, mahkeme süresince iki yıl tutuklu kaldı, sonuçta beraat etti. Cezaevinden çıktıktan sonra münzevi bir yaşama yöneldi. Ancak 1970'lerde yayınladığı şiir çalışmaları ile yeniden adından söz ettirdi. Gençlik dönemi şiirlerini Haykırışlar (1938) adı altında yayınladı. Şiirleri ölümünden sonra Umut Şiirler adıyla 1985 yılında kitaplaştırıldı.

1940'lı yılların toplumcu dergilerinde yayınlanan ve ona asıl ününü getiren şiirlerinde Niyazi Akıncıoğlu, Asım Bezirci'nin değerlendirmesiyle (bkz. Sanat Emeği, Temmuz 1979) "Nazım Hikmet'ten sonra halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir ... sırasında Divan şiirinden de yararlanır, ama ikisini de taklit etmez ... " Gerçekten de Niyazi Akıncıoğlu, Divan şiiri vurgularıyla halk şiiri sesleri ve deyişlerini özgün senteze ulaştırmış bir şairdir. Bu anlamda, Enver Gökçe, Ahmet Arif ve Attila İlhan'ın doğrudan ustası olduğu; Ahmet Arif ve Enver Gökçe'nin bu şiirlerdeki tonlamalar, vurgular ve edadan, Attla İlhan'ın ise yönteminden (divan ve halk şiiri sentezi) etkilenmiş olduğu söylenebilir.

Niyazi Akıncıoğlu, şiirlerinde divan ve halk şiiri motiflerinden ustaca yarlanmasını bildi. Halk şiirinin söyleyiş özelliklerini ve sesini başarılı bir şekilde kullandı. Şair; karamsarlığa yer vermeyen, gelecekten umutlu şiirler bırakmıştır gelecek nesillere.


Eserleri

  • Haykırışlar (1938)
  • Umut Şiirleri (Hacan Yayınları 1985, Ankara)

Tevfik Akdağ

Tevfik Akdağ doğumu 1932, ölümü 1993.

İzmir' de doğdu. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi.

İkinci Yeni döneminde yazdığı şiirlerde özellikle Cemal Süreya'nın imge ve duyarlık alanı içinde kalan Akdağ'm son kitaplarında daha açık bir bildirisi olan, daha farklı bir şiir kurma çabası görülüyordu.


Şiir kitapları:

  • Lacivert Kanatlı Bir Kuştur Gece (1969), 
  • Çıplak ve Sevinçle (1977),
  • Eski İnsan Sözleri (1990)

Oğuzhan Akay

Oğuzhan Akay doğumu 1955.

Orta öğrenimini Ankara'da, yüksek öğrenimini Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu Radyo Televizyon programcılığı bölümünde tamamladı. T.R.T. Türkiye'nin sesi ve Ankara Radyosu'nda prodüktör olarak çalıştı. 1982'den bu yana reklam yazarı ve yaratıcı yönetmen olarak çalışıyor.

80'li yıllar şiirinin özgün bir şairi. Dil katmanları, sözcükler ve kavramlar arasında karıştırmalarla, güncel konuşma dili edası, sözcükleri ve tonlamalarıyla, (Çağdaş Şiirimizdeki başlangıcını Salah Birsel'de, Metin Eloğlu'nda bulduğunu söyleyebileceğimiz) humor-ironi ağırlıklı bir şiirin günümüzde ilginç, başarılı örneklerini veriyor.


Şiir kitabı: 

  • Cin Ayetkr (1989) , 
  • O Uzak Ay (1994), 
  • Compact Risk-Digital Poems (1994)

Ahmet Necdet

Ahmet Necdet Sözer doğumu 1933, İnegöl, ölümü 5 Mayıs 2010.Şair ve Coğrafya Profesörü. İnegöl'de doğdu. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ve İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümü'nü bitirdi.  Çeşitli Anadolu şehirlerinde öğretmenlik yaptı. 1974-1997 yılları arasında Atatürk Üniversitesi, Muğla İşletmecilik Yüksek Okulu, Ege Üniversitesi ve Uludağ Üniversitesi'nde beşeri-iktisadi coğrafya profesörü olarak çalıştı. Ege Üniversitesi'nde beşeri ve iktisadi coğrafya profesörlüğünden emekli oldu. Kendi şiir kitaplarının yanı sıra yayınladığı çeviri-şiir yapıtları ve kapsamlı şiir antolojileriyle tanındı.

Başlangıçta alışılagelmiş biçimler ve söyleyişlerle romantik ögelerin ağır bastığı şiiri Atila İlhan - Cemal Süreya etkileriyle modem şiirin yörüngesine girdi. Son zamanlarda özellikle gazel türünde özgün, başarılı örnekler vermektedir.


Şiir kitapları:

  • Uzuneşek (1977)
  • Ne Çok Enkaz (1988)
  • Sana Bunca Yangından (1991)
  • İnegöl Hey İnegöl (1992)
  • Gün Yüzleri (1992, Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü - 1994)
  • Kün (1994)
  • Ay Kasidesi (1995)
  • Zümrüt Longa (1998)
  • Aşk Ey (2001, Yunus Nadi Şiir Ödülü - 2002)
  • Haiku Kuşu (2004)



Çeviri şiir alanında yapıtları:
Çağdaş Fransız Şiiri, Bademlerden Say Beni (P. Celan) Dünya Gülü (Apollinaire) , Mutlu Aşk Yoktur (Aragon) . Son üç yapıt G. Durusoy ile ortak ürünleridir.

Kanşaubiy Miziev ile birlikte Puşkin´den dilimize çevirdiği Yevgeniy Onegin adlı şiir-roman, Dünya-Kitap dergisi tarafından 2003 yılının "En İyi Çeviri Kitabı" ödülüne lâyık görüldü.

Ahmed Arif

     

     Ahmed Arif, doğumu 23 Nisan 1927, Diyarbakır, ölümü 2 Haziran 1991, Ankara. Türk şair ve gazeteci. Asıl adı Ahmet Hamdi Önal'dır.

     Diyarbakır' da doğdu. Diyarbakır Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümünde okudu. Üniversitede öğrenci iken TCK'nın 141. maddesine aykırı eylemde bulunduğu savı ile tutuklandı (1950). İşkence gördü. 1952 yılında yine aynı savla tutuklanarak yargılandı, iki yıla mahkum oldu. Cezasının bitiminde Ankara'ya yerleşti, yaşamını gazeteci olarak sürdürdü, 199l 'de Ankara'da öldü.

Şiirleri 1940'lı yıllarda ve 50'lı yılların başlarında dönemin toplumcu dergilerinde yayınlanmıştı. 1940-1955 yılları arasında değişik dergilerde yayınladığı şiirlerinde kullandığı kendine has lirizmi ve hayal gücüyle Türk edebiyatındaki yerini aldı. Ancak, 60'lı yılların başlarında önceki yılların birçok toplumcu şairi gibi, geniş okur yığınlarınca bilinmeyen, bir bakıma unutturulmuş bir adken, şiirlerinin önce Soyut dergisinde, sonra da 1968'de kitap olarak (Hasretinden Prangalar Eskittim) yayınlanışı, 1960 sonrası Türk edebiyaunın, denebilir ki, Nazım Hikmet 'in şiirlerinin yeniden yayınlanışı ölçüsünde önemli bir olayı oldu.


Ahmed Arifin bu tek kitabı, kimi kere yılda birkaç (1990'da 25.) basıma ulaşarak olağanüstü bir tiraj düzeyine erişti. Tutkulu, yiğit bir koçaklama edası, derin bir lirizm Ahmed Arif şiirini geniş yığınlara götüren başlıca özelliklerdir. Bu özelliklerin gerisinde de, başta Nazım Hikmet olmak üzere toplumcu şiirimizin ortak değerlerinin, hece şiiri, aruz ve halk şiirimizin yoğun, köklü bir sentezi vardır. Titiz bir dil işçiliği ve kılı kırk yaran bir kurgu ustalığının ürünü olan bu şiirlerin çağdaş şiirimize getirdiği vurgular, söyleyiş özellikleri, lirizm, destansı (epik) ve kişisel (lirik) olanın kaynaştırılmasındaki başarı, öykünmeci olmadan halk kültürünün nasıl özümsenebileceğinin örneklenmesi, günümüz toplumcu şiirine geniş ufuklar kazandırmıştır.


Ahmet Oktay'ın 1990 tarihli Karanfil ve Pranga adlı çalışması Ahmed Arif şiiri üzerine yapılmış en detaylı çalışma olarak kabul edilir. Ayrıca, Muzaffer İlhan Erdost'un Üç Şair adlı kitabında da, Ahmed Arif şiirinin yorum ve çözümlemeleri bulunmaktadır.

Şiir kitapları

  • Hasretinden Prangalar Eskittim (Everest yayınları, 2006);
  • Yurdum Benim Şahdamarım (Everest yayınları, Kasım 2005)


Şiirlerinden bazıları

  • Akşam Erken İner Mahpushaneye
  • Anadolu
  • Ay Karanlık
  • Sen Hep Şerefinle Yaşarsın Baba
  • Bu Zindan Bu Kırgın Bu Can Pazarı
  • Diyarbekir Kalesinden notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi
  • Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden
  • Hasretinden Prangalar Eskittim
  • İçerde
  • Kara
  • Karanfil Sokağı
  • Leylim Leylim
  • Merhaba
  • Otuz Üç Kurşun
  • Sevdan Beni
  • Suskun
  • Unutamadığım
  • Uy Havar!
  • Vay Kurban
  • Yalnız Değiliz
  • Kara

Nahit Ulvi Akgün

Nahit Ulvi Akgün, Milas'ta 1918'de doğdu, 12 Kasım 1996'da İzmir'de öldü. Türk öğretmen ve şair.

Ortaöğrenimini İzmir Erkek Lisesi’nde (1940), yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde tamamladı (1948). Ödemiş ve İzmir’de çeşitli liselerde felsefe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. İlk şiiri, İzmir’de basılan Akın Gazetesi'nde yayınlandı (1936).

Daha sonra Servetifünun-Uyanış, Yücel, Değirmen, Kovan, Varlık, Fikirler, Kaynak, Yeditepe, Türk Dili dergilerinde birçok şiiri yayınlandı. 1953’te İzmir’de bir ilki gerçekleştirdi, sesli şiir sergisi açtı. İlk şiir kitabı denemelerini İzmir’de Üç Gönül (1937), Leyla (1937), Irgat (1942) adlarında üç küçük broşürle gerçekleştirdi.

İlk şiirlerinde tatlı bir romantizm içinde aşk temasını işledi. Şiirlerinde Orhan Veli, Behçet Necatigil, Necati Cumalı gibi şairlerin ortak bazı özellikleri görülen Nahit Ulvi Akgün'ün, ilk lirik aşk şiirlerinde (bkz. Dalgınlık), daha sonra Edip Cansever, Cemal Süreya gibi şairlerde göreceğimiz yumuşak bir gerçeküstücülük, izlenimcilik diye tanımlanabilecek bir özellik göze çarpıyor. 1940’larda Garip akımını izleyerek yenileşirken, ulaştığı söyleşi, biçim anlayışını korudu. Toplumsal çevre içinde bireyin türlü hallerini, üstüne düşülmemiş izlenimini veren, kendiliğinden bir biçimsel titizlikle yansıttı. Evren Türküsü (1966) kitabı ile 1967 yılında Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü'nü kazandı.


Eserleri

  • Sebep (1945)
  • Birisi (1955, 1962)
  • Karanlıkta Bir Ağaç (1960)
  • Gerçek Düş (1965)
  • Evren Türküsü (1966-1968)
  • Ağaçlar Uyanınca (1977)
  • Eksilen Gökyüzü (1980)
  • Yolunuzun Üstünde Bir Adam (1991)
  • Birisi: Bütün Şiirleri Toplu Basım (1992)

Halûk Aker

Haluk Aker İstanbul'da 13 Haziran 1940'ta doğdu, 20 Mart 2018 ölümü. Tam adı Raşit Haluk Aker. Sivasti Hanım ve Nakliyeci Mehmet Hadi Aker'in oğlu.

Mersin Cumhuriyet İlkokulu (1952), Mersin Tevfik Sırrı Gür Lisesi'ni (1960) bitirdikten sonra yükseköğretimini  Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladı. Öğrenim gördüğü sırada bir yandan da Türk Dil Kurumu yayın ve tanıtma kolu’nda düzeltmen ve redaktör olarak çalıştı(1965-71). Üniversiteyi bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi Temel Bilimler Yüksek Okulu’nda Türkçe dalında öğretim üyeliği yaptı (1971-72). Adıyaman’ın Terman köyünde yedek subay öğretmen, Türk Dil Kurumu Terim Kolu’nda ve Başbakanlık Özel Kalem Bürosu’nda müdür yardımcısı olarak çalıştı. 1975 yılından itibaren Fransız Başkonsolosluğu’nda mahalli kâtiplik yaptı.

İlk şiirini 1959 yılında Elek dergisinde, arkadaşlarıyla ortak yayınladığı bir kitapta, sonra da İzmir’de Evrim dergisinde (1962-64) yayımladı. Mersin’de “Düşünde-Dörtüde Elek” isimli bir dergi çıkardı. l960'lı yıllar kuşağının ilk önemli dergilerinden Devinim 60'ı Ankara'da çıkardı ve yönetti. 1969 yılında daha önce Hüseyin Cöntürk’ün 1966 yılından itibaren 20 sayı çıkardığı “Yordam” dergisini 6 sayı çıkardı. Şiirleri, öyküleri ve yazıları Devinim 60, Dönem, Elek, Evrim (İzmir, 1962-64), Soyut, Türk Dili, Yelken, Yordam dergileriyle Ulus gazetesinde yayımlandı.

1960 kuşağı içinde ikinci yeni şiirinin ve halk şiirinin olanaklarından yararlanarak biçimsel deneylere girişen, yalın ve yer yer mistik bir anlatımla kendine özgü bir şiir dünyası kurdu. Şiirlerini 1978 yılında Sürgün Hızı adı altında toplayan Haluk Aker, kendine özgü kırık ses tonuyla, özellikle Turgut Uyar'ın simgeci, öyküleyici üslubunun etkisi altında şiirler yazdı. Askerliğini köy öğretmeni olarak yapması şiirine bazı yeni renkler kazandırdı. Şiiri, kendi kuşağından en çok Egemen Berköz'ün şiirleriyle yakınlıklar taşımaktadır.


Şiir Kitapları:

  • Tanrı Katı (Z. Balım - G. Oğuzbaş’la, 1959, kendi yayınları)
  • Sürgün Hızı (1975, Şiir-Tiyatro Yayınları, Şiir Dizisi: 2)


Mektuplar:

  • Bilge Karasu, Halûk'a Mektuplar (yayına hazırlayan: Halûk Aker; 2013, Metis Yayınları)
  • Hüseyin Cöntürk, Eleştirmenin Arzusu - Hüseyin Contürk’ten Halûk Aker’e mektuplar (1968-2003 hazırlayan: Eren Barış; 2015,YKY)

İskender Fikret Akdora

İskender Fikret Akdora, İstanbul'da 1914 yılında doğdu.

Kuleli Askerî Lisesi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1944) mezunu. Bir süre devlet kuruluşlarında çalıştıktan sonra ticaret hayatına atıldı (1946).

İlk şiiri Muhit dergisinde (1932) çıktı. Sonraki ürünleri Çağrı, Oluş, Dikmen, İstanbul gibi dergiler ile kendisinin çıkardığı Yirminci Asır (1947-53) dergisinde yer aldı.

İlk kitaplarında Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, v.b. şairlerle ortak tema ve biçim özellikleri taşıyan şiirleri yer alıyor. Sonraki yıllarda özgür koşuk ürünü şiirlere ve daha kişisel denebilecek temalara yöneldi. Son yıllarda Adam Sanat dergisinde yayınlanan şiirleriyle yeniden dikkatleri çekti.


Şiir

  • Hatıralar Şehri (1945), 
  • Renkli Şiirler (1950), 
  • Gün Sonu (1953), 
  • Arakanda (1954),
  • Kubbe Altı (1955), 
  • Ağda Bir Şey Yok (1956), 
  • Deli Dünya (1956),
  • İnsanlar Arasında (1956), 
  • Kantaşı (1958), 
  • Vega (1963), 
  • Acı Gök (1965), 
  • Mavi Kan (1970),
  • Sağken (1988),
  • Kanda Leke (1991)


Roman

  • Dünyanın Öptüğü Kız (1966)

Ahmet Ada


20 Mayıs 1947'de Ceyhan'da doğdu. Nazire Ada ile Ahmet Ada'nın oğlu. İlk ve ortaokulu Ceyhan'da okudu. Ceyhan Lisesi'nde okurken öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Kayseri’de devlet memurluğu yaptı. 1993'te emekli oldu, 2002 yılında Mersin'e yerleşti.

1970'li yıllarda adını duyuran şairlerden Ahmet Ada, Ahmed Arif'ten, İkinci Yeni'den özellikle Cemal Süreya, Nihat Behram'ın doğa betimciliği ve ses tonundan esintiler taşıyan, bu etkilenmelere karşın özgün kalabilen, genellikle lirik ve yumuşak şiirleriyle günümüz top­lumcu şiirinin başarılı bir temsilcisidir. Şiirlerindeki yöresel renkler ve betimleyicilik, onu bir yanıyla da halkçı-memleketçi şiir geleneğimize - Ceyhun Atıf Kansu, Bedri Rahmi Eyüboğlu vb.- bağlamakta, kendi kuşağından, Nihat Behram'dan başka, Abdülkadir Bulut'a yaklaştırmaktadır. İlk şiiri "Tabuttur Kitaplar" 1966 yılında Soyut'ta yayımlandı. Sanat ve edebiyat dergilerinde şiir ve şiir üzerine yazılarıyla göründü. Kimi şiirleri Fransızca, Almanca, İngilizce, Kürtçe dillerine çevrildi. 1980'li yıllar şiirinin önemli temsilcileri arasında yer alır. Gerçekçi tutumlardan beslenen, destansı, lirik, hüzünlü ve incelikli şiirler yazdığı eleştirmenlerce dile getirildi. Uzun ve epik özellikler barındıran şiirlerinde göç, savaş gibi olgulara insanî bir perspektiften bakan çok sesli bir şiire yöneldiği görülür. Poetik yazılarından oluşan "Şiir Okuma Durakları" (2004) adlı kitabı modern şiir bilgisi içeren bir el kitabı olarak değerlendirildi. 2006 yılında Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde "40'ıncı Sanat Yılında Ahmet Ada'nın Şiiri" konulu bir sempozyum düzenlendi, sempozyum bildirileri "Ahmet Ada'nın Şiirine Bakışlar"adıyla yayımlandı (2009). Hayattayken yayımlanan son şiir kitabı "Yağmur Başlamadan Eve Dönelim"dir (Ve Yayınevi, 2015). Yayımlanmamış şiir kitabı "Derin Göller Kalbindir" ölümünden bir yıl sonra yayımlandı (Ve Yayınevi, 2017).

19 Mart 2016'da tedavi gördüğü Adana'da hayata veda etti. 20 Mart 2016'da Kayseri'de toprağa verildi.


Şiir Kitapları

  • Gün Doğsun Gül Üstüne (1980)
  • Acıyla Akran (1983)
  • Yaz Kırlangıcı Olsam (1985)
  • Aşk Her Yerde (1990)
  • Vakit Yok Hüzünlenmeye (1992)
  • Günyenisi Lirikler (1992)
  • Yitik Anka (ilk üç kitabının toplu basımı, 1993)
  • Ramazan (1994)
  • Taş Plak Gazelleri (1995)
  • Küçük Bir Anmalık (1996)
  • Begonyalı Pencere (1998)
  • Denize Atılan Çiçek (1999)
  • Gökyüzünün Fıskiyesi (2003)
  • Denizin Uykusu Üstümde (2004)
  • Kantolar (2006)
  • Yeni Kantolar (2007)
  • Sonsuz At (Seçme Şiirler) (2009)
  • Sözcükler Denizi (2009)
  • Taşa Bağlarım Zamanı (2009)
  • Paçalı Bulut (2010)
  • Yoktur Belki Ahmet Ada Diye Birisi (2010)
  • Uçurum Otu, 2012
  • Çiçek Kokan Ağzı, 2013
  • Taşın Sesi, 2014
  • Yağmur Başlamadan Eve Dönelim, 2015
  • Derin Göller Kalbindir, 2017

Poetik Kitapları

  • Şiir Okuma Durakları (2004)
  • Şiir İçin Boş Levhalar (2006)
  • Modern Şiir Üzerine Yazılar (2007)
  • Şiir Dersleri (2011)
  • Şiir Yazıları (2014)

Ödülleri

  • 1981 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü - 'Gül Doğsun Gül Üstüne' ile (Ali Cengizkan ve Adnan Azar'la paylaştı)
  • 1991 Ceyhun Atıf Kansu Şiir Ödülü - 'Aşk Her Yerde' ile
  • 1993 Yunus Nadi Şiir Ödülü - 'Vakit Yok Hüzünlenmeye' ile
  • "'Onlar İçin Minibüs Şarkısı' Üzerine Gözlemler" adlı incelemesiyle 1999 E Dergisi İnceleme Ödülü.
  • 2011 Cemal Süreya Şiir Ödülü - 'Yoktur Belki Ahmet Ada Diye Birisi' ile

And Olsun Şart Olsun

Ben
Böyle
Taşların
Çukurların
İçinde
Kalmışsam
Yalnızsam
Hor
Görülmüşsem
Arkasızsam
Ve
Böyleyse
Bahtı
Siyahım
Yemin
Kasem
Olsun
Ve
And
Olsun
Şart
Olsun
Yerde
Kalmaz
Ahım.


Enver Gökçe

30 Aralık 2018 Pazar

Kısrağa Aştı

Dağda
Dağ
Yüzü
Yok?
Ekinlerde
Ekin
Demir
Değnek
Demir
Çarık
Gezersin
Kimbilir
Yürekteki
Sevdayı?
Hay
Kardaş
Görklü
Kardaş
Kurt
Ne
Bilsin
Akar
Su
Ne
Bilsin
İnce
Belli
Karınca
Ne
Bilsin
Bu
Hayat
Bu
Zulüm
Toprağının
Karamış
Zühresi
Ay'ı
Bentleri
Yıkar
Su
Kısrağa
Aşar
Aygır
At
Yaşamak
Değişir
Yaşamak
Ölümden
Üstün
Sadece
Unutma
Sen
Şu
Bitmeyen
Kavgayı


Enver Gökçe

29 Aralık 2018 Cumartesi

Sağda Gider

Sağda
Gider
Dört
Eşek
Dördü de
Gaz
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Dördü de
Tuz
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Dördü de
Bez
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Deh
Gaz
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Yuh
Bez
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Çüş
Tuz
Yüklü
Dört
Boz
Eşek
Ört ki
Ölek
Sağdıcım
Ört ki
Ölek...


Enver Gökçe

28 Aralık 2018 Cuma

Ata Belinden Bir Zaman Anasına Düştü Gönül

Ata belinden bir zaman anasına düştü gönül
Hak’tan bize destûr oldu hazîneye düştü gönül

Anda beni can eyledi et ü sünğük han eyledi
Dört on günü deyiceğiz değritmeye düştü gönül

Yürür idim anda pinhan Hak buyruğu vermez aman
Vatanımdan ayırdılar bu dünyaya düştü gönül

Beni beşiğe vurdular elim ayağım sardılar
Önden acısın verdiler tuz içine düştü gönül

Günde iki kez çözerler başına akça dizerler
Ağzıma emcek verdiler nefs kabzına düştü gönül

Bu nesneyi terk eyledim yürümeye azmeyledim
On ’ki sünğügün yazarlar elden ele düştü gönül,

Oğlan iken sultan kopar kim elin kim yüzün öper
Akıl bana yoldaş oldu sultanlığa düştü gönül

Bu çağ ile sakal biter görenin gülreği tutar
Güzeller katında biter sev-seviye düştü gönül

Hayırdan şerri çok sever işlemeğe becid iver
Nefsinin dileğin kovar nefs evine düştü gönül

Kırk beşinde sûret döner kara sakala ak iner
Bakıp şeybetin görünce yoldurmaya düştü gönül

Yola gider başaramaz yiğitliğe eli varmaz
Bu nesneleri koyuban yuvanmaya düştü gönül

Oğl’ aydır bunadı ölmez kız aydır yerinden durmaz
Hiç kendi hâlinden bilmez halden hale düştü gönül

Ölüceğiz şükredeler sinden yana iledeler
Allah adın zikredeler çok şüküre düştü gönül

Su getireler yumağa kefen saralar komağa
Ağaç ata bindireler teneşire düştü gönül

Eğer var ise amelin genğ olısar senin sinin
Eğer yok ise amelin oddan şarap içti gönül

Yunus anlayıver hâlin şuna uğrayısar yolun
Bunda elin erer iken hayr işlere düşgil gönül


Yunus Emre

Böğürtlen Köklerinden ve Yarpuzlardan

Böğürtlen
Köklerinden
Yayla
Çiçeklerinden
Ve de
Yarpuzlardan
Pırıl
Pırıl
Cam
Gibi
Serin
Sulardan
Doğar
Çemişgezek
Suyu.
İçinde
Gezer
Üçbuçuk
Dört
Kiloluğu
Alabalığın
Kılçıksız
Lop
Bir
Ettir
Ve
Tadına
Doyum
Olmaz
Ve
Serin
Suyu
Sever
Gazel
Dökümü
Başladı
Tümcek
Yaylıma
Çıktılar
Kızartılı
Pullarıyla.
Ve
Yalarlar
Taşları
Yosunları.


Enver Gökçe

27 Aralık 2018 Perşembe

Çıktım Erik Daima Anda Yedim Üzümü

Çıktım erik daima anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu

Ağrılık yaptı bana bühtan eyledim ona
Gerçi de geldi aydır hani aldın kuzumu

Kerpiç koydum kazana poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana bandım verdim özünü

İplik verdim çulhaya sarıp yumak etmemiş
Becid becid ısmarlar gelsin alsın bezini

Bir serçenin kanadın kırk katıra yüklettim
Çift dahı çekemedi şöyle kaldı kazını

Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu

Bir küt ile güreştim elsiz ayağım aldı
Güreşip basamadım göynündürdü özümü

Kafdağından bir taşı şöyle attılar bana
Öylelik yola düştü bozayazdı yüzümü

Balık kavağa çıkmış zift turşusun yemeye
Leylek koduk doğurmuş baka şunun sözünü

Gözsüze fısıldadım sağır sözüm işitmiş
Dilsiz çağırıp söyler dilimdeki sözümü

Bir öküz boğazladım kaldırdım serekodum
Öküz ıssı geld’ aydır boğazladın kazımı

Bundan da kurtulmadım n’idesini bilmedim
Bir çerçi de geld’ aydır hani aldın közümü

Tospağaya sataştım gözsüz sepek yoldaşı
Sordum sefer nereye Kayseri’ye azimi

Yunus bir söz söyledin hiçbir söze benzemez
Münâfıklar elinden örter ma’nî yüzünü


Yunus Emre

İster idim Allâh’ı Buldum İse Ne Oldu

İster idim Allâh’ı buldum ise ne oldu
Ağlar idim dün ü gün güldüm ise ne oldu

Erenler meydanında yuvarlanır top idim
Padişah çevgânında kaldım ise ne oldu

Erenler sohbetinde deste kızıl gül idim
Açıldım ele geldim soldum ise ne oldu

Âlimler ulemâlar medresede bulduysa
Ben harâbât içinde buldum ise ne oldu

İşit Yunus’u işit yine deli oldu hoş
Erenler ma’nîsine daldım ise ne oldu


Yunus Emre

Külli Topraksız ve Horlanmış

Bu
Sular
Döner
Ha
Döner
Karasu
Murat
Çemişgezek
Engü
Ve
Miran
Döner
Ha
Döner.
Ağaçları
Toprak
Damları
Ve
İnsanlarıyla
Miran
Çayı
Bizim
Çayımız
Patlar
Çanakçı
Dağlarından
Ve
Gözesinden
Kökler
Ağaçlar
Derin
Yarlar
Arasından
Kıvrılarak
Düşer
Aşağılara
Belki
Bin
Yıldan
Fazla
Sular
Cefalı
Topraklarımızı
Ve
Kürtler
Aleviler
Çingeneler
Yaşar
Toprak
Damlar
Ve
Çadırlarda
Dünyadan
Habersiz
Gaz
Lambasının
Işığında
Bakarlar
Birbirinin
Gözlerinin
İçine
İşkilli
Gülerek
Ve
Korka
Korka
Külli
Arkasız
Ve
Horlanmış


Enver Gökçe

26 Aralık 2018 Çarşamba

Yâ İlâhî Ger Suâl Etsen Bana

Yâ ilâhî ger suâl etsen bana
Cevabım işbu idi anda sana

Ben banâ zulmeyledim ettim günâh
N’eyledim n’ittim sanâ ey pâdişâh

Gelmeden dedin hakıma kem diye
Doğmadan dedin Asâ Âdem diye

Sen ezelde beni âsî yâzasın
Doldurâsın âleme âvâzesin

Ben mi düzdüm beni sen düzdün beni
Pûr ayip nîşe getirdin ey ganî

Gözüm âçıp gördüğüm zındân içi
Nefs ü hevâ pür dolu şeytân içi

Haps içinde ölmeyeyim diye aç
Mısmıl u murdar yedim bir iki kaç

Nesne eksildi mi mülkünden senin
Geçti mi hükmüm (ye) hükmünden senin

Rızkımı yeyip seni aç mı kodum
Ye yeyip öynünü muhtaç mı kodum

Kıl gibi köprü gerersin geç diye
Gel seni sen tuzağımdan seç diye

Kıl gibi köprüden âdem mî geçer
Ye düşer yâ dayanır yahut uçar

Kulların köprü yaparlar hayr için
Hayrı bûdur kim geçerler seyr için

Tâ gerek bünyâdı muhkem ola ol
Ol geçenler aydalar uş doğru yol

Terazi kurarsın hevâset tartmağa
Kasdedersin beni oda atmağa

Terazi ona gerek bakkal ola
Ye bezirgân tâcir ü attâr ola

Çün günah murdarların murdârıdır
Hazretinden yâramazlar kârıdır

Sen gerek lûtf ile onu örtesin
Pes ne hâcet murdar’ açıp tartasın

Sen temâşâ kılasın ben hoş yaman
Hâşe lillâh senden ey Rabb’el-enâm

Sen basirsin hod bilürsün hâlimi
Pes ne hâcet tartasın a’mâlimî

Geçmedi mi intikamın öldürüp
Çürüdüp gözüme toprak doldurup

Değmedi hiç Yunus’tan sânâ ziyan
Sen bilirsin âşikâra vu nihan

Bir avuç toprağa bunca kıyl ü kaal
Neye gerek ey Kerîm-î Zü’l – celâl


Yunus Emre

Erenler Bir Denizdir Aşık Gerek Dalası

Erenler bir denizdir âşık gerek dalası
Bahrı gerek denizden girip gevher alası

Gene biz bahrı olduk denizden gevher aldık
Sarraf gerek gevherin kıymetini bilesi

Yürü var epsem ol a (ne) simsarlık satarsın
Alî gibi er gerek işbu sırra eresi

Muhammed Hakk’ı bildi Hakk’ı kendide gördü
Cümle yerde Hak hâzır göz gerektir göresi

Dile rızkını Hak’tan “Nahnu kasemnâ” pinhan
Nefsin bilmiş er gerek göz hicabın silesi

Dedim işbu nefesi âşıklar hükmü ile
Bahıllıksız er gerek bir karara durası

Yürü hey sûfî zerrak ne sâlûsluk satarsın
Hak’tan artık kim ola kula dilek veresi

Hak durağı gönülde âyâtı var Kur’an’da
Arştan yukarı canda aşk burcunun kal’ası

Şöyle deli olmuşum bilmezim dünden günü
Yüreğimde işledi aşk odunun yâresi

Gel imdi miskin Yunus tut erenler eteğin
Cümlesi miskinlikte yokluk imiş çâresi


Yunus Emre

Yıldız Boklarıdır Üşüşür

Şu
Pır pır
Maviş
Maviş
Yamyaş
Gecede
Yıldız
Boklarıdır. *
Üşüşür
Keban
Toprağının
Üstüne
Gel
Kardaş
Çözüver
Kuşağını
Kar
Gibi
Bembeyaz
Ekmeğini
Upuzun.
Biraz
Ceviz içi
Az
Kuru
Kaymak
Bir de
Çay
Demliyelim
Kerpeten
Gibi
Tavşan
Kanı
Olsun.


Enver Gökçe


* Ateşböceği

25 Aralık 2018 Salı

Keban Dedikleri

Munzurum
Pus
İçinde
Savrulur
Karla
Rüzgarla
Aşağıda
Domates
Biber
Fideleri
Çalışır
Derin
Kuyularda
...
Ve
Keban
Dedikleri
Bir
Küçük
Şehir
Yediğim
Ağu da
İçtiğim
Zehir
Oy kurban
Ölem
Ben
Ölem
Kuytularda.


Enver Gökçe

Çalab’ın Aşkı Benim Bağrımı Baş Eyledi

Çalab’ın aşkı benim bağrımı baş eyledi
Aldı benim gönlümü sırrımı fâş eyledi

Hergiz gitmez gönülden hiç eksik olmaz dilden
Çakıp kendi nurunu gözüme tuş eyledi

Can gözü onu gördü dil ondan haber verdi
Can içinde oturdu gönlümü arş eyledi

Bir kadeh sundu cana can içti kana kana
Dolu geldi peymâne canı sarhoş eyledi

Esrik oldu cânımız dür döker lisânımız
Ol Çalab’ımın aşkı beni sarhoş eyledi

Ben kaçan derviş olam tâ ki ona eş olam
Yüz bin benim gibiyi aşk hırka-pûş eyledi

Yunus imdi avunur dostu gördü sevinir
Erenler mahfilinde aşka cünbiş eyledi


Yunus Emre

Aşk Bezirgânı Sermâye Canı

Aşk bezirgânı sermâye canı
Bahâdır gördüm cana kıyanı

Zihî bahadır can terkin urur
Kılıç mı keser himmet giyeni

Kamusun bir gör kemterin er gör
Ölü görmegil palas giyeni

Tez çıkarırlar fevk’al – ülâya
Bin Îsi gibi dîne uyanı

Tez indirirler taht’es - serâya
Bin Karun gibi dünya kovanı

Âşık olanın nişânı vardır
Melâmet olur belli beyânı

Çün Mansur gördü ol benim dedi
Oda yaktılar işittin anı

Oda yandırdın külün savurdun
Öyle mi gerek seni seveni

Zinhâr ey Yunus gördüm demegil
Oda yakarlar gördüm deyeni


Yunus Emre

24 Aralık 2018 Pazartesi

Yapabilsem

Tortop
Edip
Fıratı
Avuçlarımda
Göve
Savurabilsem
Sonra da
Kanlı
Görkemli
Munzuru
Tutup
Sapından
Yere
Çalabilsem.


Enver Gökçe
Yaba, S.18 1981

Bana Namaz Kılmaz Deme Ben Bilirim Namazımı

Bana namaz kılmaz deme ben bilirim namazımı
Kılar isem kılmaz isem ol Hak bilir niyâzımı

Dosttan artık kimse bilmez kâfir Müslüman kimdiğin
Ben kılarım namazımı Hak geçirdiyse nâzımı

Ol nâzı dergâhta geçer ma’nî şarabından içer
Hicapsız can gözün açar kendi siler dost gözümü

Dost bundadır belli beyan dost dîdârın gördüm ayan
İlm ü hikmet okuyanın buna değindir azimi

Her dem dost yolun bulmayıp gizli ma’nî şerh eyleyip
Değme âşık şerh etmeye benim bu gizli râzımı

Sözüm ma’nîsine erin bî nişandan haber verin
Dertli âşıklara sorun benim bu dertli sözümü

Dert âşıkın dermânıdır dertli âşıklar ganîdir
Kaadir kudret ünüdür der işitenler âvâzımı

Dost isteyen gelsin bana göstereyim dostu ona
Budur sözüm önden sona ben bilirim kend’ özümü

Yunus imdi söyle Hakk’ı münkir sana tutsun dakı
Bişiptürür Hakk’ın honu ârifler tatsın tuzumu


Yunus Emre

Bu Ömrüm Yok Yere Harcatmışım Ben

Bu ömrüm yok yere harcatmışım ben
Canımı gör ne oda atmışım ben

Kimesne kimseye etmemiş ola
Onu kim kendime bed etmişim ben

Amelim rahtını derdim götürdüm
Kamû assım ziyâna atmışım ben

Cihanda bir sınık saksıdan ötrü
Güherlerim yabâna atmışım ben

Amelim ne ki varsa hep riyâdır
Acebdir ihlâsı unutmuşum ben

Geceye eresini kimse bilmez
Tûl-i amel başın uzatmışım ben

Dügeli ömrümü harcına sürdüm
Ziyandan bellidir ne utmuşum ben

Biçâre Yunus’un çoktur günâhı
Onun dergâhına yüz tutmuşum ben


Yunus Emre

Kali'yi Sikiyim

Kali’yi sikiyim
bütün Hindu Tanrıçalarını sikiyim
çünkü hepsi orospu
sikmeyi seviyorum
tüm Hindu tanrıçaları
orospudur
Anne Kali’yi sikiyim
Meryem bir fahişe değildi çünkü
bakireydi
Hristiyanlar
Hindular gibi
tapınmazlar orospulara
Anne Kali’yi sikiyim
Hindu Tanrıçalarını sikiyim
çünkü hepsi orospu
Hindu tanrıçalarını sikmeyi seviyorum


Allen Ginsberg
Çeviri: Melis Oflas

23 Aralık 2018 Pazar

Ayaklar Baş Olacak

Kan giderdi
Bir yanda
Yaşamak
Kan gider
Kan revandı
Bir yanda ölüm
Hayırlıydı
Yaşamaktan
Bir yana
İçi sevdalarla
Dolu
Yemyeşil
Bir daldı.
Ve ölüm ile
Sevda ile
Kan ile
Dönerdi devran.

Gün oldu
Cemreler
Titremeye başladı
Topraktan.
Olmaz olsun
Şu tanklar
Motor sesleridir
Tırtıllı traktörler
Bana yakışan.

Gün oldu
Dinledi
Dile geldi
Beşiğindeki bebek:
"Ne kadar
Sınıf
Ve
Tabaka varsa
Sömürücü
Kan içici
Ve
Çanak yalayıcı
Ve
Ne kokar
Ne bulaşır
Lümpene kadar
Hepsini ben
Gömmeye gelmişim
Ayakları çıplak
Bir çığırtkan gibi
Avaz avaz
Haykırırım hala
Ayaklar baş olacak
Ayaklar baş
Haydi ha...


Enver Gökçe
Türkiye Yazıları, Mayıs 1977

22 Aralık 2018 Cumartesi

Ne Fayda!

Sen benimsin,
Ciğerparem, sevdiğim
Gülden ağır
Söyleyemem sana!

Saçlarına
Kızıl güller takayım
Salın da gel,
Bir o yana
Bir bu yana!

Meğer
Müşkil işmiş hürriyet
Savunmayla yetmiyor
Bir başka sevda!

Telden
Demirden geçsen
Mapusu delsen
Ne fayda!


Enver Gökçe

21 Aralık 2018 Cuma

Ey Bana Derviş Deyen Ne’m Ola Derviş Benim

Ey bana derviş deyen ne’m ola derviş benim
Dervişlik yaylasında hareketim kış benim

Derviş adın edindim derviş donun donandım
Yola baktım utandım hep işim yanlış benim

Hırkam tacım gözlerim fâsid işler işlerim
Her yanımdan gizlerim bin bir fâsid iş benim

Yoldan haber sorarlar aydırım inanırlar
Kalbim sâfi sanırlar vay ne düşvar iş benim

İçerime bakarsan buçuk pulluk nesne yok
Daşramın kavgasından âlemler dolmuş benim

Yunus aydır yârenler ey gerçeğim erenler
Bu yolda olan hâller Allâh’a kalmış benim


Yunus Emre

Sûfîyim Halk İçinde Tesbih Elimden Gitmez

Sûfîyim halk içinde tesbih elimden gitmez
Dilim ma’rifet söyler gönlüm hiç kabûl etmez

Boynumda icâzetim riyâ ile tâatım
Endişem ayrık yerde gözüm yolum gözetmez

Söylerim ma’rifeti sâluslanırım katı
Miskinliğe dönmeye gönlümden kibir gitmez

Hoş dervîşim sabrım yok dilimde inkârım çok
Kulağımdan gireni hergiz içim işitmez

Âlem çıraktır sadır gönlüm bunu gözetir
N’ideyim Hak korkusu hergiz içimden bitmez

Görenler elim öper tac u hırkama bakar
Şöyle sanırlar beni zerrece günah etmez

Dışımda ibâdetim sohbetim hoş tâatım
İç pazarda gelince bin yıllık ayyar etmez

Görenler sûfî sanır selâm verir utanır
Onca iş koparaydım eleriben güç yetmez

Dışım derviş içim boş dilim tatlı sözüm hoş
İllâ ettiğim işi dînin değşiren etmez

Yunus eksikliğini Allah’ına arz eyle
Onun keremi çoktur sen ettiğin ol etmez


Yunus Emre

Bir Milli Kurtuluş Türküsü

Zalım!
Hami de kötü dinli gavur,
Nasıl da bağdaş kurmuş toprağıma
Gülümü harmanımı savurur!
Kara gözlerini
Sevdiğim oğlan,
Bize oldu olan
Topla Antep'i, Çukurova'yı İzmir'i, Urfa'yı, Konya'yı
Haydi ha!
Ne durursun Munzur!

Engini de deli gönül engini
Kutlayalım şol kurtuluş cengini
Hayını,
Kompradoru, pezevengini
Vur
Kara yeğenim vur!


Enver Gökçe
Türk Solu, 28 Ocak 1969

20 Aralık 2018 Perşembe

Ey Bana İyi Diyen Benim Kamudan Yavuz

Ey bana iyi diyen benim kamudan yavuz
Alnımı Ay bilirim bu gözlerimi gündüz

Bu vücûdum şehrinde buçuk pulluk assım yok
Amelim mahalleri ser-be-ser kalmış ıssız

Hücrede ve bucakta Hakk’a lâyık amel yok
Kimde derd ü firak var kimlerde eserli söz

Halk hep ayağın durur ben seğirttim oturdum
Geçtim sadır yerine döşek kalın yerim düz

Bunun gibi salûsluk çünkim elime girdi
Artık n’işime yarar derd ü firak âh u sûz

Ben bir kitap okudum kalem yazmadı onu
Mürekkep eyler isem yetmeye yedi deniz

Ben oruç namaz için süci içtim esridim
Tesbîh u seccâdeyçin dinledim çeşte kopuz

Yunus’un bu sözünden sen ma’nî anlar isen
Konya menâresini göresin bir çuvalduz


Yunus Emre

Ey Bana İyi Deyen Benem Kamudan Kemter

Ey bana iyi deyen benem kamudan kemter
Şöyle mücrimim yolda mücrimler benden server

Benim gibi mücrim kul bir dahı isteyibul
Dilimde ilm ü usûl dileğim dünya sever

Zâhirim iyi yerde gönlüm fâsid haberde
Bulunmaya Bağdad’da bencileyin bir ayyâr

Dışım göynü içim ham dirliğim budur müdam
Yol varmadan bir kadem arştan veririm haber

Dışım biliş içim yad dilim hoş gönlüm mürted
İşim yavuz iyi ad böyle fitne kanda var

Kime kim öğüt verdim ol Hakk’a erdi gördüm
Bana benim öğüdüm hiç eylemedi eser

Takındım şeyhlik adın kodum ma’şuk tâatın
Verdim nefsin muradın kani Hakk ile pazar

Yayıldı Yunus adı suçtur cümle tâatı
Çalab’ım inâyeti suçun geçire meğer


Yunus Emre

Uyan Alim

Yıllardır susmuşum lal
Yanım yörem Tepegöz, Şahmaran!
Yürek çın çın eder ama,
Erdemli ve yiğit
Bir gerilla bıçağıdır, çatal
Derman sorar kurda kuşa derman!
Dağlar gül gülistan içinde
Al al!
Bir ben kalmışım
Rüsvay, malamat, üryan!
Adı görklü Marx yadıma düşende,
Uyan derim Alim
Uykudan uyan!


Enver Gökçe
Türk Solu, 7 Ocak 1969

19 Aralık 2018 Çarşamba

Bir Suâlim Var Sana Ey Dervişler Ecesi

Bir suâlim var sana ey dervişler ecesi
Meşâyih ne buyrur yol haberi nicesi

Vergil suâle cevap tutalım olsun sevap
Şu’le kime gösterir aşk evinin bacası

Evvel kapı şeriat emr ü nehyi bildirir
Yuya günahlarını her bir Kur’an hecesi

İkincisi tarîkat kulluğa bel bağlaya
Yolu doğru varanı yarlıgaya hocası

Üçüncüsü ma’rifet can gönül gözün açar
Bu ma’nî sarayına arşa değin yücesi

Dördüncüsü hakıykat ere eksik bakmaya
Bayram ola gündüzü Kadir ola gecesi

Bu şeriat güç olur tarîkat yokuş olur
Ma’rifet sarplıkdurur hakıykattir yücesi

Dervişin dört yanında dört ulu kapı gerek
Nereye bakar ise gündüz ola gecesi

Ona eren dervişe iki cihan keşfolur
Onun sıfâtın över ol hocalar hocası

Dört hâl içinde derviş gerek siyâset çeke
Menzile ermez kalır yol eri yuvacası

Kırk kişi bir ağacı dağdan gücün indire
Ye bunca mürit muhib sırat nice geçesi

Küfrün atarken sakın îmânın urmayasın
Yoksa sırsın güveci sebil olur güveci

Dört kapıdır kırk makam yüz altmış menzili var
On’ erene açılır vilâyet derecesi

Âşık Yunus bu sözü muhal diye söylemez
Ma’nî yüzün gösterir bu şâirler hocası


Yunus Emre

Andan Beri Kim Aşkın Benimle Yoldaş Oldu

Andan beri kim aşkın benimle yoldaş oldu
Rahman yoluna beni göstermeğe baş oldu

Canım üzere durdu rahman çerisin derdi
Şeytan ilini vurdu key yağma taraş oldu

Aşk nefs iline aktı ne buldu ise yaktı
Kibir kal’asın yıktı anda çok savaş oldu

Dost yüzün ayan gördüm sır haberlerin sordum
Dedi gizli bilmezsin uş söyledim faş oldu

Aşk aldı elim benim gösterdi doğru yolum
Hakk’a şükür kim hâlim bayağıdan hoş oldu

Onlar ki göz açtılar bu dünyâdan geçtiler
Ahrete ulaştılar menzilleri arş oldu

Bunlar bunda kaldılar dünyâya aldandılar
Yalancılar oldular hep bunlar kolmaş oldu

Ölenler hâlin bilmez göz açıp öğün dermez
Miskin Yunus Emre’nin meğer bağrı baş oldu


Yunus Emre

Köylülerime

Anamız birdir, aynı memeden emmişiz dostlar.
Kan kardeşiz, sizlere kanım kaynıyor.
Sizlerle beraber herk ettik toprağı,
Beraber yattık hapiste, beraber teskere aldık
Ve maniler yaktık hasret için;
Gülemediysek de boş verdik beraber...
Halay mı çekmedik kol kola,
Horon mu tepmedik diz dize,
Çepken mi vermedik rüzgara?
Koyun koyuna yattık toprak duvarlarda
Sıtmayla, sığırla, davarlarla...
Daha da yatarız dostlarım daha da...
Gün gelirse eğer
Halay çeker, türkü söyler gibi yanyana
Mavzer mavzere verip de
Düşmana kurşun da atarız.
Sizlere kanım kaynıyor, yabancı değilsiniz bana...


Enver Gökçe

18 Aralık 2018 Salı

Aşk ile İster İdik Yine Bulduk Ol Canı

Aşk ile ister idik yine bulduk ol canı
Gömlek edinmiş giyer sûret ile bu teni

Girmiş sûrette gezer cümle işleri düzer
Geri kendine söyler gevher ile bu kânı

Bu dünya bir pazardır sûretler dükkân olmuş
Bu dükkâna giriben oldur satan bu kânı

Bir niceler kayırır bunca malım kaldı der
Veren oldur alan ol sormaz nedir ziyanı

Yunus imdi sen senden ayrı değilsin candan
Sen sende bulmaz isen nerde bulasın anı


Yunus Emre

Bu Aşk Denizine Dalan Hâcet Değil Ona Gemi

Bu aşk denizine dalan hâcet değil ona gemi
Yahut (biz) kanda bulalım bu sohbet ile bu demi

Dünyâlığım yoktur deme bu gussayı öküş yeme
Ma’şuku ger sevdin ise gider gönlündeki gamı

Ben sevdiğim ma’şûkayı sen dahı bir görse idin
Vermeyeydin bu öğüdü fidî kılaydın bu canı

Âşık kişi bilmez öğüt zirâ assı kılmaz öğüt
Unutur ol kibr ü kîni terk eyler gider dükkânı

Gerçek âşık olanların yüzünde nişanı olur
Dünün günün durmaz akar gözleri yaşının kanı

Bu cümle âlem sevdiği şu din ile îmandurur
Aşksız gerekmez vallâhi şol dîni ile îmanı

Yunus yüzün kaldırmagıl aşıkların ayağından
Eyle fidî yüz bin canı andan bulasın Sübhân’ı


Yunus Emre

Turan Emeksiz

Bir yürüyüş eylediler sabahtan
Ilgıt ılgıt kan gider loy loy!
Dayan dizlerim dayan!
Ağla gözlerim ağla!
Namlu puşt olmuş, at ayağı puşt.
Yine düşman elindeydi vatan 

Bir oğul çıktı Malatya'dan:
Anası Yılmaz çağırırdı
Haram süt emmemişti anadan.
Ve Beyazıt derler bir büyük alan

Düşman sarmıştı sağı solu
Düşman çok, cephane yoktu.
Yetişmemişti daha Cemal Paşa kolu
Amandı el aman!

Tank paletleriydi alanda dönen
Kusan namlulardı, kalleş ölümcül
Ve vuran ve kıran ve haykıran
Malatyalı şöyle baktı bir
Ana baba günüydü herhal
Her yönde toz duman!

Vay anam vay!
Bu belalı başınan
Kime ne diyem
Nerelere gidem
Ya derdime derman
Ya katlime ferman!

Başı daralınca Yılmaz'ın
Baktı atacak taşı yoktu
Baktı eli durmuş, ayağı durmuştu
Vurulmuştu.
Çıkardı yüreğini kan içinde
Çarptı kötünün kafasına
Hay bu nasıl devran?

28
Nisandı
Yavri
Hey!
Ham
Meyveyi
Kopardılar
Dalından.


Enver Gökçe
Mayıs 1960

17 Aralık 2018 Pazartesi

Aceb Aceb Ne Nesnedir Bu Derd ile Firak Bana

Aceb aceb ne nesnedir bu derd ile firak bana
Canımı sarhoş eyledi aşk ağı vu tiryak bana

Kimin kim renci var ise derdine derman istesin
Kesti benim bu rencimi derman oldu bu derd bana

Aşk oduna yan der isen gönüllere gir der isen
Karanılar aydın ola ne kandil ü çırak bana

Gökten inen dört kitâbı günde bin kez okur isen
Erenlere münkir isen dîdar ırak senden yana

Miskin Yunus erenlere tekebbür olma toprak ol
Topraktan biter küllisi gülistan(dır) toprak bana


Yunus Emre

Eşkere Kıldım Bugün Pinhânımı

Eşkere kıldım bugün pinhânımı
Can veriben buldum ol cânânımı

Can gönül hayran kalıptır ma’şuka
Ma’şuk ile sürerim devrânımı

Derd gerektir dert gerektir dert gerek
Kim gerek derde verem dermânımı

Bî mekânım onun için dünyede
Kimsene bilmez benim mekânımı

Onu buldum u n’iderem ayrığı
Yağmaya verdim bugün dükkânımı

Top benim çevgânı aldım çalarım
Kim ala bu tûptan çevgânımı

Yer benimdir gök benimdir arş benim
Gör nicesi germişim sayvânımı

Yunus oldu ise adım ne aceb
Okuyalar defter ü divânımı


Yunus Emre

İbrahim

Yan binmişsin eşeğe
Kasketi de yıkmışsın afilli
Kaşın üstüne.
Bir günün beyliği beylik
Aldırma sat anasını;
Olmasa da olur
"Mükeyyifat"tan sayılır
Gaz, tuz ve şeker.

Hadi sür
Paçanın kokusunu aldı seninkiler!
Küçük Yılmaz bekler şehir ekmeği
He oğul, he!
Senin de şanın var

Hadi şöyle gir de köyden içeri
Ayaklarını sallaya sallaya,
Bozkulağı anırta anırta
Ko desinler Şahmaran'ın bağı var!


Enver Gökçe
Yağmur ve Toprak, Ekim 1948

16 Aralık 2018 Pazar

Türkiye Yaşanmaz Oldu

I

Türkiye yaşanmaz oldu!
Her gün bir başka zehir.
Görmedik,
Bir bahçe, bir çiçek, bir şehir
Görmedik bir gülen,
Hasılı bir ferah, bir rahat:
Uğruna çekilen,
Derttir, mihnettir
Senden yana olduğumuz sebeptir
Kollektif hayat!


II

Türkiye yaşanmaz oldu!
Gel gör halimiz yaman!
Haramiler, bezirganlar elinden
Aman, el aman!
Kesilmiş mümkünüm, çarem
Vay ne hal olmuş memleket
Vay ne hal olmuş vatan!
Güzel yarim İstanbul'dan ne haber?
Dil-Tarih'ten, Emekçi'den, Sendika'dan?..
Şiddetin sabahı yakındır
Dayan dizlerim dayan


Enver Gökçe
Ankara 1947

15 Aralık 2018 Cumartesi

Görüş Günü

Bu gün görüş günümüz
Dost kardeş bir arada
Telden tele
Mendil salla el salla
Merhaba!

İzin olsun mapusane içinde
Seni
Senden sormalara doyamam
Yarım döner cıgaranın ateşi
Gitme dayanamam.


Enver Gökçe

14 Aralık 2018 Cuma

Mürettip Hasan

Alınmıştır,
Ağzım dilim elimden
Konuşamam yanarım.
Unumu elemişim,
Eleğimi asmışım
Ölüm de ne, vızgelir
Ama yanarım.
İnce derde hele bir
Düş de gör
Nicedir
Kardeşim!
Parmaklarım yazı dizer
Yorulur;
Kurşun kasalara dökülür derdim
Bir türkü bilirim
"Var git oğlan var git"
"Mekanın ara"
"Nerede karnın doyarsa "
"Vatanın ora!"
Hey anam hey
Yine de hey hey!
Mürettip Hasan deyip de geçme
Ben adamın anasını bellerim
Punto hesabı
Katrat hesabı.


Enver Gökçe
Meydan, 15.05.1948

Aşk ile Biliş Canlara Ezel Ebed Olmayısar

Aşk ile biliş canlara ezel ebed olmayısar
Güm-râh olup bu cihanda kimse bâki kalmayısar

Bir dona kan bulaşınca yumayınca mısmıl olmaz
Gönül pisin yumayınca namaz revâ olmayısar

Gönül pisin yumadınsa kibr ü kini komadınsa
İkrar bütün olmayınca erden nazar olmayısar

Murdar dünyâya bulaşan devşirü beni duruşan
Erden himmet olmayınca ömür geçer yunmayısar

Yunus imdi sen Hakk’a er dün ü gün gönlün Hakk’a ver
Gönül gözü görmeyince hiç başgözü görmeyiser


Yunus Emre

Dün Gider Gündüz Gelir Gör Nicesi Üzgelir

Dün gider gündüz gelir gör nicesi üzgelir
Pâdişah hükmü ile âlemde düpdüz gelir

Karanlıklar sürülür âlem münevver olur
Işıdı nur kandili havaya az az gelir

Bir bakgıl sağa sola kayıkma değme yola
Dinile kuş ürünü nice türlü saz gelir

Söz ıssı sözün alır sûret toprakta kalır
Her kim bu hâli bilir kend’ özünden vazgelir

Aşk benliğim iletti akıl dört yana gitti
Yunus’a yükü yetti bilmeyene az gelir


Yunus Emre

13 Aralık 2018 Perşembe

Fakültenin Önü

Fakültenin yanı demirden köprü
Fakültenin önü bir sıra kavaktı
Biz bir garip yiğit kişiydik
Bütün hürriyetler bizden uzaktı

Faşistler camlara yürüdüler
Kürsüleri kırdılar, höykürdüler
Tığ teber şahı merdan
"Tanrı Dağı kadar Türktü bunlar
Hıra dağı kadar müslüman."
Ve de kanlı bıçaklı düşman
..................................
..................................
Gökler ışıyordu yer yer
Ortalık ala şafaktı.


Enver Gökçe

Aşksız Adem Dünyâda Belli Bilin ki Yoktur

Aşksız âdem dünyâda belli bilin ki yoktur
Her birisi bir nesneye sevgisi var âşıktır

Çalab’ın dünyâsında yüz bin türlü sevgi var
Kabûl et kend’ özüne gör hangisi lâyıktır

Biri Rahmân-ı rahîm biri Şeytân-ı racîm
Onun yazığı müzdü sevgisne taalluktur

Dünyâda Peygamber’in başına geldi bu aşk
Tercemânı Cebrâil ma’şûkası Hâlık’tır

Ömer ü Osman Ali Mustafâ yârenleri
Bu dördünün ulusu Ebû - Bekr-i Sıddıyk’tır

Âlem fahri Mustafâ mi’râca ağıcağız
Çalap’tan dilediği ümmetine azıktır

Yunus sana hakıykat budurur buyurduğu
Gözünle gördüğü ne dönüp bakma yazıktır


Yunus Emre

N’oturursun Dış Kapıda Gör İçeri Neler Gezer

N’oturursun dış kapıda gör içeri neler gezer
Tama’ artırır dâimâ saf bağlamış fitne düzer

Gel imdi gel kanâata usan tutmaz tez bin ata
Olmaya kim ecel yete fâsid ola satı pazar

Sen kanda isen teslim ol kamulardan aşağa dur
Edeb tâcın başına ur gör müfsid nicesi kızar

Yaramazdır buhl ü haset kibir mübârizdir gayet
Kökünü kaz yabana at farığ otur ey gam–güzâr

Kogıl bu dünyâ bâbını öğren dostluk edebini
Bulursan ustabânını öğe veren kaldan zarar

Kibr ü manîdir subaşı delim kişidir yoldaşı
Sen olmagıl onun eşi ona uyan yoldan azar

Var dediğim yerlerde dur hıkd u hasedi oda ur
İhlâs gelir cümleyi yur Yunus yolu yavlak düzer


Yunus Emre

12 Aralık 2018 Çarşamba

39 Harbi

Gitsem de gitsem...
Bir an için terk-i diyar etsem
Biliyorum şu giden yoldur
Nehirdir, ordudur
Ve insanlara ait bir macera, bir sefer
Ama
Hicret mi, zafer mi, bozgun mu görsem
Görsem
Dost dediklerime zincir vuranlar kimdir?
Açık ve Türkiyeli avuçlarımı
Sıcak sakladım
Buz tutmuş
Eller içindi,
Şimdi sargısız, merhemsiz çaresiz geliyorum
Şarapnel yarası kollar!
Şimdi uzaklardan teklifsiz ve senin için geliyorum
Kurşun yaralarından haber beklediğim
Yabancı değilim yoksa
Bir tanışmazlığım vardır
Ve unutulmuşluğum.

Çıksam, çıksam dağ olsa da yücesine
Duyar mıyım, duyar mıyım top seslerini
At boynundan aşan yiğidim
Şu terkedilmiş toprak
Şu yanan köy
Şu devrilmiş araba
Şu tank altındaki
Senin sevdiklerin mi?

Kömür işlenirdi,
Kalem oynardı, yol döşenirdi,
Güneşe selam durulurdu,
Her gün başında
Varsam görsem
Görsem her şey yerli yerinde mi?

Sana düşman oldum
939 harbi
Beni dostlarımdan ettin,
Beni mahzun ettin
Sefil ettin
Şair ettin!
Sana bin teşekkür
Büyük ızdırap
Bana sevmeyi
Bana hakikatı
Bana insanları öğrettin.


Enver Gökçe
Ant, 1945

Ey Dost Seni Severim Canımda Yerin Vardır

Ey dost seni severim canımda yerin vardır
Gece gündüz uyunmaz aceb ahvâlim vardır

Gülü göredururken dikene sunmaz elim
Korkma düşmanlarından çün doğru yerin vardır

Düşmanlar aydır bana söz demek nerden sana
Söz demek nerden bana illa üstâdım vardır

Ele getir dügeli harceyle miskinlere
Dünyâyı kimse tutmaz sonucu ölüm vardır

Bundan kend’ özün giden oldurur yolda kalan
Benim bir karıncaya vallah istâdım vardır

Yunus miskin kend’ özün toprak eylegil yüzün
Ma’şûkaya yaraşık bir miskinliğim vardır


Yunus Emre

Muştulanız Aşıklara Bu Aşk Ulu Devlet Olur

Muştulanız âşıklara bu aşk ulu devlet olur
Aşk kime kim değdi ise cânında bil işret olur

Her sevdiği terkin ura kayıkmaya değme yana
Her dem onun seyran-gehi hem zât u hem sıfât olur

Seyri içinde çâpük-bâz fikri daim nâz u niyâz
Çün seadet oldu hem-râz hezâran münâcât olur

Müşahede kapar onu hem bi karar olur canı
Her dem da’visizdir ma’nî bu derd ile rahat olur

Ol bî nişandır cihandan ne diylim dilimiz ondan
Ol âlim-i deyyân zât her zât içinde zât olur

Buhl ü tema’ sığmaz ona izzet de kaldı bir yana
Yol bulamaz hırs u hevâ kimde ki bu devlet olur

Ol işlere eli eren Hak aşkına gönül veren
Dostunu göze göz gören cümle varlıktan mât olur

Kim indiyse ol nüzûl ona gelir cümle usûl
Ta’ziyete varır ise ol ölüye rahmet olur

Yunus erdir nihâyetsiz aşk ondan dahı gaayetsiz
Ne gaayet var ne nihayet kamusu bir hazret olur


Yunus Emre

11 Aralık 2018 Salı

1909-1946

Saffet Korkut için 


Bir Saffet Hoca vardı dost bağında
Hürriyet yoktu sağlığında
Gün geldi gitti incecikken
Yiğitken, güzelken, gencecikken.

Şimdi ne kadar dost varsa arkasında
Hasatçı, öğrenci, öğretmen
Ne kadar gül varsa toprağımızda:
Daldırma gül, ak gül, gonca gül;
Ne kadar sevgili varsa arkasında:
Tiyatro, iş, kitap, şiir, marş
Yanar yanar ağlaşır cümlesi
Çoban ateşi hatırasında.

Gavur müslüman demezdi
"Kendisi için bir şey istemezdi"
Yatak ölümü beklemezdi
Gitti vadesiz, gencecikken
Yiğitken, güzelken, incecikken

Ölüm, adın kalleş olsun!


Enver Gökçe
Söz, 1946

Eğer Gerçek Aşık isen Boynundaki Menşur Nedir

Eğer gerçek âşık isen boynundaki menşur nedir
Hak yoluna sâdık isen yanlış sanı tezvîr nedir

Sımak gerek gönlün bütün fâsittir cümle tâatın
Geçmeyince ibâdetin Hak’tan sana ma’zur nedir

Çünkü adın oldu filân hep dirliğin oldu yalan
Gelsin bize ma’nî bilen hakıykatte mestur nedir

Terk eylegil ten tertibin gider senden benlik adın
İçin imâret olmadan dışındaki ma’mûr nedir

Aydırsın kim gözüm görür da’viyi ma’niye irir
Gündüzün gün şu’le verir bu gece yanan nûr nedir

Günde yerin gidedurur komşun sefer ededurur
Ecel bir bir yutadurur bu dünyaya mağrur nedir

Mü’min isen gel gel beri cebbâr ola burç u bârû
Fahredelim erenleri ma’lûm olan menkûr nedir

Bunda beli diyen kişi orda tamâm olur işi
Bizden nişan isteyene ol Hallâc-ı Mansûr nedir

Yunus imdi söyle Hakk’ı Allah sana oldu sâkıy
Gider gönüldeki şekki elindeki menkur nedir


Yunus Emre

Ey Dün ü Gün Hak İsteyen Bilmez Misin Hak Kandadır

Ey dün ü gün Hak isteyen bilmez misin Hak kandadır
Her kandasam onda hâzır kanda bakarsam andadır

İstemegil Hakk’ı ırak gönüldedir Hakk’a durak
Sen senliğin elden bırak tenden içeri candadır

Gir gönüle bil andadır benliğin defterini dür
Ol has gevher bil andadır sanma kim ol ummandadır

Ol ummanda yüz bin gevher bir zerreden oldu kemter
Ol cana zevâl mi erer zevâl canı hayvandadır

Eylegil sûretin vîran can sırrıdır ona eren
Bâtın gözüdür dost gören zâhir gözü yabandadır

Kim ki gaflet içre geçer canı zevâl suyun içer
Derviş sırrı arştan geçer eğerçi yeryüzündedir

Yunus Emre gözün aç bak iki cihan doludur Hak
Gümânı sıdkı oda yak şöyl’ eşkere nihandadır


Yunus Emre

10 Aralık 2018 Pazartesi

Gök Mustafa

Hüseyin anlatıyordu
Bir candarma gelmiş bizim köye
Keşkek komuşlar önüne yemiş
-Sevmemiş-
Bal komuşlar parmaklamış
-Sevmemiş-
Bir Gök Mustafa varmış
-Sağ mı bilmem-
Gülü gülüvermiş de candarmaya
"Neyliyek ağa,
Sana yumurta mı pişirek?"
Demiş.


Enver Gökçe
Söz, 1946

Ey Dost Bunca Kıyl ü Kaal Ne Maksud Hod Bir Haberdürür

Ey dost bunca kıyl ü kaal ne maksud hod bir haberdürür
Ye bunca cüst ü cû nedir görne hod bir nazardürür

Dağlar aşıp berye geçip ey uzak sefer edenler
İstediğin sende iken aceb bunca seferdürür

Hiç kılmagıl ırak sefer ömür geçer ecel erer
Dost sendedir halvet sever bu galebe haşerdürür

Gel ırak isteme onu canından içeri canı
Seninle bile duranı görmeyen bî başardürür

Sen uyursun ol uyanık eksiğini kılar bayık
Dahı nice bulam tanık dâim seninle yârdürür

Mescid ü medrese sende sen dört yana perâkende
Ne kaldın sen bu erkende işin katı düşvardürür

Bu tevhîd donunu giyen varlığın yokluğa sayan
İşbu yolda kaaim duran belli bilin ol erdürür

Ol işler tamam olunca ol dirliği dirilince
Gözün hicabın silince yer gök dolu dîdardürür

Miskin Yunus onu gördü gözü vü cânı sevindi
Kamusunu yere saldı ma’şûka intizardürür


Yunus Emre

Bu Dünyâyâ Gönül Veren Sonucu Pişman Olısar

Bu dünyâyâ gönül veren sonucu pişman olısar
Dünya benim dedikleri hep ona düşman olısar

Ey dostunu düşman tutan gıybet yalan söz söyleme
Bunda gammazlık ekleyen onda yeri dar olısar

Çünkü olısar yeri dar kazançlı kazancı kadar
Mü’minlere geldi haber âşıklar didar göriser

Maksûdumuz didar idi şeyhimiz gerçek er idi
Evvel dahı ol var idi âhır dahı var olısar

Evvel âhır oldur ebed hem dillerde “Küfven ahad”
Evliyâ geçti dünyadan bir saat kime kalısar

Alın evliyâ elini doğru varın Hak yolunu
Ma’nî budur belli beyan bildim diyen bilmeyiser

Yunus imdi bildim deme miskinliği elden koma
Kimde miskinlik var ise Hak didârın ol göriser


Yunus Emre

9 Aralık 2018 Pazar

Dost

Ben berceste mısraı buldum
Hey ömrümce söylerim
Gözden, gezden, arpacıktan olsun
Hey ömrümce söylerim!

Bizsiz Ilgaz'ın çam ormanları güzel değildir.
Hayda günlerim hayda!
Sırtını düşmana verdikçe
Murat dağları güzel değildir,
Dost dost ille kavga!

Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,
Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz;
Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;
Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,
Ayın onbeşi;
Biz olmasak Taşova'nın tütünü, Kütahya'nm çinisi,
Yani bizsiz
Anne dizi, kardeş dizi, yar dizi
Güzel değildir.

Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım, İzmirlim,
Gel aslanım Mamak'tan Erzincan'dan, Kemah'tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan

Adana' nın pamuğu dokumada;
Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada
Ümit işkencede mahzun
Emek işkencede mahzun
Tenim, ayaklarım üryan
Ekmek işkencede mahzun
Ve Divrik'in demiri arabada
İşçi-köylü ve işçi birarada

Söyle türküler yadigarı kardeş
Söyle ağrılar yadigarı kardeş!
Neden alınterleri
Nimetler, haklar haram oldu sana
Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım, İzmirlim
Gel aslanım Mamak'tan Erzincan'dan, Kemah'tan!
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan!
Sana selam olsun
Hürriyetlerin meçhul olduğu dünya
Canım Türkiye,
Memleketimiz!
Çalışan halklarıyla ümmi
Çalışan halklarıyla garip,
Irgadı, esnafı, madencisi, iptidai aletleri
Kadınları, erkekleri, hapishaneleri;
Başı boş suları, dumanlı vadileri, yoz topraklarıyla,
İşsizleri, realist şairleri, mücahitleri,
Sokak şarkısı, keten helvası,
Akşam Haberleri satanlarıyla memleketim!

Sana selam olsun
Sürgünler, mahkumlar, hastalar!
Alacağın olsun
Seni İstanbul seni
Seni Bursa, Çankırı, Malatya,
Sizlere selam olsun üniversiteler!
Öğretmenleri alınmış kürsüler,
Öğretmenler!
Sizlere selam olsun
Hürriyeti yazan eller, dizen eller!
Sizlere selam olsun makineler
Entertipler, rotatifler, bobinler!
Bu gülünç, aşağılık,
Namussuz şeyler dışında,
Sana selam olsun
Zincirin, zulmün kar etmediği,
Kırbacın kar etmediği
Büyük tahammül!

Gel günlerim gel de dol!
Gel Aydınlım, İzmirlim,
Gel aslanım Mamak'tan Erzincan'dan, Kemah'tan!
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan!


Enver Gökçe
Gün, 15.07.1946

8 Aralık 2018 Cumartesi

Bir İhtiyar

Gidiyorlar!
Atları, terkileri,
Göğüslerinde gümüş köstekleri yoktur.
Gidiyorlar!
Baş açık, yalın ayak, ardı arkasına
Ümitten gayri ekmekleri yoktur
Sen
Vermişsin de sırtını meşeye
Koca ihtiyar!
Yolların, yolcuların
Akşamla değişen şeylerin haricindesin.
Hatıralarınla yaşıyorsun:
İşte yine
Getirdiler bohçasını önüne
İşliği, çakmağı, tabakası
Çorabı, çakısı, ayakkabısı
Ve Zonguldak treni,
Zonguldak madeni, kömür havzası,
Çakmağı, işliği, ayakkabısı.
Ötede insanlar gidiyorlar.
İşte yine getirdiler bohçasını önüne:
Sarsan bir cigara daha
Vursalar orta telden Emrah'ı
Yüreğin tutar mı söylemeğe
Başa gelen halleri?
Bir buçuk ay gezdin dağları
Avutmadı gönlünü
Toprak kokusu, kekik kokusu, çiğdem, çiçekler.
Keklikler konardı
Bir o taşa bir bu taşa
Ha deyip de çekemedim tetiği.

Kınasını oynatamadığın
Düğününde oynayamadığın
Körpe kuzu düştü yadına,
İndin bahçeye:
Dayadın sırtını duta.
Domatesler kızarmıştı,
Yılı değildi bal armudunun,
Adam boyunu geçmemişti tınaz
Sonra malum...

Şimdi toprağa bakamıyorsun.
Çifte salsan kara öküzü
Gözlerine bakamıyorsun.
Bütün gözler onun gözleri
Bütün çalışanların emeği,
Onun emeği,
Sonra malum...
Zonguldak treni
Kömür dağları, kömür madeni
İnsanlar gidiyorlar
Gurbete,
Şehire,
Kara,
Sen bir efkar gelmiş de ağlıyorsun.


Enver Gökçe
Söz, 1946

7 Aralık 2018 Cuma

Yar Yüreğim Yar Gör ki Neler Var

Yar yüreğim yar gör ki neler var
Bu halk içinde bize güler var

Ko gülen gülsün Hak bizim olsun
Gaafil ne bilsin Hakk’ı sever var

Bu yol uzaktır menzili çoktur
Geçidi yoktur derin sular var

Girdik bu yola aşk ile bile
Gurbetlik ile bizi salar var

Her kim merdâne gelsin meydana
Kalmasın cana kimde hüner var

Yunus sen bunda meydan isteme
Meydan içinde merdâneler var


Yunus Emre

Aşk ile Gelen Erenler İçer Ağuyu Nûş Eder

Aşk ile gelen erenler içer ağuyu nûş eder
Topuğa çıkmayan sular deniz ile savaş eder

Biz bu yoldan üşenmedik erenlerden usanmadık
Kimseyi yavuz sanmadık her ne eder kolmaş eder

Kolmaşa verdik sözünü söz ile döktük yüzünü
Yaban canavları gibi bilenler ondan şeş eder

Bu sohbete gelmeyenler Hak nefesi olmayanlar
Sürün onu bundan gitsin durur ise çok iş eder

Câhildir mâ’nîden almaz oturur karârı gelmez
Öleceğini hiç sanmaz yüz bin yıllık teşviş eder

Dağ ne kadar yüksek olsa yol onun üstünden aşar
Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterdi vu hoş eder


Yunus Emre

Kirtim Kirt

Can yoktu ki sevdalara düşe,
Kurt yoktu ki kızıl kana üşe
Yoktum ki yol geçe
Yoktun ki haber ulaşa
Gül yoktu ki, dal yoktu ki...

Ve döne döne ateş
Döne döne madde
Gökler yarıla dürüle
Dağlar savrula devrile,
Kırıla döküle yıldız
Sular evrile çevrile
Döğüşe döğüşe madde
Değişe tokuşa madde

Öyle bir vakte erdi ki devran
Döne döne esir
Döne döne gaz
Döne döne atom
Döne döne madde
Döğüşe çekişe madde
Vuruşa vuruşa madde
Ve zaman değişe değişe
Yosun titreşe, yeşilleşe
Işık dura değişe
Öyle bir vakte erdi ki devran
Ha dedi kırdı zincirini
İçerdeki adam
Demir bağrışa bağrışa
Zindan çağrışa çağrışa
Şöyle buyurdu ki Yusuf
Dört kitaptan daha büyük:

"Demek bu hayat,
Önce sana bana yük
Demek su kimin
Toprak kiminse
Motor, elektrik ve ışık kiminse
Demek sultan odur.
Demek insan bölük bölük.
Yaşıyorsan ölüyorsun demek.
Nasıl yaşıyorsan
Öyle düşünüyorsun demek
Demek insan
En yüce mertebede hayvandır
Yeni anladım
Alet kullanan ve yapan.
Tilki tarlayı masallarda sürer,
Manyetoyu çeviremez tavşan.
Devril başımdaki kader
Dökül dilimdeki yalan
Tutuş beynimdeki kibrit
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt"

Bir yandan demirciler
Demir döğer denge denk
Bir yandan boyacılar
Boya vurur renge renk
Bir yanda
Kurtuluş savaşları
Bir yanda esaret
Bir yanda termonükleer çağ
Bir yanda balistik şirret

Evvel madde
Ahir fikir
Dolan göğümdeki hava
Salın yanımdaki fakir
Salın proletarya
Geber başımdaki bit
Kirtirn kirt
Kirtirn de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı


Kirtim kirt: Dokuma tezgahlarının çalışırken çıkardıkları ses.

6 Aralık 2018 Perşembe

Eğer Dilim Bende İse Kimse Bana Nesne Demez

Eğer dilim bende ise kimse bana nesne demez
Gönlüm ger revanda ise âlemde karâr eylemez

Eğer gözüm bakar ise baktığına akar ise
Gördüğün benim der ise oda düşer âr eylemez

Eğer aklı başta ise gönlü de ol tuşta ise
İkisi bir işte ise düşman bana kâr eylemez

Düşman benim nefsimdürür var tama’la hırsımdurur
Tama’ ile hırsa uyan gönüllerde yer eylemez

Gönüllerde yer eylemek Muhammed’e gelmişdürür
Müstafâ’ya ümmet olan tamuda karâr eylemez

Oldur bu işleri düzen cümle nakışları yazan
Can gövdeden gidiceğiz ye niçin diller söylemez

Öldüren ol dirgören ol Yunus imdi Hakk ile ol
Hak’tan artık hiç kimsene yok nesneyi var eylemez


Yunus Emre

Aşk Erine Dünyâda Ne Harir ü Ne Palas

Aşk erine dünyâda ne harir ü ne palas
Zira kim gönlü onun kibr ile tutmadı pas

İş amel ile biter lâyık olursa yeter
Gerekse uryan yürü gerek ise giy atlas

Diler isen eresin ferâgat menziline
Var kanâat dârında nefsi boğazından as

Nefs-i cüz’î varlığın akl-ı küll’e ulaştır
Varlığın yoğa değşir kalmasın sende heves

Bu kamu tâatların başı miskinlik imiş
Gel imdi miskin Yunus tama’ın yayını yas


Yunus Emre

Bu Balaban'ın Dünyadan Göçtüğüdür

Aklı karalı seçilirken su,
Aklı karalı seçilirken ova,
Aklı karalı seçilirken dağ
Çakal, kurt, kuş, yılan ve tosbağa
Ve ışırken ıpıl ıpıl üzümler
Işırken orman
Yusuf kuytuda otururdu
Gözünü kekitmeden
Elinde filinta tüfek...
Karşıdan gelirdi Balaban
Ak yelek, gümüş köstek
Atı zorlayı zorlayı.
Yusuf bağırttı barutu
Yalağın kenarından:
"Al" dedi "lan"
Düştü Balaban
Kanı şorlayı şorlayı
.................................


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı

5 Aralık 2018 Çarşamba

Şükür Hakk’a Kim Dost Bize Ayıttı Dost Yüzüne Bak

Şükür Hakk’a kim dost bize ayıttı dost yüzüne bak
Açtım ben de gönlüm gözüm sultânımı gördüm mutlak

Çünkü gördüm ben Hakk’ımı Hakk ile oldum (ben) biliş
Her nereye baktım ise hep görünendir cümle Hak

Açık duvacık kapısı dostları için ol Hakk’ın
Dostu olmak diler isen dostlardan oku bir sebak

Hicaptasın bugün seni göstermezler belli sana
Hicap dediğimi anla dünyalıktır gözden bırak

Sen seni bilemeyince eren nazar kılmayınca
Senliğini ara yerden gidermezsen oldu tuzak

Yedi deniz ü dört ırmak seni mısmıl eylemeye
Çünkü işin ol Hakk ile olmadısa kaldın ırak

Evliyâdır Hak kapısı Yunus’durur kapucusu
Aşk ile geldi bu yola aşkı edindi hem durak


Yunus Emre

Ma’nî Evine Daldık Vücud Seyrini Kıldık

Ma’nî evine daldık vücud seyrini kıldık
İki cihan seyrini cümle vücudda bulduk

Bu çizginen gökleri tahtes - serâ yerleri
Yetmiş bin hicapları cümle vücudda bulduk

Yedi yer yedi göğü dağları denizleri
Uçmak ile tamuyu cümle vücudda bulduk

Gece ile gündüzü gökte yedi yıldızı
Levhte yazılı sözü cümle vücudda bulduk

Mûsî ağdığı Tûr’u yoksa Beytül - Ma’mûr’u
İsrâfil çalan sûru cümle vücudda bulduk

Tevrât ile İncil’i Furkan ile Zebur’u
Bunlardaki beyânı cümle vücudda bulduk

Yunus’un sözleri hak cümlemiz dedik saddak
Nerd’ istersen orda Hak cümle vücudda bulduk


Yunus Emre

Uy Kirpi Kız Kirpi

Kırmızı parıltılı ve narin
Bir kiraz dalı
Irgalandı
Has bahçenin içinde
Döktü çiçeğini bir bir
Ve gazaba geldi
Eğinli Bekir:
"Yıkılsın İstanbul," dedi
"Yıkılsın İzmir
Lan hani benim ekmeğim,
Bu ne bok kader
Toprağım yok, tarlam yok.
Ne kadar
Toprak var dünyada oysa
Ömrübillah herkese yeter"

Irmağın üstünden
Bir sürü geçti allı pullu
Herhal meri keklik
Gider öyle gider.
Havada bulut
Havada alaca karga
Karganın ağzı var dili yok
Bekir'in arkası yok.
Dedi karga: yok
Ahmed'in de yok.
Demiri eriten kömür
Yiğidi eriten kahır
Ölem desen ölemezsin ki
Dünya dediğin de ne ki
Bir alabalçık sökemezsin ki
Dünyanın halısı kilimi çok

Bekir'in tarlası yok
Bir kirpi açıldı dikeninden
Gelincik yüzlü!
Uy kirpi kız kirpi
Bekir'in tarlası yok
Dedi kirpi: yok
Mehmed'in de yok.
Munzur'un başı kar ile duman
Bu belalı başınan
Kime gidem yavri
Avuçta yok elde yok
Bir çekirge atladı
Eğri bacağıynan
Çekirgenin ağzı var dili yok
Bekir'in tarlası yok
Dedi çekirge: yok
Zeyneb'in de yok.


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı

4 Aralık 2018 Salı

Ger Uluya Vardın İse Sûret Nakşı Ne’ndir Senin

Ger uluya vardın ise sûret nakşı ne’ndir senin
Ma’nîye yol buldun ise işbu dünyâ ne’ndir senin

Sen dünyânın terkin urgıl gelip aşk oduna girgil
İlerki menzile ergil geri kalmak ne’ndir senin

Bu vücûdun sermâyesi od u su vu toprak değil
Her biri aslına gider gaafil olmak ne’ndir senin

Büt-hâne vu şarap-hâne mescid oldu gerçek cana
Bir pulun varmaz ziyana yalancılık ne’ndir senin

Çünkü ahrete kavisin ko bu yalancı da’vîsin
Mâl ü hazîne sevisin âşık isen ne’ndir senin

Benimdir diye derersin Hak’tan da’vî mi edersin
Pâdişah suçuna bakmaz güm-râh olmak ne’ndir senin

Dün ü gün kaygılar yersin, n’ideyim yoksulum dersin
Ol cömerttir rızkın verir kaygı yemek ne’ndir senin

Yegil yedirgil bîçâre eksilirse Tanğrı vere
Bir gün tenin yere gire geri kalan ne’ndir senin

Yunus ol aşk badyasından sen iğen esrik olmuşsun
Bî hod iken erdin Hakk’a ayık olman ne’ndir senin


Yunus Emre

N’idelim Bu Dünyâyı N’eyleyip N’itmek Gerek

N’idelim bu dünyâyı n’eyleyip n’itmek gerek
Dâima aşk eteğin komayıp tutmak gerek

Çalab’ım bu dünyayı kahır için yaratmış
Gerçeğin gelenlerin kahrını yutmak gerek

Ol yarınki yollara anda yoldaş isteyen
Bu dünyâda dostunu kılavuz tutmak gerek

Uçmak uçmak dediğin kulları yeltediğin
Uçmağın sermâyesi bir gönül etmek gerek

Erenlerin âhına dağ taş katlanamadı
Kalkanı demir ise okları atmak gerek

Yunus er nazarında tâze güller açılmış
Gerçekler bülbül ise nazarda ötmek gerek


Yunus Emre

Başlangıç

Zaman akar, zaman geçer,
Zaman zindan içinde;
Biz mapusta gürül gürül yatardık
Yılan çıyan içinde.
Getirdiler ite kaka bir yiğit,
Ayak çıplak
Ak bir mintan içinde.
Zaman zaman içinde
Işık duman içinde

Ve raviyan-ı ahbar
Ve muhaddisan-ı rüzigar
Şöyle rivayet
Ve hikayet ederler kim:
Beni adem zor bezirgan içinde
Vardı bir Balaban.


Enver Gökçe
Yusuf İle Balaban Destanı

3 Aralık 2018 Pazartesi

Aşksızlara Verme Öğüt Öğüdünden Alır Değil

Aşksızlara verme öğüt öğüdünden alır değil
Aşksız âdem hayvan olur hayvan öğüt bilir değil

Boz yapalak devlengice emek yeme erte gece
Onun işi göz sepektir salıp ördek alır değil

Şah balaban şahin doğan zihî övmüş onu öven
Doğan zayıf olur ise doğanlıktan kalır değil

Kara taşa su koyarsan elli yıl ıslatır isen
Heman taş gene bayağı hünerli taş olur değil

Yunus olma câhillerden ırak olma ehillerden
Câhil ne var mü’min ise câhillikten kalır değil


Yunus Emre

Eyâ Gönül Açgıl Gözün Fikrin Yavlak Uzatmagıl

Eyâ gönül açgıl gözün fikrin yavlak uzatmagıl
Bakgıl kendi dirliğine kimse aybın gözetmegil

Şöyle dirilgil halk ile ölüceğiz söyleşeler
Bâki dirlik budur canım yavuz ad ile gitmegil

Diler isen bu dünyayı âhırete değşiresin
Dün ü gün kılgıl tâati ayak uzatıp yatmagıl

Gördün ki bir derviş gelir yüz vur onun kademine
Senden Şey’ullah edince kaşın - karağın çatmagıl

Dünya çerb ü şirindürür âdem gerekir yiyesi
Kem nesneye tama’ edip köşüp köpürüp yutmagıl

Söylediğin keleciyi işittiğin gibi söyle
Kend’ özünden zireklenip birkaç söz dahı katmagıl

Nefse uyup beş parmağın birden iletme ağzına
Kes birisin ver miskine gerek ola unutmagıl

Yunus kim öldürür seni veren alır yine canı
Yarın göresin sen onu er nazarından gitmegil


Yunus Emre

Bu Yusuf'un Dünyaya Bir Hoş Geldiğidir

1.

Ay karanlık
Gecedir.
Anamdır.
Yatar Of'ınan.
Kıpır kıpır
Ağrısı şuracığında,
Karnının
En yumuşak
Yerindedir.
De gayri
Gel kan revan
Türkülerle gel,
Ağıtlarla
İnce sularla.
Yusuf kardaş,
Ak kardaş!
Bu senin
Dünyaya,
Hoş gelip
Sefalar
Getirdiğindir.


2.

Bir hışımla
Geldi geçti
Şu dağları
Deldi geçti
Kim?
Kim?
Kim?
Kim?
Kim olacak?
Yusuf
Yusuf.


3.

Bentleri
Yıktı
Su;
Kısrağa
Aştı
Aygır at.
Yaşamak
Değişti
Gün oldu.


Enver Gökçe
Yusuf ile Balaban Destanı

2 Aralık 2018 Pazar

Sanat ve Sanatçı Üzerine

Bugün şairi ve şiiri eski anlayış ve tariflerin çerçevesinden kurtar­mak zamanı gelmiştir. Bu, sanatçıyı -insanlığını inkar demek olan­ sosyal gerçeklikten tecrit edip onu "soyut boyutta" bir yaratık saymak ve sanatçının yarattığı eserleri: "Tanrısal bir ustalık", "bir ihsan", "bir Tanrı vergisi saymak", belirli bir sosyal topluluğun görüşlerini yay­maktan başka bir şey değildir.

Doğayı ve toplumu bir gerçek olarak almayan, doğa ve toplum olaylarını, insan ve akıl üstü izahlarla, mantık dışı endişelerle kavra­maya çalışan bir felsefe anlayışı sanat ve entellektüel hayatımıza adamakıllı işlemiştir. Kafaları bu pisliklerden kurtarmak ve her şeyden evvel bir insan olan, doğaya ve topluma sımsıkı bağlı bulunan sanatçı­nın sosyal varlığını ortaya koymak lazımdır.

Sanatçıyı sosyal problemlerin, halk hayatının, sosyal davaların dışında görenler, menfaatleri icabı, rahata alışık olanlardır, sosyal ge­lişmenin hızlandırılmasından korkanlardır, taşlaşmış, yosun tutmuş değerleri muhafaza etmek isteyenlerdir, hastalıklı melankoliklerdir. Oysaki hayat bütün hareketi, aktivitesi, ileri atılışlarıyle diri, canlı ve değişiktir. Hayat dinamizmine can katan, hayatı öven, kötülükleri protesto eden, insanlığımızı yükselten sanatçılardan huylananlar, on­ları fildişi kulede tutmak istiyorlarsa, korktukları içindir.

Ressam olsun, müzisyen, aktör, romancı, şair olsun, genel olarak or­taklaşa bir işçilikleri vardır. Renkle, sesle, kelimelerle, artistik-sosyal bir dünya kuruyorlar. Hayatımızı yazmış-çizmiş oluyorlar. Bizi dile geti­riyorlar, gözümüzle, hayalimizle, sinirlerimizle oynuyorlar. Bir heykele dokunmak istemişizdir, bir bakış bizi kılıç gibi bölmüştür, bir çift sözle yumrukları sıkmış veya ağlamaktan yığılıp kalmışızdır. Çırılçıplak bir bozkır manzarasında belki ölüm, belki yaşamak arzusu duymuşuzdur. Bir tablonun, bir resmin, bir şiirin, bir bestenin bize ettikleri böyle şey­lerdir. Sanatçı, yaşadıklarımızı bize yaşatıyor, düşündüklerimizi düşün­dürüyor. Sanatkar kişi, bizi, en güzel, en çirkin, en unutulmaz şekilde, en dokunaklı, en gerçek şekilde hikaye ediyor, insanoğlunun hayatı, macerası, esprisi yaşatılıyor, sanatçı yaşadığımızı doğruluyor.

İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür. Sanatçı bizi nasıl düşündürmüşse öyle yaşamıştır. Ve bizleri de o türlü bir yaşayışa ve düşünceye çağırıyor. İnsan yaşayışının mahiyeti ve sanat eserlerinin ortak özelliği budur.

İnsanoğlu ise sosyal gelişmenin çeşitli konaklarında bir başka tür­lü yaşamış, bir başka türlü düşünmüştür. Üretim araçlarının, tekno­lojinin her değişmesinde yeni bir toplum düzeni ortaya çıkmış ve bu toplum tipine uygun düşen bir düşünce tarzı oluşmuştur. Her sanat eseri devrin sosyal-ekonomik şartlarına uygun bir içerik ve estetik anlayışı yaratmıştır.

Yüzyılımızın toplum tipi bölümlü bir toplum tipidir, bağdaşık ol­mayan, sosyal grup ve zümrelerin çatışmalarının içinde geliştiği ve bu sosyal grup ve zümre çatışmalarının gittikçe keskinleştiği bir toplum ti­pidir. Bu toplumun düşünce ve eylem gerçeği, karşıtlıklar taşımaktadır. Bundan dolayı bu tip bir toplumun sanat eğilimlerinin çeşitli yönlerde dalbudak salması, mevcut sosyal-ekonomik şartların bir sonucudur.

                                                                            ***

Bugünkü genç Türk şiiri, yüzyıllardan beri sürüp gelen eski şiirimi­zin son kalıntılarıyla yan yana. Yalnız, eski şiiri safdışı ede ede gelişiyor.

Bizim, artık insana tövbe dedirten ve altı yüzyıl süren bir klasik şi­irimiz vardır. Kendi şartları içinde büyük söz üstadları da yetiştiren ve cansız, insansız ve soyut olan bu şiirimizden kurtulmak için, yüzyıllık bir fikir ve sanat yolu da zorla katedilmiştir. İdealizm ve idealizmin klasik doğu edebiyatında önemli bir unsuru olan "soyutlama"cılık, bi­zim halk edebiyatımıza ve yeni edebiyatımıza dahi adamakıllı dam­gasını vurmuştur. Tanzimattan bugüne kadar olan fikir ve sanat ha­yatımızdaki gelişmeler ve yenilikler inkar edilemez. Bununla beraber yeni bir Türk şiiri ve romanı vs. ancak demokratik cumhuriyet devri­minden sonra doğal mecrasına yönelebilmiştir. Bugün Türk şiirinde ve şairleri arasında hala eski sanat değerleriyle yetişenler, hala eskiyi terennüm edenler, hala "soylu ve seçkin" sayılan, öznel bireyci mırıltı­larla kalem oynatanlar vardır.

Bugün şiirimizde, halk davalarına karışan, sosyal hayata saçının her teliyle bağlı olan sanatçılarımız vardır.

Bugün şiirimizde, eski söyleyişi, eski dünya görüşünü atan, hayata bilfiil katılan sanatçılarımız, hümanist kültürü, insanlığın daha iyi bir geleceğe olan inancını haykıran şairlerimiz vardır.

Bugün hala fikir ve sanat hayatımızda önemli mevkileri ve imkanları olan sosyal mürteciler ve sahte sanatçılar vardır.

Fakat her şeye rağmen genç Türk şairleri devrimci bir sanat anla­yışına varmışlardır. Şiir gökten yere inmiş, sokağa, "meydan"a çıkmış­tır. Günlük hayat, somut olan hayat, sosyal hayat, ızdırap hayatı, ümit bağlanan şeylerin hayatı, genç şairlerimizin yeni ilham kaynaklarıdır. Genç şairlerimizin çoğu, halkçı, demokratik bir içerikle beraber, yeni bir estetik de kurmuşlardı. Eski edebiyatımızın laf cambazlığı, eski dilimizin mollalığı, eski estetiğin şarklılığı yıkılmıştır.

Eski şiirin son kalıntıları tasfiye edilen söz alanında söyleyecek tek beyitleri kalmıyor. Bugünün şairleri hayat örsünde döğüle döğüle, pişe pişe günlük bireysel eğilimlerden de kurtulacaklar ve sanatımız daha yüksek ulusal ve hümanist bir karakter alacaktır.

Bu fikir ve eylem yüzyılında, sosyal ilerlemenin, insanlığın mut­luluğu yollarında; insanın birey olarak ödevi ne ise, sosyal topluluk­ların, örgütlerin, politikacıların ödevleri ne ise, sanatçının da ödevi odur: Sosyal gelişmeyi hızlandırmak, köhnemiş gerçekleri değiştir­mek, insanın insanca yaşamasını sağlayarak, şartları hazırlamak ve sosyal görevde bilfiil vazife almak, hayata bilfiil katılmak.
Hayatımızın ve aşkımızın şarkısını söyleyen şair, hakkımızı koru­yan şair, ulusumuzdan yana olan şair, hümanist şair, barışçı şair, biz­leri birbirimize sevdiren şair, kötülüklerin yok edilmesi için savaşan şair; meydan senindir.

Sanatın ve düşüncen gerçek olsun.


Enver Gökçe
Yeryüzü, Sayı 3, 15 Kasım 1951

1 Aralık 2018 Cumartesi

Kardeşlik Acıları

Yıllar var ki sizleri düşünüyorum:
Yanan şehirlerim,
Düşmana ekmek veren tarlalarım
Teknelerim, ocaklarını, öğretmenlerim!
Ve sizleri:
Caddeler, tarlalar, fakülteler,
Nehir boyları, şehirler, ordular
Aşklarım, hünerlerim, sefaletlerim!

Ellerime ateş düştü
Yüreğime, gövdeme, kollarıma.
Biliyorum ey demokrasi!
Bütün şairlerin ölür
Barikatların susar
Ve yanar da limanların, iskelelerin
Zafer gülleri sensiz açmaz
Böyle bir macerada.

Kardeş, kardeş!
Alkış tutan ellerini kesmedim,
Tanklarımla tarhlarını ezmedim.
Ben kendi halimle müthiş kişi
Ben sevici, sert ve delişmen ...
Ve hürlük kardeşlik çırasını
Kendi hissemce götüren insan.
Biliyorum bu dünyada
El değmediğimiz, nice doyumlu,
Sıcak, ölümsüz ve kederli şeyler vardır.
Biliyorum bu dünyada
Gökyüzü ve denizyüzü
Cümle çiçek ve cümle yemişler vardır
Biliyorum bu dünyada
Yalnız ve "yalnız insanlar
Yani kardeşler vardır."

Beni şehir şehir beni,
Beni köy kent beni
Beni usul, beni yolca götür
Kardeşlik treni!
Ağır yaralılar taşıyorum
İncinmesin kollarım, ayaklarım, ellerim.
Işıltılı gündüzlere gitmeliyim
Acılar, darağaçları, kelepçe demirleri!
Bayram şenliklerine,
Demokrasi şenliklerine gitmeliyim
Uğruna şiir yazılan, döğüşülen, ölünen insanlar!
Yeter değil bana
Zaferlerin,
Yıllardır gece hücumlarına
Sokak savaşlarına katlandığım.


Enver Gökçe
Ant, 1.5.1945

30 Kasım 2018 Cuma

İlk Adım

Bir mermi de benden aslanım,
Bir mermi de benden.
Bir mermi de benden zafer topları
Mukaddes namlular!
Daha gelmesin mi bahar,
Daha gülmesin mi ağlayanlar?
Yıllardır kan içinde, sargı içinde
Unuttunuz mu
Sevmesini, şakalaşmasını?
Çekik gözlüler,
Kıvırcık saçlılar, ablak yüzlüler!
Küller mi saz beniz etti sizi
Yabani güller, dost bakışlar, otlu çiçekler!
Ve sizler:
Adana, Aras pamuğu kadar
Sevdiğim yüzler!
Yayla türkülerim kadar
Memleketlilerim kadar
Sevdiğim yüzler!

Altıya mı değdi yaşlarınız
Otuz dokuz doğumlu çocuklar?
Ömrünüz, gözleriniz, uykularınız
Sığınaklarda geçti harp boyunca.
Oylum oylum ateşleri gördünüz mü
Cepheden dönenleri sordunuz mu?
Tanır mısınız
Ay nedir, gün nedir, elma nedir?
Güneşi gözlere doldurmak güzelken
Hey küçük kardeşler hey
Görün ne hale koydular dünyamızı.

Şimdi zafer topları gürlüyor
Avrupa' da.
Ve deniz ötesi kıtalardan
Şarkılar...
Şimdi kazaska oynuyor Avrupa.
Şimdi silah yerine bayrak tutanlar...
Hiçbirini tanımadığımız,
Oyunlarını bilmediğimiz
Mişiganlılar, Oksfortlular, Ukranyalılar.

Şimdi, göz aydın etme zamanıdır.
Yeni bir dünya doğuyor.
Şorul şorul giden kan pahası.
Müjdeler, müjdeler olsun
Yeni bir dünya doğuyor
Zincir seslerinden
Verem basillerinden uzakta...

Büyük ölülerini bağrına basıp
Yaralı insanlarımız
Kahramanlarımız konuşuyor:
"Benim olsun, senin olsun, bizim olsun,
Hani kardeşlerimiz vardı ya
Bu dünyada.
-Kız kardeşlerimiz, annelerimiz, şairlerimiz­
Dumdum kurşunuyla vursalar da
Her zaman böyle döğüşeceğiz:
Gırtlak gırtlağa, diş dişe, tank tanka
Demokrasi için,
Eşitlik ve hürlük uğruna''
Bir mermi de benden aslanım
Bir mermi de benden
Bir mermi de benden
Zafer topları, mübarek namlular!


Enver Gökçe
Ant, 16.5.1945

Bir Nazarda Kalmayalım Gel Dosta Gidelim Gönül

Bir nazarda kalmayalım gel dosta gidelim gönül
Hasret ile ölmeyelim gel dosta gidelim gönül

Gel gidelim can durmadan sûret terkini urmadan
Araya düşman girmeden gel dosta gidelim gönül

Gel gidelim kalma ırak dost için kılalım yarak
Şeyhim katındadır durak gel dosta gidelim gönül

Terk edelim il ü şarı dost için kılalım zârı
Ele getirelim yârı gel dosta gidelim gönül

Bu dünyâya kalmayalım fânîdir aldanmayalım
Bir iken ayrılmayalım gel dosta gidelim gönül

Biz bu cihandan göçelim ol dost iline uçalım
Arzu hevâdan geçelim gel dosta gidelim gönül

Kılavuz olgıl sen bana günilelim dosttan yana
Bakmayalım önden sona gel dosta gidelim gönül

Bu dünya olmaz pâyidar aç gözünü canın uyar
Olgıl bana yoldaş u yâr gel dosta gidelim gönül

Ölüm haberi gelmeden ecel yakamız almadan
Azrail hamle kılmadan gel dosta gidelim gönül

Gerçek erene varalım Hakk’ın haberin alalım
Yunus Emre’yi bulalım gel dosta gidelim gönül


Yunus Emre