Şiir, Sadece: 2016-10-09

15 Ekim 2016 Cumartesi

Başkana

Acımasız gözetliyor Batı
Sen koru kendini
Tanıyarak tuzaklarını
Derinleştir deneyimlerini
Gör Mısır'la, Irak'ta, Şam'da yok edilen uygarlığı
Dağıldığında başkanlar
Birbirini izler yıkım
Tutunmazsan ilkelere sıkıca
Düşersin batağa


Hayreddin Zirikeli
Çeviren: Ömer Erinç

Nasıl Unutulur

Kokusu geçmişin nasıl unutulur
Ruhumun çocukluk düşlerinin anıları
Temiz bir alev gibi yükselen günleri
Nasıl unutulur

Anımsayacak mısın May bu yılları
Hangi düş bozabilecekti bu düşü yüreğinde
Düş ki yerle gök çiçeğe kesmişti içinde
Nasıl unutulur

Sevimli bir gölcük bakarak bize kabardı
Çevresinde dallarıyla ilkbahar vardı
O kırlangıçlar ki bunamış çığlıklardı
Nasıl unutulur

Olmaya görsün akşam o batan güneşte
Selma bizim için yabancı kuş olur
Büyürdü onunla on batan güneşte
Nasıl unutulur.

Ve sonra bu gezintiler çimenlikte yol olur
Selma ile Hind ile Selva ile
Daha sonra karışırdı ellerimiz gül ile
Nasıl unutulur

Elifbe'yi öğreniyorduk
Usulca silerdi Selma satırları
Yer değiştirerekten tatlı bir işaretle
Nasıl unutulur

Evlenme oyunuydu şimdi yürürlükte
İstiyordu ki Selma kocası olayım oyunda
Kucaklardık birbirimizi güle güle sonsuzda
Nasıl unutulur

Yoktur unutulma olanağı büyüdüğümüzün
Büyüdü içimizde yaşam ki gururu kırık sunulur
Ustayız oluşturmakta yurtsamayı ki hüzün
Nasıl unutulur

Unutacak mıydım vedalar gününü
Oturan gözlerimize kızıl yaramsı gülüşünü
O iç çekmeler o sitemler büyüyen unutacaksın'lar
Nasıl unutulur

Ey geçmişin kokusunu duyuran Selma
Ey kral çocuğu kraliçem ulaşamadığım dağ
Ey gören büyük acımı kim için ağladım
Nasıl unutulur.


Beşara El-Huri
Çeviren: Nuri Pakdil

Sevgi'den

Karşısındakine kendinden başka hiçbir şey vermez
Sevgi ve kendinden başka hiçbir şeyi de geri almaz
Ne kendi dışındaki şeylere sahiptir, ne de kendisine
sahip olunabilir;
Çünkü Sevgi, kendi kendini bütünler ve kendi kendine yeterlidir.
Sevgi gelip sizi bulmuşsa, "Tanrı'yı yüreğinde taşıyorum"
demektense,
"Tanrı'nın yüreğine eriştim" deyin.
Ve hiçbir zaman sevgiye yön verebileceğinizi düşünmeyin,
Çünkü Sevgi, eğer sizi o değerde bulmuşsa, kendi yönünü
kendi çizecektir.

Sevginin kendini mutlu kılmaktan öte hiçbir arzusu yoktur.
Ama eğer sevgiye kapılmışsanız ve tutkularınız olsun
istiyorsanız şunları kendinize seçin derim:
Tutkunuz, sevginin içinde erimek olsun. Tıpkı geceye
şarkılar söyleyen bir akarsu gibi akıp gidin.
Tutkunuz, aşırı duygusal davranışların getireceği acıları
tanımak olsun.
Tutkunuz, kendi sevgi anlayışınızla kendinizi vurmak olsun,
Varsın istekle ve coşkuyla aksın kanınız.
Tutkunuz, kanatlanmış bir yürekle sabaha gözlerinizi açıp
sevgi dolu bir güne başlayabiliyor oluşa teşekkür etmek olsun;
Tutkunuz, gün öğleye eriştiğinde oturup sevginin yüce
heyecanını düşünmek olsun;
Tutkunuz, gün akşama erdiğinde evinize minnet dolu bir
yürekle dönebilmek olsun;
Ve yüreğinize gömdüğünüz sevgili için iyi bir şeyler dileyip
yatın; dudaklarınızda onu yücelten şarkı olsun.


Halil Cibran
Çeviren: Aytunç Altındal

İnsan'ın Şarkısı

Ben çağların başlangıcıyla geldim
Hala üzerindeyim şu kocamış dünyanın
Çağların bitimiyle gene gideceğim
Tükenmez bu yüzden acılar yüreğimde.

Göğün sonsuzluğunda dolaşan bendim
Uçtum üzerinde düşlerdeki bölümün
Gördüm her yönünü kutsal uzayın
Ama tutsak kıldı beni gene yasalar.

Dinledim öğretisini Konfüçyus'un
Bilincin gözleri çözüldü Brahma'da
Bilgelik ağacının altında gördüm Buda'yı
Ama yenik kıldı beni gene duygular.

Tanık oldum Babilon'un anlatılmaz yüceliğine
Ramses'i gördüm bir uzak çağa ün veren
Vuruşkan Roma ordularla belirdi
Ama üzgülere boğdu beni gene kurallar.

Neler çektim baskı yöntemlerinde
Zincir vurdular ellerime sömürgeciler
Acımasız zindanlarda açlığı tanıdım
Ama bir güç kaldı gene içimde, bırakmadı beni
Işıyan yeni günle bana umut getiren


Halil Cibran
Çeviren: Engin Aşkın

14 Ekim 2016 Cuma

Gelemeyen Ziyaretçi

Akşam geçip gitti ve neredeyse kayboldu ayın yüzü,
Yazık, ikinci akşam da eklenip birincinin ardından!
Gözümüzün önünde sona eriyor mutluluk işte.
Sen gelmedin ve yitirdik seni,
Öteki dileklerimizle birlikte.
Sen yoksun, yerin boş kaldı.
Darmadağın olmuş bizler soluğumuzu kesip,
Sabırsız ve sıkıntılı sorup durduk gelmeyen ziyaretçiyi.

Bilmem ki yılların ötesinde de yok muydun?
Gölgenin izleri vardı her kelimede ve her anlamda,
Her köşede ve düşlerimin her birinde, kafamda canlanan.
Yok muydun, burdakilerden daha mı gerçektin, bilemiyorum.
Yüzlerce ziyaretçi bile dindiremiyordu
Sana karşı duyduğum özlemi bir an.
Her biri gelmeyen bir ziyaretçinin
Görme tutkusunu coşturuyordu üstelik.

Gelseydin diyelim, olmaz ya,
Ötekilerle birlikte olsaydık şuracıkta,
Öteden beriden söz ederek,
Dilediğini konuşsaydı herkes, ilgilendiği konuda.
Buradakilerden biri olmayacak mıydın sende?
Akşam sona eriyordu. Bakıp duruyorduk şuraya buraya.
Gecelerde gelmeyenlerin boş yerine bakıp
Soruyorduk birbirimize bağrışarak
Gelmeyen bir ziyaretçinin onların arasında olup olmadığını.

Yine de ben gelmemeni isterim.
Eğer günün birinde çıkıp gelseydin,
Anılarımın rengarenk evreninin hoş kokusu yitip giderdi,
Kırılırdı düş dünyamın kanatları,
Türkümün sesi kısılırdı,
Alırdım avcumun içinde kalan kirlenmemiş tutkumun kırıntılılarını,
Ve anlardım, düş görür gibi seni sevdiğimi.
Oysa sen etten ve kemiktensin işte orda.
Düşleyip duracağım gelmeyen garip ziyaretçiyi.


Nazik El Melike
Çeviren: Eray Canberk

Ay Işığında Dicle

İşte yaz vahası kıyısında Dicle'nin çöldür yaz
Ay bölünür burda sunulur herkese biraz
Kimsesiz bir yolcu bu mola veren elinde kiraz
Dicle ile gece türetirken büyülü arkadaşlıklarını az az
Savuruyor rüzgar kokularım acımaz ki acımaz
ülgünleşen ışıktan akan şarapla nasıl uyunmaz
Üstünde suyun oluşturduğu dizelerini kürek açıklayamaz
Saygınlık veren gizeme bu türküyü belleğine yaz
Kuruntunun sevinin anlatımıdır bu çınlayan ey yaz

Kıyılarda adalarda bugün
Şafaktan geceye değin parlak gölgelerin koşuştuğunu gördün
Bir ateş sonra çevresinde bir halı ördün
Ut şarkıcı gecenin ezgisine karıştı mı nasıl yüzün
Bu gece yarıları toplantıları ki bildirgesi güzün
Yığıyor şarkı dökülenleri ayartırsa seni çok büyük hüzün
Üstünde suyun izliyordu bir kayık ölüsünü gülün
Batıp çıkan sonra pırrr o yıldıza bakarak hadi gülün

İşte dayanaklı zamanın anıları
Gördüm kumlarla dalgalar arasında dolaşanları
El-Raşitler masal gecelerinin aylakları
İçimizin iyilikçi eli silahlıları
Geliyor arkalarından hatırı sayılır alayları
Palmiyelerin altından uzayan ey bağ aralıkları
Nasıl unutursun o sıcak özlenir bitmiş arkadaşlıkları
bir yer yapıyor şimdi şakacı usa uygunlukları
hiç tasalanmayana kim anlatır ki bu kuzgunları

Solgunluğuna bir anlam yükledi geçmiş
Titriyor birden saatin vuruşlarında geçmiş
Alaycı gülüşün patlamaları altından uzattı boynunu geçmiş
Dönüyor espri kendine kalbine işte asıl orda geçmiş
Düşlüyor yitirdi mi ay ölgün ışığını olur bir geçmiş
Öyle kuşkusuz kaçınca ay üstüne zamanın biraz daha kocar geçmiş
İnliyor Bağdat yine altında zorbaların ey geçmiş
Ululuğunu izlerini zorbalar bir bir silmiş
Korku yasasını ip yapıp boynuza geçirmiş


Halid El-Şavaf
Çeviren: Nuri Pakdil

Körfezde Bir Yabancı

Ülkemde güneş, daha güzel her yerden,
Ve karanlık ...
Karanlık bile... orda daha güzel çünkü Irak'ı kucaklıyor
Eyvah, ne zaman uyuyacağım
Ve yastıkta senin
Gecelerinin kokusunu duyacağım. Ey Irak
Bu yabana yollarda,
Köylerini andım, kentlerini, sevgili topraklarını,
Özlemini taşıdım sürgünde,
Bir peygamberin hacını taşıdığı gibi.
Acıkmışların ayak seslerini duyuyorum, yürürken.

Topraktan toz yükseliyor, gözlerimden.
Ben de sizin gibi acıkmış yürüyorum.
Yolların yabancı güneşi altında.
Yorgun bir dilenci gibi yabancı gözlerin arasında.


Bedir Şakir El-Seyar
Çeviren: Fevzi El-Deleymi

13 Ekim 2016 Perşembe

Ölüm ve Zaman

Sevgilim bütün
Arkadaşlarım öldü
Zamandan başka şey kalmadı
Ve türkülerden başka
Dostum küçük Ahmet
Küçük Ahmet bile
Öldü, Tanrı rahmet etsin benim
Küçük dostum Ahmet.
Ne dersin yurda döndüğümüzde
Bizi tanımazsa kimse
Ne dersin?
Ey kederli serçe?


Abdülvahap El-Beyati
Çeviren: Melih Cevdet Anday

Yağmur

Yağmur yıkacak
Penceremi
Gök açacak bizim için
Gene o yolu
Avrupa'nın gecesinde.
Derken uyanacağız
Uzun uykumuzdan.
Tiren getirecek bizim için
Armağanlar kar ve çiçek ülkesinden
Ama tren
Geçti gitti, ben uyurken, sevgilim
Tiren..


Abdülvahap El-Beyati
Çeviren: Melih Cevdet Anday

Gökleri, Irak'ın

Bir aynadır yansıtan en arınmış ışıltıyı
Gönenmiş, bulut bulut göklerinde Irak'ın
desem en güzel mavilerin, en güzel beyazın
Bak, şu yürek sana çarpar, sana adanmış şu sevgi
Tutkunluk dedikleri büyüsün ansızın
Yöinelsen güneşin belirdiği ötelere
Dinlesen giz dolu şarkıları kuşlardan
ilk yaz yeşilinden dallarda sıçrayan
Yönelsen güneşin kaybolduğu çizgiye
Gözleriyle gölgelerin o büyüye tanık olsan
Dinlesen yaratışın gizli gürültüsünü,
doğanın yüzünü görsen gecede
Duysan fısıltısını yorgun suların.
Bir bak bana, sonbahar yasa başlayınca
Alıp gidince başını soluk yapraklar
Çiçek yitirince bütün parıltısını
Bir bak bana gizlice aralı bulutlardan
Gir, dikilmiş sana doğru ağlayan gözlerimi.


Cemil Sıtkı-Zevahi
Çeviren: Engin Aşkın

12 Ekim 2016 Çarşamba

Dişlerimle

Dişlerimle
savunacağım yurdumun her karış toprağını,
dişlerimle.

Başka yurt istemem onun yerine,
assalar damarlarımda beni
istemem gene.

Burdayım hala
Aşkımın tutsağı ... Evimin çevresinde
Yurdumun peşinde.

Burdayım hala
Yıkamazlardı beni
ne kadar çarmıh yükleseler
omuzlarıma.

Burdayım hala
Tutarak sizi ... tutarak ... tutarak
avuçlarımda.

Dişlerimle
savunacağım yurdumun her karış toprağını,
dişlerimle.


Tevfik El Zeyyad
Çeviren: A. Kadir - S. Salom

Rafah'lı Çocuklar

Ey yolunu kazarak açan
milyonların yarasında,
Ey gülbahçelerini ezen tankla
Geceleri evlerin camını kıran,
tarlayı da müzeyi de zevkle yakan
ve şarkılar düzen yangına,
Ey, yaslı kadınların saçını yolan
Üzüm bağlarını bombalayan,
şenlik bülbüllerini öldüren alanlarda
çocukların düşlerini bombalayan uçaklarla,
gökkuşağını bozan!

Alaaddin on yaşından küçüktü
Unsuz, hamur oldu gözyaşı ve kil,
Acı, sabır ve çamur pişti
İşgalcilerin güvenliğini sağlamak için.

Bu gece köklü ataların çocukları derler ki
Rafah'lı çocuklar derler ki:
Biz saç örgüsünden kilim dokumadık
altın dişlerini söktükten sonra
biz değiliz katledilen kadınların yüzüne tüküren.
Niye şekerimizi alıp
bomba veriyorsunuz yerine?
Niye Arap çocuklarını
öksüz koymakta bu denli istekli?
Yine de şükür;
Acı ve üzüntü büyüttü bizleri:
Savaşmalıyız!

Güneş bir işgalcinin süngüsünde parlıyor:
Çıplak bir ceset, nefret edilen.
Kızgın Müslümanlara suskuyu getirdi:
Çepçevre, şaşırmış yüzler.
Efsanevi yüzlü bir işgalci:
- Konuşmayacaksınız, iyi
sokağa çıkmak yasak, şimdiden sonra- 
Ve Alaaddin'in sesinden kuşlar doğdu:
-Askeri araca taş atan benim,
benim bildiri dağıtan, işaretleri veren,
bir sandalye ve fırçayla slogan yazan
mahalledeki evlere ve duvarlara.
Çocukları toplayan benim.
Onlarla yemin ettik:
Direneceğiz,
tek işgalci süngü bile
sokaklarımızda parladıkça. -


Samih El-Kasım
Çeviren: Ali Cengizkan

Olağan

Değişen bir şey yoktu evrende
Öylesine ürkütücü bir gün
Hayfong'da binlerce ölü vardı
Aden Körfezi'nde, çocukları öldürmüşler
Ve İsrail'de yas başlar yeniden
Anılarda yenilgisi Nazizm'in yeniden
Nani kıyım diye ezberlediğimiz
Gene tehdit savurur Amerikalı komutan
Hedefte bu kez kardeş Suriye


Samih El-Kasım
Çeviren: Engin Aşkın

11 Ekim 2016 Salı

İki Ölümsüz: Halkım ve Vatanım

Kanım aktı tükendi, öyleyse diller susmalı.
En iyi şiirdir çünkü, yürekte sessiz duran.
Ne kadar da anlamlıdır sessizlik.
yırtılan yüreğimle
halkımın durumunu düşündükçe
Vatanımın kokuları tütüyor şiirimde
Çünkü vatansız, her şey değersiz.

Şiirim halkımın üstünde buluştuğu bir köprü
tatlı şeyleri ve onları tartışmak için.
Kahverengi toprağım ve sevgimden oluşmayan şiir
yabancı bana.
Meşalemizden aydınlanmayan tek harf bile,.
kahredici.
Mızraklar gibi öne fırlıyoruz bir anda
Bükülmüyoruz, teslim olmuyoruz.
Öldürülmek, yüzleştirmede işkence, hapisler
umurumuzda değil.
Vatanım ne zaman buluşacağız? - yüreklerimizde.
Seni ucuza sattılar; Tanrıya gelince oysa
Bütün pazarlıkların üzerindedir değerin
toprağının bir zerresi dünyaya bedel
dünyadan da ağır çeker.


Abu Salma
Çeviren: Ali Cengizkan

Gene Geleceğiz

Gene geleceğiz
Karşılaşmanın yollarında.
Bir bülbül kulağıma fısıldadı.
Gene geleceğiz.
Bülbüller oralarda
yaşarlar henüz.
Şakırlar yazılarımızda.
Gene geleceğiz
gölgeleri arasında özlemin,
yadırgamanın mezarlarında
bizim de yerimiz var
bu kesin.
Yorulma gönül,
dönüşün yollarında
çökme salon.
Gene geleceğiz,
gene.


Abu Salma
Çeviren: A. Kadir - S. Salom

Önderlere

Sizsiniz coşkulu yurtseverler
Sizsiniz ağır işlerin tanıkları
Sizsiniz boş sözlerden uzak iş gören

Tanrı korusun güçlü kolları
birleştirdiniz bir bildirgeyi
Ordularda bir ordunun kararlı varlığını,
Birleştiniz üstümüzde işte
Yurtlar alan atalarımızın yeniden canlanan eski övüncü
Üstümüzde ulusal bayramlarla topraklarımızın sevinci
İyiliklerinizi söylemiş olacağız türkülerimizde
Ama işte kalıyor bize bir dilek
Egemenliğiniz altındaki ülkelerin ucuna
Göstermeyiniz özen yarın elinizden kaçacağı korkusuyla


İbrahim Tukan
Çeviren: Nuri Pakdil

10 Ekim 2016 Pazartesi

Benim Ülkem

Benim ülkemde
sevgisiz sever kadını erkek
kille doldurur ağzını kadın
ve çocuk doğurur
bir sözdür her çocuk
heceye tutkun
bir okşayışı zamanın
küçük sonsuzluğudur tanyerinin
köle bir karından çıkmış
bir iyilik
tıpkı eli gibi ırmağın
yalnızlıkların ufku üzerinde.


Tahar Ben Jelloun
Çeviren: Özdemir İnce

Şiir

Mektuplar yazıyorum her türlü
ölümsüz yazla dingin sabahın güzel bakımlarına
eterin bulunan sığ yerine
tekelci anamalcılıkla kanser
bir yılda iki bin
sevgili dostum
dün akşam oldu çok oldu
az önce ışıyan gün
gibi güz bu
çiçeğe kesmiş nar ağacı
ve yaz gibidir
kışla ilkyaz
sevgili dostum
mektuplar yazıyorum her türlü
yanıt beklemeksizin
esen rüzgarlarda ürüyen mektuplarıma
iki yanda da
boşluğun
samanyolunun

bir gün ölü mektupların bir gün karaya vuracağı
yenilemek isteyen yazı sanatının
sözcüklerin çıktığı yerden engelleri
ve bütün yazıcıların öçlerini alacakları güne kadar
durdurmak çöküşlerini
hesabın batkısında
her türlü mektuplarla
belirsiz görülen
ve masalsı ölen

Mısır'ın Nil'in bir armağanı olduğunu söyledikten sonra
güvenlikte olduktan sonra dul ve öksüz
doktorlara antlarını yazdıktan sonra
ve sakladıktan sonra mürekkeple hokkayı
bekleyişime kadar sürsün diye oyuğunda gecenin
ve hasta olayım direneyim diye ve de
biten başlayan kapılar arasında
özdeş rafların ortasında
gerekiyor bana bildirmesi sıramın geldiğini
acıda
yeniliğimin bütün ağırlığıyla
bütün tikleriyle yüzümün
boğazım sözün çığım bildiğinde yıkılışın belirtileriyle
yitiriyorum ipini tasamın
sözcükler karşılıklığın o durağan çukuruna başladığında
yazı başarısızlığa uğrattığına göre yazıyı
ve ben bekliyorum yağmuru
ve doğan belirtilerle davranacağım güne kadar
sevgili dostum
yazma sanatımdı

gözalıcı görünümleri çöllerin
sonunda yarılmış bedenim uyusun diye volkan uykusunda
sindirdim daha önce içinde eski örnekleri
her türlü adanmış mektuplar
döşemede açılmış küçük kapı gibi pencere gibi ya da
tostoparlak oldum beklemek için
önü tıkalı sularda
yüzdürülen kadırgalarda
körlerin el yordamıyla


Abdülaziz Mansuri
Çeviren: Nuri Pakdil

Kara Bulantı

I.

Açık bir prizma konulmuş rasgele dikenli tellere
yok hiç nedeni yaşamanın
körü körüne gidişimden başka ama daha yoğun çekirgelerden
uzakta gürültülerden
hemen hemen kesiksiz
her köşede yeni bir elilanı sokaklar çıkıyor önüme
bir takıntı
olmasındı bu balık avı sazların yukarlarda
sanmam
duvarilanları
yalanlıyorlar görüyorsunuz renklerini
yeniden başlayacağım sıfıra
gerekiyorsa
işte bir pencere açılıyor üstüme
çarpıyorum
tümüyle
ekilmemiş toprağa


II.

sımsıcak güneş bu sabah
ve hiç kuşkum yok kışın bittiğinden
unutulan
o derin uykular
ağır kurşun gibi
hiç düşlenmeyen karanlığa batık tahıl ambarları
ütülü
yeni bir gömlek gibi yaşamım
evrim korkularının ürpermeleriyle yıkanan yaşamım
bu sabah güneş yalıyor pencere camını
hiç beklenmeyen yeşil sırmalar
düşüyor avuçlarıma yabanlık incirleri
oturulduğu söylenen
kaya kovuklarına
düştüğü gibi


III.

en sivri tepeden düşecekti güneş
dağılacaktı
çıkması gibi arıların kovanlarından
boranın çarptığı
tehlikelerimle yalnız bırakınız beni
acılarımla
yara izlerimle
şöyle hafıfçe dokunmak istiyorum size
hiç ayrılmadığımıza göre
birbirimizden
her gün olaylar
yakıcı zincirler
ne ki ancak insanlar için
bunların hepsi
aynı insanlar başka tavır alanlar da
önünde bir halkın
kendi yaraları kaşındırıyor
bir yerde oyuk karınların
körlerini
haliçteki ölü kentlerde,
yaşayacak mısın
yansıtıyor cehennemi
korkuyorsun meyvenin yaklaşmasından
bir baca
terin yanıyor reçineyle ve demir
kalıyor içinde yaşanılabilir
kalıyor anlaşılmaz
gülüşler sivri küçük çakıllar gibi
ürkü
bedeninde
şimdi
çin mürekkebi gibi
çıkma
vakti


Muhammed Hayreddin
Çeviren: Nuri Pakd