Şiir, Sadece: 2017-01-15

21 Ocak 2017 Cumartesi

O Biçim

Herifçioğlu yıkarken beni
Belki de keçileri kaçıracak
Bu ne biçim ölü diyecek
Her yanı sımsıcak


Halim Şefik Güzelson
Otopsi

Yazıt II

Burda Halim Şefik yatıyor
Biz yakından tanıdık onu
Pek cana yakın bir çocuktu
Varsın uyusun ağzında biberonu


Halim Şefik Güzelson
Otopsi

Balık Ağzı

Bu bir kılıç balığının öyküsü
Yazılmasa da olurdu
Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu
Uskumrunun arkasından gidiyorduk
Sürünün içinde ben de vardım
Sırtımda bir zıpkın yarası
Bahtiyar olmasına bahtiyardım
Nedense gitmiyordu kulağımdan
Bir türlü o "Ağ var" sesleri

Denizkızı girmiş düşünceme
Ben iflah olmam
Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı
Dolanınca ağa çok geçmeden küserim
Bir çocuk bile çeker sandala beni
Bu kadar ağır olmasam

Beni böyle koşturan yaşama sevinci
Kanal boyunca bir o yana bir bu yana
Siz yok musunuz siz derya kuzuları
Kestim kılıcımla karanlığını dibin
Yakamoz içinde bıraktım suları
Ah aysız gecelerde olur ne olursa

Atın beni mor kuşaklı bir takaya
İri gözlerimde keder
Kılıcımda hüzün
Satın beni satın beni
Rakı için


Halim Şefik Güzelson
Otopsi

Sis

Ayın çevresinde bir ışık halkası
Denizden dumanlar tütmeye başladı
Islak ince bir ayaz
Ağacına kadar işledi sandalın
Sis ağır ağır kesti yolunu
Nerde el ele vermiş o eski manzaralar

İstanbul limanı bu günlerde tenha
Dövizimiz az da
Yalnız bir şilep o da bizim
İki sayılı şamandırada
Ambar kapakları örtülü yüklü
Yüklü sigortada

Vardiyada Rizeli Ahmet
Görünce sis atladı baş tarafa
Haydi kampana

Feyhaman Beyin bizzat sürdüğü kadillak
Atatürk Köprüsü'nden geçerken
Bindirdi kaldırıma
Hali tasvire ne hacet
Vah yavrum vah
Fazla azgınlık daime felaket

Derken efendim
Şehirde limanda trafik mayna
Sis bu sığar mı ele avuca
Yayıldıkça yayıldı
Yerleştikçe yerleşti
Çıktı dağların sağrısına yokladı dorukları
İndi baştan başa doldurdu dereleri
Durdu terazilendi

Dahası var mı arkadaş dahası
Ta Fatih'te Eskiali'de
Şeyh Bedrettin Sokağı'na kadar girdi
Ne sisti


Halim Şefik Güzelson
Otopsi

20 Ocak 2017 Cuma

Otopsi

Orhan Veli'ye ağıt


Morgda açılınca kafatası
Doktor beyler beyin gördüler
İndirince tenkafesine neşteri
Doktor beyler yürek gördüler
Yürekte ne gördüler dersiniz
Yürekte memleket gördüler
Dünya gördüler
Bir de dost gördüler
Ama bu işte doktor beyler
Doğrusu geç kaldılar
Çok geç kaldılar


Halim Şefik Güzelson

Karabiber

İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi karabiber
Yaprağının ucunu ısırdım
Tadı karabiberdi karabiber.

Bir yaşıma daha girdim
Biber dediğin tuzluğa yaraşır
Fidesi olur fidan olur
Bir çınar boyunda karabiber
İnsanın başı döner

Çiçek mi,meyva mı,tohum mu nedir
Nar tanesi gibi pırıl pırıl
Çingen pembesinden sıcak
Karabiber ağaçlar dolusu
Karabiber sebil
Karabiber salkım saçak

İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Ya karabiber türküsü Allahım
Necati Cumalı söylerdi
Soba borusu gibi bir sesi vardı
Karabiberim,derdi karabiberim
Candarmalar geliyor kalk gidelim

İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Benim,avuç içi kadar saksılarda
Asma kütükleri,yeşerten anam
Bu ağacı görse sevincinden ağlardı

İzmir'de bir ağaç gördüm
Adı karabiberdi
Dalını,meyvasını,gölgesini
Getirdi masamıza serdi
Yapraklarını görsen bayılırsın
Bir yazma oyası kadar ince
Söğüt dallarından narin
Saçlarının arasında dolaştığını duyarsın
İncecik biberli ellerin


Bedri Rahmi Eyüboğlu
Merhaba Yeşil

Türküler Dolusu

Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.

Yerliyim yerli olmasına
İlmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.

Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
İnsancasına, erkekçesine
"Bana bir bardak su" dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.

Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü gibi candan
Ana südü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Biçağı bıçak.
Ah bu türküler, köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
İşte söz, işte ses, işte biçim:
"Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar"
İliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.

Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
İçlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir defa
Kazım'ın türküsünü dinleyen...


Bedri Rahmi Eyüboğlu
Tuz

19 Ocak 2017 Perşembe

Sakal Makal Yahut Aferin Oğlum Ahmet Bu Yolda Devam Et

Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal'ı
Esmeri, sarışını, kumralı, kuzguni karası
Cebinde dört dilberin telefon numarası
Bir elinde telefon, bir elinde kesesi
Uyyy! .. yesun oni nenesi
Yesun oni nenesi.


Bedri Rahmi Eyüboğlu
Tuz

Bir Yaz Geçti


Bir yaz geçti
Tozu dumana katarak
Kavun karpuz yüklü
Bir yaz geçti.
Bütün iştihalar tetikteydi
Ağaçlar kolum kanadım kadar benim
Deniz anam babam kadar iyiydi

Bir yaz geçti yanı başımızdan
Dişimizden tırnağımızdan
Alı al moru mor
Nefes nefese bir yaz geçti


Bedri Rahmi Eyüboğlu
Karadut

Müjde

Portakal kabuğundan
Kavun diliminden
Havalandı nakışlar
Avşar kiliminden.
Çılgın topukları üstünde
Sebepsiz sevincin
Adamın canı dostlara
Güzel haberler götürmek ister
Aksi gibi ne dost var meydanda
Ne de güzel haber.


Bedri Rahmi Eyüboğlu
Karadut

18 Ocak 2017 Çarşamba

Bu da Bir Özgürlük Şiiridir

1944 yılındasın yanlışın yok,
Kıştı girdiğin, temmuz ortasındasın.
Emirle de olsa açıldı ya
İşte demir kapılar ardına kadar,
Dışardasın!

Tepende ne zamandır unuttuğun güneş,
Liman bildiğin gibi yerli yerinde
Hazır Karadeniz seferine şu vapur,
Şu mavna Haliç'ten geliyor.
Poyrazdır bir uçtan bir uca esen
Çekebilirsin ciğerlerine!
Bu ses fren gıcırtısıdır,
Durdu Beşiktaş tramvayı durakta.

Gidemezsin elinde değil;
Emrindesin insanı hiçe sayanların.
Bir liseli talebeyle vurulu bileklerin
Kırk mahkûmun sürüklediği zincire.
Tek suçunuz hür insanlar gibi konuşmak,
Kitaplar suç ortağınız!
1944 yılındasın yanlışın yok,

Doğrudur dağıldığı esir pazarlarının,
Tek forsa kalmadı kalyonlara çakılı,
Roma sirklerinde atılmıyor köleler
Aç aslanların ağzına,
Çoktan yerle bir ettiler Bastil'i
Kenar mahalleliler.

Özgürlük şarkısıdır söylenen Volga boylarında.
Ne Taif'tesin, ne Magosa zindanında
Yalnız namı kalmıştır kaleme alanın
"Vatan Kasidesi"ni.
Seviyoruz her zamandan fazla Fikret'i
Yeni anlaşıldı manâsı "Millet Şarkısı"nın,
Aynı "Sis"tir memleketin üzerindeki.

Bugün de vaktinde çıktı gazeteler
Geçti ilk sayfalara Beşiktaş cinayeti;
Ismarlama yazıları üstât kalemlerin
Taksim'deki ziyafetten resimler…
Çeyrek saat uzaktasın çok değil,
O meşhur Babıali'den.
Tek satır yok sayfalarda
Bu zincirleme tutsaklık üstüne.

Çekildi dış kapıdan demir sürgüler,
Tuttu süngülüler yolları
Topyekûn himayesindeyiz zincirlerin.


Rıfat Ilgaz
Uzak Değil

Sanatoryumda

Bir doktor konferans verdi


Kesildi tıknefeslerin soluması
Yitirdi hızını
Ciğerleri zorlıyan öksürük
Ak gömlekli hekim kürsüde
İlacın ekmeğin bizden esirgediğini
iki çift sözle yapacak
Evet diyor ak gömlekli hekim
Elinizdedir yaşamak
Kırılmasın cesaretiniz
Biliriz nasıl yaşanır karşı adalarda
Su içer gibi kendiliğinden
Onların da elindededir yaşamak

Söylüyor ak gömlekli hekim
Yorulma yok çalışma yok
Ateşçi Dursun'a bakıyorum
Gözüm kayıyor Balıkçı Niyazi'ye
Gırgıra asılmak yok demek. Boylu boylu
Şabladaki Reiz'de kulaklar
Donmuş istika halatı avuşta
Mola etmek yok iki yüz yirmi kulacı
Gözlerde haftalık uyku
Torik yataklarına olta salmak yok

Söyleniyor kürsüden
Temiz havada açık havada
Güneş altında değil
Beşiktaşlı sandalcıda gözlerim
Düşüverdi kırçıl başı önüne
Tam yedi yıl suç işlemiş demek
Karıştı yüzü Rıza'nın

Anasının alınteri döktüğü bostana
Korkuluk ta olamaz artık
Vaktinde yiyeceksiniz diyor kürsüden
Hem de çeşitli yiyeceksiniz
Tatlı eksik olmasın sofranızdan

Otuz sekiz ateşte Selim Efendi'nin
Açılıverdi iştahı yutkunuyor
Derken unutuverdi biçare
Sıkı sıkı tuttuğu öksürğü
Boğulurcasına öksürüyor

Bize yüklüyor suçu ak gömleklim
Har vurup harman savurdunuz sağlığınızı
Geç vakitlere kadar oturdunuz içtiniz
Kiminiz pokerde kiminiz barda

Sorumuz var ak gömlekli hekimden
Beykozlu ha doğruldu ha doğrulacak
Tütün deposundan Ali kımıldanıyor
Kauçuk kaynakçısı Osman
Hatırladı buhar kazanını
Hayır kimse bir şey soracak değil
Geçirmişiz sorunun sırasını

Soluk aldı ak gömlekli hekim
Sonunu tatlıya bağlıyacak
Hepiniz kurtulacaksınız çocuklar
Döneceksiniz kanlı canlı evinize
Gençleriniz asker olacak
Doğacak nurtopu yavrularınız
Kiminiz tarlasına dönecek
Kiminiz tezgahına

Sanmayın şifası yok bu hastalığın
Tıbbın elinden ne kurtulur
İniyor ak gömlekli hekim kürsüden
Alkışlanır böyle vadedenler
Biz sade öksürüyoruz


Rıfat Ilgaz
Uzak Değil

Bir Şey

I

Bir şey ki hava gibi ekmek gibi su gibi
lazım insana lazım onsuz yaşanmıyor
ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi
kalbi titremeden göz yaşarmadan anılmıyor…

Bir şey ki gözümüzde memleket kadar aziz
aşkettiğimiz kendimize dert ettiğimiz
adını çocuklarımıza bellettiğimiz
bir şey ki artık hasretine dayanılmıyor

II

Bir şey daha var yürekler acısı
utandırır insanı düşündürür
öylesine başka bir kalp ağrısı
alır beni ta Bursaya götürür

Yeşil Bursada konuk garip bir kuş
otur denmiş oracıkda oturmuş
ta yüreğinden bir türkü tutturmuş
ne güzel şey dünyada hür olmak hür

Benerci, Jokand, Varanüç Bedrettin
Hey kahbe felek ne oyunlarettin
en yavuz evladı bu memleketin
Nazım ağbey hapislerde çürür


Cahit Sıtkı Tarancı
Yaprak
1950

17 Ocak 2017 Salı

Korkunç Güzel

Bu el titremesi kadeh tutarken
Bu yaşta nasıl koyuyor insana
Orhan gibi vaktinde gitmek varken
Değer mi oyalanmana

Rakıdan tütünden beter alışık
Olduğumuz korkunç güzel bir şey var
Tutmuş bırakmaz bizi bir sıkımlık
Canımız çıkana kadar


Cahit Sıtkı Tarancı
Sonrası

Eda

N'eyleyim seni kartpostal manzara
Rüzgarın yok o yerin havasından
Uğuldamak yaraşır ormanlara
Denizin güzelliği dalgasından

Geyik dağdan dağa atlarken güzel
Nar dalında diş diş çatlarken güzel
Kestane mangalda patlarken güzel
Kişilik güzelliğin esasından

Beni saran şey suyun akışıdır
Yemiş yüklü dalların sarkışıdır
Ananın çocuğuna bakışıdır
Sevdiğim geçilmez edasından


Cahit Sıtkı Tarancı
Düşten Güzel

Memleket

Bir yanda Anadolu bir yanda Rumeli'dir.
Hepsi bizden yolcusu olsun hancısı olsun
Efkar ettiğimiz şey memleketin halidir
Sanmam hemşehrim sanmam bundan acısı olsun

Köylümüz efendimiz tarlasında perişan
İşçimiz kardeşimiz kavgasında perişan
Anam bacımdır bahtı karasında perişan
Hemen Allah cümlemizin yardımcısı olsun


Cahit Sıtkı Tarancı
Düşten Güzel

16 Ocak 2017 Pazartesi

Bayram Yemeği

Korkarım felekte bir gün
Bir bayram yemeğinde.
Anam, babam gibi kardeşlerimde,
En güzel dalgınlığında ömrün.
Beni gurbette sanıp
Keşke gelseydi bu bayram
Diyecekler.
Ve birdenbire yürekler,
Aynı acıyla yanıp
Hepsinin gözleri yaşaracak.
Öldüğümü hatırlayarak.


Cahit Sıtkı Tarancı
Düşten Güzel

Müjde

Kuşlar haber verdi kuşlar
Gelecekte bir şeyler olacak
Gün dilediğimiz gibi doğar
İnsan yüzümüz güler olacak

Neden sonra nehir yatağında
Kurt ininde kuzu otlağında
Dünya dirlik düzenlik çağında
Düşle gerçek beraber olacak


Cahit Sıtkı Tarancı
Düşten Güzel

Bir Ölünün Ağzından

Kabrime çiçek getirenlere gülerim;
Gafil kişilermiş şu insanlar vesselam;
Bilmezler ki bu kabirle yoktur alakam;
Ben o çiçeklerdeyim, ben o çiçeklerim.


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

Düşümde

Düşümde gördüm Cahit’i:
Banka gibi bir yer,
Aynı servise verilmişiz,
Yolumu gözler.

Baktım ki, toplamış memurlarını
Nutuk çekmede şefimiz.
El edip geçecektim yerime
Sessiz.

Cahit bu, dayanamadı, boynuma atıldı.
Gözyaşlarını duydum yüzümde bir ara.
O, düşümde ağladı.
Bense uyandıktan sonra.


Ziya Osman Saba
Nefes Almak
1957