Şiir, Sadece: Ziya Osman Saba Şiirleri
Ziya Osman Saba Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ziya Osman Saba Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ocak 2017 Pazartesi

Düşümde

Düşümde gördüm Cahit’i:
Banka gibi bir yer,
Aynı servise verilmişiz,
Yolumu gözler.

Baktım ki, toplamış memurlarını
Nutuk çekmede şefimiz.
El edip geçecektim yerime
Sessiz.

Cahit bu, dayanamadı, boynuma atıldı.
Gözyaşlarını duydum yüzümde bir ara.
O, düşümde ağladı.
Bense uyandıktan sonra.


Ziya Osman Saba
Nefes Almak
1957

14 Ocak 2017 Cumartesi

Dilek

Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi
Bu bahar gününde, dertliyi, ümitsizi
Terfi etmiş memur, sınıf geçmiş öğrenci
Kadını, erkeği, yaşlısı, genci,
Bir bayram sevinciyle, kol kola sokaklarda
Sevgililer, baş başa, muratlarına ermiş
Çocuklar el ele, bir halka oluvermiş
Görmek isterdim camlardan, odalarda oturmuş
Radyoyu açmış, küçük sofra kurmuş
Yol, meydan, dere, tepe, dağ, bayır, kır
Vapurlar limanlarda yola çıkmaya hazır
Gazinolar, plajlar, sinemalar açık
Her dilden bir şarkı, her dudakta bir ıslık
Ne yoksul âhı, ne dul hıçkırığı, ne hasta iniltisi
Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi.


Ziya Osman Saba
Nefes Almak
1954

Deniz Kıyısındaki Kulübe

Bir deniz kıyısında kursam kulübemi...
İsterim her şeyim denizden yana olsun.
Çakıl taşları, şeytanminarelerim, yosun,
Deniz sesi, deniz ufku, deniz meltemi...

Pırıl pırıl enginlerden geçecek bir gemi.
Yelkenler, kürekler, bir ömür, kayıklarla,
Kulaçlamak suları, konuşmak balıklarla,
Koşmak kumlarda yalnayak.

Ah, bir deniz kıyısında, buralardan uzak,
Başımızı sokacak bir kovuk;
Çoluk çocuk,
Yaz, kış.

Dalgaların kıyıya bırakacağı barış,
Kardeş kardeş,
Bütün gün gökyüzünde tanrısal güneş,
Akşamları gurub, sabahları şafak.

Günler ya serin, ya sıcak.
Ne kin artık, ne garez, ne hırs, ne tamah,
Bir mutluluk içinde kalbim, aydınlık, ferah,
Çarpacak...


Ziya Osman Saba
Nefes Almak
1954

Nefes Almak

Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...

Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.

O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.


Ziya Osman Saba
1953

İstanbul

Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan
Minare minare, ev ev,
Yol, meydan.

Geliyor Boğaziçi`nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular üstünde yine
Bembeyaz Kızkulesi.

Bir yanda, serin sabahlarla beraber,
Doğduğum kıyılar: Beşiktaşım.
Baktıkça hep, semt semt, yer yer,
Beş yaşım, onbeş yaşım, ah yirmi yaşım!

Durmuş bir tepende okuduğum mektep,
Askerlik ettiğim kışladır ötesi.
Bir gün bir kızını benim eden
Evlendirme dairesi.

Benim de sayılmaz mı oralar?
Elimi tutar gibi iki yanımdan,
Babamın yattığı Küçüksu,
Anamın toprağı Eyüpsultan.

Önümde, açık kollarıyla boğaz,
Çengelköy`den aktarma Rumelihisarı.
İstanbul, İstanbul`um benim,
Kadıköy`ü, Üsküdar`ı...

Gün olur, Köprü ortasında durur
Anarım, Adalar`da çamların uykusunu.
Gün olur, Beyoğlu`nu özler içim,
Koklamak isterim Tünel`in kokusunu.

Bulut geçer üstünden,
Gemi gelir yanaşır
Bir eski türküdür, kulağıma fısıldar,
"İçi dolu çamaşır."

Göğünde tanıdım ayın ondördünü.
Kırlarında bilirim baharı,
Herşey içimde, herşey,
İstanbul yadigarı.

Bir daha görüyorum seni dünya gözüyle,
Göğün hep üstümde, havan ciğerlerimdedir.
Ey doğup yaşadığım yerde her taşını
Öpüp başıma koymak istediğim şehir!


Ziya Osman Saba
Nefes Almak
1952

Misakımilli Sokağı No:37

Ah, şimdi hatıralar mahallesinde
Misakımilli sokak No.37
Orası bütün evler, bütün ömür içinde,
Mesut olduğumuz evdi.

Talihin bir gün karşımıza çıkardığı.
Elele döşediğimiz bir çift küçük odası.
Ne diyeyim bilmem ki:
Gönül sarayı, aşk yuvası...

Akşamlar iner "kaymak yoğurt"çularla
Kaldırımlar benim için gölgelenirdi.
Saatler ilerler bozacılarla,
Derken bir komşu seslenirdi.

Pencerelerimizden biri komşu arsaya bakar,
Ötekinin önünde bir havagazı feneri;
Rüzgarla açılıp kapanırdı ışığı,
Geceleri...

O geceler, doğan günler orada,
Kaderlerin en güzelini ördü.
Misakımilli sokağı No.37,
Çocuğum orada dünyayı gördü.

Misakımilli sokağı! Senin
Esen rüzgar, yağan karını sevdim.
Camın önüne her oturuşta seyrettiğim,
Arnavut kaldırımlarını sevdim.

Bir çocukluk oyunu mu oynadık orada?
Sen gelin olmuştun, ben güvey.
Sen öyle güzel; ben daha genç,
Yepyeni, taptazeydi her şey.

Ne zaman o sokağa yolum düşse şimdi,
Ayaklarım geri geri gider.
Evler cansızdır elbet, insanlar vefasız,
Komşumuz başkalarına komşuluk eder.

Yabancı perdeler aşılmış penceresi,
Bir vakitler içinde çocuğumun oturduğu.
-Yeni kiracılar evlatsız besbelli-
Şimdi birkaç saksının durduğu.

Söz birliği etmiş şimdi saksılar, perdeler,
Elektrik lambasıyla değiştirilen fener.
O sokağa ne zaman yolum düşse, bir ses:
Günler geçti, geçti, geçti... der.


Ziya Osman Saba
Nefes Almak
1951

13 Ocak 2017 Cuma

İhtiyar, Çocuk, Hizmetçi v.s.

Değneğini taşlara kakar,
Beli bükülmüş, toprağa bakar,
İhtiyar ...

Yeni başlamış yolculuk.
Yalınayak, benzi uçuk
Çocuk.

Tatmamış baharı, bilmiyor sevinci;
Şu kızların en genci;
Hizmetçi.

Bakar caddeye doğru,
Gözlerinde uyku,
Orospu.

Esmer güzeli hemşirem,
Gedecek, sürmeden bir dem:
Verem.

Akşam oldu, gözlerini yum,
Sen herşeyden mahrum
Yavrum...


Ziya Osman Saba
Geçen Zaman
1944

Beyaz

Bir bademin altına, yorgun, oturmak biraz,
Ayrı ayrı seyretmek çiçek açmış her dalı,
Artık bütün renklerden, artık uzaklaşmalı:
Beyaz işte, aylardır gözümde tüten beyaz.

Kış bitti... Uzaklarda ilk ümitler gibi yaz,
Duyuyorum bu sabah, kış içimden çıkalı,
İçimin dört duvarı bembeyaz badanalı,
Ah, sade nefes almak, göğsüme dolan bu haz ...

Bir kuş ötecek şimdi ... Havada bir durgunluk,
Mermeriyle konuşan açık kalmış bir musluk,
Beyaz çiçeklerini tektük düşüren kiraz.

Bahar pınarlarından içime damlıyan su,
Bembeyaz çiçeklerin ıslak, temiz kokusu,
Kış bitti ... Uzaklarda ilk ümitler gibi yaz ...


Ziya Osman Saba
Geçen Zaman 
1936

Ahret

Bir garip dünyada ben yadırgadım yerimi.
Yıllardan sonra gir gün, görüp çektiklerimi,
Tanrım bir meleğine emredecek: "Yetişir!"

Göz1erimi o saat sessiz kapıyacağım.
Beni bekliyedursun bir kenarda yatağım;
Bütün yorgunluğumu alacak bir teneşir.

Bir yükü atmış gibi içimde bir hafiflik,
Oraya geçmek için aşacağım bir eşik,
Bir lahza tutacağım bana uzanan eli.

Bir el gözlerimdeki perdeyi sıyıracak.
Onları bulacağım ... Ve annem şaşıracak:
"Oğlum! Ne kadar da büyümüş ben görmeyeli."


Ziya Osman Saba
Geçen Zaman
1938

9 Ocak 2017 Pazartesi

Kim Bilir

İlk yağmur damlası düştü
Kuru yapraklarına güzün.
Ardında kış kıyamet,
Dert, hüzün.

Alınyazısı hepsi.... Kısmet....
Ha yazı, ha kışı geceyle gündüzün,
Kim bilir kaç günü kaldı
Ömrümüzün?


Ziya Osman Saba
Nefes Almak 
1956

26 Temmuz 2016 Salı

Çocuk Gülüşleri

Çocuk gülüşleri . . . İlk gülüşler, tatlı, gevrek ...
Dile gelir gibiyken etrafta bütün eşya,
Duvarlarda resimler, saksıda açan çiçek.
Pencerenin içine kuşlar gelmişken renk renk
Gülmek ... Sabah, güneşe; akşam, damdaki aya,
Kış, daha bir sevinçken, kar tanesi, kelebek.
Gülmek, gülen anneye, eve dönen babaya;
Yaşamak, daha tatlı, daha güzelken dünya.


Ziya Osman Saba
Geçen Zaman
1946

Ana. Baba. Evlat.

Bilinmez talih, anlaşılmaz kader,
Ömürleri bir sabah birleşecek oldu,
Seviştiler; evlendiler,
Bir çocukları oldu.

Bir beşik içinde şimdi
Bütün sevinçleri, küçücük,
Küçük ayakları, küçücük avuçları,
Daha kaç günlük!

Beceriksiz nefes alışları duyulur,
-Ana, baba, evlat, küçük odada üçü-
Etrafında deste deste nur,
Ağzında ak bir koku annesinin sütü.

Kuşlar gibi, henüz konuşmak bilmez sesi.
Güneş görmemiş gözler, el değmemiş ten.
Belli, Allahım, besbelli,
Onu var eden.

Senden gelen herşey o: her sabah doğan güneş,
Her yıl dönen bahar, kuru toprağa yağış.
Senden,
Bu eve bu bağış.

Baba, karşımda düşünür:
"Ana hasreti değil, aşka benzemiyor bu:
O kadar taze, o kadar başka!
Meğer sevecekmişim oğlumu ... "

Basıp bağrına annesi, der:
"Onu ben doğurdum, ninnisini söylüyorum,
Allahın bile değil!
O, yalnız benim yavrum ... "


Ziya Osman Saba
Geçen Zaman
1946

Patik Yap, Kunduracı

Patik yap, kunduracı, bol bol patik;
Bebeler için, ilk adımı atacak
Çocuklar için, koşacak oynayacak…
Terzi abla, minimini elbise dik,
Yazlık, kışlık, mevsimlik…
Saçlarına kurdelâ,
Bileklerine bilezik…
Ama şu dünya hali, bin türlü kaza, belâ,
Ama bunca hastalık, gıdasızlık, verem;
Tabutçu, ölçünü büyük tut, büyük!
Çocukların öldüğünü istemem…


Ziya Osman Saba
Nefes Almak
1950

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Kanat

Ey bulutları uçuşan gök,
Kokusunu duyduğum bahar,
Ey gözlerden saklı tabiat.
Beklemek neye yarar? - Rüzgar,
Mesafeleri içime dök!
Gideyim bırak beni hayat,
Gideyim ... Tren, gemi, kanat ...


Ziya Osman Saba
Geçen Zaman
1936

Sebil ve Güvercinler

Çözülen bir demetten indiler birer birer,
Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun.
Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

Nihayetsiz çöllerin üstünden hep beraber
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun,
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun!
Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler...

En son şarkılarını dağıtarak rüzgâra,
Beyaz boyunlarını uzattılar taslara...
Bir damla suya hasret gideceklermiş meğer.

Şimdi bomboş sebilden selviler bir şey sorar,
Hatırlatır uzayan dem çekişleri rüzgâr
Mermer basamaklarda uçuşur beyaz tüyler.


Ziya Osman Saba
Geçen Zaman
1928