Şiir, Sadece: 2013-12-22

28 Aralık 2013 Cumartesi

Beyaz Güvercin

Süzülüp mavi göklerden yere doğru
Omuzuma bir beyaz güvercin kondu

Aldım elime, usul usul okşadım
Sevdim, gençliğimi yeniden yaşadım

Bembeyazdı tüyleri, öyle parlaktı
Açsam ellerimi birden uçacaktı

Eğildim kulağına; dur, gitme dedim
Hâreli gözlerinden öpmek istedim

Duydum; avuçlarımda sıcaklığını
Duydum; benden yıllarca uzaklığını

Çırpınan kalbini dinledim bir süre
Ve uçmak istedim onunla göklere

Ak güvercinin iri gözleri vardı
Güzelliğinden fışkıran bir pınardı

Soğuk sularından içtim, serinledim
Çağlayan bir nehrin sesini dinledim

Belki buydu sevmek hayat belki buydu
Işıl ışıldım, gözlerim dopdoluydu

Bir nağme yükseldi sevinçten ve hazdan
Bir nağme yükseldi, güzelden beyazdan

Uzattı sevgiyle pembe gagasını
Birden öğrendim hayatın mânâsını

Kaderde sevgiyi sende bulmak varmış
Seninle bir çift güvercin olmak varmış


Ümit Yaşar Oğuzcan

Bir Gece Ansızın Gelebilirim

Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim

Belki de hayata yeni başlarım
İçimde küllenen kor alevlenir
Bakarsın hiç gitmem kölen olurum
Belki de seversin beni kim bilir

Kal dersen, dağlarca severim seni
Bir deniz olurum ayaklarında
Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarında.

Ya da unuturum kim olduğumu
Hatırlamam belki adımı bile
Belki de çıldırır, deli olurum
Sana kavuşmanın heyecaniyle

Aşk bu, bilinir mi nereye varır
Ne durdurur özleyeni, seveni
Bakarsın ansızın gelebilirim
Bu kadar yürekten çağırma beni.


Ümit Yaşar Oğuzcan

Bulutların Demir Bahçeleri

Bulutların demir bahçeleri: bir düş mü
Oradaki hangi Roma ve hangi kırağı sırça kulelerde

Senin bin dereden su getirmelerinden
yoruldu gölge

Ters yapraklar fırlatan ağaçsın sen
susar ak ardıç kuşu kurumuş dalında.


Artur Miedzyrzecki
Çeviren: Özdemir İnce

27 Aralık 2013 Cuma

Birgün

Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
  Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
  Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
  Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
  Bil ki seni düşünüyorum

  Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin,açıl
  Örtün karanlıkları masmavi denizlerde
  Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl
  O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde
  Bil ki seni bekliyorum

  Bir sabah gün doğarken aç perdelerini,bak
  Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar
  Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak
  Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar
  Bil ki seni istiyorum

  Gecelerden bir gece uyanırsın apansız
  Uzaklarda elemli,garip bir kuş öterse
  Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız
  Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse
  Bil ki seni seviyorum


Ümit Yaşar Oğuzcan

Şu Ağaç

Bir ortaçağ gizinden çıkmış
ağaçtan İsa
sürükleniyordu dört ayak

her yanı kan ve yonga

boynunda dikenli tasma iyice çökmüş belkemiği
sopa yemiş gerçek bir köpek

tıpkı şu susamış ağaç


Tadeusz Rozewicz
Çeviren: Özdemir İnce

26 Aralık 2013 Perşembe

Bir Gün Anlarsın

Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.


Ümit Yaşar Oğuzcan

Bağırıyordum Gecede

Bağırıyordum gecede

ölüler vardı
gözlerimde
gülen sessizce

bir karanlık bıçak
gömülüyordu gövdeme
soğuk ve yaşamasız

deşiyordu karnımı


Tadeusz Rozewicz
Çeviren: Özdemir İnce

25 Aralık 2013 Çarşamba

Çaresiz

Seni görmediğim günler bir çakır diken büyüyor göz
bebeklerimde
Bir çocuk ağlaması başlıyor, kulaklarımda uzun uzun
Ellerim bir yerlere yapışıyor, kurtaramıyorum
Ya ayaklarım, o benim zavallı ayaklarım
Öyle şaşkın, öyle kararsız, öyle çaresiz ki
Seni görmediğim günler
Karanlıktayım, katran gecelerdeyim
Cehennem misali bir yerdeyim
Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse
İşte öyleyim...


Ümit Yaşar Oğuzcan

Bir İstek

Şimdi apaydınlık konuşmak isterdim
çocuklar koşsunlar diye bana
bir bahçeye koşar gibi
güneşin doldurduğu aydınlık bir parka

Şimdi
konuşmak isterdim sımsıcak
yalın mı yalın
gerekli hissetsinler diye
kendilerini yaşlılar

Şimdi
konuşmak isterdim
ulaşsın diye sözlerim
gözyaşlarından gülüşe kadar

Yumuşacık konuşmak isterdim
dinlensin diye benimle insanlar
ağlasınlar gülsünler diye
sussunlar şarkı söylesinler

Öylesine sert katı konuşmak isterdim
öylesine acımasız öfkeli
yitik düşlerini bulsun diye insanlar
omuzlarında açılan kanatları bir zamanlar

Ve hiç mi hiç konuşmak istemezdim
ama sözlerimle bir şeyler yapmak
el ele versin diye bütün
bütün insanlar


Tadeusz Rozewicz
Çeviren: Özdemir İnce

24 Aralık 2013 Salı

Dost Bildiklerim

Sanırdım gündüzdü onlarla gecem
İçimde ümitti dost bildiklerim.
Ne zaman yıkılıp yere düştüysem
Bırakıp da gitti dost bildiklerim.

Hepsi varken baharımda, yazımda;
Kışın bir burukluk kaldı ağzımda,
Seneler senesi oysa gözümde
Cihana eşitti dost bildiklerim.

Nerede o sözlere kandığım günler?
Her gülen yüzü dost sandığım günler;
Acıdan kahrolup yandığım günler
Ta canıma yetti dost bildiklerim.

Meydana çıkalı asıl çehreler
Aydınlanmaz oldu artık geceler
Yalanlar tükendi, indi maskeler
Birer birer bitti dost bildiklerim.

Korkar oldum bana "dostum" diyenden
Yoksa yok olandan,varsa yiyenden
Ne onlardan eser kaldı ne benden
Beni benden etti dost bildiklerim.


Ümit Yaşar Oğuzcan

Kesin İzlenimlerime Göre

I.

İşte kiralık ev, kırmızı kiremitli
Üçüncü kattan bir adam düştü
Taşlarında yatıyor kaldırımların
Gazeteyle örtülü yüzü.

Diyorlar
Pencereden attı sevdiği kadın
Diyorlar
Kadını itmekmiş niyeti bu adamın.

İki genç
Bir güzel eğleniyorlar
Saçları harika biçimde dalgalı
Pilot sanıp kendini
Denemiş olacak uçmayı.

İnsanlar duruyorlar başı üstünde
Ölümün
Sarı pabuçlarının hemen ucunda
Kirli
Bir fötr şapka.

Diyorlar
Çocuğu varmış
Erkek değil, orospu ama
Ne bozar başka aile düzenini
Keserle doğramışçasına.

Üçüncü katta iki pencere
Kıyısında çakılı bir ince tahta
Karınca kararınca yaşadılar orada
Et, pörsümüş
Yatıyor şimdi sokak kaldırımında
Kağıtlara bürünmüş.

Ey ozan ne gelir ki elinden artık
Penceresinden düşmüşse adam
Bunaltı veren evin
Bir gün bugün her günkü gibi
Akşamüstü
Aylardan temmuz, yıl 1952.


Tadeusz Rozewicz
Çeviren: Oben Güney

23 Aralık 2013 Pazartesi

Galata Kulesi

6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam benim oğlumdu...

Gencecikti Vedat
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu

“Açarken ufkunda güller alevden”
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusu buydu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu

Küçüktü bir zaman
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni”
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat

6 Haziran 1973
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”...


Ümit Yaşar Oğuzcan

Ses

Ezgi neyse müzik için renk neyse bir tabloda
Özgür, bezeli, aydınlık ses de böyledir şiirde.
Çağlar boyu tıpkı topraklar ve sular gibi
Saklar savaşın silahlarını barış zamanında.

İnince geçilmez gene ak ardıç kuşu üzerine
Buz zırhları çatırdarken kayın ağaçlarında
Ey yabancı, bu bunca kederli manzarada
İn düzyazı ovalarına benim mısralarımdan.

Nedir anladığın buz tutmuş dağ sularından?
Anlayabilir misin, titrerler mi akarlar mı?
Çitin arkasında sürüden kaçan dişi kurt
Besler ikizleri, yaratmak için tekrar Roma'yı-

O günü göremeyeceğim ben, kış donduracak,
Dondurur yüreği sıkıntı, keder ve acılar,
Ama kendi gözlerimle görmek isterdim
İnsanların özgür sesi duyacakları günü mutlaka.


Pawel Hertz
Çeviren: Özdemir İnce