Şiir, Sadece: 2007-01-21

27 Ocak 2007 Cumartesi

Sonnet XXIX



When, in disgrace with fortune and men's eyes,
I all alone beweep my outcast state,
And trouble deaf heaven with my bootless cries,
And look upon myself, and curse my fate,
Wishing me like to one more rich in hope,
Featur'd like him, like him with friends possess'd,
Desiring this man's art and that man's scope,
With what I most enjoy contented least;
Yet in these thoughts myself almost despising,
Haply I think on thee, and then my state,
Like to the lark at break of day arising
From sullen earth, sings hymns at heaven's gate;
     For thy sweet love remember'd such wealth brings
     That then I scorn to change my state with kings.


William Shakespeare


Düşünce insanların ve kaderin gözünden
Aforozlular gibi, yapayalnız ağlarım;
İrkilir sağır gökler çığlıklarım yüzünden,
Bahtıma lanet okur, yüreğimi dağlarım;
Talihi yaver giden herkese gıpta eder,
Şu denli güzel olsam, dostlarım olsa derim;
Şunda sanata, bunda dehaya içim gider,
Oysa solda sıfırdır yapmak istediklerim;
Kendimden iğrenirken aklım sana doğrulup
Gönlüm kara dünyayı gerilerde bırakır,
Gün doğarken yükselen bir tarla kuşu olup
Cennet kapılarında kutsal ezgiler şakır;
     Öyle bir servettir ki sevgini anmak bile,
     Sultanlarla yer değiş deseler de nafile.

26 Ocak 2007 Cuma

Sonnet XXVIII



How can I then return in happy plight,
That am debarr'd the benefit of rest?
When day's oppression is not eas'd by night,
But day by night, and night by day, oppress'd?
And each, though enemies to either's reign,
Do in consent shake hands to torture me,
The one by toil, the other to complain
How far I toil, still farther off from thee.
I tell the day, to please him, thou art bright,
And dost him grace when clouds do blot the heaven:
So flatter I the swart-complexion'd night,
When sparkling stars twire not thou gild'st the even.
     But day doth daily draw my sorrows longer,
     And night doth nightly make grief's strength seem stronger.


William Shakespeare


Nasıl dönüp geleyim bedenim dinç gönlüm şen?
Dinlenmek nimeti hiç nasib olmaz ki bana?
Günün cefası huzur sağlayamaz geceden:
Gün gecenin gece günün kıyar canına.
Kanlı bıçaklı iki düşman değiller sanki.
Elele verip bana başlarlar işkenceye:
Biri hep işe koşar hep sızlanır öteki
Çalışmak beni senden uzaklaştırdı diye.
Günü hoş tutmak için “Sevgilim parlak” derim
“Aydınlatır gökleri bulutlar kararmışken.”
Yağız yüzlü geceyi över diller dökerim:
“Yıldızlar kör olunca sevgilimdir nur döken.”
     Ama gün işte her gün çilemi uzatıyor;
     Gece işte her gece derdime dert katıyor.

25 Ocak 2007 Perşembe

Sonnet XXVII



Weary with toil, I haste me to my bed,
The dear repose for limbs with travel tired;
But then begins a journey in my head,
To work my mind, when body's work's expired:
For then my thoughts (from far where I abide)
Intend a zealous pilgrimage to thee,
And keep my drooping eyelids open wide,
Looking on darkness which the blind do see:
Save that my soul's imaginary sight
Presents thy shadow to my sightless view,
Which, like a jewel hung in ghastly night,
Makes black night beauteous and her old face new.
     Lo, thus, by day my limbs, by night my mind,
     For thee, and for myself, no quiet find.


William Shakespeare


Yorgun argın alırım yatağımda soluğu:
Yatak yol yorgununa en hoş dinlenme yeri
Ama bu sefer başlar aklımın yolculuğu
Kafam çırpınır gövdem bitirmişken işleri;
Depreşen duygularım gurbet elden o zaman
Sana varmak isteyip uğrunda hacca çıkar
Baygınlaşan gözlerim açıldıkça durmadan
Sırf körlerin gördüğü karanlıklara bakar:
Hiç değilse ruhumda düş kuran bir göz var da
Görmeyen bakışıma senden hayal getirir
Hayalin karanlıkta elmas gibi parlar da
Korkunç geceyi süsler ona taze yüz verir.
     Gündüz bedenim gece aklım huzur bulamaz
     Gövdeyle baş senden de benden de kurtulamaz

Sonnet XXVI



Lord of my love, to whom in vassalage
Thy merit hath my duty strongly knit,
To thee I send this written ambassage,
To witness duty, not to show my wit.
Duty so great, which wit so poor as mine
May make seem bare, in wanting words to show it,
But that I hope some good conceit of thine
In thy soul's thought, all naked, will bestow it:
Till whatsoever star that guides my moving,
Points on me graciously with fair aspect,
And puts apparel on my tattered loving,
To show me worthy of thy sweet respect:
     Then may I dare to boast how I do love thee,
     Till then not show my head where thou may'st prove me.


William Shakespeare


Sevgimin sultanı ben kul oldum işte sana
Erdemin güçlendirdi benim görev duygumu;
Gönderdiğim bu yazı elçilik yapsın bana
Bir zekâ gösterisi değil hizmet belgem bu.
Böyle yüce görevi zavallı aklım belki
Anlatamaz da doğru dürüst cılız gösterir
Ama sendeki ruh ve düşün öyle güzel ki
Umarım işte onu bana çırçıplak verir.
Uğur doğar yazgımı yönelten yıldızlarda
Talihim başlayarak yaver gitmeye yine
Yırtık pırtık sevgime giyim kuşam sağlar da
Lâyık gösterir beni senin iyiliğine.
     Bir gün övüneceğim sevdiğim için seni
     O güne dek görünmem sınarsın diye beni.

24 Ocak 2007 Çarşamba

Sonnet XXV



Let those who are in favour with their stars,
Of public honour and proud titles boast,
Whilst I, whom fortune of such triumph bars,
Unlook'd for joy in that I honour most.
Great princes' favourites their fair leaves spread
But as the marigold at the sun's eye;
And in themselves their pride lies buried,
For at a frown they in their glory die.
The painful warrior famoused for worth,
After a thousand victories once foil'd,
Is from the book of honour razed quite,
And all the rest forgot for which he toil'd:
     Then happy I, that love and am beloved
     Where I may not remove nor be removed.


William Shakespeare


Yıldızların gözdesi olanlar övünsünler
İkballe iktidarla alımlı ünvanlarla;
Kader vermediyse de bana böyle bir zafer
Mutluyum en saydığım beklenmedik şanlarla.
Hükümdar gözdeleri ne güzel yaprak açar;
Güneşteki kadife çiçeğidirler ancak:
İçlerinde gömülü kalır kibirler şanlar
Çünkü kaş çatıldı mı her görkem yok olacak.
Savaşlarda gücüyle ün salan bir kahraman
Bin zafer kazansa da düşmeye görsün bir kez
Adı silinir şeref defterinden o zaman
Mertlik destanı artık anılarda süremez.
     Ben sevdim sevildim ya; hepten mutlu yaşarım
     Yoldan çıkartılamam ne de yoldan şaşarım.

Sonnet XXIV



Mine eye hath play'd the painter and hath stell'd
Thy beauty's form in table of my heart;
My body is the frame wherein 'tis held,
And perspective it is the painter's art.
For through the painter must you see his skill,
To find where your true image pictured lies;
Which in my bosom's shop is hanging still,
That hath his windows glazed with thine eyes.
Now see what good turns eyes for eyes have done:
Mine eyes have drawn thy shape, and thine for me
Are windows to my breast, where-through the sun
Delights to peep, to gaze therein on thee;
     Yet eyes this cunning want to grace their art;
     They draw but what they see, know not the heart.


William Shakespeare


Gözlerim ressam rolünü aldı ve kabartma çizgilerle
Güzelliğinin biçimini gönlümün levhasına çıkardı;
Bedenime gelince o da bu resmin çerçevesi oldu işte;
Malum resmin konumundan bilinir usta ressamın sanatı.
Seni olduğu gibi yansıtan resim nerde diyorsan
Ressamın içine bakıp hünerini orda görmelisin;
Camlarının parlaklığını senin gözlerinden alan
Göğsümdeki sergide asılı resme ulaşmalısın.
İşte bak gözler gözler için neler yapıyor!
Gözlerim senin şeklini çizdi seninkilerse
Gönlüme açılan birer pencere; güneş de bayılıyor
Onlardan içeri bakmaya sen varsın diye içerde.
     Ama gözlerin sanatında yine de bir eksiklik var:
     Gördüklerini çiziyorlar yalnız yüreği tanımıyorlar.

23 Ocak 2007 Salı

Sonnet XXIII



As an unperfect actor on the stage,
Who with his fear is put besides his part,
Or some fierce thing replete with too much rage,
Whose strength's abundance weakens his own heart;
So I, for fear of trust, forget to say
The perfect ceremony of love's rite,
And in mine own love's strength seem to decay,
O'ercharg'd with burden of mine own love's might.
O let my books be then the eloquence
And dumb presagers of my speaking breast,
Who plead for love and look for recompense
More than that tongue that more hath more express'd.
     O, learn to read what silent love hath writ:
     To hear with eyes belongs to love's fine wit.


William Shakespeare


Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp
Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali;
Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp
Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi
Unutuyorum kendime güvenim olmadığından mutlaka
Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini;
Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana
Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki.
O halde ne demek istediğimi bakışlarım anlatsın
Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar;
Aşkımı onlar açığa vursun derdime çare arasın;
Öyle ki hiç kalsın yanında durmadan konuşanlar.
     Ah sessiz aşk neler yazmış öğren artık okumayı
     Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...

Sonnet XXII



My glass shall not persuade me I am old,
So long as youth and thou are of one date;
But when in thee time's furrows I behold,
Then look I death my days should expiate.
For all that beauty that doth cover thee
Is but the seemly raiment of my heart,
Which in thy breast doth live, as thine in me:
How can I then be elder than thou art?
O, therefore, love, be of thyself so wary
As I, not for myself, but for thee will;
Bearing thy heart, which I will keep so chary
As tender nurse her babe from faring ill.
     Presume not on thy heart when mine is slain;
     Thou gavest me thine, not to give back again.


William Shakespeare


Yaşlısın deseler de bana inanmam aynalara
Gençlik ve sen aynı yaştasınız ya!
Ama zamanın yol yol izler açtığını görürüm de sende
Anlarım er geç bana da gelip çatacak ölüm.
Seni baştan ayağa saran şu güzellik var ya
Yüreğimin en gösterişli örtüsü de o işte benim.
Göğsünde yaşadıkça yüreğim yüreğinse ben de arttıkça
Kim der ki nasıl diyebilir ki senden yaşlıyım?
Yeni doğmuş yavruyu sakınır gibi ebesi
Taşıdığım yüreğin üstüne ben nasıl titreyeceksem.
Nasıl sakınacaksam kendimi kendim için değil senin için;
Öyle sakin işte sen de kendini ey sevdiğim!
     Geri gelir sanma yüreğin benim yüreğim öldükten sonra;
     Bana vermiştin onu unutma geri almamak üzere bir daha.

22 Ocak 2007 Pazartesi

Sonnet XX



A woman's face with Nature's own hand painted
Hast thou, the master-mistress of my passion;
A woman's gentle heart, but not acquainted
With shifting change, as is false women's fashion;
An eye more bright than theirs, less false in rolling,
Gilding the object whereupon it gazeth;
A man in hue, all hues in his controlling,
Much steals men's eyes and women's souls amazeth.
And for a woman wert thou first created;
Till Nature, as she wrought thee, fell a-doting,
And by addition me of thee defeated,
By adding one thing to my purpose nothing.
     But since she prick'd thee out for women's pleasure,
     Mine be thy love and thy love's use their treasure.


William Shakespeare


Yaradan kadın yüzü çizmiş sana eliyle
İstek dolu sevgimin efendisi dilberi;
İnce kadın yüreğin öğrenmemiştir hile
Bilmez kadınlardaki kancık döneklikleri;
Gözlerin daha parlak kahpelikten yoksundur
Neye bakarsa baksın altın yaldız kaplatır;
Erkeklerin en hoşu en hoş şeyler onundur
Erkekleri büyüler kadınları çıldırtır.
Seni yaratmış olsa kadın olarak önce
Yaradan bile çılgın bir sevgi duyacaktı
Ama bir hiç uğruna bir fazlalık verince
Varlığına doymaktan beni yoksun bıraktı.
     Değil mi ki kadınlar için yaratmış seni
     Sen sevgimi al onlar sömürsün hazineni.

Sonnet XXI



So is it not with me as with that Muse,
Stirr'd by a painted beauty to his verse;
Who heaven itself for ornament doth use,
And every fair with his fair doth rehearse;
Making a couplement of proud compare,
With sun and moon, with earth and sea's rich gems,
With April's first-born flowers, and all things rare
That heaven's air in this huge rondure hems.
O' let me, true in love, but truly write,
And then believe me, my love is as fair
As any mother's child, though not so bright
As those gold candles fix'd in heaven's air:
     Let them say more than like of hearsay well;
     I will not praise, that purpose not to sell.


William Shakespeare


Ben başka bir ozanım. Öbür manzumeciler
Boyalı güzel görür kalemi alır ele
Göğü tutup onunla yazdıklarını süsler
Her güzeli benzetir kendindeki güzele.
Hem de ne şatafatlı teşbihler çifter çifter:
Güneşle ay; toprağın denizin cevherleri
Nisan tomurcukları nice bulunmaz şeyler
Yeryüzünü kuşatan o cennet çemberleri...
Ben gerçeği yazarım benim sevgim gerçek ya:
İnan olsun sevgilim güzellerin güzeli
Ana yavrusu gibi pek parlak olmasa da
Gökyüzünde yanan o altın kandil misali. ..
     Onların boş lafları olamaz benim işim:
     Satacak değilim ki niçin övecekmişim.