Şiir, Sadece: 2016-01-03

9 Ocak 2016 Cumartesi

Bir Tasvir Önünde

Güldün, bu mehabet seni güldürdü; o kaşlar,
Bir ok gibi ateşli nazarlarla müsellâh
Gözler, o bakırdan göğüs, atlar
Bir kaplanın evzâı kadar tîz ü mücennah
Etvâr-ı levendâne, o bâzû-yı gazanfer
Asabını oynattı... Bu irsi ve cibillî
Necdet sana bir cedd-i ba'îdin şeref-âver
Bir tuhfesidir; sen bu cerî hûn-ı asîli
İnsanlığı ihya için îsâr edeceksin;
Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin!


Tevfik Fikret
Haluk'un Defteri


Günümüz Türkçe'siyle

Güldün, bu büyüklerime seni güldürdü; o kaşlar,
Bir ok gibi ateşli bakışlarla donanmış
O gözler, o bakırdan göğüs, sanki atlar
Bir kaplan gibi hızlı, kanatlanmış,
Görkemli davranışları ve arslan pazusuyla
Sinirlerini oynattı... Bu doğuştan, soyundan
Gelen yiğitlik sana uzak atalardan kalma
Şerefli bir armağandır; sen bu cesur, soylu kanı
İnsanlığı yaşatmak için dökeceksin;
Hak bellediğin yola yalnız gideceksin!
 
 
Sadeleştiren: Asım Bezirci

Ümid Ölmez

Ölmek nedir sebâb için?.. Ümmîd ölür mü hiç?
Fâni beşer o çesme-i hızrın zülâlini
Bir an tecerrü'etmese her dem zevalini
Tacil eden şu nüsg-i hayâtında mündemiç
Hâin sümûma karşı nasıl, hangi kuvvetin
Nûsâbe-çîn-i feyzi olur? Hangi cân-firib
Ezhâr-ı tesliyetle eder sûre-i nasîb
Enzâr-ı hadse-dârmı tatmin? O cennetin
Mahrumu kalmasın beşeriyyet ki bî-huzûr
Eyler şu köhne berzahı pek neş'esiz mürur!


Tevfik Fikret
Haluk'un Defteri


Günümüz Türkçe'siyle

Ölmek nedir gençlik için? Umut ölür mü hiç?
Ölümlü insan o hızır pınarının saf suyunu
Bir kez yudumlamasa, her an son buluşunu
Hızlandıran, hayatının özsuyuna karışan
O hain ağulara karşı nasıl, hangi gücün
Yardımıyla ölümden kurtulur? Hangi aldatan,
Avutan çiçekler çorak toprağın
Korkulu bakışlarını yatıştırır?.. O cennetten
Yoksun kalmasın insanlık; şimdi tedirgin,
Şu eski darboğazı pek sevinmeden geçen!

Haluk'un Defteri

Defter bile denmez, sekiz on parça kâğıttır;
Üstünde Halûk'un mütereddit kalemiyle
Saf saf karalanmış yazılar, şübheli hatlar;
Bir yanda vatan bayrağı, altında su cümle:
«Ölmek ve yaşatmak seni!» —Artık bunu attır!
Mümkün mü? Bu kıymetli kâğıtlar bana bir yâr.
Bir yâr-ı samimî; benim efsürde leyâlim
Onlarla hararetlenecek; onları kalben
İntaak ederim ân-ı füturumda, ve nevmîd
Pürsislerim onlardaki cevval ü mülevven
Sâfiyet-i ümmîd ile titrer... Bu ne mün'im
Bir lâhza-i nisyân u segaftır!Bunu teb'îd
İmkânını bulsaydı hayâlim ne olurdu?
Heyhat!
Ey lemha-i mükrim, ne olurdu
Teb'îdine olsaydı da imkân
Sermest-i teselli yaşasaydım...
Yok, yok, benim aksâ-yı muradım
Karşımda ne bir debdebe görmek, ne de gül-gûn
Bir hande-i pür-gamze-i ikbâl,
Ey hırs-ı zelîl, al, bütün amal,
Âmâl-i zer, âmâl-i müzehher senin olsun...
Ancak şudur aksâ-yı muradım:
Bir gölge kadar hür yaşasaydım.
Bulsaydı hayâlim buna imkân
Cidden yaşamak nimet olurdu.
Heyhat!
İnsân melek olsaydı, cihan cennet olurdu.
«Ölmek ve yaşatmak seni!» Ey pembe Halûk'un
Al sözleri... Ey Fecr-i hilâl-âvere karşı
Bir ebr-i bahârîde çakan berk-ı-serer-hîz,
Bilmem ki bu his hangi donuk hislere karşı
Kalbinde uyanmıs; bu müheyyiç kısa nutkun
Etmekte derin sadmesi tâ ruhumu tehzîz.
Ey şanlı vatan bayrağı, bir gün seni oğlum
Bir mevkib-i zî-heybet-i hürriyyet önünde .
Çekmiş görebilseydim... O pür-hande ölürken
Etmezsem eğer şevkini takdis ile secde,
Dünyada en alçak baba elbet ben olurdum.
Oğlum, onu gönlünce yaşat... Ölme fakat sen.


Tevfik Fikret
Haluk'un Defteri


Günümüz Türkçe'siyle


Defter bile denmez, sekiz on parça kâğıttır,
-Üstünde Halûk'un çekingen kalemiyle
Sıra sıra karalanmış yazılar, kuşkulu satırlar;
Bir yanda yurt bayrağı, altında şu söz:
«Ölmek ve yaşatmak seni!» —Artık bunu attır!
Elimde mi? Bana bir sevgili bu değerli kâğıtlar,
İçten bir dost; benim donuk gecelerim
Onlarla harlanıp ısınacak; onları içimden
Konuştururum usandığımda, ve umutsuz
Sorularım onlardaki hareketli ve renkli
Umudun saflığıyla titrer... Bu ne besleyen
Bir unutuş ve sevgi anıdır! Bunu uzatmak
Yolunu bulsaydı hayalim ne olurdu?
Yazık!
Ey cömert parıltı, ne olurdu,
Elimde olsaydı uzatmak,
Avunup sarhoş yaşasaydım...
Yok, yok, benim son dileğim
Ne gösteriştir, ne de karşımda gül renkli,
Gamzeli bir gülüşüdür talihin.
Ey alçak tutku, al bütün istekleri,
Altın dilekler, çiçekli dilekler senin olsun...
Ancak şudur son dileğim:
Bir gölge kadar özgür yaşasaydım.
Hayalim buna olanak bulsaydı
Yaşamak gerçekten nimet olurdu.
Yazık!
İnsan melek olsaydı dünya cennet olurdu.
«Ölmek ve yaşatmak seni!» Ey pembe Halûk'un
Al sözleri... Ey ay'ı getiren tana karşı
Bir bahar bulutunda çakan şimşek, alevle,
Bilmem ki bu duygu hangi donuk duygulara karşı
Gönlünde uyanmış; bu coşkun kısa söylevin
Yankısı çok derinden ruhumu titretmekte.
Ey şanlı yurt bayrağı, bir gün seni, oğlum,
Görkemli bir özgürlük alayı önünde
Çekmiş görebilseydim... O gülerek ölürken
Eğer sevincini kutsayarak varmazsam secdeye,
Dünyada en alçak baba elbet ben olurdum.
Oğlum, onu gönlünce yaşat... Ama ölme sen.

Hayvanlar Kitabı

Kuşlarla konuşabilseydim eğer,
istiridyelerle, küçük kertenkelelerle,
Kara Orman’ın tilkileriyle,
örnek alınası penguenlerle;
eğer koyunlar,
bol tüylü çıtkırıldım kucak köpekleri,
araba atları anlasaydı beni;
kedilerle bir şeyler tartışabilseydim,
tavuklar beni anlasaydı!


Hiç denk gelmedi konuşmak
şık hayvanlarla:
Meraklı değilim
eşekarılarının görüşlerine
ya da yarış atlarının:
onlar uçarken iş bitirsinler,
madalyalar kazansınlar koşarak!
Ben sineklerle konuşmak istiyorum,
yeni enciklemiş kancıkla;
ve yılanlarla sohbet etmek.


Şimdi geçmişte kalan üç katlı gecelerde
yürümek için adım attığımda,
gece köpeklerini izledim,
hiçbir yere gitmeyen bir aceleyle
sessizlikte yürüyen,
o pejmürde gezginleri,
hem saatlerce izledim onları,
bana güvenmediler,
ah, zavallı aptal köpekler,
kaçırdılar dertlerini
dökme şansını,
hayalet sokaklar boyunca
keder ve kuyrukla koşma şansını.


Hep meraklı olmuşumdur
şu erotik tavşana:
kim ürkütür onları ve fısıldar
jenital kulaklarına?
Durmadan çoğalırlar
ve Aziz Francesco’ya hiç bakmazlar,
hiç saçmalık dinlemezler:
durma inip biner tavşan
tükenmez bir canlılıkla.
Tavşanla konuşmak isterdim,
gelgeç âdetlerini seviyorum onun


Örümcekler ziyan edilir durur
can sıkıcı uzmanların
aptalca sayfalarında,
sinek gözüyle görürler onları,
açgözlü, yamyam, sadakatsiz,
seksüel, şehvetli diye tanımlarlar.
Bu şöhret benim için
kendilerinin portresi:
örümcek bir mühendistir,
tanrısal bir saatçi, bir iki sinek yüzünden
aptalların tiksindiği,
bir örümcekle sohbet etmek istiyorum:
bana bir yıldız dokusun istiyorum.


Pireler öylesine ilgimi çekiyor ki
bırakırım saatlerce ısırsınlar beni,
onlar mükemmel, eski, Sanskrit,
rica minnet dinlemez makineler.
Yemek için ısırmazlar,
sadece sıçramak için,
kürenin dansçıları onlar,
zarif şeyler, en yumuşak
ve en geniş sirkin akrobatları:
dolu dizgin koştursunlar derimde,
açığa vursunlar coşkularını,
kanımla eğlendirsinler kendilerini,
ama biri beni onlara tanıtmalı,
onları yakından tanımak istiyorum,
neye güveneceğimi bilmek istiyorum.


Hiç samimi olma şansım olmadı
geviş getirenlerle, şöyle derinliğine:
ama ben de bir geviş getirenim,
beni tanımamalarını anlamıyorum.
Bu konuyu ele almalıyım
ineklerle öküzlerle bakışarak,
ve boğalarla plan yaparak.
Bir yolla öğreneceğim
bağırsaklarındaki onca şeyi,
yasak tutkular gibi
içlerinde gizli olanı.


Ne düşünür domuzlar şafak vakti?
Şarkı söylemezler ama ona destek olurlar
koca pembe gövdeleri,
küçük sert ayaklarıyla.


Domuzlar şafağa destek olurlar.


Kuşlar geceyi yer bitirir.


Ve sabahleyin dünya
bomboştur: örümcekler,
insanlar, köpekler ve rüzgâr uykudadır,
domuzlar homurdanır ve şafak söker.


Domuzlarla konuşmak istiyorum.


Tatlı, ötümlü, karık sesli kurbağalar,
hep bir günlüğüne kurbağa olmak istedim,
hep sevdim su birikintilerini,
iplikler gibi ince yaprakları,
kurbağaların göğün efendisi olduğu
suterelerinin yeşil dünyasını.


Kurbağaların serenadı
düşüme yükseliyor ve onu harekete geçiriyor,
bir sarmaşık gibi yükseliyor
çocukluğumun balkonlarına,
kuzinimin göğüslerine,
Güney’in kara gecesindeki
astronomik yaseminlere,
ve şimdi, zaman geçti ya,
bana göğü sormasınlar:
henüz öğrenmediğimi düşünüyorum
kurbağaların karık dilini.


Bu böyleyse, ben nasıl şairim peki?
Gecenin çoğaltılmış coğrafyasından
ne biliyorum?


Bu koşturan ve sessiz dünyada
yeni iletişimler istiyorum ben,
başka diller, başka imler,
bu dünyayı tanımak istiyorum.


Açıkgöz kapitalistlerin
ve sistemli kadınların
uğursuz sunuşlarından
herkes memnun.
Bense bir sürü şeyle konuşmak istiyorum
ve bu gezegeni terketmeyeceğim
aramaya geldiğim şeyi öğrenmeden,
bu meseleyi soruşturmadan;
insanlar yetmiyor bana,
daha ileri gitmem gerek,
daha yakına gitmem gerek.


Bu yüzden, baylar, ben bir atla
sohbete gidiyorum,
şaire hanım beni hoş görsün,
profesör bağışlasın,
bütün haftam dolu,
bir dolu konuşma dinlemeliyim.


O kedinin adı neydi?


Pablo Neruda
Hayvanlar Kitabı
1974

8 Ocak 2016 Cuma

Hüküm Giymiş Bir Kitap İçin Yazıt

Dertsiz okuyucu, çoban kadar rahat,
Az’la yetinen, açık yürekli insan,
İçkiye düşkün ve hüzün kokan,
Bu kederli kitabı fırlat, at.

Kendi söz sanatını kapmadınsa
Şeytan’dan, o kurnaz ihtiyardan,
At! bir şey anlayamazsın ondan,
Ya da inanırsın isterik olduğuma.

Ama, büyüye kaptırmadan kendini,
Gözün varsa uçuruma dalmayı bilen,
Oku beni, öğrenmek için sevmeyi beni,

Her şeye meraklı Ruh, acı çeken,
Ve gideceksin arayarak cennetini,
Acı bana!... Yoksa, lanetlerim seni!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

İçe Kapanış

Ey Acı’m, sakin ol, ve artık rahat dur.
Akşam olsun diyordun; bak, oldu işte :
Kimine gam getirip kimine huzur,
Kent bürünüyor karanlık bir örtüye.

Bu iğrenç ölümlüler kalabalığı,
Haz adlı zalim celladın kırbacıyla,
Dererken köle bayramında azabı,
Acı’m uzak dur onlardan ve gel bana,

Göğün balkonlarından bak ölü Yıllar
Günü geçmiş giysileriyle sarkıyorlar;
Keder yükseliyor gülerek sulardan;

Ölen Güneş uyukluyor bir kemerde,
Ve, bir kefen gibi Doğu’ya uzanan,
Sevgilim, yürüyen tatlı Gece’yi dinle.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Onuru Kırılan Ay

Ey atalarımızın gizlice tapındığı,
O mavi tepelerden, ışıl ışıl bir saray
İçinde, yıldızların hazla izlediği ay,
Yaşlı Cynthia’m benim, inimizin lambası,

Görüyor musun, rahat döşeğinde âşığın,
Uyurken ağzındaki körpe minelerini?
Başı düşmüş şairi, yazarken şiirini?
Çiftleşen engereği kuru otlar içinde?

Sarı kukuletanla, gizleyerek kendini,
Yine gidecek misin, akşamdan sabaha dek,
Köhne Endymion’la sevişmeye coşkuyla?

“ - Anneni görüyorum, yoksul çağın çocuğu,
Eğiyor zor bir ömrü, bak aynasına doğru,
Seni emziren göğsü kaplayarak alçıyla!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

7 Ocak 2016 Perşembe

Hüzünlü Bir Madrigal

I

Sen akıllıysan ne önemi var?
Güzel ol! hüzne dal! Bir gözden akan
Her damla yaş yüzü çekici kılar,
Irmağın doğaya katkısı kadar,
Fırtınadır çiçeklere taze kan.

Seni seviyorum en çok da neşe
Kırışık alnından uçtuğu zaman,
Yüreciğin bir korkuya düşünce;
Geçmişin pis bulutu yaşanan güne
Senin bugününe yayıldığı an.

Seni seviyorum iri gözünden
Akınca kan gibi sıcak gözyaşı;
Elimle beşiğini sallasam da ben,
Yüreğin giderek daralır, çöken
Bir insana benzer hırıldayışı.

İşte soluyorum, tanrısal hazzı!
Derin ve pek tatlı ilahi sen!
Göğsünün bütün hıçkırışları,
Sanıyorum kalbinin ışıltıları
İncilerdir gözlerinden dökülen!


II

Biliyorum kalbindir, dolup taşan,
Köksüz kalmış o eski sevdalarla,
Demir ocağı gibi, alev saçan,
Ve lanetlilerin boş gururundan
Saklıyorsun az da olsa bağrında;

Ne var ki, sevgilim, yansıtmadıkça
Böylesi bir Cehennem’i düşlerin,
Ve onun bitmeyen kâbusunu da,
Kılıç ile zehri tutup aklında,
Sevdalısı barutun ve demirin,

Ve kapıyı ancak korkuyla açan,
Açıklayan her yerde bir yıkımı,
Saat çaldığında kaskatı kalan,
Duyumsamış olmadıkça sen her an
Pis bir tiksintinin kuşatışını,

Diyemezsin bana, tutsak kraliçe
Sadece bir korkuyla seven beni,
Berbat gecenin dehşeti içinde
Çığlık çığlığa, diyemezsin işte :
“Kendime denk tuttum, ey Kral seni!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Buradan Çok Uzakta

İşte şuracıkta o kutsal hane,
İçinde o sürmeli kız, şahane,
Sessiz ve sakin, her dem aşna fişne,

Bir eliyle sallar yelpazesini,
Dirsek yastıkta, yeller memesini,
Dinler havuzların içli sesini:

Dorothee’nin o malum odası bu.
- Çok uzaklarda söyler meltem ve su
Onların şarkısını hıçkırarak
Bu arsızın gelsin diye uykusu.

Büyük özenle, tepeden tırnağa,
Nazik derisi ovuşturulmuş, bak,
Yatırılmış aselbente ve yağa.
Çiçek keyif saçar köşe bucağa.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Bir Putperestin Yakarışı

Ah! kısma alevini;
Pas tutan kalbim ısınsın!
Diva! supplicem exaudí!
Şehvet, işkencesidir ruhun!

Havaya sinen Tanrıça,
Yerin altındaki alev!
Tunç bir şarkıyı sana
Adayan gamlı ruhu sev.

Şehvet, kraliçem ol, sen!
Siren’in ten ve kadifeden
Oluşmuş maskesini al,

Veya ağır uykunu sal
Gizemli şaraba ilave et,
Şehvet, ey esnek hayalet!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

6 Ocak 2016 Çarşamba

İkaros'un Sitemleri

Fahişelerin dostu her zaman
Mutludur, karnı tok ve uyanık;
Bana gelince, kollarım kırık
Bulutları kucaklamaktan.

Şükürler olsun, göğün ucunda
Parlayan yıldızlar var, benzersiz,
Görmez hiçbir şey, gözlerim fersiz,
Güneşlerin anısı dışında.

Boşuna yardım et dedim uzaya
Bulmak için ortayı ve sonu;
Duyup kanadımın kırıldığını
Hangi ateşten gözün altında;

Ve güzelin aşkıyla yanarak,
Ulaşamam ben yüce bir şana
Adımı vererek bir uçuruma
İleride mezarım olacak.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

İsyancı

Gökten öfkeyle iner bir Melek kartal gibi,
İmansızın dolayıp eline saçlarını,
Ardından sarsarak der : “Unutma kaideyi!”
(İyilik Meleği’nim senin) İsterim bunu!

Bil ki sevmek gerekir, asla surat asmadan,
Yaramazı, şaşkını, çarpığı, zavallıyı,
Yayman için İsa’ya, ordan geçtiği zaman,
Merhametle dokunmuş kıvançlı bir halıyı.

Aşk da böyledir işte! Kalbim usanç duymadan,
Alev alesriyerek ve Tanrı aşkına yan;
Cazibesi bitmeyen tek gerçek şehvet budur! ”

Ve Melek, günahkârı döver, sevdiği kadar,
Dev yumrukları ile acıya acı katar;
Lanetlinin yanıtıysa “İstemiyorum!”dur.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Uyarıcı

Adına layık olan her insan
Kalbinde bir sarı Yılan taşır,
Sanki taht üzerinde oturan,
Derse ki: “İsterim!” cevap : “Hayır!”

Dalsın sabit gözlerine gözlerin
Dişi Satyr’lerin ve Nyks’lerin,
Diş der : “Düşün, bu senin görevin!”

Çocuk yap, fidan dik, kol kanat ger,
Dize parlat, mermere şekil ver,
Diş der : “Bu akşam ölmeyecek misin?”

Düşü, umudu ne olursa olsun,
Gönlünce bir an yaşamaz insan
Uyarısıyla karşılaşmadan
Bu dayanılması güç Yılanın.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

5 Ocak 2016 Salı

Gece Yarısını Sınamak

Saat, gece yarısını
Çaldı mı hep alay eder
Ve bize hatırlayın, der,
Nasıl geçirdiniz günü:
- Bir kader günü, bugün,
Ayın on üçü ve cuma,
Her şeyi bilmiş olsak da
Sürdük izini dinsizin.

İsa’nın, o Kusursuzun
Bizdik en çok küfredeni!
Tıpkı bir asalak gibi
Yanında koca Kârun’un,
Şeytanın önde gideni,
Sızmak için bu yabana,
Saldırdık bizi sayana,
Övdük tiksinti vereni:

Üzdük, bir cellat olarak
Haksız yere horlananı;
Sevdik biz Aptal olanı,
Boğa alınlı bularak;
Sarıldık sersem Madde’ye,
Bizim işimiz sofuluk
Kokuşmuşluğun o soluk
Işığı kutsansın diye.

Ardından, biz, boğmak için
Bir hazda baş dönmesini,
Mağrur Lyre rahibi gibi,
Sarhoşluğunu faninin
Bir şan sayıp göstermeyi,
Toktuk yedik, içtik her an!..
- Medet umup karanlıktan,
Söndürelim şu lambayı!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Kapak

Alev saçan iklimde veya beyaz güneşte,
Kara veya denizde, nerde olursa olsun,
İsa’nın hizmetkârı, Kythira yağcısı ve
Karanlık bir dilenci, şatafatlı bir Kârun,

Küçücük beyni ağır veya hızlı çalışan
Şehirli, köylü, yerli, yersiz-yurtsuz olsa da,
Her yerde bir gizemin hışmına uğrar insan,
Ve ancak titrek gözle bakar hep yukarıya.

Yukarıda, gök! onu boğan lahtin duvarı,
Gülünç bir operanın ışık saçan tavanı,
Kanlı toprağa basar orada her oyuncu;

Dinsizin dehşeti ve umudu münzevinin;
Gök! kapkara kapağı koca bir tencerenin
İçersine bütün bir insanlığın konduğu.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Boşluk

Pascal’ın bir boşluğu vardı, onunla gezen.
- Yazık! her şey uçurum, - eylem, arzu, düş ve söz!
Ve duyarım rüzgârın geçtiğini çoğu kez
Korku ile ayağa dikilmiş tüylerimden.

Orda, burda, her yerde, derinlik, kumsal, kum ve
Sessizlik, korkunç uzay, hep meraka yol açan...
Çizer türlü biçimde ha bire karabasan
Bilge parmağı ile Tanrı gecelerime.

Dev bir çukurmuş gibi korkutur beni uyku,
Belirsiz bir dehşetle dolu meçhul bir yol bu;
Bütün pencerelerde sadece sonsuzluk var,

Ve ruhum ki her zaman dertli baş dönmesinden,
Hiçliğin o duyarsız tavrına haset duyar.
- Ah! keşke bu dünyaya gelmemiş olsaydım ben!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

4 Ocak 2016 Pazartesi

Uccle'de Brüksel Yolu Üzerinde Keyifli Bir Meyhane

Her iskelet çılgın aşk size
Ayrıca, her iğrenç alamet,
Terbiye olsun diye şehvet,
(Oldu en basitinden omlet!)

Bu bilinmez levha önünde,
Yaşlı Firavun, ey Monselet!
Bendim sizi gören düşünde:
Mezarlık manzaralı Estaminet!


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Bay Eugéne Fromentin'e Dostluktan Söz Eden Bir Yılışık Üzerine

Dedi bana, çok param var,
Pek korkarmış koleradan;
- Parasını çok kıt harcar,
Zevk duyarmış operadan;

- Çılgınca bağlı doğaya,
Bay Corot’yu tanıyormuş;
- Sahip değil arabaya,
Bu yüzden gün sayıyormuş;

-Tuğla ve mermer severmiş,
Siyahı, yaldızlı ahşabı;
- Fabrikasındaysa varmış
Ödüllü üç işçi başı;

- Yalnız Kuzey üstüne var,
Yirmi bin hisse senedi;
- Bulmuş ama, çok az miktar,
Oppenord kenar süsleri;

- Batmış (bu olmuş Luzarches’da!)
Eski püskü içersine,
Ve Patriarches Çarşısı’nda
Hamle katmış hamlesine;

- Yüz vermezmiş annesine,
Ve karısına; - inanmış
Ruhun ölümsüzlüğüne,
Niboyet okuyup kanmış!

- Fiziksel aşk eğilimli,
Roma’dayken, canı sıkkın,
Bir kadın, o da veremli,
Kurbanı olmuş sevdanın.

Ve tam üç buçuk saatte,
Bu zevzek, Tournai’den geldi,
Anlattı hayatını ve
Beynim üzüntüyle doldu.

Acımı söze dökerdim,
Ve sonu gelmezdi asla;
Kine boyun eğip derdim :
“Uyusaydım, hiç olmazsa!”

Arzu edip de gitmeyi,
Cesaret gösteremeyen,
Düşte kazıktaymış gibi,
Sürtüyordum kıçımı ben.

Bastogne denir umacıya;
Kaçıyordu bir afetten.
Ya kaçarım Gaskonya’ya,
Ya da suya atlarım ben,

Çok korktuğu o Paris’e,
Gün gelir dönersek şayet,
Yine çıkarsa önüme
Bu Tournai’de doğmuş afet.


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri

Brüksel'deki Monnaie Tiyatrosu'nda Amina Boschetti'nin İlk Deneyimi Üzerine

Amina hoplar, - kaçar, - sonra uçar, gülümser,
Le Welche : “Bütün bunlar, bana göre, Hintçe” der;
“Orman perilerini hiç bilmem, tanımam da,
Zerzevat Dağı orman perilerinden başka.”

İncecik ayağı ve gülen gözleri ile
Amina döker dalga halinde düşünü; ve
Le Welche der : “Kaçın, bizlerden uzak durun!
Böyle hafif bir tavrı vallahi yok karımın.”

Leyleğe gülmeyi ve baykuşa şen olmayı,
Ve file dans etmeyi öğretmek isteyen, siz,
Muzaffer dizli peri, elbette bilmezsiniz,

Zarafet üzerine coşup Le Welche der : “Hurra!”
Tatlı Bakkhos doldursa da en iyi şarabı,
Gudubet cevap verir : “En çok sevdiğim bira!”


Charles Baudelaire
Kötülük Çiçekleri