Şiir, Sadece: 2016-05-15

21 Mayıs 2016 Cumartesi

Büyük Gurbetçi

Senin adın bir deftere yazıldı
Eskimez bir mavi deftere
Adın
Yazıldı
...


Erenköyünde bir bahar eskir
Savrulur ve eskir sürekavları
Kuzey yarımkürenin çok koyu mavi bir gecesinde
Aşkı Türkçe kavramanın sağlamlığı başlayınca
Bir öğrenci yatakhanesinde
Uzak asyalı bir başka öğrenciyle çatışınca
Bir sürü ıvır zıvır ve ekimler
Bir kahramanlık sandığımız kendimizi
Eskir ucuz ormanlarda yürek avları
Ve eski anaların belbağladığı hekimler
Eskimez senin gurbetçiliğin
Yanar, tüter, dağılır
Ve ince bir duman eskir bir kalın duman adına

Gurbet bir yazgıdır ulusuna
Güneşe çıkmak gibi, alınteri bilinir
Gurbet bilinir, bir duyarlıktır, bir meslektir
Sen herhalde en iyi bilirdin bayramları
Paşalarla, yalılarla uzlaştırılan
Kısa kış akşamlarını, uzun yaz akşamlarını
Kayalar, kayalar ve sahipsiz dağlar adına
Bir türkü gibi öfkede söylenen
Issız hanlar, bilgece susmalar, bakımsız bağlar adına
Puslu ve telaşlı garlardan kaçırdığın
Bir pençeden, bir katılıktan kayırdığın
Her ülkede söylenen bir türkü gibi

Aklığın, eskimez bir kış güzelliğinde
Sıcak evler, karlı yollar, bağlılıklar adına
Bir zorbalığa direnmek adına,
Anlaşılmazsa
Söğütler yeşermez, balıklar bırakmaz döllerini

Ellerin bir gezinmedir uykularda
Kimine korkudur, ısınmak kimine
Eskimez bir kış güzelliğinde
Kuzey yarımkürenin çok koyu mavi bir gecesinde
Büyük bir alanda, küçük bir cezaevinde
Ve çok yabancı dilden iki istasyon-arası biletinde
Biliyorum nasıl yaşadığını senin Türkçe yokken
Mahzun ve yaşamaklı - eskimez elbet -
Ülkeni dirençle yaşamak ülken olmayınca sözlüğünde

Sen bir ağlayış gibisin neden
Bir çocukluğu sürüklüyorsun kanında
Bir güvercin gibi parlar şaşkınlığın
Ölüme yakınlığında bir köylünün, uymasında
Gök durur ve boncuklar durur pazarlarda
Iğdır’da Orta Anadolu tarlalarında
Akşam oldu muydu gaz lâmbası yakılır
Nerde olursa olsun artık. Coğrafyada
Sürekli bir gurbet vardır.

Eskimezsin bir mayıs serpintisi gibi
Bir mayıs serpintisi ki sağlıklı
Ağustos günlerini hazırlayan. Güllerini
Sürer gurbetçiliğin.
Halksız bir yazarın acısını taşıyan
Kalebent bir şehzade gibi mahzun
Börklüce gibi sabırsız haklılığında

Öyle bir şey
Biraz uzak, biraz çıplak, ve yayan.


Turgut Uyar
Divan

İthaf III

zaman sevdikçe uzar, bilirsin
hayal, taştan, topraktan geçer, yapraktan geçer.
bir yeşil duman olur yaşadığımız
yakından, ıraktan geçer.
sevdiğim kadar bilmeliyim de
ne olursun?

bir çeşmedir dökülen omuzlarımdan,
avuçlarım pırıl pırıl dolar, boşalır.
ömrümüz serapa sevda içredir.
bir uzun yaz günü durur, zulmeder
tanıdık, bildik günler sarkar takvimden
hafızam zulmeder boşluğuma.
birden bir arının kanatlarında terü taze
sen gelirsin...

aslan ağzındadır saadetimiz
yağmurlar yağar, günler batar, geceler gelir
bir bitmez türkü başlar dışımızdan.
bir çınar altıdır oturduğun yer;
dizlerin örtülmüş, bakışların uzak,
al bir hırka örmektesin ağır ağır.
bir ince bilezik, küpelerin, saçların
otlar, kuşlar, beyaz bulutlar...

dilerim haşre kadar hatırımda
böyle kalırsın...


Turgut Uyar
Divan

İthaf II

şimdi ağlayamıyorum da kötüsü
gözlerim dolduğu halde bazı bazı

içim götürmiyerek seyrediyorum,
sağ tarafı boş kalan yatağımızı.

bir şeyler akıyor ömrüm içinden,
ufak tefek, süt beyaz, kan kırmızı...

ben seni arıyorum rüyalarımda
geceler içinde bir yıldız, bir yıldızı.

bir perişan haldeyim sen gideli,
sorma bekir efendinin kızı...


Turgut Uyar
Divan

İthaf I

bilirsin ben hoyrat severim
kendi fikrime göre, erkekçe.
bir ağaç, bir bulut, bir kuş ve biz
ellerin ellerimde, ürkekçe...

veya sen pencerende akşamüzeri,
cigaramı köşebaşında bitiririm.
damalı, büyük mendilimde sana
unutulmaz geceler getiririm.

gür, ferah karanlıklar içinden
bana doğru uzar saçların.
bir büyük rahatlık alır götürür bizi
pırıl pırıl öpüşlerle başlar yarın...

selam, en güzel hasretlerden
selam sana, korkak ve iyi kadın...
ömrüne başlıyan tomurcuk gibi, baharda
aşka, sadık ve neş'eli başladın...

gün söner yıldızlar yanar gecelerden
bir ölümsüz alem başlar senden yana.
selam, ürkek ve sevgili kadın,
selam, sabahsız gecelerden sana...


Turgut Uyar
Divan

20 Mayıs 2016 Cuma

Beni

yaparsın elbet
bu işindir senin
çocuk, onbeş tane
düşük ve hüzün sayısız

al beni, bağışla, yongala
kötü yumurtana sar beni
yolum ağaçlıklı olsun yalnız
karanlık da olsa olur

kır beni

en en güzel mavi
değil
ey en güzel sarı
değil
ey en güzel bakış
değil

en en güzel

kin’in ve ağzınla
bir ormanda bekliyorum seni
orda kır beni


Turgut Uyar
Divan

Söyle Küçük Saadetini

Söyle saadetini, çekinme
Bir ekmek, bir kadın, birkaç çocuk.
Tatlı gerinmelerin peşisıra sabahleyin
Evinle işin arasında tatlı bir yolculuk…

Cigara içerekten alacakaranlıkta
Kapını çalmışsın.
Alınterin, göznurun, el emeğin, karın.
Turfanda portakal görüp çarşıda
Tadımlık birkaç tane almışsın…

Alırsın kardeşim, almalısın
Dünyadan o kadar az ki, istediğimiz
Senin, benim, hepimizin, çocularımızın
İki olmamalı bir dediğimiz


Turgut Uyar
Divan

Çırılçıplak

bir macera başlasın ciğerlerimde
bir yanı kırmızı, bir yanı ak..
uzanıp sevişelim elmalarla toprağa
çırılçıplak.

bir nefes gelsin yâdellerden dudaklarıma
dostça selamlara ılık
bir limanda ışıklar sönsün
birinde yansın.
artık zamanıdır ağlamanın karanlıklarda
turnam bırak…

senin de çelimsiz öksürüğün bir gün kardeşim,
hasretle beklenir kapılarda.
bir güzel alacakaranlık, baharda
soluk bir bulut düşmüş alnına
bir ahşap ev,
arnavut kaldırımlı bir sokak…

dünyada neler varmış bizden başka
sevdikçe anlarsın
kitaplar terlesin yalnızlıklarında
sevmene bak…

vakit hep akşamüstü olmalı değil mi?
özlenen şarkılarla beraber
bir sokakta sen gidersin, başkaları gider
saatlerin zorundan kurtulmuş bir zamandan
uzak, yakın sesler duyarak.

oturup sevişmeliyiz güzelliklerle
yüzyıllarca ötede, çırılçıplak
bu ilkokul şarkısıyla beraber
bir ümitsiz sefer daha yapalım gözlerimden içeri
turnam, kalk…


Turgut Uyar
Divan

19 Mayıs 2016 Perşembe

Memur Karısı

Karım'a


Ayağında ipeğin en kötüsü
Sen onuncu derece memur karısı
Çileli vefakâr kadın, kalbimin yarısı...

Ya bir bakış, ya bir vaad peşinde
Nasip budur deyip boyun eğmişsin.
Hanım, kadın tezeyken onbeşinde...

Şöyle halince anlarsın modadan,
Manikür yapmadın nikâhından beri.
Bozulup gitti ellerin sodadan.

Öyle büyük büyük hayallerin yok,
Bir kuruşu, bir kuruşa eklersin,
Ya bir zam, ya ikramiye beklersin...

Tükettin ömrünü dağbaşlarında,
Otuzuna varmadan anası oldun
Beş çocuğun, sekiz yaşlarında...

Yılda bir gazinoya, ya Adalara.
Bir kere de Florya'ya gidersin,
Yılı bir rop bir çorapla edersin...

Sen onuncu derece memur karısı,
Vefakâr çileli kadın kalbimin yarısı.
Senin için ne söylesem azdır.


Turgut Uyar
Divan

Kırlara Gitme'ye

işte ben buna aşk derim herkes durur
sonsuzluğun and’ı durur son ses durur

atarım savaş artığı madalyaları giderim
çünkü sivil bir askerdi rahmetli pederim

işte ben buna aşk derim sakallarım vardır
dünya bir orman kadardır bir su kadardır

ki aşılır korkunç köprüsüzlüğü bir çavlanın
temmuzun gülünçsüzlüğü ve hüznü haziranın

ey kim bakar kısa boyuma kim bakar pirinçlere
rıhtımlarda insanlarla aşk yapan vinçlere

yatarım akasyaların altında bütün bir gün
ey ne olur alın beni alın buralardan götürün


Turgut Uyar
Divan

Dar Vakitlerde Seviştik

biz varlık görmedik bilirsiniz
varlık görmedik ama seviştik.
en dar vakitlerde yerli yersiz
kadınlarla kızlarla seviştik.

bir yanımız kan revan içindeydi
bir yanımız sütbeyaz akşamlarda
meydanlarda kaldı ellerimiz kollarımız
delik deşik hasta sedyelerinden
bakışlarla gözlerle seviştik.

aşkımız eskiden kalma bugünlere
ne yalan ne gerçek olduğu gibi
buğdaysız pamuksuz ilaçsız
yokluğa karşı gizli kapaklı
bulutlarla yıldızlarla seviştik.

buğdaysız pamuksuz ilaşsız olsun
– aşktan iyisi var mı –
ölenden öldürene geçen sevdayla
yüz yıl sonra bin yıl sonra on bin yıl sonra
yaratacağımız dipdiri hazlarla seviştik.

seviştik ya elbet sevişiriz
sevişmek oldum olası bizim işimizdir
bir ateş varsa dağlarda
bir ateş varsa karanlıklarda
bir ateş varsa bomboş şehirlerde
bizim ateşimizdir.


Turgut Uyar
Divan

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Büyük Saat

neden bilinmez
alırsın yarı tuğla gibi kitabını
sarılırsın yatağa giderken
okumadan kaparsın gözlerini
içindeki dizeler
geçer gider gözlerinin önünden
bilirsin nerede ne diyor kime diyor
uyursun sonra
büyük saat akmaya devam etmektedir
uyku sürer
tüm saat kuleleri
yanlış da gösterse zamanı
bilirsin biri var bir yerde
saatin kaç olduğunu saklayan


Turgut Uyar
Divan

Yılgın

Bir sargın umut yakaladım onu kuşandım
Serin mavi bir gökyüzü buldum onu kuşandım
Denize doğru sokaklar gördüm onları da kuşandım
Üstlerine üstlük seni kuşandım
Tedirgindim namussuzdum deli deliydim
Uslandım.

Üç dilim kavun kestim birini ben yedim
Kavundan üç dilim kestim birini yedim.
Birini sana ayırdım kadın al birini sen ye
Sabah olsun sabah olsun ilk işim bu
Öbürünü götürüp civcivlere vereceğim.

Senin bir yönün var orada durur yaşarım
Bir de acun var ben içindeyim
Ben içindeyim tüm itlikler sahanda yumurtalar onun içinde

Orospular içinde Hurşit Bey içinde sen içindesin
Üç dilim kavun kestim birini sen ye
Kabuğunu at Hurşit Bey'i at itlikleri at

Durup durup sana sesleniyorum.


Turgut Uyar
Divan

Türkiye'm

Seni boydan boya sevmişim,
Ta Kars'a kadar Edirne'den.
Toprağını, taşını, dağlarını
Fırsat buldukça övmüşüm.

Sen vatanımsın, ekmeğimsin
Duyduğum, bildiğim zafersin yıllarca...
Zonguldak'ta 63 numara
Nazlı sahiller Akdeniz'de.
Sevdasın ciğerlerimde parça parça
Yarı kalmış dileğimsin...

Sen Koçhisar'da tuzum,
Sille'de kızım...
Çift kulaklı Sürmene bıçağı belimde.
Varmışım çiğ köfte yemeye Adana'ya
Dadaloğlu'ndan bir koçaklama dilimde:
- Şu yalan dünyaya geldim geleli...
Hey vatanım, bacım, sağdıcım, emmim
Senden bir yara her yerimde.
Desteye güreşmişim Kırkpınar'da.
Durmuş da yorgunluk çıkarmışım,
Bir akşam vakti
Dört bardak kırtlama çayla Erzurum'da..

Ardahan'a varmışım yollar uzamış
Bel vermiş, yol vermemiş dağlar.
- Yüce Tanrı dört yanını bezemiş,
Beni yakan bir Konyalı kız imiş..

Seni boydan boya sevmişim
Ta Edirne'ye kadar Kars'tan.
Taşını, toprağını, yiğidini,
Fırsat buldukça övmüşüm...


Turgut Uyar
Divan

17 Mayıs 2016 Salı

Terziler Geldiler

Terziler geldiler. Kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle
daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere
Bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle.
Kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı. Sonra
sonsuz çalgısı sevinçsizliğin.
Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de
Duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle...
Yorgun ve solgundular, kumaşları buldular, kenti doldurdular
O çelenk onbin yıllıktı, taşıyıp getirdiler
Ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar, tozlarını silkmediler
Bütün caddeler boşaldı, herkes yol verdi,

"Tanrıtanır kadınlar ve cumhuriyetçiler
piyangocular, çiçek satın alanlar,
balıkçılar ağlarını, paraketelerini, ırıplarını, oltalarını
zokalarını, çevirmelerini ve kepçelerini topladılar.
Sigaralarını yere atıp söndürdüler sigara içenler."

Bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler
Patron çıkardılar, karşılaştırdılar,
Katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler
Şarkılara başladılar ölmüş bir at için
Makaslarını bırakmadılar
Bekleniyorlardı.

"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-
Ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı!
Sen açardın,
Otuzüçbin at türünün tek kaynağıydın sen!
Tüylerin karaparlaktı. Koşumların,
-kokulu yağlarla ovulup parlatılan-
nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke.

Göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at!
Toynaklarını liflerle ovardık
Senin karaya boyanırdı koşuşun
Uyandırırdı bütün karaları ve denizleri.
Çılgın kişnemeni duyardık sonsuzun yanıbaşından
Ne güzel gözlerin vardı Kara at!
Binlerce kişi,
-çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut
darmadağın giysileriyle herkes
körler ve cüzzamlılar,
bütün kutsal kitaplar kalabalığı,
ermişler, kargışlılar ve günahlılar
gebe kadınlar, vâz edenler
ve dondurmacılar ve at cambazları ve
tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle
Tanrıtanımazlar ve tefeciler ve
yalvaçlar...-
ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş
senin mutlu ovanı doldurup
haykırırlardı.
Büyük sesler içinde sen, geçerdin..."

Terziler geldiler. Bu güneşler odaların dışındaydı artık.
Herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde
Gazeteler yazmadı, dükkânlar dönemindeydik
Yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar
Parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş durmaktan
Yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları
Her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler
Beğenip gülümsediler.

"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-
Senin eyerin ne güzeldi.
Dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü
Nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna
Seninle öteleri ansırdık.
Öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı
Kedinin varlığı erişilmez kişilik
Güneşli bir damda
İçimizden gemiler kaldırırdın,
Suyunu büyük şölenlerle tazelerdik
Bayramımızdın. Kuburlukların
bütün kişniş ve badem doluydu.
Şimdi dar dünya
Ölümün büyük hızı kesildi."

Terziler geldiler. Ateş ve kan getirmediler.
Hüzünleri kan ve ateşti ama. Uğultulu bir şey
Ekspresler garlarda kaldı, ilâçlar çıldırdılar
Kenti bir baştan bir başa dolaştım, tıs yok
Bütün odalara dağıldılar. Sürahiler tozlu, pabuçlar kurumuş
yerlerde kırpıntılar,

"oyulmuş yakalar, kolevlerinden arta kalanlar
vatka pamukları, verevine şeritler, kopçalar,
düğmeler, ilikler
iplik döküntüleri, kumaş parçaları,
karanlık akşamüstleri ve sabahlar,
dükkân tabelâları, kartvizitler..."

kasıklarına kadar çıkmış, en ufak bir ölüm bile yok.
Tarafsız bir aşk çağlıyordu onların solgunluğunda
Mutfaklarını kilitlediler, büyük atsı giysiler kestiler,

"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-
Koşuşun büyütürdü dünyayı senin!
Sen nasıl da koşardın.
Biz güneyde yatardık, sen koşardın
Hangi at güzelse ondan da güzeldin
Kuyruğun parlak savruluşuyla bölerdi
bir karaya göğü
ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu.
Gemin güzel sesler çıkarırdı güzel
ağzında,
herkesi sevinçle haykırtan.
Başın yaraşırdı düşüncemize ve
gözlerine saygıyla bakardık..."

Terziler geldiler. Durgunluktu o dökük saçık giyindikleri
Yarım kalmışlardı. Tamamlanmadılar. Toplu odalarını sevdiler.
Ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.
Kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular
Kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,
iğnelerine iplik geçirip beklediler;

"Ey artık ölmüş olan at! -dediler-
En güzeli oydu işte, yüzünün
savaşla ilişkisi.
Boydanboya bir karşıkoyma, denge
ve istekli bir azalma. Onu bilirdik.
O ağaç senin kanınla beslenirdi,
hepimizi besleyen.
Bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız
senin karşında,
alışveriniş, alfabenin, iplik döküntülerinin ve
her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği..."


Turgut Uyar
Divan

Tel Cambazının Kendi Başına Söylediği Şiirdir

Beş kere yedi mi dediniz, dursun
Yıldız poyraz gündoğusu, dursun
Fasulya mı dediniz, dursun
Ben varım sen varsın o var
Dursun,
Ben şimdi gelirim.

Ben eskiden hep acıkırdım
Alıp başımı ekmeklere giderdim
Eski evlerde orospulara giderdim
Bulutlu geniş meydanlara giderdim
Sevdalı şiirlere giderdim.
Şimdi doymadım ama unuttum
Devenin başı mı dediniz, dursun
Dursun,
Ben şimdi gelirim.

Bu işte bir şey var anlamadım
Körpe kadınlar basık odalarda mı, dursun
Hoyrat gemiciler uzun seferlerde
Darağacında bir adam mı dediniz, dursun
Yeraltında gizli bir sandık mı, dursun
Bahçeler dursun, kızlar dursun
Anlattıklarım, anlatamadıklarım, anlatamıyacaklarım
Senin yakanda bir el mi var dediniz, dursun
Dursun,
Ben şimdi gelirim.


Turgut Uyar 
Divan

Susuzluk'a

Sen beni hazırlama sakın sen de bana gel
Ölmüş ölü olmuş hüseyne hasana gel

Elleri koku dağıtırdı nasıl bir koku
Suya gel kana gel bir yeni hasana gel

O öldü çünkü bir gülü tutmuştu bilmeden
Sen istersen her gün gel her sene gel

Gel beyazlıkları elle türlü kokuları biç
Günler karardığında davran hep sana gel

Ne yap yap hazırla kendini anladın mı
Ne yap yap meselâ ısıtıp dökündüğün sularla bile bana gel

Hatırlanmış bir gül ben de hatırlarım kolaydır
Ölmüş mü ölmemiş mi hüseyne hasana gel

Hüseyin de öldü ölür hasan da öldü ölür
Ölen ve dirilen o bitmez insana gel


Turgut Uyar
Divan

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Sonnet

Çekemezsin bir yere sineden başka.
Biliyorum günler hep böyle geçecek.
Ne akşamleyin komşu, ne bir akraba,
Ne bir dost, oturup karşılıklı içecek..

Yalnızlık sade şurda burda değil,
Düşüncede, hatırada ve dilekte.
Hangi taşı kaldırsan, nerde 'of! ' çeksen,
Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte..

Bilmem rengi nasıldır, boyu ne kadar.
Biçen her kimse yıllardır yanlış biçiyor.
Bir elbise ki, alabildiğine dar..

Nedir bir türlü sırrını anlamadık,
Kimdir bizimle böyle şaka ediyor,
Hangi cebini karıştırsan yalnızlık..


Turgut Uyar
Divan

Sokaktan Geçen Kadın

Önümden geçen güzel kadın,
Şimdi evine gideceksin,
Buğulu camların ardında, geceye karşı
Soyunup döküneceksin.

Aklıma gelenleri bağışla,
İnsanız neler düşünmeyiz
Bir görünüp, bir yitirdiğim, hayal meyal
Beyaz göğsün, gerdanınla
Kim bilir kimlerin koynuna gireceksin...

Ömrümüz yükte hafif, pahada ağır,
Aman vermez haramilerden kaçırılmış
Hem olmuş, hem olmamış istediğimiz
Belki bana düşündürdüklerini
Bir gün sen de düşüneceksin.


Turgut Uyar
Divan

Ölümlü Yaşamaya Hergünkü Çağrı

Halbuki birçok şey söylenebilirdi.Yadsınırdı örneğin.Ben vurmadım denirdi.Yalvarırıdı, kaçadrdı hiçdeğilse insan.Türkü bile çağırabilirdi.Herif sokağın ortasında yatıyordu.Kan içimde yatıyordu.Tıpkı ölmüş gibi.Öldüyse eğer sinemalara gidemeyecekti.Sıkıldı mı oturup ağlayamıyacaktı.Saçları kandan yapış yapıştı.Hem geceydi hem karanlıktı.Bir direkte bir lamba yanıyordu.Bildiğimiz lambalardan.Bir de bulut.Halbuki birçok şey söylenebilirdi.Polis dirseğimi sıktı.Ama hiç acımadı.Artık rahattım.Ayaklarım yerdeydi.Eller tutulurdu yaşadığım.Bir korkuyordum, bir korkuyordum. Titremek geliyordu içimden.Üstelik korkmaktan hoşlanıyordum.Birşeyler özlüyordum korktuğum zaman.Muz gibi, tüylü tüylü şeftali gibi, sıcacık kadın gibi.Ama değildi, bunlar değildi. Neydi bilmiyorum.En iyisi bir duvara yaslanıp sigara içmekti.Polis dirseğimi sıktı.Birçok şey söylenebilirdi.Denilebilirdi ki, herifin parası vardı benim yoktu, karıma sulanıyordu namussuz, anama avradıma sövdü durup dururken, senin geçmişini…dedi.Ama ben tutum ne dedim oysa.

İnce Zincir
Herif düpedüz beni aldattı
Beni mi ya hepimizi
Ense traşı uzamaıştı inandım
Günlerden cumartesiydi iyi buldum
Bir ben yoktum başka herşey vardı.
Dedim ki kendime hatırlar arada bir
Bir selam versem bütün ışıkları yanar gözbebeklerinin
Kopmuş gemilerin birer birer rıhtıma bağlar
Merhaba dedim yüzüme baktı
Çektim herifi vurdum.

Halbuki sarhoş olmasaydım vurmazdım
Adamakıllı ağlasaydım yahut
Mavi tulumbalar gibi
Bir ışık boydan boya yolu donattı
Ortada ben yoktum şaşırdım
Paltosu eskiydi sevindim
Merhaba dedim yüzüme baktı
Cebinde gazeteleri vardı.
Çektim herifi bir daha vurdum.

Adamın kanı aktı şaşırdım
Dünya öyle güzel ki
Sevişmek var ölmek var
İç çekmeleri var şaraplarla
Bir kadının oh demesi var içinden
Koptuğu yerden başlamak
Yaşamak için herşey
Merhaba dedim yüzüme baktı
Çektim herifi vurdum.

Aslında bir ben vardım sokakta birde polis.Beni yeni olmuştum.Önce yoktum elbet.Bir de sokak lambası ile o bulut.Bir de vurduğum o adam vardı.Tamam birde ağustos gecesi.Elbette geceydi ne sandınız.Gündüz adam vurmak için sebep yok zaten.Polis benim savunmamı yeter buldu belki.Ama ille tanık gerekiyordu.Öyle dedi polis.Tanık olmadan olmaz dedi.Doğruydu ya.Tanık olmadan olmaz.Tanık kimse ne yaşar ne ölebilir, ne sarhoş olabilir, ne aşık olabilir, ne yankesici olabilir.Bakındım.Sokak lambasını gördüm, gösterdim, bulutu gördüm gösterdim.Hem başka kimseciklere inanamazdım.Zaten kimse de yoktu.O sokak lambasının dedikleri bir bir hatırımda.Işığı da.Gidip birgün hatırını soracağım nokta.

Işığın Boğulduğu
Bu adamın(benim yani) aklında dumanı tüten çorbalar vardır
Üç beş kişi hatırlıyodu biri kendisi
Kendi elini üç defa öptü başına götürdü
Saçlarını düzeltti kravatının düğümünü çekti
Sislerin kötümser kokusunu ben bile duyuyordum.
Sokaklar meydanlar tüm boş tüm zehir kalabalıkta
Gümüş bukağılar vurulmuş bir beygir ikide bir uykusunu bölüyor
Bir bağırsa sesi bütün sokaklara yeter biliyorum.
Beni bu işe katmayın
Ben durur şuracıkta gelen geçeni aydınlatırım
Gece böceklerini gönenirim
Bu işi sevgiyle öptüm başıma koydum

Bunları bırak dedi, polis.İşin içyüzünü anlat biliyorsan.
Sokak lambası tıkandı baktım.Dokunsalar ağlayacaktı.Benim dedi, tıpkı böyle dedi, kendimden konuşturulmayan yerlerde sözüm yok.Bütün diyeceğim bu kadar.Ama yok yok bir türküm daha var onu da söylemek isityorum.Sen bırakmasanda söyleyeceğim zaten.

Rahat Ayrılıklar İçin Giriş.


Turgut Uyar
Divan