Şiir, Sadece: Divan
Divan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Divan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2018 Cuma

Risâlet'ün Nushiyye V - Dâstân-ı Akıl

(mefâîlûn mefâîlûn feûlûn)


Gel imdî aydayım birkaç nasîhat
Bu akl-ı cüz’îden sâna iyi baht

Kalır daşra bu şardan Akl-ı Ma’ış
Bakar bû yola Akl-ı Cüz’i bakış

Onunçün dost yüzünden gözün ırmaz
Buçuk sâat bu onsuz hiç dem urmaz

Çü dost onun olupdur her nefeste
Ki dostsuz can kuşu durmaz kafeste

Öğüt alır isen sen bû haberden
Gerek hâriciler sürüle şardan

Ki bin er şehr içinde elbiretti
Haricîler sürütüp el bir etti

Şehir bizim olup düşmen sınıktı
Bize tâpu eden yavlak ınıktı

Eğerçi işlenir bûhtan u zaybet
Ser-encâm oldular bunlar melâmet

Ki gıybet cân ile kadimi değil
Ki gıybet kandasa âdemi değil

Çü gıybet mertebesi küfre girür
Nasibi neyise ol ânı alur

Kişinin hayzıdır ağzından gıybet
Ki gıybet söyleyen bulmaya rahmet

Eğer var ise aklın gıybeti ko
Ki gıybet kayanın haznesi dolu

Padişah haznesinde mennâ’ öküş
Uyhûdan ûyanıp tut sözüme gûş

Kişi k’ol kapuya hâcâta vardı
Neyîse maksudu onu başardı

Çü bugz u gıybet ile gîde tâat
Gerek bû îkiden etmek ferâgat

Gerek fânî cihanda dartınasın
Muhâlif işlerinden hep yunasın

İçeri gizlidir cümle yavuz hû
Gider gösterme kimseye onu yu

Gerek sen zengi vü pâsı yuyâsın
Sanâ lâyık mıdır onu kovâsın

Sakın katran kabına koyma bâlı
Ki nâzik yerdedir dostun visâli

Damarlârına cümle saykal urgıl
Ki her birîne bir kulluk buyurgıl

Niçe hâlden hale gerek düşesin
Geçe çok rüzgâr ondan aşâsın

Kaçan gene bûlasın yer kazmayınca
Ye kalp sâfî mi olur kızmayınca

Eğer genç gerek îse renc iletgil
Öğüt tûtâr isen gel gence gitgil

Berî gel genci sâna buldurâyın
Sana buldurmayanı bildireyin

Bulâyım der isen kayyûm u hayy ol
Hazîneye vara bevvâb tâ bul

Dûr û gevher alâsın haznelerden
Buluna cümle sende kân u ma’den

Kolay tertîb ile kim bûla genci
Çün öyle vâramazsın ko sağıncı

Sağınc ile şeker kim yedi ye bal
Bahâsın vermeyince ermedi el

Yükün kim bağladı raygân şekerden
Haber âlâyıdık olsa bulardan

Şeker değildürür bu sözüm ûcu
Ne yediğim bilir ma’nî bilîci

Olur ma’nî sözü şekkerden ırak
Bulayın der isen sükkeri bırak

O şekker sevme kim Mısır’da biter
Neye lâyık ise er ona yeter

Neyi sever isen gözlersin ânı
Sanâ görünmedi şekker cihânı

Dağ u taş oldu bize külli şekker
Dokuz bin kişi onu her dem öğer

Bu âlem şekkerîne benzemez ol
Sebildir cümleye anda şeker bol

Göreyin der isen ka bû cihânı
Tuta öğüdüm ol kim ola cânı

Sanâ ko dediğim gıybetdür ü kîn
Bu îki düşmeni dost sanma sakın

Bu düşmenlerinin sözünü dinle
Ona göre yürü dirliğin eyle

Kamû doğan günün geceye benzer
Neye benzedeyin ye neye benzer

Gözü yok yer içer dünyâyı görmez
Doğar ay u güneş ol ânı görmez

Anunçün gözleri hicâb içinde
Kalır zulmât ile ol hâb içinde

Kulağı îşiden şeklîni görmez
Ki görmek âdı ona uyuvermez

Onu göstermeyen kin ile gıybet
O sağınçtan sanâ heyhât heyhât

Gözün görmez der isem kakıyâsın
O damardan benî hod dokuyâsın

Nice göz ağrısı senin içinde
Yer içer oturur seninle günde

Bakar ölü gibi gözün nuru yok
Özünü görmeyen ne göre ayruk

Sana âkıl deme seni unuttun
Ne dese kîn ü gıybet onu tuttun

Ne işin var senin senden farîda
Amel eyle amel seninle gîde

Niçe bir görmemek açgıl gözünü
Od içinde kodun sen kend’ özünü

Kişi kim ola ol kendiye düşmen
Kegez değil kim onu koya düşmen

Gözü görmez kişi sevgiden ırak
Kanı dost kandasın sen gözün aç bak

Göremeden gözün n’anlâya gönül
Kabûl etmezse göz neyleye gönül

Kamu sevgi dedin evvel göz alır
Pes ondan sevgiyi gönülde kalır

Gözü görmez kişinin sevgisi yok
Gözü olandurur sevgi ile tok

Koyan kıymet göz olur her neseye
Ki kıymetsiz kim ola baha saya

Gözü yok kişi neye kıymet ede
Soğulmuş kuyudan kim sû ilede

Gönül kaabil göze fâyız de mutlak
Erer piş-keş cana öyle olıcak

Gözü yok kîşinin sevmek nesîdir
Gönül kul olsa gözün fitnesîdir

Sûret gözü değil bû göz dediğim
Bilirim ben neden ne istedîğim

Göz oldur kim müdâm ol cânı göre
Farîdadır kula sultânı göre

Bu baş gözü değil ol can gözüdür
Kimin cânı var ise onu görür

Olar kim olalar can yumuşunda
Kaçan hergiz olâ dünyâ işinde

Ulu dirlik gerek ol emr-i câna
Ne dünyâ âhıret onu duyâna

Canı yok kişinin uykusu kanmaz
Ki canlı parmağın uykuya banmaz

Ömür geçti dahı uyanmağın yok
Kin ü gıybet sûyuna kanmağın yok

Üçyüz altmış damarın uykuladı
Gidip kervan yükün yâbanda kaldı

Dahı yuyulmadı ol kin damârı
Yolunda aybının harcoldu varı

Dîlersen gıybeti ben bildireyin
Şakaavet perdesini kaldırayın

Demek gördüğünü gıybet bu mutlak
Ki perdelilere sâbit değil Hak

Dese görmese bühtân-ı azimdir
Buyuran böyle Kur’ân-ı Kadimdir

Farîda her kişiye kendü sözü
Bakar kendü yoluna kendü gözü

Kaçan kim göz gönülden doğru bâka
İşitmez kulağına hakkı çâka

Çü haktan gayrı sözü yoktur ayruk
Hakı duyan kişiler hak ile tok

Kogıl ayruk sözü sen seni gözle
Senin süçun ile sen seni yüzle

Kimesne sûçıla kimse kınanmaz
Kişî ayruk suçunu sûç sanmaz

Sanâ bîgâne sûçundan hatâ yok
Meyil yok kimseye âtâ anâ yok

Ayrığı söyleyen kendin unutur
Ki zira suçludur âsî kulûdur

Söze yol yokdurur kim söylene boş
Meğer söz hak olâ hem hak olâ gûş

Nice söyler isen sen hakkı söyle
İcâzet yokdurur ayruksı meyle

Nice sözün var ise sâna söyle
Sanâsın haklısın nengle gamınla

Ne hâcettir sanâ kimse haberi
Farîda cümleye kendi bazârı

Özünü gözleyen kimseye bakmaz
Dahı n’iş der isen ol yâna akmaz

Ko ayruklar sözünü sen seni güt
Kınâma kimseyi sen îşit öğüt

Sana kimse suçu bir zerre ermez
Sana ayruk yediği çeşni vermez

Sen ayruk yediğiyle doymayâsın
Onunla cisın ü ömrü yuymayâsın

Niçe âvârelikle sâna böyle
Bir iki gün n’olâ olsan seninle

Dahı bîr gün sana sâtaşmadın sen
Dahı bir gün dağından aşmadın sen

N’olâ bir gün eğer küfrün yenesin
Seni şerh eyleyip senî bilesin

İğen âvâresin dölenmeğin yok
Ki kendü kendüni hiç anmağın yok

Eğer görseyidin kendü zevâlin
Kimesne anmağa kalmazdı hâlin

Eğer görsen yarâğın kılayıdın
Hisâbını senin sen âlayıdın

Saâdet olsa Hak verse basîret
Güreydin ne kılur sâna bu gıybet

Niçe yıl bir kişî gıybete uymuş
Ser-encam âkıbet kendüyü duymuş

Peşîmân oldu vu dil–teng ü gam-kîn
Neler etmiş ona bû gıybet û kîn

Deyüp ahvâlini derdin yenîler
Akıl şahenşehinden çâre diler

Kamû vasfı vu arz-i hâli oldu
Akıl ne dedise göz yumdu kaldı

İşî doğruluğa buyurdu akıl
Yürü imdi bunâ ta’cil yari kıl

Kığırdı doğruluk yârenlerini
Özüyle sapmasız varanlarını

Gör imdi doğruluk bir neler eyler
Yıkar gıybet evin karâ yer eyler

Doğurluk cümlesinden yüksek üzer
Doğurluk besleyenler arşta gezer

Mahal mi arş yâ ferş doğrulâra
Verir kendûliğini şeh bulâra

Aşıkdır doğruluğa doğru canlar
Doğurluğu bulur dostu sevenler

Sadıkdur doğrulukta iyü kîşi
Doğurluk eyû ider yâvuz işi

Öğüdü cümle doğruluktan olur
Doğurluk dirliği ebedi kalur

Fidî cânım sanâ ey doğru vâran
Müşâhede bulur onu başaran

Ezel ebed ne olâ doğrulara
Zahir bâtın hicâb olmaz bulâra

İki âlem bir oddur bir nazarda
Ki birdir doğruya imrûz u ferdâ

Ki doğru hâlinî yarına koymaz
Bugün yarın demek ol hâle uymaz

Neyîse zâhirin bâtının oldur
Neyîse endişen ol yana yoldur

Kamuya doğru dersin doğruyısan
Bulunmaz doğruluk sen eğriyîsen

Yolâ gitme sen eğri ey yegâne
Senin dirliğine sensin behâne

Kamûlar göz gibîdir sen bakıcı
Senin gözündürür seni çakıcı

Neye kim bâkar isen yol yüzündür
Kime ne sanur isen kend’ özündür

Eğer bin yol kaçâsın senden ûtmez
Amelindir bile kancasına gitmez

Doğurluk hil’atin ol vakt giyesin
Has u âm harcıya doğru diyesin

Doğurluk göstere göz bâkışına
Ki senden cümle yâvuz iş taşına

Çerâğı yakıcak karanu kaçar
Özü göyner bize nur bâbın âçar

Söze târih yedi yüz yediyîdi
Yunus canı bu yolda fidiyîdi

Çırak yandı delil doğru bulundu
Ev aydın oldu ve ağrı yolundu

Çırak dedüğüm îman nûr-ı mutlak
İmanlıya didârın gösterir Hak

Ol ağrı dediğim Şeytan’dır azar
Ki dem-be-dem içinde fitne düzer

Makaamını yıkarsan tâat île
Murâdına eresin devlet île

İy gaafil bilmedin ömrün geçesin
Ezel eli kamu aybın açasın

Azın-azın bu ömrün geçesîdir
Sorarsın sen bu âyın nîcesîdir

(Temmet’ir – Risâlet’in – Nushıyye bi avn’illâh’il – Melik’is – Samadiyya Hâmiden ve Musalliyanli’llâh)


Yunus Emre
Yunus Emre Hayatı ve Bütün Eserleri
Abdülbaki Gölpınarlı

5 Temmuz 2018 Perşembe

Risâlet'ün Nushiyye IV - Dâstân-ı Boşu yâni Gazeb

(mefâîlûn mefâîlûn feûlûn)


Gel imdî aydayın boşu haberin
Birin - birin sana gönülde varın

Benim ileyime kim katlanısar
Ki hışmından deniz oda yanısar

Nereye kim varam başlar kesilir
Kime boşar isem olukdem ölür

Kim ola bencileyin câna kıyar
Meğer kim ben olam merdâne kıyar

Yaradılmış bana karşı duramaz
Benimle bir nefes hemden alamaz

Hünerime benim kim birikiser
Yahud acel evîne kim giriser

Felek benim işim başaramaya
Melek benim yolumu varamaya

Gözüme yüz bin er zerre görünmez
Hezâr arslan bana berre görünmez

Boşu derler bana key bahadurım
Düzenlik bozmağa her (dem) kadirım

Nereye kim varam ot bitmez onda
Çü nakd oldu kime derd yetmez anda

İşidenler benim kaçar sözümden
Ki ben de korkarım uş kend’ özümden

Sakın bâna uyup sen gaafil olma
Benim sözüm tutup imansız ölme

Dek ayruğa değil benim kılıncım
Beni dahı tutar benim kuluncum

Boşu kimdeyise îmânı gider
İman gerek ise vârını gider

Boşu gelincegiz îman ne olur
Oda düşer yanar yâ can ne olur

Boşu işi heman küfr ü dalâldır
Neûzû billâh ol ayrıksı hâldir

Sakıngıl boşudan ki gizlidir ol
Nerede sezmesen anda vurur yol

Göresin bir kişi sâkin surette
Ne bilir kimse ânı ne sıfatta

Boynunda taylasan eline âsa
Çöpü depretmeye yer şöyle bâsa

Göresin ansızın yol çıkagelir
Üzüp tesbih imâme yıkagelir

Uşattı asayı koptu dırâka
Yüzü kalmâdı hiç kimseye bâka

Suâl ettim sûfî bû nice hâldir
Senin gibi kişîden bû muhâldir

Özür gösterdi kim ben bir kişîyim
Fâlan derler banâ fülan eşîyim

Bilirim ânı iyü âdı yoktur
Ki şerde hiç ahin irşâdı yoktur

Benim gibi kişiye izzet etmez
Cevap verir banâ öğüt işitmez

Asâna urdum (u) yakamı duttu
Banâ karşu durur Hakk’ı unuttu

N’ideyim boşu tutup almış ânı
Ki mahkûm eylemiş boşu divânı

Özünû izlemez ayrığı sınar
Ki doğru kim varısa anı kınar

Sakın hâzırdurur dâim boşûdan
Ki dost esrik idik boşu unûdan

Kişi kim ma’şukaya esrimeye
Dalâlet almış ânı ne demeye

Arı dirlik gerek dost ileyinde
Buguz boşu n’olur ma’şuk yolunda

Kaçan dost gele deyi hâzır olgıl
Sarâyını düzetgil hâzır olgıl

Olup hod-bin oturma döşeğinde
Mûdamî kaaim olgıl eşiğinde

Gafil olma evûne oğrı gele
Katı uyur isen dıvârı dele

Ev ıssı uykuda oğrı kıvanur
Tutar ta’cil işin ûyâna sanur

Nice geldi ise uyanmadı ol
Bilür bellü ki kolayıncadır yol

Ki her kim geldise bildüğün işler
Kimi yıylar u kimi anda kışlar

Ev ısız olıcak oğrı kekince
Girer çıkar bakınmaz kolayınca

Evini kandayidin oğrı aldı
Yer içer oturur ev onun oldı

Olursun daşra sen ol îçerü hoş
Yakındır iş ucu uş göresin uş

Bu ne hâldir sana zulmet içinde
Niçe uyuyasın gaflet içinde

Geçirdin ömrünü sen boşu ile
Heman zulmetdesin işbu huy ile

Eğer senden boşu gitmeye kala
Azrâil ol damardan cânın ala

Nidiverir sanâ elün yuduğun
Senî unutturur mı okuduğun

Sanır mısın öğüdümü dak içün
Nasîhattır sana cümle Hak içûn

Dışın seccâde vu tesbîh u destâr
İçin murdâr u can belinde zûnnâr

Bu vech ile nicesi olısar hâl
Ki hiç eyü amal yok doludur kaal

Geçirmez seni daşrağı taâtın
Arı olmaz ise gizli sıfâtın

Çü bâtın evlerini oğrı aldı
Zahirdeki amel daşrada kaldı

Kamûsından sana ol ola yiğrek
Ki dosta tâatın gizlîsi yiğrek

Nicesi olısar bû iş müyesser
Çü sultan sözü sındı oldu ebter

Ki sultanın önünde öd ölümdür
Eğer zerre ise suçtur delimdür

Gele bir iki tanışık edelim
Ki halvet kandasa âna gidelim

Eyâ uslû kişi sen bir haber ver
Nerede var bize gizlenecek yer

Ki gezdim yeri göğü bulamâdım
Ne var zerre isem dolunamâdım

Niçün bigânesin sen îki baştan
Gerekse sâğışın et îki beşten

Ne böyle cünbiş ile ola dirlik
Ne böyle dirlik ile ola birlik

Ömür geçti hicâbı yırtamâdın
Çü kullûğa edeble yortamâdın

Söz ayrıksı gerek sultan katında
Kim ona lâyık oldur hidmetinde

Kaçan şol bir sipâhî ma’zûl olur
Ki sultan kulluğunda ol kul olur

Nasîhat ne diyeyin gayrı bundan
Kulum deyemeye kulluk unudan

Eğer kul olasın sermâye yeter
Zihî rif’at yedi kat gökten üter

Tamâm olsa işin yer gök senindir
Ne kim dîler isen dîlek senindir

Ki âlem cismine sen can olâsın
Yer ü gök cimaya sensiz dolâsın

Ger öyle olmadın pes kanı ol iş
Gümân ü vehm ile geçti yaz u kış

Nice devran ki anda rıhli urdun
Okuyup aşr u âyet yolda durdun

Niçe ilm ü amel sen bu tapûda
Niçe yıldan beri sen bu kapûda

Sözüm kend’ özümdedir nükte değil
Bilin can birliğ’ îkilikte değil

Hayıf ol kîşiye kala bu yoldan
Edinsin çâre kurtulsun bu halden

Gafillıktır bizî bû yolda koyan
Nite gaafil olur ma’şûku duyan

Süpürmedin sarâyı gele bize
Ne ferraş isteriz kim gele düze

Niçün geçmez aceb yol bû arâdan
Boşu aldı yolu bil her yanâdan

Boşu hayli zamandır yolu almış
Kimesne’ izlemeyip gizlenikalmış

Akıl câsuslara söyler divanda
Yürün bûlun düzenlik safı kanda

Dedi câsus düzenlik hâlin âna
Boşudan dağılıptır değme yana

Çü câsus bu sözü akla irûrdi
Niçe kim vâr idi haber değûrdi

Çü hiç söz kalmadı ulaştı akla
Boşuyu dutmağa iş düstü akla

Akıl fikreyleyip söyledi haber
Buyurdu çâvuşa cem oldu leşker

Divanda söylenür ne buncadır gün
Şikâyet boşudandur sözde her gün

Sabır hani boşu kekince olmuş
Düzeng ile safâ andak bozulmuş

Ayıdın sabra kim tez tutsun anı
Harâb etti il û şehri diyârı

Çıkageldi sabır âna oluk–dem
Sanâsın boşuyu İbrâhim Edhem

Görülmez oldu ol îzi belirmez
Nice îzi ki hiç tozu belirmez

Bu kez gördüm düzenlik ü safâ hoş
Oturup ayş ederler nûş ola nûş

Şunun kim dünyede sabr ola yârı
Safa vu zevk olur her lahza kârı

Fidâ cânım sanâ ey sabr iyesi
Ki sabr oldu benim cânım gıdası

Kaçan kim olasın bû sabr ile sen
Acebdür(ür) olâsın sonra pişman

Kime sabr olsa dünyâda müyesser
Ana Hak veriserdir mülk-i dîger

*

Sabır ahvâlini dinle diyeyin
Sabır al ver kamu bu dünye mâlin

Anunçün sabrdur atayî devlet
Ki sabr eyler kamu müfsidleri mat

Sabır kandayısa iylikdir işi
Mûdâm âzâd ider yâd u bilisi

Sabırlu devleti dâim olısar
Nasîbi sabr olanlar uluyısar

İşittin Yûsuf’ı ol çâh içinde
Dururdu sabr ile ol mâh içinde

Bilinmezdi ne denlidir uzûnu
Çığırsa daşra çıkmaz Yûsuf ünü

Yukarı bakar ol çah ağzı ırak
Aşağada makaamı taş u toprak

Niçe çağırdısa ün daşra çıkmaz
Kodu çağırmağı ayruk çağırmaz

İlâhî ben kulun sûçu var ola
Ki bu iş ben kulun ile yar ola

Çü toprak bendese kanda varam ben
Sabır kılmaz isem ne başaram ben

Der öyle gözleri yukarı bakar
Yenilmez gözyaşı sel gibi akar

O sâatte gerü ökünü derdi
Deşirdi kendüyi vü sabrı gördi

İrürdi devlete ol sabr-ı âlî
Ki sabr ile hoş oldu cümle hâli

Yapıştı koğaya tarttılar ânı
Dedi erişti uş devlet nişânı

Çü çektiler koğayı çıktı daşra
Zıhî devletli kim sabrı başâra

Göre sabrıla Yûsuf neye erdi
Ki sabrın âcısı helvâya erdi

Sabır ıssı bilir ol ne idüğün
Saâdetlü tutar sabrın dediğin

Sabır kimdeyise ol arşa sunar
Ki sabr içre bulunur dürlü hüner

Çü her hâl(e) sana sabır gerek hoş
Sabır ider bu cümle aguyı nûş

Sabır gerek sana her hâl içinde
Sabırsızlar kalıflar kaal içinde

Ki her kimde olursa sabr hâli
Olısar hayr ile ânın meâli

Bırak cümle işi kıl sabr tedbîr
Eren gönlünde olur sabr ile yîr

Nebîdir ger velî yol sabra uğrar
Eğer sen de varırsan sabr ile var

Gözet sabrı ki tâ sen kân bulâsın
Sabır bekler isen mercan bulasın

Sabırsız kişilerin dirliği hâm
Ki sabr ile iyi olur ser–encâm

Öğüt gerek ise sabr ile iş et
Uzâyın derisen sabır ile bit

Ne sarp iş olsa sabr onu bitirir
Kamu yerde saâdetler getirir

Emânet el-emânet koma sabrı
Bulâsın sabr ile Mi’râc u Tûr’u

Sabırla vardı ol Mi’râc’a varan
Dirî iken ölür sabrı başaran

Yunus sen sâdık isen gîr sabra
Katı sâbır gerek sabr ile dura

Sabırda dûranın boşusu kalmaz
Çû sâbır oldu yâvuz hûsu kalmaz

Saâdet istesen sabrı güzin göl
Ki “Vallâhu muîn’us – sâbirin” gör

İşittin sabr hâlin tâ nihâyet
Tutânın cânına olsun beşâret

Uzan olma niçeme yol emindir
Harâmî çok bu yolda der kemindir

*

Eğer dinler isen diyem nasîhat
Hasedle hıkddan sâkın be gayet

Kadimden bû ikîdir mir-i leşker
Yürüyüp her biri bildiğin işler

Hasud bir kişidir dâim o rencûr
Vücûdu sağ iken renc ile makhûr

Mazarrattan niçeme kim o kaçar
Eved tohmunu bitmez yere saçar

Ne iş kim işleye kendüye ziyan
Kim ola kend’üzüne öyle kıyan

Şeker yer ise dadı-dalı yokdur
Ki tatlu dirliği ile hâli yokdur

Hasud eli onunçün ermez işe
Kime kim kuyu kazsa kendû düşe

Diyem sânâ bahıllık neyidüğin
Sakınur kendüden kendü yedügin

Kazancın kendünün kendüye vermez
Eli bağlı durur hayr îşe ermez

Bu ne hâldür sanâ ey faydasız can
Ki yokdur gayretin ey kaydasız can

Göre ne hâldedür cânın u cismin
Ne kimsesin sen ü yâ nedir ismin

Bu ne kûteh-nazar yâ ne firâset
Ki bir dem olmadın kendinle halvet

Muhâldür âkıl olmaklık bahıldan
Ne kimse alkış eder âna dilden

Ko sevme dünyeyi kim kala senden
Dilersen dilemezsen âna senden

Süleyman’dan ilerü olmayasın
Hakıykattir cihanda kalmayasın

Bahîl olmak seni Hak’tan ayırdı
Kanı gayret hamiyyet kanda vardı

Hasseden kişi ne fâide görür
Neye kim lâyık isen Tanğrı verir

Neyî neye gerek ol bîle gerek
O kaadirdir verir kîme ne gerek

Nasîbine senin sen nazar eyle
Anâ göre yarak kıl hazer eyle

Zektâsız hayvan (u) sadakasız mâl
Ne berhurdâr ola bunun gibi hâl

İnanmazsan bana sen kendin özle
Benim dediğimi kendinde gözle

Ne hâcet ben demek çok çıkdı fi’lin
Nişânı oldurur bağlanmış elin

Suçu yok kîşinin bağlanmaz eli
Dolaşır kendiye hem kendi fi’li

Çû suçun bilmez isen bildireyin
Tutup oğrıyı eline vereyin

Çün oğrı yoldaşı başını verir
Hasudluk bil seni yavlak düşürür

Şu kim yoldâşına hıyânet eyler
Kime yoldâş olursa la’net eyler

Sanâ yoldâş olânı sen bilirsen
Seni kurtarasın doğru gelirsen

Doğurluk besleyene bahl ermez
Hased hod kibrdir hiç onu görmez

Hasûdun kanda(sa) belli bazarı
Anın gitmez olur hiç gönlü dârı

Anın çûn dirliği n’îdem içinde
Olur bin kez helâk bir dem içinde

Bil on îki ay anın şadlığı yok
Yese ger yemese kaygu ile tok

Ne söz söyler ise havsalası dar
Ne dense darlığından bin dahı var

Hased odu onun çün yaktı ânı
Yürürken sağ-esen döküldü kanı

Hasudluktan hasûda fâide ne
Gönülden daşra düştü ne ide ne

Hasûd ile bahil sağışda değil
Red oldular bular hiç işde değil

Bulârın birliğe ıkrârı yokdur
Bulâra her ne olsa ârı yokdur

Buların şâhdan korkusu yokdur
Kimesne beğenesi hûsu yokdur

Nerede olsa halk ürker sözünden
Kimesne assı eylemez özünden

Bahîlin gözlerinde ibret olmaz
Kimesneye bulardan himmet olmaz

Ganîdir pâdişeh olânı görmez
Çeker buhl elini nesneye ermez

Yenir ni’metleri şâhın bayâğı
Hiç eksilmez durur dâne darâğı

Niçe yıldan berü ol ni’metî yer
Hak’a bir derse dâhı şirk ile der

Gelir her gün yeni nüzül yeni han
Yeni gelenlere verir yeni don

Yeni subh u yeni ahşam yeni hal
Yeni devran yeni dem yeni vısâl

Kadeh yeni yeni mey yeni meşreb
Yeni ayş u yen’ işret yeni mutrab

Nedir bir kişi belki cümle âlem
Nasîbini alır ne bîş û ne kem

Bahil kandayısa Karun’la kopar
Ki ol da ancılayın mâla tapar

Diyelim dinle Kaarûn’un zevâlin
Verip îmânını vermedi mâlin

Çü Kaar’ûn’a mal içün buyruk indi
Zekâtı vermedi vü dîni döndi

İder feryâd yere ko varâyın
Ki boynumdan vebâlin indireyin

Koyıcak yer malın öşrünü seçti
Kıyâmaz vermeğe cânına geçti

Ayıttı bunca mâlı verimeyim
Yiğ ol kim yeryüzünde yürümeyim

Ko bu mâl eksilince ben öleyim
Gözüm görür iken nîce vereyim

Zekâtın vermedî devleti döndü
Haber bû olıcak yer gene sundu

Tutup eklett’ onu beline değin
Verir kendi evet onun dileğin

Görür evren değil Kaarun sureti
Doyamaz ol azaba işi katı

Gerü feryâd eder bû kez beni kon
Bolay ki olayıdı tâli’im ön

Katı şart eyledi öşrini vire
Bi çârelik nasîbin kim gidere

Koyıcak yer anı gerü yayıldı
Vay ol kişiye kim ol darb uruldı

Peşimân olıcak yer gene tuttu
Boğazına değin Kaarûn’ı yuttu

Boğazına değin tutuldu durur
Kıyâmaz mâla can terkini urur

Katılıktan işi yavlak uzattı
Gözü bâkar iken mal yere battı

Batar kendü dahı mâlı sonunca
Gider her gün yere kendü koyunca

Kıyâmete değin yer boyu gider
Gör imdî kim kıyâmet âna n’îder

Ki oddun zencir eder(ler) malını
Kamû âlem göre anın halını

Olup zencîr mal boynûna düşer
Halâyık hâs u âm hep âna düşer

Diyeler ehl-i mahşer ol bu hâlde
Boyun zencirlü kalmıştır vebâlde

Zekâtın vermeyenin hâli bûdur
Olur boynuna zencir mâlı bûdur

Ne çâredir ki buhlı göre canı
Geçip boynuna dâr oldı cihânı

Gınâdan fâide olmaz bahîle
Geçer yohsul gibi yüz bin mal ile

Erin başlığı mâl ile değildir
Nice mallıya yohsul diyegel dur

Meğer kim gönlünü ıldırum urdu
Ki çevre yânına karanu durdu

Hudâ’dan mühr oruldu himmetine
Gelip kim dinlene onun katına

Nasîhat bin olursa biri sinmez
Küfür söyler dili hiç ağzı dinmez

Çü âciz kendü dâhı kend’ özünden
Ki şâd olan ölür gussa yüzüden

Özünün özgeye yoktur hisâbı
Meğer yok âhıretten feth-i bâbı

Nedir lâ ye belî ol hîç bilmez
Ki bunlâra yarâşır iş kılmaz

Bahıl kandâyısa Kaarun iledir
Güman tutmayısar mutlak biledir

Kişi kim Hak yolundan daşra dûra
Tutup boynuna kendü zincir ûra

Kamu buhl ehlinin işi bu ola
Kadimden kısrnetidir bû nevâle

Kimin kim buhl olduyısa hâli
Elin urmâğa mâla yok mecâli

Kimin kim kendisiyle kadri yoktur
İki gözleri kördür vârı yoktur

Bahil olmuştu ilm ü hüner ıssı
Esirgedi özün ol nazar ıssı

Diler kim buhl elinden kurtula ol
Ayân ola ona Hak’tan yâna yol

Gelip akl önüne yüz yere urdu
Eser etmişti ona buhlun odu

Çü âğaaz etti kim sözünü diye
Kulak tuttu akıl ol keleciye

Öküştür ma’siyet endîşe dâim
Dilerem buhlden ben kurtulâyım

Ömür geçti dırîgaa geç uyandım
Banâ bû dünye bâkıy kala sandım

Dilerim kim banâ feryâd iresin
Güç olmuş kişiye sen dâd iresin

Gör imdi akl âna ne deyîser
Bize gelen hasedden el yuyısar

Akıl bir kîşidir Allâh’a bâkar
Uyarsan akla uy ol buhlu yâkar

Akıl aydur gele bir gözlerin aç
Sahâvet kandayısa ol yanâ kaç

Elin âla sahâvet gide bile
Göresin Hak yolun hoş tertib ile

Denince söz sahâvet dâhı erdi
Atâya perde olânı götürdi

Oluk dem cümle mâlin yağmalattı
Du dünyâ cîfesin ardına attı

O murdar çünkim andan daşra düştü
Bahiller it gibî çep-çevr’ uluştu

Şu kişî kim bugün dünyâsı terkdir
Yakın bilgil onun îmânı berkdir

Sevemez dünyeyi merdan kişiler
Bakıy dirlik nedir onu dilerler

Bakıy âlem göründü gözlerine
Oturdu aşk tozu gözlerine

Anunçün gözleri Hakk’a açıldı
Hudâ’dan cânına rahmet saçıldı

Nesi kim vâr ise terk etti yola
Bu yol ile varan ma’şûhu bûla

Kamû ilm û amel bir berke değmez
Ki terki olmayan bir berke değmez

Velîye vü nebîye terk buyurdu
Helâldır terk ona can terkin urdu

Eğer izzet sevene terk muhâldir
N’ola sızmazsa bunda onda kaldır

Niçe perdedurur dostu görenler
Ye neye kayıka gönül verenler

Kayıkmaz nesneye hiç gönül eri
Kabûl etmeyeler terksiz bulârı

Han ü man bekleyen görmeye ânı
Komâyınca tamam fânî cihânı

Eli doyup kodu sahâvet ıssı
Çün öyle buyurur yolun ulusu

Ki yüz bin yöğrüğü cömerd er uttu
Bu meydan öndülün ol aldı gitti

Ki yüz bin da’vi kılan ona ermez
Onun îzi tozunu kimse görmez

Sahî bir kişidir uçmâğa sığmaz
Ki tâc ü hulleye hûriye akmaz

Onu dûyanlara ne cennet ü hûr
Ki terke gîrene ne hur ne kusur

Onunçün kim tecellî balkır ona
Kayıkmaz zerrece ol değme yana

Müşâhede gören neye kayıksın
Ne var ondan iyi ye neye baksın

N’ider iki cihânı dosta gîden
Işıktur sermaye gel bâzar îden

Araz sermâye olmaz dost katında
Edebdir varlığın şeh hazretinde

Sahâvet îder isen ışk alâsın
Tamam terk olıcak ışkta kalasın

Sahâvet ıvazını ışk bağışlar
Bulunur ışk içinde aceb işler

Açık olâna ne sermâye mi mâl
Dilek îki gönül bir bû ne muhâl

Guzaf yerde değil bû sen dediğin
Bulursun sen seni sen istediğin

Seninle sen danış gör kandasın sen
Senin devletine behânesin sen

Seni senden iyi kim bilebîle
Geçirdin ömrünü bû dirik île

Ne ise dirliğin oldur ölümün
Bugünkü gündürür yarınki günün

Hak’ı duyanlara bûgün yarın yok
İşin bugün bitir gözleme ayruk

Hisâbı her kimin yarına kaldı
Tut öyle kim balığı tâsa saldı

Kimin ahvâli kim yârına kaldı
Eliyle bâşına el kodu oldu

Ki zirâ pâdişâhın bunda hâzır
Ne işin var diye ferdâda âhır

Gözün görür iken gel Hak yoluna
Kamâgıl nefsini kendiliğine

Niçün korsun seni düşvar saate
Kanı aklın göyersin kıyamete

Kamû çiğ işini hep bunda pişir
Yol ûzaktır yükûnü bunda devşir

Ki bunda bitmeyen iş onda bitmez
Sağır mı kulağın niçün işitmez

Cömertler duydu bunda ol zevâli
K’olâra vâsıl oldu Hak visâli

Sehâya sen Yunus vardın ise erk
Ayıt imdî bu yolda n’eyledin terk

Vücûhun yoğısa gönüllere git
Boyun vermez damarlarını seğit

Gönül erîni önden koma elden
O kurtarır senî dürlü fiilden

Öğüt tûtar isen koma eteğin
Tac eyle bâşına âyâğı hâkin


Yunus Emre
Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri
Abdülbaki Gölpınarlı

Risâlet'ün Nushiyye III - Destân-ı Kanâat

(mefâîlûn mefâîlûn feûlûn)


Eğer dinler îsen haber vereyin
Akıl câsûsu nedir göstereyin

Kanâat geld’ oturdu tahtı aldı
Harâmîler heman yollarda kaldı

Dururlar dağ başında yol ururlar
Komazlar yolcuyu yolda dururlar

Akıl der câsusa yort imdi gerü
Kanâata haber benden değirü

De otursun ki tâc ü taht anundur
İlâhî devlet île baht onundur

Nice dûra harâmî dağ başında
Girer bir gün ele yol savaşında

Geberdirler ana bulurlar ânı
Ana ûyan imansız vîde cânı

Özünden gayrı kimseyi beğenmez
Yüce yerde durur âşâğa inmez

Nice tahta binenler yîde düştü
Nice benim diyene sînek üştü

Sana uğratma kibrin endişesin
Uyarsan kibre ıraga düşesin

Irak düşenlerin îmânı yoktur
Ki zîrâ sûretinde cânı yoktur

Gerek canlı kişi cânın sakına
Ki taksîr etmeye kendi hakına

Tekebbür eyleme kim sevrikesin
Sevrikmişler yoluna bîrikesin

Kapu gözet kapu ko dip gözetme
Ki devlet kapudâdır koma gitme

Dilersen devleti kapuda durgıl
Umarsan hil’ati tapuda durgıl

Beğenme gel seni ayrık düşesın
Kalup dermande ucb ile kalasın

Tekebbür sözü her nereye vâra
İşîden la’net okur ol habere

Sakıngıl olmagıl kibr île yoldaş
Kibir kandayısa ânınla savaş

Kogıl kibri vefâ sâna ne kıla
Vay ol gün kim suret nakşı yıkıla

Suret yıkılmadan kibri yıkagör
Bu düşvarlık makaamından çıkagör

Dene kibr ıssını hiç râhatı yok
Nereye vârırısa zahmeti çok

Hak’a giden yolu gönlü içinde
Göremez ol anı yaddır ilinde

Unat gör Hak yolu gönlünde sırdır
Bu cümle hâslar gönülde birdir

Şular kim ol gönülden daşra kala
Nasîbin aldım ayrık ne âla

Gönül eri bilir gönül haberin
Kamu gönüllerin içinde vârın

Dırîgaa cümle ömrün hayfa vardı
Tekebbürlük seni yoldan ayırdı

Tekebbür nedir ona uyasın sen
Ümîdin yok mu Hakk’ı duyasın sen

Hemişe bâkıban seni görürsün
Görüp kend’ özünü magrûr olursun

Nice durmak bu hâm endîşelerde
Ölürsün tövbesiz bû bîşelerde

Tekebbür kîşinin faidesi yok
Komazsa kibri düşman olısar çok

Hüner gözle hüner ere eresin
Er île vârasın dostu göresin

Tekebbür kişiler ere eremez
Özünün düşmenîdürür göremez

Çü sensin düşmenin dostun kim ola
Ki yâvuz hûdurur sânâ havâle

Nerede sığınâsın sen bu huyla
Gönülde dirliğinden ne yuyûla

Niçe bu dirliğe yoldâş olâsın
Niçe gelip ilerü bâş olasın

Bu hâl île kılınç yok hiç arâda
Aceb sâna kılıncın kim yarâda

Gerek sen bîlesin düşmen kim îse
Senin devletine pişman kim îse

Uyânılık değil yoldâ gafıllık
Uzatmâ ko sağıncı bunca yıllık

Dırigaa kibr işin yavlak gözettin
Gönüllerden senî sen daşra attın

Gerî git etmedin gönül bazârın
Can île dinlemedin dost haberin

Niçe bir nîce bir dünyâ eşinde
Ki bir dem olmadın dünyâ işinde

Koya dünyâyı kovma yetemezsin
Ecel bağlâdı yolu ütemezsin

Bu beş günlük ömrü bû harca yetmez
Sağır mı kulağın niçün işitmez

Kibir geldi seni bûlattı gitti
Ecel âtı seğirdir geldi yetti

Dırîgaa sen seni hiç bîlemedin
Nasıl kulsun ki kulluk kılamâdın

Eğer sen kul isen pes kanı bâkin
Niçe bir nîçe(ye) senin dileğin

Ne ussun var ne had bellü delîsin
Ne bundâ dîri ne sinde ölüsûn

Bu hâl île kalursan bîçaresin
İçin şirk ile dolmuş şûr u sersin

Gûmânın yogımıssa inanaydın
Bu gaflet uykusundan ûyanaydın

Niçe kibr û hevâ uşâda seni
Ölüm evreni bir gün yûda seni

Hevâ-yı kibr ile ne bâşarâsın
Ecel elî uzun kanda varâsın

Takaazâsı zamanın bir gün îre
Ecel hırmenlerîni yele vîre

Yetişmeden sana va’de gözün aç
Hevâ vû kibr yolundan beri kaç

Beş on gün ömr içün girü kayıkma
Bu fânî dünyanın nakşına bakma

Senin bîgi bini aldadı dünye
İnanmaz göre kimi tuttu binye

Key çâpük oynagıl ütulmayâsın
Hevâya kibre sen tûtulmayâsın

Katı tuttun ko kibri elden öndin
İşitmedin tevâzu’ ne didüğin

Tekebbürler yeri Siccin içinde
Anun’çün k’olmadılar dîn içinde

Ki din tûtanların Siccin nesîdir
Ye kibr û kîn olıcak din nesîdir

İnanmazsan banâ hâlin göresin
Çû ömrü kibr ile yele veresin

Yürü imdi meded iste akıldan
Esîr olmuş kişisin niçe yıldan

Akıl adl ıssı bir ulu kişîdir
Meded etmek sana anın işîdir

Bu yükten seni ol kurtârısar bil
Saâdet yoldaşın oldu ay u yıl

Gelir akl önüne şermende olmuş
Ki kaygu yaşıyıla gözü dolmuş

Selâm vermekliğe ögin deremez
Oda köze düşüp yolun göremez

Delim geçti zaman derdi yerinde
Geçirdi ömrünü nefs bâzarında

İşit imdi ne der gör akl âna
Ki alçaklık eder derdine devâ

Sözü düketmedi alçaklık erdi
Kibir gördü anı tez gerü döndü

Kılıç tartıp gelir yer alçağından
Kibir gördü anı kaçtı dağından

Dag u yazı kamu gulgule doldu
Kime cennet kime Arasat oldu

Çü alçaklık erişti kibr erine
Bakadur bir kişiyi bin görüne

Tekebbür asıdır îşe sataştı
Tutup dağ başını kışa sataştı

Gör alçaklığı aktı ırmak oldu
Aka aka denize varmak oldu

Ne denlû kuvveti olursa pınar
Eremez denize ol yere siner

Akup su alçağa suya katılır
Su suya erdi denize yitilür

Denize değin ırmağ idi âdın
Ko andan ötesin denize daldın

Deniz olanlara cevher muhâl mi
Sadefler doludürür zer muhâl mi

Ki her bir mevcde bir kân bulasın
Dûr û yâkut ile mercan bulasın

Budur sermâye ol bahre dalana
Arı dirlik gerek gevher bulana

Çü yüz bin çâpûki alçaklık uttu
Mecâlsiz berr ü bahri cümle tuttu

Ger alçak vârasın meydan senindir
Cevâhir sende biter kân senindir

Aşaklıktır yer ü göğü götüren
Yedi kat yîrden âşâğa duran

Aşaklık üzre durur yer ile gök
Öğersen cümleden alçaklığı öğ

Aşak varan kişi devlet iletti
Ana kim yetiser uzâdı gitti

Aşaklık âlemin bûnyadı oldu
Ki her ne var ise ana düzüldü

Kibir aldı eri görünmez oldu
Dahı yüksek yere binemez oldu

Aşaklıkla kanâat hoş yar oldu
Ne ister isen anlarda var oldu

Çü ma’mûr oldu şehr ile vilâyet
Şad oldu dostumuz düşmanımız mat

Akıl dapa casus haber iletti
Gör alçaklığı gerü neler etti

Ne assı eyledi gör ahı kibrî
Diri kalmadı bin arada bîri

İşitti akl anı katı sevindi
Beşâret eyledi tez tahta bindi

Şükür kıldı Hak’a ol devlet ıssı
İrürdi devlete aklı bilisi

Eğer devlet gerekse akla danış
Mürebbîsiz ileri varmaya iş

Bilini gel unut sen uslu isen
Saâdet gösterene hûlu isen

Yunus alçaklığı yavlak beğendin
Kıyâs et sen seni ne kadar indin

Farîzadır sana sen seni sakın
Kim ola sencileyin sâna yakın

Has u âm harceye yüz yere bırak
Bunun gayrı haber bu sözden ırak

Hatâdır cümlesini harcı sanma
Sebil ol kamuya bir dem usanma


Yunus Emre
Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri
Abdülbaki Gölpınarlı

4 Temmuz 2018 Çarşamba

Risâlet'ün Nushiyye II

(mefâîlûn mefâîlûn feûlûn)


Gel imdî dinle sözü şerh edeyın
Biri bîrin onu sana diyeyim

Cü sâhın hikmeti akdemden îdi
Bu birkaç söze şerh Âdem’den îdi

Bu muhtasar cihan îki cihanca
Dügeli bâkar îsen yüz bin anca

Azim cihandürür gönül cihânı
Senî izler isen bûlâsın ânı

Haber verîserem nefsin elinden
Ümîdin vâr ise gîdesin andan

İkî sutlandurur sâna hâvâle
Diler her bîrisî kim mülki âla

Birî rahmânidir can hazretinden
Birî şeytânidir garez yatından

Gör imdî kim seni kîme taparsın
Kime kapu açar kime yaparsın

On üç bin erdûrûr rahmâni leşker
Zebunsuz kimselerdir key erenler

Dokuz bindir bu nefsin haşerâtı
Müdâm eyerlidir bunlârın âtı

Nişanları bu kim yüzleri kara
Bu nifrîn-ü şikâyet kanda vâra

Sakıngıl kim bulardan olmayâsın
Ki nefs dîvânına yâzılmayâsın

Ke nefsin dîleğin can besler îsen
Yerin nur can sözünü esler îsen

Tekebbür nefsdir sultânı bilmez
Çerîsinde iyi dirlik dirilmez

Key ârı can gerek şeh hazretinde
Irılmâdan dura sultan katında

Kadîmden nefsdir sultâna âsî
Bir urgandır heman ânın behâsı

Bu nefs oğlanları dokkuz kişidir
Nifâk u şirk anların işîdir

Ulû oğlu tama’ iyi iş itmez
Cihan mülkü onun olursa yetmez

Bin er donlu durarlar kapısında
Esîr etmiş cihânı tapısında

Sever dünyâyı çün oldur imânı
Susuzdur dünyaya konmaz revânı

Neyi sever isen îmânın oldur
Nice sevmeyesin sultânın oldur

Sevindir bil senî senden ileden
Ne sever isen ol yânâya yeden

Ki sevdiğinden öte menzilin yok
Asıl ma’nî budur söz kelecî çok

Bu yolda da’vi sığmaz ma’nî gerek
Neyî kim sever îsen ânı gerek

Buçuk gün durmayan aklın katında
Ne lâyık ola şâhın hazretinde

Görem bir şahs gelir benzi sararmış
Tutulmuş dili aklı yâvı varmış

Gelip aklın önünde tâpı kıldı
Hak’a şükreyledi çün ânı buldı

Eğer sen akl isen gel beni gör der
Timâr eyle benim derdîme er der

Ayıtmâdın göreyim bir gün ânı
Ne sordun kimseye ol kimse kanı

Tama’ kervânı île yoldan azdım
Sanâ geldim çün ögüm sende sezdim

Bunâlıp sâna geldim hâlimi bil
Mededin vâr ise gözüm yaşın sil

Tama’ hapsına düştüm çıkamâzım
Katı berktir dıvârı yıkamâzım

Key erenlerdûrür zındânı bekler
Bahâdırlar demir yürekli erler

Bin er donlûdurur tama’ çerîsi
Mûbârizdir bahâdır her birisi

Ele gireni zındâna vururlar
Ayâğınâ da demir buyururlar

Suâl ettim bulâra ne kişîsiz
Ulûnuz kimdürür kimin eşisiz

Dediler kamusu nefs kullarıdır
Kamâsunun tama’ ulûlarıdır

Tama’–dârın yeri tâmuda olur
Kaçan tâmud’ olan âşûde olur

Yolum ald benim aldâdı tuttu
Bugün yârın ile ömrüm tüketti

Akıl ânın sözün çünkim işitti
Tefekkür eyleyip kendiye gitti

Çü gene geldi akl öğütler ânı
Bize gelenlerin kurtuldu cânı

Bize geldin ise endîşe yeme
Ne kılam deyibeni gussa yeme

Kanâat fakr ile pes gele şimdi
Bakadur düşmene gör nide şimdi

Çağırdı muştucu geldi kanâat
Harir donlar geyer biner kurağ’ at

Alemleri yeşil bulundu çıktı
Kimesne eslemez yavlak ınıktı

Çavuşlar yöğşirir sağdâ vu solda
Gırîv u zemzemedir değme yolda

Anı gördü kaçar nefs haşerâtı
Görimdi nîtedir hâlık sıfâtı

Sınıktı cümlesi gerü kayıkmaz
Döker oğlun kızın ardına bakmaz

Bunaldı cümlesi durmâdı kaçar
Kılıç lâzım değil iş oldu nâçar

Kılıçlar kanlıdır erleri gaazî
Uçar kuşlar gibi atları tâzî

Tama’dan kurtarırlar il ü şehri
Sıdılar leşkerin cebrî vü kahrî

İderler hây u hû nifrîn ü efgan
Muhâldir kimse ondan kurtarâ can

Sıyıp çerisin iline akarlar
Kovup oğlun kızın şehri yakarlar

Gazâden geldi şeh tahtın’ oturdu
Sipâhîler kamû tâpûya durdu

Kamu şehr ü kamu il râhat oldu
Nereye vârsan pür ni’met oldu

Görünmez oldu ol kızlığı u âfet
Matırbaz(lar) olurlar cümlesi mat

Harifler cümlesî tââta meşgul
Oluptur cümlesi sultânına kul

Oturur cümlesi han meclisinde
Ferâlar u kadehler ellerinde

Ferâgat oldu bunlar hoş geçerler
Sürer sâkıy şarab dün - gün içerler

Ferah oldu bular kayguları yok
Eginleri bütün karınları tok

Nidem dîmek ırâğ oldu bulardan
Ki ömr ü rızka oldurur payandan

Çü mihman-dâr kendüs’ oldu sultan
Ha döşer durmadan hân üstüne hân

Nice senin gibîler yedi doydu
Bikirdürür dahı hiç eskimedi

Yenir durmaz velî zerre gedilmez
Nereden geldiğini kimse bilmez

Erenlerdir bu dirliğe erenler
Yüzün ma’şûkanın mutlak görenler

Hakıykat bunlar ölmezler kalırlar
Ki her dem yeniden kısmet alırlar

Yunus cümle sözün senin ferîde
Üç söz senindürûr ol sen işîde

Nice sözün varısa sâna söyle
Has u âm gönlünü şey’ lillâh eyle

Ki zirâ cümle iş ulûlarındır
Temennâ eylgil yol bûlarındır


Yunus Emre
Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri
Abdülbaki Gölpınarlı

Risâlet'ün Nushiyye I

(fâilâtûn fâilâtûn fâilûn)


Pâdişâhın kudreti gör n’eyledi
Od u sû toprâğ u yele söyledi

Bismillah deyip getirdi toprağı
Ol arâda hâzır oldu ol dağı

Toprağ ile sûyu bûnyâd eyledi
Âna Âdem demeği âd eyledi

Yel gelip ardınca dağıttı anı
Andan oldu cism-i Âdem bil bunu

Od dahı geldî vü kızdırdı anı
Çünki kızdı cisme ulaştı canı

Sûrete girmeğe can fermân olur
Pâdişah emrî anâ fermân olur

Sûreti can girdi pûr nûr eyledi
Sûret dâhı cânı mesrûr eyledi

Hamd û şekr etti dedi ey Zû’l-celâl
Bin benim bîğî yaratsan ne muhâl

Toprağ ile bile geldi dört sıfat
Sabr u iyi hû tevekkül mekrütmet

Suyıla geldî bile dört dürlü hâl
Ol sefâdur hem sehâ lûtf u visâl

Yel ile geldi bile bil dört heves
Oldurur kizb û riyâ tizlik nefes

Od ile geldi bile dört dürlü ded
Şehvet û kibr û tama’ birle hased

Cân ile geldi bile uş dört hısâl
İzzet û vahdet hayâ adâb-ı hâl

Akıl, pâdişâhın kadimliği pertevindendir; akıl dahı üç dürlüdür: Biri Akl-ı maâş’dır; dünya tertiplerin bildirir; biri de Akl-ı Maâd’dır, âhıret ahvâlin bildirir; biri de Akl-ı Kûllî’dir; Allâhu tâlâ ma’rifetin bildirir. Îman, pâdşâhın hidâyeti nûrundandır; îman da üç dürlüdür: Biri ilm’ûl-Yakıyn’dir ve biri Ayn’ül-Yakıyn’dir ve biri Hakk’ul-Yakıyn’dir. Ammâ ol îma’n ki ilm’ül-Yakıyn’dir, akılda yerlidir ve ol iman ki Ayn’ül-Yakıyn’dir, gönülde yerlidir ve ol îman ki Hakk’ul-Yakıyn’dir, canda yerlidir. Can ile olan îman canla bile gider. Uçmak pâdşâhın fazlı pertevindendir; tamu pâdşâhın adlı pertevindendir. Toprak, pâdşâhın nûru pertevindendir; Su, pâdşâhın hayatı pertevindendir. Yel pâdşâhın heybeli pertevindendir. Od, pâdşâhın hışmı pertevindendir. Toprak ile su uçmakta yerlidir, od ile yol tamuda yerlidir. Od ile ve yel ile gelen dokuz kişidir ki bunlar, binbaşlarıdır; biner erleri vardır, kime gelseler kendi makamına iletmek yarağında olurlar. Toprakla, suyla gelen on üç kişidir; bunlar dahı binbaşlarıdır; biner erleri vardır, kime gelseler uçmağa dartarlar. Can ile gelen dahi dört kişidir, bunlar canla geldi, canla gider. Bunların dahı biner erleri vardır. Bunlarınla olanlar dîdâra müstağrak olasılardır. Toprakla, suyla gelen, uçmakta olasılardır, odla, yelle gelen, tamuda kalasılardır, canla bile gelen Hazretde müstağraktır. İmdi bilgil ki hangi yoldansın; hangisinin sözün tutarsan, onun bölüğündensin; Vallâhu a’lem.


Yunus Emre
Yunus Emre Hayatı ve Bütün Şiirleri
Abdulbaki Gölpınarlı

2 Haziran 2016 Perşembe

Şaşıyorum Gözyaşına

artık şaşıyorum gözyaşına
hiç unutamam çünkü pazarcıların
haftanın her günü öteye beriye
öteye beriye gözyaşı taşıdığını

yukarlarda en uzaklarda
bir orman kaçkının
ormana sığındığını

mülküm benim
örneğin senin gözyaşın bir hayvandır
önümden uzun tüyleriyle kaçan
sularımı kana kana akıtdığım dağlara

haziranın on nunda
bir çocuğumuz olacağını biliyordum
ayrıca biliyordum ki
çocuğumuz olsa da olmasa da
bir bölüğü çocukdur insanların

artık şaşıyorum gözyaşına
mutsuzluğun harcını pekiştiren
çaresizliğin gözyaşına
binlerce beygir bir ovayı arşınlarken
yepyeni dişleriyle binlerce tay
ve sonsuz giyimiyle büyük hayat
kuşanırken en mavisini
güvercin toplayarak geldim öteden beriden
ona şaşıyorum
ki hepsi hiç değilse bir kere nisan görmüşler

şimdi artık serinle mülküm
çıkar papucunu ve gözyaşını
ellerin bir demet güvercin olarak
uçursun uzaklara yukarlara sevdamızı
taşınmaz hiç bir şeyini tutma
aldığın soluk verdiğin kadar olsun
dağlar ve ateş ve kan varken
şakaklarım zonguldak gibi uğuldarken
şaşıyorum gözyaşına


Turgut Uyar
Divan

Kan Kentleri

Kan akıyor penceresi karanlık evlerden
Ölü kadınların üstüne tuğlaların üstüne
Denizse aydınlık ve incili mavili taşrada
Kana doğru ürkek en güzel yaban balıklar
Bu kandır akıttığımız sıkıntılı pazarlarda
Üst üste yergökyüzüne içki şişelerine

Kan içinde elleri ve öbür parmakları
Boşnak değil çocuklar dondurmacılarda
Mezarlı eyüplerde ve deniz kenarlarında
Sarışın kafaları ama analı babalı
Kan akıyor ahşap yapılardan sokaklara sokaklara
Mavi ülkeleri tatsız kısa pantolonlarda

Kan akıyor oluklardan öyle kan
Boyanır batmış gemiler perşembesi
Bir tesbih bir zımba bir yazı makinesi
Çektikçe böyle katil kralları


Turgut Uyar
Divan

Gecenin Şarkısı

Gecenin şarkısı markısı kimindir
Hangi şarkısı üstelik
Gecenin şarkısı senin olsun ben istemem
Üstelik o şarkı herkesindir
Çünkü bulutlar konuşur
Kuşlar uyur
Ses uyanır
Şimdi kimindir gecenin şarkısı

Kimi hüzzamdan bir şarkı besteler uykusunda
Otlar büyür
Ocaklara girilir madenlerde
Ne düşler görür insan kimbilir

Gece onundur


Turgut Uyar
Divan

1 Haziran 2016 Çarşamba

Edirnekapı Üstüne Şiir

İstanbul dediler mi benim aklıma,
Vaiz sokağı gelir hemen.
Edirnekapı gelir, evimiz gelir
Köşebaşında duran bir güzel kız gelir.
Biletçi zili çeker, tramvay durur
Bir manav, bir meyhane, iki akasya
Kumrular geçer kilisenin çan kulesinden
Beyaz bulutlar geçer...
Burası Hasan Efendinin kahvesi Edirnekapı'da,
Bu taşçı Kemal, çocukluk arkadaşım.
Bulutu Haliçten, rüzgarı Boğaz’dan
Bir baygın gün içindeyiz, yazdan.
"Dört cıhar, sebayidü, pencüse
Akşam olur, güneş batar nerdeyse."
Pırıl pırıl aşk içinde Mihrimah Sultan Camii
Eyüp'ten vapur düdüğü,
Yenikapı'dan tren sesi.
Kalkarız ağır ağır kahveden
Ben, Kemal, Kemal'in eniştesi...
Vaiz sokağına gelir eve varırım
Kapıya iki üç defa vururum
Karım kapıyı açar, çocuklar koşuşur
Ekmeğimiz var, yemeğimiz var
Yemeğe iştahımız var.
Oturur yemek yeriz cümbür cemaat
Alnımızın terinden, elimizin emeğinden
Etrafa yayılınca makarnanın buğusu,
Bize ne elalemin on türlü yemeğinden...
Alır karımı gezmeğe götürürüm
Bir dolmuşa bineriz Edirnekapı'dan.
Sultanahmet'te atkestanelerinin en güzeli
Elli kuruş verir, cambaza gireriz.
İstanbul bizim memleket, yaşımız yirmibeş
Basmayı da, ipeği de aşkla giyeriz.
Yenicami önünden güvercinler uçan
Mavnalar, takalar, koca koca gemiler,
Köprüden günde kimbilir kaç insan geçer
Denizde balıklar güzel, havada kuşlar
Bir gülüşü karımın, sevdamı yeniler.
Denizlerin kumuyum, balıkların puluyum
Adım Turgut, kendim İstanbulluyum
Ben Allahın bir sevdalı kuluyum
Üsküdar'a geçerken bir yağmur almadı ama
Bir güzel yaz günü Kadıköy vapurunda
Japone kollu bir kız aklımı aldı.
Bakıştık, gülüştük, hoşlandık
Derken o yoluna gitti, ben evime...
Bizim ev iki oda, bir sofa
Evsahibi ayda yetmiş lira alır.
Kapıda atnalından, sarmısaktan bir nazarlık
Önümüzde kaleler, arkası mezarlık.
Gün olur çoluk çocuğunla bir bakarsınız
Güzelim vaiz sokağında benim de
Ferah, aydınlık bir evim olur.
Bir büyük radyo da alır, yerleşirim
Geçerim pencereye akşamüstleri.
Boy boy sardunyalar, fesleğenler,
Boy boy bulutlar karşımda.
Saçağımızda bir kırlangıç yuva yapmış.
Ahmet efendi geçer, selam veririm
Bakkal İbrahim selam verir, alırım.
Fesleğenler kokar, sardunyalar kızarır
İstanbul sereserpe önümde geceye karşı
Gemilerden, fabrikalardan düdükler
Şimdi bir tren kalkar Sirkeci'den bilirim.
Alacakaranlıkta kıpır kıpır gölgeler
Sesler gelir yakın sinema bahçesinden
Bir hoş olurum.


Turgut Uyar
Divan

Çağrılmamış'a

gökyokuş solan penceresi çağrılmış
ölmüş ölünce ölü annesi çağrılmış

öyle ki bir kırgın çocuk gibi Konyalı
bayramlara hep bayramertesi çağrılmış

Konyalı bir çocuk gibi, Konyalı bir
ergen gibi, Konyalı bir adam

Konyalı bir kocamış gibi kırda
kendisi konmuş kırda gölgesi çağrılmış

gölgesi donuk sönük denize uzak
sanki babası bırakılmış eniştesi çağrılmış

ey solak hendese büyük yılkı
hazırlan çünkü artık kendisi çağrılmış


Turgut Uyar
Divan

Bitmemiş Şiirler

Şöyle bir içten öpmeni senin,
Bin tane cennete değişmem...
Varsın yatağımız ipek olmasın,
Güzel vücudun danteller içinde değilmiş,
Ne çıkar...
O bütün tatlı saatlerinde gecenin
Güneş perdelere gelene kadar,
Kollarında bulutlarda gibiyim,
Mehtap saçağımızdaki buzlarda
Odamıza bir soğuk aydınlık dolmuş.
Gözlerin gözlerimde,
Boynumda sımsıcak kolların,
Gündüzki yorgunluğum kaybolmuş.
Seni her an minnetle yad ederim
Sen şimdi şarkılarla evimizdesin,
Sahibem, efendim, elagözlüm
Gözlerinden öperim..
Boydan boya bekçi düdükleri sokaklarda
Gecemiz huzur içinde ela gözlüm.
Öpüşlerin öpüşlerin ardarda...
Hem sevgi hem şefkat dolu ellerin
Ne olur yine böyle yarında
Binlerce şükrediyorum hayata geldiğime
kollarında..
Bir başka lezzet var hayatta ela gözlüm,
Öteki alemleri bilmek istemem.
Şöyle bir içten öpmeni senin,
Binlerce cennete değişmem...


Turgut Uyar
Divan

31 Mayıs 2016 Salı

Bir Garip Ölmüş Diyeler

şöyle sessizce ölüp gitmeliyim
bir yaz gecesi gülhane parkında.
şu hazin ömrü tamam etmeliyim..

geç saatlere kadar oturduğum,
denize bakan bir sırasında
kırık dökük hatıralar arasında.

ne vasiyet, ne uzun boylu veda
ölümüme hiç kimsenin aklı ermesin
gözlerim birdenbire kapanıversin.

ne kimseye borcum, ne alacağım
ne birikmiş beş on kuruş cebimde.
ne kimseyi sevindirmiş, ne üzmüş olacağım.

ne gazetelerde ne de radyoda
ölümüm kimseye dert olmamalı.
kim tanır zaten beni dünyada.

insanlar hergünkü gibi şen şakrak
tabutum merkez efendiye giderken
üç beş kişinin omzunda gıcırdayarak

birkaç kişi başlarını eğsinler,
sonra ardımdan bakıp acıyarak
- bir garip ölmüş desinler...


Turgut Uyar
Divan

Beklemiş Bir Paket Cigaranın Son Umuduna

İşte suyumuzu kestiler ama masamda yine bir çiçek
bir çiçeğin akşamı elbet bir çiçeğe benzeyecek

nasıl güzel nasıl diri bir çiçek
dipdiri adamlardan biri bir çiçek

evet ben son ve kesin umuduyum bir paket cıgaranın
bir köhne câmekanda sararmış alıp içmemi bekleyecek

sonsuz bir camekânda
başlangıçsız bir çiçek

alırım seni tüttürürüm bir gün güzel tütün
söyle kim var bunu benden daha iyi bilecek

ey kalın duman gün senindir
kim var senden daha doğru tütecek

ben gelirim seni alırım büyük alanlara gideriz
seninle ben o kavruk biçim bir de o diri çiçek

ne sandın bütün alanlar bizimdir
biziz ne varsa kalan, biziz ne varsa gerçek

işte suyumuzu kestiler bu bir eylüldür ey teşrinievvel
geleceksin intihar özlemleri de kıraçlar da gelecek

nerden baksan bir bütün hüznümüz
nerden baksan sonunda o diri çiçek

ki hüznü bir mavilik duygusuna bozar gideriz biz
çünkü biliriz yılkılarımız serin yaylalarda üreyecek

yağmurlar yağar o serin yaylalara
çünkü serin yaylalarda otlar büyüyecek

bir çiçek bahçesinin elinden tutarız biz, biz olmasak kim ne
kim pundunu bulup paralara kötü pazarlıklara böyle sövecek

ey eski camekân ey diri çiçek
biz olmasak şunlara bunlara kim sövecek

ben seni alırım sakin evime koyarım sakin sonra gideriz
gözlerim mavi, senin dumanın mavi, yüreğimiz bir okka çiçek

suyun da denizin de mavi ve avuçların
biliyorsun bir gün gökyüzü değişecek

işte sürahiyi kırdılar suyumuz kesik hadi bakalım
ey camekân seninle biziz ancak bunları yenileyecek

hadi bakalım ey durgun çiçek
hangi ıslak mendil bunları söyleyecek

tatil bitti. güzel hasır şapkamı bir bıçakla değiştim
suyumuzu kestiler işte ama masamda o diri çiçek

tatil bitti şapkamı değiştim bir bıçakla
o bıçak bir güzel cıgara gibi işleyecek.


Turgut Uyar
Divan

Ayrılıklardan

böyle sessiz ayrılıklarda,
her şey önceden belli olur.
en güzel zamanında, aşkın ve hayatın
insan deli olur..

o, kadırga taraflarında bir evden çıkmıştır.
masum bir yalanla - halama diye -
gözleri pabuçlarında, mahcup
ellerine yapışmış gibidir
harçlığından arttırıp aldığı
sevimli hediye..

ah, insan nasıl çıldırmaz nasıl
bir çaresizlik,
bir umutsuzluk sarmış her yanı.
aranızdan insanlar geçer.
bulutlar geçer.
o, kırmızı mürekkep gibi dudaklarıyla, zoruna
utanarak gülümsemeye çalışır.

bu gülüş en aldatmazıdır vaatlerin.
yıllarca sonra bir uzak gurbette bile;
zulmüne dayanılmazken yalnız saatlerin,
bir yeşil yaprak üstünde gözlere,
görünür, uzaklaşır…


Turgut Uyar
Divan

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Ayağımın Tozuyla

ayağımın tozuyla girdiğim mevsim yazdır
yumuşaktır
insana her şeyi yanlış anımsatır
çünkü bellek yanılmaya hazırdır
balkona koyduğumuz turşu
ekşirken ekşirken güneşi parlatır
ve insan batırır sedef kakmalı bir gemiyi
ki sahibi dünya güzeli bir kadındır
oysa denize bir mevsim yeter
sular geçer balıklar geçer
basık bir akşam üstü bir iskelede
herkes dostuna bir şeyler anlatır

büyük gölge verir büyük renkler
sevincin sonu yazdır
büyük sevincin
oysa başı sayılır
basıktır akşam üstüdür oymalıdır
suya dayanmaz
ama bana kalırsa dayanmalıdır

şimdi nedir ilk bakışta yitirilen
ey gözleri maden
ey ilk güneş saatinin çubuğu
de ki aşk pusudadır ve bir dükkanda
ölümsüzlüğün mührünü kazır

suyu avucuyla ölçen ilk budun
usumu kurcalıyor ne zamandır
ve başucumda bir koku
bir koku
beni durmadan ıslatır


Turgut Uyar
Divan

Atları Seven Bir Çocuk

bir güneşlenmek yeri!... deniz. uzak anımsamalar!..
“haziran bu yıl da geç geçecek, biliyorum.”
sizin burnunuzda bir tütün kokusu, her yerinizde
bir tütün kokusu,
bay deniz kestanesi.
ve uzaktaki şemsiyesi bir balmumu arısının...

bir güneşlenmek yeri!...
gazozlar hâlâ sıcak, hâlâ öğleden sonra “ne iyi”
demek hâlâ yakınmaya hakkım var.
kelimeler soluk. bir şey mi yapmalıyım?
- evden mi kaçmalıyım? -
(saçlarını taradı, güneşe baktı
kendi sürecini yaşayan bir bakla)
“gel al güzel deniz aygırı, yaman pegasus
sonsuz kargaşamı.”

atları seven bir çocuk...

“senin resmin var ya uzayıp gidiyorduvarlarımda
marionetshire'da harlech castle'ın batı kulesi
aşağılık zapartasıyla amcamın.”
bir sülüğe can çekiştiren eski geçmiş, eski eski
ve tuzda ölüm,
sardunyayı sulayan, eski eski...
bakırla demirin dövüştürüldüğü yavaş bir akşam
öbür şeylerin ve kırmızı ışıkların
bakırla demirin bir sarışın perçem akşamı.
- evden mi kaçmalıyım? kaçmamalıyım. -
güneş birden batardı, her yerde kediler ve ağaçlar vardı

“amca”
nasıldı iki tekerlekli arabalar...
“senin bildiğin bir şey var, bana demiyorsun
söz gelişi aldım bir kayayı
bir kayayı ne yapmalıyım, demiyorsun...
oysa ben senden daha çok şey bilirim büyücüler üstüne
evine sadece geceleri gelen ve sıcak şaraplar içen...”

surları yıktınız mı, akşam
sarı bir başlangıçtır, gitgide karaya dönen.
karaya ve çocuklar bile, ve küçük yaramazlıklar bile, ve haklı
“siz bize hiç inanmadınız ki, hiç inanmadınız ki, hiç
oysa bir aktır karaya dönen, oysa çocuklar daha lirique'tir
shakespeare'den. sonra,
makedonya falanjistlerinden daha kahraman...”

beyaz atın gölgesi, sen dur!...
artık bir aldanışa kanmayan gözlerimden. dur!...
“duvarlarım,
gel al cepkenimi güzel at, duvarlarım bütün senin olsun
duvarlarım, bütün ukalâ resimleriyle, babamın sıkıştırdığı,
babamla annemin kavgalarından bir ufak kırmızı,
ufak bir kırmızı, duvarda, ufak bir kırmızı
ufak bir kırmızı...”
yemeğe!...
- evden mi kaçmalıyım? kaçmamalıyım. -

“hiç anlamadığım mondrian, serzenişçi matisse
bulanık siyahkalem, hergele miro,
atlar gidiyor...”
sonsuz bilincinde yaşamanın.
o atlar.
“sonra gazeteleri görüyorum, bütün gizleri
savaşa başlamak gerek galiba.
yarın. yarından tezi yok. baltamı ve bıçağımı
ve atlarımı...”

“amcam kravatını düzeltti, babam eski bir evde.
bir yepyeni kıştı ıslıkları değerlendiren
ne eğlendik ne eğlendik
elbisesi çok eskiydi...”

ne akşamı? “baba”
haziran gecikecek biliyorum...

“ama başka bir şeyi de değiştiriyor,
atları atları,
atları....”


Turgut Uyar
Divan

Ne Var ki Avucunda

Ölesiye çalıştın ya da hiç çalışmadın
Hiçbir sevinç - sevinç ne - hiçbir şey yok
Şu gecenin ucunda
Ve öteki boşluklar ürpertiyor insanı

Tek başına olmanın dengesine vurunca
Evet şimdi ne var bakalım avucunda:
Dövüş mü, yenilgi mi, bir bulut parçası mı
Aşkın fotoğrafı olan bir mayıs sonrası mı
Bir türkü mü, bir asker matarası mı
Terhis tezkeresi mi, karakol sırası mı
Becerikli bir anahtar mı, polis tabancası mı?
Şimdi nerde, ne zaman, nasıl bir kadın
- Bir adam da olabilir -
Mutlu olabilmiştir bir (tek) başkasıyla
Gökler başıboş bir fanus gibi
Çılgın bir kürre gibi gidip
Her yanımızı boş bırakınca
Bomboş bırakınca
Yalnızlık çoğalan bir yunus gibi etrafını sarınca
Ne var avucunda:
Soylu dedenin anısı mı, bir sultan sofrası mı
Pasaport şubesinde bir sıra numarası mı
Gökkuşağı, tüberkülin, intihar dalgası mı?

Olağan bir öğle sonu sonsuzluk
Bir bitimlilik olarak kapıya dayanınca
Ne elverir, kim kurtarır kişiyi bundan
Kurtarmamaya ne var ki avucunda
Ağır kamyonlar ve sürücüleri mi
Dağda yitirilen ve yol göstericileri mi
Evde kalmış kızlar ve görücüleri mi?
İmdi:
Son buzul erirken durduranları
Hatırla!

Hani kan vericileri, kan vericileri
Ve kanı alıcıları da unutma.


Turgut Uyar
Divan

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Ölüme Dair Konuşmalar V

İşte ben hep böyle garip mahzun,
Bir şey beklermişcesine yaşıyorum.
Bazan öyle günlerim oluyor ki, Elâgözlüm,
Ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum..
Bazı bilmem, gün nasıl başladığında,
Kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan.
Yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
Bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman..

Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,
Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
Bu bir nimet, bu bir nimet, Elâgözlüm,
Bu yaşamak bir şiir, harikulâde.

Sen ki, saçından tırnağına kadar
Bir hürriyete bedelsin,
Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
Yaşadığın için güzelsin..

İşte böyle yeşil bulutlar misali senelerce,
Oradan oraya elinde kaderin.
Kimbilir kaç kere üstünden geçtim,
Şarkılar söyledim karşısında
Bir gün bana mezar olacak yerin..

Gerçi şimdi çağımız değilse de Elâgözlüm,
Bu bir kötü tecelli ki, nasıl diyeyim.
Bir gün bir kara gölge görürsen gözlerimde
Akşamsa beni uyut..
.......
Bir nefis sabahsa eğer, ölümü
Ellerin ellerimde bekliyeyim...


Turgut Uyar
Divan

Ölüme Dair Konuşmalar II

... İşte günlerden bir gün Elâgözlüm,
Yeni bir başlangıçla bitecek ömrümüz.
Amenna ve Saddakna,
Bari hoşça geçse günümüz...

Hangisine tasa edeceğiz, şaştık.
"Ölüm derdi, kalım derdi" derken
Dimyata pirince giden misali,
Yolun ortasına ulaştık...

Ölüm bir hatıra gibidir insanda;
Kâh hatırlanır, kâh unutulur.
Fakat bir gün, bir gün nihayet
Gözle görülür elle tutulur...

Şimdi taştan çıkardığım ekmekle,
Çorba içmedeyiz sıcak sıcak.
Fakat yarın kim diyebilir ki Turgut,
Hatıra olmayacak?..

Unutmak istiyorum zaman zaman,
Ne yapsam, ne etsem olmuyor,
Kabulleniyorum,
Kabulleniyorum da - gelgelelim -
İçim içimi yiyor...

Nasıl ki, unutamaz insan
Bir kez gerçekten sevdi mi...
.......
Senin anlıyacağın Elâgözlüm şimdiden
Alıştırıyorum kendimi...


Turgut Uyar
Divan

Aşk İçin

aşk için söylediğim her şeyi bir daha söylerim
sakin mutsuz ya da yırtıcı
herkesin ağzındaki o sonsuz acı
belki de bundandır

nasıl ayrı yaşarım inandığım şeylerden
onları elbette bir daha bir daha söylerim
usul usul ve usla birlikte akıcı
kandır

aşk isterim, aşk olsun isterim
yaşamanın sonu, ölümün başlangıcı
kıyılarda yürürüm, sindiririm kıyıları

of güçlü macun içine kat beni
kanım koyulaştırsın kırmızıyı
anadoluda bir yerden bir yere giden biri
belki bir kirazı hatırlar
bir denizi kesinlikle hatırlamaz
belki hepsini birden hatırlar da bilemez
ne zamandır

aşkolsun ne zaman
aşkolsun tiyatro geceleri
aşkolsun “bravo” sesleri
aşkolsun anadolu otobüsleri

aşkolsun bildiğim ışık
biz birden türeriz istanbulda ve heryerde
görünmez bir mutsuzluğu söyleriz
bilge kayalarla
çarpılan ebonitler
oluşturur tersliğimizi
ey canım, güzel yüzlüm
suyunda denizleri bulduğum
bilmediğim yerlerimdeki sancı
bana bir şey söyle güleyim
bir şey daha söyle
inandır

bir şey daha söyle istersen
beyaz olabilir
suya falan benzeyebilir
bir adaya benzeyebilir.


Turgut Uyar
Divan