Şiir, Sadece: 2018-09-23

29 Eylül 2018 Cumartesi

Mezamir

İlk günün sonunda giderim-yüzüm parla-
yan şimşeklerde kaybolur düşüme ekmeğim
olsan derim:
Şimşeklerin yatağını toplarım ve adımı yaza-
rım üstlerine.

Ağaçlar adını değiştirip bana veriyor, çığ-
lığıyla yakınır taşlar, kolayca saklanırım yap-
raklarına-bu ordu ve silahım dallardır.

Yüzümü nakışlarlar yaranın ve rüzgarın
üstüne, suyun üstüne nakışlarlar öylece duru-
rum yüzlerine, alnımda dalgaların dinginliği.

Gelip uzaklara sığınırız uzaklar durur or-
da, böylece varamam kaybolurum ancak, şim-
di uzaklarda, uzaklar benim vatanım.

Gözyaşlarımı yaratır gibi dostlarımın va-
tanını yaratırım.
Böyle kaynaşır birbirine alemin kabukları, mil-
yonlarca yıldız gibi, böyle algılarlar kendi yüz-
lerini, böyle sanıp böyle vururlar kendi kanla-
rını bile, böyle söndürürler kendi yataklarının
gölgesini.

Onları kendi adımla çağıracağım, endi-
şeyle vururum ayaklarımı toprağa, kimse top-
lanmaz etrafıma, şimşek hızıyla gider alırım
onları ve yoklarım, ceylanların matemini giyi-
nirim, düşüme gösteririm sakin yüzümü ilane-
dilen insan girer- (bakıp görüyorum seni ey
Orefyos, öğrettiğin alemde nasıl olacağımı.)

     İlanederim dökülen yaprakların tufanını
     İlan ederim teknelerin gidişini.

Mağarada toplanırım, ölü bir dağ gibi
olurum ve fosile karışırım. Harabeleri oy-
natırım gayretimi yüklerim taşlara ve top-
rağa, bekleyen günlerimin üstüne yazarım ve
kırarım zamanın sayılarını, uzaklıklara uzum-
la derinlere dalarım ve uzakları terkederim
onlarla düzelir yolum.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı


Mezamir: 1. Düdükler. 2. Makamla okunan Zebur sureleri. 3. (Mızmar. C.) Koşu meydanları. 4. Çokluk, isim, eskimiş

28 Eylül 2018 Cuma

Aşk Arasında

Size soruyorum... bırakın, bırakın pencereleriniz teslim alsın
Gömsün aşkın gölgesini
Diyeceğim gözlerinizi şimdi kapasanız
Ben, şimdi, ufuk uzun uzun
İntiharı defalarca söylemekten kuruyan ağzım.

Seni seviyorum, kalblerin sütdamarları kalbime
hayat verse bile aşkımda bakir,
seni seviyorum, gözlerine sığınmış ışık,
sığınmış suyla dolan
Saçların kardan şalale kollarımdan akıp giden.

Seni seviyorum, ölüm tenimi okşuyor: nasıl yayıldı
Nasıl büyüdü; nasıl ihanet etti?
Nereye denizlerin neşesi
Nereye göçeden çiçekler
Olgun aykırı çamurunuzla?
Uzanırsın, ölüm gelir ve seni çukurda görür
Suskunluğumda düğümlenir sesin yanağında belirir yaratanın
okşar: nasıl dağıldı?
nasıl büyüdü, nasıl çürüdü?

Nerde görüp yaşadığım yıllar, etrafımda
dökülen evde sırları kalan
Seni boğdu siyahlar
Fırının alevinde.

Seni soruyor, bıraktığın, bıraktığın zaman
Ve bıraktığın mekan
Ve bıraktığın, bıraktığın kandil işte teslim oluyor
Aşkı karanlığa gömerek
Söylediğim: gözlerin kapanıyor
Ben, şimdi, gündoğumunu uzun uzun
Tekrarlayıp söylüyorum İkincisini: ah! geçmiş.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
15 Şubat 1954

Benem Ol Aşk Bahrısı Denizler Hayran Bana

Benem ol aşk bahrısı denizler hayran bana
Deryâ benim katremdir zerreler umman bana

Kafdağı zerrem değil ay u güneş bana kul
Hak’tır aslım şek değil mürşiddir Kur’an bana

Çün dosta gider yolum mülk-i ezeldir ilim
Aşktan söyler bu dilim aşk oldu seyran bana

Yoğiken bu bârgâh sen var idin padişah
Ah bu aşk elinden ah derd oldu derman bana

Âdem yaradılmadan can kalıba düşmeden
Şeytan lânet olmadan arş idi seyran bana

Yaradıldı Mustafa yüzü gül gönlü safâ
Ol kıldı bize vefâ ondandır ihsan bana

Şerîat ehli ırak eremez bu menzile
Ben kuş dilin bilirim söyler Süleyman bana

Yunus bu halk içinde eksiklidir Hak bilir
Dîvâne olmuş çağrır dervişlik bühtan bana


Yunus Emre

Bû Fenâ Mülkünde Ben Nîce Nice Hayrân Olam

Bû fenâ mülkünde ben nîce nice hayrân olam
Ye nice handân olam ye nîce bir giryân olam

Geh feleklerden meleklerden dilekler dîleyem
Gâh arş u şemste gerdûn olam gerdân olam

Âdımım attım yedî dört on sekizden ben öte
Dokuzu yolda kodum şâh emrine fermân olam

Dost ferah kıldı terahtan ben teberrâ eyledim
Sûret-i insân elem hem cân olam hem kân olam

Gâh bir müftî müderris geh mümeyyiz gâh temiz
Gâh bir müdbir-ü nâkıs (naks) ile noksân olam

Gâh batn-ı hût içinde Yûnus ile söyleşem
Geh çıkam arş üzere bir cân olam Selmân olam

Gâh inem esfellere şeytân ile şerler düzem
Geh çıkam arş üzre vü seyran (olam) cevlân olam

Gah işidîrem işitmezem işümezem aceb
Nice bir nisyân olam hayvân olam insân olam

Gâh ma’kuulât-ı mahsûlât takrîr-ü beyan
Gah maksûrât olam geh sâhib-i Keyvân olam

Nice bir sûrette insân ü sıfatta cânver
Nîce bir tilkî olam yâ kurt u yâ arslân olam

Nîce bir tecrîd ü ferd ü mücerred münferid
Ye nice (cin) nice ins ü nîce bir şeytân olam

Nîce bir aşk meydanında nefs atın seğirttirem
Ye nice bir bâşımı tûp eyleyip çevgân olam

Gâh birlik içre birlik eyleyem ol bir ile
Geh dönem deryâ olam katra olam ummân olam

Gâh düzahta yanam Fir’avn ile Hâmân ile
Gâh cennette varam gılmân ile Rıdvân olam

Gâh bir gaazî olan Efreng ile ceng eyleyem
Geh dönem Efreng olam nisyân ile isyân olam

Gâh bir meşhûl ü merdûd olam u Nümrûd olam
Geh varam Ca’fer olam tayyâr olam perrân olam

Nîce bir âmî olam nâmî olam câmî olam
Nîce bir kâmi olam â-kâm olam nâdân olam

Gâh ola odlar yakam diller yıkam canlar yakam
Gâh varam arşa çıkam geh şâh u geh sultân olam

Nîce bir dertler ile odlâra yanam yâkılam
Nîce bir şâkir olam zâkir olam mihmân olam

Terk idem bû hâk ü bâdı vara aslına yine
Şeş cihetten ben çıkam bî cism olam bî cân olam

Nîce bir Circîs ü Bercîs olam u Mirrîh olam
Nîce bir Câlînus u Bukrât olam Lokmân olam

Bu dokuz arslân u yedi evren ü dört ejderha
Bunlarınla ceng idem Rüstem olam Destân olam

Bir demî âsûd’ olam hüşyâr ü gaafi’l hord u hâm
Bir demî aşüft’ olam mecnûn olam hayrân olam

Gönlümün gencine renc irgörmeden bir yol bulam
Yâhu deryâya girem bî reng ü bî elvân olam

Ye nice bir ben diyem sensin diyem ûtanmadan
Ye nice deksiz olam dilsiz olam hayrân olam

Nîce bir balçıkt’ olam alçakta olam hâr olam
Gâh varam gevher olam yâkuut olam mercân olam

Âdemîlikten çıkam ûçam melekler mülküne
Levn olam bî levn olam geh kevn olam bî kân olam

Gâh münkaad u mutî-i Hakk Allâh’ın hası
Geh dönem Hârûn olam Mûsî olam İmrân olam

Geh duram Dâvûd olam taht-ı Süleymân’a çıkam
Geh dönem güm-râh olam hem-râh olam hicrân olam

Gâh zindandan çıkam âzâd olam âbâd olam
Geh yine der-bân olam mahbûs olam zindân olam

Dâr olam girdâr olam Mansûr olam ber-dâr olam
Ten olam hem cân olam hem în olam hem ân olam

Gâh beyâban-ı harâb u geh serâb u geh tübâb
Geh yine Mahmûd olam geh cin olam geh cân olam

Gâh izzette azîz ü gâh zillette hakıyr
Geh varam erkân olam reh-bîn olam rühbân olam

Geh dönüp hâmûş olam bî hiş olam ser-hûş olam
Söyleyem destân olam hem bâğ u hem büstân olam

Yunus’a Tapdûğ u Saltûğ u Barak’tandır nasîb
Çün gönülden cûş kıldı ben nice pinhân olam

Yûnus imdi bû sözüben âşıka dî âşıka
Kim sanâ ben sıdk olam hem derd ü hem dermân olam

Gâh hâlîs gâh muhlis olam uş Furkaan ile
Gâh Rahmân’ur - Rahim yâ Hayy ü yâ Mennan olam

Geh dönem bir şems olam zerremde yüz bin arş ola
Geh yîne tuğyn olam âlemlere tûfân olam

Evvelî Hû âhırı Hû yâ Hû illâ Hû olam
Evvel âhır ol kalâ vu “Men aleyhâ fân” olam


Yunus Emre

27 Eylül 2018 Perşembe

İki Ölüm Şarkısı

1

Eğer ruhunu, bende tekrarlarsa ölüm suskunluğunu boğar
Uyuturum ben onda uyurum.


2

Ey ölümün ruhu bir ip uzatırsın boynuma
Boğarsın meçhul kalbimi;
Ey ölümün ruhu uzanırsın
Beni taşır göçü keşfederim
Ve görürüm yanıbaşımdaki insanları.


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Hak Bir Gönül Verdi Banâ Hâ Demeden Hayrân Olur

Hak bir gönül verdi banâ hâ demeden hayrân olur
Bir dem gelir şâdî olur bir dem gelir giryân olur

Bir dem sansın kış gibi şol zemherî olmuş gibi
Bir dem beşâretten doğar hoş bâğ ile bustân olur

Bir dem gelir söyleyemez bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker dertlilere dermân olur

Bir dem çıkar arş üzere bir dem iner tahtes–serâ
Bir dem sanâsın katredir bir dem taşar ummân olur

Bir dem cehâlette kalır hiç nesneyi bilmez olur
Bir dem dalar hikmetlere Câlînus u Lokmân olur

Bir dem div olur yâ perî vîrâneler olur yeri
Bir dem uçar Belkıys ile sultân-ı ins ü cân olur

Bir dem varır mescidlere yüz sürer orda yerlere
Bir dem varır deyre girer İncil okur rühbân olur

Bir dem gelir Îsî gibi ölmüşleri dîrî kılar
Bir dem girer kibr evine Fir’avn ile Hâmân olur

Bir dem döner Cebrâil’e rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir güm-râh olur miskin Yunus hayrân olur


Yunus Emre

Benim Sâhib-kıran Devran Benimdir

Benim sâhib-kıran devran benimdir
Benim uş pehlivan meydan benimdir

Harâmîden benim korkum kayım yok
Bu zûr u bu kuvet Hak’tan benimdir

Ebû-Bekr ü Ömer ol din ulusu
Aliyy-i Murtazâ Osman benimdir

Kim âla bu topu çevgânımızdan
Top uran meydanda çevgân benimdir

Yunus’um ben Yunus işbû cihanda
Benim sultan kulu sultan benimdir


Yunus Emre

26 Eylül 2018 Çarşamba

Ölüm

1

Evimizde babamın hatır günü
Güneş bütün hışmıyla yükseliyor evin tepesinde
Seviyordum, çok seviyordum
Yaratanda sıkışır gömüt
Asi gizini seviyorum gömülüşün
Toprağın mahmur çehresini
Seviyorum, bağrındaki ot kırıntılarını ve çamuru.


2

Ey ateşin alevi şayet alacaksan
Buzları çatlatma, selamı titretme
Ateş bağrın bir küre olsa
Yeri biz bekledik ahiret uyurken
Ateş yaşlı da olsan ancak
Seninle döndü o eski şaşkınlık
Geçerli zamana,
İşte güneş eski hatır günlerinde
İki gözkapağı altında battı çocuk
Çocuksa ufku da görür.


3

Evimizin üstünde parladı sessizlik ve suskunluk ağladı
Babam şimdi öldü, kökler kuru, ve yıllar ölü


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı

Din ü Millet Sorar İsen Aşıklara Din Ne Hâcet

Din ü millet sorar isen âşıklara din ne hâcet
Âşık kişi harâb olur harap bilmez din diyânet

Âşıkların gönlü gözü ma’şuk diye gitmiş olur
Ayrık sûrette ne kalır kim kılısar zühd ü taat

Taât kılan uçmak için din tutmayan tamu için
Ol ikiden fâriğ olur neye benzer bu işâret

Her kim dostu sever ise dosttan yana gitmek gerek
İşi gücü dost olunca cümle işten olur azat

Onun gibi ma’şûkanın haberini kim getirir
Cebrâil ü mürsel sığmaz şöyle olundu işâret

Soru hisap olmayısar dünyâ âhıret koyana
Münker ü Nekir ne sorar terk olunca cümle murat

Havf u recâ gelmez onda varlık yokluk bırakana
İlm ü amel sığmaz onda ne terazi var ne sırat

Ol kıyâmet pazarında her bir kala baş kayısı
Yunus sen âşıklar ile hiç görmeyesin kıyâmet


Yunus Emre

Sen Hod Bize Bizden Yakın Görünmezsin Hicap Nedir

Sen hod bize bizden yakın görünmezsin hicap nedir
Çün aybı yok görklü yüzün üzerinde nikap nedir

Sen ayıttın ey pâdişah Yehdi’llühu li men yeşâ’
Şerîkin yok senin ey şah suçlu kimdir itap nedir

Levh üzere kimdir yazan azdıran kim kimdir azan
Bu işleri kimdir düzen bu suale cevap nedir

Rahimdürür senin adın rahimliğin bana dedin
Mürşidlerin muştuladı Lâ taknatû hitap nedir

Bu işleri sen bilirsin sen verirsen sen alırsın
Ne kim kıldım çün bilirsin ye bu soru nisap nedir

Hani bu mülkün sultânı bu ten ise hani canı
Bu göz görmek diler onu bu merhûma meap nedir

Yunus bu göz onu görmez görenler hod haber vermez
Bu menzile akıl ermez bu koduğun serap nedir


Yunus Emre

25 Eylül 2018 Salı

Toprağın Söylediği

1

Toprak söyledi: arzu köklerimde
Başlar, benimle kımıldar bütün
Sorular, göğsümdeki açlığın güzelliği
Rüzgârla daha da güzelleşir.


2

Dallarımda yeşerecek bir günüm bile olmadı
Sesi çıkacak, nemi bile olmadı çiçeklerin
Yıldızlarla birlikte olgunlaşacak ekini bekleyen yok.
Çimenin ışıltısı yok taşlarda
Nerede evlerim, o bedenimdeki çığlık
Bütün hançerler bedenimde ve ben kışta saklı.


3

Belki bitkinliğin derinden vuruşu
Beni teslim alandan istila eder.
Belki giysilerimi giydirdiler dölün içinde
Avuçlarımda kuru otlar, kuru otlar
Belki... belki, siyah harflerdi
Kulaklara suskunluk düştüğünde
Çıksam uzanan bu ruhumun üstüne
Yaratırdım göğsümden insanı.


4

Kalk güneşle birlikte ey gençliğim ve kaynaştır
Uyuyan sağduyulu insanları, komşuya
Sen öğretirsin kadim yaşamı
Ona kalırsın solgun ve titrek.


5

Ben kendi köklerimle yaptım evimi
Ve yetiştirdim dağları siperim olsun diye
Kabaran uzun yamacında tozun
Zamana saklar gibi
Ben yaptım kendi köklerimden çocuklarımı
Onlardan çocuklar yaptım


6

Beni bağışlar çağlıyanımla yardığım
Kayalıklar, toprağımda bahar
Yalnız bizim kalbimiz güler, kalplerle
Teslim alır kaburga kaburgalarla
Kaç aklımız hayretle tökezledi
Yandık mumların alışkanlıklarında
Uzandık sussuz soluklarla
Aktı hayatları çağlayanla.


7

Ey özlediğim, ey onda derin
Yaratan meçhulu, çocuklaşır günler
Yalnış hesabı siler hayatımda da
Onda yanlış hesap yok, unutur günleri.
Benden sonra ufku, Benden sonra aşkın ışığını
Gölgesinde acılaştı selvi ağacı, gölgesinde
Tekrar uyudum orda, derinliğimde
Ama, hiçbir zaman uyumadı parlayan ışık.


8

Hangi yaratan işte gizi, işte düşü, açıldı işte
Dağıldı uzak meçhule...
Herkesi kendisinde topladı, yarattığında
Saç örgüsü büyüklüğünde hançeri.


9

Gündoğumuna taşıdı şehrimi peygamberler
Ömrüm gençliğimi geçti
Dedi: kim kucaklayacak ırmağı ve akacak
Boşalacak örgülü ırmaklarla
Doğuracak yeniden insanları, öldürerek ardımda, cehaletin kuşağını.


10

Halk umutsuz, mağlup olmaktan umutsuz
Umutsuzluk içinde eski bir kapı
Yürütür bağrında yıldızların sallantısını
Çığlık yaralı ve boğuk
Sorular onda delirir, nerde yarın
O yaratan görünmüyor, nerde yol?
Onların hepsi ayaklansalar bukağılarıyla
Parlayan hayin demirleriyle
Sabahın başlangıcında gün yorgun ve
Hain, baykuş çığlığı.


11

Atardamarım yok dolaşacak, dolaşacak şimdi
Yorgun umutsuz dolaşacak
Harman yeri haşatını soruyor buğdaydan
Buğday saklı toprakta
Sonunda azap bittirir ah!
Bu mevsimler yükselir çağlar boyu içine çeker tozları ahlarla feryatlarla
Şikayeti kayalıklara, kayalıklar.


12

Çarptığında büyük yıkıntı
Adımlar üstüne basarak hakaret ve rezaletle
Yaklaşarak yazar ileri gidenleri
Adımlarında kan ve katliam sarıyı okuyup, silene kadar yeşili
Yüzlerinde taze otu, solgun
Bütün evleri onda, dudakları donar...
Nedir bu şikayet, nedir bu söylediği?
Yapraklar parlar, delilikle, sığınır
Ölüm onda, yorgun gezmekten.


13

Eski dağ ve kışın kayalığı
Çorak toprakta mendil ekinler
Çığlık - uzakların üzerindeydi
Tarihin kirpiklerinde binlerce uykusuzluk
O bizde aşk aşkta süzülüyor
Uzaklar dolanıp sarar yaşayan dedeleri
Batıl, yıkar geleceğin zilleri
Kabuk bağlayan yarada veya dağda
Onunla da olmadı aşk örer rivayeti
Ve şimdilik kaldırırız minarelerin yüksekliğini.


14

Bu hayatın yolunu biz çoğlattık
Dünyanın devrimi için dövüşerek
Adımlarız zamanın kayalıklarını ve karşılaşırız
Suretiyle ardımızda bıraktığımız sert kayalıkların
Tanrının nuruydu halkın hayatı
Sıyrıldı karanlığın kara gözünden.


15

Dilin gerçeği, gerçeğiyle ölürüz
Ölürüz kırılarak veya başararak
Çıplaklığımız bizim olmadı, eğer giyinmesek
Bizim çıplak alnımızı saranı şimdi.


16

Ey üzülen bükülen ruhuyla yapar
Çardağını çölde, Sultanın
Etrafımızda yürütür gibi değirmen taşını
Çıldırarak, öfkemizi çınlatarak
Hangi gerçek büktü yüksek dağı
Evimizin damarlarında süzülen
Nedir bu, nedir bu yırtılan gerçek
Delilikle, avlar geyiği
Kibirli tembelliğiyle tesadüfen, tufan
Olsa bağrımdaki et.


17

Sende ey halk sende üzülür hayat
Uzaklarda söylenen söylenen söylenen
Gerçek değil akmayan serap ve bağışlamaz
Kumu avuçlar olmayan kumu.


18

Ey son nesil nerede büyüteyim seni ey nesil
Senin çukurunda mı öldü dünya?
Toprak yok, toprağında buğdayın ufku
Sallanıyor görünür olmayan hasat
Yorgun akıntında ninni duyarsın
Bukağında, sende delirir bukağın
Nasıl barınacaksın bütün toprağın dağlık
Hayret, hepsinde bukağı bağlı
Nerde ey nesil, nerde büyütsem seni ey nesil?
Öldün mü çukurunda dünyanın?


19

Üzüntümüz ağır olsa da, ancak
Göç edeni üzeriz
Bizim tarihimiz bizim gecemiz
Gülüşü yalandan gizlemek
Büyük gündoğumunda, eğilen zeytin dallarında
Kandil yaramızla karşılaşırız
Dağlarını yırtarız siyahla örtünen
Kayıp, buluruz meçhulü
Hayatı buluruz kainatı bile
Bin nesil onda bir biriyle kucaklaşan nesil.


20

Boşalan bedeni yaratırız ayrılan
Hayattan, neşeyle ateş gibi
Damlar avuçlarımdan yarılan kayalıklar
Üzgün, sallanan kayalıklar
Dedi: aşkımızdan da yeşildi
Şimdi gecemizin düşü yeşillendi çaresiz


21

Üzüntülü, uzun, azgındı, devrimin yüzünde
Hayatın şiddetini adımlar ve karşılaşırız
Adımlarımızın ardındaki güzelliğin kokusuyla
Güzel bedenler ekeriz gibi gizin derinine
Yükselecek güzel kokuyla saracağız dünyayı
İnşa edeceğiz güneşin önüne, kovarız
Bizden sonraki yıldızların uykusuz çığlığını
Bu efsanenin suyunu çivileriz.


22

Kışla kısalıp katlanan kanatlar
Festivalimizde yayılır
Parça parça dalgalar, kanatlar arasında
Hayretle çınlayarak yarar
Yorgun kirpiklerle dokunduğu caddelere
Rüzgarın çığlığı sallamadan
Görmeden akan yarayı, bizden
Uzak, sardı sararmış
Buğday gibi karşılıklı göğüsleri
Sarstı ve ayırdı yüzleri.


23

Tanrının önüne uzatır avucunu toprak
Çocukların avucunda birikir su
Feryattan soyuldu yüksek dağların dili
Dünyanın kokusu ve şairlerin ölümü
Gül oldu devrimin alnında açlık içinde
Soldu kirpikler üzüntüden
Bizde ekilir bütün toprak
Geriye kabuk kalır
Sökülen dişlerin ricasıyla: yarın yeşillenecek
Toprak, yarın sığınacağız gizlerimize.


24

Yarının çocukları güllerle oynayacak
Köklerimiz uzar ve kurtulur engellerden
Süzülür başka toprağa, bu halkla
Uyur, göçer, bu yüksek
Toprakta gizlidir minare
Dökülmeden azalan suyla misk kokular
Eğilip de karşılaşmadığımız selam
Uzaklaştıkça vurur hastalıklar
Hepimizi yokluk tüketir, tükeniriz yoklukla birlikte
Zamanın suratı asık evren iğrenç.


25

Bu evren evrenimiz ve bu dünyayı
Bize sevdirdiyse kuzey, güney yaşamının yeraltı şiddetiyse ancak
Gücümüz, bizi terkederse eğer, basite alırız.


26

Ben tanığım zamanın düşüne, kirpiklerimde
Ve çığlığımda yankıyor gençliğim
Bütün yarınlar okşar kapımı gece
Çalarım bin kapıyı
Açık kalan avucumu vururum kendi başıma
Üstüme dökülür, dökülür beyaza karışan siyah saçlar
Benim yüzüm uzaklarda, bütün güzelliklerle
Saklı olgun meyvelerde yolum
Hepsinin suyu kirpiklerimin toprağına
Topraktan örnek alır gücüm.


27

Kendi şehrim benim, onların büyük devrimleri
Ufkun gülüşü çatladı
Kökler ve mevsimler, toprağa dikilir
Bahar, hepinizde ey mevsimler,
Devrimde açılır bir kere yelkenli
Çıkmıyor rüzgar.


28

Ben onda köyün buğdayını ekerim
Ve gülü dikenlerini sökerim
Suskunluğum patlar kayalarda, yürür
Hendeklerde yanarım savaşlarda
Buğdaydaki köklerim fışkırır yıldızlara
İşte bu ekilen onda kalınlaşır
Uzayan tebessümüm yükselir kesilmeden
Ve zulüm mal edinmeden
Halkım ben... ey yenilen halk
Şimdi bütün nesnelerde görünüyorum.


29

Ben onun içinde dönerim., dolup taşarım
Sende saklananda dağılırım çoğalarak
Kalbinde uyandırırım meçhul gözleri
Uzaklar tıkanır sende
Kararsız dilsizleşir kesilen yol
Uçsuz bucaksız yol, korku içinde
Benimle olgunlaşır amaç, onda toplarım ufku
Şehrim: sahil ve kara
Nağmeyle çıkarım, nağmeleriyle, mekanımda
Kaybolurum rahatın ve onların arasında.


30

Hepsi kanımda: toprağımın içinde
Çiçek, yalnız bir küçük kız, küçük kız
Bütün cömert yeşilliğiyle teni
Kanatlarını kesti ellerimin
Kesildiğinde ölmeyeceğimi bilerek, ölür benimle
Dikilir kalan cepheye, adımlarımla
Belki yaşarım ney nağmesiyle
Titredi ve dağıldı kuş yuvalarında
Kanımda hepsi ve bütünüm onda:
Yalnız bir kız çocuğu bekler onu yalnız.


31

Benim ayakseslerim uzun yarınlar için miras işte evren uzun uzun bir zamanda
Benim ayakseslerim yeşil, kalbimin renginden
Yarasını örter benden önce
Benim ayakseslerim aşar solgun ölümün üstünden
Cehaletin kapısından akan irinden
Benim neslimi şaşırır, ben yalnız
Nesilden, ayrı düşen bütün nesilden
Nerdesin, hayatımın bağrındaydın
O büyük asıl ruhta.


32

Ben mühürlenen yarının devamıyım
Dağılandan sızan ışık
Ben mars yıldızının ışığıyla
Ufkun derin yanığı denizin güneşin karanlığı
Eski kanatlarda gizli
Ben devamıyım: tarihin bu yüzü
Toprağımla: yarının yoluyum
Yalnız olmamalıyım, hepsiyle hepimizle
Onda, sesler yutar beni dostça


33

Ben eskilere uzanan akar suyum
Tekrarlanan eski yeni evrende
Ayrılan evrenden, onlar içinde
Dünya ayrıldı başka sınırlarla
Bütün bireyler içinde uyanıktı
Bağrımda toplandı, güllerimi sordu
Şimdi başka bir ruhumda ve sondan, akar ırmaklar bedenime.


34

Ben milyonlarca atan nabız halkımda
Onunla kolay adımlar
Atarım uzanırım güvenle
Büyüttüklerinde yarayı
Ben gülleriyim bu toprağın, önünde
Itırın kokusu uzanan.


35

Şimdi onunla akar benliğim
Geceden dağılır sabahla dönerim
Şimdi onunla olsa benliğim, onunla yaşasa
Bedenim, uzanır şehrime
Tarihin gülleri açlıkla parlar
Alır malımın olgununu.


36

Onlar kim, Şehrimizde bizim caddemizi
Söken, bulunan gecemizde
Kalbin sayfasında bozan harflerimizi
Harflerimizin dudağında soru
Sevgiyle büyüyen ekinlerimizin fotoğrafında
Süsümüzde sarkan güllerimiz
Sızlayışımızda zamanın yanında parlayan
Avuçlarımızın sevgisiyle
Acı içinde bizi sarar kalp kalplerimiz
Varisi nesil neslimiz.


37

Bu şehrim zorla Şam oldu
Bağdat, Lübnan battı
Bizim dünyamızda bu leke güzel ve gerçek
Oysa insanı insan olarak yaratmıştık.


38

Kim gördü güneşin halkla birlikte savaştığını
Özleyerek kayıp uzaklığı?
Kim gördü döküldüğünü karanlığın toprağa
Şehrim: kayalık, gölge ve su?
Onunla ey güneş onunla garipleşiriz toprakta
Karşılaşırız koynunda
Tanır bizi üzerinde bindiğimiz dalgada
Giysileri yırtıp yaratır yeşili
Bize gösterir nesirdeki dizeleri
Ve yaşarız kalbinde peygamberlerin.


39

Bu dönüşümüz açığa çıktı: ufuk asılır
Çağımıza, ufuk bükülür
Gemiler durmaksızın varır kucaklara.. derinlere ilaç sürülür yanan etlere, bırakır
Meşeden sonra, selviden sonra
Ve yanan etlerden sonra dost
Şarkı söyler kıyıların arasında, kendi dilinde
Eski yolun ilk duyulan uzaklığında
Hepsinin kilitini kırıp uzakların
Özendirir bizi daha da uzaklara ve daha da derinlere...


Adonis
Çeviren: Metin Fındıkçı
1949-1950

Nite ki Bu Gönlüm Evi Aşk Elinden Taşagelir

Nite ki bu gönlüm evi aşk elinden taşagelir
Nice yüksek yürür isem aşk başımdan aşagelir

Nice ki aydıram râzım söylemeyem kimseneye
Gider bu sabr u karârım dost önüme düşegelir

Hey nice sabreyler ise dost yüzünü gören kişi
Ol hakıykat gördüm deyen kend’ özünden şaşagelir

Ma’şûkanın tecellisi türlü türlü renkler olur
Bir şîvede yüz bin gönüllü hemişe cuşagelir

Ol dost ile benim işim bulut ile güneşleyin
Bir dem hicâbı sürülür bir dem hicap başa gelir

Aceb gene miskin Yunus aşktan artık sevdi meğer
Zirâ ki bu aşktan yeğrek hiç yokdurur başa gelir.


Yunus Emre

Canlar Fidî Yoluna Bu Can Kayusu Değil

Canlar fidî yoluna bu can kayusu değil
Sen can gereksin bana cihan kayusu değil

Canlar içinde cansın sen bir Âb-ı hayvansın
Bize dîn ü îmansın îman kayusu değil

Yudum yâremi sildim yârem kimdendir bildim
Bana yârim kayusu yârem kayusu değil

Aşkın beni fâş etti saklayım derdim velî
Çün seni ayan gördüm pinhan kayusu değil

Derman ola mı bana derdim benim kim ona
Dertli varayım sana derman kayusu değil

Gelin âşık olalım aşka cevlân vuralım
Esrik olup yatmışım cevlân kayusu değil

Aşkın oku temreni dokunur yüreğime
Aşk için ben öleyim temren kayusu değil

Cân u gönülü n’ittim aşkın oduna attım
Sıdkı dahı unuttum güman kayusu değil

Aşkın burcundan uçtum cevlân uruban geçtim
Ben dost ile buluştum cevlân kayusu değil

Bahr’ ummâna dalmışım anda sedef bulmuşum
Cevher alıp gelmişim umman kayusu değil

Durduğum yer Tûr ola baktığım dîdar ola
Ne hâcet Mûsâ bana sen ben kayusu değil

Bu Yunus’u andılar kervan geçti dediler
Ben menzile eriştim kervan kayusu değil


Yunus Emre

24 Eylül 2018 Pazartesi

Bir Sâkîden İçtim Şarap Arştan Yüce Meyhânesi

Bir sâkîden içtim şarap arştan yüce meyhânesi
Ol sâkınin mestleriyiz canlar onun peymânesi

Aşk oduna yananların küllî vücûdu nûr olur
Ol od bu oda benzemez hiç belirmez zebânesi

Bizim meclis mestlerinin demleri Ene’l Hak olur
Bin Hallâcı Mansur gibi onun kemin dîvânesi

Ol meclis kim bizde vardır anda ciğer kebâb olur
Ol şem’a kim bizde yanar ay u güneş pervânesi

Bizim meclis bekrîleri şol Şâh-ı Edhem gibidir
Belh şehrince yüz bin ola her güşede virânesi

Yunus bu cezbe sözlerin câhillere söylemegil
Bilmez misin câhillerin nice geçer zemânesi


Yunus Emre

Bize Dîdâr Gerek Dünyâ Gerekmez

Bize dîdâr gerek dünyâ gerekmez
Bize ma’nî gerek da’vâ gerekmez

Bize Kadir Gecesi’dir bu gece
Ko erte olmasın seher gerekmez

Bize aşk şerbetinden sun i delî
Bize uçmâkta Kevser gerekmez

Badyalar dolu dolu içelim biz
Biz esrik olmayız humar gerekmez

Yunus esrîyiben düştü susakta
Çağırır Taptuğ’una ar gerekmez


Yunus Emre

Karanlık Yapı

Vurmuş dağlara dağlara ışığı
Belli olmuş uzağı yitmişliğinden
Düşünür bizi
Gece aşağıda

Üstlerden büyür samanyolu
Bir sevgiye benzer
Başka bir sevgiye benzerken
Gece aşağıda

Bağışlar öldürmüşü
Çalanı yalan söyleyeni kaçanı
Toprağa çiğ düşmeden
Gece aşağıda

Bir eski savaş alanında korkunç
Bir ayrılıkta upuzun
Neler soyunur neler
Gece aşağıda

Nice yorgun olursa olsun yercek
Yükünden yeşilinden
Uyutur böceği otu
Gece aşağıda


Fazıl Hüsnü Dağlarca

23 Eylül 2018 Pazar

Daha Us

Taş atar aylara günlere gezegenlerden o
Avuçlarında en bağnaz inanış, soyunuk

Ver sen bir ölçek, bir ölçek daha, bin yıl ötesinden
Aç gömüleri Dara'nin soyunuk

Emmez ki bebe, dolmaz ki bebenin annesi
Nice emse emdirse, anlam soyunuk

Bir kurt ulumaz, ama kılları delice büyür
Bakımsız ormanlara, mağaralara, soyunuk

Yetmiyor, yetmiyor bana bu yeryüzü yalnızlığı
Burda bütün sevdiklerim soyunuk


Fazıl Hüsnü Dağlarca