Şiir, Sadece: 2011-05-01

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Kaptan V

hep ayni manzarayı kullanmaktan bıktım usandım
bir yumruk vurdum dünden kalma bir şarkıyı dağıttım
van gogh bana bakıyordu deli gözleriyle bakıyordu
ellerim titriyordu bir dakar yolculuğu kuruyordum
güya bir şilebin kıç güvertesinde durmuştum
nabızlarım bir deniz fenerinin gözlerinde atıyordu
asor adalarında on sekiz mısraımı unutmuştum
onlar beni terketmişlerdi yalnız kalmıştım mahvolmuştum
sen beni terketmiştin bunu yalnız serdümen biliyordu
geceleyin ışıkları söndürüp senden bahsediyorduk

seine kitapçılarında villon'un şiirlerini buldum
nehir yürek gibi kabarmıştı rüzgar esiyordu
bir hafta her gece villon'dan bir şeyler okudum

sen benim şiirlerimi okudukça ağlıyacaksın.

seni hiç görmeseydim seni keşke hiç görmeseydim
şu benim iki gözüm aksalardı kıpkızıl kör olsaydım
sacre-coeur'de armonik çalsaydım dilenseydim
seni hiç görmeseydim ismini hiç duymasaydım
belki kendime göre rezilce saadetlerim olurdu
kaldırımlara renkli tebeşirle katedral resimleri çizerdim
kaldırımlara senin resmini çizerdim herkes seni çiğnerdi
bistroya yıkılır çırılçıplak bir quantro içerdim
lucie-anne yine gelir yine bana senden bahsederdi
lucie-anne neden gelir neden bana senden bahsederdi

benim bu çektiklerimi bir çocuk var ki anlıyor
kendimi yerden yere vuruşumu içimdeki zehiri
bir çocuk var ki anlıyor benim gibi kahroluyor
odasında şiirlerim fukara mumlar gibi yanıyorlar
sen o çocuk değilsin sen artık çocuk değilsin
dudakların eskisi gibi beyaz değiller biliyorsun
sen gözlerini kaybettin gözlerini bunu biliyorsun
ben ki yaşadıklarımı büyük dinler gibi yaşıyorum
sen artık bir din değilsin bunu biliyorsun

eiffel'in dibinde durduk ben bir cıgara yaktım
saint-dominique sokağında şehir ışıklarını yaktı
içim büyük karanlıktı ellerimi göğe uzattım

soluk bir sisin arkasından yüzün gözüküyordu
gece inmişti takım takım yıldızlar gözüküyordu
şimdi sen başka bir şehirdeydin saçlarını kesmiştin
dudaklarını boyamıştın bu seni tamamen değiştirmişti
rüyana erkekler giriyordu hem çıplak giriyordu
aklına ben geldiğim zaman utanıyordun
onların arasında değildim çünkü ben yoktum
ben paris'te kalmıştım adresim ezberindeydi
her cumartesi istesen bir kart gönderebilirdin
ne var ki bunu hiç bir zaman yapmayacaksın

kendimden kurtulmak için gölgemi koridorda astım

pazar günü sözleşmiştik beni mutlaka bekliyecekti
şimdi kalkıp gitsem mırç'ı bulacağım malum
sonra vini-prix'den üç litre şarap alacağımız
şarabın yanına bir şişe rom-negrita alacağımız
sarhoş olacağımız malum şarkı söyleyeceğimiz
sonra mırç zehra'dan bahsedecek ben susacağım
camlardan bakınca paris'in damlarını göreceğiz

bana ancak sabahları telefon edebilirsiniz


Attilâ İlhan
Sisler Bulvarı

6 Mayıs 2011 Cuma

Kaptan IV

cenova'ya indiğim zaman seni katiyyen göremezdim
aklım başımda değildi küfür gibi huzursuzdum
herkes beni unutmuştu ben kimseyi unutmamıştım
zehra'yı unutmamıştım allahsız gözlerini unutmamıştım
sol böğrüme sanki çıplak bir hançer saplamışlardı

şimdi benim gözlerim paris'te marivaux sinemasında
bir çift kara maça gibi yorgun ve uykusuz
ellerim derseniz marsilya'da garsonla hesaplaşıyor
martini-cin seksen frank on frank da servis
kalbim derseniz onun nerede olduğunu bilmiyorum
ağlıyorum onun nerede olduğunu bilmiyorum
hiç kimse kalbimin nerede olduğunu bilmiyor
nihayet seni terkedip gitti diyebilirsiniz.

benim acılarım ilahlar gibi şiirlerimi doğuruyorlar
onları karanlıkta bembeyaz gözleriyle görüyorum
karanlıkta seni görüyorum dudaklarına ellerimi sürüyorum
seni kollarımın arasında tutuyorum ağzından öpüyorum
ikimiz birden bire austerlitz garı'na gidiyoruz
austerlitz garı önüne bakıyor bizden utanıyor
bir trene binmek rastgele defolup gitmek istiyorum
trenin barında alnımı yağmurlu camlara dayamak
küstah bir duble birayla karşılıklı oturup ağlamak
kalemimde mürekkep kalmıyor insanlar beni görmüyorlar
insanlar kendilerini kaybetmişler onlara acıyorum
ümitsiz bir akrep gibi ben aynı zamanda mağrurum

samaritain'in ışıkları ocağıma düşmüş yalvarıyor
bir roman için fevkalade oldukları düşünülebilir

sen bir paket gauloise aldın bir paket mavi gauloise
bense on frangımı amerikan bilardosuna kaptırdım
seine kıyısında mırç büyük bir hayal kuruyordu
seine kıyısında üçümüz sarhoş bir hayal kuruyorduk
mavi bir ışık vardı ben işte onu kaybettim
ben gölgemi kaybettim max jacob'un şiirlerini
sen avucunda bir lokma rüzgar tutuyordun
bu rüzgar için şairliğimi hınzırlığımı kaybettim
aklımdan sen geçiyorsun bir bulut gibi geçiyorsun
dün gece ezberimden çehreni defterime çizdim
sen belki hakikaten bir bulut gibi yolcusun

marsilya'da bir akşam soğuktan tir tir titredim
p. cheyney'in bir kitabını bir kahvede soluksuz bitirdim
vapur ertesi gün saat beşte kalkacaktı

ölümüm herkesinkinden başka türlü olacak
bunu allahım gibi aşikar biliyorum
kim ne derse desin biliyorum içime gün gibi doğuyor
on bir gün aç ve susuz gözlerinin içine bakacağım
on ikinci gün jiletle damarlarımı keseceğim


Attilâ İlhan
Sisler Bulvarı

5 Mayıs 2011 Perşembe

Kaptan III

yalın kılıç bir kasım sabahını paris'te yaşadım
sokaklarda sonbahar şiirleri salkım salkım
faubourg saint-denis'de işte yine pazar kurulmuş
beş franga çorba içtiğimiz julien'in kapısı önünde
kırmızı ve siyah ve sarı saçlı bir kadın durmuş
muzaffer patatesler satıyor üç renkli neşesi içinde
camların arkasında ekmekçi kızlar mavi beyaz
raflarda uzun uzun herifler gibi taze ekmekler
üstüne bir yağmur yağdırmak hevesi uyanır içinde
ben bu mısraları yazanın tout-va-bien kahvesinde

concorde'da bütün fıskıyeler birden ayaklanacak
gri bir demir gibi ensende hissedeceksin ebemkuşağını

paris'in göklerinden uzanıp bir yıldız kopardım
kırmızı bir karanfilmiş gibi yıldızı saçlarına taktım
on beş dakika sonra bordeaux'ya bir tren kalkacak
garın merdivenlerinde benim için ağlayacaksın
ellerim yağmura açılmış sakallarım ıslak

ben ki cehennemde bir allah gibi yalnızım
st-vincent de paul kilisesi benim otelin arkasına düşer
saat kulesi her gece uyur uykumdan uyandırıyor
her seferinde seni tekrar bordeaux'ya yolcu ediyorum .

saadetin ıstırap çekmek olduğunu ben keşfettim
çarmıhta bir isa gibi ben ıstırap çektim
bir sulfat acılığı sinerse parmaklarına şiirlerimden
gözyaşları sinerse eğer küstahça kafiyeli
anla ki ölümle hayat arasında zaman gibi mesudum
kendimi öldürecek haldeyim seni öldürecek saadetimden
donna-maria! bir kahvede isyan halinde bulduğum
çekik gözleriyle ermenice küfürler yazıp çizen çocuk
sen! bordeaux'ya yorgun bir flamingo gibi yolladığım
geceleri benim için dua etmelisiniz

renault'daki grevciler toptan sokağa atıldılar
paris'in duvarlannı boydan boya afişler kapladı

seni hatırladıkça bir kadeh armagnac içerim
armagnac demek yirmi beş damla gözyaşı demekmiş
demek her akşam yirmi beş damla gözyaşı içerim
senin dağlardan ve sarhoşlardan korktuğunu bilirim
ben sarhoş olduğum zaman korkmuyorsun hiç korkmuyorsun
gözlüklerim kırılmasın diye sakladığını bilirim

kalbim bakır bir mangır gibi boynuma asılmış
ondan kurtulmak için sürgünlere gitmeye razıyım
nehir gemilerinde muçoluk etmeye ölmeye
seni terketmeye razıyım parasız pulsuz çekip gitmeye
kur'andaki bütün belalara tevrattaki bütün belalara
ibranice öğrenmeye razıyım hapis yatmaya
kalbim yüzünden mağdem ki ellerimi parçaladım
kalemimi kırdım hayatımı çiğnedim ağladım
mağdem ki en büyük düşmanım kalbim benim kendimin
onu inkar ediyorum kalbimi inkar ediyorum
geceleri benim için dua etmelisiniz

üçüncü paralelde eski bir dünya gibi batacağım
malgaş halkı bir kaç yüzyıl hikayemi anlatacak


Attilâ İlhan
Sisler Bulvarı

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Kaptan II

bu geminin yelkenlerine herifin biri paris yazmış

luxembourg garı'nın dirseğindeki çiçekçiyi bileceksin
yeşil muşamba ceketli sarışın küskün kızcağız
en dokunulmaz kızı en temiz fikrimce paris'in
pablo'ya sorarsanız bir taksi şoförüyle yatıyor
pablo!.. ah pablo!.. onunla bir tanışsanız
önüne gelene salamanca'dan bir şeyler anlatıyor
babasını orda bir duvar dibinde bırakmış
halbuki konuştuğu zaman fransız sanırsınız

saint-michel'de bir talebe kahvesindeyim yalnız
gündüz olduğu halde bütün ışıkları yakmışlar
bir cumartesi günü saat dört buçuğa beş var

ellerim kırılsa ben senin için bu şiirleri yazmasam
dinamit taşırmış gibi gözlerini taşımasam
avenue vagram'da bir akşam yeter bana ağustosta
yapraklara serilmiş yirmi beş franklık yıldızlar
bir mısra yeter geceleyin bir tren gibi pırıl pırıl
sen kendine yetmiyorsun hiç kimse sana yetmiyor
birini bitirmeden aklın öteki yolculukta

dün gece chatelet'de metro'nun yanıbaşında durdum
yağmur bilmediğim başka bir gökten yağıyordu
yağmur saint jacques kulesine doğru yağıyordu

yanımda olduğun zaman her zamankinden yalnızım

şimdi bir nefeste cafe de l'ecluse'ü hatırladım
seine kıyısındaki küçük nehir kahvesini
kapısında bir gemici feneri asılmış duruyor
seine gemicileri her akşam burada toplanırlar
onlar için bir takım maceralar düşünürüm
seine sanki petrolmuş gibi iştahlı ve obur akıyor
dupont'daki kızlar yalnız cıgara içerek yaşıyorlar

utrillo'nun bir sokağından seni çektim çıkardım
elin yüzün kirlenmiş üstün başın toz içinde
sana mardi gras için bir japon maskesi aldım
sen bana kaptan diyorsun herkes bana kaptan diyor
sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum


Attilâ İlhan
Sisler Bulvarı

3 Mayıs 2011 Salı

Kaptan I

eflatun gözlerin olduğunu bilmiyordum

geceyarısını yaşamaktan yorgunum

ayazın avucunda unutmuştun ellerini
önünden geçtiğim halde beni tanımadın
ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
şiirlerim külrengi kumrular gibi uçuyorlar
bakır çalığı göklere katiyyen tahammülüm yok
hele paris’in gökleri aklımı başımdan alıyor
bana seni senden evvelki poitiers’li kızı hatırlatıyor

ayazın avucunda unutmuştun ellerini

karanlığın arkasında kıvılcım gözlü orospular
gölgelerine yaslanmış evliya gibi bekliyorlar

ışıklar kırmızı yandığı zaman duracaksın

ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen tanıyamazdın
hâttâ ricardo bile hani vatansız ricardo
burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı
oysa au vieux châtelet’de akşam sabah beraberdik
üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik
üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet
neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti

yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim

montmartre metrosu civarında seni gözden kaybettim
o zenci yine arkanda mıydı hiç dikkat etmedim
ağzında yoksul bir ıslık ıslak bir cıgara gibi
sidney bichet’nin caz havalarını çiğneyip tüküren
o saklasın varsın seni sevdiğini biliyorum ben
yüzünün renginden geliyor bütün üzüntüsü

bir gazete aldım ama evde okuyacağım

kahvelerden birine girip bir grog ısmarlasam
seni öldürmek için çareler tasarlasam
sükût bembeyaz buz tutsa bıyıklarımda
mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam
ve türküm kaybolsa sessizliğin hırçın türküsü
ve ben unutulsam yazdığım şiirler
senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım
eski padişahlar gibi unutulsa birer birer
ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç
ihanetini hatırlamasam şehvetini hatırlamasam
ellerim oldum olasıya seni unutsalar

yarı gecenin içinden bir zenci süt beyaz bakıyor
rue lafayette’de dünden bugüne geçiyorum

eflâtun gözlerini bir grog kadehinde unuttum


Attilâ İlhan
Sisler Bulvarı

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Aynanın Önünde

Eşber Yağmurdereli'ye


Altmış beş yıl
- Bir ömür bu bir uzun -
Yoksa önce mi biraz
Yazdı kuşkusuz ilkyaz
Saksılara uzak duran gelinciklerden
Anneme götürdüğüm o demet
Bir küçük bulut parçası alev alev
Yeşil yapraklar içinde kızıl
İsyan bayrağım oldu zamanla
Aynanın önünde

Mor çiçekli orman gülünden
Kale işi
Küçük vazomuzun içinde

Nasıl da durdu bunca yıl
Ne ben
Ne de ah benim güzel annem
Elimiz değip de bir yol
Suyunu yenilemedik
Aynanın önünde

Bakın duruyor işte
Duruyor o ilk günlerdeki gibi
Görüyorum salınıyor ara sıra
Bir o yana bir bu yana
Eski uzak günlerimizde kimi zaman
Kimi zaman bu günlerimizde
Aynanın önünde

Ayaklanan bir şarkı duyulur bazen
Bir devrim şarkısı Marseyez gibi
Yıldız kayar ay seslenir bir gemi geçer
Çiçekler de seslenir derinden
Derinden çok derinden
Kederi çevrensiz sessizliğimizden

Nohut oda bakla sofa evimiz
Bir yıkıntıdır çoktan
Nasıldı o eski deyim
İşte öyle "yer ile yeksan"
İlenizden kopup gelen sert poyraz
İstenmeyen bir konuktu
Kapımızda penceremizde
O günler nerede nerede nerede

Dalıp dalıp gidiyorum
Zaman zaman
Her şey bıraktığım gibi uzaktan
Bu uzun yaşam boyu hep böyle
Eksiği yok orada hiçbir şeyin
İşte her şey yerli yerinde
Kapımızda penceremizde
Aynanın önünde

Durup dururken
Ve de birden
Pusularda bekleyen yıldızkarayelde
Ayaklanan şarkı savruluyor
Savruluyor kızıl gelincikler
Kırlangıçlar martılarla birlikte
Bulutsuz Gelibolu göklerinde
Alev alev o bulut
Göndersiz bir bayrak savruluyor
Hoyrat ses duyuluyor kargaşa biter bitmez
- Unut unut unut

Çok yaz
İlkyazlarda
Yabanıl gülleri beyaz
Uzun ovamızda bizim
Bol yapraklı Ece ovamızda
Ya da Marmara'yı
Akıntılı Boğaz'ı öpen
Dışdeniz'e
"Nam-ı diğer" Saros körfezine hasret
Ekininden geçilmez kırlarımızda
Önlerine çıkıyorum sessiz soluksuz

Güneşte bir yağmur
Bir sağnak gibi birden
Yeniden sonra yeniden
Bir yerlerde isyan bayrakları yükselir
Bir devrimin şarkısı ayaklanırken
Kıpkızıl gelincikler derliyorum
Evimizin güzelim vazosunu
Bir gün bile çiçeksiz bırakmıyorum
Aynanın önünde

Annem benim
Nasıl inanırım ben buna nasıl
Yoksa nasıl dayanırdım onca yıl
Kız kardeşim
Biricik kızım
Sevdalım
O hep üşüyen
O hep yoksul
Otuz yedisine bile gelmeden
Ah o yiten yiten yiten

Gülümsüyor işte ben görüyorum
Gülümsüyor bilinmedik bir yerden
Ötelerden çok ötelerden
Uzaklardan çok
Aynanın içinden

Sonsuzluk sonsuzdur kim bilmez
Aydınlıktır
Dilerim mevsimi tektir
Tektir hep yaz
Ah ilkyaz


Arif Damar
Moda, Mayıs-Temmuz, 2000
Adam Sanat, Eylül 2000

1 Mayıs 2011 Pazar

Yine Divaneye Döndürdü Beni

Yine divaneye döndürdü beni
O zalım aklımı aldı da gitti
Gamzelerin oktur gözlerin huni
Bu dertli sinemi deldi de gitti

Nice bir yanayım bağrın taş mıdır
Hiç demez ki gönülcüğün hoş mudur
Bilemedim hayal midir düş müdür
Doyamadım dostum geldi de gitti

Dedim cevr eyleme dostum el'aman
A zalim yok mudur göğsünde iman
Şöyle hercaidir ol ebru keman
Bendesin ferdaya saldı da gitti

Afitaba benzer ol mah yüzleri
Aşıkı öldürür ela gözleri
Aklım aldı yarin şirin sözleri
Gül gibi yüzüme güldü de gitti

Vefa gelmez Aşık ol perizaddan
Ciğer kebab oldu hicr ile oddan
Yanımda dururken ol çeşm-i fettan
Bilemem nereye n'oldu da gitti


Aşık

Ulu Ulu Kervan Geçmiş

Ulu ulu kervan geçmiş
Yollar gibi inilerim
Karlı karlı dağlar aşan
Seller gibi inilerim

Yücesinden er haykırmaz
Sığın geyiği böğürmez
Kuş uçmaz kulan yüğürmez
Dağlar gibi inilerim

Canım karılığa düşmüş
Kaynadı ciğerim taşmış
Hocasından ayrı düşmüş
Kullar gibi inilerim

Hayalin benden dolundu
Ah ile bağrım delindi
İçinden beyi alındı
İller gibi inilerim

Yapıdan düşmüş bozulmuş
Top tüfek vurmuş ezilmiş
Kil'selerde haç yazılmış
Taşlar gibi inilerim

Miskin Aşık bilmez n'ider
Evliya gayretin güder
Subha değin tesbih eder
Diller gibi inilerim


Aşık

Şu Karşıdan Bin Naz İle

Şu karşıdan bin naz ile
Gelen dilbere aşk olsun
Lütf edüp hatırım ala
Alan dilbere aşk olsun

Görücek kaşı hilali
Kimsenin kalmaz mecali
Şakıyup bülbül misali
Gülen dilbere aşk olsun

Emanet Barı Huda'ya
Kulak ver dinle sadaya
Tenhaca bizim odaya
Gelen dilbere aşk olsun

Tel tel etmiş zülüf bendin
Teslim etse nolur kendin
Bu Aşık'ın derdimendin
Bilen dilbere aşk olsun


Aşık

Be Güzel Senin Derdinden

Be güzel senin derdinden
Dünü gün gezer ağlarım
Ah eyleyip neyleyüben
Göz yaşı döker ağlarım

Çağırırım Gani deyi
Unutmasın beni deyi
Kimi görsem seni deyi
Yüzüne bakar ağlarım

Dostum bana zahm urandır
Gözümün yaşı barandır
Kaygulu gönlüm virandır
Dünü gün yanar ağlarım

İnayet kıl bana hanım
Kurban olsun sana canım
Mahşer gününde kefenim
Boynuma takar ağlarım

Aşık'ım uğradım derde
Düştüm bu söyünmez oda
Hak kadı olduğu yerde
Sinimden çıkar ağlarım


Aşık

Erenlerin Sohbeti

Erenlerin sohbeti
Ele giresi değil
İkrar ile gelenler
Mahrum kalası değil

İkrar gerek bir ere
Göz açıp Didar göre
Sarraf gerek gevhere
Nadan bilesi değil

Bir pınarın başına
Bir testiyi koysalar
Kırk yıl anda durursa
Kendi dolası değil

Ümmi Sinan yol ayan
Oluptur belli beyan
Dervişlik yolu heman
Tac u hırkası değil


Ümmi Sinan

Mevlam Aşkın Meydanına

Mevla'm aşkın meydanına
Yanmağa geldik yanmağa
İçüp aşkın şarabına
Kanmağa geldik kanmağa

Bindirdin aşkın atına
Kandırdın aşk şerbetine
Varup likanın zatına
Kanmağa geldik kanmağa

Okudum aşkın kitabın
Fethettim Enelhak babın
Senden İrcii hitabın
Öğmeğe geldik öğmeğe

Aşktır sağ eden sayruyu
Aşktır bir eden ayrıyu
İsm-i Zatınla gayruyu
Yenmeğe geldik yenmeğe

Bekledim aşkın babını
Gör münkirlerin ta'nını
Evvelden işin sonunu
Sanmağa geldik sanmağa

Ümmi Sinan aşka yardır
Anın çün gayrıdan durdur
Dü cihan bize ağyardır
Dönmeğe geldik dönmeğe


Ümmi Sinan

Gönül Ayrı Değilsin Sen

Gönül ayrı değilsin sen
O yarinin visalinden
Nice bir zari kılursun
Anın her dem firakından

Meğer seni sever yarin
İşidüp ah ile zarir
Anın içün inilersin
Budur anın rızasından

Hicabım kalmadı hergiz
Mahvolup senden gayri iz
Bugün mestane-veş geldim
İçüp vahdet şarabından

İçenler vahdetin hamrın
Saladır anlara gelsün
Girüp sahra-yi vahdete
İçüp dostun zülalinden

Ne gam Ütfade çün sana
İrişdi vuslat-ı mahbub
Sunuldu cür'a-i vahdet
Anın lutf u atasından


Üftade

Görmez İsem Cemalini

Görmez isem cemalini
Güzel adın işideyim
İrmez isem visaline
Güzel adın işideyim

Bugün gördüm cemalini
Seyreyleyim kemalini
Kesbeyleyim visalini
Güzel adın işiteyim

Ne dilde kim ola zikrin
İrişe gönüle fikrin
İder daim senin şükrün
Güzel adın işideyim

Güzel adın rehber bize
Aşkın dahi server bize
Cümle adın ezber bize
Güzel adın işideyim

Gönül bulup cilasını
Dahi Hakk'ın rızasını
Cemalinin safasını
Güzel adın işideyim

Üftade'nin budur yolu
Hak yoluna dedi beli
Zikreyleye daim dili
Güzel adın işideyim


Üftade

Yarenler Ecel Gelmeden

Yarenler ecel gelmeden
Gözümüz toprak dolmadan
Felek bizden öc almadan
Hele biz bir dem sürelim

Döğünüp hasret taşiyle
Bağrım doludur baş ile
Öylece kanlı yaş ile
Hele biz bir dem sürelim

Dünya kimseye mi kalır
Başa hod yazılan gelir
Ötesini Mevla bilir
Hele biz bir dem sürelim

Bir acayip devran ancak
Cümle alem hayran ancak
Bu da bir hoş seyran ancak
Hele biz bir devran sürelim

Usuli terk etti varın
Komadı ah ile zarın
Kim bile nic'olur yarın
Hele biz bir dem sürelim


Usuli

Beni Kıya Kıya Bakan

Beni kıya kıya bakan
Kor muyum seni kor muyum
Bakışı ciğerim yakan
Kor muyum seni kor muyum

Behey güzellerin canı
Aşıkın dini imanı
Yoluna vermeden canı
Kor muyum seni kor muyum

Sular gibi akmayınca
Ahım odu çıkmayınca
Mahalleni yakmayınca
Kor muyum seni kor muyum

Terkeden canı cihanı
Yıktın viran ettin beni
Böyle garip kodun beni
Kor muyum seni kor muyum

Ölüm yelleri esmezse
Ömür ekinin kesmezse
Ecel leşkeri basmazsa
Kor muyum seni kor muyum

Nice yıl yel gibi yelem
Aşk yolunda toprak olam
Gül gibi açılıp solam
Kor muyum seni kor muyum

Usuli ayrılmaz senden
Hiç can ayrılır mı tenden
Yani kaçmak ile benden
Kor muyum seni kor muyum


Usuli