Şiir, Sadece: 2017-08-27

2 Eylül 2017 Cumartesi

Barış Bayrakları

Barış bayrakları,
tüm renkler
halklardır,
tüm halklar da insanlık -
Tüm halklar bekler durur
sevginin sesini,
bedenleri saran,
düşünceleri birleştiren
sevginin.
Ta yukarlarda, başlar üstünde,
acılı acılı,
dalgalanırken rüzgarda,
bir çınlama gibi dolanan
sesleri ölülerin

Barış bayrakları,
tüm renkler,
dünya halklarının selamı.


Italo Volpe
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

Şiirli Ses

Marilyn Monroe için


Geçmiş dünya ile gelecek dünyadan
yalnızca güzellik kalmıştı geriye, bir de sen
çaresiz küçük kardeş,
ahilerinin peşinde koşan,
onlara öykünüp, onlarla gülüp ağlayan.
Sen, en küçük kardeş,
alçakgönülle taşıdın sırtında güzelliği
ve halkın içinden gelen kızın ruhu
hiç bilmedi güzel olduğunu,
bilseydi, güzellik olmazdı ki.
Dünya öğretti sana güzelliğini
ve güzelliğin dünyanın oldu.
Korku salan geçmiş dünya ile korku salan gelecek dünyadan
yalnızca güzellik kalmıştı geriye, bir de sen,
uysal bir gülücük gibi sürüdün onu peşinden.
Uysallık bol gözyaşı dökmeyi,
kendini vermeyi, gülen gözlerle
acıma dilenmeyi gerektirdi.
Ve alıp görürdün güzelliğini.
Yitip gitti bir altın zerresi gibi.
Aptal geçmiş dünya ile
yabanıl gelecek dünyadan,
bir güzellik kalmıştı geriye, küçük kardeşin
küçük göğüslerini, kolayca açılan küçük göbeğini
vurgulamaktan utanmayan.
Güzellik bunun için vardı,
senin dünyanın tatlı kızlarının ...
Miami'de, Londra'da yarışmalar kazanan
tacir kızlarının güzelliklerinin aynı.
Yitip gitti altın bir güvercin gibi.
Dünya öğretti sana güzelliğini,
ve güzelliğin artık güzellik olmaktan çıktı.
Ama sen çocuk olmayı sürdürüyordun,
geçmiş gibi aptal, gelecek gibi acımasız,
ve seninle İktidarın sahip çıktığı güzelliğin arasında,
yer aldı bugünün olanca aptallığı, acımasızlığı.
Gözyaşları arasında bir gülücük gibi sürüdün onu hep peşinden,
edilginliğinle arsız, uysallığınla ahlaksız.
Yitip gitti ak bir altın güvercin gibi.
Geçmiş dünyadan arta kalan,
gelecek dünyanın istediği, şimdiki dünyanın
sahip çıktığı güzelliğin ölümcül bir kötülük oldu.
Şimdi artık ahiler dönüp geriye bakıyorlar,
rezil oyunlarına bir an ara veriyorlar,
sağır dalgınlıklarından sıyrılıp
soruyorlar kendilerine: "Marilyn, küçük Marilyn,
yol mu gösterdi yoksa bize?"
Şimdi sen,
hiçbir değeri olmayan, gülümseyen çaresiz kız,
ilk sensin, dünyanın kapılarının ötesinde
ölüm yazgısına terk edilen.


Pier Paolo Pasolini
Çeviren: Rekin Teksoy

Bir Papa'ya

Sen ölmeden birkaç gün önce, ölüm
gözüne sen yaşta birini kestirdi,
yirmisinde sen öğrenciydin o işçi,
sen soylu varlıklı, o halktan biri:
ama aynı günler ikinizin de üstünden ısırdı
gençleştirmek için yaşlı Roma'yı.
Ölüsünü gördüm, Zucchetto garibin teki.
İçkili dolaşırken gece pazar yerinde
San Paolo'dan gelen tramvayın altında kalıp
çınarlar arasında, raylarda sürüklendi bir süre:
saatlerce tekerlerin altında bekledi:
çevrede üç beş meraklı toplandı sessizce
bakmak için: gelip geçen azdı, saat geçti.
Sen var olduğun için var olan insanlardan biri,
bıçkınlar gibi göğsü bağrı açık yaşlı bir emniyetçi
fazla yaklaşanlara bağırıyordu: ''Açılın!" diye.
Derken hastaneden cankurtaran geldi, ölüyü yüklendi,
insanlar dağıldı, giysi yırtıkları kaldı bir iki yerde,
ve az ötede, gececi kahvenin, onu iyi tanıyan
sahibi kadın, yeni gelen birine
Zucchetto tramvay altında kaldı, can verdi, dedi.
Birkaç gün sonra da sen tükendin: Zucchetto
senin kilisenin büyük insan sürüsündendi,
geceleri dolaşan, karnını kimbilir nasıl doyuran,
kimsesiz, yersiz yurtsuz içkici garibin biri.
Haberin yoktu halinden onun: haberin olmadığı gibi
binlerce binlerce mesihten onun gibi.
Zucchetto'ların sevgini niçin hak etmediklerini
kendi kendime sormam, acımasızlık belki.
Analarla çocuklar, bir başka çağın külleri,
çamurları içinde yaşıyorlar rezil yerlerde.
Senin ömrünü geçirdiğin yerin az Ötesinde,
San Pietro'nun güzelim kubbesinin berisinde
Gelsomino bunlardan biri...
Taş ocağının ikiye böldüğü tepenin eteğinde
bir dizi yeni yapıyla bir su birikintisinin orta yerinde
bir sürü izbe, ev değil domuz ini.
Bir işaretin, bir sözcüğün yeterdi
buradaki evlatlarının evlerde oturmaları için,
ne bir işaret verdin, ne bir sözcük söyledin.
Marx'ı bağışlaman istenmiyordu ki! Seni
ondan, onun dininden ayıran dev dalgalar vardı
binlerce yıllık yaşamdan yansıyan:
senin dininde yok mu acımanın yeri?
Papalık ederken sen, binlerce kişi,
ahırlarda bok içinde yüzdü gözlerinin önünde.
Bilirsin, kötülük etmek değil günah işlemek:
asıl günah, iyilik etmemek.
Ne iyilikler edebilirdin! Hiçbirini etmedin:
gelmiş geçmiş en büyük günahkar sensin.


Pier Paolo Pasolini
Çeviren: Rekin Teksoy

Zafer'den

...

Son kanlı grevlerin yankısıyla
gidiyor şimdi Togliatti,
ah, haklı çıkan peygamberler arasında
gidiyor yaşlanmış olarak.
Gizli silahlar düşlüyorum çamurda
oynayan çocuklar arasında
toprak belleyen yaşlı babalar arasında
gizli silahlar düşlüyorum iniltili çamurda.
Ve hüzün dökülüyor gömüt yazıtlarından
çatlıyor sıra sıra adlar çizelgesi
fırlıyor kapağı gömütlerin
ve o yıllarda kullanılan paltolarıyla
geniş pantolonlarıyla
ve çeteci saçlarında asker beresi
iniyorlar gencecik cesetler
dibinde pazar kurulan duvarlar boyunca
bostanlardan şu yamaçlara giden
yollardan aşağı
iniyorlar mezarlarından.
Aşktan da başka bir şey gözlerinde
gözlerinde gizli bir çığlık
kendi yazgılarından değişik bir yazgı için savaşan
insanların gizli çığlığı gözlerinde.
Artık gizli olmayan o gizleriyle
suskun
iniyorlar aşağı
ağarırken tan.
Bunca yakın oldukları halde ölüme
dünyada katedecek çok yolu olanların
mutlu adımlarıyla yürüyorlar.
Dağlarda oturur ama onlar
Po nehrinin çakıl dolu vahşi kıyılarında
ve sonunda buz gibi ovanın.
Ne işleri var aramızda?
iniyorlar ve kimse durdurmuyor onları
saklamıyorlar
ne acı ne de sevinçle sıktıkları silahlarını.
Mitranın o terbiyesiz parlayışı
ve o akbaba yürüyüşün utancından körleşmişçesine
kimse bakmıyor onlara
İniyor onlar
gün ışığında
o karanlık ödevlerine.
...

Bakalım, yüreği tutulup kim söyleyecek onlara
bittiğini


Pier Paolo Pasolini
Çeviren: Bedrettin Cömert

1 Eylül 2017 Cuma

Gül Biçimli Yeni Şiir

Bana gelince
bıraktım ücreti ödenmemiş
asker, istenmeyen gönüllü yerimi:
sinemayı, yolculukları, utancı, biliyordum, düşümden
biliyordum zaten, ama uyanınca kenarda buldum
kendimi, başka oyuncular girmişti, ne ki gönüllü değil,
ve çekip gidince kırlangıçlar, yığıştı sahneye şimdi onlar,
kovulmuş havva, gülüşünde yakınıyor yeni havvalar'ın. ne önemi
var ki bunun? bir gerçeği anlamaktır gerçek acı. benim bu
63'te yeniden 43'te olduğum gibi oluşum, gözü yaşlı
çocuk, istekli çırak, dökülen saçlarıyla, ağaran
saçlarıyla, dünyanın beni, kendine yabancı
cismi, kendiliğinden dışa atması, yeni kapitalizmin
tarihsel yöntemleriyle gerçekleşti,
her insanın bir çağı var yaşamda
ve soyulur kendi sorunlarıyla,
on yıl tek bir yılmışçasına doğan
yeni İtalya'yı bilmeye yetkili
değilim, ta 64'te İtalya, bense
benim gibi tüm marksistler
gibi 54'te, uzlaşmışız tutkularında
eski dönemlerin.


Pier Paolo Pasolini
Çeviren: Bedrettin Cömert

İtalya


1942

Oysa ne kadar severmişim seni,
işte karşında selama dururum,
ey İtalya, ey gerekli hapishane!

Ne kederli yolların içindir,
ne insan yüzleri gibi kırışık kentlerin için
ne kiliselerinin çilesi içindir,
ırak kitaplarının sesi için ne de.

Kafalara çekiç gibi vuran sözlerin içindir,
açlarla, yoksullarla örülü sözlerin için
belki senin bağrında bir yabancı gibi saran
işte şu acılar için.

Gelecek günleri canla başla bekleyen
güvenilir insanlara seslenen dilim için
kaskatı acılarla yoldaş
özgür insanlara seslenen dilim için.

Senin o eski, boş adın için
artık ölmek bile yetmez.


Franco Fortini
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

Suç Ortaklığı

Biz geçmişi unutursak,
Ruhr işçisi hem kendi kendini yer bitirir,
hem de ortak patronlarımızın
onun koluna kazıdıkları
bütün damgaları siler.

Biz birçok haklardan vazgeçersek,
bir Asturia maden işçisi de
pembe ve kurşuni ipek parçasıyla avunur durur
ve Cezayirli bir kadın
korkak ve mutlu görür kendini.

Biz baş eğmekte devam edersek,
kederli çocuklar da yaşamakta devam eder,
doğduğuna kimbilir ne kadar pişman olacağını
henüz bilmeyen.



Franco Fortini
Çeviren: A. Kadir - A. Tanış

31 Ağustos 2017 Perşembe

Uyuyan Dost

Ne diyeceğiz uyuyan dosta bu gece?
En güçsüz sözcük
en yırtıcı acıdan geliyor dudaklarımıza.
Bakacağız dosta,
bakacağız hiçbir şey demeyen yararsız dudaklarına,
çok yavaş konuşacağız
Her akşam
aldırışsız ve dipdiri beliren eski ağrının
yüzünü alacak gece. Bir can gibi karanlıkta suskun,
acı çekecek eskil sessizlik.
Çok yavaş soluyan geceye konuşacağız.

Ölü sessizliğe karşı oylumlaya oylumlaya varlıkları
apansız gelecek şafağın irkiltisinde
ve varlıkların ötesindeki karanlıkta
an'ların damlayışını duyacağız. Yararsız ışık
günün doğan yüzünü vuracak ortaya. Susacak
an'lar. Varlıklar konuşacak yavaştan.


Cesare Pavese
Çeviren: Bedrettin Cömert

Gelecek Ölüm - Gözleri Gözlerin Olacak

Gelecek ölüm - gözleri gözlerin olacak
sabahtan akşama dek, gözünü kırpmadan,
sağırcasına, eski bir vicdan acısı gibi
saçma bir alışkanlık gibi
ardımızdan kovalayan bu ölüm
gelecek bir gün
Boş bir sözden ayrımsız olacak gözlerin
aynada kendini gördüğünden ayrımsız her sabah,
suskun bir çığlık, bir sessizlik olacak.
Ey sevgili umut, o gün biz de bileceğiz
hem yaşam hem hiçsin sen bile, ey sevgili umut!

Herkese birdir bakışı ölümün
Gelecek ölüm - gözleri gözlerin olacak
bir alışkıyı bırakırcasına
ölü bir yüzün belirdiğini görürcesine aynada
kenetli bir dudağı dinlercesine
sessizce ineceğiz o dipsiz burgaca.


Cesare Pavese
Çeviren: Bedrettin Cömert

Görünüm IV

Tina'ya


İki adam kıyıda sigara içiyor. Yüzen kadın
-suyu yarmadan- kendi kısa ufkunun yeşilinden
başka bir şey görmüyor. Gökle ağaçlar arasında
bu su uzanıyor ve akıp gidiyor kadın içinde,
gövdesiz. Bulutlar gökte dinleniyor, kımıldamıyor
sanki. Duman havada asılı, duruyor.

Buz gibi suyun altında otlar var. Kadın
üstlerinden geçiyor; ama biz ediyoruz otları,
yeşil otları gövdemizle. Su boyunca yok
başka ağırlık. Toprağı yalnız biz duyuyoruz.
Uzanan gövdesi kadının, suyun içinde,
açgözlü soğuğun emdiğini duyuyor belki
gevşekliğini güneş alan yerlerinin ve bıraktığını onu
capcanlı, devinimsiz yeşile. Başı kımıldamıyor.

Otların ezik olduğu surda uzanmıştı o da.
Koluna dayamış yan görünen yüzünü,
otlara bakıyordu. Kimse konuşmuyordu.
Hala asılı havada o ilk hışırtı,
onu suya alan. Bizim üstümüzde, duman,
Şimdi kıyıya vardı, bizimle konuşuyor, ışıl ışıl
kapkara, kütüklerin arasından çıkan gövdesi.
Sesi, suyun üstünde işitilen tek ses
-boğuk ve genç, o önceki ses.

Kıyıda uzanmış,
en koyu, en taze yeşili düşünüyoruz, içine
bıraktığı gövdesini. Sonra, içimizden biri birden
suya atlıyor ve batıp çıkarak omuzları,
köpüklü kulaçlarla, devinimsiz yeşili geçiyor


Cesare Pavese
Çeviren: Egemen Berköz

30 Ağustos 2017 Çarşamba

Ne Yakınma Ne De Çığlık

Sen de öfkeli gözkapaklardan çıkarsın
erişemezsin ama kanın vuruşlarına
seni acının demir parmaklıklarına bağlayan kadın.
Yüz çevirirsin can sıkıcı dostuna
ve uzaklaştırır seni ağıdın eli
bir yanıltıcı sözler yoluna
bir gölgeyle buluşmayı beklersin orada.
Ve ben ne bir yakınmayım ne de bir çığlık
ne de bir dengesiz yüzün adıyım
kendi kışında donmuş mürekkebim ben.


Libero De Libero
Çeviren: Özdemir İnce

Şiirler

Yaşam... şafak vakti bir trende
anımsamaktır üzünçlü bir uyanışı
dışarda ölgün ışığı görmüş olmaktır
ısırgan havanın kızoğlankız ve buruk hüznünü
duymuş olmaktır kırık dökük bedende

Daha bir tatlı anımsamak
apansız kurtuluşu oysa
yanıbaşımda genç bir denizci
ve mavisi ve beyazı giysisinin
ve dışarda bir deniz
baştan sona renk tazesi


III.

sen rüzgardan sırılsıklam
iniyorsun kara merdivenlerini meyhanenin
benim uzakçıl bir göğümde
güzel saçların diri gözlerine dökülmüş.

Liman ve rüzgar kokusu şimdi
dumanlı meyhanede
ve oylumlayıp bedenleri
beyaz denizciler sevindiren
özgür rüzgar


IV.

Nisan göğü altında kuşkuludur dirliğim
kımıldar şimdi açık yeşiller
gelişi güzel esen rüzgarda,
uyur sular hala
ama açık gibidir gözleri

Koşar çocuklar çayırda
dağıtır sanki hepsini rüzgar
ne ki yüreğimdir tek dağınık benim
kala kala bu yüreğe
yeşile iz bırakmış beyaz gömleklerinden
(ah gençlik) bir şimşek kalır canlı mı canlı


VIII. 

Kaçma çocuk, gitme tek başına
kendim için söylediğimi sanma
apaçık bir iz gördüm alnında
ama annen görmüyor, görmüyor ne de arkadaşın


IX. 

Bir bardak süt
ve bir meydan anıtlı
bir bardak süt
senin tatlı senin kirli senin yeni
ellerinden


Sandro Penna
Çeviren: Bedrettin Cömert

Milano, Ağustos 1943

Boşuna aranıyorsun toz toprak arasında
yoksul elim, kent öldü.
Öldü: Naviglo'nun tam kalbinde
gürledi son patlama. Düştü
akşamüstleri tüneyip öttüğü
manastırın anteninden bülbül.
Kazmayın avluları, kuyu açmayın
susuz değil artık canlılar.
Bırakın bu kıpkızıl bu şişmiş ölüleri
evlerinin toprağına bırakın:
öldü kent, öldü.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

29 Ağustos 2017 Salı

Gün Gün Üstüne

Gün gün üstüne: uğursuz sözler, kan
ve altın. Tanıdım sizi ey benzerlerim
ey yeryüzü canavarları. Dişleriniz
arasında yok oldu acıma, iyi haç bizi bıraktı.
Dönemem artık cennetime.
Mezarlar kaplayacak yaralı toprakları, denize karşı,
kahramanlık anıtı olmayacak ama bir teki bile.
Kaç kere oynadı bizle ölüm: yaprakların
tekdüze hışırtısıydı saran havayı
keşişleme esince fundalıktan bulutlara
yükselir gibi bataklık kuşları.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

Kar

Akşam iniyor: ayrılıyoruz yine
ey sevgili hayalleri yeryüzünün, ağaçlar,
hayvanlar, asker kaputlarına
bürünen yoksullar, analar ey gözyaşıyla
dölyatakları kuruyan analar.
Aydınlatıyor bizi çayırları örten kar
ay aydın kar. Oh, bu ölüler. Alnımıza
alnımıza vurun kalbimizi kalbimize
de haykırsın birimiz hiç olmazsa bu sessiz
bu apak mezarlar çemberinde.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

Duvar

Kertenkeleler dolaşıyor nicedir, kayıp
kayıp gidiyor duvarlarında stadın
sarkan otlar, çatlaklar arasında;
kurbağa yuvasına dönüyor,
türkü söylüyorum durmuş, uzak
gecelerini memleketimin. Anımsarsın
gölge gibi gelişimizi büyük yıldızın
selamladığı bu yeri. Nice günler
geçti, sevgilim, kavaklar yaprak dökerken
nice kan aktı toprağın ırmaklarına.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Çağımın İnsanı

Hala taş elinde düşünde hala sapan
çağımın insanı. Uçaktaydın,
kanatları ölüm ve kötülük taşıyan,
- gördüm seni - ateş arabasında, darağaçlarında,
işkence çarklarında, gördüm: sendin,
kıyıma inanan biliminle, yanılmaz,
aşksız, İsasız. Öldürdün yine
hep öldürdüğü gibi ataların öldürdüğü gibi
insanı ilk gören hayvanları.
Ve bu "Dağa gidelim" dediği günkü
koku kardeşin kardeşe bu kan
kokusu. Ve sana kadar gününe kadar
gelen o soğuk inatçı yankı.
Unutun ey oğullar topraktan yükselen
kan bulutlarını unutun babalarınızı:
kül altında kalmış mezarları,
rüzgar yüreklerini karakuşlar almış.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

Bir Başka Lazzaro Üstüne

Çok uzak kışlardan beri, kükürtten
bir gong dövülür dumanlı
vadilerde. O zamanki gibi dalgalanır
ormanların sesi: "Işıktan önce,
uyku içinde, doğacaksın ottan
insanlara". Geri döner taşın
dünyanın hayalinin duraksadığı yerden.


Salvatore Quasimodo
Çeviren: Egemen Berköz

Yaşama Sancısıyla

Kaç kez karşılaştım yaşama sancısıyla:
yolu kesilmiş, dereydi, uğuldayan,
kıvrılmasıydı yanan kağıdın,
yere çökertilmiş attı.

Mucizeydi tanıdığım tek iyi şey
tanrısal ilgisizliği başlatan:
yontuydu o, öğleden sonra ağırlığında
ve buluttu ve yükseklerde süzülen doğan.


Eugenio Montale
Çeviren: Egemen Berköz

Suriye

Şiir Tanrı'ya çıkan merdivendir
derdi eskiler. Öyle olmadığını görürsün belki
beni okursan. Ama o gün anladım bulduğumu
söyleyeceklerimi sana, bulutların
aldığı göğü ve bir keçi sürüsünün
dik yamaçlardan sarktığı atlayarak
böğürtlenlere, sazlıklara doğru, o gün ve zayıf yüzleri
ayla güneşin birbirine karışıyordu,
motor bozulmuştu ve bir kayaya
kanla çizilmiş okun gösterdiği
Halep yoluydu.


Eugenio Montale
Çeviren: Egemen Berköz