Şiir, Sadece: 2014-02-09

15 Şubat 2014 Cumartesi

Yaşamak Dediğimiz Feryat

Kalbini taşırken harcadığın kuvvet
ufacık elleri olan bir devin çırpınışlarıymış,
o dev ki: mızraktan yağmurlar altında dolaşarak
bileklerini incecik yasemin saplarına alıştırmış

Demek ki, seninle tanıştırdığım sihir
arpaların, kozaların, peteklerin,
aslına astarına aşk denilen,
burçlarında atmacalar, şahinler barındıran,
bağrın bağra çarpışından
başlayan sevdalı buluşmaların
ürünü bir sihirmiş,
o sihir ki: kanında öpüşlerin olduğu kadar
şerefli ayrılıkların kıpırtılarını da biriktirmiş

Şimdi beton üstüne serilmiş bir döşeğin kıyısında
bunları yazarken
şaşkınlıklar ve özlemlerle zenginleşen sözlerin
senden çaldığı sıcaklığıyla vedalaşmadayım,
ve - sevgilim - bıraktığın notu okuduğum sıralar
koyu bir gecenin çıngıraklarından
çok uzakta olacağım,
üstelik dağlarda, bayırlarda bile
zaptedemediğim o feryadı
çaresiz, oradan
parmaklıklar ardından taşıracağım

Şurada, kaçaklık aylarımın son günüyle
geçip gidiyor hayatımın bir dönemi...
İşte köşesinden köşesine dolaştığım şehir;
işte içime dolan hava;
böğürlerimdeki çılgın girdabı aldığım her nefesin...
gelişime kapı örtenler de oldu bu şehirde
yatak serenler de gecelerime

Sen gözlerinin maviliği gözyaşlarına bulaşan titreyiş,
yosunları dalgalara kıyılara vuran kuvvet,
sen akılalmaz sarplıklardan fışkıran çiçeklerdeki fiyaka,
doğuruşların görkemini taşıyan şefkat,
cançekişler, gerinişler, intikam duyguları,
yetkinlikler, eriklerin ham lezzeti, körpelikler,
midyelerde incileşen kumtanesi: aynı hızla
yolumu gözle - geleceğim -
unutma ki
bu gidişler zaferi getirecek...


Nihat Behram

İlkbaharda Haykırış

Bir çift söz konuşabileceğim kim var, kime vereyim yarısını ekmeğimin?
Kiminle paylaşayım sadık sazımı
Yıllardır pekiştirdiğim, bilediğim?
Acı var bu sözlerde, acı ve kaygılı bir sancı
Ve onlara karşılık verecek bir kardeşe rastlamadım daha
Yalın ve bilgece sözcüklerle.

Çarpışmadayız, savaştayız, dinliyorum çevremi - yazık!
Ölüler görüyorum her yanda, vadilerde, yamaçlarında tepelerin.
Aydınlık bir bakış, bir sevinç çığlığı bilinmiyor burada

Bir akşamüstü, açıldım sandalla, ağımı atmak için;
Balık avlıyordum - cesetler çıkardım sudan:
Genç bir kız, rahminde doğmamış çocuğuyla ve bir delikanlı
Yüreğinde bir mutfak bıçağı paslanan.
İşte onlar, yeni kuşak, diye düşündüm ve ısıtmayı denedim onları kollarımda
Fakat sessizce uyuyorlardı, bulutsuz, yıldızlı göğün altında.

Zaman aşağıladı bizi, yer kaydı ayaklarımızın altından
Fakat, haykırıyorum: eğer yoksa sazımızla çalacak bir şey
yukarı kaldıralım kaslarla kaplı kollarımızı, bir adalet aracı gibi!
Yaşamımız adına! Acı çeken kardeşlerimizin yaşamları adına!

Kırbaçlananların kemikleri çelikten olmalıdır
canlı canlı gömülenler dirilmelidir, ölüler içinden hatta.
Kardeşler, diplerden yüze doğru yükselmenin zamanıdır
madenlerin derinliklerinden, kapanmış fabrikaların yıkıntılarından.

Ekmeğimizin taş gibi kaskatı ve gecelerimizin uykusuz olduğu
bu acı günlerde artık kendi kendimize hizmet etmenin zamanıdır.


Lajos Kassak
Çeviren: Ataol Behramoğlu

14 Şubat 2014 Cuma

Yaşadıkça

Ah benim aşkla beslediğim sevgilim
kalbimi zorlayan heyecanla sana
savaşın gitgide yaklaşan uğultusuyum

Günler
sazlarla çevrili göl kıyısında
suyun inanılmaz berraklığıyla çalkalanıp geçti
serçeler karla yıkadı tüylerini
taşların oyuklarına doluşan kertenkeleler
düşlerimde zamanla silikleşti
Bazan düşünmek acı veriyor bana
içimde yırtılarak uzaklaşan çayırları

Ah, benim aşkla beslediğim sevgilim
bütün güzel şarkıları sanki ben bestelemişim
üstelik merakla bakıyorum tanıdık her yüze

Çayırları düşün
anamdan emdiğim sütün tadı
yırtarak uzaklaşan çayırları

Artık tek afiş kan kokusu şehrin sokaklarında
gerisi düşmanın kurduğu pusu
kan kokusu diyorsam
ah, benim aşkla beslediğim sevgilim
kalbimi zorlayan heyecanla sana
savaşın gitgide yaklaşan uğultusuyum.


Nihat Behram

Gece Müziği

Ah! Fırtına ne güzel! Hızla dolandı gecenin ortasında ilkin
uykulu vadide, taşıyıp dağların serinliğini.
Sarstı yeri göğü küstahça, taşkın bir çatırtıyla, kuru yıldırımlarla
örülmüştü alevden kamçısı.
Kaldırdı yataklardan, uyandırdı sıcaktan bitkin köyleri, gördüm
pencereden, yanıyordu çayırda bırakılmış ot yığını
Hırçın ufuktan kıpkızıl bir parça koparılmıştı geceden ve keskin
bir biçimde belirdi ürkek karaağacın koyu görüntüsü karanlıkta
Gökgürültüsü yoruluyordu ve o zaman dibi delindi göğün,
alevler söndü ve yeniden karanlığın saltanatı başladı çevrede
Birden çıldırdı sanki yağmur olukları, anımsıyorum,
Hindistan'da böyle olurdu sağanaklar
Bir çınıltı dolaştı ağaçlarda, kıvrak damlalar akın akın
zıplıyordu çalıların sırtında, otların hıçkırığı duyuluyordu
Çayırlar göklerin cömert nemini içiyordu kuraklıktan sonra,
içkiye hasret kalmış ayyaş nasıl dayarsa şarap dolusu
testiyi dudaklarına
Ve ulu ağacın titremesini duydum benliğimde, tüm köklerimle
sarhoş özsuyunu toprağın emiyordum
Ve her bir yaprağımla, kendimden geçmiş, bağırıyordum
coşkuyla:
Ah! Fırtına ne güzel! Yaşam nasıl da başdöndürücü!


Lajos Aprili
Çeviren: Ataol Behramoğlu

13 Şubat 2014 Perşembe

Uykudaki Korku

Gece kuşları
ışığı tel tel koparıyor pencereden

Ay
yapraklarından
köklerine inmiş papatyaların

Çöllerin
kuru hışırtısını titreyen bir yılan
sanki kıvrılıp kayıyor
gözlerindeki tümsekten

Kalbin geceyle bir gemide

Kapın ya açıldı ya açılacak

Duvarında her gün
gelincik yaprakları toplayan resim
ürkmüş, sığmıyor çerçevesine

Çocukların
düğün evlerinde dolaşan uykusu
zambaklar topluyor
yorgun dönerken bahçelerden

Oysa
ağaç kabuklarını dolduran nem
yıldızları saçlarından gizliyor senin

Her gece bir bekleyiş
kırılmak üzere örtülen kapıların
merdiven ayaklarıyla birleştiği yerden
ürperip çekiliyor

Her gece bir bekleyiş
onların oyulmuş göz çukurlarını perçinliyor
ayrılırken hüzünle bakacağın
başucundaki resme


Nihat Behram

Nasıldı

Sarışınlığı nasıldı; bilmiyorum artık?
Ama, bildiğim şu: kırlar da sarışındır.
Sararan yaz zengin başaklarla geldiğinde
Bu sarışınlıkta yeniden onu buluyorum.

Gözlerinin mavisi nasıldı; bilmiyorum artık?
Ama, güzle birlikte gökler açıldığında
Eylülün o baygın ayrılışında
Gözlerinin rengine yeniden dalıyorum.

Sesinin ipeği nasıldı; artık bunu da bilmiyorum?
Ama, baharın başında çayır iç çekerken
Öyle sanıyorum ki Anna'nın sıcak sözleri
Gök kadar uzak bir bahardan bana sesleniyor.


Gyula Juhasz
Çeviren: Sami N. Özerdim

12 Şubat 2014 Çarşamba

Umut Ki

Umut ki yüreğimdir
Halk olmuş yüreğimdir
Adını Onur koyduğum kavga
Büyü de umudu doğur

Kimi gün düşüm olur
Sese döner beni söyler
Kimi gün rüzgarlanır
Kuşa döner göğü söyler

Bileğim kelepçeli
Kolum zincirli olsa
Dudağım filizlenir
Kırılmış dalı söyler


Nihat Behram

Paris'ten Geçti Sonbahar

Dün, sessizce geçip gitti Paris'ten sonbahar.
Saint - Michel'e bir sokağı iniyordu
Yürüyordu sıcaktan uyuklayan ağaçların altında.
Kararlı, bana doğru geliyordu.

Ağır adımlarla yaklaşıyordum Seine nehrine.
İçimde ölmüş ormanların ateşi şarkı söylüyordu.
Garip bir şarkı, acımasız, kan rengi
Bana kendi ölümümden söz ediyordu.

Yanıma geldi sonbahar. Bir şeyler söyledi kulağıma
Saint Michel Bulvarı korkudan tirtir titriyordu
Ve yol boyunca şen şakrak yapraklar
Neşe içinde dans ediyordu.

Bir an sürdü. Umursamadı yaz, tınmadı bile.
Ve güz gülerek ayrıldı Paris'ten ruh gibi bir anda.
Geçip gitti. Ama bilen kimse yok olan biteni
O ağır ağaçların altında benden başka.


Endre Ady
Çeviren: Özdemir İnce

11 Şubat 2014 Salı

Sürgün

Uyandırın Anamı
Söyleyin gidiyorum
Yolumu gözlemesin
Dönemem belki geri

Arkadaslarım duysun
Kardeşim bunu bilsin
Söyleyin gidiyorum
Dönemem belki geri

Babama haber salın
Çiçekler onda kalsın
Sulasın günaşırı
Dönemem belki geri

Korulara söyleyin
Dağlara asmalara
Baygın çocukluğumun
Çınladığı kırlara

Söyleyin gidiyorum
Dönemem belki geri
Gelsinler anılarım
Uğurlasınlar beni

Sadece sevdiğime
Söylemeyin duymasın
O kadar körpe ki kalbi
Bilmiyor yitirmeyi
Söylemeyin bu akşam
Sevdiğim ağlamasın


Nihat Behram

Yarıda Kalan

Ah o yarıda kalan öpüşlerin ateşi,
Kalplerimizi yakan.
O serin akşamlarda koşan deli gibi
Mahvoluruz ağlamaktan,
Bulamayız o yeri.

Kaç kere yarım kaldı. Kaç kere .. sarmaş dolaş,
Ben raşeler içinde.
Arzu içinde yanan dudaklarımda telaş,
Seninkilerde telaş ...
Olmayacak bugün de.

Bir tek defa öpüşsek şöyle bir kana kana
Rahat ölebiliriz.
Ateş çağırıyor bak, gitmek lazım o yana.
Neden daha acaba biz
Vakit geçirmekteyiz?


Endre Ady
Çeviren: Orhan Veli

10 Şubat 2014 Pazartesi

Suda Yiten Ayışığı

Kırk sevginin baygınıyım - belki de yüzkırk -
yine de yalnızlık yalazlanır kırık kalbimde

Otların tutuklusu
haylazı ağzım
şimdi tutlusu kara suların.

Her şeye yeniden başlayabilseydim eğer
aşkımı acıyla anmazdım artık.

Ben ki delisiyim suların, oysa bu sular
çöl rüzgarı kadar bulanık.

Akar gibi geçiyorum dünyadan, ısınıp bakınmadan,
sarhoş
sıkılgan
sırılsıklam...

Kırk diyarda kırkbin öpüşün bitkiniyim
dudağında kırkbin kekik tadı kamaşır
yine de kalbim ısırgan mı ısırgan.

Eşini çağlayana kaptırmış balığıyım bu nehrin;
aydır, geceden beri dişlenmiş kelebeğin
her sabah ağzımda ölümüyle buluşan.


Nihat Behram

Üç Damla Gözyaşı

Bir sonbahar öğlesinde, bir sonbahar öğlesinde
Ah, ne de güç
Gülüp geçmek genç kızlara.

Bir sonbahar akşamında, bir sonbahar akşamında
Ah, ne de güç
Durup bakmak yıldızlara.

Bir sonbahar öğlesinde, bir sonbahar akşamında
Ah, ne kolay.
Ağlaya ağlaya yere kapanmak!


Endre Ady
Çeviren: Sami N. Özerdim

9 Şubat 2014 Pazar

Sığınak

Yedeğimde hep bir şiir olmalı
Korusun diye beni,
Sarsın
Solusun diye...
Yedeğimde hep bir şiir olmalı
Dileğimce değiştirebildiğim
Değiştikçe beni de değiştiren
Yüreğimle sindiğim,
Kimsenin bilmediği,
Acısına başka acı
Sevincine başka sevinç değmemiş,
Canım gibi
Yok etmek hakkını kendimde gizlediğim
Ömrümce çılgın, gönlümce engin,
Yeni doğmuş bebeklerin sesiyle
Yankısı ufkuma dokunurcasına yakın
Soluğumda kıvılcım, dudağında gül
Yaşamaya düğümlü,
Goncalar kadar körpe
Dalgalar kadar hırçın
Kavuşmamız olanaksız birine sakladığım,
Mahrem, bağışıksız,
Mazlum bir şiir
Yedeğimde hep bir şiir olmalı;
Çırpındığım geceler
Yetişip yatıştıran
Esinlenip dindiğim,
Duygusu sağılmamış,
Üşüse soluverecek,
Pürüzsüz, bir başına incecik,
Gülüşü gülüşüme denk, andıkça parıldayan
Andıkça parıldadığım,
Kanmayan, kandırmayan;
Öfkesi kirlenmemiş,
Zehri gibi kendi hayatımın
Ayrılık yaralarını sarılır sanmış,
Sürgün, ürkütülmüş,
Üzgün bir şiir.
Yedeğimde hep bir şiir olmalı
Yuvasında ilk kez uçan serçe gibi telaşlı,
Şafakta kuzulamış karaca gibi baygın,
Ulaşınca çılgınlığa kırılan dallarda ömrün
Yanarak uğuldayan
Yanarak uğuldadığım...
Yine daldım da kendi düşüme
Hasretin kanayışı bitermiş sandım...
Beni şiirler bağışlasın!


Nihat Behram